“(Mal, mülk ve servette)
çoklukla övünmek, sizi tutkuyla oyalayıp, kendinizden geçirdi” (Tekâsür 1).
“Böylelikle kendi kavmini
küçümsedi, onlar da ona boyun eğdiler. Gerçekten onlar, fâsık olan bir kavimdi” (Zuhrûf 54).
“Böylelikle kendi
ihtişamlı-süsü içinde kavminin karşısına çıktı. Dünyâ-hayâtını istemekte
olanlar: ‘Ah keşke, Kârûn’a verilenin bir benzeri bizim de olsaydı. Gerçekten
o, büyük bir pay sâhibidir’ dediler”
(Kasas 79).
“Siz gerçekten, kadınları
bırakıp şehvetle erkeklere mi yaklaşıyorsunuz?. Hayır, siz (yaptığı şeyi)
bilmeyen bir kavimsiniz” (Neml 55).
“Onlar hâlâ câhiliye
hükmünü mü arıyorlar?. Kesin bilgiyle inanan bir topluluk için hükmü, Allah’tan
daha güzel olan kimdir?” (Mâide 50).
2 S, 2 Ş ve 1 C; târih
boyunca Allah’ı hesâba katmayan insanların peşinden koştuğu, sâhip olmak için
her-şeyi yaptıkları, fakat ulaştıklarında da kendilerini yoldan çıkaran işte bu
5 şeydir. Nedir bunlar?: Servet-siyaset, şehvet-şöhret ve cehâlet. İnsanı
bencilce hırs sâhibi yapan, her türlü günahı, haramı, suçu ve ayıbı işleten,
adâletsizliğin, eşitsizliğin, haksızlığın, ahlâksızlığın, yolsuzluğun, şirkin,
küfrün ve zulmün sebebi işte bu 5 şeydir. Şeytan insanı işte bu 5 şey ile
kandırıp durur. İnsan bu 5 şeye ne kadar da tutkun ve düşkündür. Bu tutku
nedeniyle şeytana ve nefsine hep yenilir. Hırsın, tutkunun, acımasızlığın,
merhâmetsizliğin, vicdansızlığın nedeni hep bu 5 şeydir. İnsanoğlu târih
boyunca bu beş şey ile kuşatılmıştır ve tutuklanmıştır.
Şeytan ve nefs, insana bu
beş şey ile tüm cihetlerden saldırır. Sağdan siyâsetle, soldan servetle,
arkadan şöhretle, önden şehvetle ve tepeden cehâletle saldırır ve kuşatır
insanı, tâ ki alttaki toprağa girinceye kadar. Zâten şeytan daha ilk başta
insanlara tüm bu yönlerden saldıracağını söylemişti:
“Dedi ki: Mâdem öyle,
beni azdırdığından dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlakâ senin
dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım. Sonra muhakkak onlara önlerinden,
arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Çoğunu şükredici
bulmayacaksın” (A’raf 16-17).
Şeytan bu dediklerini yapmış
ve bu konuda başarılı olmuştur ve insanların çoğunu bu 5 şey ile kandırmakta ve
ayartıp durmaktadır. Artık insanların çoğu servete, siyâsete, şöhrete, şehvete
ve cehâlete tapmaktadırlar. Müslümanların da düşüp yıkıldığı yer burasıdır.
Tabi eğer bir kalkış ve diriliş olacaksa, insan bu 5 şeye gem vurup rûhu,
kâlbi, merhâmeti, vicdânı, adâleti, hakkı-hakîkati ve tevhidi bayraklaştırınca
olacaktır. İnsanlar şu âyetlerin farkına ve bilincine varıp nefsini
değiştirmeye başlayınca o büyük değişim olabilecektir:
“Kadınlara, oğullara,
kantar-kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve
ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara ‘süslü ve çekici’ kılındı. Bunlar,
dünyâ-hayâtının metaıdır. Asıl varılacak güzel yer Allah katındadır. De ki:
Size bundan daha hayırlısını bildireyim mi?. Korkup sakınanlar için Rablerinin
katında, içinde temelli kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler, tertemiz
eşler ve Allah’ın rızâsı vardır. Allah, kulları hakkıyla görendir” (Âl-i İmran 14-15).
Yâni servete, Allahsız
siyâsete, şehvete, şöhrete ve cehâlete dur deyip de cennet hedefiyle rûha,
kâlbe, merhâmet ve vicdâna dönüldüğünde bir şeyler değişmeye ve dönüşmeye başlayacaktır.
Tüm zamanlarda ilâhi mesaj
ve tebliğ-dâvetler, “servet eleştirisi” ile başlamıştır. Çünkü devlete dönüşüp
tekelleşecek olan bir servet, mutlakâ Allah’a mülkte ortak koşmaya
başlayacaktır.
Sahabe
ile modern müslümanlar arasındaki bâriz fark, sahabelerin şehâdete koştukları
şevkle, modern müslümanların servete ve şehvete koşmasıdır. İnsanlar en büyük tâvizleri, refah ve servetlerinin artması
için vermiştir. Bu durum zengin ile gariban arasındaki makasın günden-güne açılıp
genişlemesine neden olmuştur-olmaktadır. Fakat insanlık târihinde zengin ile
yoksul arasındaki servet farkı, hiç-bir zaman modern dönemde olduğu kadar
açılmamıştı.
Zenginlerin servetlerini
katlamaları, garibanların da zenginleşmeleri demek değildir. Gariban her zaman
yerinde sayar. Birileri, çoğunluğu oluşturan garibanlar yerinde sayarken yada
gerilerken, zenginlerin servetlerinin artmasını “ülkenin ve toplumun zenginleşip
gelişmesi” zannediyor. Sermâyedarların servetlerini katlamaları “büyüme” demek değildir.
Servet, sâhiplerinde şiddetli
bir “yönetme ve yönlendirme isteği/arzusu” oluşturur. Parayı bulanlar, yönetimi
de kendileri yapmak isterler. Servetin oranı, yönetilecek alanın büyüklüğünü
belirler. Tüm insanların sâhip olduklarından daha çok servete sâhip olanlar,
tüm Dünyâ’yı ve tüm insanları yönetmek ister. İşte şirk budur. Bu yüzden sınırı
aşmış olan zenginlik, mutlakâ şirki, küfrü, sapmayı ve zulmü de yanında
getirir.
Sünnet denilen “güzel
örneklik”, Hz. Muhammed’in Kur’ân-merkezli siyâsetidir. Müslümanların siyâset
yapması, lâik-seküler-demokratik siyâset değil, “dînî siyâset” yapması
demektir. Müslümanlar dîni karıştırmadan “dinsiz siyâset” yap(a)mazlar. Dinsiz siyâset, “halkı kandırma sanatı”dır.
Seküler siyâset, “insanın
insan üzerindeki egemenliği” iken; İslâmî siyâset; “Allah’ın insan ve tüm
varlık üstündeki hâkimiyeti”dir. Gayri İslâmî siyâset ve siyâsetçiler; küresel
sermâyedarları, tâğutları ve dolayısı ile “şeytanı râzı etmek” ile görevlidirler
ve tüm çabaları bunun içindir. Siyâset yalnızca İslâmî düzende “ekonomik
güçler” tarafından belirlenmez.
Siyâset dîne âlet edilmezse
yâni dînin bir aracı olmazsa, din siyâsete âlet edilmeye başlar. Siyâset dîne
âlet edilmediğinde, din, her türlü siyâsete her zaman âlet edilmeye
çalışılmıştır. O-hâlde ya -“siyâset dîne” âlet edilecek ve doğru iş yapılmış
olacak yada -yanlış olarak- “din siyâsete” âlet edilecektir. Ya “din’li
siyâset” yada “din’siz siyâset”. Üçüncü bir seçenek yoktur.
İslâm coğrafyasının en büyük
sorunu, örnek alabilecekleri mevcut bir devlet, bir siyâset ve topluluğun
olmamasıdır. Müslüman, bir delikten iki kere ısırılmaz. Fakat “seküler siyâset”
yüzünden müslümanlar da dâhil, insanlar aynı delikten onlarca kez ısırılmaktadır.
İslâmî siyâsetten kaçmanın cezâsı, “seküler siyâset”tir. İslâmî siyâsetten
vazgeçildiğinde, seküler siyâsete meftûn ve râm olunur. Tabi böyle olunca da
müslümanlara işin sâdece ilmi-teorik yönüyle uğraşmak kalır. Müslümanların en
büyük yanlışlarından biri de; “ancak siyâsetle çözülebilecek” olan şeyleri,
eğitim-öğretim ile çözebileceklerini zannetmeleridir.
Şöhret de kişiyi yoldan
çıkaran bir şeydir. Bir insan ne kadar uğraşsa da şeytan kadar meşhûr olamaz.
Fakat şeytanın şöhreti işe yaramamıştı da Allah’ın huzûrundan kovularak ebedî
cehennemlik olarak aşağılara atılmıştı.
Modernizm bir
“şehvet uygarlığı”dır. Modernizm; “şehvetin kölesi” olmaya “özgürlük” diyor.
Hâlbuki bu, şehveti köleliği en yaygın ve âdi bir köleliktir. İnsanlık
târihinde hiç-bir zaman şehvet bu kadar övülmemişti ve insanlar hiç-bir zaman
küresel anlamda bu kadar kışkırtılıp da şehvetin kölesi ve esiri olmamıştı.
Tüm bunlar aslında cehâletin
yâni kendini bilmemenin bir sonucudur. Klâsik cehâlet, “modern cehâlet” olarak
devâm etmektedir. Ağaca çaput bağlayıp dilekte bulunmakla, ağaca ampûl ve süs
bağlayıp dilekte bulunmak arasında, şirk ve cehâlet olması bakımından bir fark
yoktur. Cehâletten ve câhillikten “bilgili olmak”la değil, “kendinizi bilmek”le
kurtulabilirsiniz. Kadim bir cümledir: “Kendini bil”.
Modern insanın târifi; “cehâlet
içinde, sürekli haz alma hâlinde yaşamak isteğinde olan varlık” şeklinde
yapılabilir. Câhilce, “bana hiç kimse ne yapacağımı söyleyemez” diyenler,
şeytanın her emrini yerine getirdiklerinin farkında değildirler.
Câhil, bilgi ile değil,
duygu ile yönetilir. Câhil toplumları kontrol etmek için dâima yeni
mitolojilere ve yeni masallara ihtiyaç duyulur. Her grup ve devlet, kendi
mitolojisini uydurarak varlığını devâm ettirebilir.
Câhil; “kötü olan şey”i,
“başına gelmedikçe” idrâk edemeyen kişidir. Dolayısı ile, toplumun geneli
(ekser-un nas) câhildir. Câhil; belâyı ancak, başına gelip de kendisini
kuşatınca fark edendir. Çünkü cehâlet bir “kendini bilmeme” durumudur ve diploma
ile giderilebilecek bir şey değildir.
Modern insan, her-şeyi
bildiğini ve bilebileceğini zanneden bir câhildir. Cehâlet zâten budur.
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Eylül 2022
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder