15 Ekim 2016 Cumartesi

Tekâsür Krizi


“(Mal, mülk ve servette) çoklukla övünmek, sizi tutkuyla oyalayıp, kendinizden geçirdi. Öyle ki (bu,) mezarı ziyâretinize (kabre gidişinize, ölümünüze) kadar sürdü” (Tekâsür 1-2).

Tekâsür: “(‘kesret’ten) Çoğalma. Kesret bulma. Çok öğünme. Mal ve evlâdın çokluğu ve bu çokluk ile öğünme” anlamındadır.

İnsanlık-târihi boyunca ara vermeden yaşana-gelen bir kriz vardır. Tekâsür yâni çoğaltma krizi. Öyle ki bu kriz, çoğaltma tutkusuyla kendinden geçenlerin “ölümlerine kadar sürdürdükleri bir yarış” şeklinde kendi gösterir. Kapitâlizm ile birlikte üstüne tüy dikilen bu yarış artık çığırından çıkmış bir vaziyettedir. Modern insanın değer-ölçüsü artık “çok olan”dır. En çok kimde varsa, kim daha fazla çoğaltmışsa, en iyi ve en üstün olarak o görülüyor. Modern insanın değer-yargısına göre, eğer siz “en çok” olana sâhipseniz, isterseniz haysiyetsiz ve şerefsizin biri olun, yine de en üstün tutulan siz olursunuz. ABD’de şöyle bir söz varmış: “Ne iş yaptığınız önemli değil, nasıl yaşadığınız önemli”. Yâni lüks içinde, hayâtı en kaliteli bir şekilde yaşıyorsanız, isterseniz deyyus-pezevenk-şerefsiz olun, yine de kıskanılacak ve gıpta edilecek bir kişi oluyorsunuz.

Modern zamanlardaki insanların ve hattâ tüm dünyânın hâl-i pür melâlinin nedeni, liberâl-kapitâlist sistemle birlikte çığırından çıkarılan aşırı çoğaltma yâni tekâsür krizidir. İnsanlar çoğaltma ile kafayı yemiş durumda. İşin daha kötü tarafı, Kur’ân’ın onca uyarısına ve Peygamberimizin uyguladığı “ortalama yaşam standardı” örnekliğine göre olan sünnetinin biliniyor olmasına rağmen, müslümanların da tekâsür-krizine kapılmış olmalarıdır. Daha fazla üretim ve tabî ki de daha fazla tüketim tekâsür krizinin nedenidir. Birileri ha-bire biriktirsin, çoğaltsın. İyi de 1’in yanına koyulacak olan sıfırların sayısı sonsuzdur ki!. Nereye kadar sürecek bu?. Buna Kur’ân cevap veriyor: “Ölümünüze kadar, mezara girene kadar”.

Her-şey çoğaltılıyor ve çoğaltılması da telkin edilip duruyor. Çocuk sayısı, ev sayısı, araba sayısı, yiyecek-giyecek ve her-türlü eşyâ sayısı, evlerin kat sayısı, kazanılan paranın miktârı, aklınıza gelecek her-şeyin sayısı ve tabî ki de sonuçta günah sayısı.

Çok olunca “yok olmayacağını” zanneden insanlar, çoğaltmanın peşine düşüyorlar. Şeytan, Hz. Âdem’i yok olmayacak bir mülk ile kandırmıştı:

“Derken Şeytan Âdem’in kafasını karıştırıp Âdem’e dedi ki; Ey Âdem, sana ebedilik ağacını, yâni yok olmasından endişelenmeyeceğin bir mülkü (mülkü lâ yeblâ) göstereyim mi? (Tâ-hâ 120). Bu âyet, şeytan ile insan arasında el-an devâm ede-gelen bir konuşmadır. Şeytan’ın bu vaâdine kapılan-kapılana.

Fakat bu çoğaltmanın ihtiras olarak bir sonu olmasa da, Dünyâ ve de kâinâtın bir sınırı vardır. Bu sınırı “çoğaltma tutkusu” nedeniyle göremeyenler sonuçta çok pişmân olacaklardır. Zâten şu-anda da o pişmanlığın belirtileri olan bir perişanlık durumu vardır ve “mü’minlerin” de açıkça gördüğü gibi, bu perişanlık bizi uçuruma doğru yuvarlamaktadır:

“Kesinlikle hayır!. Eğer kesin (yakîn) bir bilgiyle bilmiş (bakmış) olsaydınız, cehenneme (uçuruma) doğru yuvarlanmakta olduğunuzu görürdünüz” (Tekâsür 5-6).

Hadi tek-dünyâlı olanlar bu yarışı mezara kadar devâm ettirsinler. Onların başka şansları yok. Fakat müslümanlar bu yarıştan çekilmek zorundadırlar. Kriz ancak bu şekilde aşılabilir çünkü. Zîrâ bu yarış şeytanın kurguladığı bir yarıştır. Şeytan, kendisi secde etmediği gibi insanı da secde etmekten alıkoymak istiyor. Bu nedenle de onu boş heveslerin içine çekmek istiyor. Ona sonu gelmeyecek olan hırslar telkin ediyor ve bu doğrultuda sürekli çoğaltmasını ve elinde tutmasını istiyor. Oysa İslâm, “malı tutma dîni” değil “kendini tutma dîni”dir. Kendini tutamayanlar mecbûren mal-mülk tutmanın peşine düşüyorlar ve bunun da en kolay olarak, tekâsür kriziyle malın çoğaltılmasıyla yapılacağını düşünüyorlar. Çoğaltma bir biriktirme yarışıdır. Bu İslâm’da yasaktır. Kur’ân bu yasağı şöyle bildirir:

“Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayanlar... Onlara acı bir azâbı müjdele. Bunların üzerlerinin cehennem ateşinde kızdırılacağı gün, onların alınları, böğürleri ve sırtları bunlarla dağlanacak (ve:) işte bu, kendiniz için yığıp-sakladıklarınızdır; yığıp-sakladıklarınızı tadın (denilecek)” (Tevbe 34).

“Sana neyi infâk edeceklerini sorarlar. De ki: ihtiyaçtan artakalanı. Böylece Allah, size âyetlerini açıklar; umulur ki düşünürsünüz” (Bakara 219).

“Allah’ın o (fethedilen) şehir halkından Resûlü’ne verdiği fey, Allah’a, Resûl’e, (ve Resûl’e) yakın akrabalığı olanlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara âittir. Öyle ki (bu mallar ve servet) sizden zengin olanlar arasında dönüp-dolaşan bir devlet (güç) olmasın. Resûl size ne verirse artık onu alın, sizi neden sakındırırsa artık ondan sakının ve Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah cezâsı (ikâbı) pek şiddetli olandır” (Haşr 7).

Allah, seçtiği Peygamberine vahyederek; “al bu vahyi insanlara anlat, dağıt” demiştir. “Al bu vahyi insanlara anlat dağıt” demekle, “al bu parayı insanlara dağıt” demek arasında fark yoktur. Allah insanlara malı dağıtmayı zenginler, yâni kendilerinde malın teksir-çoğalmış olduğu kişiler üzerinden yapar. Allah vahyi peygamberler üzerinden, malı da zenginler üzerinden dağıtır. Zâten zenginlerin mallarında fakirlerin hakkı vardır: “Onların mallarında dilenip-isteyen (ve iffetinden dolayı istemeyip de) yoksul olan için de bir hak vardı” (Zâriyât 19). Sünnetullahın ve imtihanın gereğidir bu.

Çoğaltma tutkusu bir deliliktir. Öyle bir hırstır ki, insanın gözünü kör eder ve o göz artık başka bir şeyi gör(e)mez. Artık kişi sürekli çoğaltmayı düşünür ve kazandığını ha-bire sayar durur.

“Kendisini tek olarak (ve yapayalnız) yarattığım (şu adam)ı Bana bırak; ki Ben ona alabildiğine çok mal (servet) verdim. Göz-önünde hazır çocuklar (verdim). Ve sayısız imkân ve fırsatları önüne serdim. Sonra, daha arttırmam için tamah eder (doyumsuz istekte bulunur). Hayır; çünkü o, Bizim âyetlerimize karşı kesin bir inatçıdır” (Müddesir 11-16).

“Arkadan çekiştirip duran, kaş-göz hareketleriyle alay eden her kişinin vay hâline!; Ki o, mal yığıp biriktiren ve onu saydıkça sayandır. Gerçekten malının kendisini ebedî kılacağını sanıyor” (Hümeze 1-3).

Bâzıları da bilgi biriktiriyor-çoğaltıyor. Ne yapacaklarsa.. Hayâtın orta yerinde kullanılmayacak olan bilgi boş ve yararsız bir bilgidir. Hz. Ali: “Yararsız bilgiden Sana sığınırım” diye duâ etmiştir. Bu bağlamda meselâ hadisçiler binlerce hadis biriktirmiştir. Hattâ mezhepler-hizipler hadis biriktirme yarışı yapmışlar ve bu uğurda nice hadisler uydurmuşlardır. Hâlbuki bunlar iyiliğe-takvâya dönmeyecek olan boş sözlerdir. Kur’ân “iyiliği çoğaltın” ve “takvada yarışın” der:

“…Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk, renk, soy ve servetçe değil) takvâca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, haber alandır” (Hucurât 1).

İnsan sürekli mal ve evlat biriktirir ama Allah Kur’ân’da diyor ki:

“Bilin ki, mallarınız ve çocuklarınız ancak bir fitnedir (imtihan konusudur.) Allah yanında ise büyük bir mükâfat vardır” (Enfâl 28).

“Ey îman edenler!, ne mallarınız ne çocuklarınız sizi Allah’ı zikretmekten tutkuya kaptırarak-alıkoymasın; kim böyle yaparsa, artık onlar hüsrâna uğrayanların ta kendileridir” (Münâfikûn 9).

Tekâsür krizine tutularak harcayamayacakları ve harcamayacakları kadar mal biriktirmek, mal biriktiren kişilerin bir zaman sonra “dinleri” (gittikleri yol) hâline gelir. Biriktir(e)mediği yada bir nedenle birikiminin birazını yada tamâmını sonuna kadar tükettiğinde onlar için sıkıntılı bir hayat başlamıştır. Böylelerinin bir kenarda birikimleri olmadığında yüzlerinin gülmesi mümkün değildir. Bu bir çeşit mânevi ve hattâ fizîki bir hastalıktır.

Biriktirmenin zıddı, “sonuna kadar dağıtmak” değildir tabî ki. Ölçülü harcamak ve ihtiyaçtan fazlasını infâk etmektir. Biriktirmeyeceğim diye de malı çar-çur etmek yada sonuna kadar infâk etmek doğru değildir. Kur’ân bu konuda bizi şöyle uyarır:

“Elini boynunda bağlanmış olarak kılma, büsbütün de açık tutma. Sonra kınanır, hasret (pişmanlık) içinde kalakalırsın” (İsrâ 29).

Ebedî yaşam yâni cennet; “mal çoğaltmada üstün olanlar”ın değil, “iyiliği çoğaltmada ve takvâda üstün olanların”dır.

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

Hârûn Görmüş
Ekim 2016



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder