“Ve meleklere: ‘Âdem’e secde edin’ dedik. İblis hâriç
(hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kâfirlerden
oldu” (Bakara 34).
Kibir; “Kendini büyük görme, başkalarından üstün tutma, büyüklenme” (TDK)
demektir.
Müstekbirlerin (kibirlilerin)
pîri “şeytan”dır. Tüm kibirliler kibirliliğini şeytandan mülhemle ve örnekle
yaparlar. Şeytan müstekbirlere, aynen kendisi gibi kibre kapılmalarını telkin
eder. Zîrâ Allah’a karşı gelmenin ve isyân etmenin en ileri şekli, kibir-sâhibi
olmaktır. İblis’i “şeytan” yapan, Allah’ın “secde et” emrine, kibrinden dolayı
karşı çıkmasıydı. Dikkat edilirse, belki binlerce yıl ibâdet hâlinde olan İblis,
Allah’ın “Âdem’e secde et” şeklindeki tek bir emrine kibrinden dolayı uymayınca
“şeytan” olmuş ve makâmından kovulmuştur. İblis’i şeytan yapıp onu ebedî
cehennemlik bir kâfir yapan şey, “tek bir emre itaat etmeyişi” idi yâni. Allah’ın
tek bir emrine bile itaat etmemek, kişiyi kibirli bir kâfir yapabiliyor demek
ki.
Şeytan Allah’a düşmanlık yapamaz.
Böyle bir gücü yoktur çünkü. Kendisini “şeytan” yapan neden olan “Âdem’e secde
etmeyişi” idi. Bu yüzden Âdem’e-insana düşmandır o. Çünkü onu İblis iken şeytan
yapan neden insandır. Bu nedenle insana “diriliş günü”ne kadar düşmandır.
Öyleyse insanı yoldan çıkarmalıdır ki ondan intikâmını alsın. Bunun en kısa ve
etkili yolu ise, insana kibir telkini yapmaktır. Onu müstekbirleştirmektir. Zâten
ilk başta Hz. Âdem’i de “kibir” ile kandırmıştı:
“Derken şeytan, Âdem’in kafasını karıştırıp Âdem’e
dedi ki; Ey Âdem, sana ebedilik ağacını (mülk-ü lâ yeblâ), yâni yok olmasından
endişelenmeyeceğin bir mülkü göstereyim mi?” (Tâ-hâ 120).
Hz. Âdem, yok olmayacak bir
duruma gelme kibrine kanarak şeytana uymuştu. Yok olmayacak olan tek varlığın
Allah olduğunu unutuvermişti çünkü. Bu âyet şeytan ve insan arasında el-an
devâm ede-gelen bir konuşmadır. Şeytan’ın bu vaâdine kapılan-kapılana.
“(Allah) dedi: ‘Sana
emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?’ (İblis) dedi ki: ‘Ben ondan
hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın’. (Allah:) Öyleyse
oradan in, orda büyüklenmen senin (hakkın) olmaz. Hemen çık. Gerçekten sen,
küçük düşenlerdensin” (A’raf 12-13)
İşte âyetlerde de gördüğümüz
gibi, şeytan müstekbirlerin pîri ve efendisidir. Çünkü kibirlenmişti ve demişti
ki: “Ben ondan üstünüm. Çünkü beni
ateşten, onu topraktan yarattın”. Demek istiyor ki, ateş topraktan
üstündür. İyi de neye göre?. Ateşin topraktan üstün olduğunu gösteren sâik
(sebep) nedir?. Ateş topraktan neden üstün olsun ki?. Ateşin üstüne toprağı
attın mı ateş-mateş kalmaz, söner gider. Yada ateş toprağı yakarak yok edebilir
belki. Biri diğerinden üstün falan değildir bu nedenle.
Kibir en çok mülkiyette
kendini gösterir. Zâten fakir olan kişi mü’minse ve eğer başka özellikleri yoksa
niye kibirlensin ki?. Mehmet Durmuş:
“İnsanın topraktan yaratılmasına Kur’ân neden durmadan
dikkat çeker acaba?. Bâzen de onun, bir damla sudan yaratılmışlığına değinir.
Neden?. Çünkü insana, ‘sakın ola böbürlenme’ demektedir. Yürüyüşünde mütevâzi
olmasını istemektedir. Çünkü dağlar insandan daha büyük, yeryüzü de ondan daha
sağlamdır. Kısacası, insanın haddini bilmesi gerekmektedir. İşte bu, kişilik
inşâsıdır. Topraktan/çamurdan yaratıldığını hiç aklından çıkartmayan insan,
‘küçük dağları ben yarattım’ havasında olamaz. Din, nerede bir muhtâç varsa,
onu malımıza ortak etmektedir. Bu ortaklığın adına da tezkiye (zekât)
demektedir. Malına fakirlerin ortak olduğunu bilen bir mü’min herhâlde
müstekbirleşemez, tefâhur ve tekâsür peşinde olamaz” der.
Kibir sâhipleri uyarılara
aldırmazlar. Çünkü kibirleri onları bundan engeller:
“Ona: ‘Allah’tan kork’ denildiğinde, büyüklük gurûru
(kibir) onu günaha sürükler, kuşatır. Böylesine cehennem yeter; ne kötü bir
yataktır o” (Bakara 206).
“Sonra bunların ardından
Firavun’a ve onun önde gelen çevresine Mûsâ’yı ve Hârûn’u âyetlerimizle
gönderdik. Fakat onlar büyüklendiler. Onlar suçlu-günahkâr bir kavimdi” (Yûnus 75).
Kibirlilerin gözünü ancak
bir parça toprak doyurur, yâni ölümle birlikte kibirlerinden eser kalmaz. Fakat
öldükten sonra da kurtulamaz ve cehenneme doğru yol alırlar. Kibirlilerin sonu
cehennemdir. Zâten ancak cehennem onları yola getirir:
“Âyetlerimizi yalanlayanlar ve onlara karşı
büyüklenenler, işte onlar ateşin arkadaşlarıdır; onda sonsuz olarak
kalacaklardır” (A’raf 36).
“Öyleyse içinde ebedî kalıcılar
olarak cehennemin kapılarından girin. Büyüklük taslayanların konaklama yeri ne
kötüdür” (Nâhl 29).
Kibir, îmânın önündeki en büyük engeldir, kişiyi îmandan
alıkoyar. Kibirliler kibirlerinden dolayı bir-türlü îman edemezler:
“Şüphesiz âyetlerimizi yalanlayanlar ve onlara karşı
büyüklenenler, onlar için göğün kapıları açılmaz ve halat (yada deve) iğnenin
deliğinden geçinceye kadar cennete giremezler. Biz suçlu-günahkârları işte
böyle cezâlandırırız” (A’raf 40).
“Yeryüzünde haksız yere
büyüklenenleri âyetlerimden engelleyeceğim. Onlar her âyeti görseler bile ona
inanmazlar; dosdoğru yolu (rüşd yolunu) da görseler, yol olarak benimsemezler,
azgınlık yolunu gördüklerinde ise onu yol olarak benimserler. Bu, onların âyetlerimizi
yalanlamaları ve onlardan gâfil olmaları dolayısıyladır” (A’raf 146).
Müstekbirler sıkıştıklarında hemen tehdide başlarlar. Zîrâ
îmânın önünde duracak güçleri yoktur:
“Kavminin önde
gelenlerinden büyüklük taslayanlar (müstekbirler) dediler ki: ‘Ey Şuayb, seni
ve seninle birlikte îman edenleri ya ülkemizden sürüp-çıkaracağız veyâ mutlakâ
bizim dînimize geri döneceksiniz’. (Şuayb:) ‘Biz istemesek de mi?’ dedi” (A’raf 88).
İlginçtir ki bâzen, büyük abdestlerini bile tutamayanlar, gözünün
önünü görmeyenler bile kibirlenirler de kibirlenirler. Belki kibir, gerçek bir
üstünlüğe sâhip ol(a)madıklarındadır. Zîrâ gerçekten üstün olanlar îmanlı-takvâlı
mü’minlerdir:
“Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer
(gerçekten) îman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz” (Âl-i İmran 139).
“Ey insanlar!, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir
dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız ve tanışmanız için sizi halklar ve
kabîleler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerîm)
olanınız, (ırk, renk, soy ve servetçe değil) takvâca en ileride olanınızdır.
Şüphesiz Allah bilendir, haber alandır” (Hucurât 13).
Üstünlüğün takvâda olduğunu bilen mü’minler kibirli olmaktan
korktukları için zinhar kibirli ol(a)mazlar ve kibirden sakınırlar. Bu bağlamda
ibâdet etmekten gocunmazlar. Zâten üstün bir bilgiye ve güce sâhip olan melekler
bile kibirli değillerdir:
“Şüphesiz Rabbinin
katında olanlar, O’na ibâdet etmekten büyüklenmezler; O’nu tesbih ederler ve
yalnız O’na secde ederler” (A’raf 206).
“Mesih ve yakınlaştırılmış (yüksek derece sâhibi)
melekler, Allah’a kul olmaktan kesinlikle kaçınmazlar. Kim O’na ibâdet etmekten
kaçınırsa ve büyüklenirse (bilmeli ki,) onların tümünü huzûrunda toplayacaktır.
Ama îman edenler ve sâlih amellerde bulunanlar, onlara ecirlerini eksiksiz
ödeyecek ve onlara kendi fazlından ekleyecektir de. Kaçınanlar ve
büyüklenenler, onları acıklı bir azabla azablandıracaktır ve kendileri için
Allah’tan başka bir (vekil) koruyucu dost ve yardımcı bulamayacaklardır” (Nîsâ 172-173).
Müstekbirler âhirete de inanamazlar. Çünkü Dünyâ’da zâten
“üstün(!)” olduklarını düşünürler. Bu nedenle âhirette daha ne kadar üstün
olabileceklerdir ki!. Oysa cennet, insanların eşit olduğu için birbirlerine
üstünlük taslamalarının gereksiz ve anlamsız olduğu yerdir. Bu nedenle âhiret
düşüncesinden nefret ederler:
“Sizin ilahınız tek bir
ilahtır. Âhirete inanmayanların kâlpleri ise inkârcıdır ve onlar müstekbir
(büyüklenmekte) olanlardır” (Nâhl 22).
Yahudileri “yahudi” yapan şey kibirleridir. Zannederler ki, kendileri
Allah’ın biricik halkıdır, seçilmiş kavimdirler, bu nedenle “kibirli olma
hakları” vardır. Hâlbuki Tevrat’ta buldukları bu söz, “tahrif olmuş olan Tevrat”ın
uydurma sözüdür yada onların üstünlükleri, Hz. Mûsâ ve Hârûn’un zamânında, Firavun’a
yâni bir müstekbire karşı olan üstünlüktür ki bu üstünlük, kibirden arınmış bir
üstünlüktür. O zamanda yaşayan kibirsiz müslüman İsrâiloğulları, diğer
toplumlara karşı üstündüler ama bu tüm zamanlar için geçerli değildir:
“Ey İsrâiloğulları, size
bağışladığım nîmetimi ve sizi (bir dönem) âlemlere gerçekten üstün
kıldığımı hatırlayın” (Bakara 122).
“Kitapta İsrâiloğullarına
şu hükmü verdik: ‘Muhakkak siz yer(yüzün) de iki defâ bozgunculuk
çıkaracaksınız ve muhakkak büyük bir azgınlıkla kibirlenip yükseleceksiniz” (İsrâ 4).
Kibirliler müşriktirler, zîrâ tevhidi idrâk edemezler. Zâten
işlerine de gelmez:
“Çünkü onlara:
‘Allah’tan başka ilah yoktur’ denildiği zaman, büyüklük taslarlardı” (Sâffât 35).
Kibirliler çok kıskançtırlar. Peygamberimiz’in
peygamberliğini kıskanmışlardı. Çünkü kendilerini ondan çok üstün görüyorlardı:
“Zikr (vahy) içimizden
ona mı bırakıldı?. Hayır, o çok yalan söyleyen, kendini beğenmiş bir
şımarıktır” (Kamer 25).
“Ve dediler ki: Bu Kur’ân, iki
şehirden birinin büyük bir adamına indirilmeli değil miydi?” (Zuhrûf 31).
Hz. Lokman, oğluna tevâzu sâhibi bir
mü’min kişilik olmanın yolunu öğretirken şöyle der:
“Hani
Lukman oğluna -öğüt vererek- demişti ki; Ey oğlum, Allah’a şirk koşma. Şüphesiz
şirk, gerçekten büyük bir zulümdür”
(Lokman 13).
“Ey
oğlum, (yaptığın iş) gerçekten bir hardal tânesi ağırlığında olsa da, (bu,)
ister bir kaya parçasından yada göklerde veya yer(in derinliklerinde) de
bulunsa bile, Allah onu getirir (açığa çıkarır). Şüphesiz Allah lâtif olandır,
(her-şeyden) haberdardır. Ey oğlum, namazı dosdoğru kıl, mârufu emret,
münkerden sakındır ve sana isâbet eden (musîbetler)e karşı sabret. Çünkü
bunlar, azmedilmesi gereken işlerdendir. İnsanlara yanağını çevirip
(büyüklenme) ve böbürlenmiş olarak yeryüzünde yürüme. Çünkü Allah, büyüklük taslayıp
böbürleneni sevmez. Yürüyüşünde orta bir yol tut, sesinden de (yüksek
perdeleri) eksilt. Çünkü, seslerin en çirkin olanı gerçekten eşeklerin sesidir” (Lokman 16-19).
“Yeryüzünde böbürlenerek
yürüme; çünkü sen ne yeri yarabilirsin, ne dağlara boyca erişebilirsin” (İsrâ 37).
En büyük kibir, Allah’sız
yaşamaktır. Allah’sız yaşamak, “Allah’ı hesâba katmadan” (lâik) yaşamak”
demektir. Kibir, “kul”luğu kabûl edememekten doğar. Allah’a teslim
olamayan, nefsine (kendisine) teslim olarak kibirlileşir, müstekbir olur.
Peygamberimiz de; “Kibir, hakkı inkâr ve insanları tahkîr etmektir” (Müslim,
Îman, 147) der.
“Allah’a yalan uyduranların kıyâmet günü yüzlerinin
simsiyah kesildiğini görürsün. Kibirlenenler için cehennemde bir yer yok mudur
(sanıyorsun)?” (Zümer 60).
“Müstekbirlere
karşı kibir sadakadır” denir. Tüm müstekbirler kibirlerini, Allah’tan rôl
çalarak yaparlar ki, bu bir “ilahlık taslama” şeklidir.
Tek Mütekebbir
olan Allah’tır. Kibriyâ sâhibidir O.
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Ekim 2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder