“Allah ve
Resûlü, bir işe hükmettiği zaman, mü’min bir erkek ve mü’min bir kadın için o
işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Resûlü’ne isyân
ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır” (Ahzâb 36).
İslâm, kendisinin belirlemediği gündeme îtirâz eden
bir dindir. Hattâ Allah, mevcut dünyânın gündemine râzı olmadığı için insanlar
içinden bir Peygamber seçerek ve ona vahyederek gündemi değiştirmiştir. Bu değişim
öyle bir yayılmıştır ki sonunda tüm Dünyâ’yı kapsamıştır. Müslümanlar 1.000 yıl
boyunca Dünyâ’nın gündemini İslâm-merkezli olarak belirlemişlerdir ve Dünyâ,
müslümanların oluşturduğu gündeme göre şekillenmiştir. Tâ ki 18. yüzyıla kadar.
Bundan sonra gündemi başkalarıyla ortak belirleyen müslümanlar, 20 yüzyılın
başında gündemi belirlemeyi tamâmen batı’ya bırakmışlar ve gündem belirlemek
batı’nın eline geçmiştir ve hâlen de onların belirlediği gündem hâkim
durumdadır. Artık onların belirlediği gündeme göre hayâtımızı sürdürmekteyiz. İnsanlık
târihinde Dünyâ’nın gündemini belirleyenler zaman-zaman değişmiş ve yaklaşık son
150 yıldır da gündem Avrupa-Amerika merkezli belirlenmektedir. Günümüzde
gündemi şu-anda 5 ülke belirlemektedir. Bir-zaman gelir, aynen eskiden olduğu
gibi gündemi belirleyenler değişebilir. İnsanlar gündem belirleyicilerini târih
boyunca kendi zamanlarındakiler belirleyecek zannetse de, gündem belirlemesi
insanlar-kavimler arasında değişip durmaktadır imtihan gereği:
“Eğer bir
yara aldıysanız, o kavme de benzeri bir yara değmiştir. İşte o günleri biz
onları insanlar arasında devrettirip dururuz. Bu, Allah’ın îman edenleri
belirtip-ayırması ve sizden şâhidler (veya şehidler) edinmesi içindir. Allah,
zulmedenleri sevmez” (Âl-i İmran
140).
Bu durum sünnetullah gereği böyledir. Tabî ki gündemi
müslümanlar olarak her zaman biz belirlemek isteriz ama bizim sorunumuz bu
değildir. Sorun, gündemi belirlemek değil, belirlenen gündemi insanların din edinmesidir.
En acısı da, Allah’ın müslümanlara “gündemlerini onunla belirlesinler” diye gönderdiği
Kitab’ı bir kenara bırakarak (mehcûr) şeytanın-tâğutların ve taşeronlarının
belirlediği gündemlere meftûn olmaları ve o gündemlere göre hareket etmeleridir.
Atasoy Müftüoğlu:
“Popülizme, hamâsete ve ânın gündemine kapanan İslâm-dünyâsı toplumları,
Türkiye örneğinde de tâkip edilebileceği üzere; vâroluşsal önceliğimiz, birinci
önceliğimiz, hayâti önceliğimiz olan İslâm’i sorumluluklarını ve tercihlerini,
konjonktürel gelişmeler nedeniyle askıya alabiliyor. Konjonktürel nedenlerle;
İslâm’i tercihler, programlar, tasavvur ve tahayyüller, hareketler vb.
târihsel/siyâsal dünyâdan geri çekilerek, uhrevî/ruhsal/bâtıni alana
hapsedilebiliyor.
Zihin-dünyâmız, dünyâlarımız içerisinde yaşadığımız anların gündemiyle;
resmî, politik, güncel, yerel retorikle işgâl altına alındığı için, bugün
düşünsel anlamda nabzımız durmuş, ufkumuz kapanmıştır. Bu yüzdendir ki,
aramızda müslümanlar olarak; nitelikli bir etkileşim gerçekleştiremiyor,
nitelikli bir tartışma yürütemiyor, eleştirel bir kültür ortamı oluşturamıyoruz.
Popülizmin, hamâsetin, ânın gündeminin baskısı sebebiyle, kolonyâl süreçlerin,
kolonyâl kültürün/eğitimin, toplumlarımız üzerinde hâlen sürdürdüğü tahribâtı
hiç-bir şekilde gündemimize alamıyoruz. Bu süreçlerin ve kültürün bir parçası
hâline getirildiğimizi fark etmiyoruz”
der.
Konjonktürel bir din-anlayışı var. Bireyselliğe
yönelen bir din-anlayışı. Zîrâ gündemi belirleyenler bireysel ılımlı bir din-anlayışını
gündem etmektedirler. Müslümanlar gündeme öylesine bağlanmışlar ve gözlerini
ona öylesine dikmişlerdir ve meftûn olmuşlar ki, bu gündeme bir îtirâz
etmedikleri gibi, o gündemden başka şeyler de düşünemiyorlar. Gündemi
belirleyenler müslümanların siyâsetle ilgilenmesini istemiyorlar ve dîni,
vicdanların dışında başka yerde görmeye tahammül edemiyorlar. Hattâ dînin vicdanlarda
da, “sessizce ve usluca” durmasını istiyorlar. Bu bağlamda gündem “bireyselliği”
örnek gösteriyor. Bireyselliğe yönelince siyâsetle-gündemle ilgilenme olmayacak
tabi. Kitapları, yakışıklı sözleri, hattâ meâl-tefsirleri olan kişilerin
söylemleri bile sisteme-siyâsete-gündeme hiç karışılmamasını tavsiye eden utanç
verici sözlerle dolu. İslâm’ı, mevcut seküler gündeme bakarak anlamamızı
istiyorlar. Tabi bu gündem, İslâm’ın zinhar görünür olmasından bahsetmiyor. Gündeme
bakarak İslâm’ı anlayamayız. Ümmete yapılan zulmü hem göremeyiz hem de görsek
bile idrâk edemeyiz. Rıdvan Kaya:
“Hele bir düşünelim, Rabbimizin bizlere yönelik “îman ettik demekle
bırakılmayacaksınız”, “sınanacaksınız”, “sizden öncekilerin başına gelenler
sizin de başınıza gelmeden cennete giremezsiniz” meâlindeki buyruklarını acaba
hangi ortamlarda daha doğru ve yetkin bir şekilde anlamak mümkün olabilir?.
Savaşta, bombalar altında, cezâevlerinde, işkence ve zulüm ortamında mı, yoksa
konforlu evlerimiz, akademik zeminler, bilimsel toplantılar vb. ortamlarda mı?”
der.
Peygamberimiz gündemi müşriklerin belirlemesine izin
vermemiştir. Bunu hiç-bir tâviz vermeyerek yapmıştır. Bu bağlamda Kâfirûn Sûresi
dinleri yâni “gündemleri ayırma sûresi”dir. Kâfirlerin gündemleri ile müslümanların
gündemi farklılaşınca, müslümanlar vahyin belirlediği kendi gündemlerine
odaklanabilmişler ve gerçek bir idrâke ulaşmışlardır. Çünkü artık “parazit
yapan gündemler” ortadan kalkmıştır.
Peygamberliğin sözcülüğünde belirlenen gündem ve
gündemle ilgili bir konu konuşulurken müslümanların bu insicâmı bozacak eylemlerde
bulunmaması gerekir. Gündemi Allah belirlediği için Allah İslâm’ın gündeminin belirlenmesinin
bozulmasına izin vermez ve bu konuda müslümanları uyarır:
“Oysa onlar
(kendilerini tümüyle Allah’a ve İslâm’a teslim etmeyenler) bir ticâret yada bir
eğlence gördükleri zaman, (hemen) ona sökün ettiler ve seni ayakta bıraktılar.
De ki: ‘Allah’ın katında bulunan, eğlenceden ve ticâretten daha hayırlıdır.
Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır” (Cum’a 11).
Gündemimizi çeşitli medya araçlarına, teknolojik
cihazlarla, âlet, araç ve gereçlerle, şeytâni-nefsî arzularla, ihtiraslarla,
ama en çok da modernizmde olduğu üzre parayla-ekonomi ile belirlemeye
çalışıyorlar. Herkesi paraya-ekonomiye kitliyorlar. İnsanlar robotlaştılar. Artık
gündemi moda-mod tâkip edip uyguluyorlar. Tam da gündeme göre hareket
ediyorlar. Meselâ hava-durumuna bakmadan yola çıkmıyorlar. Sanki tahminler mutlak
kesin verilermiş gibi. Tabî ki hava-durumuna göre işini-gücünü ayarlamakta
mahsur yok ama buna sanki dîn gibi önem vermek çok da normâl değil. Yav adam
gecenin 12’sinde bomboş yolda kırmızı ışıkta duruyor. İn cin top atıyor ama o,
yeşil ışığın yanmasını bekliyor. O kadar itaatkar yâni. Çünkü bizi gündem
belirliyor ve biz gündeme göre, belirlemelere göre hareket etmeye alışmışız. Bu
gündem “doğallıktan çıkmış bir gündem”dir.
İslâm’ın belirlemediği gündemler hiç-bir zaman insanları
mutlu-huzurlu edemez ve Dünyâ da sekülerizmin belirlediği gündemlerle ifsâd
olur. O hâlde mutlakâ gündemi İslâm belirlemelidir. Zîrâ gündemi İslâm’ın
belirlemesi demek, “Allah’ın belirlemesi” demektir. O, gündem belirleyenlerin
en hayırlısıdır.
Gündemi Kur’ân’ın
belirleyeceği bir dünyâ-hayâli kurmayanlar, Kur’ân’ı idrâk edememişler
demektir.
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Ekim
2016
GÜNDEM...İNSANLIK...GELECEK...GARANTİLİ...
YanıtlaSilhttps://plus.google.com/109838719669290377148/posts/i2imPGWAWna
https://www.facebook.com/permalink.php?story_fbid=453085455142861&id=100013242319421