“Allah’ın verdiklerinden
cimrilik edenler, sakın bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar;
bilâkis bu, onların kötülüğünedir. Cimrilik yaptıkları şey, kıyâmet günü
boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirâsı Allah’ındır. Allah işlediklerinizden
haberdardır” (Âl-i İmran 180).
İnsanlık târihinde ilk
çatışma ve cinâyet “cimrilik” nedeniyle ortaya çıkmıştı. Kâbil cimriliğinden
dolayı Allah’a yaraşır bir kurban sunamayınca ve Hâbil’in kurbanı kabûl edilince,
fesatlanan Kâbil, kardeşi Hâbil’i öldürmüştü.
Cimriliğin soyadı
bencilliktir. Kişi bencil olmadıkça cimri de olamaz. Bu nedenle cimrilik ile
bencillik birbirinin neden-sonucudur. Cimri olanlar paralarını-mallarını
harcamaktan çekindikleri ve hattâ korktukları için sürekli olarak biriktirme
yoluna düşerler. Fakat biriktirmenin de bir sonu yoktur ve belli bir miktar
biriken mal da cimrilere az gelir ve “bitebilir” korkusu nedeniyle hiç-bir
zaman cimriyi rahatlatacak bir miktar biriktirilemez:
“De ki: Eğer siz Rabbimin rahmet hazînelerine mâlik
olsaydınız, bu durumda harcanıp tükenir endişesiyle gerçekten (cimrilik edip
elinizde) tutardınız. İnsan pek cimridir” (İsrâ 100).
Cimrilik bir onmaz
hastalıktır. Bu nedenle Peygamberimiz duâlarında sürekli olarak cimrilikten
sakınmıştır:
“Allah’ım!.
Âcizlikten, tembellikten, cimrilikten, korkaklıktan, ihtiyarlıktan ve kabir-azabından
Sana sığınırım. Nefsimin sâhibi Sensin” (Neseî, 8/260).
Tabi “malınızı-mülkünüzü
heder edin” demez Kur’ân. Dengeli bir harcamadan bahseder. İnfâk ise, “ihtiyaçtan
fazla” olanı vermektir. Zekât da aslında kırkta-bire denk gelmez. Sahabenin de
dediği gibi bu oran, “zekât-ı bâhil=cimrinin zekâtı”dır. Cimriler, zekâtın 1/40
olduğunu söyleyip dururlar. Fakat buna rağmen siz hiç malının kırkta-birini
zekât olarak veren birini tanıyor musunuz?. Meselâ 400.000 lirası olup da bunun
10.000 lirasını zekât veren birini?. 40.000 lirası olup da 1.000 lirasını bile
vermekte zorlanır cimri olanlar. 80 gram olmuş mu?, üzerinden bir sene geçmiş
mi? vs. v.s. Her sene bu oran tartışılır durur. (Gerçi çok fazla da
hatırlatılıp insanların morâlinin bozulmasına izin verilmez). Çünkü bu oran bile
fazla gelir cimri olan insanoğluna. Sürekli sorup durur, “acaba bir yerlerden
daha kırpabilir miyim” diye. Zâten bu psikoloji ile başkalarına da kendileri
gibi cimri olmalarını tavsiye eder dururlar. Derler ki: “Zaman kötü, malını
sıkı tut”. Bunun moderncesi ise “parada kalmak” şeklinde dile dökülür. “Bu
zamanda parada kalcan âbi” söylemi motto hâline gelir. Tabi böyle olunca da ne
zekâtın tam hakkını verirler ne de ihtiyaçtan fazlasını dağıtarak infâkın
hakkını verirler:
“Onlar ki hem kıskanır
cimrilik ederler, hem de herkese cimrilik tavsiye ederler ve Allah’ın
kendilerine fazlından verdiği şeyleri saklarlar. Biz de böyle nîmetleri
gizleyen nankörlere hor ve rüsvâ edici bir azap hazırladık” (Nîsâ 37).
Cimrilik
edilen mal harcanmadığı için çoğalır. Tabi bu, “Allah katında çoğalan bir mal”
değildir. Bu nedenle cimrilikle çoğalan mal, mal-sâhibinin şımarmasına neden
olur:
“Ancak cimrilik etmesi nedeniyle şımardı…”
(Kasas
81).
Bir paylaşma yada bir infâk çağrısı, cimri olanları çok
rahatsız eder. Bu rahatsızlık ânında yüzlerine yansır. Allah için de olsa,
Allah’ın onlara verdiğinden azıcığını bile geri veremezler bu yüzden:
“İşte
sizler böylesiniz; Allah yolunda infâk etmeye çağrılıyorsunuz; buna rağmen
bâzılarınız cimrilik ediyor. Kim cimrilik ederse, artık o, ancak kendi nefsine
cimrilik eder. Allah ise, Ganiy (hiç-bir şeye ihtiyâcı olmayan)dır; fakir
olan sizlersiniz” (Muhammed
38).
Cimriler şaka ile karışık cimri olduklarını sürekli hatırlatıp dururlar. Böylelikle
karşıdaki kişiye: “Sakın benden para-mara isteme ha!” demeye getirirler. Zenginlik, yanında cimriliği de getirir:
“Onlara kendi bol ihsânından verince ise, onunla
cimrilik yaptılar ve yüz çevirdiler; onlar böyle sırt dönenlerdir” (Tevbe 76).
Cimrilik bir îman-güven
problemidir. Bir-türlü Allah’a boyun eğilemediğinin bir göstergesidir. Fakat bu
tavır kişiyi zor bir hayata sokar:
“Kim cimrilik edip vermez, kendini
zengin sayıp Hakka boyun eğmez, en güzeli de yalanlarsa, o da İlâhî kudret
eliyle en zora yöneltilecektir” (Leyl
8-10).
Georg Simmel’e göre cimri, sâdece parayla ilgili bir
tip değildir. Cimri, bir olanağa bütünüyle sâhip olmaktan tatmin olan, bundan
neredeyse estetik bir haz alan ama o olanağı gerçekleştirmekle ilgili hiç-bir
amacı olmayan, bunu hiç düşünmeyen kişidir. Cimri, paranın mümkün kıldığı
hazların vaadi nedeniyle paranın câzibesine kapılmıştır; sâdece paraya sâhip
olmaktan estetik hazza benzer bir haz alır. Savurgan, cimrinin zıttı gibi
görünse de aslında cimriye benzeyen bir tiptir. Para ekonomisinde savurgan
kişinin parasını anlamsızca etrâfa saçan bir kişi değil, parasını kendi
şartlarına uymayan, yâni anlamsız şeyler satın almak için kullanan kişi
olduğunu belirten Simmel, savurganın isrâfın verdiği haz nedeniyle metaların
rasyonel değerlendirmesini yapmadığını belirtir. Cimri paraya sâhip olmaktan,
savurgan ise parayı arzuladığı nesne için harcamaktan haz duyar; ama ikisi de
paraya önem vermektedirler; çünkü Simmel’e göre paraya önem verilmemesi söz-konusu
olursa parayı ‘saçıp savurmak’ da önemsiz olurdu. Simmel cimrinin de savurganın
da doğasının temelde aynı olduğunu, ikisinin de değer hesabını reddettiğini
belirtir. Savurgan bir nesneye sahip olduktan sonra o nesneye kayıtsızlaşmakta,
cimri ise amaçlarından ferâgat edip sâdece araca yönelmekte ve kendisini doyum-öncesi
anla sınırlamaktadır. Bu açıdan ikisi için de elde ettikleri her haz, aslâ
tatmin edemeyecekleri başka bir haz duygusunu uyandırmaktadır.
Kur’ân’a göre insan, mala pek düşkün, onu çok seven
ve çok cimri bir varlıktır. Kur’ân şöyle der: “De ki: ‘Eğer siz Rabbimin
rahmet hazînelerine mâlik olsaydınız, bu durumda harcama endişesiyle gerçekten
(cimrilik edip elinizde) tutardınız. İnsan pek cimridir” (İsrâ 100). Zâten
zekat, mala olan aşırı bağımlılığı ortadan kaldırmak ve böylece insanı
arındırarak cimrilikten kurtarmak ve korumak için vardır. Zîrâ aksi-hâlde mala
olan aşırı tutku insan ile Allah arasında bir engel olur. Cimrilik, insanın
Allah ile arasına malı-mülkü sokmasıdır.
Cimrilik,
gerçek bir fakirliktir. Hattâ cimriler mala-mülke “gerçekten de ihtiyaçları
olmadığı hâlde” fakirlerden daha çok ihtiyaç ve ihtirâs duyarlar.
“İhtiyaçtan arta-kalan mal”
verildiğinde bir birikimin olması mümkün değildir. Bir ihtiyaç için değil de
ihtiras için biriktirmek aynı-zamanda “cimrilik” etmek demektir. Cimrilik,
güvensizliği de berâberinde getirir. Bu “güven yokluğu”, îmandaki bir zaafının
netîcesidir. Dolayısı ile Allah’a ve âhiret-gününe güçlü îmânı olmayanlar
cimrileşirler ve bu nedenle de mallarını hiç-bir zaman bir yerlerde
kullan(a)mazlar. Onlar, sürekli bir birikimlerinin olmasını ve günden-güne o
birikimin artmasını isterler. Hattâ bir nedenle o birikimde bir azalma olacak
olsa çok rahatsız olurlar ve Dünyâ başlarına yıkılır. Onlar artık
“biriktirdikleri” ve “cimrilik ettikleri” olmuşlardır. Cimrice biriktirdikleri
onları yönetmekte ve gütmektedir. Mustafa İslamoğlu:
“En büyük “fahşâ” cimriliktir. Bütün cimriler fuhuş
işlerler. İsrâf etmek, cimri olmak vs. ayıp olarak algılanmadıkça hiç-bir düzelme
olmaz. Sevgide de cimrilik olur. “Anam-babam sana fedâ olsun yâ Resûlullah”
demeyenin sevgisi cimri bir sevgidir” der.
Peygamberimiz cimrilik hakkında şunları
söyler:
“Cimrilikle îman bir-arada
bulunamaz” (İbn-i Hanbel, II, 256, 340) der.
“Ebu Sâid el-Hudrî (radıyallahu anh) anlatıyor:
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “İki haslet vardır ki bir
mü’minde aslâ berâber bulunamaz: Cimrilik ve kötü ahlâk” (Tirmizî, Bir 41,
(1963).
“İbnu Ömer anlatıyor: Bir-gün Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) bize hitâb ederek şöyle buyurdular: ‘Sıkılık’ huyundan kaçının.
Zîrâ sizden önce gelip-geçenler bu huy yüzünden helâk oldular. Şöyle ki: Bu huy
onlara cimrilik emretti, onlar hemen cimrileşiverdiler, sıla-ı rahmi
kesmelerini emretti, hemen sıla-ı rahmi kestiler, doğru yoldan çıkmayı (fücur)
emretti, hemen doğru yoldan çıktılar” (Ebû Dâvud, Zekât: 46).
Peygamberimiz cimriliği bir
zaaf olarak gördüğünden, cimrilere idârecilik vermemiştir. Yine Peygamberimiz,
cimrilik sebebiyle geçmişte bâzı milletlerin helâk olduklarını şu sözleriyle
bildirmiştir: “Cimrilikten sakının!.
Çünkü cimrilik sizden öncekileri helâk etmiş; onları birbirinin kanlarını
dökmeye, haramlarını helâl saymaya sevk-etmiştir” (Müslim, III, 1996).
Yine Peygamberimiz:
“Kahrolsun dinarın kulları!. Yok olsun, helâk olsun paranın kulları!. Onlar
olmaz olsunlar!. Cimriler cennete giremez” der.
Mehmet Çelen:
“İnsanları cennete çağıran, herkese rahmet etmek üzere
gönderilmiş bir Peygamber dâhi, bu kimselerin helâkini istemektedir. Çünkü
bunların insanlık için ve iyilik adına yapabileceği hiç-bir şeyleri yoktur.
Allah’ın kendilerine verdiği rızıkları, mal ve mülkleri sâdece kendileri ve
âileleri için kullanırlar. Yine Allah’ın harcamasını istediği yerlerde
harcamazlar. Yoksulları, yolda kalmışları, yetimleri, güçsüzleri ve zayıfları
yedirip içirmezler, onlara yardım elini uzatmaz, gözetip kollamazlar” der.
Cimrilik ayıptır, günahtır ve hattâ suç da olması gerekir.
Cimriliğin bu dünyâdaki cezâsı “kendi türünden bir cezâ” olarak “aşırı
cimrilik” olur ve böyle olununca da cimri, cimrilik ettiği malından
faydalanamamaktır.
Evet; cimrinin tek tasası kasasıdır. Tek kankası ise
bankası.
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn
Görmüş
Ekim 2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder