İlmi elde etmek kolay değildir. Zîrâ maddî olarak bir
günde-gecede zengin olunabilir belki ama ilim bir günde-gecede elde edilemez.
Bir bedeli vardır ilim elde etmenin. Bunun için uykudan, eğlenceden, gezme-tozmadan,
tembellikten, hattâ âile ilişkilerinden bile ferâgat yapmak şarttır. Biraz da
“bencil zamanlar” gereklidir ilim sâhibi olabilmek için. Bu ferâgati
yapamayanlar, bilgiyi sâdece manşetlerden öğrenirler. Fakat manşet bilgi gerçek
bilgiyi ya vermez yada sınırlı verir. Bu nedenle hakîki bilgi manşetten elde
edilemez. Üstün-körü bir şekilde, duyduklarını hiç araştırıp incelemeden ve
derinliğine vâkıf olmadan “gerçek” zannederek inanç hâline getirenler çoğu
zaman yanılırlar. Bu durum, boş ve önemli olmayan konular için çok önemli
olmayabilir ve kötü sonuçlara da yol açmayabilir. Fakat konu önemli olduğunda
ve sonuçları açısından yıkıcı sonuçlara yol açabilecek konular olduğunda
çok-çok önemli bir hâle gelir. O konulardan biri de Allah’ın, peygamberler
aracılığı ile ilettiği dînî konulardır. Allah, dînî konularda araştırıp
inceleme yapmadan, duyulan şeyin hemen yayılmasını sevmez ve istemez:
“İnsanlardan
öyleleri vardır ki, bilgisizce Allah’ın yolundan saptırmak ve onu bir eğlence
konusu edinmek için sözün ‘boş ve amaçsız olanını’ satın alırlar. İşte onlar
için aşağılatıcı bir azap vardır”
(Lokman 6).
“Görmüyor
musunuz ki, şüphesiz Allah, göklerde ve yerde olanları emrinize âmâde kılmış,
açık ve gizli, üzerinizdeki nîmetlerini genişletip-tamamlamıştır. (Buna rağmen)
İnsanlardan öyleleri vardır ki, hiç-bir bilgiye dayanmadan, bir yol gösterici
ve aydınlatıcı bir kitap olmadan Allah uğrunda mücâdele edip durur” (Lokman 20).
Allah hayâtı ve dîni ciddiye alır ve inananları
tarafından da ciddiye alınmasını ister. Çünkü bu durum, dîne değer verildiğinin
delili olacaktır. Bir değerin ciddiye alınmasının tabî ki de bir bedeli olacaktır.
Dînî konulardaki o bedel, araştırıp doğrusunun ne olduğunu öğrenmek için zaman
harcamaktır.
İşte bu konulardan biri de “annelerin çocuklarını emzirmesi”
konusudur. Bu konunun önemi, toplumun en küçük yapı-taşı olan âileyle ilgili
olmasındandır. İslâm’da âile, toplumun temelidir. Âile nasıl ise toplum da
öyledir zîrâ. Hattâ örnek âile, kendi içinde, şeriatın geçerli olduğu bir İslâm
Devleti bile sayılabilir. Bu nedenle âilenin korunması ve sağlam durup
dağılmaması çok önemlidir. Bunun sağlanması için ise âileyi sarsıp yıkabilecek
yanlışlıklara düşmemek gerekir. Bu bağlamda; annelerin çocuklarını emzirmek
zorunda olup-olmadığı konusu açığa çıkarılır ve bu konuyu büyük oranda kadınlar
çok yanlış olarak: “Annenin çocuğunu emzirme zorunluluğu yoktur, eğer
emzirirlerse babalar kadınlara emzirme ücreti vermelidirler” derler. İşte bu
kulaktan-dolma üstün-körü düşünüş ve inanış, ilme dayanmayan bir cehâlettir. Annelerin,
dokuz ay büyük zorluklarla-sıkıntılarla taşıyıp yine büyük zorluklarla
doğurdukları çocuklarını emzirmek zorunda olmaması da ne demek?. Hiç böyle bir
şey olur mu?. Bu durum Kur’ân’a göre ancak “kıyâmet zamânında olabilir: “Onu
gördüğünüz gün, her emzikli emzirdiğini unutup geçecek ve her gebe kendi yükünü
düşürecektir. İnsanları da sarhoş olmuş görürsün, oysa onlar sarhoş
değillerdir. Ancak Allah’ın azâbı pek şiddetlidir” (Hac 2). Bu yanlış
anlamanın nedeni, bilmeme, daha doğrusu araştırmamanın sonucunda olan bir cehâlettir.
Kadınların bebeklerini emzirmeleri, Allah’ın bir emridir. Kur’ân emzirme
konusunda fıkıh belirler ve şöyle der:
“Biz
insana, anne ve babasına iyilikle davranmasını tavsiye ettik. Annesi onu
güçlükle taşıdı ve güçlükle doğurdu. Onun (hâmilelikte) taşınması ve sütten
kesilmesi, otuz aydır…” (Ahkâf
15).
Âyette de söylendiği gibi; çocuğun taşınması ve
sütten kesilmesi 30 aydır. Bakara 232. âyet; “Emzirmeyi tamamlamak isteyenler
için anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler” denildiğine göre emzirme
süresi tıbbın da tavsiye ettiği gibi 24 ay olmalıdır. Tavsiye süre 24 aydır yâni.
“Daha fazla emzirmenin bir anlamı ve yararı yoktur” anlamına da gelir bu. 24 ay
boyunca çocuk için en iyi besin anne sütüdür. Hele ki o ilk “ağız sütü” çok
önemlidir. Modern zamanların çeşitli nedenleri yüzünden emzirmeyi erken
bırakmak çok doğru değildir. 24 ay emzirilmesi en uygun olanıdır. 30 aydan 24 ay
çıkarılınca, çocuğun taşınması yâni hâmilelik için kalan süre asgarî 6 aydır. “9
ay 10 gün bu durumda bozuluyor mu” sorusu akla gelebilir. Kur’ân burada anne
karnındaki canlıyı son altı ayda “insan” olarak değerlendirdiğindendir. İlk 3
ay 10 günde yâni ilk 100 günde, anne karnındaki çocuk, henüz “insan” olarak
değerlendirilmemektedir. Buna; “hâmileliğin en az altı ay sürmesi” yorumu da
uygun düşer. Şimdi; bırakın annelerin çocuklarını emzirmek zorunda olup-olmadıkların,
“emzirmeyi iki yıl yapmalıdırlar” diyor Kur’ân.
Peki bu; “kadınlar çocuklarını emzirmek zorunda
değil, emzirirlerse de babalar ücretini vermelidir” sözü nerden çıktı?. Kur’ân’ın
bu konudaki âyetleri şöyle bir okunduğunda böyle bir soruya da gerek kalmaz,
böyle bir yanlış söz de kullanılmaz. Çünkü çocuklarını emzirdiklerinde ücret
ödenmesi gereken kadınlar, “boşanmış olan kadınlar”dır. Boşanan kadınlara
çocukları emzirdiğinde ücret verilir yada kadının, duygusallığından ve
nârinliğinden dolayı ve boşanmanın verdiği olumsuz psikoloji ile sütünün kesilmesi
yada farklı bir nedenle çocuğu başkasına emzirtebilirler. Fakat çocuğun
emzirilmemesi diye bir şey yoktur. Çocuk illâ ki emzirilecektir ve bu,
evliliklerini sürdüren kadınlar için a-normâl bir durumları yoksa mecbûridir.
Boşanmış kadınlarda ise, a-normâl bir durumdan dolayı başkasına emzirtilebilmekle
birlikte, kendisi emzirdiğinde de baba tarafından bir ücret verilmesi
durumudur. Yâni anne, a-normâl bir durumun dışında çocuğunu emzirmek zorundadır
ve “evli olan anne bunu karşılıksız yaparken”, boşanmış kadına bunun için bir
ücret verilmesi gerekir. Kur’ân bunu şöyle belirtir:
“Kadınları
boşadığınızda, bekleme sürelerini de tamamlamışlarsa -birbirleriyle mâruf
(bilinen meşrû biçimde) anlaştıkları takdirde- onlara, kendilerini kocalarına
nikahlamalarına engel çıkarmayın. İşte, içinizde Allah’a ve âhiret gününe îman
edenlere bununla (böyle) öğüt verilir. Bu, sizin için daha hayırlı ve daha
temizdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz. Emzirmeyi tamamlamak isteyenler
için anneler çocuklarını “iki tam yıl” emzirirler. Onların (annelerin)
yiyeceği, giyeceği bilinen (örf)e uygun olarak, çocuk kendisinin olana (babaya)
âittir. Kimseye güç yetireceğinin dışında (yük ve sorumluluk) teklif edilmez.
Anne, çocuğu, çocuk kendisinin olan baba da çocuğu dolayısıyla zarara
uğratılmasın; mîrasçı üzerinde (ki sorumluluk ve görev) de bunun gibidir. Eğer
(anne ve baba) aralarında rızâ ile ve danışarak (çocuğu iki yıl tamamlanmadan)
sütten ayırmayı isterlerse, ikisi için de (bu hususta) bir güçlük yoktur. Ve
eğer çocuklarınızı (bir süt anneye) emzirtmek isterseniz, vereceğinizi örfe
uygun olarak ödedikten sonra size bir sorumluluk yoktur. Allah’tan
korkup-sakının ve bilin ki, Allah yaptıklarınızı görendir” (Bakara 232-233).
“Sütten ayırma” konusunda Süleymâniye Vakfı şöyle
der:
“Âyette de görüldüğü gibi, iki yaşından önce çocuğunu memeden kesmek
isteyen anne bu karârını dâhi tek-başına veremez. Ancak kocası ile karşılıklı
anlaşmak sûretiyle çocuğunu erken bir zamanda sütten kesebilir”.
“(Boşadığınız) Kadınları, gücünüz oranında
oturmakta olduğunuz yerin bir yanında oturtun, onlara ‘darlık ve sıkıntıya düşürmek
amacıyla’ zarar vermeyin. Eğer onlar hâmile iseler, yüklerini bırakıncaya
(doğumlarını yapıncaya) kadar onlara nafaka verin. Şâyet sizler için (çocuğu) emzirirlerse, onlara ücretlerini ödeyin.
(Durum ve ilişkilerinizi) kendi aranızda mâruf (güzellikle ve İslâm’a uygun bir
tarz) üzere görüşüp-konuşun. Eğer güçlük içine girerseniz, bu durumda (çocuğu)
onun (babası) için bir başkası emzirebilir” (Talâk 6).
“Anne ev-işi yapmak zorunda değildir”; “anne çocuğunu
emzirmek zorunda değildir”; “anne yemek pişirmek zorunda değildir” vs.
deniliyor. Peki bu anne ne yapmak zorundadır?. Anneler, babaların zâlimleri
midirler?. Hem “anne” diye kime denir ki?. Anneliğin bir yükü ve sorumluluğu
yok mu yâni?. Çocuk ileride annesine, sırf kendisini doğurdu diye ne kadar
saygı duyabilir?. Anne ile çocuk arasında süt ile yâni emzirme ile geçen bir
mânevi yakınlık ve şefkat de oluşsa gerek.
Konuyla ilgili bir yazıda:
“Kadının hak ve görevleri açıklandığında, çocuk emzirme ve ev süpürme
ile dâhi görevli olmadığı söylenir. Peki süt-annelerin hem kendi çocuklarını,
hem de başkalarınkini emzirmeleri nasıl mümkün olacaktır?” denir.
Peygamberimiz; erkeğin dışarıdaki işlere bakmasını ve
nafakayı têmin etmesini; annenin de ev-içi işlere bakmasını söyleyerek bir
görev-taksimi yapmıştır.
Velhâsıl kelam; anneler a-normâl bir durum olmadığı
takdirde çocuklarını emzirmek zorundadırlar ve “ücretli çocuk emzirme”
sâdece boşanmış kadınlar için geçerlidir.
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Mayıs
2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder