3 Ekim 2023 Salı

Rüyâ İle Amel Etmek


“Andolsun Allah, elçisinin gördüğü rüyânın hak olduğunu doğruladı. Eğer Allah dilerse, mutlakâ siz Mescid-i Haram’a güven içinde, saçlarınızı tıraş etmiş, (kiminiz de) kısaltmış olarak (ve) korkusuzca gireceksiniz. Fakat Allah, sizin bilmediğinizi bildi, böylece bundan önce size yakın bir fetih (nasib) kıldı” (Fetih 27).

 

Bu âyetin tefsiri olarak şöyle denir: “Peygamberimiz, rüyâsında kendisinin ve ashâbının başlarını tıraş ederek emniyet içerisinde Mekke’ye girdiklerini görmüş ve bunu ashâbına haber vermişti. Onlar da çok sevinmişlerdi. Nihâyet hazırlıklarını yapıp, kurbanlıklarını alarak sefere çıktılar. Fakat Hudeybiye’de alıkonulup, kurbanları orada keserek geri dönmek zorunda kaldılar. Bu durum onları gerçekten çok üzdü. İşte âyet, Peygamberimiz’in gördüğü rüyânın doğru olduğunu ve rüyâda gösterildiği gibi, müslümanların Mekke’ye girip umre yapacaklarını müjdelemiştir. Nitekim bir sene sonra Peygamberimiz iki bin kişi kadar ashâbıyla birlikte gelip kazâ umresini yapmıştır. Âyetin haber verdiği gaybî mûcize aynen tahakkuk etmiştir”.

 

Bu âyette önemli olan şey şudur ki, Peygamberimiz ve onlarca sahabe, Peygamberimiz’in “bir rüyâ gördüm” diyerek insanları Mekke’ye gitmeye yönlendirmesi yada dâvet etmesi ve sahabenin de “rüyâ ile iş mi yapacağız” gibi bir şey demeden dâvete icâbet etmesidir ki bu açıkça, “rüyâ ile amel etmek” demektir.

 

Rüyâ, amel edilecek şeyden ziyâde, tâbir edilmesi gereken şeydir ki bu da her rüyâ için olmaz. Nice anlamsız rüyâlar vardır ki üzerine konuşmaya değmez. Bu tür rüyâlara herkes birbirine zıt yorumlar yapar durur. Uyurken görülen şeylerin çoğu bilinç-altına yerleşmiş olan düşüncelerin şekil bulmasıyla olur. Halkın, görülen şeyin hiç-bir anlamının olmadığını belirtmek için kullandığı “vücûtta bir yerlerin açıkta kalması nedeniyle” dediği rüyâlar da vardır. Dolayısıyla hayat elbette rüyâ ile gitmez. Fakat rüyâların etkileyici ve kişiyi değiştirip başkalaştırdığı da görülür ki bunlar gerçekten de çok etkili rüyâlardır. Her ne kadar “rüyâ ile amel olmaz”, “rüyâ delil değildir”, “işimiz rüyâlara mı kaldı?” gibi sözler edilse de, Kur’ân’a baktığımızda, peygamberlerin de rüyâları ciddiye aldıklarını ve bâzen buna göre hareket ettikleri yada karar verdikleri görülür. Bu nedenle rüyâların etkisi için kesin tepkiler koymak yanlıştır. Rüyânın hak olup-olmaması yada ne kadar etkili olup-olmadığı önemlidir. Çünkü netîcede rüyâ denilen bir şey vardır ve herkesin sıkça yaşadığı bu görüntülerin hiç-bir anlamının olmadığını söylemenin bir anlamı yoktur.

 

Peygamberimiz’e ilk âyetlerin sahih rüyâlar şeklinde geldiğini ve Peygamberimiz’in ilk 6 ayda rüyâ yoluyla vahiy aldığı söylenir. Bu yüzden “sâlih rüyâ nübüvvetin 46’da biri” olarak nitelenir. Tabi bu konu istismâra çok açık bir şeydir ve bunu târikat ve tasavvuftan bir-çok kişi istismâr etmiştir ve hâlen de etmektedir. Peygamberimiz’in gördüğü sahih rüyâlar, “nübüvvetten önce kendisini vahye hazırlamak için görmüş olduğu etkili ve anlamlı rüyâlar olabilir” diye düşünüyoruz.  

 

Tabi, peygamber bile olsa hiç-kimsenin rüyâsı bağlayıcı değildir. Hele efendilerin, şeyhlerin, kutupların, gavsların, hazretlerin, lîderlerin vs. rüyâlarıyla ortaya koydukları ve fıkıh ve şeriat belirledikleri rüyâlar hiç bağlayıcı değildir. Bağlayıcı ve ibret verici olabilecek olan rüyâlar Kur’ân’da anlatılan rüyâlardır.

 

Burada önemli olan konu, “rüyâlar düşüncemizi ve amellerimizi etkiler mi?” ve “rüyâ ile amel etmek doğru mudur?” sorularıdır. Bu sorulara elbette Kur’ân ve peygamber örneklikleri üzerinden bakacağız.

 

Kur’ân’da Peygamberimiz’in gördüğü üç rüyâ vardır:

 

“Hani Allah, onları sana uykunda az gösteriyordu; eğer sana çok gösterseydi, gerçekten yılgınlığa kapılacaktınız ve iş konusunda gerçekten çekişmeye düşecektiniz. Ancak Allah esenlik (kurtuluş) bağışladı. Çünkü O, elbette sînelerin özünde saklı duranı bilendir” (Enfâl 43).

 

Âyette: “Eğer sana sayıyı çok gösterseydi yılgınlığa kapılacaktınız” deniyor ki, rüyânın Peygamberimiz’i ve sahabeyi etkileyebileceği söylenmiş oluyor. Böylece rüyânın ister-istemez etkileyici ve yönlendirici bir yanının olduğu ortaya çıkmış oluyor. 

 

“Hani biz sana: ‘Muhakkak Rabbin insanları çepeçevre kuşatmıştır’ demiştik. Sana gösterdiğimiz o rüyâyı insanları denemek için yaptık, Kur’ân’da lânetlenmiş ağacı da. Biz onları korkutuyoruz. Fakat (bu) onlarda büyük bir azgınlıktan başka bir şey arttırmıyor” (İsrâ 60).

 

Seyyid Kutub bu âyetinde tefsirinde şöyle der: “İsrâ olayından sonra Peygamber’e îman edenlerin bir kısmı dinden dönmüştü. Bir kesim ise dîninde direnmiş ve inancını arttırmıştı. İşte bu nedenle yüce Allah’ın kuluna bu gecede gösterdiği rüyâ insanlar için bir deneme olmuştu”. Bu âyete göre de rüyâlar insanları etkilemede ve hareketlerini belirlemede yönlendirici olurlar.

 

“Andolsun Allah, elçisinin gördüğü rüyânın hak olduğunu doğruladı. Eğer Allah dilerse, mutlakâ siz Mescid-i Haram’a güven içinde, saçlarınızı tıraş etmiş, (kiminiz de) kısaltmış olarak (ve) korkusuzca gireceksiniz. Fakat Allah, sizin bilmediğinizi bildi, böylece bundan önce size yakın bir fetih (nasib) kıldı” (Fetih 27). Bu âyetin tefsiri bâbında söylenenleri yukarıda yazmıştık.

 

“Peygamberler rüyâ yoluyla vahiy alır mı?” sorusunun cevâbı Hz. İbrâhim’in gördüğü rüyâdır. Hz. İbrâhim bu rüyânın bir sonucu olarak amel etmiş ve oğlu İsmâil’i boğazlamak için harekete geçmişti: 

 

“Biz de onu halim bir çocukla müjdeledik. Böylece (çocuk) yanında koşabilecek çağa erişince (İbrâhim ona): ‘Oğlum’ dedi. ‘Gerçekten ben seni rüyâmda boğazlıyorken gördüm. Bir bak, sen ne düşünüyorsun’. (Oğlu İsmâil) Dedi ki: ‘Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşâallah, beni sabredenlerden bulacaksın’. Sonunda ikisi de (Allah’ın emrine ve takdirine) teslim olup (babası, İsmâil’i kurbân etmek için) onu alnı üzerine yatırdı. Biz ona: ‘Ey İbrâhim’ diye seslendik. Gerçekten sen, rüyâyı doğruladın. Şüphesiz biz, ihsânda bulunanları böyle ödüllendiririz’. Doğrusu bu, apaçık bir imtihandı. Ve ona büyük bir kurbânı fidye olarak verdik” (Sâffât 101-107).

 

Hz. İbrâhim burada, gördüğü rüyâ ile harekete geçmişti. Üstelik Hz. İsmâil de, babasının rüyâya göre hareket etmesi gerektiğini söyledi. Fakat Allah’ın murâdı Hz. İbrâhim’in rüyâyı gerçekleştirmesi değil, tâbir etmesi ve ona göre hareket etmesiydi. Zâten rüyâların tâbir edilmesi gerektiğinin söylenmesinin nedeni de budur. Rüyânın tâbirini de Allah yapıyor ve Hz. İbrâhim’e büyük bir kurban veriyor. Lâkin burada önemli olan ve konumuzu ilgilendiren şey, bir rüyânın bir peygamberi harekete geçirebildiğinin örneğini görmüş olmamızdır. Çünkü Allah, Hz. İbrâhim’e “oğlunu kurbân et” demiyor ve rüyâ gösteriyor. Hz. İbrâhim de ısrarla gördüğü rüyâyı uygulamaya girişiyor yâni rüyâyı delil olarak görüp rüyâ ile amel ediyor.  

 

Hz. İsmâil’in; “Ey babacığım!, emrolunduğun şeyi yap!. İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın” demişti, denmesi, rüyâ aracılığı ile Allah’ın emir verebileceği ve Hz. İbrâhim’in de buna göre kurban eylemine geçtiği görülüyor. Hz. İbrâhim’in gördüğü bu rüyâ açık bir vahiy ile desteklenmiştir. Çünkü “rüyâyı gerçekleştirdin” deniyor. Hz. İbrâhim rüyâsında gördüğü şeyin gereğini yerine getirmeye teşebbüs edince, Yüce Allah ona seslenmiş ve “rüyâyı doğruladın ve gereğini yaptın” demiştir. Rüyâ ile amel etmeyi Hz. Mûsâ’nın annesinde görmekteyiz. Çünkü oğlunu nehre bırakabilmesi rüyâda gördüğü şeydir. Rüyada kendisine söyleneni (vahiy) yapmıştır.

 

Rüyâdan bahsedilince akla ilk gelen peygamber elbette Hz. Yûsuf’tur. Yûsuf kıssasında Hz. Yûsuf’un hayâtını etkileyen üç rüyâ vardır:

 

“Hani Yûsuf babasına: ‘Babacığım, gerçekten ben (rüyâmda) onbir yıldız, Güneş’i ve Ay’ı gördüm; bana secde etmektelerken gördüm’ demişti. (Babası) Demişti ki: ‘Oğlum, rüyânı kardeşlerine anlatma, yoksa sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan, insan için apaçık bir düşmandır’. Böylece Rabbin seni seçkin kılacak, sözlerin yorumundan (kaynaklanan bir bilgiyi) sana öğretecek ve daha önce ataların İbrâhim ve İshak’a (nîmetini) tamamladığı gibi senin ve Yâkub âilesinin üzerindeki nîmetini tamamlayacaktır. Elbette Rabbin, bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir” (Yûsuf 4-6).

 

Hz. Yâkub burada Hz. Yûsuf’a rüyâsını kardeşlerine anlatmamasını, çünkü eğer rüyâyı duyarlarsa bir kıskançlığa düşüp o’na bir zarar verebileceklerini söylüyor, sonra da rüyâyı tâbir ediyor. Burada da rüyânın etkisini ve rüyâya göre olacak kötü amellerin ortaya çıkabileceği ihtimâlini görüyoruz. Zâten rivâyetlere göre Hz. Yûsuf’un kardeşleri görülen rüyâyı bir-şekilde öğreniyorlar ve yaptıkları kötülükleri de rüyânın etkisiyle yapıyorlar.

 

Onunla birlikte iki genç de zindana girmişti. Biri: ‘Ben (rûyâmda) kendimi şarap sıkıyorken gördüm’ dedi. Öbürü: ‘Ben de kendimi başımın üstünde ekmek taşıyorken gördüm; kuş da ondan yemekteydi’ dedi. ‘Bunun yorumundan bize haber ver. Doğrusu biz seni, iyilik yapanlardan görmekteyiz’. Dedi ki: ‘Size rızıklanacağınız bir yemek gelecek olsa, ben mutlakâ size daha gelmeden önce onun ne olduğunu haber veririm. Bu, rabbimin bana öğrettiklerindendir. Doğrusu ben, Allah’a îman etmeyen, âhireti de tanımayanların ta kendileri olan bir topluluğun dînini terk-ettim. Atalarım İbrâhim’in, İshak’ın ve Yâkub’un dînine uydum. Allah’a hiç-bir şeyle şirk koşmamız bizim için olacak şey değildir. Bu, bize ve insanlara Allah’ın lütuf ve ihsânındandır, ancak insanların çoğu şükretmezler. ‘Ey zindan arkadaşlarım, birbirinden ayrı (bir sürü) Rabler mi daha hayırlıdır, yoksa Kahhâr (kahredici) olan bir tek Allah mı?. Sizin Allah’tan başka taptıklarınız, Allah’ın kendileri hakkında hiç-bir delil indirmediği, sizin ve atalarınızın ad olarak adlandırdıklarınızdan başkası değildir. Hüküm, yalnızca Allah’ındır. O, kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru din işte budur, ancak insanların çoğu bilmezler’. Ey zindan arkadaşlarım, ikinizden biri efendisine şarap içirecek, diğeri ise asılacak, kuş onun başından yiyecek. İşte hakkında fetvâ istemekte olduğunuz iş (artık) olup bitmiştir” (Yûsuf 36-41).

 

Hz. Yûsuf, kendisinden rüyâlarına tâbir isteyen kişilere ilk önce tebliğ ve dâvet yapıyor ve rüyânın sonucunu anladığı için onları İslâm’a sıkıca bağlamak istiyor. Sonunda da rüyânın kesinliğini dile getiriyor ve zâten rüyâların sonucu da aynen tezâhür ediyor. Burada bize “rüyâ tâbirinden önce hakîkat tebliği yap” emri verilmiş oluyor.

 

“Hükümdar: ‘Ben (rüyâmda) yedi besili inek görüyorum, onları yedi zayıf inek yiyor; bir de yedi yeşil başak ve diğerleri ise kupkuru. Ey önde gelen (kâhin-bilginler,) eğer rüyâ yorumluyorsanız benim bu rüyâmı çözüverin’ dedi. Dediler ki: ‘(Bunlar) Karmakarışık düşlerdir. Biz böyle düşlerin yorumunu bilenler değiliz’. O (zindandan) kurtulmuş olanı, nice zaman sonra hatırladı ve: ‘Ben bunun yorumunu size haber veririm, hemen beni (zindana) gönderin’ dedi. (Zindana gidip:) ‘Yûsuf, ey doğru (sözlü insan).. Yedi besili ineği yedi zayıf (ineğin) yediği ve yedi yeşil başakla diğerleri kuru olan (rüyâ) konusunda bize fetvâ ver. Umarım ki insanlara da (senin söylediklerinle) dönerim, belki onlar (bunun anlamını) öğrenmiş olurlar’. Dedi ki: ‘Siz yedi yıl, önceleri (ektiğiniz) gibi ekinleri ekin, yediğinizin az bir kısmı dışında (kalanını) biçtiklerinizi başağında bırakın. Sonra bunun arkasından (kuraklığı) zorlu yedi yıl gelecektir, sakladığınız az bir miktar dışında, daha önce biriktirdiğinizi yiyip bitirecektir. Sonra bunun arkasından bir yıl gelecektir ki, insanlar onda bol-bol yağmura kavuşturulacak ve onda sıkıp-sağacaklar’. Hükümdar dedi ki: ‘Onu bana getirin’. Ona elçi geldiğinde (Yûsuf:) Efendine dön de ona sor: Ellerini kesen o kadınların durumu neydi?. Doğrusu benim Rabbim, onların hîleli düzenlerini gerçekten bilendir” (Yûsuf 43-50).

 

Burada Hz. Yûsuf hem rüyâyı tâbir ediyor hem de ne ve nasıl yapılması yâni nasıl amel edilmesi gerektiğini ayrıntılı bir şekilde söylüyor. Duruma göre rüyâ ile amel edilebilecek olmanın en bâriz göstergesi burada anlatılanlardır. Zâten burada rüyâ ve rüyânın tâbirine göre hareket etmeye mecburdular. Çünkü rüyâya yapılan yoruma göre amel etmeselerdi hem kendileri hem de o coğrafyadaki tüm insanlar kıtlık ve açlık çekeceklerdi. Üstelik bu olay bir-çok iyiliklere de vesîle oldu. Kral ve tüm halk, rüyâya göre amel etti. Tabi Hz. Yûsuf’un rüyâya yaptığı tâbir ve aklını kullanmasının etkisi inkâr edilemez. Görülen rüyânın yönlendirmesi ile hareket etmeselerdi büyük sıkıntılara gireceklerdi. O-hâlde “rüyâ ile amel etmeme”yi  bu kadar büyütmenin anlamı yoktur. Rüyâ ile amel edip-etmemek, görülen rüyâya göre değişir.

 

Babasını ve annesini tahta çıkarıp oturttu; onun için secdeye kapandılar. Dedi ki: ‘Ey Babam, bu, daha önceki rûyâmın yorumudur. Doğrusu Rabbim onu gerçek kıldı. Bana iyilik etti, çünkü beni zindandan çıkardı. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını açtıktan sonra, (O,) çölden sizi getirdi. Şüphesiz benim Rabbim, dilediğini pek ince düzenleyip tedbir edendi. Gerçekten bilen, hüküm ve hikmet sâhibi O’dur” (Yûsuf 100).

 

Rüyâ ile başlayan serüven yüne bir rüyâ ile bitti. Rüyâ gerçeklemiş ve sonuçlanmış oldu.

 

Peki biz de rüyâlara göre emel ediyor muyuz ve rüyâ bizi bizi bir şeyler yapmaya yönlendiriyor mu?. Elbette!. Rüyâda ihtilâm olunca, uyandığımızda netîcede gusül bize farz oluyor. “Ne de olsa rüyâda oldu, rüyâ ile amel edilmez” deyip de gusletmekten vazgeçmiyoruz. Rüyâda gördüğümüzün sonucuna göre hareket ediyoruz.

 

İstihâre diye bir şey vardır. İstihâre: “Hayırlı olanı isteme” anlamına gelen istihâre, terim olarak “bir iş veyâ davranışta Allah katında hayırlı olanı, kılınan nâfile bir namaz ve duâ ile talep etme” mânasında kullanılır. “Bir işâret almak amacıyla kişinin veyâ bir başkasının onun adına rüyâ görmek üzere uyuması ve görülen şeyin yorumlanarak ona göre hareket edilmesi” uygulamasıdır. İstihâre, Allah’a tevekkül edip tedbir alınması ve aklın işletilmesi sonucu bir karara varmada araç olabilir. Fakat istihâre de istismâra açık bir konu olduğu için yapılması çok uygun değildir ve bunun yerine istenecek şeyi ve yardımı Allah’tan istemek doğrudur.

 

Anlatılanlara göre Çanakkale Savaşı’nda Albay Cevat, denize dizdiği 26 mayını, gördüğü rüyâdaki sıraya ve yere göre dizmiş. Rivâyete göre rüyâsında bu tâlimâtı Peygamberimiz vermiş. (Çanakkale Mahşeri, Mehmet Niyazi). Burada “rüyâya göre amel etme” durumu vardır ama kitap olayları roman tadında anlatan bir kitaptır. Gerçekliği nedir Allah bilir.

 

Peki; “rüyâ ile amel olmaz”, “rüyâ delil değildir” sözlerinin kaynağı nedir?. Sanki bu sözler Kur’ân’ın sözleriymiş gibi ha-bire kullanılıp duruyor. Allah bizi “sakın ha!, rüyâ ile amel etmeyin, rüyâ delil değildir” diye uyarıyor mu?. Peki nereden çıktı bu sözler?. Nerden olacak; modernitenin, pozitivizmin ve maddeciliğin etkisiyle ortaya çıkan “olağan-üstü olan”a karşı duyulan alerjiden. Hâlbuki sahih rüyâlar olağan-üstü şeylerdir. İslâm âlimlerinin bâzılarının bu konuda yorum yaparken kullandıkları sözlerdir sâdece. Yoksa ne âyettirler ne de hadis.

 

1996 yılında gördüğüm ve sanki dün gece görmüşüm gibi hatırladığım ve etkilendiğim bir rüyâ beni değiştirmiş ve bambaşka biri hâline getirmişti. Düşüncelerimin, konuşmalarımın ve davranışlarımın İslâmî yönde değişmesi, gördüğüm o rüyâ ile başlamıştı. Görülen her rüyânın yorumuna bakıp araştırmak ve ciddiye alarak herkese yorum yaptırmak yanlış olsa da rüyâların etkileyici olabildiği ve kişiyi amel-eylem noktasında değiştirebildiği de bir gerçektir.

 

Bizim düşüncelerimizi elbette Kur’ân belirler ve amellerimizi de elbette ancak Kur’ân ve Peygamber örnekliğine göre yaparız. “Bir rüyâ görsem de ona göre hareket etsem” diye bir beklentiye girmeyiz. Fakat sahih rüyâlar etkili, yönlendirici ve değiştiricidirler. Bu nedenle; kendisiyle amel edilecek rüyâlar da vardır, lafını bile etmeye değmeyecek rüyâlar vardır. Rüyânın sahihi de sahtesi de kendini belli eder vesselam..

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Ekim 2023

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder