“Dediler ki: Sen yücesin,
bize öğrettiğinden başka bizim hiç-bir bilgimiz yok. Gerçekten sen, her-şeyi
bilen, hüküm ve hikmet sâhibi olansın”
(Bakara 32).
Allah’ın indirdiği vahiylerle
belirlenen İslâm’ın tüm zamanlardaki tahrifi ve tahribi, onu cüzlerine
indirgemekle başlar ki İslâm’ı bilgiye ve ilme indirgemek” bu tahrif ve tahrip sürecinde
ilk yapılan şeydir. Böylece İslâm parçalanmış ve ilme ve bilgiye indirgenmiş
oluyor. Bu durum İslâm-merkezli yaşamak düşüncesini blôke ediyor ve zayıflatıp
azaltıyor.
Bu bahsettiğimiz şey,
İslâm’ın tamamlandığı Kur’ân için de söz-konusudur. Kur’ân’ın emir ve
nehiylerini yerine getirmekten üşenen, ağır sorumluluklarını yüklenmekten
kaçınan modern müslümanlar, Kur’ân’ın bilgisine yönelmişler ve odaklanmışlar,
böylece İslâm’ı bilgiye indirgemişlerdir ve bunu hâlen de sürdürmektedirler.
İşin teorik tarafında kalarak pratik amel-eylem yönünü çok az söz-konusu
etmekteler ve bu-bağlamda Peygamberimiz’in güzel örnekliğinden (Ahzâb 21) pek
bahsetmemektedirler. Hattâ bâzıları güzel örnekli bile bilgiye indirgemiştir.
İşte bu nedenle Allah’a,
İslâm’a, Kur’ân’a ve Peygamberimiz’e yapılan hakâretlere bile bilgiyle ve
ilimle karşılık vermek düşüncesi ortaya çıkmıştır. Oysa bunun Peygamberimiz ve
sahabe örneği böyle değildir. Peki modern müslümanlar niçin İslâm’ı bilgiye
indirgemektedirler?.
Açıkçası modern müslümanlar;
korkak, pısırık, tembel, pasif, gevşek, ezik, çekingen vs. bir hâle
gelmişlerdir. Çünkü hem modernizmin ağır baskısı, kuşatması ve üretimleri
müslümanları korkutmuş, modernizme meftûn, râm ve hayran bırakmış, hem de
ulaşılan refah, müslümanları gevşetmiş ve yavşaklaştırmıştır. Artık
müslümanların kaybedecek çok şeyleri vardır. Çünkü artık takvâları, îmanları ve
inançları zayıflamış, dirâyetlerini, sabırlarını, kararlılıklarını,
öz-güvenlerini, celâdetlerini ve delikanlılıklarını kaybetmişlerdir. Artık
Allah’a, dinlerine, Kur’ân’a, Peygamberimiz’e, İslâm’a, mü’min kardeşlerine,
şereflerine ve nâmuslarına yapılan hakâretlere ve saldırılara bile bir şey
diyememektedirler ve işi Allah’a havâle ederek cezâyı âhirete
ertelemektedirler. Tabi bu tavrın Dünyâ’daki cezâsı olarak onursuz, ezik ve
şerefsiz bir yaşamaya katlanmak zorunda kalmaktadırlar. Zîrâ amel-eylem ve
mücâdele unutulmuş ve iş “sâdece ilme ve bilgiye” indirgenmiştir.
Kur’ân sâdece okunmak,
bilinmek, anlaşılmak ve üzerinde uzmanlaşmak için indirilmiş bir Kitap değildir.
O aynı-zamanda yaşanması gereken bir Kitap’tır ve bu yaşam, vahiy-merkezli en ideâl
yaşam-şekli ve amel-eylem pratikliği olan Sünnet örnekliğine göre olacaktır.
Yâni Peygamberimiz ve sahabe, kendilerine inen vahiyler ile ne yapmışlarsa,
vahiy-merkezli yaşamak o demektir. Bu yaşam-şeklinde ilim ve bilgi edinmek ve
bilinçlenmek de vardır elbette fakat iş onunla bitmez. Peygamberimiz ve sahabe
İslâm’ı ilme ve bilgiye indirgememişlerdir ve bilgilerinin gereğini yerine
getirmişler ve yapılması gerekeni yapmaktan hiç çekinmemişlerdir. Kur’ân, insanı
bilgilendirir, bilinçlendirir fakat sonra da amele-eyleme yöneltir. İlimle âmil
olmak böyle olur. Aksi-hâlde İslâm ilme ve bilgiye indirgenmiş olur.
İşi o hâle getirdiler ki, Kur’ân’a işkence ederek de
olsa istedikleri bilgiyi ondan çıkarmak için kendilerini paralıyorlar. Meselâ
birileri “Kur’ân’ı açıklama ilmi”nden bahsediyor ve 1.400 yıl boyunca
Peygamberimiz de dâhil olmak üzere yapılan hiç-bir açıklamayı beğenmiyorlar ve
kabûl etmiyorlar da Kur’ân’ı sâdece Kur’ân ile açıklamaya kalkıyorlar ve
üstelik bunun bir ilim olduğunu söylüyorlar. Tabi bu ilimden Peygamberimiz’in ve
öncekilerin haberi yoktur. Tabi bunu yaparken Kur’ân’ı bambaşka bir kitap
hâline getiriyorlar ve söylediklerine ters düşüyorlar ve yaptıkları açıklamalar
bir türlü bitmek de bilmiyor. Yaptıkları Kur’ân meâl ve tefsiri, rûhunu
kaybetmiş soğuk bir ansiklopediye dönüşmüş durumdadır. Çünkü ortaya
çıkardıkları meâl okunduğunda onun Allah’ın sözü değil de insanların yazdığı
bir ansiklopedi gibi olduğunu görürsünüz. Ne iç-âlemlere hitâp ediyor ne de
dış-âlem için yapılması gereken bir şeyden bahsediyor. Olduğu gibi
bilgi-merkezli bir kitap. Böyle olduğu içindir ki, tabî ki de amele-eyleme
dönme ve Dünyâ’daki sorunlar için bir şeyler yapmayı düşünemiyorlar. Zâten
onlara göre, İnsan gelebilecek en ileri seviyeye ulaşmış olduğu için bir sorun
da yoktur ve sâdece Kur’ân’ın okunma ve anlaşılma sorunu vardır.
Fakat “Kur’ân yeter” diyen
bu kişilere meselâ; Kur’ân haram aylardan bahsediyor, bu aylar hangileridir?,
bana Kur’ân ile cevap verir misiniz” denildiğinde hemen İslâm târihine
başvuruyorlar. Çünkü yapacak başka bir şey yoktur. Peygamberimiz, sahabeler ve
o zamanda yaşayan kâfir ve müşrikler için bile açıklanmasına gerek olmayan âyetleri
didikliyorlar ve sonunda tabî ki bambaşka bir sonuca, yoruma ve meâle
ulaşıyorlar.
Çünkü bunlar modernizme yâni
mevcut dünyâ zihniyetine meftûn, râm ve hayrân olmuş durumdadırlar ve mevcuda
hiç laf bile etmiyorlar ettirmiyorlar. Bu yüzden de yaptıkları yorumlar hep
modern dünyâya ve sisteme uygun düşüyor ve hiç aykırı düşmüyor. Zihniyetlerini
İslâm ve Kur’ân değil de modernizm belirlemiş olanlar elbette modernizm lehine
ve ona uygun yorumlamalarda bulunacaklar
ve bunun için zorlamalara da gideceklerdir. Peygamberimiz’i resûl ve nebî diye
ayırıyorlar ve o’nun nebîliğini pek de kâle almıyorlar. İşte bunlar hep,
İslâm’ı bilgiye indirgemenin sonuçlarıdır.
Tabî ki de bilmek önemlidir
ve bilenlerle bilmeyenler bir olmaz. Fakat “bilip yapanlar”la, “bilip
yamayanlar” da bir olmaz:
“…De ki: ‘Hiç bilenlerle
bilmeyenler bir olur mu?’. Şüphesiz, temiz akıl-sâhipleri öğüt alıp-düşünürler” (Zümer 9).
“Mü’minlerden, özür
olmaksızın oturanlar ile, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler
eşit değildir. Allah, mallarıyla ve canlarıyla cihad edenleri oturanlara göre
derece olarak üstün kılmıştır. Tümüne güzelliği (cenneti) vâdetmiştir; ancak
Allah, cihad edenleri oturanlara göre büyük bir ecirle üstün kılmıştır” (Nîsâ 95).
Modern Ilımlı İslâm Projesi,
“indirgenmiş İslâm projesi”dir. Bu en bâriz şekilde “İslâm’ı bilgiye indirgemek”
ile oluyor.
Dîni bilgiye yâni akla
indirgemek, “dîni sınırlandırmak” demektir. İslâm’ı akla-rasyonâliteye
indirgemek, İslâm’ı din’den bilgiye-bilime çevirmek demektir.
İslâm’ı hayâta hâkim
olmaktan alıkoyan şey, İslâm’ı cüzlerine indirgemektir.
Nasıl ki kâinâtı matematiğe indirgemek,
onu ruhsuzlaştırmak demekse, İslâm’ı bilgiye indirgemek de onu ruhsuzlaştırmaktadır.
Amele-eyleme dönmeyen fikir
ve bilgiler toksikleşir. İslâm’ı bilgiye indirgeyenler de toksik insanlar
hâline gelirler. “Ben biliyorum” havasına girmelerinin ana-nedeni budur.
Aşırı bilgi, bilinci blôke
eder. Bilinç olmadığında ise elbette amel-eylem düşüncesi yok olur. Çünkü
kişiyi bilgi değil bilinç harekete yönlendirir.
Bilgiyi gereğinden fazla
övmek ve değerli görmek yanlıştır. Çünkü Âdem’den bêri insanoğlunun ürettiği
bilginin %90’ı yanlış, %9’u ise şüphelidir.
Yapılması gereken şeyleri
yapmayanlar, yapılmaması gereken şeyleri yapmaya başlarlar. Bildiği ile âmil
olmayanlar, bilgilerini arttırma yolunda oyalanıp dururlar.
Biz İslâm’ı “dâvâ” edinmedik-edinmiyoruz,
çünkü onu sâdece ilme indirgedik. Bu yüzden takvâmızı, îmânımızı, inancımızı,
dirâyetimizi ve netîcede de mücâdele gücümüzü kaybettik. Hâl-i pür melâlimizin
nedeni budur.
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Ekim 2023
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder