28 Ekim 2023 Cumartesi

Hakîkati Aramak ve Bulmak

 

“Onlar yalnızca zanna uymaktadırlar. Oysa gerçekte zan, haktan (ve hakîkatten) yana hiç-bir yarar sağlamaz” (Necm 28).

 

İnsanlık-târihi boyunca hep bir “hakîkati aramak” çabası olmuştur. Herkes hakîkati arıyor ve hep hakîkati bulmaktan bahsediyor. Fakat sorun şu ki, hakîkatin nerede ve nasıl bulunacağında ortak bir görüşleri yok. Herkes kendi kafasına, inancına ve düşüncesine göre hakîkati arıyor ama bir türlü de bulamıyor. Çünkü hakîkat öyle karambôle aranacak ve şans-eseri denk gelinip de bulunacak bir şey değildir. Zâten hakîkati aramak düşüncesinin ve çabasının kendisi bâtıldır. Hakîkat bir yerlerde gizli ve saklı mı ki hakîkat sürekli olarak aranıp duruluyor ve bulmaya çalışılıyor. Hayır!; hakîkat yapısından ve özelliğinden dolayı “apaçık” olandır, onu aramak ve bulmaya çalışmak diye bir şey olamaz. Apaçık ortada olan şeyin neyi aranacak ve bulunacaktır ki!. O-hâlde “hakîkati arıyorum” diyenler aslında keyiflerine göre bâzı gerçeklikler aramaktan başka bir şey yapmamaktadırlar.  

 

İşin ilginç yanı, “hakîkati arıyorum” diyenlerin çoğu hakîkati bâtılın içinde yada bâtıl ile birlikte bulmaya çalışmaktadır. Bu-bağlamda herkes hakîkatin kendi uzmanlık ve ilgi alanı içinde ve kişisel düşüncesine uygun olduğunu söyleyerek kendi aradıkları yerde aranmasını söylüyor. Hakîkatin ancak böyle bulunabileceğini iddiâ ediyor.

 

Felsefeciler binlerce yıldır hakîkati arıyorlar ama bir türlü de bulamıyorlar. “Gerçekten de hakîkatin arayışı içinde midirler yoksa onlar keyiflerine göre mi takılıyorlar?” diye sorulsa, hakîkati aradıkları iddiâlarının gerçek-dışı olduğu ortaya çıkacaktır. Onlar ön-bilgi ve on-yargılarına delil aramaktan başkasını yapmıyorlar.

 

Târihçiler, matematikçiler, fizikçiler, kimyâgerler, biyologlar, antropologlar, astronomlar, jeologlar, tasavvufçular, modern bilimi ve teknolojiyi din yapmış olanlar vs. herkes hakîkati arıyor ve herkes de kendi alanı içinde bulacağını zannediyor. Şimdiye kadar “hakîkati bulduk” diyen de olmamıştır. Hiç-bir zaman da olmayacaktır. Çünkü hakîkati bulma adına bir kriterleri, dayanacakları sağlam bir temelleri yoktur. Yola nereden ve nasıl çıkacaklarını bilmiyorlar yada biliyorlar ama o yola girmek istemiyorlar.

 

Hakîkat aranacak bir şey değildir. Zîrâ apaçık ortadadır. Peki nedir bu apaçık olan hakîkat?. Hakîkat “Hak’tan gelen”dir. Hak’tan yâni Allah’tan gelendir. Allah’tan gelen elbette vahiydir. Peygamberlere indirilen vahiy hakîkatin ta kendisidir. Peygamberler de zâten hakîkatin tebliğini yapmışlar, hakîkate dâvet etmişler, o hakîkate göre hareket etmişler ve o hakîkate göre yaşam-tarzları ortaya koymuşlardır. Kimisi de o hakîkati ve güzel örnekliği hayâta hâkim kılabilmiştir. 

 

Hakîkati aramak ve bulmaya çalışmak diye bir şey yoktur. “Hakîkati bilmek ve ona uymak” vardır ve aslolan budur. Allah hakîkati zâten bize apaçık bir şekilde indirmiştir ve Peygamberimiz de apaçık bir şekilde hakîkate göre nasıl yaşanacağının örneğini göstermiştir. Öyleyse hâlâ “hakîkati aramak ve bulmaya çalışmak” saçmalığı da nedir?. Hakîkat ortada işte!; Kur’ân’ı okuyup idrâk etmek ve Peygamber örnekliğine uyarak hakîkati günümüzde de yaymak ve hayâta  hâkim kılmaktır. Yapılacak olan budur.

 

Bakmayın siz yana-yakıla hakîkati arıyorum havasında olanlara. Onlar apaçık hakîkate teslim olamadıkları için, teslim olabilecekleri ve keyifle yapabilecekleri şeyleri arıyorlar. Herkes de kendi keyfine, kendi düşüncesine ve kendi aklına uygun bir hakîkat arıyor ve bulmak istiyor. Aslında kafa ve beden konforunu bozmayacak şeyi arıyorlar. Bunlar hakîkati arama konusunda samîmi değiller. Bu yüzden “hakîkati arıyorum” diyenlerle hiç muhâtap olmaya değmez. Çünkü onlar aslında Hak’tan ve hakîkatten kaçıyorlar.

 

İşin ilginç yanı, hakîkati Hak’tan bağımsız arayanların olmasıdır. Hakkı hesâba katmadan hakîkatin bulunması söz-konusu bile olamaz. Zîrâ hakîkatin kaynağı zâten Hak’tır. Siz Hak’tan başka bir hakîkat mi arıyorsunuz?. Hakîkat Hak’tan gelendir, hakîkati ancak Hak bildirir ve gösterir. Hakîkati bulmanın daha doğrusu bilmenin başka da bir yolu yoktur.

 

Hakîkat modern-bilim ve teknoloji ile de bulunamaz. Bakmayın siz onların hakîkati aramak, bulmak ve görebilmek için “tanrı parçacı”ğı falan aradıklarına. Onlar maddeyi ilahlaştırmalarını meşrûlaştırmaya çalışmaktan başkasını yapmıyorlar. Bu yüzden de tanrılaştırdıkları maddenin bir parçasını bulabilirler sâdece. Hakîkatin maddede mündemiç olduğu ne mâlûm ki?. Madde de bir gerçekliktir ama “mutlak gerçeklik” yâni “hakîkat” değildir. Modern-bilim ve teknoloji ile bâzı gerçeklikler bulunabilse de mutlak gerçeklik olan hakîkatin maddenin içinde bütünüyle bulunması mümkün değildir. Çünkü hakîkat “maddeye içkin” değil “maddeye aşkın”dır. Bu nedenle maddeyi parçaladıkça-parçalamakla ve tanrı parçacığı falan aramakla hakîkat bulunamaz. Hattâ böyle bir arama çabası hakîkatin daha beter üstünü kapatır da bulunmasını daha doğrusu bilinmesini engeller. Modern-bilim hakîkat yerine hep “zan” bulmuştur ve bir süre onun hakîkat olarak kabûl eder ama sonra yanıldığını görüp anlayınca yeni arayışlara girer. Bu-bağlamda modern-bilim için “çürütülebilir olandır” diye bir kabûl ortaya atmışlardır.

 

Hakîkat insanda, akılda, eşyâda, doğada yâni maddede bulunamaz, bu nedenle maddeyi ne kadar parçalarsanız-parçalayın yine de hakîkati bulamayacağınız gibi tam-aksine büyük bir yalanın içine düşmüş olursunuz. Çünkü parçaladıkça bütünlük bozulacağı için hakîkat olarak anlamlandırılacak bir şey kalmaz ortada. Bu nedenle de en sonunda “hakîkat yoktur” sonucuna ulaşmak kaçınılmaz olur. Hakîkat ne göklerde, ne yerin dibinde, ne makroda, ne mikrodadır. Hakîkat bir bütündür ve hakîkat yüzde-yüz hakîkattir. Parçalanamaz, bölünemez, bir kısmına bakarak idrâk edilemez. Zîrâ hakîkat “Hak’kın sözü”dür.

 

Hakîkat tasavvufla da bulunamaz. “Hakîkat aramakla bulunamaz ama bulanlar arayanlardır” sözünü söyleyip dururlar ama hakîkati buldukları da görülmez, çünkü onlar da felsefeciler gibi aslında işin eğlencesindedirler. Aslında hakîkati bulmak istemezler. Zîrâ hakîkat insana icâbında ağır sorumluluklar yükler ve malları ve canları bile ortaya koymayı gerektirebilir. Hakîkati görenler ve bilenlerin hayatlarını ona adamaları gerekir, hakîkat-merkezli bir hayat yaşamaları gerekir ki hakîkat bütün bâtılları ve yalanları ortaya serip yok edeceği için hakîkati arıyorum diyenler aslında içten-içe “inşaallah bulamayız” demektedirler. Bu nedenle de hakîkate uymamak için hakîkati aramakla oyalanıp dururlar. Oysa hakîkat aranacak ve bulunacak bir şey değil, bilinip idrâk edilecek ve uyulacak bir şeydir.

 

Hakîkat modern paradigma içerisindeyken bulunamaz. Bâtılın içindeyken, bâtılı seviyor ve savunuyorken, bâtılı mahvedecek olan hakîkati aradıklarını söyleyenler yalancıdır.

 

Târih boyunca hakîkat yanlış yerde arandığı için bulunamamıştır. Oysa peygamberler kendilerine inen vahiyleri Îlân ederek “işte hakîkat budur!” diye haykırmışlar ve insanları bu hakîkate dâvet etmişlerdir. Fakat onlar yine de apaçık hakîkat yerine, şeytanın fısıldadıklarını, nefislerinin arzuladıklarını ve tâğutların uydurduklarını aramaya devâm etmişlerdir. Dolayısı ile de hep eksik ve yanlış sonuçlara ulaşmışlar ve buldukları bâtılları hakîkat olarak kabûl etmişlerdir. Lâkin hakîkat zannettikleri ama kısa süre sonra onun da hakîkat olmadığını gördüklerinde yeniden arayış başlar.

 

Akıl, hakîkati tek-başına ve vahiyden bağımsız olarak idrâk edemez, bulamaz. Ancak vahyin kılavuzluğunda hakîkate doğru gidebilir ve hakîkati idrâk edebilir. Aslında hakîkat ancak akıl-üstü bir bilgiyle bulunabilir ki o bilgi elbette vahiy bilgisi ve bilincidir.

 

İnsanlık-târihi vahyin “aklı tokatlama” târihidir. Vahiy, aklı tokatlaya-tokatlaya yola sokmuştur hep. Fakat o her fırsatını buldukça yoldan çıkmıştır.

 

Hakîkat her-şeyden yola çıkarak bulunamaz. “Hak’ka ve hakîkate giden yollar insanların nefesleri sayısınca” falan değildir, hakîkate giden yol ancak tek bir tânedir o da Hak’kın indirdiği vahiy yoludur. Gerisi bâtıldır, sapıklıktır.  

 

“İşte bu, sizin gerçek Rabbiniz olan Allah’tır. Öyleyse haktan sonra sapıklıktan başka ne var?. Peki, nasıl hâlâ çevriliyorsunuz?” (Yûnus 32).

 

Hakîkat Allah’ın bildirdiğidir ki o da ancak vahiydir. Vahiy tümüyle bir hakîkattir. Vahye göre davrandığınızda hakîkate göre yaşamış olursunuz.

 

“Hak geldi, bâtıl yok olup gitti; bâtıl her zaman yok olmaya mahkûmdur” (İsrâ 81).

 

Dünyâ’ya ya hak ve hakîkat hâkimdir yada bâtıl. Üçüncü bir şık yoktur.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Ekim 2023

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder