“Bilin ki, (tek-başına)
dünyâ-hayâtı ancak bir oyun, ‘(eğlence türünden) tutkulu bir oyalama’, bir süs,
kendi aranızda bir övünme (süresi ve konusu), mal ve çocuklarda bir
‘çoğalma-tutkusu’dur. Bir yağmur örneği gibi; onun bitirdiği ekin ekicilerin
(veyâ kâfirlerin) hoşuna gitmiştir, sonra kuruyuverir, bir de bakarsın ki
sapsarı kesilmiş, sonra o, bir çer-çöp oluvermiştir. Âhirette ise şiddetli bir
azap; Allah’tan bir mağfiret ve bir hoşnutluk (rızâ) vardır. Dünyâ-hayâtı,
aldanış olan bir metadan başka bir şey değildir” (Hadîd 20).
Yavan: “Yağı az. Katıksız. Yoz.
Hoşa gitmeyen, tatsız. Görgüsüz, bilgisiz. Sertliği az olan” anlamlarındadır.
Son 200 yıldır Dünyâ’ya
hâkim durumda olan modernizm, Allah’a, âhirete, gayba, vahye, kitaplara,
peygamberlere ve dîne dayanmaktan kopup, insana, akla, doğaya, maddeye,
şeytana, nefse, arzulara, ihtiraslara ve tâğutlara dayanmaya başladığından
bêri, yâni vahiy-merkezlilikten, hak-merkezlilikten insan ve akıl-merkezliliğe
döndüğünden bêri her-şeyin tadı-tuzu kaçtı ve zamanla bir yozlaşma ve yavan bir
yaşam-şekli ortaya çıktı. Modernizm denen şey işte budur. Hz. Îsâ’nın
değişiyle, Dünyâ ve insanlar dışı bembeyaz ama içi kapkara olan “badanalı
kabirler”e dönüştü. İnsanların çoğu câhil ve nefsinin esiri olmuş olduğu için,
haz ve hız çağı olan mevcut Dünyâ’dan hoşlansa ve onu “ilerilik” olarak görmüş
olsa da, bu sâdece -görece olarak- dış-âlem için böyledir. Fakat insan
tek-boyutlu bir varlık olmadığı için, hesâba katmadığı ve ilgilenmediği
iç-âlemi tam bir mezar ve tam bir kanalizasyon gibidir. Bir türlü tatmin ve
ikna olmaması, doyuma ulaşamaması, ne beklediğini bilmediği bir beklenti içinde
olması ve gün geçtikçe sonu cehenneme çıkacak olan büyük bir boşluğa doğru
yuvarlanması bu nedenledir.
İnsan ve akıl-merkezlilikte
akıl, vahyin değil de nefsin yönlendirmesinde olduğu için hakka meyledeceğine
bâtıla doğru meyletmektedir ve bâtıl ve sahte bir uygarlık ortaya
çıkarmaktadır. Üstelik nefse çok uygun olan bu sahtelik, insanları da “sahte
insanlar” hâline getirmektedir. Sahtelikler ve sahte insanlar hayâtın
tadını-tuzunu kaçırmış ve yavan bir yaşam meydana getirmiştir. Her-şey sahtedir
ve her-şey kokuşmaya başlamıştır. Tuz mesâbesinde olan insan da sahteleşince
yâni “tuz” da kokmaya başlayınca, insanlar artık sahteye teslim olmak zorunda
kalmışlar ve “ne olursa-olsun modern olan” demeye başlamışlardır. Oysa modern
olan sahte olmak zorundadır. Zîrâ hakîkati bölüp parçalayınca o şey hakîkat
olmaktan çıkar ve sahteleşir, sahteleşince ise yozlaşır ve yavanlaşır.
Modernite bir parçalama uygarlığıdır. İnsanın rûh tarafını iptâl edip sâdece
beden tarafına meyledince ve sâdece maddeye yönelince, her-şey sahte ve yavan olmuş
olur. Çünkü bir şeyi hakîkatinden ve rûhundan ayırdığınızda o şey hak olmaktan
çıkar ve geriye sahte ve yavan bir yaşam kalır. Bu da “yaşamak” demek değil,
sâdece “Dünyâ’da bulunuyor olmak” demektir. Açıkçası yavan bir yaşam üzere
olmak ve ölmek, âhirette de yavan bir sonuçla karşılaşmayı getirir.
Emr-i bi’l mâ’ruf ve nehy-i
ani’l münker=“iyiliği emretmek ve kötülüğü kaldırmak” İslâm’ın ana kuralıdır.
İslâm bu kuralı hayâtın her alanında işletir ve hâkim kılmaya çalışır. İslâm’a
göre hayâtın hiç-bir alanı İslâm’sız olamaz. Zîrâ İslâm’sız kaldığında her-şey yavanlaşır
ve tuzu-biberi olmayan bir yemeğe döner. Çünkü İslâm, tüm kâinâtın, tüm
Dünyâ’nın ve tüm insanlığın tuzudur, biberidir. Hem tat verir hem de kokmasını
önler.
Îman, ibâdet, mücâdele,
sabır, direniş, takvâ, paylaşma, hicret, kardeşlik, devlet, cihad, savaş ve
medeniyetten yoksun ve kopuk bir yaşam, yavan bir yaşamdır. Böyle bir dünyâyı
ancak, tek-dünyâlı olanlar yâni âhirete inanmayanlar yada güçlü bir âhiret
inancı ve endişesi olmayanlar ister. Lâkin sünnetullah ve imtihan kıyâmete
kadar süreceği için insan bunlarla mutlakâ karşılaşmak zorunda kalacaktır. Bu
nedenle cihad etmekten ve savaşmaktan kaçan toplumlar, birilerinin güdümünde ve
şeytânî bir sistemde yavan yaşamlar yaşamaya mahkûm hâle gelecektir.
Modern insan, nefse, zevke,
hazza, arzulara, ihtiraslara hitâp etmeyen ve şeytanı memnun etmeyen her-şeyi
yavan buluyor ve böyle olmayan her-şeyden iğreniyor. Çünkü hayâtını sürekli
olarak kendinden geçmiş hâlde, haz, zevk ve neşe içinde geçirmek istiyor. Zîrâ
modern dünyâ nefisleri kamçılamış, kışkırtmış ve azdırmıştır. Modern insan bu
nedenle bir türlü doyuma ulaşamamakta ve tatmin olmamaktadır. Böyle olduğu
içindir ki her geçen gün daha fazlasını arzulamakta ve hazza ve zevke en yüksek
seviyede ve dozda erişmek istemektedir. Lâkin dediğimiz gibi, insan tek-boyutlu
bir varlık olmadığı için, bir kâlbe, bir rûha, bir bilince de sâhip olduğundan
ve bunların da tatmin edilmesi şart olduğundan dolayı, insan, tüm kâinâtı bir hap
hâline getirip yutsa ve vücûduna almış olsa da, tatmin olup doyuma
ulaşamayacaktır. Zîrâ madde, insanı tüm yönleriyle tatmin edebilecek
özelliklere sâhip değildir. Çünkü insan sâdece maddeden müteşekkil bir varlık
değildir. İnsanın bir de, beslenip tatmin edilmesi gereken bir kâlbi, rûhu ve
bilinci vardır. İnsan, iç-âlemi tatmin edilmediğinde ve sâdece dış-varlığına
yönelindiğinde tatmin olması imkânsız olan bir varlıktır. Zâten insanı yaratan
Allah bu nedenle şu âyeti göndermiştir:
“Bunlar, îman edenler ve
kâlpleri Allah’ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun; kâlpler
yalnızca Allah’ın zikriyle mutmain olur” (Ra’d 28).
Evet; modernitenin insanı
getirdiği yer îtibârıyla, modern insanın buhrânı, bunalımı, tatminsizliği,
doyumsuzluğu, azgınlığı ve domuzluğu, iç-âlemden kopuk yaşamanın bir cezâsı ve
sonucu olarak “yavan yaşamlar” yaşamasıdır. Zîrâ Allah yoksa anlam yoktur,
âhiret yoksa imtihan yoktur, vahiy ve peygamber yoksa bir ölçü yoktur, tüm
bunlar olmadığında bir keşmekeşlik vardır ve bu da sonunda tatsız-tuzsuz yavan
yaşamlar ortaya çıkarmıştır. İnsanların gün geçtikçe hayattan zevk alamaması ve
anlamsız bir şekilde sağa-sola savrulup durmasının nedeni budur.
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Temmuz 2023
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder