“Andolsun,
sana ve senden öncekilere vahyolundu (ki): “Eğer şirk koşacak olursan, şüphesiz
amellerin boşa çıkacak ve elbette sen, hüsrâna uğrayanlardan olacaksın” (Zümer 65).
Yapılması gereken işleri
yapmayanlar, yapılmaması gereken işleri yapmaya başlarlar. Yapılmaması gereken
işleri yapanlar, boş işlerle uğraşmış olurlar.
Sonu gelmeyecek ve işe
yaramayacak şeylerle uğraşmak bile insana el becerisi ve tecrübe
kazandırabilir. Bu nedenle sonuç vermeyecek işlerle uğraşmanın da iyi bir yönü
vardır. Zâten Dünyâ’da yüzde yüz kötü-yanlış bir şey yoktur. Çünkü mutlakâ bir
kazanımı olur. Allah’ın yasakladığı kumar ve içkide bile bâzı yararlar vardır
ama zararları daha büyük olduğu için haram-günah kılınmıştır.
Tümüyle boşa gidecek olan
işler, şirk koşularak yapılan işlerdir. Şirk koşulan işler ise, Allah’ın emir
ve nehiylerine aykırı olan işler yapmaktır. Bizim bu yazıda bahsetmek istediğimiz
boşuna yapılan işler; Allah, âhiret, din, İslâm için yapılmayan yada bu
merkezde yapılmayan işlerdir. Zîrâ Allah’ın hesâba katılmadığı ve O’na
dayanmayan işler yapmak boşa gitmeye mahkûmdur. Çünkü ne de olsa Allah-merkezli
yapılmayan işler en nihâyetinde kişinin ölmesiyle yada Dünyâ’nın yıkılmasıyla
yok olup gidecek ve kişiye ebedî bir yararı olmayacak işlerdir.
Allah için yapılmayan şey
boşa gider. Çünkü boşa gitmekten başka gidecek bir yer yoktur. Bir “büyük
amaç”a hizmet etmeyen şey, en-nihâyetinde boşa çıkmak zorundadır. Şu da var ki,
bir iş en iyi şekilde yapılmamışsa, o iş boşa gitmiş bir iş olmuş olur. Yada
yarârı kadar zarârı vardır.
Tüm beşerî sistemlerin
kânunlarında “boşluk” varken, bir tek Kur’ân’ın kânunlarında “boşluk” yoktur. Böyle
olduğu içindir ki İslâm’a göre yaşamada boş işlerle uğraşılamaz ve yapılan
hiç-bir iş boşa gitmez..
İnsan boş bırakılmaya
gelecek bir varlık değildir. Çünkü boş bırakıldığında boş işler yapamaya
başlar. Gerçek hayatlar yaşa(ya)mayanlar, boş
hayâllerle avunurlar ve sürekli olarak hayâl dünyâsında yaşarlar. Zîrâ boş
işlerle uğraşmaktadırlar. İnsanlık târihinde boş işlerle uğraşmada modern
gençliği kimse yakalayamaz. Alıştırıldıkları boş şeylerle oyalanıp
durmaktadırlar. Tabi bunda, modernitenin insanları getirdiği yerin çok etkisi
vardır.
Müslümanların
boş işlerle uğraşmaları kabûl edilemez. Zîrâ Kur’ân onları uyarıp durmaktadır:
“Gerçekten güçlükle berâber kolaylık vardır. Şu-hâlde
boş kaldığın zaman, durmaksızın (duâ ve ibâdetle) yorulmaya devâm et” (İnşirah 6-7).
Müslümanların
içinde Kur’ân’ı merkeze aldığını söylemelerine ve Kur’ân okuyup durmalarına
rağmen yaptıkları boşa gidenler vardır. Çünkü önemli olan Kur’ân okumak değil,
“Kur’ân’ı Kur’ân-merkezli olarak hayâtın tam ortasında okumak”tır. Zîrâ Kur’ân
hayâtın tam ortasına inmiştir, boşluğa değil. Son 30 yıldır Kur’ân’ın bu kadar çok okunmasına rağmen İslâm âleminde
ve Dünyâ’da olumlu anlamda bir değişikliğin olmamasının nedeni, Kur’ân’ın
hayâta değil de, “boşluğa” okunmasıdır. Kur'ân'ın ideâl pratiği olan Sünnet’i
terk edenler ve hesâba katmayanlar, ömürlerini boş yere “Kur’ân âyetlerinin
anlamının ne olduğunu araştırmak”la tüketiyorlar ve boşuna uğraşmış oluyorlar.
Kur’ân’ı sâdece bilmek bir yaraya merhem olmamaktadır. Tamam; bilenlerle
bilmeyenler bir olmaz ama bilmek yapmayı gerektirdiği için amel-eylem
aşamasında işe yarar. Yoksa amele-eyleme dönmeyen bilgi kuru bir bilgi olmaktan
kurtulamaz ve boşa çıkar ve bir işe de yaramaz. Sonuçta da boşuna uğraşılmış olunur.
Zîrâ Allah bizi bildiklerimizden değil yaptıklarımızdan hesâba çekecektir. Onca
bilgiye rağmen hiç-bir şey yapmamışsanız Kur’ân’ı bilip-bilmemek arasında fark
olmaz.
İslâm târihi boyunca
müslümanlar, enerjilerini, “Kur’ân’a ve Sünnet’e uymak” yerine, “Kur’ân’a ve
Sünnet’e uymamak” bağlamında boşluklar aramakla harcamışlardır. “Nasıl
uygulasak” yerine, “nasıl yapsak da uygulamasak”ın derdine düşmüşlerdir.
Kur’ân’ı modernizm, modern-bilim, teknoloji ve beşerî ideolojiler adına okumak
boşuna iş yapmak ve boş işlerle uğraşmaktır. Kur’ân’ın düşman olduğu ve yıkmaya
çalıştığı şeyi Kur’ân ile savunmak elbette bir yararı olmayan ve tam-aksine
zarar verici olan boş bir iştir. Lâik-seküler-liberâl-kapitâlist-konformist-modernist-demokratik-bireyci-milliyetçi
ideolojilere nefret beslemeyen ve onlara küfretmeyenler, hiç boşuna din ile
kitap ile uğraşmasınlar. Zîrâ yaptıkları şey patinajdan başka bir şey olmayacaktır.
Çünkü bu tür mesâilerle bir arpa-boyu bile yol alınamaz.
Müslümanlar
sâdece tebliğ, dâvet, bilgi, eğitim vs. ile İslâm’ı yeniden diriltmenin
hayâline kapılıyorlar ama bu boş bir hayâl olmaktan öteye gidemez.
Peygamberlerin mücâdelelerin anlatıldığı kıssalara bakıldığında bu tür bir
çabanın sonuç verdiği görülmez. Tabi bu, tebliğ ve dâvet ile hiç uğraşılmayacak
demek değildir. Fakat sâdece böyle bir çabayla sonuç alınamayacağı bellidir.
Aynen peygamberler gibi bütüncül bir çaba ile bir şeyler yapmak mümkün
olabilir. Hele Türklerin sâdece tebliğ, dâvet, bilgi, eğitim ile bir sonuca
varmaları pek mümkün değildir. Çünkü Türk târihinde, “iknâ yolu” ile
gerçekleşen bir değişim hiç-bir zaman yaşanmamıştır. Türklerin târihi
“devrimler târihi”dir. Bu nedenle Türkiye’de, bir devrim yapmadan, salt iknâ
yolu ile köklü değişimler olabileceğini zannetmek ve beklemek boşuna bir bekleyiştir.
Hayâtı “olduğu gibi” kabûl
edemeyenler yada etmek istemeyenler, -boşu-boşuna- hayâtın kabûl edebilecekleri
derin anlamlarını arıyorlar. Fakat bu boş bir iş olduğundan dolayı bir sonuca
ulaşamıyorlar.
İnsanlar boşu-boşuna
ölümsüzlüğü arıyor. Hâlbuki ölümsüzlüğün yolu bellidir. Ölümsüzlüğün yolu
şahâdetten geçer. Ölmedikçe ölümsüzlüğe ulaşamazsınız.
Kadınlar boş kaldığında
çenelerine vurur ve boş laflar edip dururlar. Uzun-uzun ve en ince ayrıntısına
kadar konuşmalarının nedeni budur. O yüzden sürekli olarak bir şeylerle meşgûl
olmaları gerekir. Bu meşgûliyet ev-dışında değil de ev-içinde olursa bir sorun
çıkmaz.
Modernler boşu-boşuna,
“ruhsal-psikolojik” sorunlara maddî nedenler ve maddî çözümler bulmakla
uğraşıyorlar. Psikolojik bir sorunun maddî bir ilaçla düzeleceğini beklemek boş
bir bekleyiştir. Tabi seküler tıp maddî olandan başkasını kabûl etmediği için
alternatif çâreler uygulamıyor ve insanları uyuşturan ilaçlarla
oyalıyorlar.
Dünyâ’nın en zor şeyi, “boş
adam”ı avutmaktır. İnsan boş kalınca sıkılmaya başlar. Tabi şeytan da “boş
adam”ı hedef alır.
Allah’ın zâtını boşu-boşuna
idrâk etmekle uğraşırsanız, hiç-bir zaman O’na hakkıyla îman edemezsiniz.
Allah, “bilinebilecek ve ulaşılabilecek” değil, emirleri ve nehiyleri yerine
getirilmesi gereken varlıktır. Boş işler yapıp durduğunuzda O’nun emir ve
nehiylerini yerine getiremezsiniz.
İslâm’da boş kalmak ve boş
işler yapmak yoktur. “Yorulduğunda başka bir işe koyul” der Kur’ân (İnşirâh 7).
Boş zaman yoktur İslâm’da.
Kâinatta hiç-bir varlık boşuna değildir ve boş iş yapmaz. Kâinâtın hiç-bir
noktasında boş işlerle uğraşan bir varlık yoktur. Aksi-hâlde kaos olurdu ve
muhteşem döngü, düzen ve nizâm bozulurdu. Bu durum Dünyâ’da ve bizim
vücûdumuzda da böyledir. Kanser denen şey, boş işler yapan hücrelerin bir
sonucudur. Boş işler yapınca iş tersine döner ve zarar verici olmaya başlar.
Modern dünyâda bir-çok şey
boşu-boşuna vardır. Sokrates pazarda gezerken “ne kadar da çok ihtiyâcım
olmayan şey var” demiş. Üretilen şeylerin büyük çoğunluğu aslında ihtiyaç
değildir.
Evliliklerin çoğu boşanmayla
sonuçlanmaya başladı. Fakat bu boşanmaların bir-çoğu boşu-boşuna olan boşanmalardır.
Ana-teması yanlış olan birinin, ne kadar çok olursa-olsun tüm bildikleri
boşa çıkar. Bu aynen; içinde milyonlarca e-kitap barındıran bir bilgisayarın,
bir virüs yüzünden çökerek, tüm kitapların silinmesi gibidir.
İnsanların-müslümanların yaptıklarının boşa gitmesinin bir nedeni de,
seslerini Peygamberimiz’in sesi üstüne yükseltmeleridir. Modernist
müslümanlar(!) Peygamberimiz’in sesini-amelini beğenmiyor da kendi
sesini-sözünü yükseltiyor. Böyle yapanların boşa kürek çektiklerini
“görebilenler” çok net olarak görmektedirler. Bu haddini bilmezler Kur’ân’ın şu
uyarısını da takmıyor:
“Ey îman
edenler, Allah’ın Resûlü’nün huzûrunda öne geçmeyin ve Allah’tan sakının.
Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir. Ey îman edenler!; seslerinizi Peygamber’in
sesi üstünde yükseltmeyin ve birbirinize bağırdığınız gibi, ona
bağırıp-söylemeyin; yoksa şuurunda değilken, amelleriniz boşa gider” (Hucurât 1-2).
İslâm’ın kânunları yerine
beşerî kânunlarla Dünyâ’nın bir “barış yurdu”na döneceğini beklemek de, “boşuna
bir bekleyiş”tir. Bu uğurda çalışmak ise hem boş işlerle uğraşmaktan dolayı hem
de şirk olduğu için boşa gidecek çabalamalardır.
Allah Kur’ân’da;
“namazlarınızı titizlikle yerine getirin”, “yalvara-yalvara duâ edin”,
“ana-babanıza “öf” bile demeyin” vs. gibi emirler verir. Peki bu emirleri %100
olarak değil de, %90 olarak yerine getirdiğimizde, yaptıklarımız kabûl edilmez
ve boşa mı gider?. Şöyle ki; teori, -bâzı sınırlı zamanlar hâriç- hiç-bir zaman
%100 pratiğe dökülemez. Kur’ân’ın gösterdiği “ulaşılabilir olan” bir “hedef”
vardır. Fakat o hedefe bir-anda ulaşılamadığı gibi, çokları ulaşamaz da. O-hâlde
İslâm; o hedefe ulaşma yolunda tüm güçle samîmi bir şekilde gayret sarf etmeyi
önemser. Fakat, bir de “tevhid” vardır ki, ya %100 olur, yada %0. Tevhid yâni
“şirksizlik”, yarım-yamalak olacak şey değildir. Tevhid %100 olmadığında
Allah’ın yardımının ulaşması söz-konusu bile olmadığı gibi, azâbı her yönden
kuşatır bizi.
Îmân edip
sâlih amel işlemekten başka her-şey “boş işler yapmak” demektir. Îmân edip
sâlih amel işlemekten başkası kişiyi hüsrandan kurtaramaz. Îman, sabır, tebliğ,
dâvet, hicret, devlet, şahâdet ve medeniyet süreci hâricindeki hiç-bir çaba
insanı kurtaramaz. Çünkü ancak bu merkezde yapılan işler boşa gitmemiş “dolu
işler”dir.
Mücâdele,
Allah’ın dînini yeryüzüne hâkim kılma mücâdelesidir. Gerisi boş iş ve
oyalanmadır.
“Çalışanlar
bunun için çalışsın” (Sâffât
61).
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Temmuz 2023
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder