“Sonunda
şeytan ona vesvese verdi; dedi ki: ‘Sana sonsuzluk ağacını ve yok olmayacak bir
mülkü (mülkü lâ yeblâ)
haber vereyim mi?” (Tâ-hâ 120).
Şeytan insanı abartıyla kandırır
ve ayartır. Şeytanın insanı en çok kandırdığı ve ayarttığı zamanlar Modernizm
denilene zamanlardır. Zîrâ moderniteyle birlikte her-şey çok abartılmaya
başlamıştır. Zâten Modernizm bir “abartı uygarlığı”dır. Yemede, içmede, giymede,
gezmede vs. her-şeyde alabildiğine bir abartma vardır.
Abartılan şey zıddına döner.
O şey “olmamış” gibi olur. Meselâ yeme-içmeyi çok abarttığınızda mîdemiz
bozulur ve istifrâ ile başa dönmüş olursunuz.
İslâm çok dengeli bir
din’dir ve abartıya yer vermez. İnsanları evlerine, okula, iş-yerlerine vs.
bağlamayıp “çıkın da bir gezin görün” derken, bir yandan da gezmeyi abartarak
“hiç evde kalmama durumu”nu da, özellikle gezmeyi erkeklerden daha fazla seven
kadınlar üzerinden kısıtlar ve “oturun evlerinizde” der.
Modern insan abartmayı çok
seviyor. Abarta-abarta yiyor, içiyor, giyiyor, geziyor vs. her-şeyi abartıyor.
Çünkü iç-âlemden kopmuş durumdadır ve iç-âleminde kanayan yarayı dışarıdan
tampon yaparak durdurmaya çalışıyor. Bu da bol-bol, döke-saça ve isrâf ede-ede
tüketmeyi yanında getiriyor.
Modern dünyâ’da bilgi ve
bilmek fazla abartılıyor. Bilenlerle bilmeyenler bir olmaz ama “yapanlarla
yapmayanlar” da bir olmaz. Hattâ yapanlar yâni sâlih amelde bulunanlar
bilenlerden üstündür. Meselâ hiç limon görmemiş ama limon hakkında 1.000 kitap
okumuş olan birine göre limonu bir kere yalamış olan kişi daha bilgilidir ve
daha doğru bilgiye sâhiptir.
Abarta-abarta yiyip-içebilmek ve giyinip-gezebilmek
için bir barış ortamı gerektiği için “savunma savaşı” çok abartılıyor ve
İslâm’da savaş sanki sâdece savunma savaşı gibi gösterilmek isteniyor. Savaş savunma
savaşına indirgendiğinde ve savunma savaşı söylemi abartıldığında, aynen
Hristiyanlık’taki gibi “savunma savaşı yapmak” bile kötü görülmeye başlanır.
Hristiyanlık başlangıçta, “dîni savunmak için bile, hiç-bir şartta öldürme
hakkı yoktur” düşüncesindeydi. 11. yüzyıldan îtibâren Augustinus tarafından
geliştirilmiş olan “haklı savaş” bâzı durumlarda, belli şartlarda ve sınırlar
içinde hristiyanlara öldürme hakkı verir. En sonunda da savaşa “kutsal savaş”a
döner. Haçlı Seferleri bunun örneğidir. Yâni bir abartma ifrat yönünden tersine
bir abartma ile tefrite dönebiliyor.
Araştırma abartıldığında araştırılan şeyin yapısı ve
büyüsü bozulur. Zâten bir-çok şeyin araştırılmasının bir faydası yoktur ve
faydasının olmaması, zararının olması anlamına gelebilir.
Modern insan tâtili çok abartıyor. Tâtil çok
abartılıyor ve insan için “her-şey” demek hâline getiriliyor. Modern insan
tâtil yapmadığında yaşadığını hissedemiyor. Bu nedenle modern birey için tâtil
en önemli şeydir. Çünkü hazzı ve zevki en yoğun bir şekilde ancak tâtilde
yaşayabilecektir. Rûhunu hapsetmiş olduğu için buhrandan-buhrâna giren modern
insan, oluşan boşluğu -güyâ- tâtil yaparak ve bedenini ödüllendirerek
doldurmaktadır. Âhiret inancı ve cennete îman olmadığı için Dünyâ’yı cennete
çevirmek en önemli şeydir onun için. O yüzden modern insan tâtile çıkamamayı
bir felâket olarak görür.
“Doğal matematik”e eyvallah fakat matematik, doğaldan
nefret eden modernliğin sonucunda abartılmış ve merkeze konmuştur. Gerçek
doğada, ne dâire, ne üçgen, ne de doğru çizgi vardır. Bu nedenle matematiksel
biçimlerin dilini öğrenmek boşunadır. Çünkü doğa kitabı onlarla yazılmamıştır.
Beşerî düşünce ve sistemler ortaya çıktıkça gelişmiştir matematik. Tabî ki
doğal bir matematikten de bahsedilebilir. Bu matematik (ki buna aslında
“meta-matik” demek daha doğru olur) rûhu ve anlamı iptâl etmez.
İnzivâ abartıldığında kafayı
yemek kaçınılmazdır. Çünkü emredilen bir şey varken emredilmeyeni yapmak,
sünnetullah gereği cezâlandırılır ki bu cezâ en çok da “psikolojik bir cezâ”
olarak tezâhür eder.
Günümüzde müslümanın
öncelikli eleştirisi, “modernizm eleştirisi” olmalıdır. Modernizmi
eleştirmeyenler, İslâm’ı eleştirmeye başlarlar-başlıyorlar. Fakat eleştiriyi de
abartmamak gerekir. Zîrâ fazla eleştiri, her tür düşünceye karşı bir bağışıklık
oluşturur ve artık olumlu bir düşüncenin de bir kıymeti kalmaz.
Son 200 yılda büyük bir
düşüş yaşayan müslümanlar bunun nedeni olarak “vahyin idrâkinden ve
kılavuzluğundan uzaklaşılmış ve sapılmış olduğu” haklı ve doğru olarak
tespitini yaptılar. “Kur’ân’ın bilinci ve Sünnet’in eyleminden uzaklaşılınca,
müslümanlar yöneticiyken “yönetilen” durumuna düşmüştür” tespitini doğru olarak
yaptılar. Bu konuda haklıydılar ve hızla vahyi okuma-anlama yoluna girdiler.
Zâten o anda başka yapacak bir şey yoktu yada bir şeyler yapmaya -Sünnet’i de
göz-önüne aldığımızda- böyle başlanırdı. Tabi işin sâdece ilmî ve teorik yönüne
dönme düşüncesi çok abartılınca, pratik alanın daralması ve sonuçta da
müslümanların pratiklikten uzaklaşması kaçınılmaz oldu-oluyor.
Peygamberimiz kendisine
“Allah’ın kulu ve resûlü” denmesini istemiş, aşırı abartmalardan ve övgülerden
rahatsız olmuş ve abartılı şekilde seslenilmesini yasaklamıştır. Kendisi
hakkında aşırı gitmemeleri husûsunda zaman-zaman sahâbe-i kirâm’ı uyarmış ve
kendisinin de tıpkı onlar gibi bir beşer olduğunu vurgulamıştır. Hadis
kitaplarında bununla alâkalı bir-çok hadis ve rivâyet bulunmaktadır. Bunlardan
iki tânesi şöyledir:
Ömer b. Hattâb, “Hz.
Peygamber’i şöyle derken işitmiştim” demiş ve şu rivâyeti aktarmıştır: “Hristiyanların Meryem oğlu Îsâ’yı aşırı sûrette
methettikleri gibi sakın sizler de beni methederken aşırı gitmeyin!. Şüphesiz
ki ben sâdece Allah’ın kuluyum. (O yüzden bana sâdece) Allah’ın kulu ve
resûlü deyin” (Buhâri, Enbiya, 48; Müsned, 1/23; 4/25).
Enes b. Mâlik’in rivâyet
ettiği bir hadise göre bir adam Peygamberimiz’e; “ya seyyidî, ey efendim, ey
efendimin oğlu!, ey bizim en hayırlımız, ey en hayırlımızın oğlu!” gibi sözler
sarf ederek seslenmişti. Adamın bu sözlerini işiten Peygamberimiz ise şöyle
buyurmuştur: “Ey
insanlar!; Allah’tan korkun. Sakın şeytan sizi aldatmasın. Ben Abdullah’ın oğlu
Muhammed’im. Allah’ın kulu ve resûlüyüm. Allah’a yemin ederim ki beni, Allah’ın
bana verdiği makâmın üstüne çıkarmanızı sevmiyorum”.
Modern nesil, “atalara
tapmayalım” sözünü abartınca, ataların (anne-baba, dede-nine) değeri kalmadı,
bir yük olarak görülmeye başladılar ve huzur-evlerine (aslında hüzün evleri)
postalandılar.
Somut sanat abartıldıkça
saçmalaşır ve absürdleşir, üstelik küfür ve şirk ortaya çıkarır. Soyut sanat
ise abartıldıkça güzelleşir.
Sevgiyi bile abartmamak
lâzım. “Sevgiyi (meveddet) ilahlaştırdınız” (Ankebût 25) der âyet. Putları
sevmek bir sevgi değil, isyândır ve bu isyânın sonu cehenneme çıkar:
Müslümanlar hümanist
değildir, hoş-görülüdürler sâdece. Fakat bu hoş-görüyü de abartmazlar tabî ki.
Hoş-görülmeyecek yerde hoş-görmeği câhillik ve pasiflik olarak
değerlendirirler.
Korona çok abartıldı ve bir
felâket gibi sunuldu ve Korona ismiyle tüm Dünyâ dehşete düşürüldü. Herkes
kendinden başkasını “şüpheli” görmeye başlamıştı. Herkes kendinden başkasını
hattâ kendisini de vebâlı olarak gördü. Küresel bir şizofreni durumu oluştu
Korona nedeniyle. Millet korona-virüs yüzünden çıldıracak hâle geldi. Herkes
korona-virüslü zannediliyordu ve dolayısı ile toplumsal bir düşmanlık ortaya
çıkmıştı. Bunun etkileri hâlen sürüyor. Demek ki abartılan şeyin etkisi çok yoğun
oluyor.
Her-şey abartılıyor;
kâinâtın büyüklüğü, Dünyâ’nın yaşı, ağaçlar, hayvan sevgisi, Amerika’nın gücü,
modern-bilim ve teknolojinin yaptıkları-yapabilecekleri, büyük felâketlerin
hazırlandığı, evler, eşyâlar, arabalar, iş, para, okul-okumak, evlenmek,
düğünler, kadın-erkek, giyinmek, yiyip-içmek ve gezmek, eğlenceler, internet
ortamı, Dünyâ’nın ve modern insanın geldiği yer, evlatlar, torunlar, spor,
müzik, deniz, film, makam, mevkî, rütbe, konfor, statüko, lîderler, önderler, ideolojiler,
şeyhler, hocalar, efendiler, sevgiler, aşklar, îtibarlar ve tabi en sonunda da
mezarlar. Yâni Dünyâ abartılıyor ve çok abartıldığı için âhiret unutuluyor,
Allah unutuluyor, din, İslâm, vahiy unutuluyor.
Abartmak, Allah’ı hesâba
katmamak demektir. Bir şeyi abartınca diğerini görmezden gelmeye başlarsınız.
Dünyâ hayâtını abartanlar âhireti unutuyor yada bilmezden-görmezden
geliyor. Hâlbuki asıl abartılması
gereken şey, cehennem ateşi ve azâbıdır. Zîrâ cehennem abarttığınızdan daha
kötü bir yer iken, cennet ise, abartabildiğinizden çok daha iyi bir
yerdir.
Şeytan, modern insanı,
abarttığı dünyâ ile kandırıp ayartıyor vesselam.
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Temmuz 2023
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder