“Allah’ın dışında başka
veliler edinenlerin örneği, kendine ev edinen örümcek örneğine benzer. Gerçek
şu ki, evlerin en dayanıksız olanı örümcek evidir; bir bilselerdi” (Ankebût 41).
Dıştan bakıldığında ne kadar
parlak ve pürüzsüz görünse de modern dünyâ ve modern insan çürümeye
başlamıştır. Dünyâ, Hz. Îsâ’nın “badanalı kabir” dediği yer hâline gelirken,
insan da badanalı kabirlerde yatan cesetlere dönmüştür.
Rûhun olmadığı her-yerde ve
her-şeyde bir çürüklük vardır. Modern insanın kokuşmuşluğunun nedeni budur.
Ruhsuzlukla mâlûl olan modern insan, ağır bir buhrân, bunalım ve boşluk
içindedir. Ruhsuzluktan kaynaklanan bunalıma ve buhrâna karşı, ruhsuz olan
modern ürünlerle çâre bulmak da mümkün değildir. Çünkü bir derdin çâresi, o
derde neden olan şey olamaz. Ruhsuzluğun çâresi farklı bir ruhsuzluk olamaz.
“Daha fazla ruhsuzluk” ruhsuzluğun çâresi değildir.
Modernizm
sürekli olarak yenilik ister, çünkü yenilikten beslenir. Bu-bağlamda Modernizm,
“tekrârın olduğu yerde çürüme olur” der, İslâm ise bunun tam zıddını söyler ve
ibâdetlerin en makbûlünün düzenli olarak tekrar eden ibâdetler olduğunu söyler.
İnsanı çürüten ve kokutan şey, maddî bedenine
bakmamasından ziyâde, rûhuna iyi bakmamasıdır. Zîrâ tüm çürümeler gibi modern
insanın yaşadığı çürüme de içten başlamıştır. İnsanın rûhu çok gerilerde ve
silik kalmıştır. Bu da çürümeyi başlatmıştır. İç çürükse bir-anda çürüklük
dışta da gözükmeye başlar. Elmanın içi çürümeye başlayınca dışını da çürütür ve
o elma artık dalında duramaz. İnsan da çürümeye bir-kez başladığında dalından
kopar ve savrulup gider. Tevhid ise insanın çürüğünü temizler ve kişiyi tâzeler.
Zîrâ tevhid, rûhun ilacıdır.
Seküler güç, para,
iktidar; siyâset insanı çürüten şeylerdir. Zîrâ bu seküler etkenler ahlaksızdır
ve bu yüzden de insanı ilk başta ahlâken çürütmeye başlarlar. Modern insan ise,
târihte hiç olmadığı oranda bir ahlâksızlıkla mâlüldür. Klâsik insan gibi
modern insan da 2S, 2Ş ve 1C nedeniyle çürümektedir. Servet-siyâset,
şehvet-şöhret ve cehâlet modern insanı târihte hiç olmadığı oranda
çürütmektedir. Öyle ki bu çürümenin kokusu tüm Dünyâ’yı sarmıştır.
Allah’ın kâinâta koyduğu en
temel ve en doğru yasa Termodinamiğin İkinci Yasası olan Entropi Kânunu’dur. Bu
yasaya göre her-şey zamanla bozulmaya, çürümeye, erimeye ve yok olmaya doğru
gider. Fakat artık Modernizm ile birlikte çürüme çok hızlanmıştır. Zîrâ Entropi
ile başa çıkacak “tuz” olan tevhidten uzaklaşılmıştır. Modern tuzlar ise işe
yaramamaktadır çünkü modern tuzlar da kokmaya başlamıştır. İnsanlığa, hayvan,
bitki ve tüm Dünyâ’ya “tevhid tuzu” gerekmektedir. Tevhid tuzunu Allah bize
Peygamberimiz’e vahyettiği Kur’ân ile indirmiştir.
Günümüzde bütün yeryüzü ve
gökyüzü, hevâ ve heveslere tâbi olmanın sonucunda ortaya çıkan çürümenin ve
kokuşmanın sıkıntısını çekiyor. Zîrâ toprak, su, hava, gıdâ vs. hep ifsâd oldu,
bozuldu, kirlendi. Toplumlar da kirlendi ve kokuştu. İşte bu fitne, fesad ve
kirlilikten ve kokuşmuşluktan arınmanın tek yolu, tekrar “Hak’tan gelen hakka”
yâni İslâm’a tâbi olmaktır. Tüm dünyâ ve tüm insanlar tevhid tuzu ile
tuzlanmadıkça çürüme ve kokuşma bitmeyeceği gibi zamanla fazlalaşacaktır.
Batı ve batı zihniyetine
sâhip olanlar, ahlâken dibe vurmuşlar, ağır bir buhrâna ve bunalıma
düşmüşlerdir. Bu bunalımdan kurtulmak için de maddî gelişmeyi “tampon” olarak
kullanmaktadırlar. Fakat içten çürüme fazlalaştıkça dışarısı da çürümeye
başlayacak ve sistem günü geldiğinde -sünnetullah gereği- bir fiskeyle
yıkılıvereceklerdir. Çünkü batı, Hz. Îsâ’nın diliyle söylersek; “badanalanmış
kabirler” gibidir.
Çürüyenler diğerlerini de çürütürler. Yarısı
çürük bir elmanın çürük kısmı kesilip atılmazsa diğer yarısını da çok kısa
zamanda çürütecektir. Diğer yarısı ise, ne kadar sağlam olursa-olsun, çürük
olan diğer yarımı sağlamlaştıramayacaktır.
Fizîki-zihnî-ruhsal yapısına
uygun olmayan bir çocukluk yaşamış, hayatta zor travmalarla karşılaşmış,
fantastik zihne sâhip, aynı-zamanda da tembel, korkak, pısırık, dağınık, kıçını
zorlamayı sevmeyen -çünkü bâzı târikatlarda zorluklara girilmesi istense de,
felsefî tasavvufta kimse kimseden bir zorluğa girmesini istemez- kişilerin ve
hayatta bir “yer” edinememiş olanların sığındığı çürük bir limandır tasavvuf.
Tasavvuf çok çürük bir temele sâhip olduğu için bağlılarını da çürütür ve
olmayacak işler yaptırır. .
Türkiye mevcut zaman ve
durum olarak madden gelişmiş ve yükselmiş olsa da, hak-hakîkat, adâlet-eşitlik
ve ahlâk olarak çürümüş, kokuşmuş ve çökmüş durumdadır. Zâten son 20 yılda Dünyâ’da
ahlâken, karakter olarak ve adâlet noktasında en çok bozulan, çürüyen ve kokuşan
toplum, -modernizm ve post-modernizm yıkıcı etkilerine karşı durmadığı için-
Türk toplumu olmuştur.
Modern bilimsel teoriler,
“henüz çürütülememiş” ama çürümesi ve çürütülmesi kaçınılmaz olan teorilerdir. Modern-bilim,
“çürütülmüş-çürütülecek teoriler” üretme uygarlığıdır. Teori konusunda da
sürekli yenilik ister.
Modern teorilerin çarçabuk çürütülmesinin
ve yıkılmasının nedeni bellidir. Modern-bilim, fâni ve geçici olana dayandığı
için teorileri de fâni ve geçici olur. Modern-bilime yönelmek Dünyâ’ya-maddeye
yönelmek ve bunları dayanak yapmaktır. Ne hazindir ki dayanak yaptıkları şey
çok çürük bir dayanaktır. Zîrâ fânî olan bir dayanaktır.
Felsefe, eleksiz
yaklaşılmaması gereken bir alandır. Bu nedenle de felsefe ancak “din eleği” ile
elendikten sonra faydalı olabilir. Çünkü felsefenin çürüklerini ayıklayabilecek
olan şey sâdece din’dir ki bu din de elbette, tek hak din olan İslâm’dır.
Evrim Teorisi’ne yâni
“zayıf, güçsüz, hasta ve çürük olanların yok olması ve güçlülerin hayâta devâm
etmesi ve de bir sonraki nesle genini aktarması” olayı, sâdece hayvanlar için
mi geçerli olmuştur?. Bitkiler için de geçerli değil midir bu?. Çünkü onlar da
canlıdır ve onların da Evrim ile birlikte “mükemmel bitkiler” olmaları gerekir.
Meselâ patates, biber, domates, patlıcan vs. gibi sebzelerin, Evrim’den dolayı
mükemmel olmaları yâni iri, sağlam ve sağlıklı olmaları gerekir. Yabâni
bitkilerin de böyle olmaları gerekir. Fakat bakıldığında bitkilerin yâni meyve
ve sebzelerin neredeyse yarısının çürük, zayıf ve ezik olduklarını görürüz.
Üstelik irili-ufaklıdırlar ve tatları da aynı değildir. Peki neden böyledir?.
Evrim’e göre milyonlarca yıldır en ideâl hâllerine ulaşmış olmaları gerekmez
miydi?. Yaban armutları en ideâl şekilde olmaları gerekmez miydi?. Evrim
Teorisi buna cevap veremez. Zîrâ kendisi de çürük bir teoridir.
Beşerî ideolojiler de
çürüktür. Özellikle demokrasi çürük bir ideoloji ve yönetim-şeklidir. Bütünsel
anlamda bir yaraya merhem olmaz da zengin kurucularını daha da zengin etmekten
başka bir işe yaramaz. Çürük bir metottur demokrasi. Çürük sistemler sağlam
adamlar çıkaramayacağı için kim gelirse-gelsin çürüklük kendini gösterecek ve
umutlar hep suya düşecektir.
Modernizm, bir
“çürüklük-sağlamsızlık uygarlığı”dır. Modernizmde hiç-bir şey uzun-ömürlü olmaz.
Çünkü zâten modernizm her-şeyin kısa-ömürlü olmasından beslenir. Her-şey
dayanıksız olsun, hemen eskisin de yenisi üretilsin ve satılsın ister. Zîrâ
modernizm, varlığını ancak böyle olursa sağlayabilir ve sürdürebilir. Sonuçta
da modernizmin ürettiği ürünler görünüşte parlak ve pürüzsüz olsa da aslında
sağlam değildir, çürüktür ve kısa-ömürlüdür. Modernizm bir çürüklük uygarlığıdır.
Şeytânî-beşeri çürük
yapıları tâdilatla falan düzeltemez ve sağlamlaştırmazsınız. Yıkmadan yapmakla
yâni tâdilatla bu iş olmaz. “Dünyâ’nın sağlam bir düzeni için tâğutların çürük
düzenini yıkmak” şarttır. Evet, bâzen düzeni sağlamak için mevcut düzeni yıkmak
gerekir. Çürük ve bâtıl düzenlerin üzerine sağlam ve hak düzenler kurulamaz
çünkü. Bu bozuk düzeni yıkmadan bu düzensizlikten kurtulmak mümkün görünmüyor
ve bu yapı yıkılmadığı müddetçe de düzensizlik artarak devâm edecek ve şeytan
Dünyâ’da egemenliğini güçlendirerek sürdürmeye devâm edecektir. Yıkmadan
yapmakla/tâdilatla bu iş olmaz. Çürük temelin üstüne sağlam binâ kurulamaz.
Bir-zaman sonra çatırdamaya başlar çünkü. Bu yüzden ilk-önce mevcut paradigmanın
yıkılması, sonra da İslâmî hakîkatin ve düzenin hayâtın tam ortasında kurulması
gerekir. Çürük bir temel üzerine ancak “gecekondu” yapılır ki, bu virâneyi
yıkmak için “kepçe”nin ne zaman geleceği de belli olmaz.
Mâkûl bir süreçten sonra
“hareket”e geçirmeyen bilgi, yozlaşmaya ve yozlaştırmaya başlar. “Hasat”a
zamânında başlanmalıdır. Aksi-hâlde çürüme kaçınılmazdır. Modern müslümanların
bir türlü amel-eyleme dönememelerinin nedeni hasada zamânında
başlayamamalarıdır.
Toplumların zayıflaması,
yozlaşması, çürümesi ve yıkılması; lüks, isrâf ve refah özlemiyle başlar.
Bunlar zamanla toplumu zayıflatır, yumuşatır, çürütür ve yok eder.
İnsanları çürüten şeyler,
“işlerine gelen şeyler”dir. Tabi çürümesini engelleyecek olan şeyler de “işlerine
gelmeyen şeyler” olacaktır. İnsanın işine gelemeyen ve kendini zorlayan şeyler
onu dik ve diri tutarak çürümekten korur.
Şirkin karıştığı işler çürük
olur ve bu yüzden de şirk koşulduğunda yapılan her-şey boşa gitmiş olur.
Yapılanlar boşa gider ve Dünyâ’da bir süreliğine fayda verse de âhirette bir
yararı olmaz. Bu nedenle batı’nın-modernizmin yaptıkları işler aslında örümcek
ağı gibidir, gösterişli ama zayıftır, zîrâ köksüzdür, çürüktür.
Bir çürük ipliğe hülyâ dizmemek
için tevhid-merkezli olmak şarttır. Çünkü tevhid çürümez, çürütmez, kokmaz ve
kokutmaz. Bâtıl ise çok dayanıksız ve çürüktür, bu nedenle de bir-anda yok olup
gidebilir. Hak geldiğinde bâtılın def olup gitmesinin nedeni budur.
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Temmuz 2023
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder