“Biz yalnızca
Sana ibâdet eder ve yalnızca Sen’den yardım dileriz” (Fâtiha 5).
Âyette, “biz sâdece Sana
taparız” deniyor. Bunu namazlarımızda her gün defâlarca kez okuyoruz. Çünkü
İslâm’ın temeli “sâdece Allah’a tapmak”tır. Allah tüm peygamberlerini ve tüm
vahiylerini, “sâdece Kendisine” tapılsın diye göndermiştir. Çünkü tüm kâinâtı
Allah yaratmıştır ve âhirette de her-şey O’nun kontrôlünde ve elinde olacaktır.
O-hâlde yaratan kim ise, tapılmayı hak eden de o olmalıdır ki her-şeyi yaratan
elbette Allah’tır. O-hâlde Allah’tan başkasına yada Allah ile birlikte başka
şeylere ve kişilere tapmak küfürdür, şirktir, zulümdür.
İnsanlık târihi, “sâdece
Allah’a tapmak” ile “Allah’tan başkasına yada Allah ile birlikte başkalarına ve
başka şeylere de tapma”nın savaşımının târihtir. Modernizme gelene kadar
Allah’a tapanlar bâriz bir üstünlüğe sâhipti fakat “sâdece Allah’a” tapanlar
târih boyunca her zaman az sayıda olmuştur. “Sâdece Allah’a” tapanların
dışındaki herkes, Allah’tan başkasına yada Allah ile birlikte başkalarına ve
başka şeylere tapmıştır-tapmaktadır. Biz bu yazıda “Allah’a tapmak” derken
“sâdece Allah’a” tapmaktan bahsediyoruz.
İnsan iki seçenek vardır; ya
“sâdece Allah’a” tapar yada insana tapar. Üçüncü bir şık yoktur. İnsan ya
kudreti, merhâmeti ve nîmetleri sonsuz-sınırsız olan âlemlerin Rabbi Allah’a,
yada -en nihâyetinde- insana tapar. İnsan yıldızlara, Güneş’e, Ay’a, doğaya,
doğa olaylarına, bitkilere, hayvanlara, taşa-toprağa-suya, soyut şeylere,
meleklere, cinlere, kahramanlara, lîderlere, ideolojilere, fikirlere, maddeye,
kadınlara, altına-gümüşe, paraya-mala-mülke vs. akla gelen-gelmeyen şeylere
yâni kısaca maddî ve dünyevî şeylere taptığında, aslında insana tapmış olur.
Çünkü bir fikir, düşünce, amel, eylem vs. ya Allah’a yada insana âittir. Zîrâ
anlamlandırmayı yapabilecek başka bir varlık yoktur. İnsan bir puta taptığında
bile aslında kendisine tapıyor demektir. Çünkü taptığı puta değeri yine kendisi
vermiştir, onu kendisi şekillendirmiştir, o putta olmayan özellikleri ona
kendisi yüklemiştir. Böyle olunca da aslında şöyle ilginç bir nokta açığa
çıkar; insan ya “sâdece Allah’a” tapar yada Allah’ın yarattıklarına. İşte küfür
de, şirk de zulüm de budur. Tevhid ise, her-şeyi yaratan ve varlığını devâm
ettiren “Allah’a tapmak” demektir. Bu da “sâdece Allah’a tapmak” anlamına
gelir.
Evet; insan ya “sâdece
Allah’a” tapar yada Allah’ın yarattıklarına tapar. Allah’ın yarattıkları
arasında anlamlandırma yeteneği ve akla sâhip tek varlık insan olduğu için; “insan
ya sâdece Allah’a tapar”, yada “insana-kendisine tapar” sözü doğru bir söz
olarak açığa çıkar. Eğer insan “sâdece Allah’a” tapmıyorsa, mutlakâ kendisine
tapıyor demektir. Çünkü taptığı putlar ve her-şey yine insanın putlaştırdığı ve
ilahlaştırdığı varlıklardır. O-hâlde târihte ya “sâdece Allah’a” tapılmıştır
yada insana tapılmıştır. Tevhid, göklerde olduğu gibi yeryüzünde de “sâdece
Allah’a” tapmak ve “her-şeyi O’nun denetimine vermek” demektir. Bu da
yeryüzündeki her alanda; sosyâl, kültürel, ekonomik, hukûkî, kânûnî, askerî,
siyâsî vs. her alanda Allah’a göre hareket etmeyi gerektirir. Allah’ın hesâba
katılmadığı ve karıştırılmadığı her yerde ve her işte “insana tapılıyor”
demektir.
Tasavvufta, “kime ve neye
tapıyorsanız tapın, yine de Allah’a tapmış olursunuz” gibi küfür ve şirk içeren
aptalca ve şerefsizce bir söz vardır. Oysa Allah’tan başkasına tapanlar “insana
tapıyor” demektir. Putlara tapanlar, “putlar üzerinden insana tapıyorlar” ve
küfre, şirke ve zulme düşerek affedilmeyecek tek günahı boyunlarına doluyorlar
demektir.
Vahiy-merkezli olarak
“sâdece Allah’a” tapmayanlar; mezheplerin, meşreplerin, târikatların, cemaatlerin,
hiziplerin, partilerin vs. lîderlerine, şeyhlerine, efendilerine vs. tapar,
zîrâ vahyin dediklerine ve peygamberlerin örnekliklerine göre değil de, bu
kişilerin düşüncelerine, söylemlerine ve yönlendirmelerine göre yapıp-ederler.
Peygamberimiz’in dediği gibi, onların din dediğini din olarak kabûl edip ona
göre hareket ederler.
Muhyiddin İbn-i Arâbi’nin
vahdet-i vücûd sapkınlığı bağlamında söylediği; “Allah’tan gayrı, ister
taşa-toprağa, ister hayvana, ister eşyâya, ister puta, ister nefsine, ister
şeytana vs. neye taparsan tap, aslında Allah’a tapmış olursun” sözü, hiç-bir
temeli olmayan, boş, gereksiz, küfrü ve şirki zirveleştiren şerefsizce bir
sözdür. Bu sözün doğrusu şudur: “Allah’tan başka neye taparsan tap, insana
tapmış olursun”.
Tapmak, “tapılana göre
yapmak” demektir. “Kime göre yapıyorsanız ve edip-eğliyorsanız ona tapıyorsunuz”
demektir.
Allah’a karşı sevgiden
ziyâde korku ve haşyet önemlidir. Allah’a -sözde- âşık olanlar hiç-bir şey
üzere değildirler. Allah’a karşı aşırı sevgi olmaz. Hattâ belki de Allah’a
sevgi değil korku duyulur. Allah bizi sever ama biz O’ndan korkarız ve haşyet
duyarız. Aşırı sevgi “insan tapmak” demektir. Çünkü aşırı sevgiyi de insan
ortaya çıkarır. Hristiyanlar Hz. Îsâ’ya yâni bir insana aşırı sevgi besleyince
onu insan, kul ve peygamber olmaktan çıkardılar da “Allah’ın oğlu” yaparak
ilahlaştırdılar. İlahlaştırınca da artık Allah’a değil Îsâ’ya tapmaya
başladılar:
“(Bu Kur’ân) ‘Allah çocuk edindi’ diyenleri
uyarıp-korkutur. Bu konuda kendilerinin ve atalarının hiç-bir bilgisi yoktur.
Ağızlarından çıkan söz ne (kadar da) büyük. Onlar sâdece yalan söylüyorlar” (Kehf 4-5).
“Kitap ehlinden olanlar, ancak kendilerine apaçık
belge geldikten sonra fırkalara ayrıldılar. Oysa onlar, dîni yalnızca O’na
hâlis kılan hanifler (Allah’ı birleyenler) olarak sâdece Allah’a kulluk etmek,
namazı dosdoğru kılmak ve zekâtı vermekten başka şeyle emrolunmadılar. İşte en
doğru (dimdik ve sapasağlam) din budur” (Beyyine 4-5).
Yahudiler de daha önce Üzeyir’i
ilah edinmişlerdi:
“Yahudiler: ‘Üzeyir Allah’ın oğludur’ dediler;
hristiyanlar da: ‘Mesih Allah’ın oğludur’ dediler. Bu, onların ağızlarıyla
söylemeleridir; onlar, bundan önceki inkâr edenlerin sözlerini taklid
ediyorlar. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar?. Onlar, Allah’ı
bırakıp bilginlerini ve râhiplerini rabler (ilahlar) edindiler ve Meryem-oğlu
Mesih’i de.. Oysa onlar, tek olan bir ilah’a ibâdet etmekten başka bir şeyle
emrolunmadılar. O’ndan başka ilah yoktur. O, bunların şirk koştukları şeylerden
yücedir” (Tevbe 30-31).
Allah’ın
“tek İlah ve tek Rab” olarak anılmasına ve tapılmasına katlanamayanlar mutlakâ
insana taparlar. Çünkü başka bir seçenekleri yoktur. Zîrâ:
“Ve onların kâlbleri
üzerine, onu kavrayıp anlamalarını engelleyen kabuklar, kulaklarına da bir
ağırlık koyduk. Sen Kur’ân’da sâdece Rabbini ‘bir ve tek’ (ilah olarak) andığın
zaman, ‘nefretle kaçar vaziyette’ gerisin-geriye giderler” (İsrâ 46).
“Sâdece Allah anıldığı zaman, âhirete inanmayanların
kâlbi öfkeyle kabarır. Oysa O’ndan başkaları anıldığında hemen sevince
kapılırlar” (Zümer 45).
Oysa
Allah şöyle der:
“Ben, cinleri ve
insanları ‘sâdece bana’ ibâdet etsinler diye yarattım” (Zâriyât 56).
Protagoras; “insan her-şeyin
ölçüsüdür” der. Bu; “insan-aklının ve nefsinin her-şeyin ölçüsü olması”
demektir. Oysa insan her-şeyin ölçüsü olamaz. O sâdece, -eğer Allah’ın emri
doğrultusunda ideâl bir hayat yaşadıysa- “örnek insan” olabilir. Bu-bağlamda
peygamberler “en güzel örneklikler”dir. Her-şeyin ölçüsü, idâre edicisi ve çıkış-noktası olarak
Allah’ı görmediğinizde, mecbûren insanı tanrılaştırır ve ona “her-şeyin ölçüsü”
olarak tapmaya başlarsınız. Bu da Allah yerine insana tapmak anlamına gelir. Modernizm
denilen melânet, Allah yerine insanı “her-şeyin ölçüsü” olarak görür ve insanı
kutsar. Modernizm, Hümanizm bağlamında bir “insan tapıcılığı”dır.
İnsana ancak “insan gibi”
yaşamak yakışır. “İnsan-altı” yada “insan-üstü” gibi yaşamak “insanca”
değildir.
Modernizm; vahiy-merkezli
yâni “Allah’a göre” olmaktan, akıl-merkezli yâni “insana göre” olmaya bir
çevriliştir. Bu-bağlamda modernizmi kabûl eden müslümanların bilgi ve
düşünceleri yanlış (câhiliye) olduğu gibi, inançları da sorunludur. Zîrâ
modernizmde tevhid yara alır ve “sâdece Allah’a tapmak” düşüncesi ve eylemi
kaybolur. Bunun yerine ise insana yâni “insana has” olana tapılmaya başlanır.
İnsanın, yapısına göre davranması
da “insana tapmak”tır. Allah’ın vahyi kişinin hayat sürecinde oluşan yapısına,
huyuna, âdetine, geleneğine vs. aykırı olsa bile yine de vahye uyması gerekir. Çünkü
vahiyden uzak kalmış olan insan sapmıştır ve vahiy onu fıtrata, doğal olana ve
normâle döndürür. İnsanın hayat boyunca kazanmış olduğu huyu da vahye uygun değilse
vahye göre değişmelidir. Meselâ müslüman olduğunu söyleyen bir kişi yumuşak ve
naif bir yapıya sâhip olduğunda o kişinin üzerinden İslâm’ın emirleri ve
nehiyleri kalkmış olmaz. Çünkü din değiştiricidir, vazgeçiricidir, güç
vericidir, dirâyet kazandırıcıdır. Buna rağmen yine de değişmeyen kişi, o dînin
dindarı olmuş olmaz.
Dîni kendi düşüncesine, bilgisine,
görgüsüne, âdetine, geleneğine, arzularına, isteklerine, ihtiraslarına,
inançlarına vs. yorumlayanlar ve -sözde- yaşayanlar, Allah’a değil, kendilerine
yâni insana tapmaktadırlar.
Modern insan apaçık bir
şekilde insana tapıyor ve bunu en çok da “akla tapma” üzerinden yapıyor. Aklın
târihte hiç olmadığı kadar önemsenmesi ve hattâ akla tapınılması bu nedenledir.
Zîrâ akla tapmak da aslında insana tapmak demektir. İnsana tapmak ise nefse
tapmaktır, tâğutlara tapmaktır. Bunlara tapmak elbette şeytanın ayartmasının
bir sonucudur.
Modern insan Allah yerine;
lîderleri, önderleri ve kahramanları ilahlaştırmıştır. İlahlaştırdıklarını ise
-hâşâ- Allah, peygamber, melek ve ilah” gibi görmektedir. Zâten öyle olur;
sâdece Allah’a tapmayanlar Allah’ın yarattıklarını yâni Allah’tan başka
her-şeyi ilahlaştırırlar ve onlardan medet umarlar.
Michael Jackson öldüğünde
bir kız, “ben şimdi kime inanacağımı bilmiyorum” demişti. Çünkü Allah’a
tapmadığı için yada sâdece Allah’a tapmadığı için bir insana tapıyordu ki ona
göre tapılmayı hak eden en üstün kişi, tüm Dünyâ’ca tanınan ünlü kişi Michael
Jackson’dı. Oysa Allah bize Kur’ân’da Hz. İbrâhim üzerinden Allah’tan başkalarını
ilahlaştırmanın ve tapmanın saçmalığını ve boş oluşunu öğretir:
“Hani İbrâhim, babası
Azer’e (şöyle) demişti: ‘Sen putları ilahlar mı edîniyorsun?. Doğrusu, ben seni
ve kavmini apaçık bir sapıklık içinde görüyorum’. Böylece İbrâhim’e, -kesin bilgiyle
inananlardan olması için- göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk. Gece,
üstünü örtüp bürüyünce bir yıldız görmüş ve demişti ki: ‘Bu benim rabbimdir’.
Fakat (yıldız) kayboluverince: ‘Ben kaybolup-gidenleri sevmem’ demişti.
Ardından Ay’ı, (etrâfa aydınlık saçarak) doğar görünce: ‘Bu benim rabbim’
demiş, fakat o da kayboluverince: ‘Andolsun’ demişti, ‘Eğer Rabbim beni doğru
yola erdirmezse gerçekten sapmışlar topluluğundan olurum’. Sonra Güneş’i
(etrâfa ışıklar saçarak) doğar görünce: ‘İşte bu benim rabbim, bu en büyük’
demişti. Ama o da kayboluverince, kavmine demişti ki: ‘Ey kavmim, doğrusu ben
sizin şirk koşmakta olduklarınızdan uzağım’. Gerçek şu ki, ben bir muvahhid
olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana çevirdim. Ve ben müşriklerden değilim” (En-âm 74-79).
İdeolojiler
üzerinden “Allah’tan başka şeylere tapmak” çok yaygındır. Bu-bağlamda en çok da
cumhûriyete, demokrasiye, lâikliğe, komünizme, sosyâlizme, kapitâlizme,
feminizme ve modernizme tapılmaktadır. Bu ideolojilere tapmak aslında bunlar üzerinden
insana tapmak demektir. Çünkü Allah’ın kânunları ve hâkimiyeti yerine bu beşerî
zırvalıklara güvenilmekte ve inanılmaktadır. Hâlbuki bunların şimdiye kadar tüm
toplumu kuşatan bir faydası olmamıştır. Zâten “daha fazla demokrasi”, “daha
fazla modernlik”, “daha fazla lâiklik” vs. denmesi bu nedenledir. Bu
zırvalıklar hiç-bir zaman bütüncül bir fayda sağlamamıştır ve sağlayamaz
da.
Demokrasi
ve oy kullanmak, insanın tanrılaşmasına imzâ
atmaktır. Oy kullanmak; “Allah bizim işimize karışmasın” demektir. İslâm’a aykırı olarak egemenliğin kayıtsız-şartsız
-Allah yerine- insana verilmesi, Allah yerine insana tapmak demektir.
Allah’a tapmayınca ve
“sâdece Allah’a” tapmayınca mecbûren insana ve insan-ürünü şeylere tapılmak
zorunda kalınacaktır. Çünkü başka bir seçenek yoktur.
Sâdece Allah’a tapmaktan
imtinâ edenlerin, en nihâyetinde nefislerine tapmaktan başka çâreleri kalmaz.
Nefislerine tapanlar insana yâni kendilerine tapıyorlar demektir.
“(Yer) üzerindeki her-şey
yok olucudur; Celâl ve ikrâm sâhibi olan Rabbinin yüzü (kendisi) bâkî
kalacaktır” (Rahmân 26-27).
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Temmuz 2023
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder