Kıtaların Kayması (Pangea) Saçmalığı
“De ki: Gerçekten siz
mi yeri iki günde yaratanı inkâr ediyor ve O’na bir-takım eşler kılıyorsunuz?.
O, âlemlerin Rabbidir. Orada
(yerde) onun üstünde sarsılmaz dağlar vâr etti, onda bereketler yarattı ve
isteyip-arayanlar için eşit olmak üzere oradaki rızıkları dört günde takdir
etti. Sonra, duman hâlinde olan göğe yöneldi; böylece ona ve yere dedi ki:
‘İsteyerek veyâ istemeyerek gelin’. İkisi de: ‘İsteyerek (İtaat ederek) geldik’
dediler. Böylece onları iki gün içinde yedi gök olarak tamamladı ve her
bir göğe emrini vahyetti. Biz dünyâ göğünü de kandillerle süsleyip-donattık ve
bir koruma (altına aldık). İşte bu, üstün ve güçlü olan, bilen (Allah)’ın
takdiridir)” (Fussilet 9-12).
“Yaratmak bakımından siz
mi daha güçlünüz yoksa gök mü?. (Allah) Onu binâ etti. Boyunu yükseltti, ona
belli bir düzen verdi. Gecesini kararttı, kuşluğunu açığa-çıkardı. Bundan sonra
yeryüzünü serip döşedi. Ondan da suyunu ve otlağını çıkardı. Dağlarını
dikip-oturttu; Size ve hayvanlarınıza bir yarar (meta) olmak üzere” (Nâziât 27-33).
“Yada yeryüzünü bir karar
yeri kılan, onun arasında ırmaklar vâr eden ve ona (yeryüzü için) sarsılmaz
dağlar yaratan ve iki deniz arasında bir ara-engel (hâciz) koyan mı?. Allah ile
berâber başka bir ilah mı?. Hayır onların çoğu bilmiyorlar” (Neml 61).
Allah’ın mûcizevî
yaratmasını kabûl edemeyenler, kendilerine göre bir yaratılış ve oluş süreci
ortaya koymak isterler ve bu uğurdu bir-çok teori (aslında hipotez) ortaya
atarlar. Ortaya atılan bu hipotezler tutarsızlıklarla doludur ve zâten kısa bir
süre sonra da yerini başka hipotezlere bırakırlar ve “hipotezler çöplüğü”ndeki
yerlerini alırlar. Varlığın o ilk mûcizevî yaratılışının nasıllığı, insanın
aklının havsalasının almayacağı bir yaratmadır. Onun nasıllığını ancak Allah
bilebilir. Bize düşen ise, yaratılışa bakmak ve mevcut yaratılışın hârikalığı
üzerinde düşünmek ve de şükretmektir. Yoksa bu yaratılışın nasıllığını boş yere
açıklamaya kalkışmak değildir. Çünkü insana ancak, “ilk yaratılış”tan sonraki
yaratılışın tekrâr eden yönüyle ilgili çalışabilir ve ancak bu çalışmalar
içinde anlamlandırma yapabilir.
Pangea Grekçe’de; “tüm,
bütün, yekün” anlamlarına gelen “pan” ve yeryüzünü simgeleyen “ana
tanrıça Gaia” sözcüklerinin
birleşiminden oluşturulmuştur. Kavram ilk kez, “kıtasal
sürüklenme kuramı”nı
oluşturan Alfred Lothar Wegener tarafından 1912’de yayımlanan Kıtaların
Doğuşu adlı kitabında öne sürülmüştür. Wegener; “vâr olan bütün
kıtaların sürüklenmeden önce “urkontinet” adını verdiği tek bir süper-kıta biçiminde oldukları düşüncesi ortaya atmıştı.
Bir yazıda şöyle denir: “Kıtaların
bugünkü gibi dağınık olmadığı, bir bütün hâlinde ve birleşik şekilde olduğu
yapıya Pangea ve onu çevreleyen tek okyanusa Panthalassa adı verilir”.
Uzun yıllar süren hareketin
oluşumu şu şekilde anlatılır: “Karasal alanlar arasında kalan büyük su
kütlesinin kuzeyinde, giderek yok olan Paleotetis Okyanusu, güneyinde de yeni
oluşmaya ve genişlemeye başlayan Neotetis Okyanusu yer alıyordu. Bu iki
okyanusu birbirinden ayıran, kuzeybatı güneydoğu uzanımlı bir okyanus ortası
eşik yâni yükselti alanı vardı. Kimmer Kıtası olarak adlandırılan adalar-zinciri,
günümüzdeki karasal alanlara (Anadolu, Îran ve Tibet) karşılık gelen küçük
adalar yâni mikro kıtalar topluluğuydu. Bu adalar-zincirine ve onun kuzeyinde
ve güneyinde yer alan her iki okyanusa âit plâkalar, levha tektoniği kuramına
göre saat yönünün tersine, kuzeye doğru hareket hâlindeydi”.
Pangea,
Levha Tektoniği yâni Kıta Kayması Teorisi, kıtaların hareket hâlinde olduğunu
ve bugünkü durumunu böylece aldığını öne süren bir teoridir. Kıta kayması
teorisine göre; Dünyâ çok eski zamanlarda tek bir kıtadan (ismi Pangea)
oluşuyordu. 2. ve 3. zamanda bu kıta parçalanmış, günümüze kadar devâm eden
süreçte kıtalar birbirinden uzaklaşarak günümüzdeki hâlini almışlardır.
Günümüzde Kıtaların Kayması Teorisi geliştirilerek “Levha Tektoniği Kuramı”
veyâ “Levha Tektoniği Teorisi” olarak anılır olmuştur. Bu kurama göre Dünya,
6’sı büyük toplam 13 levhadan meydana gelmektedir. Bu sözde teorinin delilleri
olarak şunlar söylenir: “Bâzı kıtaların kenar (kıyı) şekillerinin diğer
kıtalarınki ile uyuşuyor olması; şeklen uyuşan bu kısımlarda farklı kıtalarda
benzer bitki ve hayvan türlerine rastlanması; benzer jeolojik yapıların ve
toprak türlerinin görülmesi”. Fakat benzetmek istedikten sonra; “elma ile
armudun bile kenarlarını birbirine uygun görüp, “zamânında bunlar birbirine
bitişikmiş de sonradan ayrılmışlar” diyebilirsiniz. İkinci sözde delilde bahsedilen
“benzer hayvan türlerinin diğer kıtalarda olması” konusunda şu soruyu sormak
gerekir: “Afrika ile Asya bir zamanlar birbirine bitişik idiyse, Afrika Kıtası’nda
bulunan hayvanlar neden Türkiye’de yok?”. Türkiye, her yerde zürâfaların,
aslanların ve kaplanların olduğu bir yer değildir ki!. Kıtalar birbirine
bitişik iken bu hayvanlar Türkiye’ye doğru niye gelmemişler?. Üçüncü delile
cevâbımız ise, “aynı topraktan-taştan meydana gelen Dünyâ-karasında benzer
jeolojik yapıların ve toprak türlerinin olmasından daha doğal bir şey olmaz”.
225 milyon
yıl önce ayrılmaya başlayan “Pangea” denilen tek parçadan oluşan süper-kıta,
500 milyon yıllık süreçte tekrar birleşmeyi öngörür. Yâni kıtalar sürekli gezer.
Ayrılan kıtaların süreç içinde kendi içlerinde parçalara ayrılacağı da
söylenir. Böylece kıtalar milyonlarca yıl sonra parça-parça olacak ve binlerce
kara-parçası şeklinde dağılacaktır. Bakın bu düşünce, parçalamayı düşüncesinin
temeline koyan modern-seküler ve Allah’sız düşüncenin bir izdüşümüdür. Çünkü
modernite, her-şeyi bütünlüğünden koparma düşüncesinden yola çıkar ve yine o şekilde
çalışır. Zâten ülkeleri de parçalayıp küçük lokmalara dönüştürmek tek
hedefleridir. Modernler bütünlüğü kabul edemiyorlar. İnsan dâhil her-şeyi
parçalamak onların dîni ve îmânıdır. Yeni bir sömürü çeşidinin temeli olan
modernite, her-şeyi parçaladığında amacına ulaşabiliyor çünkü. Mikro düzeyde
atomu parçalarlarken, Dünyâ düzeyinde de kıtaları parçalama düşüncesine kapılıyorlar.
Dikkat edin!; hiç-bir zaman bütünlükten ve birleşmeden bahsetmezler. Zîrâ bu onların
sonu olur. İşte bu nedenle parçalamak düşüncesi Pangea, sonra da Levha Tektoniği
denilen zırvalığı ortaya çıkarmıştır.
Pangea Teorisi’ne
göre Dünyâ tek bir süper-kıtayken şimdiki mevcut hâline aşağıdaki resimde
olduğu gibi gelmiştir..
Peki tek bir kıta
parçalanarak birbirinden uzaklaştığında, bu, “kıtaların kara-parçası olarak
birbirinden koptuğu” anlamına da gelmiyor mu?. Ne yâni; o zaman Dünyâ’dan su
bir-anda çekilse, yâni Dünyâ’da taştan-topraktan başka bir şey kalmasa, diğer
gezegenler gibi tek bir parçadan müteşekkil bir Dünyâ parçası değil de, yâni,
dipte birbirine bağlı olan ve tek bir parçadan oluşan bir gezegen değil de, ayrı-ayrı
duran ve bir-çok parçadan oluşan bir Dünyâ mı görürüz?. O hâlde Dünyâ kıtalarını
birbirine bağlayan şey nedir?. Su mu?. Dünyâ’nın taştan-topraktan oluşan
parçası diğer gezegenler gibi tek bir parçadır ve yap-boz parçaları gibi bir-çok
ayrı parçadan oluşmaz. Tek bir parça vardır ve su-küre ile hava-kürenin
birleşmesiyle oluşan Dünyâ aslında temelde tam yuvarlak olmayan tek bir
parçadan oluşur. Kıtaları ayrı-ayrı gibi gösteren şey, su ve hava-küredir. Dünyâ
aslında su ve hava-küre ile yuvarlak görünür ama orijinâl ve tek bir bütün hâlinde,
tam yuvarlak olmayan taştan-topraktan oluşmuş olan bir kütledir. Aynen diğer
gezegenler gibi.
Aslında bu
teorinin herhangi bir sebep mekanizması olmadığı için bir-çok kişi tarafından
reddedilmişti. Zîrâ sanki kağıttan gemi yüzdürülüyormuş gibi konuşuyorlardı.
Denize doğru büyükçe bir toprak kütlesinin kayması bile büyük bir olayken, koca-koca
kıtaların binlerce km. ötelere doğru gittiğini ve bu süreç içinde Dünyâ’nın
dönüşüne, hareketlerine ve dağa-taşı bir şey olmadığını var saymak nasıl bir
körlüktür?. İnsanlar bu saçmalığa nasıl inanabilmektedirler. Bir şeye inanmakta
aşırı zorlanan modern insan, bu saçma-sapan teoriyi nasıl olur da mutlak ve
kesin bir şeymiş gibi kabûl edebilir?.
Kıtalar
arasında tabî ki de aralıklar vardır ve bu Dünyâ’nın olması gereken yaratılış
mûcizesidir. Fakat bu aralık belli bir mesâfe ile sınırlıdır ve “osilasyon”
(salınım ile git-gel hareketi) yaparak bir hareketlenmede Dünyânın yapısını ve
yeryüzünün bozulmasını önlediği gibi bizim de zarara uğramadan yaşamamızı
sağlar. Allah’ın yaratılışı böyledir. Levha tektoniği denilen şey, kıtaların
küçük çaplı salınımlarından başka bir şey değildir. Salınım yâni osilasyon; “herhangi
bir ölçülebilenin, merkezî bir değere (genelde bir denge noktasına) göre veyâ
iki yada daha fazla durum arasında genellikle zamâna göre tekrarlanan
değişikliklere verilen ad”dır.
“Kıtalar zamanla birbirinden
ayrılmış ve şimdiki duruma gelmiştir” derler. Oysa olan şey, kıtaların salınım
(osilasyon) ile birbirleri arasında kısa ve belli mesâfelerde gel-git
yapmalarından başkası değildir. Allah, kıtaları tek bir bütün hâlinde değil,
deprem gibi etkenlerle zarar görülmemesi için çok-çok kısa mesâfede
birbirlerinden ayrılıp geri yerine gelecek şekilde yaratmayı yapmıştır. Böylece
mevcut kara-parçası parçalanmaktan ve zarar görmekten korunmuş olur. Tabi bu
bir süreç içinde ve yavaş-yavaş olur. Bu dediğimiz şey aynen, vapurun iskeleye
yanaştığında, iskeleye bir değmesi ve bir uzaklaşması şeklindeki kısa hareketi
gibidir.
Din-dışılığa çok yakın bir
bilim-dalı olan Jeolojinin bir hipotezi olan Pangea Teorisi’nin deneyinin
yapılması ve gözlemlenmesi de mümkün değildir.
Teori aslında çok basit
fikirlere sâhiptir. 1909 yılında Alman jeofizikçisi olan Alfred Wegener’in araştırmaları
sırasında, Atlantik sâhil şeridinin diğer kıtaların birbirleriyle olan sıra-dışı
jeolojik benzerliğini fark etmiştir. Bu gözlem ile Wegener, bir zamanlar tüm
kara-parçalarının tek-parça olduğunu, daha sonra okyanusların araya girmesiyle kıtaların
ayrıldığını ortaya atmıştır. Wegener’in “Kıtaların Kayması Kuramı” geniş bir
şekilde tartışma konusu olmuştur. Wegener, Grönland’ın Buzul Çağında Kuzey
Avrupa ile birleşmiş olarak tek-parça olduğunu iddiâ etmiş ve Kuzey Atlantik’in
yıl be yıl 30 metre açılmış olduğunu ifâde etmiştir. Kıtaların Kayması Kuramı;
hem konu ve hem de köken olarak yabancı olması nedeniyle öncelikle jeologlar
tarafından ve Harold Jeffreys gibi bilim-adamlarının “mantoda böyle bir hareketin
olanaksızlığı” yönündeki îtirazları nedeniyle de jeofizikçiler tarafından genel
olarak ciddiye alınmamıştır.
Pangea ayrıca, Evrim ve
Big-Bang Teorileri’nin olmazsa-olmazı olan uzun zaman ihtiyâcına da çok değerli
bir katkı yapar ve çok uzun zamanlardan bahseder. Pangea, Evrim Teorisi’ne
yapılan bir destektir, çünkü kıtaların kayarak mevcut yerlerini bulmaları uzun
zaman boyunca, aşamayla ve evrimleşe-evrimleşe olmuştur. Pangea, “kıtaların evrimleşmesidir”. Jeolojiye göre
Dünyâ’nın bu hâle gelmesi için “zorunlu bir süreç” yaşaması gerekir ki, “bugünkü
yeryüzünün oluşması için milyonlarca yıl gerekmektedir” denir. Milyonlarca
yılda neler olmaz ki(!).
Big-Bang
Teorisi, Evrim Teorisi, Kâinâtın Genişleme Teorisi ve bunun gibi bir-çok
teorinin çok uzun zaman dilimlerine olan ihtiyâcı hayâtidir. Çünkü “o kadar bir
sürede illâ ki olur” düşüncesi açığa çıkar. İşte bu teori de milyonlarca yıllık
zaman dilimlerine ihtiyaç duyar. Çünkü teoriye göre kıtaların sözde birbirlerinden
ayrılması yılda sâdece 5 cm’lik bir mesâfedir. Böyle olunca da teorinin doğruluğu
için uzun zamanlara ihtiyaç vardır. Modern teoriler her zaman uzun zamanlara
ihtiyaç duyarlar. Aslında bu zihniyetin temelinde, “genç Dünyâ-kâinat”
düşüncesi karşıtlığı vardır. Bu bağlamda milyonlarca hattâ milyarlarca yıldan
bahsederler. Bu kadar uzun zaman dilimleri ise insanlara elbette Allah’ı unutturacak
ve ortaya atılan teorilerin ilahlaştırılmasına sebep olacaktır. Şunu unutmayın
ki modern anlamdaki hiç-bir teori saf bilimsel bir amaç taşımaz ve bilimi ve
bilim-adamlarını destekleyen ve fonlayanlar, Dünyâ’yı ekonomik, siyâsal ve
kültürel olarak kontrôl etmek isteyenlerdir. Bu kontrôlü sağlamak için yapmaları
gereken şey, milyonlarca ve milyarlarca yıllık uzun zamanlardan bahseden teoriler
hazırlamaları ve “bu kadar uzun zaman varsa ne din vardır ne de Allah”
düşüncesini açığa çıkarmaktır. Böylece Allah’a olan bağlılık zayıflatıldığında,
insanların bağlanacağı tek şey Dünyâ ve tüketim olacak ama bunun kaymağını da
suyun başını tutmuş olanlar yiyecektir.
Modern-bilimin bir-çok saçmalığı
gibi bu teori de masa-başında çay-kahve içerken üretilen bir saçmalık ve hattâ
zırvalıktır. Zâten jeoloji, %90 saçmalıklarla dolu olan bir sözde bilim-dalıdır
ve büyük oranda masa-başı atmasyonlarından oluşur. Çünkü üzerinde çalıştığı
konu idrâk edebileceği sonuca ulaşabileceği bir konu değildir. Jeoloji, Allah’ın
sözünü iptâl edip, dünyevî sözü hâkim kılmak için modernizmin kudurduğu zamanlarda
ortay çıkmıştır. Jeo=Dünyâ-yer, logos=kelam-söz demektir. Dünyâ kelâmı
demektir. Fakat bu Dünyâ kelâmı, “sâdece Dünyâ kelâmı”dır.
Modernite, ilerleme ve
ilerlemeyle değişme düşüncesine dayanır. Pangea da, ilerleme düşüncesi
bağlamında, kıtaların da mevcut duruma ilerleye-ilerleye geldiğinin izdüşümden
başkası değildir.
Aslında bu teoriyi çürütecek
tek kelime “niye?” kelimesidir. Meselâ şu-anda Dünyâ’nın coğrâfî şeklinde
insanları zorlayan ve perişân eden bir sorun var mı?. Yok. O hâlde niçin
değişsin?. Neden değişiyor?. Hiç-bir nedeni olmayan bir değişme mi bu?. Bu
düşüncenin arkasında, “kendi-kendine olma” inancı yatmaktadır. “Allah’ın
yaratması ve kontrôlü değil, kendi-kendinelik vardır” düşüncesi yatmaktadır. Asıl
değişmesi gereken şey, böyle saçma-sapan bir teoriye inananların kafalarını
değişmesidir.
Pangea ve Levha Tektoniği denilen
ve kıtaların 225 milyon kadar önce tek bir süper-kıtayken parçalanıp
birbirlerinden yılda yaklaşık 5 cm. uzaklaşarak zamanla mevcut Dünyâ’nın
görünümünü kazanmasından bahseden bu teori, “modern bir masal” olmaktan öteye
gidemez. Modernlerin böyle masallara ihtiyâcı vardır. Modern insan da ancak modern
masallarla avutulur. Onlar ancak modern yalanlara inanır. Çünkü bu teorinin
bahsettiği şey ancak resimlerde ve simülasyonlarda olur. Fakat Dünyâ’da hiç-bir
zaman gerçeklememiştir ve gerçekleşmez de.
Olan şey kıtaların birbirinden
uzaklaşması falan değildir. Olan şey sâdece “osilasyon” denilen salınım
hareketidir. Bir sarkacın, bir salıngacın,
durmadan yinelenen gidip-gelme devinimi gibi ileri-geri hareketlerdir. Doğru
olan teori Pangea Levha Tektoniği denilen Kıtaların Kayması Teorisi değil,
osilasyon-salınım ileri-geri giden kıta hareketleridir. Allah’ın yaratması buna
uygundur. Osilasyonu gözlemleyenler, osilasyondan kaynaklanan geçici
uzaklaşmaları “sürekli uzaklaşmalar” sanıyorlar. Bu aynen; Kâinâtın Genişleme Teorisi’nde
olduğu gibidir. Genişleme Teorisi’nde, sürekli olarak galaksilerin birbirinden
uzaklaşmaları değil, bir döngü nedeniyle uzaklaşıp-yakınlaşmalarının
gözlemlenmesi söz-konusudur. Bir galaksinin diğer galaksiden döngü nedeniyle
uzaklaşma aşamasında, “o uzaklaşmanın sürekli bir uzaklaşma” olduğunun
sanılması ve yanılsamasıdır. Yâni hiç-bir şey kendi başına “aktif olarak” hareket
edemez kâinatta, ancak küçük-kısa ve pasif hareketler olabilir ki o bile
yaratmanın kuralı çerçevesinde meydana gelir.
Masa-başı
teorilerinden bir teori olan (çünkü başka türlü olması imkânsızdır) bu teori de
Evrim Teorisi’nin bir uzantısıdır. Evrim Teorisi’nin ihtiyaç duyduğu zamânı
profesyonel bir şekilde üretmek çabasıdır. Bir kere insanın evriminden
bahsedilince; kâinâtın evrimi Big-Bang, sonra da kıtaların evrimi Pangea’dan
bahsedilmeye başlanması kaçınılmazdır. Pangea Teorisi de, “her-şeyde bir evrim
görmek” ve “aslında her-şey kendi-kendine oluyor” düşüncesini ve inancını
yaymak teorisidir. Fakat aslında olan şey şudur: “Allah ol der ve her-şey en
ideâl şekilde bir-anda oluverir”. Bu oluş da öyle milyarlarca-milyonlarca yıl
önce olan bir oluş değil, kısa bir zaman önce, “her-şeyin ol demekle bir-anda oluvermesi”
şeklindeki bir oluştur
“O (Allah), gökleri ve yeri benzersiz yaratandır. O
bir şeyi diledi mi ona sâdece; “ol” der, o da hemen oluverir" (En-âm 101).
“Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır.
O, bir işin olmasına karar verirse ona yalnızca “OL” der, o da hemen
oluverir” (Bakara 117).
Allah “ol”
demekle her-şeyi en güzel şekilde yaratmıştır ve yaratmanın kuralı olarak
varlığın küçük salınımlarından ve gözlemlediğimiz döngülerinden başka bir hareketi
yoktur.
En
doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Temmuz 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder