“Erkek
olsun kadın olsun, bir mü’min olarak kim sâlih bir amelde bulunursa, hiç
şüphesiz biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını,
yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz” (Nâhl 97).
Modernite
bir “göz ve görünürlük uygarlığı”dır. Kadınlar görünürlülüğe çok meyyâl
oldukları için, modernite en çok da kadınları etkilemiştir. Böylece kadınlar
modernitenin isteğine göre davranmakta zorlanmamışlar ve buna kolay
alışmışlardır ve işi aşırılığa vardırmışlardır. Fakat bu durum doğal, normâl ve
fıtrî değildir. Modernite kadının kadınlığını, erkeğin de erkekliğini bilmediği
ve bunların birbirine karıştığı bir yaşam-şeklidir. Uzaydan birileri gelse,
kadın ile erkeğin birbirlerine karşı davranışlarını-tavırlarını izlese ve
Dünyâ’da kadına ve erkeğe verilen rôlleri görse, çok şaşırır ve belki de isyân
ederek gücü ölçüsünde bu durumu değiştirmeye kalkardı. İşte mü’minler de
bozulan ve ifsâd olan kadın ve erkek arasındaki uygunsuzlukları değiştirmekle
görevlidir.
Modernite
doğala, normâle ve fıtrata aykırı davranma uygarlığıdır. Bu bağlamda ekini ve
nesli ifsâd eder ve etmektedir. Bunu en çok da kadın üzerinden yapar. Zîrâ
modernite ile birlikte kadın ve erkek rôlleri değişmiş ve erkekler kadın gibi
kadınlar da erkek gibi davranmaya başlamışlardır. Bu tabî ilk başta modernitenin
kadınlara tanıdığı pozitif ayrımcılıkla başlamıştır. Kadınlar görmeye ve
görülmeye meyyâldirler. O yüzden ev-dışına çıkmayı severler. İşte modernite
kadınları buradan vurmuştur ve kadınlara (biraz da mecbur bırakarak) çeşitli iş
ortamları sağlayarak onları ev-dışına çıkarmıştır. Dışarı çıkan kadınlar
dışarıya öyle bir alışmışlardır ki, Mehmet Akif’in deyimiyle artık bir türlü eve
girmemektedirler.
Modernite,
kadınlara gereğinden çok daha fazla sorumluluklar vermiştir ve yük yüklemiştir.
Hattâ erkeğin sorumluluklarını da kadınlara yüklemiştir. Böylece kadın zamanla
başkalaşmaya başlamıştır. Bu duruma neden olan en başat etken modernitedir ama
bâzı erkekler de buna alan açmışlardır ve açmaktadırlar. Modern kadın artık,
ev-işi yapmayı, evlenmeyi, çocuk doğurmayı, anne olmayı, konu-komşuyla vakit
geçirmeyi çok banâl ve itici bulmaktadır. Onun yerine dört duvar arasında
çalışmak çok daha hoşuna gitmektedir. Zîrâ fıtratına zulmetmektedir ve mevcut
durum bu nedenle aslında bir cezâ olmaktadır. Sünnetullaha göre fıtrata aykırı
davranmanın cezâsı, “fıtrata aykırı bir hayat yaşamak”tır. Bir şeyin cezâsı o
şeyin kendi türündendir.
Artık asgarî
ücreti belirleyenler, “kadın işçiler”dir. Hâlbuki kadının işyeri evi olmalıdır.
Daha bebek yaşta çocuğunu bile bırakıp da fıtraten kendisine uygun olmayan bir
hayat yaşaması normâl ve doğru değildir. Modernler, kadına çok fazla ve
gereksiz haklar tanıdılar. Bu tutumun kötü sonuçları şu-anda tam görünmese de
bir zaman sonra mutlakâ zulüm olarak ortaya çıkacaktır. Zîrâ sünnetullaha ve
fıtrata aykırılıkta mutlakâ zulüm ortaya çıkar.
Modernler kadının
erkek için yaratılmadığını söyleye-söyleye erkeği kadının emrine verdiler.
Sonuçta “erkek kadın için yaratılmıştır” durumuna gelindi. Tabi artık erkekler
de başkalaştı ve “hayat müşterek” gibi derinliksiz sözlerle erkekler de mevcut
yaşam-şeklini benimsedi. Belki de bu durumdan hoşnuttur bâzıları. “Ben
çalışacağım kadın yiyecek, yok öyle yağma” diyenler peydâh oldu.
Kadın ve erkek rôllerinin
değiştirilmesi tâğûtî güçlerin bir projesidir. Hiç kuşkusuz ki, 20. yüzyılın
şekillenmesinde öncelikle zengin şirketlerin, aristokrasinin ve burjuvazinin,
krâliyet âilelerinin ve onların uzantılarının rôlü olmuştur. Gül-Haç, Siyon
Târikatı, Bâtınîler, Tapınakçılar, Masonlar, İllüminati ve diğerleri,
kuruldukları zaman savaştıkları temel ilkelerden biri de şuydu: “Kadın ve
erkeklerin eşitliği. Kadının toplumda ön-plânlara geçebilmesi”.
Allah kadına
farklı rôller, erkeğe de farklı rôller vermiştir. Ama fıtratı ifsâd olan kadın
ve erkek başkalaştılar. Bu daha çok kadın üzerinden yapıldı ise erkeler de buna
çanak tuttular. Ama bu durumun toplumsal bir patlamayla sonuçlanması yakındır
ve belirtileri ortaya çıkmaya başlamıştır. Kadına şiddetin artmasının nedeni
budur. Erkek kendisine âit rôllerin alınmasına râzı olmamaktadır. Çünkü Allah’ın
erkeğe ve kadına verdiği rôller değişmeyen başlamıştır ki bu durum bâriz bir
şekilde sünnetullaha aykırıdır. Sünnettullaha aykırı hareket edildiğinde ve
uzun olmayan bir zaman sonra kritik eşik aşıldığında büyük toplumsal bozulmalar
ortaya çıkar.
Allah erkeğe
ev-dışında, kadına ise ev-içinde daha fazla sorumluluklar vermiştir. Fakat ne
ilginçtir ki kadınlar erkeklere verilen rôllere tâlip oluyorlar ve hattâ
kamusal alanda onların yerlerine geçmek istiyorlar. Bu durum Kur’ân’a aykırıdır
ve Allah, kadınların ve erkeklerin birbirlerine verilen özelliği arzu
etmelerini yasaklar:
“Allah’ın
kendisiyle kiminizi kiminize göre üstün kıldığı şeyi temenni etmeyin. Erkeklere
kazandıklarından pay (olduğu gibi), kadınlara da kazandıklarından pay vardır.
Allah’tan onun fazlını (ihsânını) isteyin. Gerçekten, Allah her-şeyi bilendir” (Nîsâ 32).
Rôlleri
değiştirilen ve ev-dışında çalışan kadınların çocukları “ana-dil”den yâni “anne
dili”nden yoksun olur. Âilenin bozulması; kreşlerle başlar, kadının
çalışmasıyla gelişir, huzur-evleriyle sonuçlanır. Sonuçta ortada âile-mâile
kalmaz.
Şimdiki
kadınların çoğu cinsini değiştirmiştir. Erkeklere-özgü işlere ve hareketlere
sâhip çıkarak anneliği ve kadınlığı terk etmiş oldular. Kadınlığı erkekliğe
tebdil ederek Allah’ın yaratışını değiştirmişler ve Allah’ın sünnetine karşı
gelmişlerdir. Erkeklerin bâzıları da buna çeşitli bâtıl düşüncelerle çanak
tutmakta ve alan açmaktadır.
Ev, kadının doğal ortamıdır. Kadın evden
dışarı adımını attığı anda kapitâlizmin kucağına düşer. Kadın, evden dışarıya
adımını attığı anda ya eziyet eder yada eziyet görür. Annelik ve ev hanımlığı kadının
erkeğe üstün olduğu alanlardır. Özellikle annelik, Allah’ın kadının fıtratına
yüklediği en önemli rôldür. Bu o kadar önemli bir rôldür ki, “cennet annelerin
ayakları altındadır” denilir. Kadının kariyerinin zirvesi “annelik”tir.
Modernite
kadınları tanrıça gibi görüyor ve gösteriyor. Bunu, doğal, normâl ve fıtrî rôlünü
değiştirerek yaptı-yapıyor. Eski putperestlik, bâzı kadınları “tanrıça”
yapmıştı; modern putperestlik ise, tüm kadınları “tanrıça” yapma yolunda.
Modern
dönemde, “ekinin ifsâdı” tamamlandı. Neslin ifsâdı ise “kadın” üzerinden
yapılıyor. Erkekler de buna çanak tutuyor.
Erkek
adamlığını bilecek ve “adam” gibi davranacak, kadın da kadınlığını bilecek ve “kadın”
gibi davranacak. Birbirlerine Allah tarafından verilen özelliklere göz
dikmeyecekler. Yâni birbirlerine zulmetmeyecekler. Dünyâ ancak bu şekilde
normâlleşir ve doğala-fıtrata uygun hâle gelir.
En doğrusunu
sâdece Allah bilir.
Hârûn
Görmüş
Eylül
2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder