(Not: Âyetler Ali Bulaç
meâlinden alınmıştır. Nüzûl sırası Mustafa İslamoğlu tertibine göre
yapılmıştır).
MEKKE DÖNEMİ
2-’Alâk
6- Hayır; gerçekten insan, azar.
7- Kendîni müstağni gördüğünden.
4- Müddesir
6- Daha çok istekte bulunmak (başa kakmak) için iyilik
yapma!.
5-Duhâ
9- Öyleyse, sakın yetimi üzüp-kahretme!.
10- İsteyip-dileneni azarlayıp-çıkışma!.
7- Kalem
8- Şu-hâlde yalanlayanlara itaat etme!.
10- Şunların hiç-birine itaat etme: Yemin edip duran, aşağılık,
11- Alabildiğine ayıplayıp kötüleyen, söz getirip götüren (gizlilik içinde
söz ve haber taşıyan),
12- Hayrı engelleyip sürdüren, saldırgan, olabildiğince günahkâr,
13- Zorba-saygısız, sonra da
kulağı kesik;
27- Abese
1- Surat astı ve yüz çevirdi;
2- Kendisine o kör geldi diye.
5- Fakat kendîni müstağni gören (hiç-bir şeye ihtiyâcı olmadığını sanan)
ise,
6- İşte sen, onda ‘yankı uyandırmaya’ çalışıyorsun.
34- Hümeze
1- Arkadan çekiştirip duran, kaş göz hareketleriyle alay eden her kişinin
vay hâline;
40- Furkân
22- Melekleri görecekleri gün, suçlu-günahkârlara
bir müjde yoktur. Ve o gün (melekler onlara) derler ki: ‘(Size sevinçli haber)
Yasaktır, yasak’.
41- Rahmân
8- Sakın mîzanda ‘haksızlık ve taşkınlık yapmayın’.
9- Tartıyı adâletle tutup-doğrultun
ve tartıyı noksan tutmayın.
44- Tâ-Hâ
131- Onlardan bâzı gruplara, kendilerini denemek için yararlandırdığımız
dünyâ-hayâtının süsüne gözünü dikme. Senin Rabbinin rızkı daha hayırlı ve daha
süreklidir.
46- Meâric
29- Ve onlar, ırzlarını (ferç) korurlar;
50- Vâkıa
33- Kesilip-eksilmeyen ve
yasaklanmayan (meyveler).
79- Ona, temizlenip-arınmış
olanlardan başkası dokunamaz.
51-Şuârâ
155- Dedi ki: ‘İşte, bu bir dişi devedir; su içme hakkı (bir gün) onun,
belli bir günün su içme hakkı da sizindir’.
156- ‘Ona bir kötülükle dokunmayın, sonra büyük bir günün azâbı sizi
yakalar.
165- ‘Siz insanlardan (cinsel arzuyla) erkeklere mi gidiyorsunuz?.
166- ‘Rabbinizin sizler için yaratmış bulunduğu eşlerinizi bırakıyorsunuz.
Hayır, siz sınırı çiğneyen bir kavimsiniz’.
181- ‘Ölçüyü tam tutun ve eksiltenlerden olmayın’.
182- ‘Dosdoğru olan terâzi ile tartın’.
183- ‘İnsanların eşyâsını değerden düşürüp-eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık
çıkarmayın’.
184- ‘Sizi ve önceki yaratılmışları yaratandan sakının”.
53- Neml
55- ‘Siz gerçekten, kadınları bırakıp şehvetle erkeklere mi
yaklaşıyorsunuz?. Hayır, siz (yaptığı şeyi) bilmeyen bir kavimsiniz’.
55- Sâd
23- ‘Bu benim kardeşimdir, doksan dokuz koyunu vardır, benimse bir tek
koyunum var. Buna rağmen ‘Onu da benim payıma (koyunlarıma) kat’ dedi ve bana,
konuşmada üstün geldi’.
56- A’raf
19- Ve ey Âdem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden
yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zâlimlerden olursunuz.
20- Şeytan, kendilerinden ‘örtülüp gizlenen çirkin yerlerini’ açığa
çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: ‘Rabbinizin size bu ağacı
yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veyâ ebedî yaşayanlardan kılınmamanız
içindir’.
27- Ey Âdemoğulları, şeytan, anne ve babanızın çirkin yerlerini kendilerine
göstermek için, elbiselerini sıyırtarak, onları cennetten çıkardığı gibi sakın
sizi de bir belâya uğratmasın. Çünkü o ve taraftarları, (kendilerini göremeyeceğiniz
yerden) sizleri görmektedir. Biz gerçekten şeytanları, inanmayacakların
dostları kıldık.
28- Onlar, ‘çirkin bir hayâsızlık’ işlediklerinde: ‘atalarımızı bunun
üzerinde bulduk. Allah bunu bize emretti’ derler. De ki: ‘Şüphesiz Allah,
‘çirkin hayâsızlıkları’ emretmez. Bilmediğiniz bir şeyi Allah’a karşı mı
söylüyorsunuz?’.
31- Ey Âdemoğulları, her mescid yanında ziynetlerinizi takının. Yiyin, için
ve isrâf etmeyin. Çünkü O, isrâf edenleri sevmez.
32- De ki: ‘Allah’ın kulları için çıkardığı ziyneti ve temiz rızıkları kim
haram kılmıştır?’. De ki: ‘Bunlar, dünyâ-hayâtında îman edenler içindir,
kıyâmet günü ise yalnızca onlarındır’. Bilen bir topluluk için âyetleri böyle
birer-birer açıklarız.
33- De ki: ‘Rabbim yalnızca çirkin-hayasızlıkları
-onlardan açıkta olanlarını ve gizli
olanlarını,- günah işlemeyi, haksız
yere ‘isyân ve saldırıyı’ kendisi hakkında ispatlayıcı bir delil indirmediği
şeyi Allah’a şirk koşmanızı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi
haram kılmıştır’.
40- Şüphesiz âyetlerimizi yalanlayanlar ve onlara karşı büyüklenenler,
onlar için göğün kapıları açılmaz ve halat (yada deve) iğnenin deliğinden
geçinceye kadar cennete girmezler. Biz suçlu-günahkârları işte böyle cezâlandırırız.
50- Ateşin halkı cennet halkına seslenir: “Bize biraz sudan yada Allah’ın
size verdiği rızıktan aktarın”. Derler ki: “Doğrusu Allah, bunları inkâr
edenlere haram (yasak) kılmıştır”.
81- ‘Gerçekten siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz.
Doğrusu siz, ölçüyü aşan (azgın) bir kavimsiniz’.
85- Medyen (halkına da) kardeşleri Şuayb’ı (elçi olarak gönderdik. Şuayb
onlara) dedi ki: ‘Ey kavmim, Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka ilahınız
yoktur. Size Rabbinizden apaçık bir belge (mûcize) gelmiştir. Ölçüyü ve tartıyı
tam tutun, insanların (hakları olan mallarını) eşyâsını değerinden düşürüp-eksiltmeyin ve düzene (ıslaha)
konulmasından sonra yeryüzünde bozgunculuk (fesad) çıkarmayın. Bu sizin için
daha hayırlıdır, eğer inanıyorsanız’.
86- ‘O’na îman edenleri tehdit ederek, Allah’ın yolundan alıkoymak için ve
onda çarpıklık arayarak (böyle) her yolun (başını) kesip-oturmayın. Hatırlayın ki siz azınlıkta (ve güçsüz) iken O, sizi
çoğalttı. Bozgunculuk çıkaranların nasıl bir sona uğradıklarına bir bakın’.
157- Onlar ki, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de (geleceği) yazılı
bulacakları ümmi haber getirici (Nebî) olan elçiye (Resûl) uyarlar; o, onlara
mârufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helâl,
murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri
indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla
birlikte indirilen nûru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır.
62- Kehf
22- (Sonra gelen nesiller) Diyecekler ki: ‘Üç’tüler, onların dördüncüsü
köpekleridir’. Ve: ‘Beştiler, onların altıncısı köpekleridir’ diyecekler. (Bu,)
Bilinmeyene (gayba) taş atmaktır. ‘Yedidirler, onların sekizincisi
köpekleridir’ diyecekler. De ki: ‘Rabbim, onların sayısını daha iyi bilir,
onları pek az (insan) dışında kimse bilemez’. Öyleyse onlar konusunda açıkta
olan bir tartışmadan başka tartışma ve haklarında bunlardan hiç kimseye bir şey
sorma.
23- Hiç-bir şey hakkında: ‘Bunu yarın mutlakâ yapacağım’ deme.
24- Ancak: ‘Allah dilerse’ (inşâllah yapacağım de). Unuttuğun zaman Rabbini
zikret ve de ki: ‘Umulur ki, Rabbim beni bundan daha yakın bir başarıya
yöneltip-iletir’.
70- Dedi ki: ‘Eğer bana uyacak olursan, hiç-bir şey hakkında bana soru
sorma, ben sana öğütle-anlatıp söz
edinceye kadar’.
63- Cin
18- Şüphesiz mescidler, (yalnızca) Allah’a âittir. Öyleyse, Allah ile
berâber başka hiç-bir şeye (ve kimseye) kulluk etmeyin (duâ etmeyin, boyun
eğmeyin, tapmayın).
66- Sâffât
6- Şüphesiz biz dünyâ-göğünü ‘çekici bir süsle’, yıldızlarla süsleyip-donattık.
7- Ve itaatten çıkmış her azgın şeytandan koruduk;
8- Ki onlar, Mele’i Â’lâ’ya kulak verip dinleyemezler, her yandan kovulup
atılırlar;
67- Kasas
12- Biz, daha önce ona süt-analarını haram etmiştik. (Kız kardeşi:) ‘Ben,
sizin adınıza bakımını üstlenecek ve ona öğüt verecek (veyâ eğitecek) bir
âileyi size bildireyim mi?’. dedi.
17- Dedi ki: ‘Rabbim, bana verdiğin nîmetler adına, artık suçlu
günahkârlara destekçi olmayacağım’.
55- ‘Boş ve yararsız sözü’ işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve:
‘Bizim yapıp-ettiklerimiz bizim,
sizin yapıp-ettikleriniz sizindir;
size selâm olsun, biz câhilleri benimsemeyiz’ derler.
86- Kitabın sana (kâlbine vahy ile) bırakılacağını umud etmezdin; (bu,)
Rabbinden ancak bir rahmettir. Öyleyse sakın kâfirlere arka olma.
87- Sana indirildikten sonra, sakın seni Allah’ın âyetlerinden
alıkoymasınlar. Sen Rabbine çağır ve sakın müşriklerden olma.
88- Ve Allah ile berâber başka bir ilaha tapma. O’ndan başka ilah yoktur.
O’nun yüzünden (zâtından) başka her-şey helâk olucudur. Hüküm O’nundur ve siz
O’na döndürüleceksiniz.
68- İsrâ
22- Allah ile berâber başka ilahlar edinme, yoksa kınanmış ve kendi başına
(yapayalnız ve yardımcısız) bırakılmış olursun.
23- Rabbin, O’ndan başkasına kulluk etmemenizi ve anne-babaya iyilikle-davranmayı
emretti. Şâyet onlardan biri veyâ ikisi yanında yaşlılığa ulaşırsa, onlara:
‘Öf’ bile deme ve onları azarlama; onlara güzel söz söyle.
26- Akrabâya hakkını ver, yoksula ve yolda kalmışa da. İsrâf ederek saçıp-savurma.
29- Elini boynunda bağlanmış olarak kılma, büsbütün de açık tutma. Sonra
kınanır, hasret (pişmanlık) içinde kalakalırsın.
31- Yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin; onlara ve size biz rızık
veririz. Şüphesiz, onları öldürmek büyük bir hâtâ (suç ve günah)dır.
32- Zinâya yaklaşmayın, gerçekten o, ‘çirkin bir hayâsızlık’ ve kötü bir
yoldur.
33- Haklı bir sebep olmaksızın Allah’ın haram kıldığı bir kimseyi
öldürmeyin. Kim mazlum olarak öldürülürse onun velisine yetki vermişizdir; o da
öldürmede ölçüyü aşmasın. Çünkü o, gerçekten yardım görmüştür.
34- Erginlik çağına erişinceye kadar, -o
da en güzel bir tarz olması- dışında
yetimin malına yaklaşmayın. Ahde vefâ gösterin. Çünkü ahid bir sorumluluktur.
35- Ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam tutun ve dosdoğru bir tartıyla tartın; bu,
daha hayırlıdır ve sonuç bakımından daha güzeldir.
36- Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme; çünkü kulak, göz ve kâlb,
bunların hepsi ondan sorumludur.
37- Yeryüzünde böbürlenerek yürüme; çünkü sen ne yeri yarabilirsin, ne
dağlara boyca erişebilirsin.
39- Bunlar, Rabbinin sana hikmet olarak vahyettiği şeylerdir. Rabbin ile
berâber başka ilahlar kılma, yoksa yerilmiş, kovulmuş olarak cehenneme
bırakılırsın.
110- De ki: ‘Allah, diye çağırın, ‘Rahmân’ diye çağırın, ne ile
çağırırsanız; sonunda en güzel isimler O’nundur’. Namazında sesini çok yükseltme,
çok da kısma, bu ikisi arasında (orta) bir yol benimse.
69-Yûnus
59- De ki: ‘Allah’ın sizin için indirdiği sizin bir kısmını haram ve helâl
kıldığınız rızıktan, haber var mı?. Söyler misiniz?’. De ki: ‘Allah mı size
izin verdi, yoksa Allah hakkında yalan uydurup iftirâ mı ediyorsunuz?’.
94- Sana indirdiğimizden eğer kuşkudaysan, senden önce kitabı okuyanlara
sor. Andolsun, Rabbinden sana gerçek gelmiştir, Şu-hâlde kuşkuya kapılanlardan
olma!.
95- Ve Allah’ın âyetlerini yalanlayanlardan olma!; yoksa hüsrâna
uğrayanlardan olursun.
105- Ve: “Bir muvahhid (hanif) olarak yüzünü dîne doğru yönelt ve sakın
müşriklerden olma!”.
106- ‘Allah’tan başka, sana yararı ve zararı olmayan(ilahlar)a tapma!. Eğer
sen (bu emirlerin tersini) yapacak olursan, bu durumda muhakkak zulmedenlerden
olursun’ (diye de emrolundum.)
70- Hûd
64- ‘Ey kavmim, size işte bir âyet olarak Allah’ın devesi; onu serbest
bırakın, Allah’ın arzında yesin. Ona kötülük (vermek niyeti)yle dokunmayın.
Yoksa sizi yakın bir azab sarıverir’.
84- Medyen (halkına da) kardeşleri Şuayb’ı (elçi gönderdik). Dedi ki: ‘Ey
kavmim, Allah’a ibâdet edin, O’ndan başka ilahınız yoktur. Ölçüyü ve tartıyı
eksik tutmayın; gerçekten sizi bir ‘bolluk ve refah (hayır)’ içinde görüyorum.
Doğrusu sizi çepeçevre kuşatacak olan bir günün azâbından korkuyorum’.
85- ‘Ey kavmim, ölçüyü ve tartıyı -adâleti
gözeterek- tam tutun ve insanların
eşyâsını değerden düşürüp-
eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın’.
88- Dedi ki: ‘Ey kavmim görüşünüz nedir söyler misiniz?. Ya ben Rabbimden
apaçık bir belge üzerinde isem ve O da beni kendisinden güzel bir rızık ile
rızıklandırmışsa?. Ben, size yasakladığım şeylere (kendim sâhiplenmek
suretiyle) size aykırı düşmek istemiyorum. Benim istediğim, gücüm oranında
yalnızca ıslah etmektir. Benim başarım ancak Allah iledir; O’na tevekkül ettim
ve O’na içten yönelip-dönerim’.
109- Artık onların tapmakta oldukları şeyler konusunda, sakın kuşkuda olma!.
Daha önceleri, ataları nasıl tapıyor idiyseler, onlar da ancak böyle
tapıyorlar. Şüphesiz biz paylarını eksiltmeksizin onlara ödeyecek olanlarız.
113- Zulmedenlere eğilim göstermeyin, yoksa size ateş dokunur. Sizin
Allah’tan başka velîleriniz yoktur, sonra yardım göremezsiniz.
71- Yûsuf
87- ‘Oğullarım, gidin de Yûsuf ile kardeşinden (etrâflı bir araştırma
yapıp) bir haber getirin ve Allah’ın rahmetinden umut kesmeyin. Çünkü kâfirler
topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden umut kesmez’.
72- Hicr
55- Dediler ki: ‘Seni gerçekle müjdeledik; öyleyse umut kesenlerden olma!’.
88- Sakın onlardan bâzılarını yararlandırdığımız şeylere gözünü dikme,
onlara karşı hüzne kapılma, mü’minler için de (şefkat) kanatlarını ger.
94- Öyleyse sen emrolunduğun şeyi açıkça söyle ve müşriklere aldırış etme!.
73- En-âm
14- De ki: ‘O, gökleri ve yeri yaratırken ve O, (hep) besleyen (hiç)
beslenmezken, ben Allah’tan başkasını mı velî edineceğim?’. De ki: ‘Bana
gerçekten müslüman olanların ilki olmam emredildi ve: Sakın müşriklerden
olma!’. (denildi.)
35- Eğer onların yüz çevirmeleri sana ağır geldiyse, onlara bir âyet
getirmek için yerde bir tünel açmaya veyâ göğe bir merdiven dayamaya gücün
yetiyorsa (yap). Eğer Allah dileseydi, onların tümünü hidâyet üzere toplardı.
Öyleyse sakın câhillerden olma!.
52- Sabah-akşam -O’nun yüzünü
(rızâsını) dileyerek- Rablerine duâ
edenleri kovma!. Onların hesâbından senin üzerinde birşey (yükümlülük), senin
hesâbından da bir şey (yükümlülük) yoktur ki onları kovman gereksin. Yoksa
zâlimlerden olursun.
68- Âyetlerimiz konusunda ‘alaylı tartışmalara dalanlar:’ -onlar bir başka söze geçinceye kadar- onlardan yüz çevir. Şeytan sana
unutturacak olursa, bu durumda hatırlamadan sonra, artık zulmeden toplulukla
berâber oturma!.
70- Dinlerini bir oyun ve eğlence (konusu) edinenleri ve dünyâ-hayâtı
kendilerini mağrur kılanları bırak. Onunla (Kur’ân’la) hatırlat ki, bir nefis,
kendi kazandıklarıyla helâke düşmesin; (böylesinin) Allah’tan başka ne bir
velîsi, ne bir şefaatçisi vardır; her türlü fidyeyi verse de kabûl olunmaz.
İşte onlar, kazandıkları nedeniyle helâke uğrayanlardır; küfre saptıklarından
dolayı onlar için çılgınca kaynar sular ve acıklı bir azab vardır.
106- Rabbinden sana vahyedilene uy. O’ndan başka ilah yoktur. Ve
müşriklerden yüz çevir.
114- Allah’tan başka bir hakem mi arıyayım?. Oysa O, size Kitabı açıklanmış
olarak indirmiştir. Kendilerine Kitap verdiklerimiz, bunun gerçekten Rabbinden
hak olarak indirilmiş olduğunu bilmektedirler. Şu hâlde, sakın kuşkuya
kapılanlardan olma!.
118- Eğer O’nun âyetlerine inanıyorsanız, artık üzerinde yalnızca Allah’ın
ismi anılanlardan yiyin.
119- Ne oluyor ki size, kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı-karşıya kalmanız
dışında, O, size haram kıldıklarını ayrı-ayrı açıklamışken, üzerinde Allah’ın
ismi anılan şeyleri yemiyorsunuz?. Gerçekten çoğu, bir ilim olmaksınız kendi
hevâ(istek ve tutku)larıyla (kimilerini) saptırıyorlar. Şüphesiz, senin Rabbin
haddi aşanları en iyi bilendir.
120- Günahın açıkta olanını da, gizlisini de terkedin. Çünkü günahı
kazananlar, yüklendikleri nedeniyle karşılık göreceklerdir.
121- Üzerinde Allah’ın isminin anılmadığı şeyi yemeyin; çünkü bu fısk’tır
(yoldan çıkıştır). Gerçekten şeytanlar, sizinle mücâdele etmeleri için kendi
dostlarına gizli-çağrılarda
bulunurlar. Onlara itaat ederseniz şüphesiz siz de müşriklersiniz.
138- Ve kendi zanlarınca dediler ki: ‘Bu hayvanlar ve ekinler dokunulmazdır.
Onları bizim dilediklerimiz dışında başkası yiyemez. (Şu) Hayvanların da
sırtları haram kılınmıştır’. Öyle hayvanlar vardır ki, -O’na iftirâ etmek suretiyle-
üzerlerinde Allah’ın ismini anmazlar. Yalan yere iftirâ düzmekte olduklarından
dolayı O, cezâlarını verecektir.
139- Bir de dediler ki: ‘Bu hayvanların karınlarında olan, yalnızca bizim
erkeklerimize âittir, eşlerimize ise haramdır. Eğer o, ölü doğarsa onlar da
bunda ortaktırlar’. Allah, (bu) düzmelerinin cezâsını verecektir. Şüphesiz O,
hüküm sâhibi olandır, bilendir.
140- Çocuklarını hiç-bir bilgiye dayanmaksızın akılsızca öldürenler ile
Allah’a karşı yalan yere iftirâ düzüp Allah’ın kendilerine rızık olarak
verdiklerini haram kılanlar elbette hüsrâna uğramışlardır. Onlar, gerçekten
şaşırıp sapmışlardır ve doğru yolu bulamamışlardır.
141- Asmalı ve asmasız bahçeleri, hurmaları ve tadları farklı ekinleri,
zeytinleri ve narları -birbirine
benzer ve benzeşmez- yaratan O’dur.
Ürün verdiğinde ürününden yiyin ve hasad günü hakkını verin; isrâf etmeyin.
Çünkü O, isrâf edenleri sevmez.
142- Hayvanlardan yük taşıyan ve (yünlerinden, tüylerinden) döşek
yapılanları da (yaratan O’dur). Allah’ın size rızık olarak verdiklerinden yiyin
ve şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır.
143- Sekiz çift; koyundan iki, keçiden de iki. De ki: ‘İki erkeği mi haram
kıldı?. Yoksa iki dişiyi mi, yada o iki dişinin rahimlerinin, kendisini
kapsadığı (yavruları) mı?. Eğer doğru söylüyorsanız bana bir ilimle haber
verin’.
144- Deveden iki, sığırdan da iki. De ki: ‘İki erkeği mi haram kıldı?. Yoksa
iki dişiyi mi yada o iki dişinin rahimlerinin, kendisini kapsadığı (yavruları)
mı?. Yoksa Allah, bunları sizlere tavsiye ettiği zaman şâhid miydîniz?’.
Hiç-bir bilgiye dayanmaksızın insanları saptırmak için Allah’a karşı yalan
uydurup iftirâ düzenden daha zâlim kimdir?. Şüphesiz Allah, zâlimler
topluluğunu hidâyete erdirmez.
145- De ki: ‘Bana vahyolunanlar içinde, yiyen bir kimsenin yiyeceği (şeyler)
için, ölü eti, dökülen kan, domuz eti -ki
bu gerçekten murdardır- yada Allah’tan
başkası adına kesilmiş bir fısk dışında, haram kılınmış bir şey bulmuyorum. Kim
kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı-karşıya kalırsa, -saldırmamak ve haddi aşmamak şartıyla- (bu sayılanlardan ölmeyecek kadar yiyebilir). Şüphesiz Rabbin
bağışlayandır, esirgeyendir.
146- Yahudi olanlara her tırnaklı (hayvanı) haram kıldık. Sığırlardan ve
koyunlardan, sırtlarına veyâ bağırsaklarına yapışan veyâ kemiğe karışanlar
dışında iç yağlarını da onlara haram kıldık. ‘Azgınlık ve hakka tecâvüzde
bulunmaları’ nedeniyle onları böyle cezâlandırdık. Biz şüphesiz doğru
olanlarız.
148- Şirk koşanlar diyecekler ki: ‘Allah dileseydi ne biz şirk koşardık, ne
atalarımız ve hiç-bir şeyi de haram kılmazdık’. Onlardan öncekiler de, bizim
zorlu-azâbımızı tadıncaya kadar
böyle yalanladılar. De ki: ‘Sizin yanınızda, bize çıkarabileceğiniz bir ilim mi
var?. Siz ancak zanna uymaktasınız ve siz ancak ‘zan ve tahminle yalan
söylersiniz’.
150- De ki: ‘Gerçekten Allah’ın bunu haram kıldığına şehâdet edecek
şâhidlerinizi getirin’. Şâyet onlar, şehâdet edecek olurlarsa sen
onlarla birlikte şehâdet etme. Âyetlerimizi yalan sayanların ve âhirete
inanmayanların hevâ(istek ve tutku)larına uyma; onlar (bir-takım güçleri ve
varlıkları) Rablerine denk tutmaktadırlar.
151- De ki: ‘Gelin size Rabbinizin neleri haram kıldığını okuyayım: O’na
hiç-bir şeyi ortak koşmayın, anne-babaya
iyilik edin, yoksulluk-endişesiyle
çocuklarınızı öldürmeyin. -Sizin de,
onların da rızıklarını biz vermekteyiz-
Çirkin-kötülüklerin açığına ve gizli
olanına yaklaşmayın. Hakka dayalı olma dışında, Allah’ın (öldürülmesini) haram
kıldığı kimseyi öldürmeyin. İşte bunlarla size tavsiye (emr) etti; umulur ki
akıl erdirirsiniz’.
152- ‘Yetimin malına, o erginlik çağına erişinceye kadar -o en güzel (şeklin) dışında- yaklaşmayın. Ölçüyü ve tartıyı doğru
olarak yapın. Hiç-bir nefse, gücünün kaldırabileceği dışında bir şey
yüklemeyiz. Söylediğiniz zaman -yakınınız
dâhi olsa- âdil olun. Allah’ın
ahdine vefâ gösterin. İşte bunlarla size tavsiye (emr) etti; umulur ki öğüt
alıp-düşünürsünüz’.
153- Bu benim dosdoğru yolumdur. Şu-hâlde ona uyun. Sizi O’nun yolundan
ayıracak (başka) yollara uymayın. Bununla size tavsiye etti, umulur ki korkup-sakınırsınız.
74- Nahl
35- Şirk koşmakta olanlar dediler ki: ‘Eğer Allah dileseydi, O’nun dışında
hiç-bir şeye kulluk etmezdik, biz de, atalarımız da; ve O’nsuz hiç-bir şeyi
haram kılmazdık’. Onlardan öncekiler de böyle yapmıştı. Şu-hâlde elçilere düşen
apaçık bir tebliğden başkası mı?.
71- Allah rızıkta kiminizi kiminize üstün kıldı; üstün kılınanlar,
rızıklarını ellerinin altında bulunanlara onda eşit olacak şekilde çevirip-verici değildirler. Şimdi Allah’ın
nîmetini inkâr mı ediyorlar?.
74- Artık Allah’a benzerler aramaya kalkışmayın; çünkü Allah bilir, siz ise
bilmezsiniz.
94- Yeminlerinizi kendi aranızda, bir bozuculuk unsuru edinmeyin; sonra
sapasağlam basan ayak kayar ve Allah’ın yolundan alıkoyduğunuz için kötülüğü
tadarsınız. (Ayrıca) Büyük azab da sizin içindir.
95- Allah’ın ahdîni ucuz bir değere karşılık satmayın. Eğer bilirseniz,
Allah katında olan sizin için daha hayırlıdır.
114- Öyleyse Allah’ın sizi rızıklandırdığı şeylerden helâl (ve) temiz
olanlarını yiyin; eğer O’na kulluk ediyorsanız Allah’ın nîmetine şükredin.
115- O, size ancak ölüyü, kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası adına
kesilmiş olan (hayvan)ı haram kıldı. Fakat kim mecbur kalırsa, saldırmamak ve
sınırı aşmamak üzere (yiyebilir). Çünkü gerçekten Allah, bağışlayandır,
esirgeyendir.
116- Dillerinizin yalan yere nitelendirmesi dolayısıyla şuna helâl, buna
haram demeyin. Çünkü Allah’a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Şüphesiz Allah’a
karşı yalan uyduranlar kurtuluşa ermezler.
118- Yahudi olanlara da, bundan önce sana aktardıklarımızı haram kıldık. Biz
onlara zulmetmedik, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.
127- Sabret; senin sabrın ancak Allah(ın yardımı) iledir. Onlar için hüzne
kapılma! ve kurmakta oldukları hîleli-düzenlerden
dolayı sıkıntıya düşme.
75- Lokmân
13- Hani Lukman oğluna -öğüt
vererek- demişti ki; ‘Ey oğlum,
Allah’a şirk koşma. Şüphesiz şirk, gerçekten büyük bir zulümdür’.
15- Bununla birlikte, onların ikisi (annen ve baban) hakkında bilgin
olmayan şeyi bana şirk koşman için, sana karşı çaba harcayacak olurlarsa, bu
durumda onlara itaat etme ve dünyâ (hayâtın) da onlara iyilikle (ma’ruf üzere)
sâhiplen (onlarla geçin) ve bana ‘gönülden-katıksız
olarak yönelenin’ yoluna tâbi ol. Sonra dönüşünüz yalnızca banadır, böylece ben
de size yaptıklarınızı haber vereceğim.
18- ‘İnsanlara yanağını çevirip (büyüklenme) ve böbürlenmiş olarak
yeryüzünde yürüme. Çünkü Allah, büyüklük taslâyıp böbürleneni sevmez’.
19- ‘Yürüyüşünde orta bir yol tut, sesinden de (yüksek perdeleri) eksilt.
Çünkü, seslerin en çirkin olanı gerçekten eşeklerin sesidir’.
33- Ey insanlar, Rabb’inizden korkup-sakının
ve öyle bir günün azâbından çekinip-korkun
ki, (o gün hiç) bir baba, çocuğu için bir karşılık veremez ve (hiç) bir çocuk
da babası için bir şeyi verebilecek (durumda) değildir. Şüphesiz Allah’ın vâdi
haktır. Artık dünyâ-hayâtı sizi aldatmaya sürüklemesin ve aldatıcı(lar) da sizi
Allah ile aldatmasın.
77- Zümer
53- (Benden onlara) De ki: ‘Ey kendi aleyhlerinde olmak üzere ölçüyü aşan
kullarım. Allah’ın rahmetinden umut kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları
bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, esirgeyendir’.
82- Şûrâ
51- Kendisiyle Allah’ın konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir;
ancak bir vahy ile yada perde arkasından veyâ bir elçi gönderip kendi izniyle
dilediğine vahyetmesi (durumu) başka. Gerçekten O, yücedir, hüküm ve hikmet
sâhibidir.
83- Zuhrûf
89- Şimdi sen, ‘aldırış etmeksizin onlardan yüz çevir’ ve: ‘Selam’ de.
Artık onlar bileceklerdir.
87- Zâriyât
51- Allah ile berâber başka bir ilah(ı ortak) kılmayın. Gerçekten sizi,
O’ndan yana açıkça uyarıyorum.
54- Öyleyse sen, onlardan yüz çevir; artık kınanacak değilsin.
88- Rûm
31- ‘Gönülden katıksız bağlılar’ olarak, O’na yönelin ve O’ndan korkup-sakının, dosdoğru namazı kılın ve
müşriklerden olmayın.
60- Öyleyse sen sabret; şüphesiz Allah’ın vâdi haktır; kesin bilgiyle inanmayanlar
sakın seni telâşa kaptırıp-hafifliğe
(veyâ gevşekliğe) sürüklemesinler.
89- Ankebût
8- Biz insana, anne ve babasına (karşı) güzelliği (ilke edinmesini)
tavsiye ettik. Eğer onlar, hakkında bilgin olmayan şeyle bana ortak koşman için
sana karşı çaba harcayacak olurlarsa, bu durumda, onlara itaat etme. Dönüşünüz
banadır. Artık yaptıklarınızı size haber vereceğim.
46- İçlerinde zulmedenleri hâriç olmak üzere, Kitap Ehli’yle en güzel olan
bir tarzın dışında mücâdele etmeyin. Ve deyin ki: ‘Bize ve size indirilene îman
ettik; bizim ilahımız da, sizin ilahınız da birdir ve biz O’na teslim olmuşuz’.
MEDÎNE DÖNEMİ
91- Hacc
1- Ey insanlar, Rabbinizden korkup-sakının,
çünkü kıyâmet saatinin sarsıntısı büyük bir şeydir.
26- Hani biz İbrâhim’e Evin (Kâbe’nin) yerini belirtip hazırladığımız zaman
(şöyle emretmiştik:) ‘Bana hiç-bir şeyi ortak koşma, tavâf edenler, kıyâm
edenler, rükûa ve sücûda varanlar için Evimi tertemiz tut’.
30- İşte böyle; kim Allah’ın haram kıldıklarını (gözetip hükümlerini)
yüceltirse, Rabbinin katında kendisi için hayırlıdır. Size (haklarında
yasaklar) okunanlar dışındaki hayvanlar helâl kılındı. Öyleyse iğrenç bir
pislik olan putlardan kaçının, yalan söz söylemekten de kaçının.
67- Biz her ümmete bir ibâdet tarzı (mensek) kıldık, onlar bu tarz üzere
ibâdet etmektedirler. Öyleyse, (din) iş(in)de seninle çekişmesinler. Sen
Rabbine çağır. Şüphesiz sen dosdoğru bir hidâyet üzerindesin.
92- Muhammed
33- Ey îman edenler, Allah’a itaat edin, Resûl’e itaat edin ve kendi
amellerinizi geçersiz kılmayın.
35- Öyleyse, siz üstün (bir durumda) iken, barışa çağırmak sûretiyle
gevşekliğe düşmeyin. Allah sizinle berâberdir; O, sizin amellerinizi aslâ
eksiltmez.
94- Bakara
35- Ve dedik ki: ‘Ey Âdem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan,
neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa
zâlimlerden olursunuz’.
41- Yanınızda olan (Tevrat)ı, doğrulayıcı olarak indirdiğime (Kur’ân’a) îman
edin; onu inkâr edenlerin ilki siz olmayın ve âyetlerimizi az bir değer
karşılığında değişmeyin. Ve yalnızca benden korkun.
83- Hani İsrâiloğullarından, ‘Allah’tan başkasına kulluk etmeyin, anneye-babaya, yakınlara, yetimlere ve
yoksullara iyilikle davranın, insanlara güzel söz söyleyin, namazı dosdoğru
kılın ve zekatı verin’ diye misâk almıştık. Sonra siz, pek azınız hâriç,
döndünüz ve (hâlâ) yüz çeviriyorsunuz.
84- Hani sizden ‘Birbirinizin kanını dökmeyin, birbirinizi yurtlarınızdan
çıkarmayın’ diye misâk almıştık. Sonra sizler bunu onaylamıştınız, hâlâ (buna)
şâhitlik ediyorsunuz.
85- Sonra (yine) siz, birbirinizi öldürüyor, bir bölümünüzü yurtlarından
sürüp-çıkarıyor ve günah ve
düşmanlıkla aleyhlerinde ittifaklar kuruyor ve size esir olarak geldiklerinde
onlarla fidyeleşiyorsunuz. Oysa onları çıkarmanız size haram kılınmıştı. Yoksa
siz, Kitabın bir bölümüne inanıp da bir bölümünü inkâr mı ediyorsunuz?. Artık
sizden böyle yapanların dünyâ-hayâtındaki cezâsı aşağılık olmaktan başka
değildir; kıyâmet gününde de azâbın en şiddetli olanına uğratılacaklardır.
Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir.
104- Ey îman edenler, ‘Râina-Bizi
güt’ demeyin. ‘Unzurna-Bizi gözet’
deyin ve dinleyin. Kâfirler için acı bir azab vardır.
109- Kitap Ehlinden çoğu, kendilerine gerçek (hak) apaçık belli olduktan
sonra, nefislerini (kuşatan) kıskançlıktan dolayı, îmânınızdan sonra sizi
inkâra döndürmek arzusunu duydular. Fakat, Allah’ın emri gelinceye kadar onları
bırakın ve (onlara ne sözle, ne de eylemle) ilişmeyin. Hiç şüphesiz Allah,
her-şeye güç yetirendir.
123- Hiç kimsenin hiç kimse adına bir şey ödeyemeyeceği, hiç kimseden fidye
alınmayacağı ve hiç kimsenin şefaatinin kabûl edilmeyeceği ve yardım
görülmeyeceği bir günden sakının.
147- Gerçek (hak) Rabbinden (gelen)dir. Şu-hâlde sakın kuşkuya kapılanlardan
olma!.
152- Öyleyse (yalnızca) Beni anın, Ben de sizi anayım; ve (yalnızca) Bana
şükredin ve (sakın) nankörlük etmeyin.
154- Ve sakın Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin; hayır onlar
diridirler. Fakat siz bunun şuurunda değilsiniz.
168- Ey insanlar, yeryüzünde olan şeyleri helâl ve temiz olarak yiyin ve
şeytanın adımlarını izlemeyin. Gerçekte o, sizin için apaçık bir düşmandır.
172- Ey îman edenler size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından
yiyin ve yalnızca O’na kulluk ediyorsanız, (yine yalnızca) Allah’a şükredin.
173- O, size ölüyü (leşi)- kanı,
domuz etini ve Allah’tan başkası adına kesilmiş olan (hayvan)ı kesin olarak
haram kıldı. Fakat kim kaçınılmaz olarak muhtaç kalırsa, taşkınlık yapmamak ve
haddi aşmamak şartıyla (ölmeyecek oranda yiyebilir), ona bir günah yoktur.
Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
187- Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı. Onlar, sizin
örtüleriniz, siz de onlara örtüsünüz. Allah, gerçekten sizin, nefislerinize ihânet
ettiğinizi (güvenmediğinizi) bildi, tevbenizi kabûl etti ve sizi bağışladı.
Artık onlara yaklaşın ve Allah’ın sizin için yazdıklarını dileyin. Fecir vakti,
sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırd edilinceye kadar yiyin, için, sonra
geceye kadar orucu tamamlayın. Mescidlerde îtikâfta olduğunuz zamanlarda onlara
(kadınlarınıza) yaklaşmayın. Bunlar, Allah’ın sınırlarıdır, (sakın) onlara
yanaşmayın. İşte Allah, insanlara âyetlerini böylece açıklar; umulur ki
sakınırlar.
188- Birbirinizin mallarını haksızlıkla yemeyin ve bile-bile günahla
insanların mallarından bir bölümünü yemeniz için onları hâkimlere aktarmayın.
194- Haram ay, haram aya karşılıktır; hürmetler (de) karşılıklıdır. Öyleyse
kim size saldırırsa, onun saldırdığı gibi siz de ona saldırın. Allah’tan korkup-sakının ve bilin ki Allah, muhakkak ki
korkup-sakınanlarla berâberdir.
195- Allah yolunda infâk edin ve kendînizi kendi ellerinizle tehlikeye
atmayın. İyilik edin. Şüphesiz Allah, iyilik edenleri sever.
197- Hacc, bilinen aylardır. Böylelikle kim onlarda haccı farz eder (yerine
getirir)se, (bilsin ki) haccda kadına yaklaşmak, fısk yapmak ve kavgaya
girişmek yoktur. Siz, hayır adına ne yaparsanız, Allah, onu bilir. Azık edînin,
şüphesiz azığın en hayırlısı takvâdır. Ey temiz akıl sâhipleri, Benden korkup-sakının.
203- Sayılı günlerde Allah’ı anın. İki günde (Mina’dan dönmek için) elini
çabuk tutana günah yoktur, geri kalana da günah yoktur. (Bu) sakınan için(dir).
Allah’tan korkup-sakının ve
gerçekten bilin ki, siz O’na döndürülüp-toplanacaksınız.
208- Ey îman edenler, hepiniz topluca ‘barış ve güvenliğe (Silm’e, İslâm’a)
girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.
217- Sana haram olan ayı, onda savaşmayı sorarlar. De ki: ‘Onda savaşmak
büyük (bir günahtır). Ancak Allah katında, Allah’ın yolundan alıkoymak, onu
inkâr etmek, Mescid-i Haram’a engel
olmak ve halkını oradan çıkarmak daha büyük (bir günahtır). Fitne, katilden
beterdir. Eğer güç yetirirlerse, sizi dîninizden geri çevirinceye kadar sizinle
savaşmayı sürdürürler; sizden kim dîninden geri döner ve kâfir olarak ölürse,
artık onların bütün işledikleri (amelleri) Dünyâ’da da, âhirette de boşa
çıkmıştır ve onlar ateşin halkıdır, onda süresiz kalacaklardır.
219- Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: ‘Onlarda hem büyük günah, hem
insanlar için (bâzı) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından daha
büyüktür’. Ve sana neyi infâk edeceklerini sorarlar. De ki: ‘İhtiyaçtan
artakalanı’. Böylece Allah, size âyetlerini açıklar; umulur ki düşünürsünüz;
221- Müşrik kadınları, îman edinceye kadar nikâhlamayın; îman eden bir câriye,
-hoşunuza gitse de- müşrik bir kadından daha hayırlıdır.
Müşrik erkekleri de îman edinceye kadar nikâhlamayın; îman eden bir köle, -hoşunuza gitse de- müşrik bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar, ateşe çağırırlar,
Allah ise kendi izniyle cennete ve mağfirete çağırır. O, insanlara âyetlerini
açıklar. Umulur ki öğüt alıp-düşünürler.
222- Sana ‘kadınların aybaşı hâlini’ sorarlar. De ki: ‘O, bir rahatsızlık
(ezâ)dır. Aybaşı hâlinde kadınlardan ayrılın ve temizlenmelerine kadar onlara
(cinsel anlamda) yaklaşmayın. Temizlendiklerinde, Allah’ın size emrettiği
yerden onlara gidin. Şüphesiz Allah, tevbe edenleri sever, temizlenenleri de
sever’.
224- Yeminlerinizi bahane ederek; iyilik yapmanız, sakınmanız ve insanların
arasını düzeltmenize Allah’ı engel kılmayın. Allah işitendir, bilendir.
228- Boşanmış kadınlar kendi-kendilerine üç ‘ay-hâli ve temizlenme süresi’
beklerler. Eğer Allah’a ve âhiret gününe inanıyorlarsa Allah’ın rahimlerinde
yarattığını saklamaları onlara helâl olmaz. Kocaları, bu süre içinde barışmak
isterlerse, onları geri almada (başkalarından) daha çok hak sâhibidirler. Onların
lehine de, aleyhlerindeki mâruf hakka denk bir hak vardır. Yalnız erkekler için
onlar üzerinde bir derece var. Allah Aziz’dir. Hâkim’dir.
229- Boşanma iki defâdır. (Sonra) Ya iyilikle tutmak veyâ güzellikle
bırakmak (gerekir). Onlara (kadınlara) verdiğiniz bir şeyi geri almanız size
helâl değildir; ancak ikisinin Allah’ın sınırlarını ayakta tutamayacaklarından
korkmuş olmaları (durumu başka). Eğer ikisinin Allah’ın sınırlarını ayakta
tutamayacaklarından korkarsanız, bu durumda (kadının) fidye vermesinde ikisi
için de günah yoktur. İşte bunlar, Allah’ın sınırlarıdır; onlara tecâvüz
etmeyin. Kim Allah’ın sınırlarına tecâvüz ederse, onlar zâlimlerin ta
kendileridir.
230- Yine onu (kadını üçüncü defâ) boşarsa, (kadın) onun dışında bir başka
kocayla nikâhlanmadıkça ona helâl olmaz. Eğer (bu koca da) onu boşarsa, onlar
(ilk koca ile karısı) Allah’ın sınırlarını ayakta tutacaklarını sanıyorlarsa,
tekrar birbirlerine dönmelerinde ikisi için günah yoktur. İşte bunlar, Allah’ın
sınırlarıdır; bilen bir topluluk için bunları (böyle) açıklar.
231- Kadınları boşadığınızda, bekleme sürelerini tamamlamışlarsa, onları ya
güzellikle tutun yada güzellikle bırakın. Fakat haklarını ihlâl edip zarar
vermek için onları (yanınızda) tutmayın. Kim böyle yaparsa artık o, kendi
nefsine zulmetmiş olur. Allah’ın âyetlerini oyun (konusu) edinmeyin ve Allah’ın
size verdiği nîmeti ve size öğüt olarak indirdiği Kitab’ı ve hikmeti anın.
Allah’tan korkup-sakının ve bilin
ki, Allah her-şeyi bilendir.
232- Kadınları boşadığınızda, bekleme sürelerini de tamamlamışlarsa -birbirleriyle mâruf (bilinen meşrû
biçimde) anlaştıkları takdirde-
onlara, kendilerini kocalarına nikâhlamalarına engel çıkarmayın. İşte, içinizde
Allah’a ve âhiret gününe îman edenlere bununla (böyle) öğüt verilir. Bu, sizin
için daha hayırlı ve daha temizdir. Allah, bilir de siz bilmezsiniz.
233- Emzirmeyi tamamlamak isteyenler için anneler çocuklarını iki tam yıl
emzirirler. Onların (annelerin) yiyeceği, giyeceği bilinen (örf)e uygun olarak,
çocuk kendisinin olana (babaya) âittir. Kimseye güç yetireceğinin dışında (yük
ve sorumluluk) teklif edilmez. Anne, çocuğu, çocuk kendisinin olan baba da
çocuğu dolayısıyla zarara uğratılmasın; mîrasçı üzerinde (ki sorumluluk ve görev)
de bunun gibidir. Eğer (anne ve baba) aralarında rızâ ile ve danışarak (çocuğu
iki yıl tamamlanmadan) sütten ayırmayı isterlerse, ikisi için de (bu hususta)
bir güçlük yoktur. Ve eğer çocuklarınızı (bir süt-anneye) emzirtmek isterseniz,
vereceğinizi örfe uygun olarak ödedikten sonra size bir sorumluluk yoktur.
Allah’tan korkup-sakının ve bilin
ki, Allah yaptıklarınızı görendir.
235- (İddeti bekleyen) Kadınları nikâhlamak istediğinizi (onlara)
sezdirmenizde yada böyle bir isteği gönlünüzde saklamanızda sizin için bir
sakınca yoktur. Gerçekte Allah, sizin onları (gönlünüzden geçirip) anacağınızı
bilir. Sakın bilinen (meşrû) sözler dışında onlarla gizlice vaâdleşmeyin;
bekleme süresi tamamlanıncaya kadar nikâh bağını bağlamaya kesin karar
vermeyin. Ve bilin ki, elbette Allah içinizden geçeni bilmektedir. Artık ondan
kaçının. Ve bilin ki, şüphesiz Allah bağışlayandır, (kullara) yumuşak
davranandır.
256- Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan
apaçık ayrılmıştır. Artık kim Tâğutu tanımayıp Allah’a inanırsa, o, sapasağlam
bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir.
267- Ey îman edenler, kazandıklarınızın iyi olanından ve sizin için yerden
bitirdiklerimizden infâk edin. Kendînizin göz yummadan alamayacağınız bayağı
şeyleri vermeye kalkışmayın ve bilin ki, şüphesiz Allah, hiç-bir şeye ihtiyâcı
olmayandır, övülmeye lâyık olandır.
275- Fâiz (ribâ) yiyenler, ancak şeytan çarpmış olanın kalkışı gibi,
çarpılmış olmaktan başka (bir tarzda) kalkmazlar. Bu, onların: ‘Alım-satım da ancak fâiz gibidir’
demelerinden dolayıdır. Oysa Allah, alış-verişi helâl, fâizi haram kılmıştır.
Kime Rabbinden bir öğüt gelir de (fâize) bir son verirse, artık geçmişi
kendisine, işi de Allah’a âittir. Kim (fâize) geri dönerse, artık onlar ateşin
halkıdır, orada sürekli kalacaklardır.
276- Allah, fâizi yok eder de, sadakaları arttırır. Allah, günahkâr
kâfirlerin hiç-birini sevmez.
277- Îman edip güzel amellerde bulunanlar, namazı dosdoğru kılanlar ve
zekatı verenler; şüphesiz onların ecirleri Rablerinin katındadır. Onlara korku
yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.
278- Ey îman edenler, Allah’tan sakının ve eğer inanmışsanız, fâizden
artakalanı bırakın.
282- Ey îman edenler, belirli bir süre için borçlandığınız zaman onu
yazınız. Aranızdan bir kâtip doğru olarak yazsın, kâtip Allah’ın kendisine
öğrettiği gibi yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Üzerinde hak olan (borçlu) da
yazdırsın ve Rabbi olan Allah’tan sakınsın, ondan hiç-bir şeyi eksiltmesin.
Eğer üzerinde hak olan (borçlu), düşük akıllı yada zaaf-sâhibi veyâ kendisi
yazmaya güç yetiremeyecekse, velîsi dosdoğru yazdırsın. Erkeklerinizden de iki
şâhid tutun; eğer iki erkek yoksa, şâhidlerden rızâ göstereceğiniz bir erkek ve
biri şaşırdığında öbürü ona hatırlatacak iki kadın (da olur). Şâhidler
çağırıldıkları zaman kaçınmasınlar. Onu (borcu) az olsun, çok olsun, süresiyle
birlikte yazmaya üşenmeyin. Bu, Allah katında en âdil, şâhitlik için en sağlam,
şüphelenmemeniz için de en yakın olandır. Ancak aranızda devredip durduğunuz ve
peşin olarak yaptığınız ticâret başka, bunu yazmamanızda sizin için bir sakınca
yoktur. Alış-veriş ettiğinizde de
şâhid tutun. Yazana da, şâhide de zarar verilmesin. (Aksini) Yaparsanız, o,
kendîniz için fısk (zulüm ve günah)tır. Allah’tan sakının. Allah size öğretiyor.
Allah her-şeyi bilendir.
283- Eğer yolculukta iseniz ve kâtip bulamazsanız, bu durumda alınan rehin
(yeter). Şu durumda eğer birbirinize güveniyorsanız, kendisine güven duyulan,
Rabbi olan Allah’tan sakınsın da emânetini ödesin. Şâhidliği gizlemeyin. Kim
onu gizlerse, artık şüphesiz, onun kâlbi günahkârdır. Allah, yaptıklarınızı
bilendir.
95- Enfâl
15- Ey îman edenler, toplu olarak kâfirlerle karşılaştığınız zaman, onlara
arka çevirmeyin (savaştan kaçmayın).
20- Ey îman edenler, Allah’a ve Resûlü’ne itaat edin. Siz de işitiyorken,
ondan yüz çevirmeyin.
21- Ve: ‘Biz işittik’ dedikleri hâlde, gerçekte işitmeyenler gibi olmayın;
46- Allah’a ve Resûlü’ne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin,
çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah,
sabredenlerle berâberdir.
47- Bir de yurtlarından refahtan şımarıp-azıtarak, insanlara gösteriş yaparak çıkanlar ve (halkı) Allah’ın
yolundan alıkoyanlar gibi olmayın. Allah, onların yaptıklarını çepeçevre
kuşatandır.
67- Hiç-bir peygambere, yeryüzünde kesin bir zafer kazanıncaya kadar esir
alması yakışmaz. Siz dünyânın geçici yararını istiyorsunuz. Oysa Allah (size)
âhireti istemektedir. Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sâhibidir.
69- Artık ganîmet olarak elde ettiklerinizden helâl ve temiz olarak yiyin
ve Allah’tan korkup-sakının.
Şüphesiz Allah bağışlayandır, esirgeyendir’.
96- Hadîd
16- Îman edenlerin, Allah’ın ve haktan inmiş olanın zikri için kâlplerinin
‘saygı ve korku ile yumuşaması’ zamânı gelmedi mi?. Onlar, bundan önce kendilerine
kitap verilmiş, sonra üzerlerinden uzun bir süre geçmiş, böylece kâlpleri de
katılaşmış bulunanlar gibi olmasınlar. Onlardan çoğu fâsık olanlardı.
28- Ey îman edenler, Allah’tan sakınıp-korkun
ve O’nun elçisine îman edin, size kendi rahmetinden iki kat (güzel karşılık)
versin. Size kendisiyle yürüyeceğiniz bir nûr kılsın ve size mağfiret etsin.
Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.
97- Nûr
3- Zînâ eden erkek, zînâ eden yada müşrik olan bir kadından başkasını nikâhlayamaz;
zînâ eden kadını da zînâ eden yada müşrik olan bir erkekten başkası nikâhlayamaz.
Bu, mü’minlere haram kılınmıştır.
21- Ey îman edenler, şeytanın adımlarına uymayın. Kim şeytanın adımlarına
uyarsa, (bilsin ki) gerçekten o (şeytan) çirkin utanmazlıkları ve kötülüğü
emreder. Eğer Allah’ın üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı, sizden hiç-biri
ebedî olarak temize çıkamazdı. Ancak Allah, dilediğini temize çıkarır. Allah,
işitendir, bilendir.
22- Sizden, fazîletli ve varlıklı olanlar, yakınlara, yoksullara ve Allah
yolunda hicret edenlere vermekte eksiltme yapmasınlar, affetsinler ve
hoşgörsünler. Allah’ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz?. Allah,
bağışlayandır, esirgeyendir.
26- Kötü kadınlar, kötü erkeklere; kötü erkekler, kötü kadınlara; iyi ve
temiz erkekler, iyi ve temiz kadınlara (yaraşır). Bunlar, onların demekte
olduklarından uzaktırlar. Bunlar için bir bağışlanma ve kerim (üstün) bir rızık
vardır.
27- Ey îman edenler, evlerinizden başka evlere, yakınlık kurup (izin
almadan) ve (ev halkına) selam vermeden girmeyin. Bu sizin için daha
hayırlıdır; umulur ki öğüt alıp düşünürsünüz.
28- Eğer orada kimseyi bulamazsanız, izin verilinceye kadar artık oraya
girmeyin; ve eğer ‘Dönün’ denirse, siz de dönün, bu sizin için daha temizdir.
Allah yaptıklarınızı bilendir.
30- Mü’minlere söyle: ‘Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve
ırzlarını korusunlar. Bu, onlar için daha temizdir. Gerçekten Allah,
yaptıklarından haberdârdır.
31- Mü’min kadınlara söyle: ‘Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar
ve ırzlarını korusunlar; süslerini açığa vurmasınlar, ancak kendiliğinden
görüneni hâriç. Baş örtülerini, yakalarının üstünü (kapatacak şekilde)
koysunlar. Süslerini, kendi kocalarından yada babalarından yada oğullarından
yada kocalarının oğullarından yada kendi kardeşlerinden yada kardeşlerinin
oğullarından yada kız-kardeşlerinin oğullarından yada kendi kadınlarından yada sağ
ellerinin altında bulunanlardan yada kadına ihtiyâcı olmayan (arzusuz veyâ
iktidarsız) hizmetçilerden yada kadınların henüz mahrem yerlerini tanımayan
çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süsleri bilinsin diye
ayaklarını yere vurmasınlar. Hep birlikte Allah’a tevbe edin ey mü’minler,
umulur ki felâh bulursunuz’.
33- Nikâh (imkânı) bulamayanlar, Allah onları kendi fazlından
zenginleştirinceye kadar iffetli davransınlar. Sağ ellerinizin mâlik olduğu
(köle ve câriyelerden) mükâtebe isteyenlere -eğer onlarda bir hayır görüyorsanız- mükâtebe yapın. Ve Allah’ın size verdiği malından onlara verin.
Dünyâ-hayâtının geçici metaını elde etmek için -ırzlarını korumak istiyorlarsa-
câriyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları (fuhşa) zorlarsa, şüphesiz, onların
(fuhşa) zorlanmalarından sonra Allah (onları) bağışlayandır, esirgeyendir.
58- Ey îman edenler, sağ ellerinizin mâlik olduğu ile sizden olup da henüz
erginlik çağına ermemiş olan (çocuk)lar, (odalarınıza girmek için şu) üç
vakitte izin istesinler: Sabah namazından önce, öğleyin üstünüzü çıkardığınız
vakit ve yatsı namazından sonra. (Bu) Üçü sizin için mahrem (vakitleri)dir.
Bunların dışında size de, onlara da bir sakınca yoktur; yanınızda
dolaşabilirler, birbirinizin yanında olabilirsiniz. İşte Allah, size âyetleri
böyle açıklamaktadır. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir.
61- Kör olana güçlük yoktur, topal olana güçlük yoktur, hasta olana da
güçlük yoktur; sizin için de, gerek kendi evlerinizden, gerekse babalarınızın
evlerinden, annelerinizin evlerinden, erkek kardeşlerinizin evlerinden, kız
kardeşlerinizin evlerinden, amcalarınızın evlerinden, halalarınızın evlerinden,
dayılarınızın evlerinden, teyzelerinizin evlerinden, anahtarına mâlik olduğunuz
(yerlerden) yada dostlarınızın (evlerin)den yemenizde bir güçlük yoktur. Hep
bir-arada veyâ ayrı-ayrı yemenizde bir günah yoktur. Evlere girdiğiniz vakit,
Allah tarafından kutlu, güzel bir yaşama dileği olarak birbirinize selam verin.
İşte Allah, size âyetleri böyle açıklar, umulur ki aklınızı kullanırsınız.
63- Elçinin çağırmasını, kendi aranızda kiminizin kimini çağırması gibi
saymayın. Allah, sizden bir diğerinizi siper ederek kaçanları gerçekten bilir.
Böylece onun emrine aykırı davrananlar, kendilerine bir fitnenin isâbet
etmesinden veyâ onlara acı bir azâbın çarpmasından sakınsınlar.
98- Âl-i İmran
50- ‘Benden önceki Tevrat’ı doğrulamak ve size haram kılınan bâzı şeyleri
helâl kılmak üzere size Rabbinizden bir âyetle geldim. Artık Allah’tan korkup
bana itaat edin’.
60- Hak, Rabbinden (gelen)dir. Öyleyse kuşkuya kapılanlardan olma!.
73- ‘Ve sizin dîninize uyanlardan başkasına inanıp güvenmeyin’. De ki:
‘Şüphesiz doğru yol Allah’ın dosdoğru yoludur. Size verilenin bir benzeri
birine (İslâm peygamberine) veriliyor yada Rabbinizin katında onlar
(müslümanlar) size karşı deliller getiriyorlar diye mi (bu telâşınız?.) De ki:
‘Şüphesiz ‘Lûtuf ve ihsân (fazl)’ Allah’ın elindedir, onu dilediğine verir.
Allah (rahmeti) geniş olandır, bilendir’.
79- Beşerden hiç kimsenin, Allah kendisine Kitabı, hükmü ve peygamberliği
verdikten sonra insanlara: ‘Allah’ı bırakıp bana kulluk edin’ deme (hakkı ve
yetki)si yoktur. Fakat o, ‘Öğrettiğiniz ve ders verdiğiniz Kitaba göre Rabbaniler
olunuz” (deme görevindedir.)
80- O, melekleri ve peygamberleri Rabler edinmenizi emretmez. Siz, müslüman
olduktan sonra, size küfrü mü emredecek?.
85- Kim İslâm’dan başka bir din ararsa aslâ ondan kabûl edilmez. O,
âhirette de kayba uğrayanlardandır.
90- Doğrusu, îmanlarından sonra inkâr edenler, sonra inkârlarını
arttıranlar; bunların tevbeleri kesinlikle kabûl edilmez. İşte bunlar,
sapıkların ta kendileridir.
91- Şüphesiz küfredip kâfir olarak ölenler, bunların hiç-birisinden, yeryüzü
dolusu altını olsa -bunu fidye
olarak verse de- kesin olarak kabûl
edilmez. Onlar için acı bir azab vardır ve onların yardımcıları yoktur.
92- Sevdiğiniz şeylerden infâk edinceye kadar aslâ iyiliğe eremezsiniz. Her
ne infâk ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir.
93- Tevrat indirilmeden evvel, İsrâil’in kendine haram kıldıklarından
başka, İsrâiloğullarına bütün yiyecekler helâl idi. De ki: ‘Şu-hâlde eğer
doğruysanız, Tevrat’ı getirin de onu okuyun’.
102- Ey îman edenler, Allah’tan nasıl korkup-sakınmak gerekiyorsa öylece korkup-sakının ve siz, ancak müslüman olmaktan başka (bir din ve tutum
üzerinde) ölmeyin.
103- Hepiniz Allah’ın ipine sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah’ın
üzenizdeki nîmetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idîniz. O, kâlplerinizin
arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz
O’nun nîmetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun
kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidâyete erersiniz diye, Allah,
size âyetlerini böyle açıklar.
105- Kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, parçalanıp ayrılan ve
anlaşmazlığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azab vardır.
118- Ey îman edenler, sizden olmayanları sırdaş edinmeyin. Onlar size
kötülük ve zarar vermeye çalışırlar, size zorlu bir sıkıntı verecek şeyden
hoşlanırlar. Buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur, sînelerinin
gizli tuttukları ise, daha büyüktür. Size âyetlerimizi açıkladık; belki akıl
erdirirsiniz.
130- Ey îman edenler, fâizi kat-kat arttırılmış olarak yemeyin. Ve Allah’tan
sakının, umulur ki kurtulursunuz.
131- Kâfirler için hazırlanmış olan ateşten sakının.
139- Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) îman etmişseniz en üstün olan
sizlersiniz.
156- Ey îman edenler, inkâr edenler ile yeryüzünde gezip dolaşırken veyâ
savaşta bulundukları sırada (ölen) kardeşleri için: ‘Yanımızda olsalardı,
ölmezlerdi, öldürülmezlerdi’ diyenler gibi olmayın. Allah, bunu onların
kâlplerinde onulmaz bir hasret olarak kıldı. Dirilten ve öldüren Allah’tır.
Allah, yaptıklarınızı görendir.
169- Allah yolunda öldürülenleri sakın ‘ölüler’ saymayın. Hayır, onlar,
Rableri katında diridirler, rızıklanmaktadırlar.
175- İşte bu şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Siz onlardan
korkmayın, eğer mü’minlerseniz, Ben’den korkun.
180- Allah’ın, bol ihsânından kendilerine verdiği şeylerde cimrilik edenler,
bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Hayır; bu, onlar için
şerdir; kıyâmet günü, cimrilik ettikleriyle tasmalandırılacaklardır. Göklerin
ve yerin mîrası Allah’ındır. Allah yaptıklarınızdan haberi olandır.
188- Getirdikleriyle sevinen ve yapmadıkları şeyler nedeniyle övülmekten
hoşlananları (kazançlı) sayma; onları azaptan kurtulmuş olarak sayma. Onlar
için acı bir azap vardır.
99- Saff
2- Ey îman edenler, yapmayacağınız şeyi neden söylersiniz?.
3- Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allah katında bir gazab (konusu olması)
bakımından büyüdü (büyük bir suç teşkil etti).
102- Haşr
7- Allah’ın o (fethedilen) şehir halkından Resûlü’ne verdiği fey, Allah’a,
Resûl’e, (ve Resûl’e) yakın akrabâlığı olanlara, yetimlere, yoksullara ve yolda
kalmışlara âittir. Öyle ki (bu mallar ve servet) sizden zengin olanlar arasında
dönüp-dolaşan bir devlet (güç)
olmasın. Resûl size ne verirse artık onu alın, sizi neden sakındırırsa artık
ondan sakının ve Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah cezâsı (ikâbı) pek şiddetli
olandır.
9- Kendilerinden önce o yurdu (Medine’yi) hazırlayıp îmanı (gönüllerine)
yerleştirenler ise, hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı
içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç)
olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin ‘cimri ve
bencil tutkularından’ korunmuşsa, işte onlar felâh (kurtuluş) bulanlardır.
103- Münâfikûn
4- Onları gördüğün zaman cüsseli yapıları beğenini kazanmaktadır.
Konuştukları zaman da onları dinlersin. (Oysa) Sanki onlar (sütun gibi)
dayandırılmış ahşap-kütük
gibidirler. (Bu dayanıksızlıklarından dolayı da) Her çağrıyı kendileri
aleyhinde sanırlar. Onlar düşmandırlar, bu yüzden onlardan kaçınıp-sakının. Allah onları kahretsin; nasıl
da çevriliyorlar.
9- Ey îman edenler, ne mallarınız ne çocuklarınız sizi Allah’ı
zikretmekten ‘tutkuya kaptırarak-alıkoymasın’;
kim böyle yaparsa, artık onlar hüsrâna uğrayanların ta kendileridir.
104- Mücâdile
2- Sizden kadınlarına ‘zıhar’da bulunanlar (bilsinler ki, kadınları)
onların anneleri değildir. Anneleri, yalnızca kendilerini doğuranlardır.
Şüphesiz onlar, çirkin ve yalan söylemektedirler. Gerçekten Allah çok affeden,
çok bağışlayandır.
9- Ey îman edenler, kendi aranızda gizli konuşmalarda bulunacağınız zaman,
bundan böyle günah, düşmanlık ve Peygamber’e isyânı fısıldaşıp-konuşmayın; birri (iyiliği) ve takvâyı
konuşun ve huzûrunda toplanacağınız Allah’tan sakının.
22- Allah’a ve âhiret gününe îman eden hiç-bir kavim (topluluk) bulamazsın
ki, Allah’a ve elçisine başkaldıran kimselerle bir sevgi (ve dostluk) bağı
kurmuş olsunlar; bunlar, ister babaları, ister çocukları, ister kardeşleri,
isterse kendi aşîretleri (soyları) olsun. Onlar, öyle kimselerdir ki, (Allah)
kâlplerine îmânı yazmış ve onları kendinden bir rûh ile desteklemiştir. Onları,
altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır; orada süresiz olarak
kalacaklardır. Allah, onlardan râzı olmuş, onlar da O’ndan râzı olmuşlardır.
İşte onlar, Allah’ın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz Allah’ın fırkası
olanlar, felâh (umutlarını gerçekleştirip kurtuluş) bulanların ta kendileridir.
105- Ahzâb
1- Ey Peygamber, Allah’tan sakın, kâfirlere ve münâfıklara itaat etme!.
Şüphesiz Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir.
4- Allah, bir adamın göğüs boşluğunda iki kâlp kılmadı ve kendilerini
annelerinize benzeterek yemin konusu yaptığınız (zıharda bulunduğunuz)
eşlerinizi sizin anneleriniz yapmadı, evlatlıklarınızı da (öz) çocuklarınız
saymadı. Bu, sizin (yalnızca) ağzınızla söylemenizdir. Allah ise, hakkı söyler
ve (doğru olan) yola yöneltip-iletir.
32- Ey Peygamberin kadınları, siz
kadınlardan herhangi biri (gibi) değilsiniz; eğer sakınıyorsanız, artık sözü
çekicilikle söylemeyin ki, sonra kâlbinde hastalık bulunan kimse tamah eder.
Sözü mâruf bir tarzda söyleyin.
33- Evlerinizde vakarla-oturun
(evlerinizi karargâh edînin), ilk câhiliye (kadınları)nın süslerini açığa
vurması gibi, siz de süslerinizi açığa vurmayın; namazı dosdoğru kılın, zekatı
verin, Allah’a ve elçisine itaat edin. Ey Ehl-i Beyt, gerçekten Allah, sizden kiri (günah ve çirkinliği)
gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister.
48- Kâfirlere ve münâfıklara itaat etme!, eziyetlerine aldırma ve Allah’a
tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter.
52- Bundan sonra (başka) kadınlar ve bunları başka eşlerle değiştirmek -güzellikleri senin hoşuna gitse bile- sana helâl olmaz; ancak sağ elinin
mâlik olduğu (câriyeler) başka. Allah her-şeyi gözetleyip denetleyendir.
53- Ey îman edenler (rastgele) Peygamberin evlerine girmeyin, (Bir başka iş
için girmişseniz ille de) yemek vaktini beklemeyin. (Ama yemeğe) çağrıldığınız
zaman girin, yemeği yiyince dağılın ve (uzun) söze dalmayın. Gerçekten bu, Peygambere
eziyet vermekte ve o da sizden utanmaktadır; oysa Allah, hak (kı açıklamak)tan
utanmaz. Onlardan (peygamberin eşlerinden) bir şey isteyeceğiniz zaman, perde
arkasından isteyin. Bu, sizin kâlpleriniz için de, onların kâlpleri için de
daha temizdir. Allah’ın Resûlü’ne eziyet vermeniz ve ondan sonra eşlerini nikâhlamanız
size ebedî olarak (helâl) olmaz. Çünkü böyle yapmanız, Allah katında çok büyük
(bir günah)tır.
59- Ey Peygamber, eşlerine, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına dış
elbiselerinden (cilbablarından) üstlerine giymelerini söyle; onların (özgür ve
iffetli) tanınması ve eziyet görmemeleri için en uygun olan budur. Allah çok
bağışlayandır, çok esirgeyendir.
69- Ey îman edenler, Mûsâ’ya eziyet edenler gibi olmayın; ki sonunda Allah
onu, demekte olduklarından temize çıkardı. O, Allah katında vecihti.
106- Nîsâ
2- Yetimlere mallarını verin ve murdar olanı temiz olanla değiştirmeyin.
Onların mallarını mallarınıza katarak yemeyin. Çünkü bu, büyük bir suçtur.
3- Eğer yetim (kız)lar konusunda adâleti yerine getiremeyeceğinizden
korkarsanız, bu durumda, (onlarla değil) size helâl olan (başka) kadınlardan
ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâhlayın. Şâyet adâleti
sağlayamayacağınızdan korkarsanız, o zaman bir (eş) yada sağ ellerinizin mâlik
olduğu (câriye) ile (yetinin). Bu sapmamanıza daha yakındır.
5- Allah’ın sizin için (kendileriyle hayâtınızı) kâim (geçiminizi
sağlamaya destekleyici bir araç) kıldığı mallarınızı düşük akıllılara vermeyin;
bunlarla onları rızıklandırıp giydirin ve onlara güzel (mâruf) söz söyleyin.
6- Yetimleri, nikâha erişecekleri çağa kadar deneyin; şâyet kendilerinde
bir (rüşd) olgunlaşma görürseniz, hemen onlara mallarını verin. Büyüyecekler
diye isrâf ile çarçabuk yemeyin. Zengin olan iffetli olmaya çalışsın, yoksul
olan da artık mâruf (ihtiyâca ve örfe uygun) bir şekilde yesin. Mallarını
kendilerine verdiğiniz zaman, onlara karşı şâhid bulundurun. Hesap görücü
olarak Allah yeter.
18- Tevbe; ne, kötülükleri yapıp-edip
de onlardan birine ölüm çatınca: ‘Ben şimdi gerçekten tevbe ettim’ diyenler, ne
de kâfir olarak ölenler için değil. Böyleleri için acı bir azab
hazırlamışızdır.
19- Ey îman edenler, kadınlara zorla mîrasçı olmaya kalkışmanız helâl
değildir. Apaçık olan ‘çirkin bir hayâsızlık’ yapmadıkları sürece, onlara
verdiklerinizin bir kısmını gidermeniz (almanız) için onlara baskı yapmanız da
(helâl değildir.) Onlarla güzellikle (örfe göre ve ma’ruf üzere) geçinin. Şâyet
onlardan hoşlanmadınızsa, belki, bir şey hoşunuza gitmez, ama Allah onda çok
hayır kılar.
20- Bir eşi bırakıp yerine bir başka eşi almak isterseniz, onlardan birine
(öncekine) yüklerle (mal ve para) vermişseniz bile ondan hiç-bir şey almayın.
Ona iftirâ ederek ve apaçık bir günaha girerek verdiğinizi alacak mısınız?.
22- Kadınlardan babalarınızın nikâhladıklarını nikâhlamayın. Ancak
(câhiliyede) geçen geçmiştir. Çünkü bu, ‘çirkin bir hayâsızlık’ ve ‘öfke
duyulan bir iğrençliktir’. Ne kötü bir yoldu o!...
23- Sizlere anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız,
teyzeleriniz, erkek kardeşlerin kızları, kız kardeşlerin kızları, sizi emziren
(süt) anneleriniz, süt kız kardeşleriniz, kadınlarınızın anneleri ve kendileriyle
(gerdeğe) girdiğiniz kadınlarınızdan olup koruyuculuğunuz altında bulunan üvey
kızlarınız -onlarla gerdeğe
girmemişseniz, size bir sakınca yoktur-,
sizin sülbünüzden olan oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeşi bir-araya
getirdiğiniz (evlilik) haram kılındı. Ancak (câhiliyede) geçen geçmiştir.
Şüphesiz, Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
24- Sağ ellerinizin mâlik olduğu (câriyeler) dışındaki kadınlardan ‘evli ve
özgür’ olanlarla da (evlenmeniz haramdır.) Bunlar, Allah’ın üzerinize yazdığıdır.
Bunların dışında kalanı iffetlerini koruyup fuhuşta bulunmamak üzere
mallarınızla (mehir vererek) evlenecek kadın aramanız size helâl kılındı.
Öyleyse onlardan hangi şeyle (veyâ ne kadar) yararlandıysanız, onlara ücret
(mehir)lerini tesbit edildiği miktarıyla ödeyin. Miktarın tesbitinden sonra,
karşılıklı hoşnud olduğunuz bir şey konusunda üstünüze bir sorumluluk yoktur.
Şüphesiz Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sâhibi olandır.
29- Ey îman edenler, mallarınızı, sizden karşılıklı anlaşmadan (doğan) bir ticâretten
başka haksız ‘nedenler ve yollarla’ (bâtılca) yemeyin. Ve kendi nefislerinizi
öldürmeyin. Şüphesiz, Allah, sizi çok esirgeyendir.
31- Size yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin kusurlarınızı
örteriz ve sizi ‘onurlu-üstün’ bir
makâma sokarız.
32- Allah’ın kendisiyle kiminizi kiminize göre üstün kıldığı şeyi (malı)
temenni etmeyin. Erkeklere kazandıklarından pay (olduğu gibi), kadınlara da
kazandıklarından pay vardır. Allah’tan onun fazlını (ihsânını) isteyin.
Gerçekten, Allah her-şeyi bilendir.
34- Allah’ın, bâzısını bâzısına üstün kılması ve onların kendi mallarından
harcaması nedeniyle erkekler, kadınlar üzerinde ‘sorumlu gözeticidir’. Sâliha
kadınlar, gönülden (Allah’a), itaat edenler, Allah nasıl koruduysa görünmeyeni
koruyanlardır. Nüşuzundan korktuğunuz kadınlara (önce) öğüt verin, (sonra
onları) yataklarda yalnız bırakın, (bu da yetmezse hafifçe) vurun. Size itaat
ederlerse aleyhlerinde bir yol aramayın. Doğrusu Allah yücedir, büyüktür.
36- Allah’a ibâdet edin ve O’na hiç-bir şeyi ortak koşmayın. Anne-babaya, yakın akrabâya, yetimlere,
yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa ve
sağ ellerinizin mâlik olduklarına güzellikle davranın. Çünkü, Allah, her
büyüklük taslâyıp böbürleneni sevmez.
43- Ey îman edenler, sarhoş iken, ne dediğinizi bilinceye ve cünüp iken de -yolculukta olmanız hâriç- gusül edinceye kadar namaza
yaklaşmayın. Eğer hasta veyâ yolculukta iseniz yada biriniz ayak yolundan
(hacet yerinden) gelmişseniz yâhud kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız, bu
durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin, (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize
sürün. Şüphesiz, Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
47- Ey kendilerine kitap verilenler bir-takım yüzleri silip de arkalarına
çevirmeden yada cumartesi adamlarını (o gün yasağı çiğneyenleri) lânetlediğimiz
gibi onları da lânetlemeden evvel, yanınızdakini (Tevrat ve İncil’i)
doğrulayıcı olarak indirdiğimize (Kur’ân’a) îman edin. Allah’ın emri yerine
getirilmiştir.
60- Sana indirilene ve senden önce indirilene gerçekten inandıklarını öne
sürenleri görmedin mi?. Bunlar, Tâğut’un önünde muhakeme olmayı
istemektedirler; oysa onu reddetmekle emrolunmuşlardır. Şeytan onları uzak bir
sapıklıkla sapıtmak ister.
89- Onlar, kendilerinin inkâra sapmaları gibi sizin de inkâra sapmanızı
istediler. Böylelikle bir olacaktınız. Allah yolunda hicret edinceye kadar
onlardan velîler (dostlar) edinmeyin. Şâyet yine yüz çevirirlerse, artık onları
tutun ve her nerede ele geçirirseniz öldürün. Onlardan ne bir velî (dost)
edînin, ne de bir yardımcı.
92- Bir mü’mine, -hatâ sonucu
olması dışında- bir başka mü’mini
öldürmesi yakışmaz. Kim bir mü’mini ‘hatâ sonucu’ öldürürse, mü’min bir köleyi
özgürlüğüne kavuşturması ve âilesine teslim edilecek bir diyeti vermesi
gerekir. Onların (bunu) sadaka olarak bağışlamaları başka. Eğer o, mü’min
olduğu hâlde size düşman olan bir topluluktan ise, bu durumda mü’min bir köleyi
özgürlüğe kavuşturması gerekir. Şâyet kendileriyle aranızda andlaşma olan bir
topluluktan ise, bu durumda âilesine bir diyet ödemek ve bir mü’min köleyi
özgürlüğe kavuşturmak gerekir. (Diyet ve köle özgürlüğü için gereken imkânı)
Bulamayan ise, kesintisiz olarak iki ay oruç tutmalıdır. Bu, Allah’tan bir
tevbedir. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir.
105- Şüphesiz, Allah’ın sana gösterdiği gibi insanlar arasında hükmetmen
için biz sana Kitabı hak olarak indirdik. (Sakın) Hâinlerin savunucusu olma!.
107- Kendi nefislerine ihânet edenleri savunma!. Hiç şüphesiz Allah, ihânette
ilerlemiş günahkârı sevmez.
116- Hiç şüphesiz, Allah, kendisine şirk koşanları bağışlamaz. Bunun dışında
kalanlar ise, (onlardan) dilediğini bağışlar. Kim Allah’a şirk koşarsa elbette
o uzak bir sapıklıkla sapmıştır.
129- Kadınlar arasında adâleti sağlamaya -ne kadar özen gösterseniz de-
güç yetiremezsiniz. Öyleyse, büsbütün (birine) eğilim (sevgi ve ilgi) gösterip
de öbürünü askıdaymış gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir ve sakınırsanız,
şüphesiz, Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
135- Ey îman edenler, kendîniz, anne-babanız
ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için şâhidler olarak adâleti ayakta
tutun. (Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü Allah onlara daha
yakındır. Öyleyse adâletten dönüp hevâ(tutkuları)nıza uymayın. Eğer dilinizi
eğip büker (sözü geveler) yada yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah,
yaptıklarınızdan haberi olandır.
140- O, size Kitapta: ‘Allah’ın âyetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay
edildiğini işittiğinizde, onlar bir başka söze dalıp geçinceye kadar, onlarla
oturmayın, yoksa siz de onlar gibi olursunuz’ diye indirdi. Doğrusu Allah, münâfıkların
ve kâfirlerin tümünü cehennemde toplayacak olandır.
144- Ey îman edenler, mü’minleri bırakıp kâfirleri velîler (dostlar)
edinmeyin. Kendi aleyhinizde Allah’a apaçık olan kesin bir delil vermek ister
misiniz?.
160- Yahudilerin yaptıkları zulüm ve bir-çok kişiyi Allah’ın yolundan
alıkoymaları nedeniyle (önceleri) kendilerine helâl kılınmış güzel şeyleri
onlara haram kıldık.
161- Yasaklandığı hâlde fâiz
almaları ve insanların mallarını haksız yere yemeleri nedeniyle (öyle yaptık.)
Onlardan kâfir olanlara pek acıklı bir azab hazırlamışızdır.
171- Ey Kitap Ehli, dîniniz konusunda taşkınlık etmeyin, Allah’a karşı gerçek
olandan başkasını söylemeyin. Meryem-oğlu Mesih Îsâ, ancak Allah’ın elçisi ve
kelimesidir. Onu (‘ol’ kelimesini) Meryem’e yöneltmiştir ve O’ndan bir rûhtur.
Öyleyse Allah’a ve elçisine inanınız; ‘üçtür’ demeyiniz. (Bundan) kaçının,
sizin için hayırlıdır. Allah, ancak bir tek ilahtır. O, çocuk sâhibi olmaktan
yücedir. Göklerde ve yerde her ne varsa O’nundur. Vekil olarak Allah yeter.
107- Talâk
1- Ey Peygamber, kadınları boşadığınız zaman, iddetleri süresinde
(temizlendiklerinde) boşayın ve iddeti sayın. Rabbiniz Allah’tan korkun. Onları
evlerinden çıkarmayın, onlar da çıkmasınlar; ancak açık ‘çirkin bir hayâsızlık’
göstermeleri durumu başka. Bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Kim Allah’ın
sınırlarını çiğnerse, gerçekte o, kendi nefsine zulmetmiş olur. Sen bilmezsin;
olabilir ki Allah, bunun arkasından bir iş (durum) oluşturur.
6- (Boşadığınız) Kadınları, gücünüz oranında oturmakta olduğunuz yerin bir
yanında oturtun, onlara ‘darlık ve sıkıntıya düşürmek amacıyla’ zarar vermeyin.
Eğer onlar hâmile iseler, yüklerini bırakıncaya (doğumlarını yapıncaya) kadar
onlara nafaka verin. Şâyet sizler için (çocuğu) emzirirlerse, onlara ücretlerini
ödeyin. (Durum ve ilişkilerinizi) Kendi aranızda mâruf (güzellikle ve İslâm’a
uygun bir tarz) üzere görüşüp-konuşun.
Eğer güçlük içine girerseniz, bu durumda (çocuğu) onun (babası) için bir
başkası emzirebilir.
108- Mâide
1- Ey îman edenler, akitleri yerine getirin. İhramlı iken avlanmayı helâl
saymaksızın ve size okunacaklar dışta tutulmak üzere, hayvanlar size helâl
kılındı. Şüphesiz Allah, dilediği hükmü verir.
2- Ey îman edenler, Allah’ın şiarlarına, haram olan ay’a, kurbanlık
hayvanlara, (onlardaki) gerdanlıklara ve Rablerinden bir fazl ve hoşnutluk
isteyerek Beyt-i Haram’a gelenlere
sakın saygısızlık etmeyin. İhramdan çıktınız mı artık avlanabilirsiniz. Sizi
Mescid-i Haram’dan alıkoyduklarından
dolayı bir topluluğa olan kininiz, sakın sizi haddi aşmaya sürüklemesin. İyilik
ve takvâ konusunda yardımlaşın, günah ve haddi aşmada yardımlaşmayın ve
Allah’tan korkup-sakının. Gerçekten
Allah (cezâ ile) sonuçlandırması pek şiddetli olandır.
3- Ölü eti, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına kesilen, boğulmuş,
vurulmuş, yüksek bir yerden düşmüş, boynuzlanmış yırtıcı hayvan tarafından
yenmiş, -(henüz canlıyken yetişip)
kestikleriniz hâriç,- dikili taşlar
üzerine boğazlanan (hayvanlar) ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram
kılındı. Bunlar fısktır (günahla yoldan sapmadır.) Bugün inkâra sapanlar, sizin
dîninizden (dîninizi yıkmaktan) umut kesmişlerdir; artık onlardan korkmayın
benden korkun. Bugün size dîninizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nîmetimi
tamamladım ve size din olarak İslâm’ı seçip-beğendim.
Kim ‘şiddetli bir açlıkta kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı-karşıya kalırsa’ -günaha eğilim göstermeksizin- (bu haram saydıklarımızdan yetecek
kadar yiyebilir.) Çünkü Allah bağışlayandır, esirgeyendir.
4- Sana, kendilerine neyin helâl kılındığını sorarlar. De ki: ‘Bütün temiz
şeyler size helâl kılındı’. Allah’ın size öğrettiği gibi öğretip
yetiştirdiğiniz avcı hayvanlarının yakaladıklarından da -üzerine Allah’ın adını anarak-
yiyin. Allah’tan korkup-sakının.
Şüphesiz Allah, hesâbı çabuk görendir.
5- Bugün size temiz olan şeyler helâl kılındı. (Kendilerine) Kitap
verilenlerin yemeği size helâl, sizin de yemeğiniz onlara helâldir.
Mü’minlerden özgür ve iffetli kadınlar ile sizden önce (kendilerine) kitap
verilenlerden özgür ve iffetli kadınlar da, nâmuslu, fuhuşta bulunmayan ve
gizlice dostlar edinmemişler olarak -onlara
ücretlerini (mehirlerini) ödediğiniz takdirde- size (helâl kılındı.) Kim îmanı tanımayıp küfre saparsa, elbette
onun yaptığı boşa çıkmıştır. O âhirette hüsrâna uğrayanlardandır.
8- Ey îman edenler, âdil şâhidler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun.
Bir topluluğa olan kîniniz, sizi adâletten alıkoymasın. Adâlet yapın. O,
takvâya daha yakındır. Allah’tan korkup-sakının.
Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır.
26- (Allah) Dedi: ‘Artık orası kendilerine kırk yıl haram kılınmıştır.
Onlar yeryüzünde ‘şaşkınca dönüp duracaklar’. Sen de o fâsıklar topluluğuna
üzülme’.
42- Onlar, yalana kulak tutanlardır, haram yiyicilerdir. Sana gelirlerse
aralarında hükmet veyâ onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirecek olursan,
sana hiç-bir şeyle kesin olarak zarar veremezler. Aralarında hükmedecek olursan
adâletle hükmet. Şüphesiz, Allah, adâletle hüküm yürütenleri sever.
48- Sana da (Ey Muhammed,) önündeki kitap(lar)ı doğrulayıcı ve ona ‘bir
şâhid-gözetleyici’ olarak Kitab’ı
(Kur’ân’ı) indirdik. Öyleyse aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet ve sana
gelen haktan sapıp onların hevâ(istek ve tutku)larına uyma!. Sizden her biriniz
için bir şeriat ve bir yol-yöntem
kıldık. Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet kılardı; ancak (bu,)
verdikleriyle sizi denemesi içindir. Artık hayırlarda yarışınız. Tümünüzün
dönüşü Allah’adır. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri size haber
verecektir.
51- Ey îman edenler, yahudi ve hristiyanları dostlar (velîler) edinmeyin;
onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden onları kim dost edînirse, kuşkusuz
onlardandır. Şüphesiz Allah, zâlimler topluluğuna hidâyet vermez.
57- Ey îman edenler, sizden önce kendilerine kitap verilenlerden dîninizi,
alay ve oyun (konusu) edinenleri ve kâfirleri dostlar (velîler) edinmeyin. Ve
eğer inanıyorsanız, Allah’tan korkup-sakının.
62- Onlardan çoğunun günahta, düşmanlıkta ve haram yiyicilikte çabalarına
hız kattıklarını görürsün. Yapmakta oldukları ne kötüdür.
63- Bilgin-yöneticileri
(Rabbaniyyun) ve yüksek bilginleri (Ahbar), onları, günah söylemelerinden ve
haram yiyiciliklerinden sakındırmalı değil miydi?. Yapmakta oldukları ne
kötüdür.
68- De ki: ‘Ey Kitap Ehli, Tevrat’ı, İncil’i ve size Rabbinizden indirileni
ayakta tutmadıkça hiç-bir şey üzerinde değilsiniz’. Andolsun, Rabbinden sana
indirilen, onlardan çoğunun tuğyanlarını ve inkârlarını arttıracaktır. Sen de
kâfirler topluluğuna karşı üzüntüye kapılma!.
72- Andolsun, ‘Şüphesiz Allah, Meryem-oğlu Mesih’tir’ diyenler küfre düşmüştür.
Oysa Mesih’in dediği (şudur:) ‘Ey İsrâiloğulları, benim de Rabbim, sizin de
Rabbiniz olan Allah’a ibâdet edin. Çünkü O, kendisine ortak koşana şüphesiz
cenneti haram kılmıştır, onun barınma yeri ateştir. Zulmedenlere yardımcı
yoktur’.
77- De ki: ‘Ey kitap Ehli, haksız yere dîniniz konusunda aşırı gitmeyin ve
daha önce sapmış, bir-çoğunu saptırmış ve dümdüz yoldan kaymış bir topluluğun
hevâ(istek ve tutku)larına uymayın’.
87- Ey îman edenler, Allah’ın sizin için helâl kıldığı güzel şeyleri haram
kılmayın ve haddi aşmayın. Şüphesiz Allah, haddi aşanları sevmez.
90- Ey îman edenler, içki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak
şeytanın işlerinden olan pisliklerdir. Öyleyse bun(lar)dan kaçının; umulur ki
kurtuluşa erersiniz.
91- Gerçekten şeytan, içki ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin düşürmek,
sizi, Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil
mi?.
93- Îman edenler ve sâlih amellerde bulunanlar için korkup-sakındıkları, îman ettikleri ve sâlih
amellerde bulundukları, sonra korkup-sakındıkları
ve îman ettikleri ve sonra (yine) korkup-sakındıkları
ve iyilikte bulundukları takdirde (yasaklanmadan önce) dedikleri dolayısıyla
bir sorumluluk yoktur. Allah, iyilik yapanları sever.
95- Ey îman edenler, siz ihramlıyken avı öldürmeyin. Sizden kim onu kasıtlı
olarak (taammüden) öldürürse, cezâsı, hayvandan öldürdüğünün bir benzeridir.
Buna da, Kâbe’ye ulaşmış bir kurbanlık olarak içinizden adâlet sâhibi iki kişi
hükmedecektir. Veyâ yoksulları doyurmak veyâ onun dengi oruç tutmak olan bir
keffâret vardır. Böylelikle işlediğinin vebâlini tadmış olsun. Allah geçmişte
olanı bağışladı. Ama kim tekrarlarsa, Allah ondan öc alacaktır. Allah üstün ve
güçlü olandır, öc sâhibidir.
96- Deniz avı ve onu yemek size ve (yeryüzünde) dolaşanlara bir meta olarak
helâl kılındı. İhramlı olduğunuz sürece kara avı ise size haram kılınmıştır.
O’na (götürülüp) toplanacağınız Allah’tan korkup-sakının.
101- Ey îman edenler, size açıklandığında sizi üzecek şeyleri sormayın;
Kur’ân indirildiği zaman sorarsanız, size açıklanır. Allah onu affetti. Allah
bağışlayandır, (kullara) yumuşak olandır.
103- Allah Bahriye’den Sâibe’den Vasiyle’den ve Ham’dan hiç-birini (meşrû)
kılmamıştır. Ancak inkâr edenler, Allah’a karşı yalan düzüp-uyduruyorlar. Onların çoğu akıl erdirmez.
109- Mümtehine
1- Ey îman edenler, benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları velîler
edinmeyin. Siz onlara karşı sevgi yöneltiyorsunuz; oysa onlar haktan size
geleni inkâr etmişler, Rabbiniz olan Allah’a inanmanızdan dolayı elçiyi de,
sizi de (yurtlarınızdan) sürüp-çıkarmışlardır.
Eğer siz, Benim yolumda cihad etmek ve Benim rızâmı aramak amacıyla çıkmışsanız
(nasıl) onlara karşı hâlâ sevgi gizliyorsunuz?. Ben, sizin gizlediklerinizi ve
açığa vurduklarınızı bilirim. Kim sizden bunu yaparsa, artık o, elbette yolun
ortasından şaşırıp-sapmış olur.
10- Ey îman edenler, mü’min kadınlar hicret ederek size geldikleri zaman,
onları imtihan edin. Allah, onların îmanlarını daha iyi bilendir. Şâyet
(gerçekten) mü’min kadınlar olduklarını bilip-öğrenirseniz, artık sakın onları kâfirlere geri çevirmeyin.
(Çünkü) Ne bunlar onlara helâldir, ne onlar bunlara helâldir. Onlara (kâfir
kocalarına kendileri için) harcadıklarını verin. Onlara (hicret eden mü’min
kadınlara) ücretlerini (mehirlerini) verdiğiniz takdirde onları nikâhlamanızda
size bir güçlük yoktur. Kâfir (kadın)ların ismetlerini (nikâhlarını) tutmayın
ve (onlar için) harcadıklarınızı isteyin. Onlar da (mü’min kadınlara)
harcadıklarını istesinler. Bu, Allah’ın hükmüdür; sizin aranızda hükmeder.
Allah bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir.
13- Ey îman edenler, Allah’ın kendilerine karşı gazablandığı bir kavmi velî
(dost ve müttefik) edinmeyin; ki onlar, kâfirlerin mezar halkından umut
kesmeleri gibi âhiretten umut kesmişlerdir.
110- Fetih
17- Kör olana güçlük (sorumluluk) yoktur, topal olana güçlük yoktur, hasta
olana da güçlük yoktur. Kim Allah’a ve Resûlü’ne itaat ederse, (Allah) onu,
altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Kim sırt çevirirse, onu acı bir azab
ile azablandırır.
112- Hucurât
1- Ey îman edenler, Allah’ın Resûlü’nün huzûrunda öne geçmeyin ve Allah’tan
sakının. Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir.
2- Ey îman edenler, seslerinizi peygamberin sesi üstünde yükseltmeyin ve
birbirinize bağırdığınız gibi, ona bağırıp-söylemeyin;
yoksa şuurunda değilken, amelleriniz boşa gider.
11- Ey îman edenler, bir kavim (bir başka) kavimle alay etmesin, belki
kendilerinden daha hayırlıdırlar; kadınlar da kadınlarla (alay etmesin), belki
kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kendi nefislerinizi (kendi-kendînizi) yadırgayıp-küçük düşürmeyin ve birbirinizi
‘olmadık-kötü lâkablarla’
çağırmayın. Îmandan sonra fâsıklık ne kötü bir isimdir. Kim tevbe etmezse, işte
onlar, zâlim olanların ta kendileridir.
12- Ey îman edenler, zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır.
Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın). Kiminiz kiminizin
gıybetini yapmasın (arkasından çekiştirmesin.) Sizden biriniz, ölü kardeşinin
etini yemeyi sever mi?. İşte, bundan tiksindîniz. Allah’tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, tevbeleri
kabûl edendir, çok esirgeyendir.
113- Tahrîm
1- Ey Peygamber, eşlerinin hoşnutluğunu isteyerek, Allah’ın sana helâl
kıldıklarını niçin haram kılıyorsun?. Allah çok bağışlayandır, çok
esirgeyendir.
114- Tevbe
5- Haram aylar (süre tanınmış dört ay) sıyrılıp-bitince (çıkınca) müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün, onları
tutuklayın, kuşatın ve onların bütün geçit yerlerini kesip-tutun. Eğer tevbe edip namaz kılarlarsa ve zekatı verirlerse
yollarını açıverin. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
17- Şirk koşanların, kendi inkârlarına bizzat kendileri şâhidler iken,
Allah’ın mescidlerini onarmalarına (hak ve yetkileri) yoktur. İşte bunlar,
yaptıkları boşa gitmiş olanlardır. Ve bunlar ateşte süresiz kalacak olanlardır.
23- Ey îman edenler, eğer îmâna karşı inkârı sevip-tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi velîler
edinmeyin. Sizden kim onları velî edînirse, işte bunlar zulmeden kimselerdir.
28- Ey îman edenler!, müşrikler ancak bir pisliktirler; öyleyse bu
yıllarından sonra artık Mescid-i
Haram’a yaklaşmasınlar. Eğer ihtiyaç içinde kalmaktan korkarsanız, Allah
dilerse sizi kendi fazlından zengin kılar. Şüphesiz Allah bilendir, hüküm ve
hikmet sâhibidir.
29- Kendilerine kitap verilenlerden, Allah’a ve âhiret gününe inanmayan,
Allah’ın ve Resûlü’nün haram kıldığını haram tanımayan ve hak dîni (İslâm’ı)
din edinmeyenlerle, küçük düşürülüp cizyeyi kendi elleriyle verinceye kadar
savaşın.
34- Ey îman edenler, gerçek şu ki, (yahudi) bilginlerinden ve (hristiyan)
râhiplerinden çoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler ve Allah’ın
yolundan alıkoyarlar. Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda
harcamayanlar... Onlara acı bir azâbı müjdele.
36- Gerçek şu ki, Allah katında ayların sayısı, gökleri ve yeri yarattığı
günden beri Allah’ın kitabında on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. İşte
dosdoğru olan hesab (din) budur. Öyleyse bunlarda kendînize zulmetmeyin ve
onların sizlerle topluca savaşması gibi siz de müşriklerle topluca savaşın. Ve
bilin ki Allah, takvâ sâhipleriyle berâberdir.
37- (Haram ayları) Ertelemek ancak inkârda bir artıştır. Bununla kâfirler
şaşırtılıp-saptırılır. Allah’ın
haram kıldığına sayı bakımından uymak için, onu bir yıl helâl, bir yıl haram
kılıyorlar. Böylelikle Allah’ın haram kıldığını helâl kılmış oluyorlar.
Yaptıklarının kötülüğü kendilerine ‘çekici ve süslü’ gösterilmiştir. Allah,
inkârcı bir topluluğa hidâyet vermez.
41- Hafif ve ağır savaşa kuşanıp çıkın ve Allah yolunda mallarınızla ve
canlarınızla cihad edin. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.
80- Sen, onlar için ister bağışlanma dile, istersen dileme. Onlar için
yetmiş kere bağışlanma dilesen de, Allah onları kesinlikle bağışlamaz. Bu,
gerçekten onların Allah’a ve elçisine (karşı) nankörlük etmeleri
dolayısıyladır. Allah fâsıklar topluluğuna hidâyet vermez.
84- Onlardan ölen birinin namazını hiç-bir zaman kılma!, mezarı başında
durma!. Çünkü onlar, Allah’a ve elçisine (karşı) inkâra saptılar ve fâsık kimseler
olarak öldüler.
108- Sen bunun (böyle bir mescidin) içinde hiç-bir zaman durma!. Daha ilk
gününden takvâ temeli üzerine kurulan mescid, senin bunda (namaza ve diğer
işlere) durmana daha uygundur. Onda, arınmayı içten-arzulayan adamlar vardır. Allah arınanları sever.
Sadakallahülazim
En
doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Hazîran 2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder