“Bir de:
Namazı kılın (ekîmûs salât) ve O’ndan korkup-sakının (diye de
emrolunduk.) Huzûruna (götürülüp) toplanacağınız O’dur” (En-âm 72).
“Mü’min
kadınlara söyle: Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını
korusunlar; süslerini açığa vurmasınlar, ancak kendiliğinden görüneni hâriç. Başörtülerini, yakalarının üstünü
(kapatacak şekilde) koysunlar”
(Nûr 31)
Hemen baştan söyleyelim ki İslâm, ancak “bütünsel
anlamda” okunduğunda ve yaşandığında en kesin ve net bir şekilde açığa çıkabilir.
Ancak bütünsel anlamda okunduğunda ve hiç-bir âyeti göz-ardı edilmediğinde
idrâk edilebilir ve örnek bir mü’min şahsiyet ortaya çıkarabilir. Kur’ân’ın bir
kısmını kabûl edip de bâzı âyetlerini göz-ardı etmek, İslâm’ın-Kur’ân’ın
parçalanması anlamına geleceği için tevhîdi yapı bozulur ve ortaya vahyin
söylemediği şeyler çıkar. Zâten bu nedenle Kur’ân’da hiç-bir âyetin göz-ardı
edilmemesi emredilmiştir ve bu yapılmadığında Dünyâ’da rezillik, âhirette ise
acıklı bir azapla karşılaşılacağı söylenir:
“..Yoksa
siz, Kitabın bir bölümüne inanıp da bir bölümünü inkâr mı ediyorsunuz?. Artık
sizden böyle yapanların dünyâ-hayâtındaki cezâsı aşağılık olmaktan başka
değildir; kıyâmet gününde de azâbın en şiddetli olanına uğratılacaklardır.
Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir” (Bakara 85).
Fakat “İslâm’ın direği” olan âyetler-emirler de
vardır ve bu âyetler erkekler ve kadınlar için farklıdır. Çünkü Allah hiç
kimseye zulmetmez ve erkek için belirlenen “dînin direği” olan âyetler-emirler,
fizîki yapıları, dirençleri ve genel durumları nedeniyle erkeklere ağır
gelmezken; nârin-zarif-zayıf yapılı olan kadınlar için ağır olur ve bu nedenle
“dînin direği” olan âyet ve emirler “dînin direği” olma anlamında erkek ve
kadın için farklı olmak zorundadır. Bu yazımızda bu farka değineceğiz..
Erkekler İçin Dînin Direği:
Erkekler için dînin direği, namaz-duâ-destek şeklinde
“en fazla üç anlam”a gelen salâttır. Salâtın açılımı; namaz ile kişinin kendi
içinde bir disiplin sağlaması, arkasından “hedef” için yalvara-yakara duâ
etmesi ve bu hazırlıktan sonra da Kur’ân’ın emrine ve Peygamberin misyonuna
destek vermesidir. Bu misyon, “İslâm’ın hayâta hâkim olması” şeklindedir. Bu
süreç; kişinin kendisini “namaz ve sabırla” yetiştirmesi, o “büyük hedef” için
duâ etmesi ve bu hazırlıktan sonra da Peygamberin misyonuna destek olarak “İslâm’ı
devlet-medeniyet şeklinde hayâta hâkim kılmak” şeklindedir. Bu hedef ve misyon
erkek-kadın tüm müslümanların sorumluluğudur fakat “genel durumları”ndan dolayı
bu hedef, sâdece erkekler için “dînin direği”dir. İslâm’ı hayâta hâkim kılma
hedefi, erkekler için namazın “dînin direği” olduğunu gösterir. Namazın “dînin
direği” olması, “namazı sâdece şekilsel olarak kılmak” demek değildir.
“Ekîmûs salât”=”salâtı ikâme etmek”
demek, “salâtın-namazın hakkını yerine getirmek” demektir. Peki namazın hakkını
yerine getirmek ne demektir?. “Namazı ikâme
etmek” demektir. İkâme, “bir şeyin gereğini yerine getirmek”
anlamındadır. Namazın gereği ise, “namazı-salâtı yâni Kur’ân’ın emrini dinlemek
ve Peygamberin misyonunu diriltmek, dolayısı ile İslâm’ı hayâta hâkim kılmak”
demektir. Namazı hayatta ikâme etmeden yâni diriltmeden, İslâm’ı da hayâta
hâkim kılamazsınız. Namazın ikâmesi, “namazı hayâta hâkim kılmak” demektir. “Ekîmûs
salât”, İslâm hayâta hâkim kılındığında gerçekleşir. Namaz hayâta hâkim
kılındığında salât ikâme edilmiş ve Kur’ân’ın emri ve Peygamberin misyonu-sünneti
yerine gelmiş ve İslâm hayâta hâkim kılınmış olur. Yoksa kuru-kuruya namaz
kılmak, “salâtı ikâme etmek” demek değildir. Dolayısı ile namaz, “İslâm’ı
hayâta hâkim kılma provası”dır. Namazı hayâta hâkim kıldığınızda namaz “dînin
direği” olmuş olur. Dîni hayâta “direk” yapmak, “İslâm’ı hayâta hâkim kılmak”
demektir. Namazı sâdece şeklen kılıp da duâ ile ve Peygambere destek olmakla
İslâm’ı hayâta hâkim kılma düşüncesi, hedefi ve gayreti olmadığında, namaz
dînin direği değil, sâdece nüsûku-ritüeli olmuş olur.
Evet; namazın-salâtın dînin direği
olması, Nûr 55 ve Şûrâ 13’te en net ifâdesini bulan, “İslâm’ı hayâta hâkim
kılmak” anlamındadır. Tüm peygamberler bunun için uğraşmıştır. Namazı ikâme
ettiklerinde yâni hayâta hâkim kıldıklarında, dîni de ikâme etmişler, yâni
hayâta hâkim kılmışlardır. İşte bunda kadınlardan daha çok erkekler
sorumludurlar ve bu nedenle de namaz-salât, erkekler için “dînin direği”dir.
Erkeklerin dîninin direği bu nedenle namaz-salâttır.
Kadınlar İçin Dînin
Direği:
Dînin her âyeti, emri ve misyonu
kadınlar için de geçerlidir. Fakat kadınlar için de dînin bir direği vardır.
İşte bu “direk” baş-örtüsü; genel anlamda ise “tesettür”dür. Erkekler de
tesettürüne dikkat etmelidirler tabî ki fakat hayatta daha “işlevsel” oldukları
için erkeklerin bâzı serbestlikleri vardır. Kadınlar için ise tesettür
olmazsa-olmazdır. Başörtüsünü-tesettürü emreden âyetler şu şekildedir:
“Mü’min
kadınlara söyle: Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını
korusunlar; süslerini açığa vurmasınlar, ancak kendiliğinden görüneni hâriç. Başörtülerini, yakalarının üstünü
(kapatacak şekilde) koysunlar. Süslerini, kendi kocalarından yada
babalarından yada oğullarından yada kocalarının oğullarından yada kendi
kardeşlerinden yada kardeşlerinin oğullarından yada kız-kardeşlerinin
oğullarından yada kendi kadınlarından yada sağ-ellerinin altında bulunanlardan
yada kadına ihtiyâcı olmayan (arzusuz veya iktidarsız) hizmetçilerden yada
kadınların henüz mahrem yerlerini tanımayan çocuklardan başkasına
göstermesinler. Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar.
Hep birlikte Allah’a tevbe edin ey mü’minler!, umulur ki felâh bulursunuz” (Nûr 31).
“Ey
Peygamber, eşlerine, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına dış elbiselerinden
(cilbablarından) üstlerine giymelerini söyle; onların (özgür ve iffetli)
tanınması ve eziyet görmemeleri için en uygun olan budur. Allah çok
bağışlayandır, çok esirgeyendir”
(Ahzâb 59).
Bir kadına, neden namaz kılmadığı ve oruç tutmadığı
sorulabilse de sorgulanamaz ve bu konuda ona baskı yapılamaz. Fakat başörtüsü-tesettür
konusunda sorgulama-baskı yapılabilir. Çünkü başörtüsü-tesettür, kadının dînini
direğidir.
Meselâ 10 sene arka-arkaya doğum yapan bir kadını ele
alalım; Hâmilelik, loğusa hâli, emzirme durumu ve hattâ “aybaşı” hâli gibi
durumlarda “ruhsat” kullanarak (yâni mevcut durumları bir “hastalık” olarak
kabûl ederek) oruç tutmasa da olur. Fakat bu süre boyunca başörtüsüz ve tesettürsüz
dolaşamaz. Bu durumlarda bulunuyorken namazı kısaltsa yada “cem” yapsa da olur,
fakat bu süreç boyunca başörtüsüz ve tesettürsüz olamaz. Hâmile-loğusa-emzikli
olma durumları nedeniyle haccı erteleyebilir, fakat başörtüsü ve tesettürü
erteleyemez. Çoluk-çocuk, ev işi vs.den dolayı Kur’ân okumaya vakit
ayıramayabilir yada ayırmayabilir, fakat başörtüsüz ve tesettürsüz hâlde
bulunamaz. Hattâ şöyle bir durum bile vardır: Bir kadın bile-isteye ve
tasarlayarak (taammüden) birini vahşice öldürse, sonra da bunu îtirâf etse,
sonuçta da îdam ile cezâlandırılsa ve bu kadın 3 aylık hâmile olsa; 6 ay doğum
süreci, 24 ay da emzirme süreci boyunca yâni 30 ay boyunca (Ahkâf 15) îdam
edilemez. Bu süreç bitip çocuk emniyete alınana kadar kadının yaşamı güvence
altındadır. Fakat bu 30 ay boyunca başörtüsüz ve tesettürsüz dolaşamaz, başörtüsü
ve tesettürü bırakamaz. Tüm bu süreç-süreçler boyunca başörtüsüne-tesettüre
uymak zorundadır. Çünkü başörtüsü-tesettür, kadının dîninin direğidir.
Kadın, baş-örtüsü-tesettür konusunda sonuna kadar
zorlanabilir, fakat diğer konularda belli bir noktadan sonra zorlanamaz ve
sâdece uyarma-tavsiye-yönlendirme yapılabilir. Çünkü kadın dînin her emriyle
sorumlu olsa da, kadının dîninin direği başörtüsü-tesettürdür.
Başörtüsü-tesettür kadınlar için “dînin direği”
olduğundan, kadınlar hem başörtüsü ve genel örtünmelerine titizlikle uymalı,
hem de tesettürü “ayağa düşürmeyecek” şekilde uygulamalıdırlar. Post-modern
zamanlarda kadınların çoğu baş-örtüsünü bir “aksesuar” olarak kullanmaya
başladı. “Makyajsız çıkmam” diyenler gibi, “baş-örtüsüz çıkmam” diyenler peydâh
oldu. Onu bir süs nesnesi olarak, bir “imaj” olarak kullanıyorlar. Hattâ
bâzıları onu “ârızalı” yerlerini gizlemek için kullanıyor. Oysa baş-örtüsü ve
tesettür “ziynetlerin örtülmesi” içindir. Amaç budur yâni. Baş-örtüsü imajın
değil, îmânın bir göstergesidir. Mü’min kadının kimliğinin göstergesidir. Tesettürün
farzları şunlardır:
1-İnce olmayacak.
2-Dar olmayacak.
3 Kısa olmayacak.
4-Gösterişli olmayacak.
5-Pahalı olmayacak.
Kadınlar için dînin direği olan başörtüsü-tesettür,
hakkıyla yerine getirilmediğinde “bir parça bez”e indirgenir ve kadınlar için
dînin geri kalan tarafı da yozlaşır. Çünkü merkez-direk sağlam olmadığında,
diğer taraflar da sallanır ve sarsılır durur. Bu nedenle ey kadınlar-kızlar!;
dîninizin direği olan başörtüsünü-tesettürü “bir parça bez”e indirgemeyin. Onu
“bir parça bez” gibi kullanmayın. Başörtüsünü-tesettürü ayağa düşürmeyin ki
dîninizin direği de kırılmasın.
Aslında kadınlar için dînin direğini “başörtüsü ve
tesettür” olarak ifâde etmemize rağmen aslında dînin direği sâdece
başörtüsüdür. Zîrâ kadınlar evlerinde dış elbise=cilbab ile örtünmek zorunda
değillerdir. Fakat; gerek, yemek yaparken saç telinin yemeğe kaçmaması için;
gerek, ev işlerini yaparken saçın rahatsız etmemesi için ve gerekse çocuk
emzirme zamanlarında başörtülü olmak daha uygun olduğu gibi; namaz kılarken ve
diğer ibâdetleri yaparken başörtülü olmak zorunlu olduğundan, kadın için dînin
direği başörtüsüdür. Çünkü dînin direği, “meleke” (alışkanlık, yatkınlık)
hâline gelmiş olan şeydir.
Hem erkekler hem de kadınlar, Allah’ın emrinin ve Peygamberin
sünnetinin tümünden sorumludurlar. Fakat “dînin direği” anlamında, “erkekler
için dînin direği namaz” iken, “kadınlar için ise dînin direği başörtüsü”dür.
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Mayıs
2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder