30 Mayıs 2017 Salı

Nüzûl Sırasına Göre Kur’ân’da “Biz” ve “Ben” Âyetleri



(Not: Âyetler Ali Bulaç meâlinden alınmıştır. Nüzûl sırası Mustafa İslamoğlu tertibine göre yapılmıştır).

MEKKE DÖNEMİ

2- ‘Alâk

18- Biz de zebânileri çağıracağız.
             
3- Müzzemmil

12- Çünkü Bizim yanımızda bukağılar ve cayır-cayır yanan bir ateş vardır.
16- Fakat Firavun elçiye isyân etti, Biz de onu pek vahim bir tarzda (azabla) yakalayıverdik.

4- Müddesir

16- Hayır; çünkü o, Bizim âyetlerimize karşı ‘kesin bir inatçıdır’.
31- Biz o ateşin koruyucularını meleklerden başkasını kılmadık. Ve onların sayısını inkâr edenler için yalnızca bir fitne (konusu) yaptık ki, kendilerine kitap verilenler, kesin bir bilgiyle inansın, îman edenlerin de îmanları artsın; kendilerine kitap verilenler ve îman edenler (böylece) kuşkuya kapılmasın…

6- İnşirâh (şerh)

1- Biz göğsünü yarıp-genişletmedik mi?.

7- Kalem

16- Yakında biz onun hortumu (burnu) üzerine damga vuracağız.
17- Gerçek şu ki, biz o bahçe sâhiplerine belâ verdiğimiz gibi, bunlara da belâ verdik. Hani onlar, sabah vakti (erkenden ve kimseye haber vermeden) onu (bahçeyi) mutlakâ devşireceklerine dâir and içmişlerdi.
44- Artık bu sözü yalan sayanı sen Bana bırak. Biz onları, bilmeyecekleri bir yönden derece-derece (azâba) yaklaştıracağız.           
45- Ben, onlara süre tanıyorum. Elbette benim düzenim (cezâlandırmam) sapasağlamdır.

10- Leyl

7- Biz de onu kolay olan için başarılı kılacağız.
10- Biz de ona en zorlu olanı (azâba uğramasını) kolaylaştıracağız.
12- Şüphesiz, bize âit olan, yol göstermektir.
13- Gerçekten, son da, ilk de (ahiret ve Dünyâ) bizimdir. 
14- Artık sizi, ‘alevleri kabardıkça kabaran’ bir ateşle uyardım.

12- Kadr

1- Gerçek şu ki, Biz onu kadir gecesinde indirdik.

15- Kevser

1- Şüphesiz, biz sana Kevser’i verdik.

26- Necm

29- Şu hâlde sen, Bizim zikrimize sırt çeviren ve dünyâ hayâtından başkasını istemeyenden yüz çevir.

27- Abese

25- Biz şüphesiz, suyu akıttıkça akıttık,
26- Sonra yeri yardıkça yardık;  
27- Böylece onda tâneler bitirdik,

28- Şems

5- Göğe ve onu binâ edene,       
6- Yere ve onu yayıp döşeyene, 
7- Nefse ve ona ‘bir düzen içinde biçim verene’,  
8- Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).

30- Tîn

4- Doğrusu, biz insanı en güzel bir biçimde yarattık.
5- Sonra aşağıların aşağısına çevirdik.

32- İnsân (Dehr)

2- Şüphesiz biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören (biri) kıldık.           
3- Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.         
4- Doğrusu biz kâfirlere zincirler, demir halkalar (tomruklar) ve çılgınca yanan bir ateş hazırladık.
23- Gerçek şu ki, Kur’ân’ı senin üzerine ‘safhalar hâlinde bir indirme tarzıyla (tenzil)’ indiren biziz, biz.

33- Kıyâmet

3- İnsan, kendisinin kemiklerini bizim kesin olarak bir araya getirmeyeceğimizi mi sanıyor?.         
4- Evet; onun parmak uçlarını dahi derleyip-(yeniden) düzene koymaya güç yetirenleriz.
16- Onu (Kur’ân’ı, kavrayıp belletmek için) aceleye kapılıp dilini onunla hareket ettirip-durma.        
17- Şüphesiz, onu (kâlbinde) toplamak ve onu (sana) okutmak bize âit (bir iş)tir.  
18- Şu hâlde, Biz onu okuduğumuz zaman, sen de okunuşunu izle.        
19- Sonra muhakkak onu açıklamak Bize ait (bir iş)tir.

35- Mürselât

16- Biz, öncekileri helâk etmedik mi?.   
17- Sonra arkadan gelenleri onların izinde yürüteceğiz.   
18- İşte biz, suçlu-günahkârlara böyle yapıyoruz.
20- Sizi basbayağı bir sudan yaratmadık mı?.    
21- Sonra onu savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik.
22- Belli bir süreye kadar;         
23- İşte (buna) güç yetirdik. Demek ki, biz ne güzel güç yetirenleriz.
25- Yeryüzünü bir toplanma yeri kılmadık mı?.   
26- Dirilere ve ölülere.   
27- Ve onda sabit yüksek dağlar var etmedik mi?. Size tatlı bir su içirmedik mi?.
             
36- Kâf

4- Doğrusu Biz, yerin onlardan ne eksilttiğini bilmişizdir. Katımızda (bütün bunları) saklayıp-koruyan bir kitap vardır.
6- Üzerlerindeki göğe bakmıyorlar mı?. Biz, onu nasıl binâ ettik ve onu nasıl süsledik?. Onun hiç-bir çatlağı yok.   
7- Yeri de (nasıl) döşeyip-yaydık?. Onda sarsılmaz dağlar bıraktık ve onda ‘göz alıcı ve iç açıcı’ her çiftten (nice bitkiler) bitirdik.
9- Ve gökten mübârek (bereket ve rahmet yüklü) su indirdik; böylece onunla bahçeler ve biçilecek tâneler bitirdik. 
10- Ve birbiri üstüne dizilmiş tomurcuk yüklü yüksek hurma ağaçları da. 
11- Kullara rızık olmak üzere. Ve onunla (o suyla) ölü bir şehri dirilttik. İşte (ölümden sonra) diriliş de böyledir.
16- Andolsun, insanı Biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız.
28- (Allah buyurur:) ‘Benim huzûrumda çekişip-durmayın. Ben size daha önce ‘kesin bir uyarı’ göndermiştim’.       
29- ‘Huzurumda söz değişikliğe uğratılmaz ve Ben kullara zulmedici değilim’.
38- Andolsun, Biz gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde yarattık; Bize hiç-bir yorgunluk dokunmadı.
43- Gerçek şu ki, dirilten ve öldüren Biziz, Biz. Ve dönüş de Bizedir.
45- Biz onların neler söylediklerini daha iyi biliriz. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin; şu hâlde, Benim kesin tehdidimden korkanlara Kur’ân ile öğüt ver.

37- Beled

4- Andolsun, biz insanı bir zorluk içinde yarattık.
8- Ona iki göz vermedik mi?.     
9- Bir dil ve iki dudak?.  
10- Biz ona ‘iki yol-iki amaç’ gösterdik.

38- Târık

16- Ben de bir düzen kurup hazırlıyorum.

39- Yâsin

12- Şüphesiz biz, ölüleri biz diriltiriz; onların önden takdim ettiklerini ve eserlerini biz yazarız. Biz her-şeyi, apaçık bir kitapta tesbit edip korumuşuz.
34- Biz, orada hurmalıklardan ve üzüm-bağlarından bahçeler kıldık ve içlerinde pınarlar fışkırttık:
38- Güneş de, kendisi için (tesbit edilmiş) olan bir müstakarra doğru akıp gitmektedir. Bu, üstün ve güçlü olan, bilen (Allah)ın takdiridir.         
39- Ay’a gelince, biz onun için de bir-takım uğrak yerleri takdir ettik; sonunda o, eski bir hurma-dalı gibi döndü (döner).
41- Onların zürriyetlerini dolu gemilerde taşımamız da kendileri için bir âyettir.     
42- Ve onlar için binmekte oldukları bunun benzeri (nice) şeyleri yaratmamız da.  
43- Eğer dilersek onları batırır-boğarız; bu durumda ne onların imdâdına yetişen olur, ne kurtulabilirler.       
44- Ancak bizden bir rahmet olması ve (onları) belirli bir zamâna kadar yararlandırmamız başka.
60- ‘Ey âdem-oğulları, ben size and vermedim mi ki: Şeytana kulluk etmeyin, çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır;’     
61- ‘Bana kulluk edin, doğru yol budur’.
65- Bugün onların ağızlarını mühürleriz; (günahtan ve sevaptan yana) kazandıklarını, elleri bize söylemekte, ayakları (aleyhlerinde) şâhitlik etmektedir.       
66- Eğer dilemiş olsaydık, gözlerinin üstüne bastırır-kör ederdik, böylece yola dökülüp-koşuşurlardı. Fakat nasıl göreceklerdi ki?.           
67- Eğer dilemiş olsaydık, oldukları yerde (en görkemli çağlarında) onları bir başka kalıba sokardık; böylece ne ileri gitmeye, ne geri dönmeye güç yetirebilirlerdi.           
68- Kime uzun ömür verirsek, yaratılışta onu tersine çeviririz. Yine de akıllarını kullanmayacaklar mı?.       
69- Biz ona (Peygambere) şiir öğretmedik; (bu,) ona yakışmaz da. O (kendisine indirilen Kitap), yalnızca bir öğüt ve apaçık bir Kur’ân’dır.
71- Ellerimizin yaptıklarından kendileri için nice hayvanları yarattığımızı görmüyorlar mı?. Böylece bunlara mâlik oluyorlar.  
72- Biz onlara kendileri için boyun eğdirdik; işte bir kısmı binekleridir, bir kısmını(n da etini) yiyorlar.
76- Öyleyse onların sözleri seni üzmesin. Elbette sakladıklarını da, açığa vurduklarını da biliyoruz.
77- İnsan, kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmüyor mu?. Şimdi o, apaçık bir düşman kesilmiştir. 
78- Kendi yaratılışını unutarak bize bir örnek verdi; dedi ki: ‘Çürümüş-bozulmuşken, bu kemikleri kim diriltecekmiş?’.         
79- De ki: ‘Onları, ilk defa yaratıp-inşa eden diriltecek. O, her yaratmayı bilir’.
82- Bir şeyi dilediği zaman, O’nun emri yalnızca: ‘Ol’ demesidir; o da hemen oluverir.

40- Furkân

2- Göklerin ve yerin mülkü O’nundur; çocuk edinmemiştir. O’na mülkünde ortak yoktur, her şeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir.
35- Andolsun, biz Mûsâ’ya kitabı verdik ve onunla birlikte kardeşi Hârûn’u yardımcı kıldık. 
36- Böylece onlara: ‘Âyetlerimizi yalanlayan kavme gidin’ dedik; sonunda onları (Firavun ve çevresini) kökünden darmadağın ettik.           
37- Nûh’un kavmi de, elçileri yalanlandıklarında onları suda boğduk ve insanlar için bir âyet kıldık. Biz zulmedenlere acıklı bir azab hazırladık.        
38- Ad’ı, Semud’u, Ress halkını ve bunlar arasında bir-çok nesilleri (yok ettik).     
39- Biz (onlardan) her birine örnekler verdik ve her birini darmadağın edip mahvettik.
45- Rabbini görmedin mi, gölgeyi nasıl uzatıvermiştir?. Eğer dilemiş olsaydı onu durgun kılardı. Sonra biz Güneş’i ona bir delil kılmışızdır.
46- Sonra da onu tutup kendimize ağır-ağır çekmişizdir.  
47- O, geceyi sizin için bir elbise, uykuyu bir dinlenme ve gündüzü de yayılıp-çalışma (zamânı) kılandır.    
48- Ve rahmetinin önünde rüzgârları müjdeciler olarak gönderen O’dur. Biz, gökten tertemiz su indirdik;    
49- Onunla ölü bir beldeyi (toprağı) canlandırmak ve yarattığımız hayvanlardan ve insanlardan birçoğunu onunla sulamak için.           
50- Andolsun bunu, onların arasında öğüt alıp-düşünsünler diye çeşitli biçimlerde açıkladık. Ama insanların çoğu nankörlük edip ayak direttiler.  
51- Eğer dilemiş olsaydık, her kasabaya bir uyarıcı gönderirdik.
53- İki denizi (birbirine) salıp katan O’dur; bu, tatlı, susuzluğu giderici, bu da tuzlu ve acıdır. İkisinin arasında (birbirlerine karışmalarını önleyen) bir engel (berzah) ve aşılmayan bir sınır koymuştur.           
54- İnsanı bir sudan yaratıp onu, neseb ve sihriyyet (sâhibi) kılan O’dur. Senin Rabbin güç yetirendir.
59- O, gökleri ve yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan ve sonra arşa istivâ edendir. Rahmândır. Bunu (bundan) haberi olana sor.
             
41- Rahmân

1- Rahmân (olan Allah) 
2- Kur’ân’ı öğretti.         
3- İnsanı yarattı.           
4- Ona beyânı öğretti.   
5- Güneş ve Ay (belli) bir hesap iledir.
6- Bitki ve ağaç (O’na) secde etmektedirler.
7- Gökyüzü, Onu da yükseltti ve mîzânı koydu.

42- Fâtır

11- Allah sizi topraktan yarattı, sonra bir damla sudan. Sonra sizi çift çift kıldı. O’nun bilgisi olmaksızın, hiç-bir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz da. Ömür sürene, ömür verilmesi ve onun ömründen kısaltılması da mutlakâ bir kitapta (yazılı)dır. Gerçekten bu, Allah’a göre kolaydır.
27- Allah’ın gökyüzünden su indirdiğini görmedin mi?. Böylece onunla, renkleri değişik olan meyveler çıkardık. Dağlardan da beyaz, kırmızı renkleri değişik ve siyah yollar (kıldık).

43- Meryem

7- (Allah buyurdu:) ‘Ey Zekeriya, şüphesiz biz seni, adı Yahyâ olan bir çocukla müjdelemekteyiz; biz bundan önce ona hiç-bir adaş kılmamışız’.
21- ‘İşte böyle’ dedi. ‘Rabbin, dedi ki: Bu benim için kolaydır. Onu insanlara bir âyet ve bizden bir rahmet kılmak için (bu çocuk olacaktır)’. Ve iş de olup bitmişti.
50- Onlara rahmetimizden armağan(lar) bağışladık ve onlar için yüce bir doğruluk-dili verdik.
52- Ona, Tûr’un sağ yanından seslendik ve onu (kendisiyle) gizlice söyleşmek için yakınlaştırdık.
57- Biz onu yüce bir mekân (makam)a yükseltmiştik.     
63- O cennet; biz, kullarımızdan takvâ sâhibi olanları (ona) vârisçi kılacağız.
64- Biz (elçiler) ancak Rabbiniz emriyle ineriz. Önümüzde, ardımızda ve bunlar arasında olan her-şey O’nundur. Senin Rabbin kesinlikle unutkan değildir.

44- Tâ-Hâ

12- ‘Gerçekten Ben, Ben senin Rabbinim. Ayakkabılarını çıkar; çünkü sen, kutsal vâdi olan Tuva’dasın’.    
13- ‘Ben seni seçmiş bulunuyorum; bundan böyle vahyolunanı dinle’.      
14- ‘Gerçekten Ben, Ben Allah’ım, Ben’den başka ilah yoktur; Şu-hâlde Bana ibâdet et ve beni zikretmek için dosdoğru namaz kıl’.
36- (Allah) Dedi ki: ‘Ey Mûsâ istediğin sana verilmiştir’.   
37- ‘Andolsun, biz sana bir defâ daha lütufta bulunmuştuk’.         
38- ‘Hani, annene vahyolunan şeyi vahyetmiştik, (şöyle ki:)’        
39- ‘Onu sandığın içine koy, suya bırak, böylece su onu sâhile bıraksın; onu benim de düşmanım, onun da düşmanı olan biri alacaktır. Gözümün önünde yetiştirilmen için, kendimden sana bir sevgi yönelttim’.          
40- ‘Hani kızkardeşin gezinip; ‘Onu(n bakımını) üstlenecek birini size haber vereyim mi?’. demekteydi. Böylece, seni annene geri çevirmiş olduk ki, gözü aydın olsun ve üzülmesin. Sen bir insan öldürmüştün de, biz seni tasadan kurtarmış ve seni ‘esaslı bir denemeden geçirip-denemiştik’. Medyen halkı arasında da yıllarca kalmıştın, sonra bir kader üzerine (buraya) geldin ey Mûsâ’.           
41- ‘Seni kendim için seçtim’.   
42- ‘Sen ve kardeşin âyetlerimle gidin ve beni zikretmede gevşek davranmayın.
80- Ey İsrâiloğulları, andolsun, sizi düşmanlarınızdan kurtardık. Tûr’un sağ yanında sizinle vaadleştik ve üzerinize kudret helvasıyla bıldırcın indirdik.           
81- Size, rızık olarak verdiklerimizden temiz olanlarından yiyin, bu konuda azgınlık yapmayın, yoksa gazâbım üzerinize kaçınılmaz olarak iner: benim gazâbım, kimin üzerine inerse, muhakkak o, tepe-taklak düşmüştür.          
82- Gerçekten Ben, tevbe eden, inanan, sâlih amellerde bulunup da sonra doğru yola erişen kimseyi şüphesiz bağışlayıcıyım.
99- Sana geçmişlerin haberlerinden bir bölümünü böylece aktarıyoruz. Gerçekten, sana katımızdan bir zikir verdik.
113- Böylece biz onu, Arapça bir Kur’ân olarak indirdik ve onda korkulacak şeyleri türlü şekillerde açıkladık; umulur ki korkup-sakınırlar yada onlar için düşünme (yeteneğini) oluşturur.
115- Andolsun, biz bundan önce Âdem’e ahid vermiştik, fakat o, unuttu. Biz onda bir kararlılık bulmadık.   
116- Hani biz meleklere: ‘Âdem’e secde edin’ demiştik, İblis’in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi, o, ayak diremişti.         
117- Bunun üzerine dedik ki: ‘Ey Âdem, bu gerçekten sana ve eşine düşmandır; sakın sizi cennetten sürüp çıkarmasın, sonra mutsuz olursun’.
122- Sonra Rabbi onu seçti, tevbesini kabûl etti ve doğru yola iletti.         
123- Dedi ki: ‘Kiminiz kiminize düşman olarak, hepiniz oradan inin. Artık size benden bir yol gösterici gelecektir; kim benim hidâyetime uyarsa artık o şaşırıp sapmaz ve mutsuz olmaz’.      
124- ‘Kim de benim zikrimden yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır ve biz onu kıyâmet günü kör olarak haşredeceğiz’.
126- (Allah da) Der ki: ‘İşte böyle, sana âyetlerimiz gelmişti, fakat sen onları unuttun, bugün de sen işte böyle unutulmaktasın’.           
127- İşte biz ölçüsüzce davrananları ve Rabbinin âyetlerine inanmayanları böyle cezâlandırırız; Âhiretin azâbı ise gerçekten daha şiddetli ve daha süreklidir.
128- Kendilerinden önceki nesillerden nicelerini yıkıma uğratmamız, onları doğruya yöneltmedi mi?. (Oysa bugün kendileri) onların kaldıkları yerlerde (târihi kalıntıları üzerinde) gezinip duruyorlar. Şüphesiz bunda sağduyu sâhipleri için âyetler vardır.

45- Hâkka

11- Gerçek şu ki, su taştığı zaman, o gemide biz sizi taşıdık;
44- Eğer o, bize karşı bâzı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı.      
45- Muhakkak onun sağ-elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik.     
46- Sonra onun can-damarını elbette keserdik.
6- Çünkü, gerçekten onlar, bunu uzak görüyorlar.           
7- Biz ise, onu yakın görüyoruz.
40- Artık, doğu’ların ve batı’ların Rabbine yemin ederim; Biz gerçekten güç yetireniz;

50- Vâkıa

35- Gerçek şu ki, Biz onları yeni bir inşâ (yaratma) ile inşa edip-yarattık. 
36- Onları hep bâkireler olarak kıldık,
57- Sizleri Biz yarattık, yine de tasdik etmeyecek misiniz?.        
58- Şimdi (rahimlere) dökmekte olduğunuz meniyi gördünüz mü?.
59- Onu sizler mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratıcı Biz miyiz?.       
60- Sizin aranızda ölümü takdir eden Biziz ve Bizim önümüze geçilmiş değildir;   
61- (Yerinize) Benzerlerinizi getirip-değiştirme ve sizi şimdi bilemeyeceğiniz bir şekilde-inşâ etme konusunda.
63- Şimdi ekmekte olduğunuz (tohum)u gördünüz mü?.  
64- Onu sizler mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren Biz miyiz?.
65- Eğer dilemiş olsaydık, gerçekten onu bir ot kırıntısı kılardık; böylelikle şaşar-kalırdınız.           
68- Şimdi siz, içmekte olduğunuz suyu gördünüz mü?.   
69- Onu sizler mi buluttan indiriyorsunuz, yoksa indiren Biz miyiz?.        
70- Eğer dilemiş olsaydık onu tuzlu kılardık; şükretmeniz gerekmez mi?. 
71- Şimdi yakmakta olduğunuz ateşi gördünüz mü?.
72- Onun ağacını sizler mi inşa ettiniz (yarattınız), yoksa onu inşa eden Biz miyiz?.        
73- Biz onu hem bir öğüt ve hatırlatma (konusu), hem ihtiyâcı olanlara bir meta kıldık.

51- Şuârâ
             
78- ‘Ki beni yaratan ve bana hidâyet veren O’dur;’           
79- ‘Bana yediren ve içiren O’dur;’         
80- ‘Hastalandığım zaman bana şifâ veren O’dur;’           
81- ‘Beni öldürecek, sonra diriltecek olan da O’dur,’        
82- ‘Din (cezâ) günü hatâlarımı bağışlayacağını umduğum da O’dur;’

53- Neml

9- ‘Ey Mûsâ, gerçekten Ben, güçlü ve üstün, hüküm ve hikmet sâhibi olan Allah’ım’.
10- ‘Asanı bırak;’ (Bıraktı ve) onun çevik bir yılan gibi hareket etttiğini görünce, geriye doğru kaçtı ve arkasına bakmadı. “Ey Mûsâ, korkma; şüphesiz Ben(im); Benim yanımda gönderilen (elçiler) korkmaz’.
11- ‘Ancak zulmeden başka; sonra kötülüğün ardından iyiliğe çevirirse, artık şüphesiz Ben, bağışlayanım, esirgeyenim’.
57- Biz de, onu ve âilesini kurtardık, yalnızca karısı hâriç; onu geride (azab içinde kalanlar arasında) takdir ettik.   
58- Ve üzerlerine bir yağmur yağdırdık. Uyarılanların yağmuru ne kötüdür.
82- O söz, başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir Dabbe çıkarırız; o da, insanların bizim âyetlerimize kesin bir bilgiyle inanmadıklarını onlara söyler.    
83- Her ümmetten âyetlerimizi yalanlayan bir grubu toplayacağımız gün, artık onlar ‘tutuklanıp (azab yerine) dağıtılırlar’.     
84- Nihâyet geldikleri zaman, (Allah) der ki: ‘Siz benim âyetlerimi, bilgi bakımından kavramadığınız hâlde yalanladınız mı?. Yoksa ne yapıyordunuz?’.

54- Kamer

15- Andolsun, Biz bunu bir âyet olarak bıraktık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı?.
22- Andolsun Biz Kur’ân’ı zikr (öğüt alıp düşünmek) için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı?.
21- Şu-hâlde Benim azâbım ve uyarmam nasılmış?.
17- Andolsun Biz Kur’ân’ı zikr (öğüt alıp düşünmek) için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı?.
30- Şu-hâlde Benim azâbım ve uyarmam nasılmış?.       
31- Çünkü Biz onların üzerine bir tek çığlık gönderdik. Böylece onlar, ağıldaki çalı-çırpı olan kuru ot gibi oluverdiler.
32- Andolsun Biz Kur’ân’ı zikr (öğüt alıp düşünmek) için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı?.
34- Biz de onların üzerine taş yağdıran bir kasırga gönderdik. Yalnız Lût âilesini (bu azabtan ayrı tuttuk;) onları seher vakti kurtardık;         
35- Tarafımızdan bir nîmet olarak. İşte Biz, şükredenleri böyle ödüllendiririz.        
36- Oysa andolsun, zorlu yakalamamıza karşı onları uyarmıştı. Fakat onlar, bu uyarıları kuşkuyla karşılayıp-yalanlamakta direttiler.          
37- Andolsun onlar, onun konuklarından da murad almak için baskı yaptılar. Biz de onların gözlerini silip kör ettik. ‘İşte azâbımı ve uyarmamı tadın’.          
38- Andolsun onları bir sabah vakti erkenden, üzerlerinde kararını kılmış bir azab yakalayıp-bastırıverdi.     
39- Şimdi azâbımı ve uyarmamı tadın.    
40- Andolsun Biz Kur’ân’ı zikr (öğüt alıp düşünmek) için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı?.
42- Bizim âyetlerimizin tümünü yalanladılar. Biz de onları üstün ve güçlü, kudretli olanın yakalayışıyla yakalayıverdik.
51- Andolsun Biz sizin benzerlerinizi yıkıma uğrattık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı?.
50- Bizim emrimiz, bir göz kırpma gibi yalnızca ‘bir keredir’.
49- Hiç şüphesiz, biz her-şeyi bir kader ile yarattık.
             
55- Sâd

18- Doğrusu biz dağlara boyun eğdirdik, akşam ve sabah kendisiyle birlikte (Allah’ı) tesbih ederlerdi.
18- Doğrusu biz dağlara boyun eğdirdik, akşam ve sabah kendisiyle birlikte (Allah’ı) tesbih ederlerdi.
20- Onun mülkünü güçlendirmiştik. Ona hikmet ve anlatım çarpıcılığını vermiştik.
25- Böylece onu bağışladık. Şüphesiz onun Bizim katımızda gerçekten bir yakınlığı ve varılacak güzel bir yeri vardır.
26- ‘Ey Davud, gerçek şu ki, Biz seni yeryüzünde halife (yönetici) kıldık. Öyleyse insanlar arasında hak ile hükmet, istek ve tutkulara (hevâya) uyma; sonra seni Allah’ın yolundan saptırır. Şüphesiz Allah’ın yolundan sapanlara, hesap-gününü unutmalarından dolayı şiddetli bir azab vardır’.    
27- Biz gökyüzünü, yeryüzünü ve ikisi arasında bulunan şeyleri bâtıl olarak yaratmadık. Bu, inkâr edenlerin zannıdır. Ateşten (görecekleri azabtan) dolayı vay o inkârcılara.
28- Yoksa Biz, îman edip sâlih amellerde bulunanları yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlar gibi (bir) mi tutacağız?. Yada muttakîleri fâcirler gibi (bir) mi tutacağız?.
30- Biz Davud’a Süleyman’ı armağan ettik. O, ne güzel kuldu. Çünkü o, (dâima Allah’a) yönelip-dönen biriydi.
34- Andolsun, biz Süleyman’ı imtihan ettik, tahtının üstünde bir ceset bıraktık. Sonra (eski durumuna) döndü.
39- ‘İşte bu, bizim vergimizdir. (Ey Süleyman) Artık sen de hesâba vurmaksızın, ver yada tut’.      
40- Şüphesiz, onun Bizim katımızda gerçekten bir yakınlığı ve varılacak güzel bir yeri vardır.
43- Katımızdan ona bir rahmet ve temiz akıl sâhiplerine bir öğüt olmak üzere âilesini ve onlarla birlikte bir benzerini de bağışladık.           
44- ‘Ve eline bir deste (sap) al, böylece onunla vur ve andını bozma’. Gerçekten, Biz onu sabredici bulduk. O, ne güzel kuldu. Çünkü o, (dâima Allah’a) yönelip-dönen biriydi.
45- Güç ve basiret sâhibi olan kullarımız İbrâhim’i, İshak’ı ve Yâkub’u da hatırla.   
46- Gerçekten biz onları, katıksızca (âhiretteki asıl) yurdu düşünüp-anan ihlas sâhipleri kıldık.      
47- Ve gerçekten onlar, Bizim katımızda seçkinlerden ve hayırlı olanlardandır.
54- Şüphesiz bu, Bizim (ihsân ettiğimiz) rızkımızdır, bitip tükenmesi de yok.
71- Hani Rabbin meleklere: ‘Gerçekten ben, çamurdan bir beşer yaratacağım’ demişti.     
72- ‘Onu bir biçime sokup, ona rûhumdan üflediğim zaman siz onun için hemen secdeye kapanın’.

56- A’raf

4- Biz nice ülkeleri yıkıma uğrattık. Geceleri uyurlarken yada gündüzün dinlenirlerken bizim zorlu azâbımız onlara geliverdi.
5- Zorlu azâbımız onlara gelince yakarışları: ‘Biz gerçekten zulme sapanlardandık’ demelerinden başka olmadı.     
6- Andolsun, kendilerine (peygamber) gönderilenlere soracağız ve onlara gönderilenlere (peygamberlere) de elbette soracağız.           
7- Andolsun (yapıp-etmelerini) onlara bir ilimle mutlakâ haber vereceğiz. Ve biz gâibler (onlardan uzakta olan habersizler) de değildik.
10- Andolsun, sizi yeryüzünde yerleşik kıldık ve orda size geçimlikler yarattık. Ne az şükrediyorsunuz?.
11- Andolsun, biz sizi yarattık, sonra size suret (biçim-şekil) verdik, sonra meleklere: ‘Âdem’e secde edin’ dedik. Onlar da İblis’in dışında secde ettiler; o, secde edenlerden olmadı.          
12- (Allah) Dedi: ‘Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?’. (İblis) Dedi ki: ‘Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın’.
22- Böylece onları aldatarak düşürdü. Ağacı tattıkları anda, ayıp yerleri kendilerine beliriverdi ve üzerlerini cennet yapraklarından örtmeye başladılar. (O zaman) Rableri kendilerine seslendi: ‘Ben sizi bu ağaçtan menetmemiş miydim?. Ve şeytanın sizin gerçekten apaçık düşmanınız olduğunu söylememiş miydim?’.
54- Gerçekten Rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra arşa istiva eden Allah’tır. Gündüzü, durmaksızın kendisini kovalayan geceyle örten, Güneş’e, Ay’a ve yıldızlara kendi buyruğuyla baş eğdirendir. Haberiniz olsun, yaratmak da, emir de (yalnızca) O’nundur. Âlemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir.
64- Onu yalanladılar. Biz de onu ve gemide onunla birlikte olanları kurtardık, âyetlerimizi yalan sayanları suda-boğduk. Çünkü onlar kör bir kavimdi.
72- Böylece onu ve onunla birlikte olanları katımızdan bir rahmet ile kurtardık. Âyetlerimizi yalan sayarak inanmamış olanların kökünü kuruttuk.
83- Bunun üzerine biz, karısı dışında onu ve âilesini kurtardık; o (karısı) ise (helâka uğrayanlar arasında) geride kalanlardandı.           
84- Ve onların üzerine bir (azab) sağanağı yağdırdık. Suçlu-günahkârların uğradıkları sona bir bak işte.
94- Biz hangi memlekete bir peygamber gönderdiysek onun halkı yalvarıp-yakarsınlar diye, mutlakâ onları dayanılmaz bir zorluk (yoksulluk) ve sıkıntıyla yakalayıvermişiz
95- Sonra kötülüğün yerini iyilikle değiştirdik, öyle ki onlar, çoğaldılar ve: ‘Atalarımıza da (bâzen) şiddetli sıkıntılar (bâzen de) refah ve genişlikler dokunmuştu’ dediler. Bunun üzerine, biz de onları kendileri hiç şuurunda değilken apansız kıskıvrak yakalayıverdik.           
96- Eğer o ülkeler halkı inansalardı ve korkup-sakınsalardı, gerçekten üzerlerine hem gökten, hem yerden (sayısız) bolluklar (bereketler) açardık; ancak onlar yalanladılar, biz de onları kazanageldikleri nedeniyle yakalayıverdik.       
97- O ülkeler halkı, geceleri uyurken, onlara zorlu azâbımızın gelmeyeceğinden güvende miydiler?.
94- Biz hangi memlekete bir peygamber gönderdiysek onun halkı yalvarıp-yakarsınlar diye, mutlakâ onları dayanılmaz bir zorluk (yoksulluk) ve sıkıntıyla yakalayıvermişiz.
95- Sonra kötülüğün yerini iyilikle değiştirdik, öyle ki onlar, çoğaldılar ve: ‘Atalarımıza da (bâzen) şiddetli sıkıntılar (bâzen de) refah ve genişlikler dokunmuştu’ dediler. Bunun üzerine, biz de onları kendileri hiç şuurunda değilken apansız kıskıvrak yakalayıverdik.           
96- Eğer o ülkeler halkı inansalardı ve korkup-sakınsalardı, gerçekten üzerlerine hem gökten, hem yerden (sayısız) bolluklar (bereketler) açardık; ancak onlar yalanladılar, biz de onları kazanageldikleri nedeniyle yakalayıverdik.       
97- O ülkeler halkı, geceleri uyurken, onlara zorlu azâbımızın gelmeyeceğinden güvende miydiler?.           
98- Yada o ülkeler halkı, kuşluk vakti eğlenceye dalmışken, onlara zorlu-azâbımızın gelmeyeceğinden güvende miydiler?.  
99- (Veyâ) Onlar, Allah’ın tuzağından güvende mi idiler?. Allah’ın bir tuzak kurmasından, hüsrâna uğrayan bir topluluktan başkası (akılsızca) güvende olmaz.
101- İşte bu ülkeler, sana onların ‘haberlerinden aktarmalar yapıyoruz’. Gerçekten, onlara elçileri apaçık belgelerle gelmişlerdi. Ama daha önceden yalanlamaları nedeniyle îman eder olmadılar. İşte Allah, inkâr edenlerin kâlplerini böyle damgalar.
102- Onların çoğunda ‘verdikleri söze bağlılık’ görmedik, ama onların çoğunu fâsıklar (yoldan çıkanlar) olarak gördük.         
103- Sonra bunların (peygamberlerin) ardından Mûsâ’yı âyetlerimizle Firavun’a ve önde gelen çevresine gönderdik; onlar ona (âyetlerimize) haksızlık ettiler. İşte bozgunculuk çıkaranların nasıl bir sona uğradıklarına bir bak.
101- İşte bu ülkeler, sana onların ‘haberlerinden aktarmalar yapıyoruz’. Gerçekten, onlara elçileri apaçık belgelerle gelmişlerdi. Ama daha önceden yalanlamaları nedeniyle îman eder olmadılar. İşte Allah, inkâr edenlerin kâlplerini böyle damgalar.
117- Biz de Mûsâ’ya: ‘âsânı fırlat’ diye vahyettik. (O da fırlatınca) bir de baktılar ki, o bütün uydurduklarını toplayıp yutuyor.
130- Andolsun, biz de Firavun âile (çevre)sini belki öğüt alıp düşünürler diye yıllar-yılı kuraklığa ve ürün kıtlığına uğrattık.
130- Andolsun, biz de Firavun âile (çevre)sini belki öğüt alıp düşünürler diye yıllar-yılı kuraklığa ve ürün kıtlığına uğrattık.
133- Bunun üzerine, ayrı-ayrı mûcizeler (âyetler) olarak üzerlerine tûfan, çekirge, buğday güvesi, kurbağa ve kan musallat ettik. Yine büyüklük taslâdılar ve suçlu-günahkâr bir kavim oldular.
136- Biz de onlardan intikâm aldık ve âyetlerimizi yalanlamaları ve onlardan habersizmişler (gibi) olmaları nedeniyle onları suda boğduk.
137- Bereketler kıldığımız yerin doğusuna ve batısına o hor kılınıp-zayıf bırakılanları (müstaz’afları) mîrasçılar kıldık. Rabbinin İsrâiloğullarına olan o güzel sözü (vaadi), sabretmeleri dolayısıyla tamamlandı (yerine geldi). Firavun ve kavminin yaptıklarını ve yükselttiklerini (iktidarlarını ve saraylarını) da yerle bir ettik.
138- İsrâiloğullarını denizden geçirdik. Putları önünde bel büküp eğilmen bir topluluğa rastladılar. Mûsâ’ya dediler ki: ‘Ey Mûsâ, onların ilahları (var; onların ki) gibi, sen de bize bir ilah yap’. O: ‘Siz gerçekten câhillik etmekte olan bir kavimsiniz’ dedi.
141- ‘Hani size dayanılmaz işkenceler yapan, kadınlarınızı sağ bırakıp erkek çocuklarınızı öldüren Firavun âilesinden sizi kurtarmıştık. Bunda Rabbinizden sizin için büyük bir imtihan vardı’.
142- Mûsâ ile otuz gece için sözleştik ve ona bir on daha ekledik. Böylece Rabbinin belirlediği süre, kırk geceye tamamlandı. Mûsâ, kardeşi Hârûn’a ‘Kavmimde benim yerime geç, ıslah et ve bozguncuların yolunu tutma’ dedi.          
143- Mûsâ tâyin edilen sürede gelince ve Rabbi O’nunla konuşunca: ‘Rabbim, bana göster, Seni göreyim’ dedi. (Allah:) ‘Beni aslâ göremezsin, ama şu dağa bak; eğer o yerinde karar kılabilirse, sen de beni göreceksin’. Rabbi dağa tecelli edince, onu param-parça etti. Mûsâ bayılarak yere düştü. Kendine geldiğinde: ‘Sen yücesin (Rabbim). Sana tevbe ettim ve ben îman edenlerin ilkiyim’ dedi.     
144- (Allah:) ‘Ey Mûsâ’ dedi. ‘Sana verdiğim risâletimle ve seninle konuşmamla seni insanlar üzerinde seçkin kıldım. Sana verdiklerimi al ve şükredenlerden ol’.      
145- Biz ona Levhalar’da her-şeyden bir öğüt ve her-şeyin yeterli bir açıklamasını yazdık. (Ve:) ‘Şimdi bunlara sıkıca sarıl ve kavmine de emret ki en güzeliyle (buna) sarılsınlar. Size fâsıkların yurdunu pek yakında göstereceğim’ (dedik).
145- Biz ona Levhalar’da her-şeyden bir öğüt ve her-şeyin yeterli bir açıklamasını yazdık. (Ve:) ‘Şimdi bunlara sıkıca sarıl ve kavmine de emret ki en güzeliyle (buna) sarılsınlar. Size fâsıkların yurdunu pek yakında göstereceğim’ (dedik).     
146- Yeryüzünde haksız yere büyüklenenleri âyetlerimden engelleyeceğim. Onlar her âyeti görseler bile ona inanmazlar; dosdoğru yolu (rüşd yolunu) da görseler, yol olarak benimsemezler, azgınlık yolunu, gördüklerinde ise onu yol olarak benimserler. Bu, onların âyetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gâfil olmaları dolayısıyladır. 
147- Âyetlerimizi ve âhirete kavuşmayı yalanlayanlar, onların amelleri boşa çıkmıştır. Onlar yaptıklarından başkasıyla mı cezâlandırılacaklardı?.
160- Biz onları (İsrâiloğullarını) ayrı-ayrı oymaklar olarak on iki topluluk (ümmet) olarak ayırdık. Kavmi kendisinden su istediğinde Mûsâ’ya: ‘âsaân’la taşa vur’ diye vahyettik. Ondan on iki pınar sızıp-fışkırdı; böylece her bir insan-topluluğu su içeceği yeri öğrenmiş oldu. Üzerlerine bulutla gölge çektik ve onlara kudret helvası ile bıldırcın indirdik. (Sonra da şöyle dedik:) ‘Size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin’. Onlar bize zulmetmedi, ancak kendi nefislerine zulmediyorlardı.
163- …İşte biz, fıska sapmaları dolayısıyla onları böyle imtihan ediyorduk.
165- Kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında ise, biz de kötülükten sakındıranları kurtardık. Zulmedenleri yaptıkları fısk dolayısıyla pek zorlu bir azab ile yakaladık.
166- Onlar, sakındırıldıkları ‘şeyi yapmada ısrâr edip başkaldırınca’ onlara: ‘Aşağılık maymunlar olunuz’ dedik.
168- Onları yeryüzünde ayrı-ayrı topluluklar olarak paramparça dağıttık. Kimileri sâlih (davranışlarda) bulunuyor, kimileri bunların dışında olan aşağılıklardır. Onları iyiliklerle ve kötülüklerle imtihan ettik, ki dönsünler.
171- Bir zamanlar dağı, sanki bir gölgelikmiş gibi üstlerine yükseltmiştik. Onlar ise neredeyse tepelerine düşecek sanmışlardı. (Onlara demiştik ki:) ‘Size verdiklerimize sımsıkı sarılın ve onda olanı düşünün, ki sakınasınız’.
172- Hani Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şâhidler kılmıştı: ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’. (demişti de) onlar: ‘Evet (Rabbimizsin), şâhidolduk’ demişlerdi. (Bu,) Kıyâmet günü: ‘Biz bundan habersizdik’ dememeniz içindir.
174- İşte biz âyetleri böyle birer-birer açıklarız, umulur ki dönerler.           
175- Onlara kendisine âyetlerimizi verdiğimiz kişinin haberini anlat. O, bundan sıyrılıp-uzaklaşmış, şeytan onu peşine takmıştı. O da sonunda azgınlardan olmuştu.          
176- Eğer biz dileseydik, onu bununla yükseltirdik. Ama o yere meyletti (veyâ yere saplandı), hevâsına uydu. Onun durumu, üstüne varsan dilini sarkıtıp soluyan, kendi başına bıraksan dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumu gibidir. İşte âyetlerimizi yalanlayan topluluğun durumu böyledir. Artık gerçek haberi onlara aktar. Ki düşünsünler. 
177- Âyetlerimizi yalanlayanlar ve yalnızca kendi nefislerine zulmedenlerin örneği ne kötüdür.
179- Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kâlbleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hattâ daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gâfil olanlardır.
182- Âyetlerimizi yalanlayanları ise, onları bilmeyecekleri bir yönden derece-derece (günahları yükletip azâba) yaklaştıracağız.           
183- Onlara bir süre tanıyorum. Hiç şüphesiz benim düzenim (cezâlandırmam) sapasağlamdır.

57- Secde

4- Allah; gökleri, yeri ve ikisi arasında olanları altı günde yarattı, sonra arşa istiva etti. Sizin O’nun dışında bir yardımcınız ve şefaatçiniz yoktur. Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz?.    
5- Gökten yere her işi O evirip düzene koyar. Sonra (işler,) sizin saymakta olduğunuz bin yıl süreli bir günde yine O’na yükselir.           
6- İşte gaybı da, müşahede edilebileni de bilen, üstün ve güçlü olan, esirgeyen O’dur.      
7- Ki O, yarattığı her-şeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayandır. 
8- Sonra onun soyunu bir özden (sülale’den), basbayağı bir sudan yapmıştır.       
9- Sonra onu ‘düzeltip bir biçime soktu’ ve ona ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz?.
13- Eğer dilemiş olsaydık, her bir nefse kendi hidâyetini verirdik. Fakat benden çıkan şu söz gerçekleşecektir: ‘Andolsun, cehennemi cinlerden ve insanlardan (inkâr edenlerle) tamamıyla dolduracağım’.
14- Öyleyse bu (azab) gününüzle karşılaşmayı unutmanıza karşılık azâbı tadın. Biz de sizi gerçekten unuttuk; yaptıklarınıza karşılık ebedî azâbı tadın.         
15- Bizim âyetlerimize, ancak kendilerine hatırlatıldığı zaman, hemen secdeye kapananlar, Rablerini hamd ile tesbih edenler ve büyüklük taslâmayan (müstekbir olmayan)lar îman eder.
21- Andolsun, biz onlara belki (inkarcılıktan) dönerler diye o büyük (uhrevi) azabdan önce, yakın (dünyevi) azabtan da taddıracağız.    
22- Kendisine Rabbinin âyetleri hatırlatıldıktan sonra, yüz çevirenden daha zâlim kimdir?. Gerçekten biz, suçlu-günahkârlardan intikam alıcılarız.          
23- Andolsun, biz Mûsâ’ya kitabı vermiştik; böylece sen ona kavuşmaktan kuşku içinde olma. Biz onu İsrâiloğullarına bir yol gösterici kılmıştık.        
24- Ve onların içinden, sabrettikleri zaman emrimizle doğru yola iletip-yönelten önderler kıldık; onlar bizim âyetlerimize kesin bilgiyle inanıyorlardı.     
25- Şüphesiz, senin Rabbin, ihtilafa düştükleri şeyler konusunda kıyâmet günü aralarında ‘hükmünü verip ayıracaktır’.
26- Yurtlarında gezip dolaştıkları nice nesilleri kendilerinden evvel yıkıma uğratmış olmamız, hâlâ onları doğru yola iletip yöneltmedi mi?. Elbette, bunda âyetler vardır; yine de işitmiyorlar mı?.    
27- Görmüyorlar mı; biz, suyu çorak toprağa sürüyoruz da onunla ekin bitiriyoruz; ondan hayvanları, kendileri yemektedir?. Yine de görmüyorlar mı?.
             
58- Ra’d

32- Andolsun, senden önceki elçilerle de alay edildi, bunun üzerine Ben de o inkârcılara bir süre tanıdım, sonra onları (kıskıvrak) yakalayıverdim. İşte nasıldı sonuçlandırma?.
37- İşte böylece biz onu (Kur’ân’ı) Arapça bir hüküm olarak indirdik. Andolsun, sana gelen bu ilimden sonra, onların hevâ(istek ve tutku)larına uyacak olursan, senin için Allah’tan ne bir yardımcı-dost, ne bir koruyucu vardır.
38- Andolsun, senden önce de elçiler gönderdik, onlara eşler ve çocuklar verdik. Allah’ın izni olmaksızın (hiç) bir elçiye herhangi bir âyeti (mûcizeyi) getirmek olacak iş değildi. Her ecel (tesbit edilmiş süre) için bir kitap (yazı, hüküm, son) vardır.
41- Onlar görmüyorlar mı ki, gerçekten biz arza geliyor ve onu çevresinden eksiltiyoruz. Allah hüküm verir. Onun hükmünün peşine düşecek yoktur. Ve O, hesâbı pek çabuk görendir.

59- Tûr

20- Özenle dizilmiş tahtlar üzerinde yaslânmışlardır. Ve Biz onları iri-ceylan gözlü hûrilerle evlendirmişiz.
21- Îman edenler ve zürriyetleri kendilerini îmanda izleyenler; Biz onların zürriyetlerini de olara katıp-ekledik. Amellerinden hiç-bir şeyi eksiltmedik. Her kişi kendi kazandığına karşılık bir rehindir. 
22- Onlara, istek duyup-arzuladıkları meyvelerden ve etten bol bol verdik.

62- Kehf

29- Ve de ki: ‘Hak Rabbinizdendir; artık dileyen îman etsin, dileyen inkâr etsin. Şüphesiz biz zâlimlere bir ateş hazırlamışız, onun duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. Eğer yardım isterlerse, katı bir sıvı gibi yüzleri kavurup-yakan bir su ile yardım edilirler. Ne kötü bir içkidir o ve ne kötü bir destektir.       
30- Şüphesiz îman edip sâlih amellerde bulunanlar ise; biz gerçekten en güzel davranışta bulunanın ecrini kayba uğratmayız.
47- Dağları yürüteceğimiz gün, yeri çırılçıplak (dümdüz olmuş) görürsün; onları bir arada toplamışız da, içlerinden hiç-birini dışarda bırakmamışızdır.           
48- Onlar senin Rabbine sıra-sıra sunulmuşlardır. Andolsun, siz ilk defâ yarattığımız gibi bize gelmiş oldunuz. Hayır, size bir kavuşma-zamânı tesbit etmediğimizi sanmıştınız değil mi?.
50- Hani meleklere: ‘Âdem’e secde edin’ demiştik; İblis’in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi, böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. Bu durumda Beni bırakıp onu ve soyunu veliler mi edineceksiniz?. Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Bu,) Zâlimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir.
54- Andolsun, bu Kur’ân’da insanlar için her örnekten çeşitli açıklamalarda bulunduk. İnsan, her-şeyden çok tartışmacıdır.
56- Biz elçileri, müjde vericiler ve uyarıcılar olmak dışında (başka bir amaçla) göndermeyiz. İnkâr edenler ise, hakkı bâtıl ile geçersiz kılmak için mücâdele ediyorlar. Onlar benim âyetlerimi ve uyarıldıklarını (azâbı) alay konusu edindiler.
59- İşte ülkeler (ve onların halkları), zulmettikleri zaman onları yıkıma uğrattık; ve yıkımları için bir buluşma zamânı tesbit ettik.
65- Derken, katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular.
88- Kim îman eder ve sâlih amellerde bulunursa, onun için güzel bir karşılık vardır. Ona buyruğumuzdan kolay olanını söyleyeceğiz’.
91- İşte böyle, onun yanında ‘özü kapsayan bilgi olduğunu’ (veyâ yanında olup-biten her-şeyi) biz (ilmimizle) büsbütün kuşatmıştık.
99- Biz o gün, bir kısmını bir kısmı içinde dalgalanırcasına bırakıvermişiz. Sur’a da üfürülmüştür, artık onların tümünü bir-araya getirmişiz.        
100- Ve o gün, cehennemi, inkâr edenlere tam bir sunuşla sunmuşuz.    
101- Ki onlar, Beni zikretme (konusun)da gözleri bir perde içindeydi. (Kur’ân’ı) dinlemeye katlanamazlardı.
102- İnkâr edenler, Beni bırakıp kullarımı veliler edindiklerini mi sandılar?. Gerçekten Biz cehennemi kâfirler için bir durak olarak hazırlamışız.

63- Cin

16- Eğer onlar (insanlar ve cinler), yol üzerinde ‘dosdoğru bir istikâmet tuttursalardı’, mutlakâ Biz onlara bol miktarda su içirir (tükenmez bir rızık ve nîmet verir)dik.

65- İbrâhim

4- Biz hiç-bir elçiyi, kendi kavminin dilinden başkasıyla göndermedik ki, onlara apaçık anlatsın. Böylece Allah, dilediğini şaşırtıp saptırır, dilediğini hidâyete erdirir. O, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sâhibidir.    
5- Andolsun Mûsâ’yı: ‘Kavmini karanlıklardan nûra çıkar ve onlara Allah’ın günlerini hatırlat’ diye âyetlerimizle göndermiştik. Şüphesiz bunda çokça sabreden ve şükreden herkes için gerçekten âyetler vardır.
7- ‘Rabbiniz şöyle buyurmuştu: “Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size arttırırım ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz benim azâbım pek şiddetlidir’.
13- İnkâr edenler, resûllerine dediler ki: ‘Muhakkak (ya) sizi toprağımızdan süreceğiz veyâ dînimize geri döneceksiniz’. Böylelikle Rableri kendilerine vahyetti ki: ‘Şüphesiz biz, zulmedenleri helâk edeceğiz.         
14- ‘Ve onlardan sonra sizi o arza mutlakâ yerleştireceğiz. İşte bu, makâmımdan korkana ve tehdidimden korkana âit (bir ayrıcalıktır)’.

66- Sâffât

34- Doğrusu biz, suçlu-günahkârlara böyle yaparız.
72- Andolsun, biz onlara uyarıcılar göndermiştik.
75- Andolsun, Nûh bize (duâ edip) seslenmişti de, ne güzel icâbet etmiştik.        
76- Onu ve âilesini, o büyük üzüntüden kurtarmıştık.      
77- Ve onun zürriyetini, (Dünyâ’da) onları da baki kıldık.  
78- Sonra gelenler arasında ona (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık.
80- Gerçekten biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.         
81- Şüphesiz o, bizim mü’min olan kullarımızdandı.        
82- Sonra diğerlerini suda boğduk.
98- Böylelikle ona bir tuzak hazırlamak istediler. Oysa biz, onları alçaltılmışlar kıldık.
101- Biz de onu halim bir çocukla müjdeledik.
110- Biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.           
111- Şüphesiz o, bizim mü’min olan kullarımızdandır.     
112- Biz ona, sâlihlerden bir peygamber olarak İshak’ı da müjdeledik.      
113- Ona ve İshak’a bereketler verdik. İkisinin soyundan, ihsanda bulunan (muhsin olan) da var, açıkça kendi nefsine zulmeden de.      
114- Andolsun, biz Mûsâ’ya ve Hârûn’a lütufta bulunduk.
115- Onları ve kavimlerini o büyük üzüntüden kurtardık.   
116- Onlara yardım ettik, böylece üstün gelenler oldular. 
117- Ve ikisine anlatımı-açık kitabı verdik.          
118- Onları dosdoğru yola yöneltip-ilettik.           
119- Sonra gelenler arasında da ikisine (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık.
121- Şüphesiz biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.         
122- Şüphesiz ikisi, bizim mü’min olan kullarımızdandılar.
131- Şüphesiz biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.         
132- Şüphesiz o, bizim mü’min olan kullarımızdandı.
129- Sonra gelenler arasında ona (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık.
134- Hani biz onu ve âilesini topluca kurtarmıştık.
136- Sonra geride kalanları yerle bir ettik.          
145- Sonunda o hasta bir durumdayken çıplak bir yere (sâhile) attık.       
146- Ve üzerine, sık-geniş yaprakla (kabağa benzer) türden bir ağaç bitirdik.       
147- Onu yüzbin veyâ (sayısı) daha da artan (bir topluluk)a (peygamber olarak) gönderdik.
148- Sonunda ona îman ettiler, biz de onları bir süreye kadar yararlandırdık.
150- Yoksa onlar, şâhidlik etmekteyken biz melekleri dişiler olarak mı yarattık?.
171- Andolsun, (peygamber olarak) gönderilen kullarımıza (şu) sözümüz geçmiştir:
173- Ve şüphesiz; bizim ordularımız, üstün gelecek olanlar onlardır.
176- Şimdi onlar, bizim azâbımızı mı acele istiyorlar?.

67- Kasas

5- Biz ise, yeryüzünde güçten düşürülenlere lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve mîrasçılar kılmak istiyorduk.       
6- Ve (istiyorduk ki) onları yeryüzünde ‘iktidar sâhipleri olarak yerleşik kılalım’, Firavun’a, Hâmân’a ve askerlerine, onlardan sakındıkları şeyi gösterelim.      
7- Mûsâ’nın annesine: ‘Onu emzir, şâyet onun için korkacak olursan, onu suya bırak, korkma ve üzülme; çünkü onu biz sana tekrar geri vereceğiz ve onu gönderilen (elçilerden) kılacağız’ diye vahyettik (bildirdik).
10- Mûsâ’nın annesi ise, yüreği boşluk içinde sabahladı. Eğer mü’minlerden olması için kâlbi üzerinde (sabrı ve dayanıklılığı) pekiştirmemiş olsaydık, neredeyse onu(n durumunu) açığa vuracaktı.
12- Biz, daha önce ona süt-analarını haram etmiştik. (Kız kardeşi:) ‘Ben, sizin adınıza bakımını üstlenecek ve ona öğüt verecek (veyâ eğitecek) bir âileyi size bildireyim mi?’. dedi.         
13- Böylelikle, gözünün aydın olması, üzülmemesi ve gerçekten Allah’ın vâdinin hak olduğunu bilmesi için, onu annesine geri vermiş olduk. Ancak onların çoğu bilmezler.
14- Erginlik çağına ulaşıp olgunlaşınca, ona bir ‘hüküm ve hikmet’ ve ilim verdik. Biz iyilikte bulunanları işte böyle ödüllendiririz.
30- Derken oraya geldiğinde, o kutlu yerdeki vadinin sağ yanında olan bir ağaçtan: ‘Ey Mûsâ, Âlemlerin Rabbi olan Allah benim;’ diye seslenildi.
39- O ve askerleri, yeryüzünde haksız yere büyüklendiler ve gerçekten bize döndürülmeyeceklerini sandılar.         
40- Bunun üzerine, onu ve askerlerini tutup suya attık. Böylelikle zulmedenlerin nasıl bir sona uğradıklarına bir bak.          
41- Biz, onları ateşe çağıran önderler kıldık; kıyâmet günü yardım görmezler.       
42- Bu dünyâ-hayâtında arkalarına lânet düşürdük; kıyâmet gününde de, ‘kendilerinden nefret edilen ve çirkinleştirilmiş’ olanlardır.           
43- Andolsun, ilk nesilleri yıkıma uğrattıktan sonra, Mûsâ’ya, insanlar için (gözleri hikmetle açıp aydınlatacak) basîretler, hidâyet ve rahmet olmak üzere Kitap verdik. Umulur ki öğüt alıp-düşünürler diye.
44- Mûsâ’ya o işi (ilahi vahyi verip) gerçekleştirdiğimiz zaman, sen (Tûr’un) batı yanında değildin ve (buna) şâhid olanlardan da değildin.           
45- Ancak biz bir-çok nesiller inşâ ettik de onların üzerinde (nice) ömür(ler) uzayıp geçti. Ve sen Medyen halkı içinde yaşayıp da âyetlerimizi onlardan okuyarak öğrenmiş değilsin. Ancak (bu bilgileri sana) gönderen biziz.          
46- (Mûsâ’ya) Seslendiğimiz zaman da, sen Tur’un yanında değildin. Ancak Rabbinden bir rahmet olmak üzere senden önce kendilerine bir uyarıcı gelmemiş olan bir kavmi uyarman için (gönderildin). Umulur ki öğüt alıp düşünürler diye.
51- Andolsun, biz öğüt alıp-düşünsünler diye, sözü birbiri ardınca dizip-indirdik.   
52- Bu (Kur’ân)dan önce, kitap verdiklerimiz buna inanmaktadırlar.
58- Biz, yaşama biçimleriyle ‘refah içinde şımarıp azmış’ nice şehri yıkıma uğrattık. İşte meskenleri; çok az (bir zaman) dışında (onlar da) kendilerinden sonra oturulabilmiş değildir. (Onlara) vâris olanlar biziz.
61- Şimdi, kendisine güzel bir vaâdde bulunduğumuz, dolayısıyla ona kavuşan kişi, dünyâ-hayâtının metaı ile metalandırdığımız sonra kıyâmet günü (azâba uğramak için) hazır bulundurulan kişi gibi midir?.       
62- O gün (Allah) onlara seslenerek: ‘Bana ortak olarak öne sürdükleriniz nerede?’. der.
76- Gerçek şu ki, Kârûn, Mûsâ’nın kavmindendi, ancak onlara karşı azgınlaştı. Biz, ona öyle hazîneler vermiştik ki, anahtarları, birlikte (taşımaya) davranan güçlü bir topluluğa ağır geliyordu. Hani kavmi ona demişti ki: ‘Şımararak sevinme, çünkü Allah şımararak sevince kapılanları sevmez’.
81- Sonunda onu da, konağını da yerin dibine geçirdik. Böylece Allah’a karşı ona yardım edecek bir topluluğu olmadı. Ve o, kendi-kendine yardım edebileceklerden de değildi.
83- İşte âhiret yurdu; biz onu, yeryüzünde büyüklenmeyenlere ve bozgunculuk yapmak istemeyenlere (armağan) kılarız. (Güzel) Sonuç takvâ sâhiplerinindir.

68- İsrâ

2- Mûsâ’ya kitap verdik ve ‘Benden başka vekil edinmeyin’ diye onu İsrâiloğullarına kılavuz kıldık.  
3- (Ey) Nûh ile birlikte taşıdıklarımızın çocukları! Şüphesiz o, şükreden bir kuldu. 
4- Kitapta İsrâiloğullarına şu hükmü verdik: ‘Muhakkak siz yer(yüzün) de iki defâ bozgunculuk çıkaracaksınız ve muhakkak büyük bir azgınlıkla kibirlenip yükseleceksiniz.
5- Nitekim (ikiden) ilk vâid geldiği zaman, güç ve şiddet sâhibi kullarımızı üzerinize gönderdik de (sizi) evlerin aralarına kadar girip araştırdılar. Bu yerine getirilmesi gereken bir sözdü.
6- Sonra onlara karşı size tekrar ‘güç ve kuvvet verdik’, size mallar ve çocuklarla yardım ettik ve topluluk olarak sizi sayıca çok kıldık.
8- Umulur ki, Rabbiniz size merhâmet eder, fakat siz (bozgunculuğa) dönerseniz biz de (sizi cezâlandırmaya) döneriz. Biz, cehennemi kâfirler için bir kuşatma yeri kıldık.
10- Ve şüphesiz, âhirete inanmayanlar için de acı bir azab hazırlamışızdır.
12- Geceyi ve gündüzü iki âyet kıldık; gece âyetini sildik de Rabbinizden bir fazl aramanız, yılların sayısını ve hesâbı öğrenmeniz için gündüzün âyetini aydınlatıcı kıldık. Biz, her-şeyi yeterince açıkladık.
13- Biz, her insanın kuşunu (işlediklerini, yaptıklarını) kendi boynuna doladık, kıyâmet gününde onun için açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız.
15- ..Biz, bir elçi gönderinceye kadar (hiç-bir topluluğa) azab edecek değiliz.
16- Bir ülkeyi helâk etmek istediğimiz zaman, onun ‘varlık ve güç sâhibi önde gelenlerine’ emrederiz, böylelikle onda bozgunculuk çıkarırlar. Artık onun üzerine söz hak olur da, onu kökünden darmadağın ederiz.  
17- Biz, Nûh’tan sonra nice nesilleri yıkıma uğrattık. Kullarının günahlarını haber alıcı, görücü olarak Rabbin yeter,
18- Kim çarçabuk olanı (geçici dünyâ-arzularını) isterse, orada istediğimiz kimseye dilediğimizi çabuklaştırırız, sonra ona cehennemi (yurt) kılarız; ona, kınanmış ve kovulmuş olarak gider.
21- Onlardan kimini kimine nasıl üstün tuttuğumuzu gör. Muhakkak âhiret dereceler bakımından daha büyüktür, üstünlük bakımından da daha büyüktür.
41- Andolsun, biz bu Kur’ân’da çeşitli açıklamalar yaptık, öğüt alıp-düşünsünler diye. Oysa bu, onların daha uzaklaşmalarından başkasını arttırmıyor.
45- Kur’ân okuduğun zaman seninle âhirete inanmayanlar arasında görünmez bir perde kıldık.      
46- Ve onların kâlbleri üzerine, onu kavrayıp anlamalarını engelleyen kabuklar, kulaklarına da bir ağırlık koyduk. Sen Kur’ân’da sâdece Rabbini ‘bir ve tek’ (ilah olarak) andığın zaman, ‘nefretle kaçar vaziyette’ gerisin-geriye giderler.     
47- Biz onların seni dinlediklerinde ne için dinlediklerini, gizli konuşmalarında da o zâlimlerin: ‘Siz büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz’ dediklerini çok iyi biliriz.
55- Rabbin, göklerde ve yerde olan herkesi en iyi bilir. Andolsun, biz peygamberlerin bir kısmını bir kısmına üstün kıldık ve Davud’a da Zebur verdik.
58- Hiç-bir ülke (veyâ şehir) olmasın ki, kıyâmet gününden önce biz onu (ya) bir yıkıma uğratacağız veyâ onu şiddetli bir azabla azablandıracağız; bu (muhakkak) o kitapta yazılıdır.       
59- Bizi âyet (mûcize)ler göndermekten, öncekilerin onu yalanlamasından başka bir şey alıkoymadı. Semud’a dişi deveyi görünür (bir mûcize) olarak gönderdik, fakat onlar bununla (onu boğazlamakla) zulmetmiş oldular. Oysa biz âyetleri ancak korkutmak için göndeririz.        
60- Hani biz sana: ‘Muhakkak Rabbin insanları çepeçevre kuşatmıştır’ demiştik. Sana gösterdiğimiz o rüyâyı insanları denemek için yaptık, Kur’ân’da lânetlenmiş ağacı da. Biz onları korkutuyoruz. Fakat (bu) onlarda büyük bir azgınlıktan başka bir şey arttırmıyor.       
61- Hani, meleklere: ‘Âdem’e secde edin’ demiştik. İblis’in dışında (hepsi) secde etmişlerdi. Demişti ki: ‘Bir çamur olarak yarattığın kimseye ben secde eder miyim?’.       
62- Demişti ki: ‘Şu bana karşı yücelttiğine bir bak; andolsun, eğer bana kıyâmet gününe kadar süre tanırsan, onun soyunu -pek az dışında- kuşkusuz kendime bağlı kılacağım.  
63- Demişti ki: ‘Git, onlardan kim sana uyarsa (uysun), şüphesiz sizin cezânız cehennemdir; eksiksiz bir cezâ’.
70- Andolsun, biz Âdemoğlunu yücelttik; onları karada ve denizde (çeşitli araçlarla) taşıdık, temiz, güzel şeylerden rızıklandırdık ve yarattıklarımızın bir çoğundan üstün kıldık.
71- Her insan-grubunu imamlarıyla çağıracağımız gün, artık kimin kitabı sağ eline verilirse, onlar kitaplarını okuyacaklar ve bir ‘hurma çekirdeğindeki iplikçik kadar’ bile haksızlığa uğratılmazlar.
73- Onlar neredeyse, sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı düzüp uydurman için seni fitneye düşüreceklerdi; o zaman seni dost edineceklerdi.       
74- Eğer biz seni sağlamlaştırmasaydık, andolsun, onlara az bir şey (de olsa) eğilim gösterecektin.         
75- Bu durumda, biz sana, hayâtında kat-kat, ölümün de kat-kat (acısını) tattırırdık; sonra bize karşı bir yardımcı bulamazdın.
77- (Bu,) Senden önce gönderdiğimiz resûllerimizin sünnetidir. Sünnetimizde bir değişiklik bulamazsın.
82- Kur’ân’dan mü’minler için şifâ ve rahmet olan şeyleri indiriyoruz. Oysa o, zâlimlere kayıplardan başkasını arttırmaz.     
83- İnsana bir nîmet verdiğimizde sırt çevirir ve yan çizer; ona bir şer dokunduğu zaman da umutsuzluğa kapılır.
86- Andolsun, eğer dilersek, sana vahyettiklerimizi gerçekten gideriveririz, sonra bunun için bize karşı bir vekil bulamazsın.
89- Andolsun, bu Kur’ân’da her örnekten insanlar için çeşitli açıklamalarda bulunduk. İnsanların çoğu ise ancak inkârda ayak direttiler.
97- Allah, kimi hidâyete erdirirse, işte o, hidâyet bulmuştur, kimi saptırırsa onlar için O’nun dışında aslâ veliler bulamazsın. Kıyâmet günü, biz onları yüzükoyun körler, dilsizler ve sağırlar olarak haşrederiz. Onların barınma yerleri cehennemdir; ateşi sükun buldukça, çılgın alevini onlara arttırırız.
101- Andolsun, biz Mûsâ’ya apaçık dokuz âyet (mûcize) vermiştik; işte İsrâiloğullarına sor; onlara geldiği zaman Firavun ona: ‘Gerçekten ben seni büyülenmiş sanıyorum’ demişti.
103- Böylelikle, onları o yerden sürüp-sarsıntıya uğratmayı istedi, biz de onu ve berâberindekileri hep-birlikte boğuverdik.   
104- Ve onun ardından İsrâiloğullarına söyledik: ‘O toprak (yurt)ta oturun, âhiret vâdi geldiğinde hepinizi derleyip-toplayacağız’.           
105- Biz onu (Kur’ân’ı) hak olarak indirdik ve o hak ile indi; seni de yalnızca bir müjde verici ve uyarıp-korkutucu olarak gönderdik.           
106- Onu bir Kur’ân olarak, insanlara dura-dura okuman için (bölüm bölüm) ayırdık ve onu safha safha bir indirme ile indirdik.
             
69-Yûnus

2- İçlerinden bir adama: ‘İnsanları uyar ve îman edenlere, muhakkak kendileri için Rableri katında ‘gerçek bir makam’ olduğunu müjde ver’ diye vahyetmemiz, insanlara şaşırtıcı mı geldi?. İnkâr edenler: “Gerçekten bu, açıkça bir büyücüdür’ dediler.     
3- Şüphesiz sizin Rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra arşa istiva eden, işleri evirip-çeviren Allah’tır. Onun izni olmadıktan sonra, hiç kimse şefaatçi olamaz. İşte Rabbiniz olan Allah budur, öyleyse O’na kulluk edin. Yine de öğüt alıp düşünmeyecek misiniz?.
7- Bizimle karşılaşmayı ummayanlar, dünyâ-hayâtına râzı olanlar ve bununla tatmin olanlar ve bizim âyetlerimizden habersiz olanlar;
11- Eğer Allah, onların hayra ulaşmak için çarçabuk davrandıkları gibi, insanlara şerri de çabuklaştırsaydı, mutlakâ ecellerine hüküm verilirdi. İşte bize kavuşmayı ummayanları biz böylece taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşır bir durumda bırakırız.     
12- İnsana bir zarar dokunduğunda, yan yatarken, otururken yada ayaktayken bize duâ eder; zarârını üstünden kaldırdığımız zaman ise, sanki kendisine dokunan zarâra bizi hiç çağırmamış gibi döner-gider. İşte, ölçüyü taşıranlara yapmakta oldukları böyle süslenmiştir.    
13- Andolsun, sizden önceki nesilleri, resûlleri kendilerine apaçık deliller getirdiği hâlde, zulmettikleri ve îman etmeyecek oldukları için yıkıma uğrattık. İşte biz, suçlu-günahkâr olan bir topluluğu böyle cezâlandırırız.         
14- Sonra, nasıl yapıp-davranacaksınız diye gözlemek için, onların ardından sizi yeryüzünde halifeler kıldık.
15- Onlara âyetlerimiz apaçık belgeler olarak okunduğunda, bizimle karşılaşmayı ummayanlar, derler ki: ‘Bundan başka bir Kur’ân getir veyâ onu değiştir’. De ki: ‘Benim onu kendi nefsimin bir öngörmesi olarak değiştirmem benim için olacak şey değildir. Ben, yalnızca bana vahyolunana uyarım. Eğer Rabbime isyân edersem, gerçekten ben, büyük günün azâbından korkarım’.
21- İnsanlara, şiddetli bir sıkıntı dokunduktan sonra, bir rahmet dokundurduğumuz zaman, âyetlerimiz konusunda hîleli bir düzen kurmak (bir entrika çevirmek) onlar için (bir alışkanlık ve kötü bir edinim)dir. De ki: ‘Düzen kurmada (karşılık vermede) Allah daha hızlıdır. Şüphesiz, bizim elçilerimiz, sizin ‘geliştirmekte olduğunuz düzenleri’ yazmaktadırlar’.       
22- Karada ve denizde sizi gezdiren O’dur. Öyle ki siz gemide bulunduğunuz zaman, onlar da güzel bir rüzgârla onu yüzdürürlerken ve (tam) bununla sevinmektelerken, ona çılgınca bir rüzgâr gelip çatar ve her yandan dalgalar onları kuşatıverir; onlar artık bu (dalgalarla) gerçekten kuşatıldıklarını sanmışlarken, dinde O’na ‘gönülden katıksız bağlılar (muhlisler)’ olarak Allah’a duâ etmeye başlarlar: ‘Andolsun eğer bundan bizi kurtaracak olursan, muhakkak sana şükredenlerden olacağız’.
23- Ama (Allah) onları kurtarınca, hemen haksız yere, yeryüzünde taşkınlığa koyulurlar. Ey insanlar, sizin taşkınlığınız, ancak kendi aleyhinizedir; (bu) dünyâ-hayâtının geçici metaıdır. Sonra dönüşünüz bizedir, biz de yaptıklarınızı size haber vereceğiz.
24- Dünyâ-hayâtının örneği, ancak gökten indirdiğimiz, onunla insanların ve hayvanların yediği yeryüzünün bitkisi karışmış olan bir su gibidir. Öyle ki yer, güzelliğini takınıp süslendiği ve ahâlisi gerçekten ona güç yetirdiklerini sanmışlarken (işte tam bu sırada) gece veyâ gündüz ona emrimiz gelmiştir de, dün sanki hiç-bir zenginliği yokmuş gibi, onu kökünden biçilip atılmış bir durumda kılmışız. Düşünen bir topluluk için biz âyetleri böyle birer-birer açıklarız.
28- O gün, onların tümünü bir-arada toplayacağız, sonra şirk katanlara: ‘Yerinizden ayrılmayınız; siz de, şirk koştuklarınız da’ diyeceğiz. Artık onların arasını açmışızdır. Şirk koştukları derler ki: ‘Siz bize ibâdet ediyor değildiniz’.
45- Gündüzün bir saatinden başka sanki hiç ömür sürmemişler gibi onları bir-arada toplayacağı gün, onlar birbirlerini tanımış olacaklar. Allah’a kavuşmayı yalanlayanlar gerçekten hüsrâna uğramışlardır. Onlar hidâyete ermiş (kimseler) değildi.         
46- Onlara vaâdettiğimiz (azâbın) bir kısmını sana gösteririz veyâ senin hayâtına son veririz (de görmen âhirete kalır.) Onların dönüşleri bizedir, sonra Allah işlediklerine şâhiddir.
73- Fakat onu yalanladılar; biz de onu ve gemide onunla birlikte olanları kurtardık ve onları halifeler kıldık. Âyetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk. Uyarılanların nasıl bir sonuca uğratıldıklarına bir bak.        
74- Sonra onun ardından kendi kavimlerine (başka) elçiler gönderdik; onlara apaçık belgeler getirmişlerdi. Ama daha önce onu yalanlamaları nedeniyle inanmadılar. İşte biz, haddi aşanların kâlblerini böyle mühürleriz.
75- Sonra bunların ardından Firavun’a ve onun önde gelen çevresine Mûsâ’yı ve Hârûn’u âyetlerimizle gönderdik. Fakat onlar büyüklendiler. Onlar suçlu-günahkâr bir kavimdi. 
76- Onlara katımızdan hak geldiği zaman, dediler ki: ‘Bu, kuşkusuz apaçık bir büyüdür’.
87- Mûsâ ve kardeşine (şöyle) vahyettik: ‘Mısır’da kavminiz için evler hazırlayın, evlerinizi namaz kılınan (ve kıbleye dönük) yerler yapın ve namazı dosdoğru kılın. Mü’minleri de müjdele’.
93- Andolsun, biz İsrâiloğullarını, hoşlarına gidecek güzel bir yerde yerleştirdik ve temiz şeylerden kendilerine rızık verdik. Kendilerine ilim gelinceye kadar anlaşmazlığa düşmediler. Şüphesiz Rabbin, aralarında anlaşmazlığa düştükleri şey konusunda kıyâmet günü hüküm verecektir.
94- Sana indirdiğimizden eğer kuşkudaysan, senden önce kitabı okuyanlara sor. Andolsun, Rabbinden sana gerçek gelmiştir, Şu-hâlde kuşkuya kapılanlardan olma.
103- Sonra biz, elçilerimizi ve îman edenleri böyle kurtarırız; mü’minleri kurtarmamız bizim üzerimize bir haktır.

70- Hûd
             
9- Andolsun, biz insana tarafımızdan bir rahmet tattırıp sonra bunu kendisinden çekip-alsak, kuşkusuz o, (artık) umûdunu kesmiş bir nankördür.   
10- Ve andolsun, kendisine dokunan bir sıkıntıdan sonra, ona bir nîmet taddırsak, kuşkusuz; ‘Kötülükler benden gidiverdi’ der. Çünkü o, şımarıktır, böbürlenendir.
40- Sonunda emrimiz geldiğinde ve tandır feverân ettiği zaman, dedik ki: ‘Her birinden ikişer çift (hayvan) ile aleyhlerinde söz geçmiş olanlar dışında, âileni ve îman edenleri ona yükle’. Zâten onunla birlikte çok azından başkası îman etmemişti.        
41- Dedi ki: ‘Ona binin. Onun yüzmesi de, demir atması (durması) da Allah’ın adıyladır. Şüphesiz benim Rabbim bağışlayandır, esirgeyendir’.
46- Dedi ki: ‘Ey Nûh, kesinlikle o senin âilenden değildir. Çünkü o, sâlih olmayan bir iş (yapmıştır). Öyleyse hakkında bilgin olmayan şeyi benden isteme. Gerçekten câhillerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum’.
50- Ad (halkına da) kardeşleri Hûd’u (gönderdik). Dedi ki: ‘Ey kavmim, Allah’a ibâdet edin, sizin O’ndan başka ilahınız yoktur. Siz yalan olarak (tanrılar) düzenlerden başkası değilsiniz.
49- Bunlar: Sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Bunları sen ve kavmin bundan önce bilmiyordun. Şu-hâlde sabret. Şüphesiz (güzel olan) sonuç takvâ sâhiplerinindir.
48- ‘Ey Nûh’ denildi. ‘Sana ve seninle birlikte olan ümmetler üzerine bizden selam ve bereketlerle (gemiden) in. (Sizden türeyecek diğer kâfir) Ümmetleri de yararlandıracağız, sonra onlara bizden acı bir azab dokunacaktır’.
58- Emrimiz geldiği zaman, tarafımızdan bir rahmet ile Hûd’u ve onunla birlikte îman edenleri kurtardık. Onları şiddetli-ağır bir azabtan kurtardık.
66- Emrimiz geldiği zaman, tarafımızdan bir rahmetle Sâlih’i ve onunla birlikte îman edenleri o günün aşağılatıcı azâbından kurtardık. Doğrusu senin Rabbin, güçlü olandır, aziz olandır.
69- Andolsun, elçilerimiz İbrâhim’e müjde ile geldikleri zaman; ‘Selam’ dediler. O da: ‘Selam’ dedi (ve) hemen gecikmeden kızartılmış bir buzağı getirdi.
94- Emrimiz geldiği zaman, tarafımızdan bir rahmetle Şuayb’ı ve O’nunla birlikte îman edenleri kurtardık; o zulmedenleri dayanılmaz bir ses sarıverdi de kendi yurtlarında dizüstü çökmüş olarak sabahladılar.
96- Andolsun, Mûsâ’yı âyetlerimizle ve apaçık olan bir delille gönderdik.
100- Bunlar, sana doğru haber (kıssa) olarak aktardığımız (geçmişteki) nesillerin haberleridir. Onlardan kimi ayakta kalmış, (hâlâ izleri var, kimi de) biçilmiş ekin (gibi yerlebir edilmiş, kalıntısı silinmiş) dir.           
101- Biz onlara zulmetmedik, ancak onlar kendi nefislerine zulmettiler. Böylece Rabbinin emri geldiği zaman, Allah’ı bırakıp da taptıkları ilahları, onlara hiç-bir şey sağlayamadı, ‘helâk ve kayıplarını’ arttırmaktan başka bir işe yaramadı.
102- Onlar, zulüm işlemektelerken, ülkeleri (veyâ nesilleri) yakaladığı zaman... Rabbinin yakalaması işte böyledir. Gerçekten O’nun yakalaması pek acı, pek şiddetlidir.
104- Biz onu sayılı bir sürenin (ecelin) dışında ertelemeyiz.
109- Artık onların tapmakta oldukları şeyler konusunda, sakın kuşkuda olma. Daha önceleri, ataları nasıl tapıyor idiyseler, onlar da ancak böyle tapıyorlar. Şüphesiz biz paylarını eksiltmeksizin onlara ödeyecek olanlarız.  
110- Andolsun, Mûsâ’ya kitabı verdik, onda anlaşmazlığa düşüldü. Eğer Rabbinden bir söz geçmiş (verilmiş) olmasaydı, mutlakâ aralarında hüküm verilmiş olacaktı. Gerçekten onlar, bundan (Kur’ân’dan) yana kuşku verici bir tereddüt içindedirler.

71- Yûsuf

3- Biz bu Kur’ân’ı sana vahyetmemizle, en güzel kıssaları gerçek bir haber (kıssa) olarak sana aktarıyoruz, oysa sen, daha önce, bundan haberi olmayanlardandın.
76- Böylece (Yûsuf) kardeşinin kabından önce onların kablarını (yoklamaya) başladı, sonra onu kardeşinin kabından çıkardı. İşte biz Yûsuf için böyle bir plân düzenledik. (Yoksa) Hükümdarın dîninde (yürürlükteki kânuna göre) kardeşini (yanında) alıkoyamazdı. Ancak Allah’ın dilemesi başka. Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Ve her bilgi sâhibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır.
102- Bu, sana (ey Muhammed) vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Yoksa onlar, (Yûsuf’un kardeşleri) o hîleli-düzeni kurarlarken, yapacakları işe birlikte karar verdikleri zaman sen yanlarında değildin.
109- Biz senden önce, şehirler halkına kendilerine vahyettiğimiz erkekler dışında (başkalarını elçi olarak) göndermedik. Hiç yeryüzünde dolaşmıyorlar mı, ki kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görmüş olsunlar?. Korkup-sakınanlar için ahiret yurdu elbette daha hayırlıdır. Siz yine de akıl erdirmeyecek misiniz?.         
110- Öyle ki elçiler, umutlarını kesip de, artık gerçekten yalanladıklarını sandıkları bir sırada onlara yardımımız gelmiştir; biz kimi dilersek o kurtulmuştur. Suçlu-günahkârlar topluluğundan zorlu azâbımız kesin olarak geri çevrilmeyecektir.

72- Hicr

4- Biz, kendisi için bilinen (takdir edilmiş) bir kitap olmaksızın hiç-bir ülkeyi yıkıma uğratmadık.
8- Hak olmaksızın biz melekleri indirmeyiz. O zaman da onlara göz açtırılmaz.
10- Andolsun, senden önce geçmiş topluluklara da elçiler gönderdik.
9- Hiç şüphesiz, zikri (Kur’ân’ı) biz indirdik biz; onun koruyucuları da gerçekten biziz.
12- Böylece biz onu (alayı), suçlu-günahkârların kâlblerine sokarız.
16- Andolsun, gökte burçlar kıldık ve onu gözleyenler için süsledik.         
17- Ve onu her kovulan şeytandan koruduk.
19- Yere (gelince,) onu döşeyip-yaydık, onda sarsılmaz-dağlar bıraktık ve onda her-şeyden ölçüsü belirlenmiş ürünler bitirdik.
24- Andolsun sizden öne (veyâ önceden) geçenleri bilmişizdir; ve (yine) andolsun, geride kalanları da bilmişizdir.
21- Hiç-bir şey yoktur ki, hazîneleri katımızda olmasın; ancak onu belirlenmiş bir miktar olarak indiririz.
22- Ve aşılayıcılar olarak rüzgârları gönderdik, böylece gökten su indirdik de sizleri suladık. Oysa siz onun hazîne-koruyucuları değilsiniz.
23- Şüphesiz biz, gerçekten biz yaşatır ve öldürürüz ve varis olanlar biziz.
20- Ve orada sizler için ve kendisine rızık vericiler olmadığınız kimseler (varlıklar ve canlılar) için geçimlikler kıldık.
26- Andolsun, insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık.           
27- Ve Cann’ı da daha önce ‘nüfuz eden kavurucu’ ateşten yaratmıştık.   
28- Hani Rabbin meleklere demişti: ‘Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım’.       
29- ‘Ona bir biçim verdiğimde ve ona ruhumdan üflediğimde hemen ona secde ederek (yere) kapanın’.
41- (Allah) Dedi ki: ‘İşte bu, bana göre dosdoğru yoldur’.
42- ‘Şüphesiz, kışkırtılıp-saptırılmışlardan sana uyanlar dışında, senin benim kullarım üzerinde zorlayıcı hiç-bir gücün yoktur’.
49- Haber ver kullarıma; şüphesiz Ben, Ben bağışlayanım, esirgeyenim.
79- Bundan dolayı onlardan intikâm aldık; her ikisi de açıkça (gözler) ön(ün)dedir.
81- Onlara âyetlerimizi vermiştik de ondan yüz çevirmişlerdi.
85- Biz, gökleri, yeri ve her ikisinin arasındakilerini hakkın dışında (herhangi bir amaçla) yaratmadık. Hiç şüphesiz o saat de yaklaşarak-gelmektedir; öyleyse (onlara karşı) güzel davranışlarda bulun.
86- Çünkü Rabbin, yaratan ve bilenin ta kendisidir.
92- Rabbine andolsun, onların tümüne (bunu) soracağız.

73- En-âm

6- Kendilerinden önce nice nesilleri yıkıma uğrattığımızı görmüyorlar mı?. Sizi yerleşik kılmadığımız bir biçimde onları yeryüzünde (büyük bir güç ve servetle) yerleşik kıldık; gökten üzerlerine sağanak (bol yağmurlar) yağdırdık, nehirleri de altlarından akar yaptık. Ama günahları nedeniyle onları yıkıma uğrattık ve arkalarından başka nesiller (inşâ edip) vâr ettik.
9- Onu eğer bir melek kılsaydık, elbette erkek (sûretinde bir melek) kılardık ve mutlakâ katmakta oldukları (şüpheleri) yine katardık.
20- Bizim kendilerine Kitap verdiklerimiz, onu, çocuklarını tanır gibi tanırlar. Kendilerini hüsrâna uğratanlar; işte onlar inanmayanlardır.
42- Andolsun, senden önceki ümmetlere (peygamberler) gönderdik de onları dayanılmaz zorluk (yoksulluk) ve sıkıntılarla çeviriverdik. Umulur ki yalvarırlar diye.
43- Onlara, zorlu azâbımız geldiği zaman yalvarmaları gerekmez miydi?. Ama onların kâlpleri katılaştı ve şeytan onlara yapmakta olduklarını çekici (süslü) gösterdi.          
44- Derken kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında, onların üzerlerine her-şeyin kapılarını açtık. Öyle ki kendilerine verilen şeylerle ‘sevince kapılıp şımarınca’, onları apansız yakalayıverdik. Artık onlar umutları suya düşenler oldular.
48- Biz elçileri müjde vericiler ve uyarıp-korkutucular olmaktan başka (bir nedenle) göndermiyoruz. Şu-hâlde kim îman ederse ve (davranışlarını) düzeltirse, artık onlar için korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır. 
49- Âyetlerimizi yalanlayanlara, fıska sapmalarından dolayı azab dokunacaktır.
61- O, kulları üzerinde kahredici (kahhar) olandır. Size koruyucular gönderiyor. Sonunda sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, elçilerimiz onun ‘hayâtına son verirler’. Onlar (bu işte, ne eksik ne fazla) kusur etmezler.
68- Âyetlerimiz konusunda ‘alaylı tartışmalara dalanlar:’ -onlar bir başka söze geçinceye kadar- onlardan yüz çevir. Şeytan sana unutturacak olursa, bu durumda hatırlamadan sonra, artık zulmeden toplulukla berâber oturma.
83- Bu, İbrâhim’e, kavmine karşı verdiğimiz delilimizdir. Biz, dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Şüphesiz senin Rabbin, hüküm ve hikmet sâhibidir, bilendir.          
84- Ve ona İshak’ı ve Yâkub’u armağan ettik, hepsini hidâyete eriştirdik; bundan önce de Nûh’u ve onun soyundan Davud’u, Süleyman’ı, Eyyub’u, Yûsuf’u, Mûsâ’yı ve Hârûn’u hidâyete ulaştırdık. Biz, iyilik yapanları işte böyle ödüllendiririz.
85- Zekeriya’yı, Yahyâ’yı, Îsâ’yı ve İlyas’ı da (hidâyete eriştirdik.) Onların hepsi sâlihlerdendir.       
86- İsmâil’i, Elyasa’yı, Yûnus’u ve Lût’u da (hidâyete eriştirdik). Onların hepsini âlemlere üstün kıldık.       
87- Babalarından, soylarından ve kardeşlerinden, kimini (bunlara kattık); onları da seçtik ve dosdoğru yola yöneltip-ilettik.
92- İşte bu (Kur’ân), önündekileri doğrulayıcı ve şehirlerin anası (Mekke) ile çevresindekileri uyarman için indirdiğimiz kutlu Kitaptır. Âhirete îman edenler buna inanırlar. Onlar namazlarını (özenle) koruyanlardır.
97- O, karanın ve denizin karanlıklarından yolunuzu bulmanız için size yıldızları vâr edendir. Bilen bir topluluk için biz âyetleri birer-birer (bölüm-bölüm) açıkladık.    
98- O, sizi tek bir nefisten yaratandır. (Sizin için) Bir karar (kalış) ve emânet (olarak konuluş) yeri vardır. Kavrayabilen bir topluluk için âyetleri birer-birer açıkladık.
99- O, gökten su indirendir. Bununla her-şeyin bitkisini bitirdik, ondan bir yeşillik çıkardık, ondan birbiri üstüne bindirilmiş tâneler türetiyoruz. Ve hurma ağacının tomurcuğundan da yere sarkmış salkımlar, -birbirine benzeyen ve benzemeyen- üzümlerden, zeytinden ve nardan bahçeler (kılıyoruz.) Meyvesine, ürün verdiğinde ve olgunluğa eriştiğinde bir bakıverin. Şüphesiz inanacak bir topluluk için bunda gerçekten âyetler vardır.
107- Eğer Allah dileseydi onlar şirk koşmazdı. Biz seni onlar üzerinde bir gözetleyici kılmadık; sen onlar üzerinde bir vekil değilsin.
108- Allah’tan başka yalvarıp-yakardıklarına (taptıklarına) sövmeyin; sonra onlar da haddi aşarak bilmeksizin Allah’a söverler. İşte böyle, biz her ümmete yaptıklarını süslü (çekici) gösterdik, sonra onların son varışları Rablerinedir. O, yaptıklarını onlara haber verecektir                      
110- Onların kâlplerini ve gözlerini, ilkin inanmadıkları gibi tersine çeviririz ve onları tuğyanları içinde şaşkınca dolaşır bir durumda terkederiz.       
111- Gerçek şu ki, biz onlara melekler indirseydik, onlarla ölüler konuşsaydı ve her-şeyi karşılarına toplasaydık, -Allah’ın dilediği dışında- yine inanmayacaklardı. Ancak onların çoğu câhillik ediyorlar.     
112- Böylece her peygambere, insan ve cin şeytanlarından bir düşman kıldık. Onlardan bâzısı bâzısını aldatmak için yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi bunu yapmazlardı. Öyleyse onları yalan olarak düzmekte olduklarıyla başbaşa bırak.
126- Bu, Rabbinin dosdoğru yoludur. Öğüt alıp düşünmesini bilen bir topluluk için âyetleri böyle birer-birer açıkladık.
134- Hiç şüphesiz, size vâdedilen mutlakâ gelecektir. Ve siz (bizi) âciz bırakacak değilsiniz.
146- Yahudi olanlara her tırnaklı (hayvanı) haram kıldık. Sığırlardan ve koyunlardan, sırtlarına veyâ bağırsaklarına yapışan veyâ kemiğe karışanlar dışında iç yağlarını da onlara haram kıldık. ‘Azgınlık ve hakka tecâvüzde bulunmaları’ nedeniyle onları böyle cezâlandırdık. Biz şüphesiz doğru olanlarız.
151- De ki: ‘Gelin size Rabbinizin neleri haram kıldığını okuyayım: O’na hiç-bir şeyi ortak koşmayın, anne-babaya iyilik edin, yoksulluk-endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. -Sizin de, onların da rızıklarını biz vermekteyiz- Çirkin-kötülüklerin açığına ve gizli olanına yaklaşmayın. Hakka dayalı olma dışında, Allah’ın (öldürülmesini) haram kıldığı kimseyi öldürmeyin. İşte bunlarla size tavsiye (emr) etti; umulur ki akıl erdirirsiniz’.
154- Sonra Mûsâ’ya, iyilik yapanların üzerinde (nîmetimizi) tamamlamak, her-şeyi ayrı-ayrı açıklamak ve bir hidâyet ve rahmet olarak Kitabı verdik. Umulur ki Rablerine kavuşacaklarına inanırlar.
155- Bu indirdiğimiz mübârek bir Kitap’tır. Şu-hâlde O’na uyun ve korkup-sakının. Umulur ki esirgenirsiniz.
157- Yada: ‘Kitap bize de indirilseydi, elbette onlardan daha çok doğru yolda olurduk’ dememeniz (için) işte size Rabbinizden apaçık bir belge, bir hidâyet ve bir rahmet gelmiştir. Allah’ın âyetlerini yalanlayandan ve (insanları) ondan alıkoyup-çevirenden daha zâlim kimdir?. Âyetlerimizden alıkoyup-çevirenlere, bu ‘engelleme ve çevirmelerinden’ dolayı pek çetin bir azabla karşılık vereceğiz.

74- Nahl

40- İstediğimiz zaman herhangi bir şey için sözümüz, ona yalnızca ‘Ol’ demekten ibarettir; o da hemen oluverir.
43- Biz senden evvel kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başka (peygamberler) göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline sorun.  
44- (Onları) Apaçık deliller ve kitaplarla (gönderdik). Sana da zikri (Kur’ân’ı) indirdik ki, insanlara kendileri için indirileni açıklayasın ve onlar da iyice düşünsünler, diye.
55- Kendilerine verdiklerimize karşı nankörlük etmek için. Öyleyse yararlanın, ilerde bileceksiniz.
56- Kendilerine rızık olarak verdiklerimizden, hiç-bir şey bilmeyenlere paylar ayırıyorlar. Andolsun Allah’a, iftirâ ettiklerinizden dolayı mutlakâ sorguya çekileceksiniz.
64- Biz Kitab’ı ancak, hakkında ihtilâfa düştükleri şeyi onlara açıklaman ve inanan bir kavme rahmet ve hidâyet olması dışında (başka bir amaçla) indirmedik.
66- Sizin için hayvanlarda da elbette ibretler vardır, size karınlarındaki fers (yarı sindirilmiş gıdalar) ile kan arasından, içenlerin boğazından kolaylıkla kayan dupduru bir süt içirmekteyiz.
84- Her ümmetten bir şâhid göndereceğimiz gün; (artık ondan) sonra ne inkâr edenlere (özür dilemeleri için) izin verilecek, ne (Allah’tan) hoşnutluk dilekleri kabûl edilecek.
89- Her ümmet içinde kendi nefislerinden üzerlerine bir şâhid getirdiğimiz gün, seni de onlar üzerinde bir şâhid olarak getireceğiz. Biz Kitabı sana, her-şeyin açıklayıcısı, müslümanlara bir hidâyet, bir rahmet ve bir müjde olarak indirdik.
97- Erkek olsun kadın olsun, bir mü’min olarak kim sâlih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz.
101- Biz bir âyeti, bir (başka) âyetin yeriyle değiştirdiğimiz zaman, -Allah neyi indirdiğini daha iyi bilir.- “Sen yalnızca iftirâ edicisin’ dediler. Hayır, onların çoğu bilmezler.
103- Andolsun ki biz, onların: ‘Bunu kendisine ancak bir beşer öğretmektedir’ dediklerini biliyoruz. Saparak kendisine yöneldikleri (kimse)nin dili a’cemidir, bu ise açıkça Arapça olan bir dildir.

75- Lokmân

14- Biz insana anne ve babasını (onlara iyilikle davranmayı) tavsiye ettik. Annesi onu, zorluk üstüne zorlukla (karnında) taşımıştır. Onun (sütten) ayrılması, iki yıl içindedir. ‘Hem bana, hem anne ve babana şükret, dönüş yalnız banadır’.   
15- Bununla birlikte, onların ikisi (annen ve baban) hakkında bilgin olmayan şeyi bana şirk koşman için, sana karşı çaba harcayacak olurlarsa, bu durumda onlara itaat etme ve dünyâ (hayâtın) da onlara iyilikle (ma’ruf üzere) sâhiplen (onlarla geçin) ve bana ‘gönülden-katıksız olarak yönelenin’ yoluna tâbi ol. Sonra dönüşünüz yalnızca banadır, böylece ben de size yaptıklarınızı haber vereceğim.
24- Biz onları az (bir şey ve zaman) olarak yararlandırırız, sonra onları ağır bir azâba katlandırırız.

76- Sebe’

9- Onlar, gökten ve yerden önlerinde ve arkalarında olanı görmüyorlar mı?. Eğer biz dilersek, onları yerin-dibine geçirir yada gökten üzerlerine parçalar düşürürüz. Hiç şüphesiz, bunda ‘gönülden (Allah’a) yönelen’ her kul için bir âyet vardır.
10- Andolsun, biz Davud’a tarafımızdan bir fazl (üstünlük) verdik. ‘Ey dağlar, onunla birlikte (Beni tesbih edip) yankıyla ses verin’ (dedik) ve kuşlara da (aynısını emrettik). Ve ona demiri yumuşattık.        
11- ‘Geniş zırhlar yap, (onları) düzenli bir biçime sok ve hepiniz sâlih ameller yapın. Gerçekten ben, yaptıklarınızı görenim’ (diye vahyettik).
12- Süleyman için de, sabah gidişi bir ay, akşam dönüşü bir ay (mesâfe) olan rüzgâra (boyun eğdirdik); erimiş bakır mâdenini ona sel gibi akıttık. Eli altında Rabbinin izniyle iş gören bir kısım cinler vardı. Onlardan kim bizim emrimizden çıkıp-sapacak olsa, ona çılgın ateşin azâbından taddırırdık.
14- Böylece onun (Süleyman’ın) ölümüne karar verdiğimiz zaman, ölümünü, onlara, âsâsını yemekte olan bir ağaç kurdundan başkası haber vermedi. Artık o, yere yıkılıp-düşünce, açıkca ortaya çıktı ki, şâyet cinler gaybı bilmiş olsalardı böylesine aşağılanıcı bir azab içinde kalıp-yaşamazlardı.   
15- Andolsun, Sebe’ (halkı)nın oturduğu yerlerde de bir âyet vardır. (Evleri) Sağdan ve soldan iki bahçeliydi. (Onlara demiştik ki:) ‘Rabbinizin rızkından yiyin ve O’na şükredin. Güzel bir şehir ve bağışlayan bir Rabb(iniz var)’.       
16- Ancak onlar yüz çevirdiler, böylece biz de onlara Arim Seli’ni gönderdik. Ve onların iki bahçesini, buruk yemişli, acı ılgınlı ve içinde az bir şey de sedir ağacı olan iki bahçeye dönüştürdük.    
17- Böylelikle nankörlük etmeleri dolayısıyla onları cezâlandırdık. Biz (nîmete) nankörlük edenden başkasını cezâlandırır mıyız?.
17- Böylelikle nankörlük etmeleri dolayısıyla onları cezâlandırdık. Biz (nîmete) nankörlük edenden başkasını cezâlandırır mıyız?.           
18- Kendileriyle, içlerinde bereketler kıldığımız memleketler arasında (biri diğerinden) görünebilen şehirler vâr ettik ve orada yürüme (imkânlarını) takdir ettik: ‘Oralarda geceleri ve gündüzleri güvenlik içinde gezip dolaşın’ (dedik).     
19- Onlar ise: ‘Rabbimiz, seferlerimizin arasını aç (şehirlerimiz birbirine çok yakındır) dediler ve kendi nefislerine zulmetmiş oldular. Böylece onları efsâneler(e konu olan bir halk) kıldık ve onları darmadağın edip dağıttık. Şüphesiz bunda, çok sabreden ve çok şükreden herkes için gerçekten âyetler vardır.
21- Oysa onun, kendilerine karşı hiç-bir zorlayıcı-gücü yoktu; ancak biz âhirete îman edeni, ondan kuşku içinde olandan ayırdetmek için (ona bu imkânı verdik). Senin Rabbin, her-şeyin üzerinde gözetici-koruyucudur.
37- Bizim katımızda sizi (bize) yaklaştıracak olan ne mallarınız ne evlatlarınızdır; ancak îman edip sâlih amellerde bulunanlar başka. İşte onlar; onlar için yaptıklarına karşılık olmak üzere kat-kat mükâfaat vardır ve onlar yüksek köşklerinde güven içindedirler.
38- Âyetlerimizi etkisiz bırakmak için çaba harcayanlar; işte onlar da azâbın içine getirilmişlerdir. 
42- Artık bugün, bir kısmınızın bir kısmınıza yarar ve zarar sağlamaya gücü yetmez. Biz de o zulmedenlere deriz ki: ‘Yalanlamakta olduğunuz ateşin azâbını tadın’.   
43- Onlara, apaçık âyetlerimiz okunduğunda: ‘Bu, sizi babalarınızın taptıkların(ilahlar)dan alıkoymak isteyen bir adamdan başkası değildir’ dediler. Ve dediler ki: ‘Bu uydurulmuş bir yalan (iftirâ)dan başka bir şey de değildir’. İnkâr edenler de, kendilerine geldiği zaman hak için: ‘Bu, apaçık bir büyüden başka bir şey değildir’ dediler.

77- Zümer

16- Onların üstlerinde ateşten tabakalar, altlarında da tabakalar vardır. İşte Allah, kendi kullarını bununla tehdit edip-korkutuyor. Ey kullarım öyleyse Benden sakının.
27- Andolsun, biz bu Kur’ân’da, belki öğüt alıp-düşünürler diye, insanlar için her bir örnekten verdik.
59- ‘Hayır, Benim âyetlerim sana gelmişti, fakat sen onları yalanladın, büyüklüğe kapıldın ve kâfirlerden oldun’.

78- Mü’min (Ğâfir)

5- Kendilerinden önce Nûh kavmi de yalanladı ve kendilerinden sonra (sayısı çok) fırkalar da. Her ümmet, kendi elçilerini (susturmak için) yakalamaya yeltendi. Hakkı, onunla yürürlükten kaldırmak için, ‘bâtıla-dayanarak’ mücâdeleye giriştiler. Ben de onları (azapla) yakaladım. Artık Benim cezâlandırmam nasılmış?. (görmüş oldular.)
23- Andolsun, biz Mûsâ’yı âyetlerimizle ve apaçık bir delille gönderdik;    
24- Firavun’a, Hâmân’a ve Kârûn’a. Ama onlar: (Bu,) Yalan söyleyen bir büyücüdür’ dediler.         
25- Böylece, o, katımızdan kendilerine bir hak ile geldiği zaman, dediler ki: ‘Onunla birlikte îman edenlerin erkek çocuklarını öldürün; kadınlarını ise sağ bırakın’. Ancak kâfirlerin hîleli-düzeni boşa çıkmakta olandan başkası değildir.
60- Rabbiniz dedi ki: ‘Bana duâ edin, size icâbet edeyim. Doğrusu Bana ibâdet etmekten büyüklenen (müstekbir)ler; cehenneme boyun bükmüş kimseler olarak gireceklerdir”.

79- Enbiyâ

6- Kendilerinden evvel yıkıma uğrattığımız hiç-bir ülke (halkı) îman etmemişti; şimdi bunlar mı îman edecek?.        
7- Biz senden önce de kendilerine vahyettiğimiz erkekler dışında elçi göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, o hâlde zikir ehline sorun.           
8- Biz onları, yemek yemez cesetler kılmadık ve onlar ölümsüz değillerdi.
9- Sonra onlara verdiğimiz söze sâdık kaldık, böylece onları ve dilediklerimizi kurtardık da ölçüsüz davrananları yıkıma uğrattık.           
10- Andolsun, size (bütün durumlarınızı kapsayan) zikrinizin içinde bulunduğu bir Kitap indirdik. Yine de akıllanmayacak mısınız?.           
11- Biz, zulmeden ülkelerden nicesini kırıp geçirdik ve bunun ardından bir başka kavmi meydana getirdik. 
12- Bizim zorlu-azâbımızı hissettikleri zaman, oradan büyük bir hızla uzaklaşıp kaçıyorlardı.
16- Biz, bir ‘oyun ve oyalanma konusu’ olsun diye göğü, yeri ve ikisi arasında bulunanları yaratmadık.       
17- Eğer bir ‘oyun ve oyalanma’ edinmek isteseydik, bunu, kendi katımızdan edînirdik. Yapacak olsaydık, böyle yapardık. 
18- Hayır, biz hakkı bâtılın üstüne fırlatırız, o da onun beynini darmadağın eder. Bir de bakarsın ki, o, yok olup gitmiştir. (Allah’a karşı) Nitelendiregeldiklerinizden dolayı eyvahlar size.
25- Senden önce hiç-bir elçi göndermedik ki, ona şunu vahyetmiş olmayalım: ‘Benden başka ilah yoktur, öyleyse bana ibâdet edin’.
30- O inkâr edenler görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı?.
31- Yeryüzünde, onları sarsmasın diye, sâbit dağlar yarattık ve doğru gidebilsinler diye geniş yollar açtık.
32- Gökyüzünü korunmuş bir tavan kıldık; onlar ise bunun âyetlerinden yüz çeviriyorlar.
34- Senden önce hiç-bir beşere ölümsüzlüğü vermedik; şimdi sen ölürsen onlar ölümsüz mü kalacaklar?.
35- Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz bize döndürüleceksiniz.
43- Yoksa bize karşı kendilerini, engelleyerek koruyabilecek ilahları mı var?. Onların kendi nefislerine bile yardıma güçleri yetmez ve onlar bizden yakınlık bulamazlar.       
44- Evet, biz onları ve atalarını yararlandırdık; öyle ki, ömür onlara (hiç bitmeyecekmiş gibi) uzun geldi. Fakat şimdi, bizim gerçekten yere gelip onu etrâfından eksiltmekte olduğumuzu görmüyorlar mı?. Şu hâlde, üstün gelenler onlar mı?.
45- De ki: ‘Ben sizi yalnızca vahy ile uyarıp-korkutuyorum. Ancak sağır olanlar, uyarıldıklarında çağrıyı işitmezler’.
47- Biz ise, kıyâmet gününe âit duyarlı terâziler koyarız da artık, hiç-bir nefis hiç-bir şeyle haksızlığa uğramaz. Bir hardal tânesi bile olsa ona (terâziye) getiririz. Hesap görücüler olarak biz yeteriz.        
48- Andolsun, biz Mûsâ’ya ve Hârûn’a, takvâ sâhipleri için bir aydınlık ve bir öğüt (zikir) olarak, hak ile bâtılı birbirinden ayıran (furkân)ı verdik. 
50- Bu, ona indirdiğimiz mübârek bir zikirdir. Şu-hâlde onu inkâr edecek olanlar siz misiniz?.
51- Andolsun, bundan önce İbrâhim’e rüşdünü vermiştik ve biz onu (doğruyu seçme yeteneğinde olduğunu) bilenlerdik.
69- Biz de dedik ki: ‘Ey ateş, İbrâhim’e karşı soğuk ve esenlik ol’.           
70- Ona bir düzen (tuzak) kurmak istediler, fakat biz onları daha çok hüsrâna uğrayanlar kıldık.    
71- Onu ve Lût’u kurtarıp içinde, âlemler (insanlık) için bereketler kıldığımız yere (ülkeye) çıkardık.
72- Ona İshak’ı armağan ettik, üstüne de Yâkub’u; her birini sâlihler kıldık.          
73- Ve onları, kendi emrimizle hidâyete yönelten önderler kıldık ve onlara hayrı kapsayan-fiilleri, namaz kılmayı ve zekat vermeyi vahyettik. Onlar bize ibâdet edenlerdi.    
74- Lût’a da hüküm ve ilim verdik ve onu çirkin işler yapmakta olan şehirden kurtardık. Şüphesiz onlar, bozulmaya uğrayan kötü bir kavimdi.      
75- Onu rahmetimize soktuk, çünkü o, sâlihlerdendi.      
76- Nûh da; daha önce çağrıda bulunduğu zaman, biz onun çağrısına cevap verdik, onu ve âilesini büyük bir üzüntüden kurtardık.           
77- Ve âyetlerimizi yalanlayan kavimden ‘ona yardım edip-öcünü aldık’. Şüphesiz onlar, kötü bir kavimdi, biz de onların tümünü suya batırıp boğduk.
78- Davud ve Süleyman da; hani kavmin hayvanlarının içine girip yayıldığı ekin-tarlaları konusunda hüküm yürütüyorlardı. Biz onların hükmüne şâhididik.        
79- Biz bunu (hükmü) Süleyman’a kavrattık, her birine hüküm ve ilim verdik. Davud ile birlikte tesbih etsinler diye, dağlara ve kuşlara boyun eğdirdik. (Bunları) Yapanlar biz idik.         
80- Ve sizin için ona, zorlu-savaşınızda sizi korusun diye, ‘(madeni) giyim-sanatını’ öğrettik. Buna rağmen siz şükredenler misiniz?.          
81- Süleyman için de, fırtına biçiminde esen rüzgâra (boyun eğdirdik) ki, kendi emriyle, içinde bereketler kıldığımız yere akıp giderdi. Biz her-şeyi bilenleriz.   
82- Onun için denizde dalgıçlık yapan ve bundan başka iş(ler) de gören şeytanlardan kimseleri de (emrine verdik). Biz onların koruyucuları idik.
86- Onları rahmetimize soktuk, şüphesiz onlar sâlih kimselerdi.
83- Eyüp de; hani o Rabbine çağrıda bulunmuştu: ‘Şüphesiz bu dert (ve hastalık) beni sarıverdi. Sen merhâmetlilerin en merhâmetli olanısın’.     
84- Böylece onun duâsına icâbet ettik. Kendisinden o derdi giderdik; ona katımızdan bir rahmet ve ibâdet edenler için bir zikir olmak üzere âilesini ve onlarla birlikte bir katını daha verdik.
88- Bunun üzerine duâsına icâbet ettik ve onu üzüntüden kurtardık. İşte biz, îman edenleri böyle kurtarırız.
90- Onun duâsına icâbet ettik, kendisine Yahyâ’yı armağan ettik, eşini de doğurmaya elverişli kıldık. Gerçekten onlar hayırlarda yarışırlardı, umarak ve korkarak bize duâ ederlerdi. Bize derin saygı gösterirlerdi.
91- İffetini koruyan (Meryem); ona kendi rûhumuzdan üfledik, onu ve çocuğunu insanlığa bir âyet kıldık.
95- Yıkıma uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünyâ-hayâtı) imkânsız (haram)dır; hiç şüphesiz onlar, (Dünyâ’ya) bir daha geri dönmeyecekler.
101- Ama bizden kendilerine güzellik geçmiş bulunanlar; işte, onlar, ondan uzaklaştırılmışlardır.
104- Bizim, göğü kitabın sâhifelerini katlar gibi katlayacağımız gün, ilk yaratmaya başladığımız gibi, yine onu (eski durumuna) iâde edeceğiz. Bu üzerimizde bir vâiddir. Elbette, biz yapıcılarız.
105- Andolsun, biz Zikirden sonra Zebur’da da: ‘Şüphesiz Arz’a sâlih kullarım vârisçi olacaktır’ diye yazdık.
107- Biz seni âlemler için yalnızca bir rahmet olarak gönderdik.
             
80- Mü’minûn

12- Andolsun, biz insanı, süzme bir çamurdan yarattık.  
13- Sonra onu bir su damlası olarak, savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik.        
14- Sonra o su damlasını bir alâk (embriyo) olarak yarattık; ardından o alâk’ı (hücre topluluğu) bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratışla onu inşâ ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne yücedir.
17- Andolsun, üstünüzde yedi yol yarattık; Biz yaratmada gâfiller değiliz.
18- Biz gökten belli bir miktarda su indirdik ve onu yeryüzünde yerleştirdik; şüphesiz biz onu (kurutup) giderme gücüne de sâhibiz.
23- Andolsun, Nûh’u kendi kavmine (elçi olarak) gönderdik. Böylece kavmine dedi ki: ‘Ey Kavmim, Allah’a kulluk edin. Onun dışında sizin başka ilahınız yoktur, yine de sakınmayacak mısınız?’.
20- Ve (daha çok) Tûr-i Sînâ’da çıkan bir ağaç (türü de yarattık); o yağlı ve yiyenlere bir katık olarak bitmekte (ürün vermekte)dir.           
21- Gerçekten hayvanlarda da sizin için bir ders (ibret) vardır; karınlarının içinde olanlardan size içirmekteyiz ve onlarda sizin için daha bir-çok yararlar var; onlardan yemektesiniz.
27- Böylelikle biz ona: ‘Gözetimimiz altında ve vahyimizle gemi yap. Nitekim emrimiz gelip de tandır kızışınca, onun içine her (tür hayvandan) ikişer çift ile, içlerinden aleyhlerine söz geçmiş (azab gerekmiş) onlar dışında olan âileni de alıp koy; zulmedenler konusunda bana muhâtap olma, çünkü onlar boğulacaklardır’ diye vahyettik.
30- Hiç şüphesiz bunda âyetler vardır ve biz gerçekten denemeden geçiririz.
32- Onlara da kendi içlerinden: ‘Allah’a ibâdet edin. O’nun dışında sizin başka ilahınız yoktur, yine de sakınmayacak mısınız?’. (desin) diye içlerinden bir elçi gönderdik.
31- Sonra onların ardından bir başka insan-nesli yaratıp-inşâ ettik.
44- Sonra birbiri peşi-sıra elçilerimizi gönderdik; her ümmete kendi elçisi geldiğinde, onu yalanladılar. Böylece biz de onları (yıkıma uğratıp yok etmede) kimini kiminin izinde yürüttük ve onları (târihin anlatıp aktardığı) bir olay kıldık. Îman etmeyen kavim için yıkım olsun.           
45- Sonra Mûsâ ve kardeşi Hârûn’u âyetlerimizle ve apaçık bir delille gönderdik.
41- Derken, hak (ettikleri cezâya karşılık) olmak üzere, o korkunç çığlık onları yakalayıverdi. Böylece onları bir süprüntü kılıverdik. Zulmeden kavim için yıkım olsun.          
42- Sonra onların ardından başka nesiller yaratıp-inşâ ettik.
51- Ey elçiler, güzel ve temiz olan şeylerden yiyin ve sâlih amellerde bulunun; çünkü gerçekten ben yapmakta olduklarınızı biliyorum.         
52- İşte sizin ümmetiniz bir tek ümmettir ve Ben de sizin Rabbinizim; öyleyse benden korkup-sakının.
49- Andolsun, biz Mûsâ’ya kitabı verdik, belki hidâyete ererler diye.        
50- Biz, Meryem’in oğlunu ve annesini bir âyet kıldık ve ikisini barınmaya elverişli ve akar-suyu olan bir tepede yerleştirdik.
64- Nihâyet, onların refahtan şımaran önde gelenlerini azab ile yakalayıverdiğimiz zaman, onlar hemen feryâdı basacaklar. 
65- Bugün feryâd etmeyin, çünkü bizden yardım göremezsiniz.   
66- Gerçekten benim âyetlerim size okunuyordu, fakat siz topuklarınız üzerinde geri dönüyordunuz;
62- Hiç kimseye güç yetireceğinden fazlasını yüklemeyiz; elimizde hakkı söylemekte olan bir kitap vardır ve onlar hiç-bir haksızlığa uğratılmazlar.
71- Eğer hak, onların hevâ(istek ve tutku)larına uyacak olsaydı hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herkes (ve her-şey) bozulmaya uğrardı. Hayır, biz onlara kendi şan ve şeref (zikir)lerini getirmiş bulunuyoruz, fakat onlar kendi zikirlerinden yüz çeviriyorlar.
95- Gerçek şu ki biz, onları tehdit ettiğimiz şeyi şüphesiz sana gösterme gücüne sâhibiz.
96- Kötülüğü en güzel olanla uzaklaştır; biz, onların nitelendiregeldiklerini en iyi bileniz.
105- Âyetlerim size okunuyorken, yalanlayanlar sizler değil miydîniz?.
108- Der ki: ‘Onun içine sinin ve benimle söyleşmeyin’.
109- ‘Çünkü gerçekten benim kullarımdan bir grup: “Rabbimiz, îman ettik, sen artık bizi bağışla ve bize merhâmet et, sen merhâmet edenlerin en hayırlısısın, derlerdi de’,
111- ‘Bugün ben, gerçekten onların sabretmelerinin karşılığını verdim. Şüphesiz onlar, ‘kurtuluşa ve mutluluğa’ erenlerdir’.
115- ‘Sizi boş bir amaç uğruna yarattığımızı ve gerçekten bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sanmıştınız?’.
             
81- Fussilet

16- Böylece biz de onlara dünyâ-hayâtında aşağılanma azâbını taddırmak için, o uğursuz (felâketler yüklü) günlerde üzerlerine ‘kulakları patlatan bir kasırga’ gönderdik. âhiret azâbı daha (büyük) bir aşağılanmadır. Ve onlara yardım edilmeyecektir.     
17- Semud’a gelince; Biz onlara doğru yolu gösterdik, fakat onlar körlüğü hidâyete tercih ettiler. Böylece kazandıkları şeyler yüzünden onları alçaltıcı azâbın yıldırımı yakalayıverdi.    
18- Îman edenleri ve sakınanları ise kurtardık.
28- Bu, Allah’ın düşmanlarının cezâsı olan ateştir. Bizim âyetlerimizi inkâr etmeleri dolayısıyla bir cezâ olarak, orada onlar için ebedîlik yurdu vardır.
31- ‘Biz, dünyâ-hayâtında da, âhirette de sizin velileriniziz. Orda nefislerinizin arzuladığı her-şey sizindir ve istediğiniz her-şey de sizindir’.
39- O’nun âyetlerinden biri de, senin gerçekten yeryüzünü huşû içinde (solmuş, boynu bükülmüş ve kupkuru) görmendir. Ama Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman, deprenir ve kabarır. Şüphesiz onu dirilten, ölüleri de elbette dirilticidir. Çünkü O, her-şeye güç yetirendir.  
40- Âyetlerimiz konusunda çarpıtma yapanlar, Bize gizli kalmazlar. Öyleyse ateşin içine bırakılan mı daha hayırlıdır yoksa kıyâmet günü güvenle gelen mi?. Siz dilediğinizi yapın. Çünkü O yaptıklarınızı gerçekten görendir.
44- Eğer biz onu A’cemi (Arapça olmayan bir dilde) olan bir Kur’ân kılsaydık, herhâlde derlerdi ki: ‘Onun âyetleri açıklanmalı değil miydi?. Arap olana, A’cemi (Arapça olmayan bir dil)mi?’. De ki: ‘O, îman edenler için bir hidâyet ve bir şifâdır. Îman etmeyenlerin ise kulaklarında bir ağırlık vardır ve o (Kur’ân), onlara karşı bir körlüktür. İşte onlara (sanki) uzak bir yerden seslenilir’.
45- Andolsun, Mûsâ’ya kitabı verdik, fakat onda anlaşmazlığa düşüldü. Eğer Rabbinden (daha önce) bir söz geçmiş (verilmiş) olmasaydı, mutlakâ aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Gerçekten onlar, bundan yana kuşku verici bir tereddüt içindedirler.
50- Oysa ona dokunan bir zarardan sonra tarafımızdan bir rahmet taddırsak, mutlakâ: ‘Bu benim (hakkım)dır. Ve ben kıyâmet-saatinin kopacağını da sanmıyorum; eğer Rabbime döndürülsem bile, muhakkak O’nun katında benim için daha güzel olanı vardır’. der. Ama andolsun biz, o kâfirlere yaptıklarını haber vereceğiz ve andolsun onlara, en kaba bir azabtan taddıracağız.         
51- İnsana nîmet verdiğimiz zaman, yüz çevirir ve yan çizer; ona bir şer dokunduğu zaman ise, artık o, geniş (kapsamlı ve derinlemesine) bir duâ sâhibidir.

82- Şûrâ

7- İşte biz sana, böyle Arapça bir Kur’ân vahyettik; şehirlerin anası (olan Mekke halkı)nı ve çevresinde olanları uyarman için ve kendisinde şüphe olmayan toplanma gününü (haber verip onları) uyarman için de. (O gün onların) Bir bölümü cennette, bir bölümü çılgınca yanan ateşin içerisindedirler.
20- Kim âhiret ekinini isterse, Biz ona kendi ekininde arttırmalar yaparız. Kim dünyâ-ekinini isterse, ona da ondan veririz; ancak onun âhirette bir nasibi yoktur.
48- Şâyet onlar, sırt çevirecek olurlarsa, artık Biz seni onların üzerine bir gözetleyici olarak göndermiş değiliz. Sana düşen, yalnızca tebliğdir. Gerçek şu ki, Biz insana tarafımızdan bir rahmet taddırdığımız zaman, ona sevinir. Eğer onlara kendi ellerinin takdim ettikleri dolayısıyla bir kötülük isâbet ederse, bu durumda insan bir nankör kesiliverir.
52- Böylece sana emrimizden bir rûh vahyettik. Sen, kitap nedir, îman nedir bilmiyordun. Ancak Biz onu bir nûr kıldık; onunla kullarımızdan dilediklerimizi hidâyete erdiririz. Şüphesiz sen, dosdoğru olan bir yola yöneltip-iletiyorsun.
21- Yoksa biz, bundan önce kendilerine bir kitap verdik de şimdi ona mı tutunuyorlar?.
23- İşte böyle, senden önce de (herhangi) bir memlekete bir elçi göndermiş olmayalım, mutlakâ onun ‘refah içinde şımarıp azan önde gelenleri’ (şöyle) demişlerdir: ‘Gerçekten biz, atalarımızı bir ümmet (din) üzerinde bulduk ve doğrusu biz, onların izlerine (eserlerine) uymuş kimseleriz’.
25- Böylece onlardan intikâm aldık. Öyleyse, bir bak; yalan sayanların sonu nasıl oldu?.
33- Eğer insanlar (Allah’a karşı isyânda birleşip) tek bir ümmet olacak olmasaydı, Rahmân’ı (Allah’ı) inkâr edenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerinde çıkıp-yükselecekleri merdivenler yapardık.
34- Evlerine kapılar ve üzerinde yaslânıp-dayanacakları koltuklar,
35- Ve (daha nice) çekici-süsler (de verirdik). Bütün bunlar, yalnızca dünyâ-hayâtının metaıdır. Âhiret ise, Rabbinin katında muttakîler içindir.
41- Şu-hâlde Biz seni alıp-götürürsek, elbette onlardan intikam alacağız. 
42- Yada kendilerine vâdettiğimiz şeyi onlara gösteririz ki, biz gerçekten onların üstünde güç yetirenleriz.
45- Senden önce gönderdiğimiz elçilerimizden sor: Biz, Rahmân (olan Allah)ın dışında tapılacak bir-takım ilahlar kıldık mı (hiç)?.
46- Andolsun, Biz Mûsâ’yı, Firavun’a ve onun ‘önde gelen çevresine’ âyetlerimizle gönderdik. O da, dedi ki: ‘Gerçekten ben, âlemlerin Rabbinin elçisiyim’.
48- Biz onlara biri ötekinden daha büyük olmayan hiç-bir âyet göstermedik. Belki dönerler diye, onları azabla yakalayıverdik.
47- Fakat onlara âyetlerimizle geldiği zaman, bir de ne görsün, onlar bunlara (alay edip) gülüyorlar.
55- Sonunda bizi öfkelendirince, biz de onlardan intikâm aldık, böylece onları toplu olarak suda boğduk.   
56- Bu sûretle onları, sonradan gelecekler için bir selef ve bir örnek kıldık.
76- Biz onlara zulmetmedik; ancak onların kendileri zâlimlerdir.
78- ‘Andolsun, size hakkı getirdik, fakat bir çoğunuz hakkı çirkin görüp-tiksinenlerdîniz’.   
79- Yoksa onlar, işi sıkı mı tuttular?. İşte şüphesiz biz de işi sıkı tutanlarız.         
80- Yoksa onlar; gerçekten bizim, sır tuttuklarını ve aralarındaki fısıldaşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar?. Hayır, (işitiyoruz) ve onların yanlarındaki elçilerimiz de (her-şeyi) yazıyorlar.

83- Zuhrûf

3- Gerçekten Biz onu, belki aklınızı kullanırsınız diye Arapça bir Kur’ân kıldık.      
4- Şüphesiz o, Bizim katımızda olan Ana Kitap’tadır; çok yücedir, hüküm ve hikmet doludur.        
5- Siz ölçüyü aşan bir kavimsiniz diye, şimdi o zikri (öğüt ve hatırlatma dolu Kur’ân’ı) sizden (uzaklaştırıp) bir yana mı bırakalım?.           
6- Oysa biz, öncekiler içinde nice peygamber(ler) gönderdik.
8- Biz de, kuvvet bakımından onlardan daha üstün olanları yıkıma uğrattık. Öncekilerin örneği geçti.
14- Ve biz elbette, Rabbimize çevrilip-döneceğiz’.
11- Ki O, belli bir miktar ile gökten su indirdi de, onunla ölü bir memleketi ‘dirilttik (ve her yanına yeniden hayat) yaydık’; siz de böyle (kabirlerinizden diriltilip) çıkarılacaksınız.
32- Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar?. Dünyâ-hayâtında mâişetlerini aralarında biz paylaştırdık ve onlardan bir bölümü (diğer) bir bölümünü ‘teshir etmesi için, bir bölümünü bir bölümü üzerinde derecelerle yükselttik. Rabbinin rahmeti; toplayıp-yığdıklarından daha hayırlıdır.
33- Eğer insanlar (Allah’a karşı isyânda birleşip) tek bir ümmet olacak olmasaydı, Rahmân’ı (Allah’ı) inkâr edenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerinde çıkıp-yükselecekleri merdivenler yapardık.
36- Kim Rahmânın zikrini görmezlikten gelirse, biz bir şeytana onun ‘üzerini kabukla bağlattırırız’; artık bu, onun bir yakın dostudur.
41- Şu-hâlde Biz seni alıp-götürürsek, elbette onlardan intikâm alacağız.
42- Yada kendilerine vâdettiğimiz şeyi onlara gösteririz ki, biz gerçekten onların üstünde güç yetirenleriz.
45- Senden önce gönderdiğimiz elçilerimizden sor: Biz, Rahmân (olan Allah)ın dışında tapılacak bir-takım ilahlar kıldık mı (hiç)?.
46- Andolsun, Biz Mûsâ’yı, Firavun’a ve onun ‘önde gelen çevresine’ âyetlerimizle gönderdik. O da, dedi ki: ‘Gerçekten ben, âlemlerin Rabbinin elçisiyim’.
47- Fakat onlara âyetlerimizle geldiği zaman, bir de ne görsün, onlar bunlara (alay edip) gülüyorlar.
48- Biz onlara biri ötekinden daha büyük olmayan hiç-bir âyet göstermedik. Belki dönerler diye, onları azabla yakalayıverdik.
55- Sonunda bizi öfkelendirince, biz de onlardan intikâm aldık, böylece onları toplu olarak suda boğduk.
56- Bu sûretle onları, sonradan gelecekler için bir selef ve bir örnek kıldık.
60- Eğer biz dilemiş olsaydık, elbette sizden melekler kılardık; yeryüzünde (size) halef (yerinize geçenler) olurlardı.
61- Şüphesiz o, kıyâmet-saati için bir ilimdir. Öyleyse ondan (kıyâmetten) yana hiç-bir kuşkuya kapılmayın ve bana uyun. Dosdoğru yol budur.
68- ‘Ey kullarım, bugün sizin için korku yoktur ve siz mahzun olmayacaksınız’.
69- ‘Ki onlar, benim âyetlerime îman edenler ve müslüman olanlardır’.
76- Biz onlara zulmetmedik; ancak onların kendileri zâlimlerdir.
78- ‘Andolsun, size hakkı getirdik, fakat bir çoğunuz hakkı çirkin görüp-tiksinenlerdîniz’.
79- Yoksa onlar, işi sıkı mı tuttular?. İşte şüphesiz biz de işi sıkı tutanlarız.
80- Yoksa onlar; gerçekten bizim, sır tuttuklarını ve aralarındaki fısıldaşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar?. Hayır, (işitiyoruz) ve onların yanlarındaki elçilerimiz de (her-şeyi) yazıyorlar.

84- Duhân

3- Gerçekten Biz onu mübârek bir gecede indirdik, gerçekten biz uyaranlarız.
5- Katımızdan bir emir ile; doğrusu biz, (insanlara elçi) gönderenleriz.
16- Büyük bir şiddetle yakalayacağımız gün, elbette biz intikâm alacağız.
15- Biz sizden bu azâbı biraz açıp-gidereceğiz; (ama yine) dönecek olanlarsınız siz.
17- Andolsun, biz kendilerinden önce, Firavun’un kavmini de denedik. Onlara kerîm bir elçi gelmişti;
23- (Allah da:) ‘Öyleyse, kullarımı geceleyin yürüyüşe geçir, muhakkak tâkip edileceksiniz’. (diye duâsını kabûl edip cevap verdi).
30- Andolsun, biz İsrâiloğullarını o alçaltıcı azabtan kurtardık.
32- Andolsun, biz onları bir ilim üzere âlemlere üstün kıldık.
33- Ve onlara, her birinde açık birer imtihan bulunan âyetler verdik.
38- Biz, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları bir ‘oyun ve oyalanma konusu’ olsun diye yaratmadık.
39- Biz onları yalnızca hak ile yarattık. Ancak onların çoğu bilmezler.
58- Belki onlar öğüt alıp-düşünürler diye, Biz onu (Kur’ân’ı), senin dilinle kolaylaştırdık.

85- Câsiye

8- Kendisine Allah’ın âyetleri okunurken işitir, sonra müstekbirce (inatla kibirlenerek) sanki işitmemiş gibi ısrâr eder. Artık sen onu acı bir azabla müjdele.  
9- Âyetlerimizden bir şey öğrendiği zaman, alay konusu edînir. İşte onlar için aşağılatıcı bir azab vardır.
16- Andolsun, İsrâiloğullarına Kitap, hüküm ve peygamberlik verdik, onları temiz ve güzel şeylerle rızıklandırdık ve onları alemlere üstün kıldık.     
17- Ve onlara bu emirden açık belgeler verdik. Fakat onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki ‘hakka tecâvüz ve azgınlıktan’ dolayı ihtilâfa düştüler. Şüphesiz Rabbin, hakkında ihtilâfa düştükleri şeyde kıyâmet günü aralarında hüküm verecektir.
18- Sonra seni bu emirden bir şeriat üzerine kıldık; öyleyse sen ona uy ve bilmeyenlerin hevâ(istek ve tutku)larına uyma.
21- Yoksa kötülüklere batıp-yara alanlar, kendilerini îman edip sâlih amellerde bulunanlar gibi kılacağımızı mı sandılar?. Hayatları ve ölümleri bir mi (olacak)?. Ne kötü hüküm veriyorlar.

86- Ahkâf

4- De ki: ‘Gördünüz mü haber verin; Allah’tan başka taptıklarınız, yerden neyi yaratmışlar, bana gösterin?. Yoksa onların göklerde bir ortaklığı mı var?. Eğer doğru söylüyor iseniz, bundan önce bir kitap yada bir ilim kalıntısı (veyâ bir eser) varsa, bana getirin’.
7- Onlara açık belgeler olarak âyetlerimiz okunduğu zaman, o inkâr edenler kendilerine gelmiş olan hak için dediler ki: ‘Bu, apaçık bir büyüdür’.
15- Biz insana, ‘anne ve babasına’ iyilikle davranmasını tavsiye ettik. Annesi onu güçlükle taşıdı ve güçlükle doğurdu. Onun (hâmilelikte) taşınması ve sütten kesilmesi, otuz aydır. Nihâyet güçlü (erginlik) çağına erip kırk yıl (yaşın)a ulaşınca, dedi ki: ‘Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nîmete şükretmemi ve senin râzı olacağın sâlih bir amelde bulunmamı bana ilham et; benim için soyumda salahı ver. Gerçekten ben tevbe edip Sana yöneldim ve gerçekten ben müslümanlardanım’.
16- İşte bunlar; yaptıklarının en güzelini kabûl ederiz ve kötülüklerinden geçeriz; (bunlar) cennet halkı içindedirler. (İşte bu,) Onlara vâdolunan doğru bir vaâddir.
26- Andolsun, onları sizleri kendisinde yerleşik kılmadığımız yerlerde (size vermediğimiz güç ve iktidâr imkânlarıyla) yerleşik kıldık ve onlara işitme, görme (duygularını) ve gönüller verdik. Ancak ne işitme, ne görme (duyuları) ve ne gönülleri kendilerine herhangi bir şey sağlamadı. Çünkü onlar, Allah’ın âyetlerini inkâr ediyorlardı. Alay konusu edindikleri şey, onları sarıp-kuşattı.         
27- Andolsun, biz çevrenizde bulunan şehirlerden (bir-çoğunu) yıkıma uğrattık ve belki dönerler diye âyetleri çeşitli şekillerde açıkladık.
29- Hani cinlerden bir-kaçını, Kur’ân dinlemek üzere sana yöneltmiştik. Böylece onun huzûruna geldikleri zaman, dediler ki: ‘Kulak verin;’ sonra bitirilince kendi kavimlerine uyarıcılar olarak döndüler.

87- Zâriyât

35- Bu-arada, mü’minlerden orada kim varsa çıkardık.
36- Ne var ki, orada müslümanlardan olan bir evden başkasını bulmadık.  
37- Ve orada, acı bir azabtan korkanlar için bir âyet bıraktık.
38- Mûsâ (olayın)da da (düşündürücü âyetler vardır). Hani Biz onu açık bir delille Firavun’a göndermiştik;
40- Bunun üzerine, Biz onu ve ordularını yakalayıp denize attık; (ki o,) ‘kınanacak işler yapıyordu’.
41- Ad (kavmin)de de (âyetler vardır). Hani onların üzerine köklerini kesen (akim) bir rüzgâr gönderdik.      
46- Bundan önce Nûh kavmini de (yıkıma uğrattık). Çünkü onlar da fâsık bir kavim idi.      
47- Göğü ‘büyük bir kudretle’ binâ ettik ve şüphesiz Biz, (onu) genişleticiyiz.
48- Yeri de Biz döşeyip-yaydık; ne güzel döşeyici(yiz).   
49- Ve Biz, her-şeyi iki çift yarattık. Umulur ki, öğüt alıp-düşünürsünüz.
56- Ben, cinleri ve insanları sâdece bana ibâdet etsinler diye yarattım.     
57- Ben, onlardan bir rızık istemiyorum ve onların beni doyurup-beslemelerini de istemiyorum.      
58- Hiç şüphesiz, rızık veren O, metin kuvvet sâhibi olan Allah’tır.

88- Rûm

34- Kendilerine (nîmet olarak) verdiklerimize nankörlük etsinler diye. Öyleyse yararlanın, artık yakında bileceksiniz.           
35- Yoksa biz, onlara ispatlı bir delil indirdik de, o mu O’na ortak koşmalarını söylüyor?.  
36- Biz insanlara bir rahmet taddırdığımız zaman, onunla sevinirler; kendi ellerinin takdim ettiği dolayısıyla onlara bir kötülük isâbet ettiğinde, hemen umutsuzluğa kapılırlar.
37- Görmüyorlar mı ki, Allah, dilediğine rızkı yayıp-genişletir ve kısar da. Şüphesiz bunda, îman eden bir kavim için gerçekten âyetler vardır.
47- Andolsun, biz senden önce kendi kavimlerine elçiler gönderdik de onlara apaçık belgeler getirdiler; böylece biz de suçlu günahkârlardan intikâm aldık. Îman edenlere yardım etmek ise, bizim üzerimizde bir haktır.
51- Andolsun, biz bir rüzgâr göndersek de onu(n ekinini) sararmış görseler, mutlakâ ardından nankörlük ederler.
53- Ve sen kendi sapıklıkları içinde kör olanları da doğruya iletici değilsin. Sen yalnızca, bizim âyetlerimize îman edenlere duyurabilirsin ki onlar müslümanlardır.
58- Andolsun, biz bu Kur’ân’da insanlar için her örneği gösterdik. Şüphesiz, sen onlara bir âyetle geldiğin zaman, o inkârcılar, mutlakâ: ‘Siz ancak mübtil olanlardan başkası değilsiniz’ derler.

89- Ankebût

3- Andolsun, onlardan öncekileri sınadık; Allah, gerçekten doğruları da bilmekte ve gerçekten yalancıları da bilmektedir.    
4- Yoksa kötülükleri yapanlar, bizi (aşıp) geçeceklerini mi sandılar?. Ne kötü hükmediyorlar?.
7- Îman edip sâlih amellerde bulunanlar ise; biz şüphesiz onların kötülüklerini örteceğiz ve şüphesiz yaptıklarının en güzeliyle karşılık vereceğiz.
8- Biz insana, anne ve babasına (karşı) güzelliği (ilke edinmesini) tavsiye ettik. Eğer onlar, hakkında bilgin olmayan şeyle bana ortak koşman için sana karşı çaba harcayacak olurlarsa, bu durumda, onlara itaat etme. Dönüşünüz banadır. Artık yaptıklarınızı size haber vereceğim.
14- Andolsun, biz Nûh’u kendi kavmine (elçi olarak) gönderdik, içlerinde elli yılı eksik olmak üzere bin sene yaşadı. Sonunda onlar zulme devâm ederlerken tûfan kendilerini yakalayıverdi.  
15- Böylece onu ve gemi halkını kurtardık ve bunu âlemlere bir âyet (kendisinden ders çıkarılacak bir olay) kılmış olduk.
23- Allah’ın âyetlerini ve O’na kavuşmayı ‘yok sayıp inkâr edenler’; işte onlar, benim rahmetimden umut kesmişlerdir; ve işte onlar, acı azab onlarındır.
27- Biz ona İshak’ı ve Yâkub’u armağan ettik ve onun soyunda (seçtiklerimize) peygamberliği ve kitabı (vahy ihsânı) kıldık, ecrini de Dünyâ’da verdik. Şüphesiz o, âhirette sâlih olanlardandır.
31- Bizim elçilerimiz İbrâhim’e bir müjde ile geldikleri zaman, dediler ki: ‘Gerçek şu ki, bu ülkenin halkını yıkıma uğratacağız. Çünkü onun halkı zâlim oldular”.
32- Dedi ki: ‘Onun içinde Lût da vardır’. Dediler ki: ‘Onun içinde kimin olduğunu biz daha iyi biliriz. Kendi karısı dışında, onu ve âilesini muhakkak kurtaracağız. O (karısı) arkada kalacak olanlardandır’. 
33- Elçilerimiz Lût’a geldikleri zaman o, bunlar dolayısıyla kötüleşti ve içi daraldı. Dediler ki: ‘Korkma ve üzülme. Karın dışında, seni ve âileni muhakak kurtaracağız. O ise, arkada kalacaktır’.   
34- ‘Şüphesiz biz, fâsıklık yapmalarından dolayı, bu ülke halkının üstüne gökten iğrenç bir azab indireceğiz’.
35- Andolsun, biz akledebilecek bir kavim için orada apaçık bir âyet bırakmışızdır.           
36- Medyen’e de kardeşleri Şuayb’ı (elçi olarak gönderdik) Böylece dedi ki: ‘Ey kavmim, Allah’a kulluk edin ve âhiret gününü umûd edin ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın’.
40- İşte biz, onların her birini kendi günahıyla yakalayıverdik. Böylece onlardan kiminin üstüne taş fırtınası gönderdik, kimini şiddetli bir çığlık sarıverdi, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Allah onlara zulmedici değildi, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.
43- İşte bu örnekler; biz bunları insanlara vermekteyiz. Ancak âlimlerden başkası bunlara akıl erdirmez.
47- İşte biz sana böyle bir Kitap indirdik. Bundan dolayı kendilerine Kitap verdiklerimiz ona îman etmektedirler. Bunlar (putatapıcılar)dan da ona îman edecek olanlar vardır. İnkârcılardan başkası bizim âyetlerimizi inkâr etmez.
51- Kendilerine okunmakta olan Kitabı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu?. Şüphesiz bunda îman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır.
52- De ki: ‘Benimle sizin aranızda şâhid olarak Allah yeter. O, göklerde ve yerde olanı bilir. Bâtıla inanan ve Allah’ı inkâr edenler ise, işte onlar hüsrâna uğrayanlardır’.
58- Îman edip sâlih amellerde bulunanlar; onları, içinde ebedî kalıcılar olarak, altından ırmaklar akan cennetin yüksek köşklerine muhakkak yerleştireceğiz. (Sâlih) Amellerde bulunanların ecri ne güzeldir.
67- Görmediler mi ki, çevrelerinde insanlar kapılıp-yağma edilirken, biz Harem (Mekke’y)i güvenilir (ve dokunulmaz) kıldık?. Yine de onlar, bâtıla inanıp Allah’ın nîmetlerine nankörlük mü ediyorlar?.
69- Bizim uğrumuzda cihad edenlere, şüphesiz yollarımızı gösteririz. Gerçekten Allah ihsân edenlerle berâberdir.

MEDÎNE DÖNEMİ

91- Hacc

5- Ey insanlar, eğer dirilişten yana bir kuşku içindeyseniz, gerçek şu ki, biz sizi topraktan yarattık, sonra bir damla sudan, sonra bir alâk’tan (embriyo), sonra yaratılış biçimi belli-belirsiz bir çiğnem et parçasından; size (kudretimizi) açıkca göstermek için. Dilediğimizi, adı konulmuş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz. Sonra sizi bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da erginlik çağına erişmeniz için (sizi büyütüyoruz). Sizden kiminizin hayâtına son verilmekte, kiminiz de, bildikten sonra hiç-bir şey bilmeme durumuna gelmesi için ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilmektedir. Yeryüzünü kupkuru ölü gibi görürsün, fakat biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir, kabarır ve her güzel çiftten (ürünler) bitirir.
6- İşte böyle; şüphesiz Allah, hakkın kendisidir ve şüphesiz ölüleri diriltir ve gerçekten her-şeye güç yetirendir.
16- İşte biz onu (Kur’ân’ı) apaçık âyetler olarak indirdik; şüphesiz Allah, dilediğini hidâyete yöneltir.
25- Gerçek şu ki, inkâr edip Allah yolundan ve yerlilerle dışarıdan gelenler için eşit olarak (haram ve kıble) kıldığımız Mescid-i Haram’dan alıkoyanlara, orada zulmederek adâletten ayrılanlara acı bir azab taddırırız.
26- Hani biz İbrâhim’e Evin (Kâbe’nin) yerini belirtip hazırladığımız zaman (şöyle emretmiştik:) ‘Bana hiç-bir şeyi ortak koşma, tavâf edenler, kıyâm edenler, rükûa ve sücûda varanlar için Evimi tertemiz tut’.
34- Biz her ümmet için bir ‘Mensek’ kıldık, O’nun kendilerine rızık olarak verdiği (kurbanlık) hayvanlar üzerine Allah’ın adını ansınlar diye. İşte sizin ilahınız bir tek ilahtır, artık yalnızca O’na teslim olun. Sen alçak gönüllü olanlara müjde ver.
36- İri cüsseli develeri size Allah’ın işâretlerinden kıldık, sizler için onlarda bir hayır vardır. Öyleyse onlar bir dizi hâlinde (veyâ saf tutmuşcasına ayakta durup) boğazlanırken Allah’ın adını anın; yanları üzerine yattıkları zaman da onlardan yiyin, kanaatkâra ve isteyene yedirin. İşte böyle, onlara sizin için boyun eğdirdik, umulur ki şükredersiniz.
44- Medyen halkı da (peygamberlerini yalanlamıştı). Mûsâ da yalanlanmıştı. Böylelikle Ben, o inkâr edenlere bir süre tanıdım, sonra onları yakalayıverdim. Nasılmış benim (her-şeyi alt-üst edip kökten değiştiren) inkılâbım (veyâ inkârım).
45- (Halkı) Zulmediyorken yıkıma uğrattığımız nice ülkeler vardır ki, şimdi onların altları üstlerine gelmiş ıpıssız durmakta, kullanılamaz durumdaki kuyuları (terkedilmiş bulunmakta), yüksek sarayları (çın-çın ötmektedir).
48- Nice ülkeler vardır ki, (halkı) zulmediyorken Ben ona bir süre tanıdım, sonra yakalayıverdim; dönüş yalnızca banadır.
67- Biz her ümmete bir ibâdet tarzı (mensek) kıldık, onlar bu tarz üzere ibâdet etmektedirler. Öyleyse, (din) iş(in)de seninle çekişmesinler. Sen Rabbine çağır. Şüphesiz sen dosdoğru bir hidâyet üzerindesin.
72- Onlara karşı apaçık âyetlerimiz okunduğu zaman, sen o inkâr edenlerin yüzlerindeki ‘red ve inkârı’ tanıyabilirsin. Neredeyse, kendilerine karşı âyetlerimizi okuyanın üzerine çullanacaklar. De ki: ‘Size, bundan daha kötü olanını haber vereyim mi?. Ateş... Allah, onu inkâr edenlere vâdetmiş bulunmaktadır; ne kötü bir duraktır’.

92- Muhammed

13- Seni sürüp-çıkaran memleketinden kuvvet bakımından daha üstün nice memleketler vardı ki, biz onları yıkıma uğrattık da kendileri için hiç-bir yardımcı yoktu.
30- Eğer dilersek, sana onları elbette gösteririz, böylelikle onları sîmalarından tanırsın. Andolsun, sen onları, sözlerin söyleniş tarzından da tanırsın. Allah, amellerinizi bilir.
31- Andolsun, biz sizden mücâhid olanlarla sabredenleri bilinceye (belli edip ortaya çıkarıncaya) kadar, deneyeceğiz ve haberlerinizi sınayacağız (açıklayacağız).

93- Teğâbün

9- Sizi toplanma günü için bir-arada toplayacağı gün; işte bu aldanma (teğâbün) günüdür. Kim Allah’a îman edip sâlih bir amelde bulunursa (Allah) onun kötülüklerini örter ve içinde ebedî kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan cennetlere sokar. İşte büyük ‘mutluluk ve kurtuluş (fevz)’ budur.

94- Bakara

23- Eğer kulumuza indirdiğimiz (Kur’ân)’den şüphe içindeyseniz, o zaman, siz de bunun benzeri bir sûre getirin. Ve eğer doğru sözlüyseniz, Allah’tan başka şâhitlerinizi (kendilerine güvendiğiniz yardımcılarınızı) çağırın.
30- Hani Rabbin, Meleklere: ‘Muhakkak ben, yeryüzünde bir halife vâr edeceğim’ demişti. Onlar da: ‘Biz seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kan dökecek birini mi vâr edeceksin?’. dediler. (Allah:) ‘Şüphesiz sizin bilmediğinizi ben bilirim’ dedi.    
31- Ve Âdem’e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: ‘Eğer doğru sözlüyseniz, bunları bana isimleriyle haber verin’ dedi.
33- (Allah:) ‘Ey Âdem, bunları onlara isimleriyle haber ver’ dedi. O, bunları onlara isimleriyle haber verince, dedi ki: ‘Size demedim mi, göklerin ve yerin gaybını gerçekten ben bilirim, gizli tuttuklarınızı ve açığa vurduklarınızı da ben bilirim’.
34- Ve meleklere: ‘Âdem’e secde edin’ dedik. İblis hâriç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kâfirlerden oldu.           
35- Ve dedik ki: ‘Ey Âdem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zâlimlerden olursunuz’.
36- Fakat Şeytan, oradan ikisinin ayağını kaydırdı ve böylece onları içinde bulundukları (durum)dan çıkardı. Biz de: ‘Kiminiz kiminize düşman olarak inin, sizin için yeryüzünde belli bir vakte kadar bir yerleşim ve meta vardır’ dedik.
38- Dedik ki: ‘Oradan hepiniz inin. Bundan sonra size benden bir hidâyet geldiğinde, kim benim hidâyetime uyarsa, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır’.
39- ‘İnkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlar ise; onlar, ateşin halkıdırlar ve orada süresiz kalacaklardır’.         
40- Ey İsrâiloğulları, size bağışladığım nîmetimi hatırlayın ve ahdime bağlı kalın, ki ben de ahdînize bağlı kalayım. Ve yalnızca benden korkun.
41- Yanınızda olan (Tevrat)ı, doğrulayıcı olarak indirdiğime (Kur’ân’a) îman edin; onu inkâr edenlerin ilki siz olmayın ve âyetlerimizi az bir değer karşılığında değişmeyin. Ve yalnızca benden korkun.
47- Ey İsrâiloğulları, size bağışladığım nîmetimi ve sizi (bir dönem) âlemlere üstün kıldığımı hatırlayın.
49- Sizi, dayanılmaz işkencelere uğrattıklarında, Firavun âilesinin elinden kurtardığımızı hatırlayın. Onlar, kadınlarınızı hayatta bırakıp, erkek çocuklarınızı kesiyorlardı. Bunda sizin için Rabbinizden büyük bir imtihan vardı.
50- Ve sizin için denizi ikiye yarıp sizi kurtardığımızı ve Firavun’un adamlarını -gözünüz önünde- boğduğumuzu hatırlayın.
51- Hani Mûsâ ile kırk gece için sözleşmiştik. Ama sonra siz, onun arkasından buzağıyı (tanrı) edinmiş ve (böylece) zâlimler olmuştunuz.
52- Bundan sonra, (artık) şükredersiniz diye sizi bağışladık.
53- Ve hidâyete erersiniz diye Mûsâ’ya Kitab’ı ve Furkan’ı verdik.
56- Sonra şükredersiniz diye, sizi ölümünüzden sonra dirilttik.    
57- Bulutları üzerinize gölge kıldık ve size kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Size rızık olarak verdiklerimizin temizinden yiyin (dedik). Onlar bize zulmetmediler, ancak kendi nefislerine zulmettiler.     
58- Ve hatırlayın, demiştik ki: ‘Şu şehre girin, orada istediğiniz yerde bol-bol yiyin, yalnızca secde ederek kapısından girerken ‘dileğimiz bağışlanmadır’ deyin; (biz de) hatâlarınızı bağışlayalım; iyilik yapanların (ecirlerini) arttıracağız’.
59- Ama zulmedenler, kendilerine söylenen sözü bir başkasıyla değiştirdiler. Biz de o zâlimlerin yaptıkları bozgunculuğa karşılık, üzerlerine gökten iğrenç bir azab indirdi 
60- (Yine) Hatırlayın; Mûsâ kavmi için su aramıştı, o zaman biz ona: ‘âsânı taşa vur’ demiştik de ondan oniki pınar fışkırmıştı, böylece her bir topluluk içeceği yeri bilmişti. Allah’ın verdiği rızıktan yiyin, için ve yeryüzünde bozgunculuk (fesad) yaparak karışıklık çıkarmayın.
65- Andolsun, sizden cumartesi (günü) yasağı çiğneyenleri elbette biliyorsunuz. İşte biz, onlara: ‘Aşağılık maymunlar olun’ dedik.           
66- Bunu, hem çağdaşlarına, hem sonra gelecek olanlara ‘ibret verici bir cezâ’, takvâ sâhipleri için de bir öğüt kıldık.
73- Bunun için de: ‘Ona (cesede, kestiğiniz ineğin) bir parçasıyla vurun’ demiştik. Böylece, Allah ölüleri diriltir ve size âyetlerini gösterir; ki akıllanasınız.
83- Hani İsrâiloğullarından, ‘Allah’tan başkasına kulluk etmeyin, anneye-babaya, yakınlara, yetimlere ve yoksullara iyilikle davranın, insanlara güzel söz söyleyin, namazı dosdoğru kılın ve zekatı verin’ diye misâk almıştık. Sonra siz, pek azınız hâriç, döndünüz ve (hâlâ) yüz çeviriyorsunuz.  
84- Hani sizden ‘Birbirinizin kanını dökmeyin, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayın’ diye misâk almıştık. Sonra sizler bunu onaylamıştınız, hâlâ (buna) şâhitlik ediyorsunuz.
87- Andolsun, biz Mûsâ’ya kitabı verdik ve ardından peş-peşe elçiler gönderdik. Meryem oğlu Îsâ’ya da apaçık belgeler verdik ve onu Rûhû’l-Kudüs’le teyid ettik. Demek, size ne zaman bir elçi nefsinizin hoşlanmayacağı bir şeyle gelse, büyüklük taslâyarak bir kısmınız onu yalanlayacak, bir kısmınız da onu öldüreceksiniz, öyle mi?.
91- Onlara: ‘Allah’ın indirdiklerine îman edin’ denildiğinde: ‘Biz, bize indirilene îman ederiz’ derler ve ondan sonra olan (Kur’ân)ı inkâr ederler. Oysa o (Kur’ân), ellerindeki (Kitabı) doğrulayan bir gerçektir. (Onlara) De ki: ‘Eğer inanıyor idiyseniz, daha önce ne diye Allah’ın peygamberlerini öldürüyordunuz?’.
93- Hani sizden misâk almış ve Tûr’u üstünüze yükseltmiştik (ve): ‘Size verdiğimize (Kitaba) sımsıkı sarılın ve dinleyin’ (demiştik). Demişlerdi ki: ‘Dinledik ve isyân ettik’. İnkârları yüzünden buzağı (tutkusu) kâlplerine sindirilmişti. De ki: ‘İnanıyorsanız, inancınız size ne kötü şey emrediyor?’.
98- Her kim Allah’a, meleklerine, elçilerine, Cibril’e ve Mikâil’e düşman ise, artık şüphesiz Allah da kâfirlerin düşmanıdır’.
99- Andolsun biz sana apaçık âyetler indirdik. Bunları fâsıklar (yoldan çıkanlar)dan başkası inkâr etmez.
106- Biz, daha hayırlısını veyâ bir benzerini getirinceye (kadar) hiç-bir âyeti neshetmez (hükmünü yürürlükten kaldırmaz) veyâ unutturmayız. Bilmez misin ki Allah, gerçekten her-şeye güç yetirendir.
118- Bilgisizler, dediler ki: ‘Allah bizimle konuşmalı veyâ bize de bir âyet gelmeli değil miydi?’. Onlardan öncekiler de onların bu söylediklerinin benzerini söylemişlerdi. Kâlbleri birbirine benzedi. Biz, kesin bilgiyle inanan bir topluluğa âyetleri apaçık gösterdik.           
119- Şüphesiz biz seni bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak, hak (Kur’ân) ile gönderdik. Sen cehennemin halkından sorumlu tutulmayacaksın.
121- Kendilerine verdiğimiz Kitabı gereği gibi okuyanlar, işte ona îman edenler bunlardır. Kim onu inkâr ederse, artık onlar hüsrâna uğrayanların ta kendileridir.       
122- Ey İsrâiloğulları, size bağışladığım nîmetimi ve sizi (bir dönem) âlemlere gerçekten üstün kıldığımı hatırlayın.
124- Hani Rabbi, İbrâhim’i bir-takım kelimelerle denemişti. O da (istenenleri) tam olarak yerine getirmişti. (O zaman Allah İbrâhim’e): ‘Seni şüphesiz insanlara imam kılacağım’ dedi. (İbrâhim) ‘Ya soyumdan olanlar?’. deyince (Allah:) ‘Zâlimler benim ahdime erişemez’ dedi.
125- Hani Evi (Ka’be’yi) insanlar için bir toplanma ve güvenlik yeri kılmıştık. ‘İbrâhim’in makâmını namaz yeri edînin’, İbrâhim ve İsmâil’e de, ‘Evimi, tavâf edenler, îtikâfa çekilenler ve rükû ve secde edenler için temizleyin’ diye ahid verdik.         
126- Hani İbrâhim: ‘Rabbim, bu şehri bir güvenlik yeri kıl ve halkından Allah’a ve âhiret gününe inananları ürünlerle rızıklandır’ demişti de (Allah: “Sâdece inananları değil) inkâr edeni de az bir süre yararlandırır, sonra onu ateşin azâbına uğratırım; ne kötü bir dönüştür o’ demişti.
144- Biz, senin yüzünü çok defâ göğe doğru çevirip- durduğunu görüyoruz. Şimdi elbette seni hoşnud olacağın kıbleye çevireceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. Her nerede bulunursanız, yüzünüzü onun yönüne çevirin. Şüphesiz, kendilerine kitap verilenler, tartışmasız bunun Rablerinden bir gerçek (hak) olduğunu elbette bilirler. Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir.
155- Andolsun, biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele.
159- Gerçekten, apaçık belgelerden indirdiklerimizi ve insanlar için Kitapta açıkladığımız hidâyeti gizlemekte olanlar; işte onlara, hem Allah lânet eder, hem de (bütün) lânet ediciler.
170- Ne zaman onlara: ‘Allah’ın indirdiklerine uyun’ denilse, onlar: ‘Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (geleneğe) uyarız’ derler. (Peki) Ya atalarının aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulamamış idiyseler?.       
171- İnkâr edenlerin örneği bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyip (duyduğu veyâ bağırdığı şeyin anlamını bilmeyen ve sürekli) haykıran (bir hayvan)ın örneği gibidir. Onlar, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; bundan dolayı akıl erdiremezler.
211- İsrâiloğullarına sor, onlara nice açık âyet(ler) verdik. Kendisine geldikten sonra kim Allah’ın nîmetini değiştirirse, (bilsin ki) şüphesiz Allah, cezâsı pek şiddetli olandır.
252- İşte bunlar, Allah’ın âyetleridir; onları sana bir hak olarak okuyoruz. Sen de gönderilen elçilerdensin.
253- İşte bu elçiler; bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. Onlardan, Allah’ın kendileriyle konuştuğu ve derecelerle yükselttiği vardır. Meryem-oğlu Îsâ’ya apaçık belgeler verdik ve O’nu Rûhû’l-Kudüs’le destekledik. Şâyet Allah dileseydi, kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, onların peşinden gelen (ümmet)ler, birbirlerini öldürmezdi. Ancak ihtilâfa düştüler; onlardan kimi inandı, kimi inkâr etti. Allah dileseydi birbirlerini öldürmezlerdi. Ama Allah dilediğini yapandır.         
254- Ey îman edenler, hiç-bir alış-verişin, hiç-bir dostluğun ve hiç-bir şefaatin olmadığı gün gelmezden evvel, size rızık olarak verdiklerimizden infâk edin. Kâfirler... Onlar zulmedenlerdir.

95- Enfâl

12- Rabbin meleklere vahyetmişti ki: ‘Şüphesiz ben sizinleyim, îman edenlere sağlamlık katın, inkâr edenlerin kâlblerine amansız bir korku salacağım. Öyleyse (ey müslümanlar,) vurun boyunlarının üstüne, vurun onların bütün parmaklarına’.
31- Âyetlerimiz onlara okunduğu zaman; ‘İşittik’ dediler. ‘İstesek, biz de bunun bir benzerini söyleyebiliriz. Bu, eskilerin efsânelerinden başkası değildir’.
54- Firavun âilesinin ve onlardan öncekilerin gidiş tarzı gibi. Onlar, Rablerinin âyetlerini yalanladılar; biz de günahları dolayısıyla onları helâk ettik. Firavun ordusunu suda boğduk. Onların tümü zulmeden kimselerdi.

96- Hadîd

25- Andolsun, Biz elçilerimizi apaçık belgelerle gönderdik ve insanlar adâleti ayakta tutsunlar diye, onlarla birlikte kitabı ve mizânı indirdik. Ve kendisine çetin bir sertlik ve insanlar için (çeşitli) yararlar bulunan demiri indirdik; öyle ki Allah, kendisine ve elçilerine gayb ile (görmedikleri hâlde) kimlerin yardım edeceğini bilsin (ortaya çıkarsın). Şüphesiz Allah, büyük kuvvet sâhibidir, üstün olandır.
26- Andolsun, Biz Nûh’u ve İbrâhim’i (elçi olarak) gönderdik, peygamberliği ve kitabı onların soylarında kıldık. Öyle iken, içlerinde hidâyeti kabûl edenler vardır, onlardan birçoğu da fâs olanlardır.   
27- Sonra onların izleri üzerinde elçilerimizi birbiri ardınca gönderdik. Meryem-oğlu Îsâ’yı da arkalarından gönderdik; ona İncil’i verdik ve onu izleyenlerin kâlplerinde bir şefkat ve merhâmet kıldık. (Bir bid’at olarak) Türettikleri ruhbanlığı ise, Biz onlara yazmadık (emretmedik). Ancak Allah’ın rızâsını aramak için (türettiler) ama buna da gerektiği gibi uymadılar. Bununla birlikte onlardan îman edenlere ecirlerini verdik, onlardan birçoğu fâsık olanlardır.

98- Âl-i İmran

25- Artık onları, kendisinde şüphe olmayan bir gün topladığımızda ve her bir nefse -haksızlığa uğratılmaksızın- kazandığı tam olarak ödendiğinde nasıl olacak?.
44- Bunlar, gayb haberlerindendir; bunları sana vahyediyoruz. Onlardan hangisi Meryem’i sorumluluğuna alacak diye kâlemleriyle kur’â atarlarken sen yanlarında değildin; çekişirlerken de yanlarında değildin.
55- Hani Allah, Îsâ’ya demişti: ‘Ey Îsâ, doğrusu senin hayâtına Ben son vereceğim, seni Kendime yükselteceğim, seni inkâr edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları kıyâmete kadar inkâra sapanların üstüne geçireceğim. Sonra dönüşünüz yalnızca Banadır, hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyde aranızda Ben hükmedeceğim’.
140- Eğer bir yara aldıysanız, o kavme de benzeri bir yara değmiştir. İşte o günleri biz onları insanlar arasında devrettirip dururuz. Bu, Allah’ın îman edenleri belirtip-ayırması ve sizden şâhidler (veyâ şehidler) edinmesi içindir. Allah, zulmedenleri sevmez;
145- Allah’ın izni olmaksızın hiç-bir nefis için ölmek yoktur. O, süresi belirtilmiş bir yazıdır. Kim Dünyâ’nın yarârını (sevâbını) isterse ona ondan veririz, kim âhiret sevâbını isterse ona da ondan veririz. Biz şükredenleri pek yakında ödüllendireceğiz.

102- Haşr

21- Şâyet biz bu Kur’ân’ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, andolsun onu Allah korkusundan saygı ile baş eğmiş, parça-parça olmuş görürdün. İşte Biz, belki düşünürler diye, insanlara böyle örnekler veririz.

105- Ahzâb

7- Hani biz peygamberlerden kesin sözlerini almıştık; senden, Nûh’tan, İbrâhim’den, Mûsâ’dan ve Meryem-oğlu Îsâ’dan. Biz onlardan sapasağlam bir söz almıştık.
9- Ey îman edenler, Allah’ın üzerinizdeki nîmetini hatırlayın. Hani size ordular gelmişti; böylece biz de onların üzerine, bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Allah, yaptıklarınızı görendir.

106- Nîsâ

30- Kim haddi aşarak ve zulmederek böyle yaparsa, biz onu ateşe göndeririz. Bu Allah için pek kolaydır.  
31- Size yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin kusurlarınızı örteriz ve sizi ‘onurlu-üstün’ bir makâma sokarız.
64- Biz elçilerden hiç kimseyi ancak Allah’ın izniyle kendisine itaat edilmesinden başka bir şeyle göndermedik. Onlar kendi nefislerine zulmettiklerinde şâyet sana gelip Allah’tan bağışlama dileselerdi ve elçi de onlar için bağışlama dileseydi, elbette Allah’ı tevbeleri kabûl eden, esirgeyen olarak bulurlardı.
79- Sana iyilikten her ne gelirse Allah’tandır, kötülükten de sana ne gelirse o da kendindendir. Biz seni insanlara bir elçi olarak gönderdik; şâhid olarak Allah yeter.       
80- Kim Resûl’e itaat ederse, gerçekte Allah’a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse (bilsin ki), Biz seni onların üzerine koruyucu göndermedik.
153- Kitap Ehli, senden kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyor. Mûsâ’dan bundan daha büyüğünü istemişlerdi. Demişlerdi ki: ‘Bize Allah’ı açıkça göster’. Böylece zulümlerinden dolayı onlara yıldırım çarpmıştı. Ardından kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, buzağıyı (ilah) edinmişlerdi. Yine bundan dolayı onları affettik ve Mûsâ’ya apaçık olan ispatlayıcı bir delil verdik.
154- Kesin söz vermeleri dolayısıyla Tûr’u üstlerine yükselttik ve onlara: ‘Bu kapıdan secde ederek girin’ dedik ve onlara: ‘Cumartesi (günü) haddi aşmayın’ da dedik. Ve onlardan kesin bir söz aldık.
162- Ancak onlardan ilimde derinleşenler ile mü’minler, sana indirilene ve senden önce indirilene inanırlar. Namazı dosdoğru kılanlar, zekatı verenler, Allah’a ve âhiret gününe inananlar; işte bunlar, Biz bunlara büyük bir ecir vereceğiz.         
163- Nûh’a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrâhim’e, İsmâil’e, İshak’a, Yâkub’a, torunlarına, Îsâ’ya, Eyyub’a, Yûnus’a, Hârûn’a ve Süleyman’a da vahyettik. Davud’a da Zebur verdik.         
164- Ve gerçekten sana daha önceden hikayelerini anlattığımız elçilere, anlatmadığımız elçilere (vahyettik). Allah, Mûsâ ile de konuştu.
             
107- Talâk

8- Ülkelerden niceleri vardır ki, Rablerinin ve O’nun elçilerinin emrine karşı gelip azmışlar, böylece biz de onları çetin bir hesâba çekmişiz ve onları benzeri görülmedik bir azabla azablandırmışız.

108- Mâide

3- Ölü eti, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına kesilen, boğulmuş, vurulmuş, yüksek bir yerden düşmüş, boynuzlanmış yırtıcı hayvan tarafından yenmiş, -(henüz canlıyken yetişip) kestikleriniz hâriç,- dikili taşlar üzerine boğazlanan (hayvanlar) ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar fısktır (günahla yoldan sapmadır.) Bugün inkâra sapanlar, sizin dîninizden (dîninizi yıkmaktan) umut kesmişlerdir; artık onlardan korkmayın benden korkun. Bugün size dîninizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nîmetimi tamamladım ve size din olarak İslâm’ı seçip-beğendim. Kim ‘şiddetli bir açlıkta kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı-karşıya kalırsa’ -günaha eğilim göstermeksizin- (bu haram saydıklarımızdan yetecek kadar yiyebilir.) Çünkü Allah bağışlayandır, esirgeyendir.
12- Andolsun, Allah İsrâiloğullarından kesin söz (mîsâk) almıştı. Onlardan oniki güvenilir- gözetleyici göndermiştik. Ve Allah onlara: ‘Gerçekten ben sizinle berâberim. Eğer namazı kılar, zekatı verir, elçilerime inanır, onları savunup-desteklerseniz ve Allah’a güzel bir borç verirseniz, şüphesiz sizin kötülüklerinizi örter ve sizi gerçekten, altından ırmaklar akan cennetlere sokarım. Bundan sonra sizden kim inkâr ederse, cidden dümdüz bir yoldan sapmıştır’.
13- Sözleşmelerini bozmaları nedeniyle, onları lânetledik ve kâlplerini kaskatı kıldık. Onlar, kelimeleri konuldukları yerlerden saptırırlar. (Sık-sık) Kendilerine hatırlatılan şeyden (yararlanıp) pay almayı unuttular. İçlerinden birâzı dışında, onlardan sürekli ihânet görür durursun. Yine de onları affet, aldırış etme. Şüphesiz Allah, iyilik yapanları sever.      
14- Ve: ‘Biz hristiyanlarız’ diyenlerden kesin söz (mÎsâk) almıştık. Sonunda onlar kendilerine hatırlatılan şeyden (yararlanıp) pay almayı unuttular. Böylece biz de, kıyâmete kadar aralarında kin ve düşmanlık saldık. Allah, yapageldikleri şeyi onlara haber verecektir.
19- Ey Kitap Ehli, elçilerin arası kesildiği dönemde: ‘Bize müjdeci de, bir uyarıcı da gelmedi’ demenize (fırsat kalmasın) diye size apaçık anlatan elçimiz geldi. Böylece müjdeci de, uyarıcı da gelmiştir artık. Allah her-şeye güç yetirendir.
44- Gerçek şu ki, biz Tevratı, içinde bir hidâyet ve nûr olarak indirdik. Teslim olmuş peygamberler, Yahudilere onunla hükmederlerdi. Bilgin-yöneticiler (Rabbaniyun) ve yüksek bilginler de (Ahbar), Allah’ın kitabını korumakla görevli kılındıklarından ve onun üzerine şâhidler olduklarından (onunla hükmederlerdi.) Öyleyse insanlardan korkmayın, benden korkun ve âyetlerimi az bir değere karşılık satmayın. Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, kâfir olanlardır.          
45- Biz onda, onların üzerine yazdık: Can’a can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ve (bütün) yaralara (karşılık da) kısas vardır. Ama kim bunu sadaka olarak bağışlarsa o kendisi için bir keffarettir. Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, zâlim olanlardır.   
46- Onların (peygamberleri) ardından yanlarındaki Tevrat’ı doğrulayıcı olarak Meryem oğlu Îsâ’yı gönderdik ve ona içinde hidâyet ve nûr bulunan, önündeki Tevrat’ı doğrulayan ve muttakîler için yol gösterici ve öğüt olan İncil’i verdik.
48- Sana da (Ey Muhammed,) önündeki kitap(lar)ı doğrulayıcı ve ona ‘bir şâhid-gözetleyici’ olarak Kitab’ı (Kur’ân’ı) indirdik. Öyleyse aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların hevâ(istek ve tutku)larına uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldık. Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet kılardı; ancak (bu,) verdikleriyle sizi denemesi içindir. Artık hayırlarda yarışınız. Tümünüzün dönüşü Allah’adır. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir.
65- Eğer, Kitap Ehli îman edip sakınsalardı, elbette onların kötülüklerini örter ve onları ‘nîmetlerle donatılmış’ cennetlere sokardık.
70- Andolsun, biz İsrâiloğullarından kesin söz almış (mîsâk) ve onlara elçiler göndermiştik. Onlara ne zaman nefislerinin hoşuna gitmeyen bir şeyle bir elçi geldiyse, bir bölümünü yalanladılar, bir bölümünü de öldürdüler.
75- Meryem-oğlu Mesih, yalnızca bir elçidir. Ondan önce de elçiler gelip geçti. Onun annesi dosdoğrudur, ikisi de yemek yerlerdi. Bir bak, onlara âyetleri nasıl açıklıyoruz?. (Yine) bir bak, onlar ise nasıl da yüz çeviriyorlar?.
110- Allah şöyle diyecek: ‘Ey Meryem-oğlu Îsâ, sana ve annene olan nîmetimi hatırla. Ben seni Rûhû’l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana kitabı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğrettim. İznimle çamurdan kuş biçiminde (bir şeyi) oluşturuyordun da (yine) iznimle ona üfürdüğünde bir kuş oluveriyordu. Doğuştan kör olanı, alacalıyı iznimle iyileştiriyordun, (yine) benim iznimle ölüleri (hayâta) çıkarıyordun. İsrâiloğullarına apaçık belgelerle geldiğinde onlardan inkâra sapanlar, ‘Şüphesiz bu apaçık bir sihirdir’ demişlerdi (de) İsrâiloğullarını senden geri püskürtmüştüm’.
111- Hani Havârilere: ‘Bana ve elçime îman edin’ diye vahy (ilham) etmiştim; onlar da: ‘Îman ettik, gerçekten müslümanlar olduğumuza sen de şâhid ol’ demişlerdi.
115- Allah demişti ki: ‘Şüphesiz ben bunu size indireceğim. Artık sonra sizden kim inkâr ederse, ben onu gerçekten âlemlerden hiç kimseyi azablandırmayacağım bir azabla azablandıracağım’.

109- Mümtehine

1- Ey îman edenler, benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları velîler edinmeyin. Siz onlara karşı sevgi yöneltiyorsunuz; oysa onlar haktan size geleni inkâr etmişler, Rabbiniz olan Allah’a inanmanızdan dolayı elçiyi de, sizi de (yurtlarınızdan) sürüp-çıkarmışlardır. Eğer siz, Benim yolumda cihad etmek ve Benim rızâmı aramak amacıyla çıkmışsanız (nasıl) onlara karşı hâlâ sevgi gizliyorsunuz?. Ben, sizin gizlediklerinizi ve açığa vurduklarınızı bilirim. Kim sizden bunu yaparsa, artık o, elbette yolun ortasından şaşırıp-sapmış olur.

110- Fetih

1- Şüphesiz, Biz sana apaçık bir fetih verdik.
13- Kim Allah’a ve Resûlü’ne îman etmezse, (bilsin ki) gerçekten Biz, kâfirler için çılgınca yanan bir ateş hazırlamışızdır.
18- Andolsun, Allah, sana o ağacın altında biat ederlerken mü’minlerden râzı olmuştur, kâlplerinde olanı bilmiş ve böylece üzerlerine ‘güven duygusu ve huzur’ indirmiştir ve onlara yakın bir fethi sevap (karşılık) olarak vermiştir.
20- Allah, alacağınız daha bir-çok ganîmetleri size vâdetti, bunu size hemencecik verdi ve insanların ellerini sizden çekti ki, (bu,) mü’minler için bir âyet olsun ve sizi dosdoğru bir yola yöneltsin.
25- Ki onlar, inkâr ettiler, sizi Mescid-i Haram’dan ve durdurulmakta (bekletilmekte) olan hediyeleri (kurbanları), yerlerine varmaktan alıkoydular. Eğer kendilerini bilmediğiniz mü’min erkekler ve mü’min kadınları, bilgisizlik dolayısıyla darmadağın edip de bu yüzden size ‘dayanılmaz bir sıkıntı’ dokunmayacak olsaydı (o zaman durum farklı olurdu. Durumunun böyle olması,) Allah’ın dilediğini rahmetine sokması içindir. Eğer (karışık yaşayan mü’minler), seçilip ayrılmış olsalardı, muhakkak içlerinden inkâr edenleri acı bir azab ile azablandırırdık.

Sadakallahülazim

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

Hârûn Görmüş
Mayıs 2017




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder