“Allah’ın o (fethedilen) şehir halkından Resûlü’ne
verdiği fey, Allah’a, Resûl’e, (ve Resûl’e) yakın akrabalığı olanlara,
yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara âittir. Öyle ki (bu mallar ve
servet) sizden zengin olanlar arasında dönüp-dolaşan bir devlet (güç) olmasın.
Resûl size ne verirse artık onu alın, sizi neden sakındırırsa artık ondan
sakının ve Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah cezâsı (ikâbı) pek şiddetli olandır” (Haşr 7).
“Ve sana
neyi infâk edeceklerini sorarlar. De ki: ‘İhtiyaçtan artakalanı’. Böylece
Allah, size âyetlerini açıklar; umulur ki düşünürsünüz” (Bakara 219).
Kapitâlizm, hayâtiyetini sağlamak için her-şeyden
önce insanı nesneleştirmek ve onu kendisine yabancılaştırmak zorundadır. Zîrâ
fıtratına ve doğaya aykırı davranılmadan kapitâlizme uymak mümkün değildir.
Kapitâlizme uymak için insan kendine yabancılaştırılmalıdır ki bu da ancak,
“nefislerin kışkırtılması” ile olabilir.
Kapitâlizm, biriktirmeyi bir “araç” için değil de
amaç” için yapan sistemin adıdır. Kapitâlizm bir dindir ve bu dinin en büyük
ibâdeti para biriktirmektir. Kapitâlizm bir “biriktirme dîni”dir. Oysa İslâm’a
göre birikim sâdece ihtiyaç için, o da bâzen güzel (tahsiniyyat) olduğu için
olsa da genelde zorunlu olan ihtiyaçlar için olur. İslâm’da “ihtiyaçta zarûret
fıkhı” vardır çünkü.
İslâm’da bir şeyi almada “ihtiyaçta zarûret”
prensibini benimsendiğinden dolayı, sanâyici de bu prensibi doğal olarak
benimser. Üretim-merkezli tüketim değil; tüketim-merkezli bir üretim anlayışı
vardır. Bu nedenle haddinden fazla üretim olmaz. İhtiyaç kadar üretim yapılır.
İç ve dış pazarın talebi kadar üretim yapılır. Böylece stokçuluğun önüne
geçilmiş ve şeytanın kullanabileceği kapı kapatılmış olur. Haciyyat ve
tahsiniyyat denen “gerekli olan” ve sâdece “güzel olduğu ve beğenildiği için”
alınması meşrû olan ürünler de üretilir ve alım-satımı yapılır. Fakat müslümanlar
bu konuda haddi aşmamaya özen göstermelidirler.
Kapitâlist sistem ve onun Bel’am’ları, hiç-bir zaman
doymazlar ve hep daha fazlasını isterler. Malın çoğu ellerinde olmasına rağmen
başkasının elindeki azıcık şeye bile sâhip olmak isterler:
“Bu benim
kardeşimdir, doksan dokuz koyunu vardır, benimse bir tek koyunum var. Buna
rağmen ‘onu da benim payıma (koyunlarıma) kat’ dedi ve bana, konuşmada üstün
geldi” (Sâd 23).
Weber’e göre kapitâlizm
döneminde biriktirme, tasarruf ve kâr peşinde koşmanın, eskiden kabul edilemez
iken, ahlâki ve duygusal açıdan câzip hâle gelmesidir. Kapitâlizm varlığını tüketimden
alır ve kapitâlizmi benimsemiş olanlar, tükettikçe kendilerinin varlığını duyumsarlar.
“Tüketiyorum öyleyse varım” sözü gizliden-gizliye insanların mottosu olmuştur.
Eskiden boş zamanlardan
bahsedilirdi. Bu bağlamda genelde “beyaz yalanlar” söylenir ve kitap okumak…
denirdi ve bunu hemen herkes söylerdi. Eğer gerçekten o boş zamanlarda kitap
okunsaydı, şimdi bu durumda olmazdık. Fakat “beyaz yalanlar” da yalandır ve
bunun cezâsı olarak kapitâlizmde artık boş zaman yok. Öyle bir tüketim yapılıyor
ki 24 saat içinde hiç kimse “boş zaman” bulamıyor. Kapitâlizm insanı boş
bırakmıyor. Zâten insan boş bırakılmaya gelmez. İlâhi olanla doldurulmayan zamanlar
mutlakâ şeytâni olanlar ile doldurulur.
Eskiden burjuva kesimi vardı
ve Dünyâ’dan sâdece onlar yararlanıyordu. Uzlaşmacı-akıllı kapitâlizm, bu soruna
çeşitli yollarla çözüm buldu (uzlaşmacı kapitâlizm) ve herkes artık Dünyâ’dan
yararlanabiliyor. Fakat eski burjuva yeni sermâyedar kapitâlistler, Dünyâ’yı
diğerlerine göre çok daha kaliteli yaşıyorlar. Yine ayrıcalıklılar yâni. Aradaki
farkın bir isyâna dönüşmemesi için oluşturulan ve genel halka oranla görece
daha kaliteli bir faydalanma yaşayan orta-direkler oluşturuldu. Orta-direk,
paratoner işlevi yapmakta.
Kapitâlizm insanın sâdece dışını
değiştirmedi, bizzat insanı da değiştirdi ve “kapitâlist insan” diye bir tip
türedi. Bu tip, aşırı bencil ve tüketim-merkezli yaşayan tiplerdir.
Kapitâlizm bir reklâm
kültürüdür ve reklâm kapitâlizmin lokomotifidir. Vehbi Bayhan:
“Modern reklâmcılık, gereksinimleri gidermeye değil,
gereksinimler yaratmaya; eski kaygıları yatıştırmak yerine yenilerini üretmeye
çalışır. Kitle-kültürü tüketiciyi iyi yaşam imgeleriyle kuşatarak, bu imgeleri
şöhret ve başarının parıltısıyla birleştirerek, sıradan insanı sıra-dışı
beğeniler edinmeye, kendisini diğerleri karşısında ayrıcalıklı olan azınlıkla
özdeşleştirmeye ve düşlemlerinde çok büyük bir rahatlık ve bedensel zariflik
içinde yaşayan bu azınlığa katılmaya özendirir. İmajları üreten ve pazarlayan
da kitle iletişim araçlarıdır. Kitle haberleşme araçları, büyük bir hoparlör gibi
yayın yaparak bölge, ırk, aşîret, dil farkı gibi engelleri aşıp toplumda
geçerli ve yaygın olan imajların standartlaşmasını sağlarlar. Oluşturulan
kapitâlist tüketim kültürüne göre hareket edebilecek yeni insan-tipi, tükettikçe
doymayan, kendine sunulan her-şeyi elde etmeye çalışan, bu nedenle toplum
kaynaklarını isrâf etmekten kaçınmayan, toplumsal ve dînî değerlerini bile
tüketim amacıyla gözden çıkaran, etrâfına duyarsızlaşan ve kendisinden
başkasını düşünmeyen bencil bir insandır. Kapitâlist kitle tüketimi toplumunda,
her-şey tüketim boyutunda anlam kazanmaktadır. Kitle-kültürünün sunduğu bütün
araçlar ve kolaylıklar, bireysellik üzerindeki toplumsal baskıları
güçlendirmekte ve bireyin direnme imkânını, modern toplumun atomize edici
işleyişi içinde kendini koruma imkânını elinden almaktadır. Artan tüketimin
amacı, insanların insânî özünü geliştirmeye yönelik olmaktan çok, onları
düşünmekten, yaratmaktan alıkoyan ve yabancılaştıran bir kısır-döngü hâline
gelir. Modern tüketiciler fiziksel olarak pasif ama, zihinsel olarak çok
meşgûldürler. Tüketim her zamankinden fazla kafada çözülmesi gereken bir
deneyim, beyinsel ve zihinsel bir olgudur. Yalnızca vücûdun gereksinmelerini
doyuran basit bir süreç olmaktan çıkmıştır.
Baudrillard’a göre, tüketim
toplumunun insanı; serbest zaman etkinliklerini, çalışma alanında hâkim olan
zorlama ahlâkı çerçevesinde gerçekleştirir. Bu çerçevede, güneş-altında zorunlu
jimnastik ve çıplaklık olarak “bronzlaşma saplantısı”, özellikle de eksiksiz
yaşamaya özgü bu gülüş ve bu neşe hepsi birlikte aslında ödev, fedâkârlık ve
çilekeşlik ilkesine adanmanın belirtisidir (Baudrillard, 1997:190-191).
Aslında, insanın salt kendisi istediği için değil, kendine “rasyonel” diye
sunulan davranışları yapmak zorunda hissetmesi yabancılaşma yaratmaktadır” der.
Kapitâlizmde tüketmek bir
yaşam-biçimidir. Öyle ki artık ihtiyâcı olmayan şeyler de alınmaya başlanır. Kapitâlist
birey o kadar çok tüketime kilitlenmiştir ki, eleştiri, îtirâz ve isyân
aklından bile geçmez ve zâten kapitâlist teorisyenler bunu da düşünerek kapitâlizmi
şekillendirmişlerdir.
Kapitâlizm büyük âileyi
dağıtır çekirdek âileye dönüştürür. Orada da durmaz ve kişileri bireyleştirerek
yalnızlaştırır. Yalnızlıkta tatmin zorluğu oluştuğundan, kişiler bu eksikliği
tüketerek gidermeye çalışırlar (ama gideremezler). Kapitâlizm bireyleştirmeye
çok önem verir, bireyler çok daha kolay sömürülür zîrâ. Bireylik aynı-zamanda
sorumsuzluk demek olduğundan sâdece kendini düşünür ve bu nedenle birey,
hayâtın tadını dibine kadar çıkarmak için sürekli tüketmeyi düşünecektir. Artık
her-şeyi tüketebilir.
Kapitâlist sistemde küçük
mutlu azınlıklar dışında kimse mutlu değildir. Sâdece anlık hazlar
almaktadırlar. Yaşadığı hazları mutluluk zannetmektedirler. Oysa mutluluk gerçek
anlamda bireysel olarak yaşanamaz. Kapitâlizm insanlar arasında özellikle maddî
alanda çok büyük uçurumlara neden olduğundan, toplum ikiye, üçe bölünmüş
durumdadır. Gerçek mutluluk, toplumun tümü mutlu olduğunda ortaya çıkar. Toplumun
tamâmı hattâ dünyâ-insanlarının tamâmı genel anlamda mutlu değillerse mutluluk
gerçek anlamda yaşanamayacak ve bireysel anlamda mutluluk yerine geçici hazlar
yaşanacaktır ki haz, çok kısa ömürlüdür, bu nedenle de gerçek bile değildir.
Kapitâlizm bir
standartlaştırma mekanizmasıdır. Herkes aynı şekilde yer-içer-giyinir-tüketir. “İnsan
yediğidir” ilkesine göre de aynı şekilde düşünür, konuşur ve tavır alır.
Kapitâlizmin felsefesinde;
“bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” (laissez faire, laissez passer)
ilkesi vardır. İyi de neyi bırakalım?, neye engel olmayalım?. Kapitâlist
zihniyetin bizi sömürmesine mi?. İslâm zâten buna engel olmak için vardır.
Aşırı kaçan hiç-bir şeye izin vermez İslâm. İslâm bir “tutma dîni”dir,
kapitâlizm ise mottoda da söylendiği gibi bir “tutmama dîni”. “Bırakınız” diyor
bu yüzden. İslâm’da her türlü aşırlık yasaktır. 1’e alıp da 10’a satmak olmaz.
Kapitâlizmde alış-verişler,
bir ihtiyacı karşılama amaçlı olarak değil, müşteri memnûniyeti için yapılır.
Bu bağlamda 1’e alıp 10’a satmak, müşteri memnun olduktan sonra sorun değildir.
Zâten kapitâlizm bir fâhişlik düzenidir. Kur’ân:
“Siz ey îmâna ermiş olanlar!. Birbirinizin mallarını
haksız yollarla -karşılıklı rızâya dayanan ticâret yoluyla da olsa- hebâ
etmeyin (yemeyin) ve birbirinizi mahvetmeyin; zîrâ Allah, sizin için bir rahmet
kaynağıdır” (Nîsâ 29).
Kapitâlizm bir tüketim
imparatorluğudur ve yok etme çağrışımı yapan tüketim kelimesi kullanılır
sürekli. Daha önceleri ihtiyaç, tasarruf, yeme-içme olarak kullanılan kelimeler
vardı. Kapitâlizmin ürünleri “tüketilecek” ürünlerdir ve yok olmalıdır ki
yenileri satın alınsın.
Yine kapitâlizmin ürünleri
tâmir edilemeyen yada sınırlı zamanlar için sâdece “parça değişimi” yapılabilen
ürünlerdir. Bir-türlü tâmir olmazlar ve tâmir etmeye kalktığınızda o şeyi daha
fazla bozarsınız. Tâmirat kapitâlizm için düşmandır. Kapitâlizmde kullan-at
ürünler vardır ve her-şey geçicidir, hem de bu geçicilik çok kısa süren bir
geçiciliktir.
Kapitâlizmde eğer müşteri
iseniz size mükemmel davranılır. Fakat o şeyi alana kadar. Aldıktan ve
ödemesini yaptıktan sonra sizin artık bir değeriniz olmaz-kalmaz. Tâ ki yeni
bir şey alana kadar. Bu değerden mahrum kalmak istemeyenler hem ihtiyaçları hem
de paraları olmasa da kredi kartı denilen kapitâlizmin şeytan ürünü olan kart
ile sürekli alış-veriş yapılır. Artık bu tarzda alış-veriş yapan kişiler
patolojik hâle gelmişler ve tedâviye muhtaç hâle gelmişlerdir. “Pahalı
mağazaların torbalarını elimde taşımaktan büyük bir haz alıyorum” diyenler var.
Kapitâlizm (daha doğrusu “aptalizm”) ana hedefi ve hayâli, tüm insanları bu hâle
getirmektir ki bunu büyük ölçüde başarmıştır ve insanları top-yekûn köle
etmiştir. Ama ne kölelik; böyle bir kölelik-şekli insanlık târihinde
görülmemiştir. Hattâ hiç-bir eşek bu şekilde kullanılmamıştır.
Bâzen para sıkıntısı
olduğunda kapitâlizmin mâbedleri olan bankalar, insanlara kredi (borç değil)
vermek için kendilerini yırtarlar. Zîrâ tüketimde biraz azalma olmakta yada bir
zayıflama yaşanmaktadır. Bunu önlemek için tüketici kredileri gibi kredilerle
insanları tüketim yapmaya teşvik ederler. Artık sosyâl yardımlar bile kapitâlist
bahşişlere dönmüştür. Oysa kadim kültürde “ayağını yorganına göre uzatmak”
vardır.
Kapitâlizmde insanlar
tükettikleri oranda değer kazanırlar. Kapitâlizmde en değerli olan insan, en
çok tüketebilen insandır. Müşteriyseniz inanılmaz bir değeriniz vardır.
Baudrillard, tüketicilerin
örneğin giyim eşyâsı, gıdâ, takı, mobilya yada bir eğlence tarzını, kim
olduklarıyla ilgili zâten vâr olan duygularını dışa vurmak için satın
almadıklarını öne sürer. Aksine insanlar, kimlik duygularını, bu satın
aldıkları şeyler aracılığıyla oluşturmaktadırlar.
Kapitâlizmde “marka” denilen
bir şey vardır ve bu, o markaya sâhip olan eşyânın, olduğundan iki-üç kat daha
fazla satılmasına sebep olur. O eşyânın değeri sâdece o markanın etiketini
taşıdığı için iki-üç kat pahalı olur. İnsanlar o markayı kullanmanın sûni
hazzını yaşamak için o fazla parayı verebilirler. O hâlde kapitâlizm, hakkı
olmayan bir kazanç sistemidir ve bu şekilde insanları sömürmektedir. Yâni
hırsızlık yapmaktadır.
Kapitâlist sistemin iki esâsı
vardır. Birincisi sermâye birikimi, ikincisi de rekâbet. Fakat bu iki unsur,
ahlâksızlığı, kul-hakkını, rekâbeti ve dolayısı ile sömürüyü de berâberinde
getirmiştir. Bu sömürünün insafsızca her türlü görünümleri olmuştur. Ahmet Tabakoğlu:
“Kapitâlizm kul-hakkı yiyerek ve
ahlâksızlıkla gelişmiştir. Ahlâksızlığın en üstünde insan öldürme vardır. Kapitâlizm
insan öldürerek gelişmiştir. İnsanları köleleştirerek gelişmiştir.
Sombar’ın o ünlü sözünü biliyorsunuzdur: “Zengin olduk, çünkü kıtalar ve
ülkeler bizim için ıssızlaştı. İnsanlar bizim için öldüler”. Katliamlar,
köleleştirme, kıtaların boşaltılması olmasaydı, Aztek ve İnka medeniyetleri yok
edilmeseydi kapitâlizm olmazdı. Bu yüzden kapitâlizmi ortaya çıkaran olaylar
için, meselâ sanâyi devrimi İslâm toplumunda niye ortaya çıkmadı diye
üzülemeyiz. Çünkü o kendi süreci ve mantığı içinde ve belirtilen yollarla
gerçekleştirilen sermâye birikimi ile ortaya çıkmıştır. Bu, müslümanların kabûl
edemeyeceği bir olgular zinciridir” der.
Kapitâlizm de insanların “eşit”
olması bir felâkettir. Zîrâ o durumda “lüks” diye bir şey olmayacaktır. Çünkü
lüks, “birinde olup çoğunda olmaması” durumudur. Herkes eşit olduğunda herkes
her-şeyi alabileceğinden, lüks malları alma gücünde olanların bir ayrıcalığı
kalmayacak ve o ürün artık sıradan olacağı için değerinden fazla fiyatla
satılamayacaktır. Bunun için toplumun çok büyük kesiminin geçimini belirleyen
asgarî ücret zinhar belli bir miktârı aşamaz. Ve asgarî ücretle geçinen kesimlerin
eli istedikleri ürünlere her zaman tam uzanamayacak şekilde ayarlanır. Böylece
durumları korunur ve bir-nevî kast sistemi uygulanmaya devâm eder. Zâten kapitâlizm
modern bir kast sistemidir.
Kapitâlizm aynı-anda bir-kaç
kuşu birden vurmayı çok sever. İnsanları %90’ı gereksiz olan ürünlerle sarhoş
ederek onları a-politik hâle getirir ve böylece kapitâlizmin siyâsi ayağı
siyâseti istediği gibi belirleyebilir. Ne de olsa insanlar tüketim yapmaktan
eleştiri, îtirâz ve isyâna vakit bulamayacaklardır. Zâten aşırı tüketim,
insanları mankurtlaştırdığından dolayı kapitâlist insanlar böyle şeyleri
düşünmezler ve hattâ böyle düşünenleri terörist zannederek uzak dururlar.
Kapitâlizmde bir-süre önce
popüler olan şey bir-süre sonra demode olur. Olmak zorundadır, çünkü kapitâlizm
bu şekilde işler. Bir-süre önce reklâmlarla, ilanlarla popülerliği aşırı bir
şekilde öne çıkarılan bir ürün, kısa bir süre sonra artık demode kabûl
edildiğinden, çirkin gösterilmeye başlanır. O ürün artık düşüklüğün bir
göstergesidir. Hemen yeni ürünle değiştirilmelidir.
Kapitâlizm bir tüketim
uygarlığıdır (medeniyet değil) ve kapitâlizmde tüketilmeyen hiç-bir şey yoktur.
Sağlık, din, sevgi, kahramanlık, şehitlik vs. her-şey tüketilebilir. En çok da
kadın tüketilir. Zîrâ en çok tüketen insan modern kadındır. Buna göre en çok tüketen,
aslında “en çok tüketiliyor” demektir.
Kapitâlizm bir isrâf
uygarlığıdır ve isrâf ile ayakta durmaktadır kapitâlizm. Kapitâlizm israfla
ayakta duran bir sistemdir. Eğer insanlar hiç isrâf etmezlerse sistem çöker ve ortada
kapitâlizmden eser kalmaz. Fakat isrâf, birilerinin göbeklerini çatlatırcasına
şişirirken, bir-çoklarının da açlıktan-susuzluktan ölmelerine neden olur. İşte bunu
kapitâlizm sağlar. Yoksa Dünyâ şimdikinden kat-kat fazla insanları bile
besleyebilecek durumdadır.
Bir ironi olarak kapitâlist
insan, kendi ürettiğini almak için kendini yırtar. Kendi ürettiğini almak için
büyük borçlara girer. İşte bir-kaç yüzyıl sonra insanların fıkra konusu
yapacakları malzeme!.
Kapitâlist dünyâda artık
kişiler çıkarsız hiç-bir şey yapmamaktadırlar. Çocuk anne yada babasının
istediği bir şeyi yapmak için, “benim çıkarım ne olacak” diyebilmekte, âileler
bile bireyselleşerek herkes “kendi hâlinde” olmaktadır. Bir kadın, kötü giden
işleri dolayısıyla sıkıntıda olan kocası için; “o senin sorunun” diyebilmektedir.
Artık Dünyâ, rôl-model olan
ve “kapitâlizmin şefi olan ülke”ye göre hareket ediyor ve kânun, kural,
politika ve güç telakkisinde o ülkeyi örnek alıyor. Değere, ahlâka, vicdâna,
merhâmete ve dîne göre değil de kapitâlizme göre ve kapitâlizmin îcatçısı ve
baş koruyucusu olan ülke ve ülkelere göre hareket edildiği için büyük
maddî-mânevi-ahlâki-psikolojik-kültürel sorunlar yaşanıyor ve bu sorunlar
katlanarak artıyor. Dünyâ’nın en rezil ülkesi, en kapitâlist ülkesidir. Bu bağlamda
meselâ herkesin imrenerek baktığı ve orada olmayı hayâl ettiği ABD’de 60
milyona yakın insan açlık sorunu yaşamaktadır ve devlet yardımıyla hayatta
kalabilmektedir.
Kapitâlizmin özgürlük
tanımı; “istediğin kadar tüketebilirsin, fakat diğer insanların tüketmesini engellememelisin”
şeklindedir.
Kapitâlizm, haz-merkezlidir.
Fakat bunu sanki mutlulukmuş gibi gösterir Hâlbuki kapitâlizmde tatminsizlik
olmazsa-olmazdır. Zîrâ tatmin olmayan kişi sürekli tüketim hâlinde olacaktır ki
o tatminsizliği bir şekilde ortadan kaldırabilsin. Fakat bu hiç-bir zaman
gerçekleşmez. Zîrâ insan sâhip olarak değil, vazgeçerek mutlu olabilir.
Paylaşarak, vererek, ferâgat ederek vs. Gerçek doyum sâdece maddî olanla değil,
maddî olanın yanında ruhsal doyumla birlikte olur.
Bir de kapitâlizmi ahlâki
göstermeye çalışanlar “ahlâki kapitâlizm” adında kopyala-yapıştır bir kitap
yayınlamışlardır ki, bunlara göre İslâm’ın da hedefi kapitâlizmdir. Oysaki
ahlâksızlık kapitâlizmin diğer adıdır. Kapitâlizmin ahlâkisi olmaz. Kapitâlizm
zâten ahlâkın yıkılmasıyla “kendini tutmayı” bitiren ve böylece aşırı tüketimi
hedefleyen bir sistemdir, dindir. Ve bu ideolojinin mîmârı şeytandır ve şeytan
inananlara düşman olduğundan, ahlâkilikle ilgilenmez.
Kapitâlizmde artık sevgi de
alınıp satılabilen duygulardır. Tüm duygular bir tüketim nesnesi hâline
getirilmiştir. Nesne hâline getirilen duygular artık gerçek anlamda
uyarılamamaktadır ve bu nedenle bir tatminsizlik, duygusuzluk ve sevgisizlik
oluşmaktadır. Bu duygu ve sevgi yokluğu, “katlanabilme eşiği”ni çok fazla
düşürmüştür. Bu nedenle meselâ evlenmeler çok zorlaşırken, boşanmalar çok
kolaylaşmıştır.
Kapitâlizm bir açgözlülük
uygarlığıdır. Artık tüketebilmek için her-şeyi yapabilecek insanlar türedi. Oysa
kapitâlizmin “tüketin” diye ortaya çıkardığı ürünlerin %90’ına ihtiyâcımız
yoktur. Sokrates bir-gün pazarda dolaşırken; “ne kadar da çok işime yaramayacak
şey var” demiş. Hem de bunu yaklaşık 2.500 yıl önce söylemiş.
Başta televizyon olmak üzere batı’lı iletişim
araçları, fakirlerin kendileriyle zenginler arasındaki farkı ve daha da
önemlisi neleri kaçırdıklarını görmelerini sağlamaktadır. Bu bağlamda
televizyon büyük bir fitnedir.
Kapitâlizmi savunan müslümanlar
da vardır ve bu müslümanların mottosu: “müslümanlar her şeyin en iyisine lâyıktır”
sözüdür. Dünyâ’da sâdece müslümanlar değil, tüm insanlar her şeyin en iyisine
lâyıktır. Güneş tüm insanlar için aynıdır meselâ. Fakat âhirette ödüle sâdece
mü’minler kavuşacaktır.
İslâm’a adanmaya yanaşmaktan
bile korkan müslümanlar, büyük bir şevk ile kapitâlizme adandılar/adanıyorlar.
Modern müslüman (şimdiki zamânın müslümanı), kapitâlizmi meşrûlaştıran kişidir.
Ona karşı çıkmayarak ve destekleyerek.
Kapitâlizm bir biriktirme
sistemidir ama bu İslâm’da yasaktır. Kur’ân biriktirmeyi şu âyetleriyle
yasaklar:
“Sana neyi infâk edeceklerini sorarlar. De ki:
ihtiyaçtan artakalanı. Böylece Allah, size âyetlerini açıklar; umulur ki
düşünürsünüz” (Bakara 219).
“Allah’ın o (fethedilen) şehir halkından Resûlü’ne
verdiği fey, Allah’a, Resûl’e, (ve Resûl’e) yakın akrabalığı olanlara,
yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara âittir. Öyle ki (bu mallar ve
servet) sizden zengin olanlar arasında dönüp-dolaşan bir devlet (güç) olmasın.
Resûl size ne verirse artık onu alın, sizi neden sakındırırsa artık ondan sakının
ve Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah cezâsı (ikâbı) pek şiddetli olandır” (Haşr 7).
“..Altını
ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda “infâk etmeyenler”... Onlara acı
bir azâbı müjdele” (Tevbe 34).
“Yoksa insana her dileyip arzu ettiği şey mi var
(zannediyor)?” (Necm 24).
“Orada (yerde) onun üstünde sarsılmaz dağlar vâr
etti, onda bereketler yarattı ve isteyip-arayanlar için eşit olmak üzere
oradaki rızıkları dört günde takdir etti” (Fussilet 10).
“Allah rızıkta kiminizi kiminize üstün kıldı; üstün
kılınanlar, rızıklarını ellerinin altında bulunanlara onda eşit olacak
şekilde çevirip-verici değildirler. Şimdi Allah’ın nîmetini inkâr mı
ediyorlar?” (Nâhl 71).
“Allah’ın, bol ihsanından kendilerine verdiği
servette cimrilik edenler, bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar.
Hayır!; bu, onlar için şer’dir; kıyâmet günü, cimrilik ettikleriyle
tasmalandırılacaklardır. Göklerin ve yerin mîrâsı Allah’ındır. Allah
yaptıklarınızdan haberi olandır”
(Âl-i İmran 180).
“Onların mallarında dilenip-isteyen (ve iffetinden
dolayı istemeyip de) yoksul olan için de bir hak vardır” (Zâriyat 19).
Kapitâlizm bir “değer
düşmanlığı”dır. Anıları mahveder. Alışkanlıkları bozar.
Kapitâlizm, özne olan insanı
nesneleştirir.
Kapitâlizm özellikle yaşlıların
rahatını kaçırır ve onları çok fazla ve çabuk değişimler yaparak Dünyâ’dan
soğutur.
Kapitâlizm, “değişmeyen hiç-bir
şey yoktur” diyerek insanları tüketime kışkırtır ve kandırır. Aslında değişen
bir şey yoktur. Döngü deverân eder durur.
Kapitâlizm bir uzmanlaşma ideolojisidir. Atasoy
Müftüoğlu: “Uzmanlık, çok daha az şey hakkında daha çok şey bilmektir” der.
Kapitâlizm, îmânın yerine
imajın koyulduğu bir ideolojidir. Böylece Allah yerine maddenin ilahlaşması söz-konusudur.
Allah katında tek geçerli
din İslâm’dır. Modern-dünyâda tek geçerli din ise kapitâlizmdir.
Kapitâlizmin âyeti: “Paranız
yoksa kıymetiniz yoktur”. Kur’ân’ın âyeti: “Duânız
yoksa kıymetiniz yoktur” (Furkân 77).
Kapitâlizmin panzehiri İslâm
Devleti ve medeniyetidir.
Evet; ihtiraslarınız ihtiyaçlarınız
değildir.
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn
Görmüş
Eylül 2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder