“O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta
olduğumuz bu) dünyâ-hayâtımızdan ibârettir; ölürüz ve yaşarız, biz
diriltilecekler değiliz” (Mü’minûn
37).
Umutsuzluk, mutsuzluktur. Modern
insanın gerçek mutluluğa ulaşamaması ve bundan dolayı da geçici hazlara ve arzulara
olanca arzusuyla bağlanması bu nedenledir. Târih boyunca insanın anlamamadığı
yada kabûl etmek istemediği şey, Dünyâ’nın geçici bir imtihan alanı, dünyâ
hayâtının da -süresi belli olmayan- kısa bir hayat olduğudur. Tüm kâinatta ve
Dünyâ’da “Allah’ın yasaları” demek olan sünnetullah hâkimdir ve hep hâkim
olacaktır. Kâinatta her-şey Allah’ın irâdesi ve kontrôlü altındadır. İnsana ise
bir tek, “nefsini kontrôl etmek ve dizginlemek” kalmaktadır. Sünnetullah gereği
tüm canlıların hattâ tüm kâinâtın öleceği kesindir. Böyle olunca da insanın
mutlakâ bir şeye umûdunu bağlaması gerekir. Aksi-hâlde insan sonsuz bir boşluğa
düşecek, ne zaman geleceği belli olmayan ölüm gerçeği karşısında hiç-bir rahat yüzü
göremeyecek ve huzurlu olamayacaktır.
Lâkin umûdu Allah’a,
âhirete, vahye bağlamak şeytanın hiç sevmediği ve nefsin ise zinhar hoşlanmadığı
bir şey olduğundan, üstelik “kendilerinde Allah gibi güç olduğu zannedilen” tâğutların
da sürekli olarak insanları Allah yerine kendilerine bağlamak istemeleri nedeniyle
insan, kişiye çeşitli sorumluluklar yükleyen dinden uzak kalmakta ve onun
yerine umûdunu sonu gelmeyen maddî şeylere bağlamaktadır. Fakat kâlpler ancak
ve sâdece Allah’ın zikri olan vahiy ve Kur’ân ile mutmain olabileceği ve bunun
başka da bir yolu olmadığı için, özellikle modern insan umut bağladığı şeyler
tarafından kuşatılmakta, maddî ve mânevî olarak yavaş-yavaş sömürülmekte,
sonuçta da hem Dünyâ’da hem âhirette mutsuz ve umutsuz bir hâle düşmektedir. İnsan
bunun böyle olduğunu yaşarken göremezse ölüm ânında, hiç olmadı âhirette mutlakâ
görecek ama iş işten çoktan geçmiş
olacağı için “pişmân olanlar” arasına katılmak zorunda kalacaktır.
Dinden umûdu kesince
mecbûren “Dünyâ’ya bel bağlamak ve Dünyâ’yı cennete çevirmek” düşüncesi ve eylemi
öne çıkar ve bu düşünce zamanla dînin kendisi olur. Yâni tüm umûdu Dünyâ’ya ve
maddeye bağlamak bâtıl bir din olup çıkar ki modernizm denen melânet işte
hayâtiyetini bu zihniyet ve boş umut arzusu ile sağlamaktadır. Modernizm ile
birlikte insan, târihte hiç olmayan bir yoğunlukla Dünyâ’ya bağlanmış ve
umûdunu tamâmıyla maddeye yöneltmiştir. Çünkü dinden ve cennetten umûdunu
kesenler, -mecbûren- Dünyâ’ya cennet muâmelesi yapmaya başlarlar. Lâkin cenneti
Dünyâ’da aramak ve kurmak düşüncesi çok da uzun olmayan bir vâdede cinnete
dönüşür ki modern insan işte bu cinnet hâliyle mâlûldür.
Modernizm ile birlikte
ortaya çıkan “ilerleme” düşüncesi, “ileride her-şeyin daha iyi olacağı zannı ve
umûdu”nu doğurmuştur. Fakat hayatta sürekli bir ilerleme değil, bir döngü
vardır ve bu döngüde eğer umutlar Allah’a bağlanmamış ve insan merkeze Allah’ı,
âhireti ve vahyi almamışsa, iyiliklerden çok kötülükler ortaya çıkar ve fitne
ve fesat Dünyâ’yı kuşatır.
Kapitâlizm
ve modernizm, umûdu bitirmiştir yada bitirmek üzeredir. Artık modern insan tüm
umûdunu modern-bilime, teknolojiye, kolay paraya, sonu gelmez zevkler, arzular
ve ihtiraslar içinde uzun süre boyunca yaşamaya bağlamıştır.
Demokrasi de çoğu kişinin
umûdudur. Demokrasi, şimdiye kadar kendisine bağlanan umutları hep boşa çıkarmış
olmasına rağmen yine de “daha fazla demokrasi” diyerek demokrasiye umut
bağlanmaktadır. Çünkü dinden umut kesilmiştir. Peygamberlik öncesi Mekke’nin
mazlumları, mazlumluktan kurtulma umûdunu, merhâmetli müşriklere(!) bağlamışlardı.
Şimdikiler de aynısını yapıyorlar; “Diğeri” gelirse yada diğer türlü olursa
rahatlayacaklarını ve adâlete kavuşarak mutlu-mesut yaşayacaklarını
düşünüyorlar ve buna umut bağlıyorlar. Hâlbuki lâik, seküler ve demokratik
sistemlerde asıl sorun kişilerde değil, “sistem”dedir. Sistem-değişikliği
yapılmadığında da hiç-bir değişiklik olmayacak ve insan boşuna umut etmiş olmakla
kalacaktır.
İnsanları “insan” yapan,
biraz da korkuları, acıları, endişeleri ve umutlarıdır. Psikolojik ilaçlar bu
duyguları blôke etmek üzerine kuruludur. Bu ilaçları kullananlar, irâdelerini
kaybetmişler ve umutsuz bir duruma düşmeye başlamışlardır. Dinden umûdunu kesenler
ve Dünyâ’ya sarılanların sonu, Dünyâ’da istediğini bulamayınca yada istediğini
alamayınca -çünkü Dünyâ insana istediği tatmini ve huzûru zinhar veremez-
umudunu psikolojik ilaçlara bağlamak zorunda kalmışlardır.
Birileri de
hem sistemden hem de “yaşayan” insanlardan umûdunu kesince, türbelerden yâni ölülerden medet ummaya
başlamaktadırlar. Bu türbeler ister klâsik ve geleneksel isterse de modern
türbeler olsun fark etmez. Allah’a sığınacaklarına, âhirete ve vahye umut
bağlayacaklarına “ata”lara ve dedelere bel bağlamakta, sorunların çözümleri
için “şirke düşerek- ölülerden medet ummaktadırlar. Çünkü dediğimiz gibi;
dinden, dolayısıyla Allah’tan, âhiretten ve vahiyden umutlarını kesmişlerdir ve
bunun sonucu ve -sünnetullah gereğince- cezâsı olarak da geçici olan kişilere
ve şeylere umut bağlamaktadırlar. Çünkü insan mutlakâ bir şeye umut bağlamak
zorunda olan bir varlıktır. Umut bağlanmaya değer tek varlık ise âlemlerin
Rabbi olan Allah’tır. Zâten ancak Allah, kendisine bağlanan umutları istismâr
etmez ve boşa çıkarmaz.
Modern insan -ki bunların
içinde kendisine “müslüman” diyenler de var- Allah’ın ve dînin, yaşanan
sorunları ve zorlukları çözemeyeceğini, bunun yerine de insanların akıl,
modern-bilim, teknoloji vs. aracılığı ile sorunlara çâre bulmasını umut edip boşu-boşuna
bekleyerek ömür tüketmektedir. Birisi; “sorunlarımı, ilerleme noktasında
zirveye çıkmış olan modern hayat çözemiyorken ve karşılayamıyorken din mi
çözecek ve karşılayacak?” demişti. Hâlbuki bu kişinin sorunlarının nedeni,
umûdunu Allah, âhiret ve din yerine Dünyâ’ya ve maddeye bağlamış olmasıydı.
Modern insan, uzaya yâni
Dünyâ-dışına çıkmaya çok meraklı hâle geldi. Bir-çok insan Ay’da kolonilerin
kurulmasını ve Mars’a vs. gidilebilmesini istemekte ve beklemektedir. Fakat bu
boşuna bir bekleyiş olacaktır. Peki modern insan niçin Ay’a ve Mars gibi Dünyâ
dışında bir yerlere gitmek istiyor?. Çünkü modern insan, dinden umûdunu kesmiş
olduğu için, tam da dîne göre düzenlenmiş olan ve ancak din ile
düzenlenebilecek ve nizâma kavuşabilecek olan Dünyâ’dan umûdunu kesmiş olduğu
için buradan kurtulmak istiyor. Şu da var ki, şeytan ve tâğutlar, insanlara
böyle boş umutlar aşılıyor ki dîne umut bağlanmasın.
Dinden umut kesmenin bedeli
din dışındaki şeylere karşı hırslı olmaktır. Dinden umûdunu kesenler Dünyâ’ya
ve maddeye umutlarını bağlamış oldukları için bu noktada çok hırslıdırlar.
Hattâ Dünyâ’ya ve maddeye umut bağlayıp da hırslı olmayanları gerici, yobaz ve
terörist olarak görmeye başladılar. Oysa hırslı olmanın ağır bir bedeli de
vardır. Hırslı olmanın bedeli, hırslı kişinin hedefine ulaşamadığında ve bir
umut kalmadığında kısa sürede tükenmesi ve çökmesidir. Hırslı insanlar bir umut
kalmadığında çabucak soluverirler. Bireycilik hırslı olmayı dinleştirmiştir.
Oysa bireycilik umutsuzluktur.
Modern müslümanlar da
umutsuz bir hâle gelmişlerdir. İslâm’ın sosyâl, kültürel, ekonomik, âilevî,
siyâsî, askerî, hukûkî, kânûnî yönlerini hem bilmedikleri hem de Allah’a,
âhirete ve dîne sağlam bir bağlılıklıkla bağlı olmadıkları için dîne-İslâm’a
yeterince ve hakkıyla güven duymamakta ve umut bağlamamaktadırlar. Böyle olduğu
içindir ki; “al abdestini, kıl namazını, tut orucunu, kimsenin işine karışma”
sözünü sloganlaştırmaktadırlar.
Dinden umûdunu kesmiş olan
lâik-seküler kesim ise; (nasıl olacaksa) “kâlbin temiz olacak”, “çalışmak da
ibâdettir”, “Allah ile kendi arasında” gibi içeriksiz laflarla Allah’tan ve
dinden umutlarını kestiklerini ve başka-başka şeylere umut bağladıklarını
göstermektedirler.
Allah’a hakkıyla îman edip
güvenmemek ve dinden umûdu kesmek; âhirete, peygamberlere ve vahye aldırmazlık
etmeye, bu da içkinin, kumarın, zinânın, fâizin, yalanın, iftirânın,
yolsuzluğun, adâletsizliğin, eşitsizliğin, haksızlığın, ahlâksızlığın dolayısıyla
zulmün yaygınlaşmasına ve hâkim hâle gelmesine neden olmaktadır. Târih boyunca
tüm insanların olduğu gibi modern insanın da başlına gelen her türlü musîbet,
başına gelen sorunlar ve kötülükler hep, Allah ve din yerine, umûdu şeytana,
nefse, tâğutlara, Dünyâ’ya ve maddeye bağlamaktan dolayıdır.
Modern insanın dinden umûdu
kesmesinin bir sonucu olarak Dünyâ’ya sıkıca sarılıp asılmasının netîcesinde modern
insan büyük bir boşluğa düşmüş durumda debelenip durmaktadır. Ne beklediğini
bilmediği bir beklenti içindedir. Allah’tan, âhiretten, vahiyden, peygamberden ve
dinden umut kesmek, modern insanın en büyük yanlışı ve handikabıdır. Modern
insan, kendisini uçuruma doğru sürükleyen şeye çok güçlü bir şekilde umut
bağlamış, bu yüzden ona sımsıkı yapışmış bir vaziyette uçuruma ve ateşe doğru
yuvarlandıkça-yuvarlanmaktadır.
Allah’tan umûdunu kesenler,
din’den de umûdunu kesmiştir-kesmektedir. Oysa “Allah’tan umut kesilmez” diye
bir sözümüz vardır bizim. Allah’tan umut kesilmeyince din’den umut
kesilmemelidir.
Dinden umûdun kesilmesinin
en büyük nedeni, dînin yüklediği sorumluklardan ve yüklerden kaçmaktır. Fakat
insan imtihan olmaktan kurtulamayacağı için, dînin sorumluluğundan kaçanlar
kendilerini büyük umutlar bağladıkları Dünyâ’nın ve maddenin ağır yükleri
altına bulmuşlardır-bulmaktadırlar.
İnsanın en değerli şeyi,
inandığı, güvendiği ve umûdunu en çok bağladığı şeydir. İnanmaya, güvenmeye ve
umut bağlamaya en çok lâyık olan ve bunu en çok hak eden ise Allah ve din’dir.
Çünkü insan tek-boyutlu bir varlık değildir ve bedeninden başka bir kâlbi ve
rûhu da vardır. Üstelik Dünyâ’dan sonra âhiret de vardır. İnsanın bu yönünün de
tatmin olması için olmazsa-olmaz olan şey vahiy ve din’dir.
Modern insan görmezden,
duymazdan ve bilmezden gelerek üç maymunu ne kadar oynarsa-oynasın, bir rûhu ve
kâlbi olduğu için ve bunların da beslenmesi ve tatmin edilmesi şart olduğundan
dolayı aşkın ve mânevî olana bağlanmak zorundadır.
“Mal ve çocuklar,
dünyâ-hayâtının çekici-süsüdür; sürekli olan ‘sâlih davranışlar’ ise, Rabbinin
katında sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek bakımından da daha
hayırlıdır” (Kehf 46).
“Dedi ki: “Sapıklar
dışında Rabbinin rahmetinden kim umut keser?” (Hicr 56).
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Mayıs 2023
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder