15 Mayıs 2023 Pazartesi

Dinden Umûdu Kesmek


“O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünyâ-hayâtımızdan ibârettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz” (Mü’minûn 37).

 

Umutsuzluk, mutsuzluktur. Modern insanın gerçek mutluluğa ulaşamaması ve bundan dolayı da geçici hazlara ve arzulara olanca arzusuyla bağlanması bu nedenledir. Târih boyunca insanın anlamamadığı yada kabûl etmek istemediği şey, Dünyâ’nın geçici bir imtihan alanı, dünyâ hayâtının da -süresi belli olmayan- kısa bir hayat olduğudur. Tüm kâinatta ve Dünyâ’da “Allah’ın yasaları” demek olan sünnetullah hâkimdir ve hep hâkim olacaktır. Kâinatta her-şey Allah’ın irâdesi ve kontrôlü altındadır. İnsana ise bir tek, “nefsini kontrôl etmek ve dizginlemek” kalmaktadır. Sünnetullah gereği tüm canlıların hattâ tüm kâinâtın öleceği kesindir. Böyle olunca da insanın mutlakâ bir şeye umûdunu bağlaması gerekir. Aksi-hâlde insan sonsuz bir boşluğa düşecek, ne zaman geleceği belli olmayan ölüm gerçeği karşısında hiç-bir rahat yüzü göremeyecek ve huzurlu olamayacaktır.

 

Lâkin umûdu Allah’a, âhirete, vahye bağlamak şeytanın hiç sevmediği ve nefsin ise zinhar hoşlanmadığı bir şey olduğundan, üstelik “kendilerinde Allah gibi güç olduğu zannedilen” tâğutların da sürekli olarak insanları Allah yerine kendilerine bağlamak istemeleri nedeniyle insan, kişiye çeşitli sorumluluklar yükleyen dinden uzak kalmakta ve onun yerine umûdunu sonu gelmeyen maddî şeylere bağlamaktadır. Fakat kâlpler ancak ve sâdece Allah’ın zikri olan vahiy ve Kur’ân ile mutmain olabileceği ve bunun başka da bir yolu olmadığı için, özellikle modern insan umut bağladığı şeyler tarafından kuşatılmakta, maddî ve mânevî olarak yavaş-yavaş sömürülmekte, sonuçta da hem Dünyâ’da hem âhirette mutsuz ve umutsuz bir hâle düşmektedir. İnsan bunun böyle olduğunu yaşarken göremezse ölüm ânında, hiç olmadı âhirette mutlakâ görecek ama  iş işten çoktan geçmiş olacağı için “pişmân olanlar” arasına katılmak zorunda kalacaktır.  

 

Dinden umûdu kesince mecbûren “Dünyâ’ya bel bağlamak ve Dünyâ’yı cennete çevirmek” düşüncesi ve eylemi öne çıkar ve bu düşünce zamanla dînin kendisi olur. Yâni tüm umûdu Dünyâ’ya ve maddeye bağlamak bâtıl bir din olup çıkar ki modernizm denen melânet işte hayâtiyetini bu zihniyet ve boş umut arzusu ile sağlamaktadır. Modernizm ile birlikte insan, târihte hiç olmayan bir yoğunlukla Dünyâ’ya bağlanmış ve umûdunu tamâmıyla maddeye yöneltmiştir. Çünkü dinden ve cennetten umûdunu kesenler, -mecbûren- Dünyâ’ya cennet muâmelesi yapmaya başlarlar. Lâkin cenneti Dünyâ’da aramak ve kurmak düşüncesi çok da uzun olmayan bir vâdede cinnete dönüşür ki modern insan işte bu cinnet hâliyle mâlûldür.

 

Modernizm ile birlikte ortaya çıkan “ilerleme” düşüncesi, “ileride her-şeyin daha iyi olacağı zannı ve umûdu”nu doğurmuştur. Fakat hayatta sürekli bir ilerleme değil, bir döngü vardır ve bu döngüde eğer umutlar Allah’a bağlanmamış ve insan merkeze Allah’ı, âhireti ve vahyi almamışsa, iyiliklerden çok kötülükler ortaya çıkar ve fitne ve fesat Dünyâ’yı kuşatır.   

 

Kapitâlizm ve modernizm, umûdu bitirmiştir yada bitirmek üzeredir. Artık modern insan tüm umûdunu modern-bilime, teknolojiye, kolay paraya, sonu gelmez zevkler, arzular ve ihtiraslar içinde uzun süre boyunca yaşamaya bağlamıştır.

 

Demokrasi de çoğu kişinin umûdudur. Demokrasi, şimdiye kadar kendisine bağlanan umutları hep boşa çıkarmış olmasına rağmen yine de “daha fazla demokrasi” diyerek demokrasiye umut bağlanmaktadır. Çünkü dinden umut kesilmiştir. Peygamberlik öncesi Mekke’nin mazlumları, mazlumluktan kurtulma umûdunu, merhâmetli müşriklere(!) bağlamışlardı. Şimdikiler de aynısını yapıyorlar; “Diğeri” gelirse yada diğer türlü olursa rahatlayacaklarını ve adâlete kavuşarak mutlu-mesut yaşayacaklarını düşünüyorlar ve buna umut bağlıyorlar. Hâlbuki lâik, seküler ve demokratik sistemlerde asıl sorun kişilerde değil, “sistem”dedir. Sistem-değişikliği yapılmadığında da hiç-bir değişiklik olmayacak ve insan boşuna umut etmiş olmakla kalacaktır.

 

İnsanları “insan” yapan, biraz da korkuları, acıları, endişeleri ve umutlarıdır. Psikolojik ilaçlar bu duyguları blôke etmek üzerine kuruludur. Bu ilaçları kullananlar, irâdelerini kaybetmişler ve umutsuz bir duruma düşmeye başlamışlardır. Dinden umûdunu kesenler ve Dünyâ’ya sarılanların sonu, Dünyâ’da istediğini bulamayınca yada istediğini alamayınca -çünkü Dünyâ insana istediği tatmini ve huzûru zinhar veremez- umudunu psikolojik ilaçlara bağlamak zorunda kalmışlardır.

 

Birileri de hem sistemden hem de “yaşayan” insanlardan umûdunu kesince, türbelerden yâni ölülerden medet ummaya başlamaktadırlar. Bu türbeler ister klâsik ve geleneksel isterse de modern türbeler olsun fark etmez. Allah’a sığınacaklarına, âhirete ve vahye umut bağlayacaklarına “ata”lara ve dedelere bel bağlamakta, sorunların çözümleri için “şirke düşerek- ölülerden medet ummaktadırlar. Çünkü dediğimiz gibi; dinden, dolayısıyla Allah’tan, âhiretten ve vahiyden umutlarını kesmişlerdir ve bunun sonucu ve -sünnetullah gereğince- cezâsı olarak da geçici olan kişilere ve şeylere umut bağlamaktadırlar. Çünkü insan mutlakâ bir şeye umut bağlamak zorunda olan bir varlıktır. Umut bağlanmaya değer tek varlık ise âlemlerin Rabbi olan Allah’tır. Zâten ancak Allah, kendisine bağlanan umutları istismâr etmez ve boşa çıkarmaz.   

 

Modern insan -ki bunların içinde kendisine “müslüman” diyenler de var- Allah’ın ve dînin, yaşanan sorunları ve zorlukları çözemeyeceğini, bunun yerine de insanların akıl, modern-bilim, teknoloji vs. aracılığı ile sorunlara çâre bulmasını umut edip boşu-boşuna bekleyerek ömür tüketmektedir. Birisi; “sorunlarımı, ilerleme noktasında zirveye çıkmış olan modern hayat çözemiyorken ve karşılayamıyorken din mi çözecek ve karşılayacak?” demişti. Hâlbuki bu kişinin sorunlarının nedeni, umûdunu Allah, âhiret ve din yerine Dünyâ’ya ve maddeye bağlamış olmasıydı.

 

Modern insan, uzaya yâni Dünyâ-dışına çıkmaya çok meraklı hâle geldi. Bir-çok insan Ay’da kolonilerin kurulmasını ve Mars’a vs. gidilebilmesini istemekte ve beklemektedir. Fakat bu boşuna bir bekleyiş olacaktır. Peki modern insan niçin Ay’a ve Mars gibi Dünyâ dışında bir yerlere gitmek istiyor?. Çünkü modern insan, dinden umûdunu kesmiş olduğu için, tam da dîne göre düzenlenmiş olan ve ancak din ile düzenlenebilecek ve nizâma kavuşabilecek olan Dünyâ’dan umûdunu kesmiş olduğu için buradan kurtulmak istiyor. Şu da var ki, şeytan ve tâğutlar, insanlara böyle boş umutlar aşılıyor ki dîne umut bağlanmasın.  

 

Dinden umut kesmenin bedeli din dışındaki şeylere karşı hırslı olmaktır. Dinden umûdunu kesenler Dünyâ’ya ve maddeye umutlarını bağlamış oldukları için bu noktada çok hırslıdırlar. Hattâ Dünyâ’ya ve maddeye umut bağlayıp da hırslı olmayanları gerici, yobaz ve terörist olarak görmeye başladılar. Oysa hırslı olmanın ağır bir bedeli de vardır. Hırslı olmanın bedeli, hırslı kişinin hedefine ulaşamadığında ve bir umut kalmadığında kısa sürede tükenmesi ve çökmesidir. Hırslı insanlar bir umut kalmadığında çabucak soluverirler. Bireycilik hırslı olmayı dinleştirmiştir. Oysa bireycilik umutsuzluktur.

 

Modern müslümanlar da umutsuz bir hâle gelmişlerdir. İslâm’ın sosyâl, kültürel, ekonomik, âilevî, siyâsî, askerî, hukûkî, kânûnî yönlerini hem bilmedikleri hem de Allah’a, âhirete ve dîne sağlam bir bağlılıklıkla bağlı olmadıkları için dîne-İslâm’a yeterince ve hakkıyla güven duymamakta ve umut bağlamamaktadırlar. Böyle olduğu içindir ki; “al abdestini, kıl namazını, tut orucunu, kimsenin işine karışma” sözünü sloganlaştırmaktadırlar.

 

Dinden umûdunu kesmiş olan lâik-seküler kesim ise; (nasıl olacaksa) “kâlbin temiz olacak”, “çalışmak da ibâdettir”, “Allah ile kendi arasında” gibi içeriksiz laflarla Allah’tan ve dinden umutlarını kestiklerini ve başka-başka şeylere umut bağladıklarını göstermektedirler. 

 

Allah’a hakkıyla îman edip güvenmemek ve dinden umûdu kesmek; âhirete, peygamberlere ve vahye aldırmazlık etmeye, bu da içkinin, kumarın, zinânın, fâizin, yalanın, iftirânın, yolsuzluğun, adâletsizliğin, eşitsizliğin, haksızlığın, ahlâksızlığın dolayısıyla zulmün yaygınlaşmasına ve hâkim hâle gelmesine neden olmaktadır. Târih boyunca tüm insanların olduğu gibi modern insanın da başlına gelen her türlü musîbet, başına gelen sorunlar ve kötülükler hep, Allah ve din yerine, umûdu şeytana, nefse, tâğutlara, Dünyâ’ya ve maddeye bağlamaktan dolayıdır. 

 

Modern insanın dinden umûdu kesmesinin bir sonucu olarak Dünyâ’ya sıkıca sarılıp asılmasının netîcesinde modern insan büyük bir boşluğa düşmüş durumda debelenip durmaktadır. Ne beklediğini bilmediği bir beklenti içindedir. Allah’tan, âhiretten, vahiyden, peygamberden ve dinden umut kesmek, modern insanın en büyük yanlışı ve handikabıdır. Modern insan, kendisini uçuruma doğru sürükleyen şeye çok güçlü bir şekilde umut bağlamış, bu yüzden ona sımsıkı yapışmış bir vaziyette uçuruma ve ateşe doğru yuvarlandıkça-yuvarlanmaktadır.

 

Allah’tan umûdunu kesenler, din’den de umûdunu kesmiştir-kesmektedir. Oysa “Allah’tan umut kesilmez” diye bir sözümüz vardır bizim. Allah’tan umut kesilmeyince din’den umut kesilmemelidir.

 

Dinden umûdun kesilmesinin en büyük nedeni, dînin yüklediği sorumluklardan ve yüklerden kaçmaktır. Fakat insan imtihan olmaktan kurtulamayacağı için, dînin sorumluluğundan kaçanlar kendilerini büyük umutlar bağladıkları Dünyâ’nın ve maddenin ağır yükleri altına bulmuşlardır-bulmaktadırlar.

 

İnsanın en değerli şeyi, inandığı, güvendiği ve umûdunu en çok bağladığı şeydir. İnanmaya, güvenmeye ve umut bağlamaya en çok lâyık olan ve bunu en çok hak eden ise Allah ve din’dir. Çünkü insan tek-boyutlu bir varlık değildir ve bedeninden başka bir kâlbi ve rûhu da vardır. Üstelik Dünyâ’dan sonra âhiret de vardır. İnsanın bu yönünün de tatmin olması için olmazsa-olmaz olan şey vahiy ve din’dir.

 

Modern insan görmezden, duymazdan ve bilmezden gelerek üç maymunu ne kadar oynarsa-oynasın, bir rûhu ve kâlbi olduğu için ve bunların da beslenmesi ve tatmin edilmesi şart olduğundan dolayı aşkın ve mânevî olana bağlanmak zorundadır.

 

“Mal ve çocuklar, dünyâ-hayâtının çekici-süsüdür; sürekli olan ‘sâlih davranışlar’ ise, Rabbinin katında sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek bakımından da daha hayırlıdır” (Kehf 46).

 

“Dedi ki: “Sapıklar dışında Rabbinin rahmetinden kim umut keser?” (Hicr 56).

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Mayıs 2023

 

 

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder