“Hiç şüphesiz, Allah, kendisine şirk koşanları
bağışlamaz. Bunun dışında kalanlardan ise, (onlardan) dilediğini bağışlar. Kim
Allah’a şirk koşarsa elbette o uzak bir sapıklıkla sapmıştır” (Nîsâ 116).
Düşüncesinin, söyleminin ve eyleminin merkezinde
vahiy olmayanlar, yazının başlığındaki soruya hemen; “affedilmeyecek tek günah
kul-hakkıdır” der. Oysa bu doğru değildir. Affedilmeyecek olan tek günah,
yazının başındaki âyetin söylediği gibi “şirk” yâni “Allah’a ortak koşmak”tır. Şirk,
“Allah’ı sâdece göklere hükmeden bir ilah” olarak görmek ve “yeryüzünde hüküm
koymayı Allah yerine insana veren” düşünce ve uygulamalardır. Hâlbuki insan
hüküm koyma noktasında değil, hükmü uygulama noktasında sorumludur. Zâten
insanın Allah’tan ve vahiyden bağımsız olarak ortaya koyduğu hüküm ve kânunlar,
yakın yada çok da uzak olmayan bir vâdede mutlakâ fitneye ve fesada yol açar.
Çünkü insan ancak vahye uygun ve aykırı olmayan hükümler ortaya koyduğunda
sorun çıkmaz.
Şirk; Allah’ın
ekmeğini yiyip de, şeytana-tâğuta kulluk yapmaktır. Allah’ın affetmeyeceği tek
günah, suç ve zulüm “şirk”tir. Kişi ölürken şirk içinde ölürse, ebedî cehennemliklerden
olacaktır.Çünkü âlemlerin rabbi ve yaratıcısı olan Allah şirki zinhar affetmeyecektir.
Kıssalarda tüm peygamberlerin
ortak söylemi, “Allah’tan başkasına kulluk/ibâdet etmeyin” söylemidir. Çünkü
zulmün en beteri “Allah’a yapılan zulümdür” ki bu da O’na şirk koşmak ve küfre
düşmek ile olur. Küfre düşmek ve şirk koşmak ise, kulluğu ve dolayısıyla
ibâdeti, Allah’tan başkalarına ve başka şeylere yapmakla olur. Âlemlerin Rabbi
Allah yerine, O’ndan başka her-şeye kulluk/ibâdet etmek şirktir, küfürdür,
zulümdür.
Allah’tan başkasına kulluk
etmek demek; Dünyâ’daki ve insanlar arasındaki istisnâsız her alanda ve her konuda
yâni sosyâl, kültürel, ekonomik, siyâsî, kânûnî, hukûkî, askerî, ticârî, âilevî
vs. aklınıza gelen-gelmeyen her konuda tasavvuru, düşünceyi, söylemi ve eylemi
Allah’a, Allah’ın emrettiğine yâni vahye ve peygamberlerin örnekliğine göre
değil de; başta şeytana, nefse, küresel gücü ellerine geçirmiş olan tâğutlara
(yâni kendisinde Allah gibi bir güç olduğu zannedilenlere), çıkarlara, hevâ ve
heveslere, arzulara vs. göre belirlemek, düzenlemek ve yapmak demektir. İşte
“Allah’tan başkalarına kulluk ve ibâdet etmek” yâni tapmak bu demektir.
Kur’ân’ın şirk, küfür ve zulüm dediği budur.
Şirk Allah’tan bağımsız “iş yapma isteği”dir ki bu en
çok da ticâret ve servet konusunda olur. Bu nedenle Kur’ân bizi uyarır ve şöyle
der:
“Ey îman edenler!.
Birbirinizin malını ‘karşılıklı rızâ ile yapılan ticâretle dâhi olsa’ haksızlık
ve hîle ile yemeyin (de) birbirinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah, size karşı çok
merhâmetlidir” (Nîsâ 29).
Bu âyette, altı çizili olan yeri; “rızâya dayanan bir
ticâret hâriç” diye çeviriyorlar. Fakat böyle bir çeviride: “ticâretle olan bir
rızâ varsa, o zaman haksızlık yapılabilir” gibi bir anlam ortaya çıkıyor.
Hâlbuki burada, “birbirinizin mallarını, ne olursa-olsun (illâ=ne olursa-olsun, hangi şartta olursa-olsun, her hâlde)
haksızlıkla yemeyin” anlamı vardır.
Kul-hakkı yemek ve bir kulun hakkını almak elbette
çok kötü ve yanlış bir iş ve de ağır günahtır. Fakat kul-hakkı “en büyük günah”
değildir. Zîrâ ne Kur’ân’da ne de hadislerde böyle bir ifâde yoktur. “Bana
kul-hakkıyla gelmeyin de ne ile gelirseniz-gelin” sözü ne Kur’ân’da ne de
hadislerde yoktur. Bu söz müslümanların zaman içerisinde sentezleyerek ortaya
çıkardıkları ve önem verdikleri bir konudur. Kanımca böyle bir sözün ortaya
çıkmasının nedeni hem bilmemekten hem de insanların, işledikleri şirki, küfrü
ve dolayısıyla zulmü görmezden gelip ber-tarâf etmek istemeleridir. Kul-hakkı
konusuna büyük önem vererek ve onu “affedilmeyecek tek günah” olarak görerek,
aslında gerçekten de affedilmeyecek tek günah olan şirki, ikinci, üçüncü ve en
hattâ arka sıralara taşımışlardır. “Bana kul-hakkıyla gelme de ne ile gelirsen
gel” sözü böylece şirki blôke eden ve önemsizleştiren bir söz
olmuştur-olmaktadır.
“Sonra şüphesiz sizler,
kıyâmet günü Rabbinizin huzûrunda dâvâlaşacaksınız” (Zümer 31).
Kul-hakkına girmemek elbette
önemlidir ama “en önemlisi” değildir. Allah kul-hakkı yiyen kişi için -icâbında-
âhirette hak-sâhibine hakkını verir ve kişilerin birbirlerine haklarını helâl
etmelerini sağlayabilir ve böylece ortada kul-hakkı kalmaz. Böylece kul-hakkı,
affedilmeyecek tek günah olmaktan çıkar. Çünkü bir günah “affedilmeyecek tek
günah” ise, o “âhirette affedilmeyecek tek günah”tır.
Kul-hakkından daha önemli ve affedilmesi çok güç
hattâ imkânsız olan günah, “kamu-hakkı”dır. Çünkü kul-hakkında hakkı yenen kul aranıp
bulunabilir ve hakkı iâde edildiğinde helâlleşme sağlanabilir. Fakat
kamu-hakkında onca sayıdaki hak-sâhibiyle helâlleşebilmek mümkün değildir. Tabi
Allah âhirette kişiden râzı olursa kamu-hakkını da hak-sâhiplerine haklarını vererek
affedebilir. Böylece kamu-hakkı da “affedilmeyecek tek günah” olmaktan çıkar.
O-hâlde kamu hakkı da affedilmeyecek tek günah değildir.
Affedilmeyecek tek günah ise, yine “hak” ile
ilgilidir ve bu hak “Allah hakkı”dır. Allah’ın hakkını yemek ise, tüm kâinatta
mutlak ve kesin anlamda Allah’ın hükmü hâkim iken, yeryüzünde O’nun hükmünü
inkâr ve iptâl edip, hükmü insana vermektir. İşte bu “Allah’ın hakkını
çiğnemek” demektir. Yaratıcı kim ise hüküm de ona âit olması gerekmesine rağmen
bu hakkı çiğneyerek ve yeryüzünde hükmü Allah yerine insana vermek “Allah hakkı
yemek” demektir ki buna Kur’ânî literatürde “şirk” denir. Şirk en büyük
zulümdür. Allah kendisine şirk koşulmasını zinhar kabûl etmez ve aslâ affetmez.
Zâten Allah hakkını ödemek mümkün de değildir. Çünkü kulun hakkını Allah öder
ve kul-hakkı ortadan kalkar. Fakat Allah’ın çiğnenen hakkını kim ödeyebilecektir
ki bu hak ortadan kalksın?. Allah hakkını çiğneme günahını yâni şirki ancak
Dünyâ’dayken tevbe eden ve durumunu düzelten, dolayısıyla şirkten uzaklaşıp
tevhide göre yaşayan ve ölen kişi için Allah bağışlar.
Aslında affedilmeyecek tek
günah olan şirk koşulması sâdece âhirette değil Dünyâ’da da küfür ve zulme yol
açacağı için insana mutlakâ zarar vereceğinden dolayı Dünyâ’da da bir yaptırımı
olması gerekir. Şirk koşmak ve şirke alan ve yol açan unsurlar hem baştan alınan
tedbirlerle önlenmeli hem de şirk açığa çıktığında bir cezâ da olmalıdır. Çünkü
şirk açık yada gizli şekilde bir kez başladığında yerinde durmaz ve mutlakâ
arkası gelir. Bu da Dünyâ’da düzenin ve nizâmın bozulmasına neden olur ki zâten
insanın sosyâl, kültürel, hukûkî, kânûnî, askerî, siyâsî, ekonomik, âilevî vs.
yaşanan her türlü sorunun arkasında şirk vardır. Tocqueville'in naklettiğine
göre, Connecticut’un kânun yapıcıları, 1640-1650 yıllarında, kutsal kitaplardan
çıkarılmış şu cezâ yasasını yürürlüğe koyuyorlardı: “Her kim ki Rab’dan başka
bir ilâha tapacak olursa îdam edilecektir”.
Şirk varsa mutlakâ zulüm de
vardır ki en büyük zulüm şirktir:
“Hani Lokman oğluna -öğüt
vererek- demişti ki; ‘Ey oğlum, Allah’a şirk koşma. Şüphesiz şirk, gerçekten
büyük bir zulümdür” (Lokman 13).
İslâm’da hak deyince her türlü hak anlaşılmalıdır. Bu
nedenle hakkı ve hakîkati ayırmak ve bölmek doğru değildir.
Kul-hakkı bu Dünyâ’da
geçerlidir. Kul, bu Dünyâ’da iken affeder yada affetmez. “Kim sabreder ve
bağışlarsa, şüphesiz bu, azme değer işlerdendir” (Şûrâ 43). Âhirette ise söz
Allah’ındır artık. (Mâliki yevmiddin). Hak-hakîkat sâdece O’nun elindedir.
Allah’a hakkıyla kul
olamayanlar sürekli olarak kul-hakkından bahsederler. Şirki hesâba katmamak ve
kul-hakkına aşırı titizlenmek ise kula-kulluğu ortaya çıkarabilir. Bu yüzden de
önem sırasına dikkat etmek gerekir.
Şirkin ne olduğunu
bilmeyenler ve bunu önemsemeyerek, “bana kul-hakkıyla gelme de ne ile
gelirsen-gel” sözünü bayraklaştıranlara baktığınızda kul-hakkı yemekle kalmadıklarını
gördükten başka, aslında affedilmeyecek olan tek günah olan şirki de işleyip durduklarını
görürsünüz. Zîrâ şirk koşanlar kul-hakkını da yerler. Allah’ın hakkını yiyenler
kulun hakkını mı yemekten kaçınacaklar?.
“Onların pek çoğu Allah’a
ortak koşmaksızın (şirk) îman
etmezler” (Yûsuf 106).
İnsanların büyük çoğunluğu
şirk koşmadan îman bile edemezken kul-hakkına dikkat edip bu konuda titiz
olacaklarını bekleyemezsiniz. Böylece hem şirk ortadan kalkmamış olur hem de
kul-hakkı en çok çiğnenen ve yenen hak olur. Çünkü şirk koşulduğunda kul-hakkı
topluma hâkim olur.
Evet; affedilmeyecek olan
tek günah “kul-hakkı” değil, Allah’a ortak koşmak demek olan “şirk”tir.
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Mayıs 2023
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder