“Kim İslâm’dan başka bir
din ararsa aslâ ondan kabûl edilmez. O, âhirette de kayba uğrayanlardandır” (Âl-i İmran 85).
Sistem “düzen” demektir.
İnsanın elinde tuttuğu; sosyâl, kültürel, âilevî, ekonomik, hukûkî, kânûnî,
askerî, siyâsî yönetimler ve işleyişler hâriç kâinatta süper düzen ve işleyişte
olmayan hiç-bir nokta yoktur. Zîrâ tüm kâinât, Allah’ın idâresinde en üst
sistem olan İslâm ile yönetilmekte ve deverân etmektedir. Zâten kâinâtı düzende
tutacak başka bir ilah da sistem de yoktur, olamaz. Çünkü kâinât ancak “ilâhî
üst-sistem” ile düzenini-nizâmını koruyabilir ve sürdürebilir.
İslâm, hiç-bir sistemin
alt-sistemi değildir, olamaz. İslâm en ileri derecedeki en üst sistemdir. Onun
dışındaki tüm sistemler alt-sistem olmaya mahkûmdur. Böyle olduğu için de “İslâm’a
uymak yada uymamak” durumu vardır. İslâmî üst-sisteme uymayanlar,
beşerî-seküler alt-sisteme uymak zorunda kalırlar. Fakat Dünyâ’daki sorunların
ana-nedeni, “ilâhi üst-sistem” yerine, “beşerî alt-sistemler”e uymaktır.
İnsanlık târihinde hiç-bir
zaman, modernizmde olduğu gibi, alt-sisteme körü-körüne, câhilce ve ahmakça bir
bağlanma olmamıştır. Modernizme olan bağlılık, târih boyunca yaşanan en yoğun
ve en körü-körüne olan bağlılık şeklidir. Çünkü beşerî alt-sistemler, “kula
kulluk” sitemleridir. İslâm üst-sistemi ise, anti-cehâlet, anti-şirk ve
anti-zulüm sistemidir. Bu nedenle İslâm; yürürlükteki mevcut işleyen sisteme
çomak sokan bir din ve sistemdir. Zâten çomak sokması için gönderilmiştir.
İslâmî üst-sistemin zıddı,
tüm zamanlarda ve mekânlarda uygulanan beşerî alt-sistemler ve lâik-seküler yönetimlerdir.
Lâik-seküler alt-sistemi esas alarak iyi bir yönetim ve idârenin kurulması
mümkün değildir. Buna rağmen seküler alt-sistemi ve eserlerini beğenen insanlar
vardır. Bunun nedeni hem ilâhî üst-sistemi bilmemeleri hem de din’den uzak yada
nefret ediyor olmalarıdır.
Bu zihniyete bâzı modernist
müslümanlar da dâhildir. Bunlar Kur’ân’ı okuyor fakat yorumunu İslâm’ın kendi
iç-dinamikleri yerine modern-seküler alt-sisteme göre yapıyorlar. Böylece
seküler-modern alt-sistem eleştirisi yerine bu sisteme bağlılık ve bağımlılık
ortaya çıkıyor. Böyle olunca da bir zamanlar “küfür, şirk ve zulüm” olarak
gördükleri “lâik-seküler-modern-demokratik” alt-sistemleri, artık “kazanım” olarak
görmektedirler. Oysa seküler alt-sisteme bir eleştiri ve îtirâz edilmeyen yerde
“din’den bahsedilmiyor” demektir. Ezber bozucu olmayan tüm söylemler, mevcut alt-sistemi
beslemekten başka bir işe yaramaz-yaramıyor.
Seküler alt-sistemden
vazgeçmeden “seküler istem” içinde kalarak alt-sistemi eleştirmek ve bu sisteme
îtirâz etmek, çok da samîmi bir şey olmasa gerek. Çünkü -bir yerden sonra- “seküler
sistem” içinde kalarak şeytânî alt-sistemle mücâdele etmek mümkün olabilseydi,
bu mücâdeleyi en iyi şekilde Peygamberimiz yapardı. Hicret, seküler sistem
içinde kalarak seküler sistemle “hakkıyla” bir mücâdelenin yapılamayacağının
delîlidir.
Müslümanlar,
seküler-kapitâlist-liberâl-demokratik alt-sisteme eleştiri ve îtirâz etmeye
cesâret edemeyince, onu onaylamak zorunda kaldılar. Modern alt-sistemin yaptığı
bozukluğu başka bir modern alt-sistem ile düzeltmeyi düşünmek ve savunmak
ahmaklıktan başkası değildir. Çünkü bozulmayı zâten seküler alt-sistem ortaya
çıkarıyor. Bu modern alt-sistem Allah-âhiret-cehennem korkusunu ve “cenneti hak
etmek” inancını blôke ettiğinden dolayı, insanlığın çirkefliğin her türlüsüne
mâruz kalması kaçınılmaz oluyor. Bu nedenle de nefsten, tâğuttan,
seküler-liberâl-kapitâlist alt-sistemden zihnen ve kâlben kurtulup
özgürleşmedikçe Allah’a hakkıyla kul olunamıyor-olunamaz. Modern(ist)
müslümanların sorunu budur.
Bir alt düşünceyi, felsefeyi,
ideolojiyi, dîni ve sistemi benimseyenler, bunu İslâm ile onaylamak istiyorlar.
Onaylamak uygun değilse bunu aşırı zorlayarak ve yorumlayarak yapıyorlar. İnsanlık
târihi işte bu davranışla mâlûldür. İslâmî üst-sistem yâni vahiy ve peygamberler
ise işte bunu değiştirmek ve İslâmî üst-sistemi ortaya koyup yeniden hâkim
kılmak için gelmiştir. Böylece neyin üst neyin de alt olduğu açığa çıkar. İslâm’a
uygun olmayan ve aykırı olanlar bâtıl, cehâlet, zırvalık, şirk, küfür ve zulüm
sistemleri olarak tescil edilir.
Şeytanın, nefsin ve beşerin
üst-sistem kurma çapı ve gücü yoktur. Onu ancak Allah kurabilir ve peygamberler
de vahiy-merkezli olarak sürdürürler. Çünkü üst-sistemler ancak Allah’ın bildirdiği
ve peygamberlerin örneklendirdiğine göre ortaya çıkar.
Dünyâ’da mevcut durumda
hangi sistem yaygın ve hâkim ise, insanlar da o sisteme göre karakterlerini ve
davranışlarını belirlerler. Modern insan, karakter ve davranış olarak tam bir
sapma hâlindedir. Zîrâ, lâik, seküler, beşerî, modern bir şeytânî alt-sistem
ile kuşatılmıştır ve bu sisteme entegre olmuştur. Sosyo-kültürel ve ekonomik
yapı hangi sistemin etkisinde ise bireyler ve de toplumlar o sistemin karakterine
bürünürler.
İslâm yâni Allah’ın sistemi
tüm zamanlar ve mekânlar için en üst sistemedir. Modernizm denilen melânet ise
insanlık târihinin ürettiği en alt sistemdir. Modern sistem, orta-çağı kötülese
ve “karanlık” dese de aslında orta-çağ modern alt-sisteme göre ışıl-ışıldır.
Hattâ Kur’ân ve Sünnet ile tebellür etmiş olan İslâm da orta-çağda tamamlanmış olduğu için orta-çağ
aslında tüm zamanların en aydınlık dönemi ve çağıdır. Âlemlere rahmet Hz.
Muhammed’in yaşadığı çağdır bu çağ. Allah’ı hesâba katmayan sistemler nasıl ki
mecbûren “kapkara” olmaya mahkûmsa, Allah-merkezli, vahiy-merkezli üst-sistem
olan İslâm ise doğal olarak en aydınlık çağ ve en üst sistemdir. Dolayısı ile
modernizmin kendini meşrûlaştırmak için kötülediği ve fişlediği orta-çağ, modernizmden
bâriz bir şekilde daha üstün ve aydınlık bir çağdır. Cehâletlerinden dolayı
modernizmi gelmiş-geçmiş en üst sistem ve gelinen en ileri durum olarak
gördükleri için ve de ona meftûn ve râm olarak taptıkları için bunun farkında
değildirler.
İnsanlık târihi boyunca merkezde
Allah’ın (vahiy peygamber) olduğu ilâhî üst-sisteme karşı, merkezde insanın
(şeytan, nefs, akıl) olduğu beşerî alt-sistemler olmuştur. Modernizm dîne karşı
olduğu, Allah’ı, dîni, vahyi ve peygamberi hesâba katmadığı, inkâr ettiği ve
onun yerine insanı ve aklı merkeze aldığı için, aslında beşerî olmakta birleşen
kapitâlizm ve komünizm üst-sistem olarak belirlemiş ve dîni ise alt-sistem bile
kabûl etmemeye başlamıştır.
Beşer ve akla göre belirlenen
ve kabûl edilen üst-sistemler orijinâl değildir. Meselâ insanlık târihinin -sözde-
en üst sistemi olarak görülen modernizm aslında “kâfir yunan düşüncesi ve
felsefesi”ne ve “pagan roma siyâseti”nin güncelleştirilmesinden başkası değildir.
Tek üst-sistem olan İslâm ise tek orijinâl sistemdir. Çünkü direkt olarak
Allah’a dayanır. İslâm, dinsel kodları îtibârıyla ne doğu’ya ne de batı’ya âit
olmayan “mübârek zeytin ağacı” ile sembôlize edilen, bağımsız Orta-doğu’ya/Doğu
Akdeniz’e/ Filistin’e âit bir dinsel-kültürel üst-sistemdir ki bu sistem tek
üst-sistemdir.
İşte bu nedenle Allah’a ve
Allah’ın üst-sistemi olan İslâm’a “gönüllü teslîmiyet” göster(e)meyenler, şeytânî,
nefsî, tâğûtî beşerî alt-sistemlerden birine “koşulsuz-şartsız teslim” olmak
zorunda kalırlar. Bu sistemlerden birine âit olanlar, ahlâken dibe vurmuşlardır
ve bunalıma düşmüşlerdir. Bu bunalımdan kurtulmak için de maddî gelişmeyi
“tampon” olarak kullanmaktadırlar. Fakat içten çürüme fazlalaştıkça dışarısı da
çürümeye başlayacak ve alt-sistem günü geldiğinde -sünnetullah gereği- bir
fiskeyle yıkılıvereceklerdir.
İslâm’a rağmen kurulan tüm
sistemler İslâm’ın düşmanıdır. Çünkü onlar İslâm’a düşmandır.
İslâm’a göre “üstünlük”
takvâda iken; lâik-seküler-kapitâlist-liberâl-bireyci-demokratik-emperyâlist alt-sistemde
üstünlük “tüketim”dedir.
Modernizmin ağır kuşatması
altında seküler alt-sistemlere îtirâza cesâret edemeyen müslümanlar, “gelenek
eleştirisi”yle idâre ediyor. Oysa mü’minler, seküler modern alt-sistemde
yaşamayı zûl kabûl eden kişiler olmalıdır.
Hayat, İslâm’dan başka
hiç-bir dîne, düşünceye, ideolojiye, sisteme ve akıma gerçek anlamda
hayat-hakkı tanımaz. Zîrâ hayat ancak İslâm ile uyumludur. İslâm’dan başka
hiç-bir şeyin hayatta gerçek anlamda bir karşılığı yoktur.
Küresel
lâik-seküler-kapitâlist-liberâl-demokratik şirk ve zulüm sistemlerine karşı,
içlerinde bir öfke ve isyân besleyip büyütmeyen ve hakkın ve adâletin yegâne
şartı olan bir İslâm Devleti-Medeniyeti hayâli ve hedefi olmayanlar bir câhillikle
mâlûldür. Lâilâheillallah sözü, “beşeri sistemleri reddediyorum” demektir.
Modernizm, eski hâkim
paradigma olan İslâm’ı ötekileştirerek ve silmeye çalışarak hâkimiyetini kurmak
istiyor ve bunu büyük ölçüde kurdu. O-hâlde İslâmî hâkimiyeti yeniden kurmak
için modernizmi ötekileştirmek ve silmek şarttır. Zîrâ hiç-bir sistem
bir-önceki hâkim sistemi silmeden hâkim olamaz. Modern-seküler
alt-sistem, doğal-İslâmî üst-sistemi “yıkarak” hayattan uzaklaştırdığı için,
doğal-İslâmî üst-sistem de, seküler-modern alt-sistemi “yıkarak” hayattan
uzaklaştırmalıdır.
İnsanlık bir-zaman sonra
mecbûren doğal-ilâhî üst-sisteme dönmek zorunda kalacaktır. Sünnetullah bunu
gerektirir. Fakat bunun ne zaman olacağını bilmediğimizden, müslümanlar bu
doğal-ilâhi durumu bir-an önce ortaya koymak zorundadırlar. İşte bu
yapıldığında ve İslâm hayâta hâkim kılındığında,
her tarafa: “İnsanlık, ilâhi sistemden ayrılmanın bir sonucu olarak ciddî bir
sapmadan kurtarıldı” diye yazılacaktır.
En
doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Mayıs 2023
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder