26 Mayıs 2023 Cuma

Alt-Sistem Üst-Sistem

 

“Kim İslâm’dan başka bir din ararsa aslâ ondan kabûl edilmez. O, âhirette de kayba uğrayanlardandır” (Âl-i İmran 85).

 

Sistem “düzen” demektir. İnsanın elinde tuttuğu; sosyâl, kültürel, âilevî, ekonomik, hukûkî, kânûnî, askerî, siyâsî yönetimler ve işleyişler hâriç kâinatta süper düzen ve işleyişte olmayan hiç-bir nokta yoktur. Zîrâ tüm kâinât, Allah’ın idâresinde en üst sistem olan İslâm ile yönetilmekte ve deverân etmektedir. Zâten kâinâtı düzende tutacak başka bir ilah da sistem de yoktur, olamaz. Çünkü kâinât ancak “ilâhî üst-sistem” ile düzenini-nizâmını koruyabilir ve sürdürebilir.  

 

İslâm, hiç-bir sistemin alt-sistemi değildir, olamaz. İslâm en ileri derecedeki en üst sistemdir. Onun dışındaki tüm sistemler alt-sistem olmaya mahkûmdur. Böyle olduğu için de “İslâm’a uymak yada uymamak” durumu vardır. İslâmî üst-sisteme uymayanlar, beşerî-seküler alt-sisteme uymak zorunda kalırlar. Fakat Dünyâ’daki sorunların ana-nedeni, “ilâhi üst-sistem” yerine, “beşerî alt-sistemler”e uymaktır.

 

İnsanlık târihinde hiç-bir zaman, modernizmde olduğu gibi, alt-sisteme körü-körüne, câhilce ve ahmakça bir bağlanma olmamıştır. Modernizme olan bağlılık, târih boyunca yaşanan en yoğun ve en körü-körüne olan bağlılık şeklidir. Çünkü beşerî alt-sistemler, “kula kulluk” sitemleridir. İslâm üst-sistemi ise, anti-cehâlet, anti-şirk ve anti-zulüm sistemidir. Bu nedenle İslâm; yürürlükteki mevcut işleyen sisteme çomak sokan bir din ve sistemdir. Zâten çomak sokması için gönderilmiştir.

 

İslâmî üst-sistemin zıddı, tüm zamanlarda ve mekânlarda uygulanan beşerî alt-sistemler ve lâik-seküler yönetimlerdir. Lâik-seküler alt-sistemi esas alarak iyi bir yönetim ve idârenin kurulması mümkün değildir. Buna rağmen seküler alt-sistemi ve eserlerini beğenen insanlar vardır. Bunun nedeni hem ilâhî üst-sistemi bilmemeleri hem de din’den uzak yada nefret ediyor olmalarıdır.

 

Bu zihniyete bâzı modernist müslümanlar da dâhildir. Bunlar Kur’ân’ı okuyor fakat yorumunu İslâm’ın kendi iç-dinamikleri yerine modern-seküler alt-sisteme göre yapıyorlar. Böylece seküler-modern alt-sistem eleştirisi yerine bu sisteme bağlılık ve bağımlılık ortaya çıkıyor. Böyle olunca da bir zamanlar “küfür, şirk ve zulüm” olarak gördükleri “lâik-seküler-modern-demokratik” alt-sistemleri, artık “kazanım” olarak görmektedirler. Oysa seküler alt-sisteme bir eleştiri ve îtirâz edilmeyen yerde “din’den bahsedilmiyor” demektir. Ezber bozucu olmayan tüm söylemler, mevcut alt-sistemi beslemekten başka bir işe yaramaz-yaramıyor.

 

Seküler alt-sistemden vazgeçmeden “seküler istem” içinde kalarak alt-sistemi eleştirmek ve bu sisteme îtirâz etmek, çok da samîmi bir şey olmasa gerek. Çünkü -bir yerden sonra- “seküler sistem” içinde kalarak şeytânî alt-sistemle mücâdele etmek mümkün olabilseydi, bu mücâdeleyi en iyi şekilde Peygamberimiz yapardı. Hicret, seküler sistem içinde kalarak seküler sistemle “hakkıyla” bir mücâdelenin yapılamayacağının delîlidir.

 

Müslümanlar, seküler-kapitâlist-liberâl-demokratik alt-sisteme eleştiri ve îtirâz etmeye cesâret edemeyince, onu onaylamak zorunda kaldılar. Modern alt-sistemin yaptığı bozukluğu başka bir modern alt-sistem ile düzeltmeyi düşünmek ve savunmak ahmaklıktan başkası değildir. Çünkü bozulmayı zâten seküler alt-sistem ortaya çıkarıyor. Bu modern alt-sistem Allah-âhiret-cehennem korkusunu ve “cenneti hak etmek” inancını blôke ettiğinden dolayı, insanlığın çirkefliğin her türlüsüne mâruz kalması kaçınılmaz oluyor. Bu nedenle de nefsten, tâğuttan, seküler-liberâl-kapitâlist alt-sistemden zihnen ve kâlben kurtulup özgürleşmedikçe Allah’a hakkıyla kul olunamıyor-olunamaz. Modern(ist) müslümanların sorunu budur.

 

Bir alt düşünceyi, felsefeyi, ideolojiyi, dîni ve sistemi benimseyenler, bunu İslâm ile onaylamak istiyorlar. Onaylamak uygun değilse bunu aşırı zorlayarak ve yorumlayarak yapıyorlar. İnsanlık târihi işte bu davranışla mâlûldür. İslâmî üst-sistem yâni vahiy ve peygamberler ise işte bunu değiştirmek ve İslâmî üst-sistemi ortaya koyup yeniden hâkim kılmak için gelmiştir. Böylece neyin üst neyin de alt olduğu açığa çıkar. İslâm’a uygun olmayan ve aykırı olanlar bâtıl, cehâlet, zırvalık, şirk, küfür ve zulüm sistemleri olarak tescil edilir.

 

Şeytanın, nefsin ve beşerin üst-sistem kurma çapı ve gücü yoktur. Onu ancak Allah kurabilir ve peygamberler de vahiy-merkezli olarak sürdürürler. Çünkü üst-sistemler ancak Allah’ın bildirdiği ve peygamberlerin örneklendirdiğine göre ortaya çıkar.

 

Dünyâ’da mevcut durumda hangi sistem yaygın ve hâkim ise, insanlar da o sisteme göre karakterlerini ve davranışlarını belirlerler. Modern insan, karakter ve davranış olarak tam bir sapma hâlindedir. Zîrâ, lâik, seküler, beşerî, modern bir şeytânî alt-sistem ile kuşatılmıştır ve bu sisteme entegre olmuştur. Sosyo-kültürel ve ekonomik yapı hangi sistemin etkisinde ise bireyler ve de toplumlar o sistemin karakterine bürünürler.

 

İslâm yâni Allah’ın sistemi tüm zamanlar ve mekânlar için en üst sistemedir. Modernizm denilen melânet ise insanlık târihinin ürettiği en alt sistemdir. Modern sistem, orta-çağı kötülese ve “karanlık” dese de aslında orta-çağ modern alt-sisteme göre ışıl-ışıldır. Hattâ Kur’ân ve Sünnet ile tebellür etmiş olan İslâm da  orta-çağda tamamlanmış olduğu için orta-çağ aslında tüm zamanların en aydınlık dönemi ve çağıdır. Âlemlere rahmet Hz. Muhammed’in yaşadığı çağdır bu çağ. Allah’ı hesâba katmayan sistemler nasıl ki mecbûren “kapkara” olmaya mahkûmsa, Allah-merkezli, vahiy-merkezli üst-sistem olan İslâm ise doğal olarak en aydınlık çağ ve en üst sistemdir. Dolayısı ile modernizmin kendini meşrûlaştırmak için kötülediği ve fişlediği orta-çağ, modernizmden bâriz bir şekilde daha üstün ve aydınlık bir çağdır. Cehâletlerinden dolayı modernizmi gelmiş-geçmiş en üst sistem ve gelinen en ileri durum olarak gördükleri için ve de ona meftûn ve râm olarak taptıkları için bunun farkında değildirler.

 

İnsanlık târihi boyunca merkezde Allah’ın (vahiy peygamber) olduğu ilâhî üst-sisteme karşı, merkezde insanın (şeytan, nefs, akıl) olduğu beşerî alt-sistemler olmuştur. Modernizm dîne karşı olduğu, Allah’ı, dîni, vahyi ve peygamberi hesâba katmadığı, inkâr ettiği ve onun yerine insanı ve aklı merkeze aldığı için, aslında beşerî olmakta birleşen kapitâlizm ve komünizm üst-sistem olarak belirlemiş ve dîni ise alt-sistem bile kabûl etmemeye başlamıştır.

 

Beşer ve akla göre belirlenen ve kabûl edilen üst-sistemler orijinâl değildir. Meselâ insanlık târihinin -sözde- en üst sistemi olarak görülen modernizm aslında “kâfir yunan düşüncesi ve felsefesi”ne ve “pagan roma siyâseti”nin güncelleştirilmesinden başkası değildir. Tek üst-sistem olan İslâm ise tek orijinâl sistemdir. Çünkü direkt olarak Allah’a dayanır. İslâm, dinsel kodları îtibârıyla ne doğu’ya ne de batı’ya âit olmayan “mübârek zeytin ağacı” ile sembôlize edilen, bağımsız Orta-doğu’ya/Doğu Akdeniz’e/ Filistin’e âit bir dinsel-kültürel üst-sistemdir ki bu sistem tek üst-sistemdir.

 

İşte bu nedenle Allah’a ve Allah’ın üst-sistemi olan İslâm’a “gönüllü teslîmiyet” göster(e)meyenler, şeytânî, nefsî, tâğûtî beşerî alt-sistemlerden birine “koşulsuz-şartsız teslim” olmak zorunda kalırlar. Bu sistemlerden birine âit olanlar, ahlâken dibe vurmuşlardır ve bunalıma düşmüşlerdir. Bu bunalımdan kurtulmak için de maddî gelişmeyi “tampon” olarak kullanmaktadırlar. Fakat içten çürüme fazlalaştıkça dışarısı da çürümeye başlayacak ve alt-sistem günü geldiğinde -sünnetullah gereği- bir fiskeyle yıkılıvereceklerdir.

 

İslâm’a rağmen kurulan tüm sistemler İslâm’ın düşmanıdır. Çünkü onlar İslâm’a düşmandır.

 

İslâm’a göre “üstünlük” takvâda iken; lâik-seküler-kapitâlist-liberâl-bireyci-demokratik-emperyâlist alt-sistemde üstünlük “tüketim”dedir.

 

Modernizmin ağır kuşatması altında seküler alt-sistemlere îtirâza cesâret edemeyen müslümanlar, “gelenek eleştirisi”yle idâre ediyor. Oysa mü’minler, seküler modern alt-sistemde yaşamayı zûl kabûl eden kişiler olmalıdır.

 

Hayat, İslâm’dan başka hiç-bir dîne, düşünceye, ideolojiye, sisteme ve akıma gerçek anlamda hayat-hakkı tanımaz. Zîrâ hayat ancak İslâm ile uyumludur. İslâm’dan başka hiç-bir şeyin hayatta gerçek anlamda bir karşılığı yoktur.

 

Küresel lâik-seküler-kapitâlist-liberâl-demokratik şirk ve zulüm sistemlerine karşı, içlerinde bir öfke ve isyân besleyip büyütmeyen ve hakkın ve adâletin yegâne şartı olan bir İslâm Devleti-Medeniyeti hayâli ve hedefi olmayanlar bir câhillikle mâlûldür. Lâilâheillallah sözü, “beşeri sistemleri reddediyorum” demektir.

 

Modernizm, eski hâkim paradigma olan İslâm’ı ötekileştirerek ve silmeye çalışarak hâkimiyetini kurmak istiyor ve bunu büyük ölçüde kurdu. O-hâlde İslâmî hâkimiyeti yeniden kurmak için modernizmi ötekileştirmek ve silmek şarttır. Zîrâ hiç-bir sistem bir-önceki hâkim sistemi silmeden hâkim olamaz. Modern-seküler alt-sistem, doğal-İslâmî üst-sistemi “yıkarak” hayattan uzaklaştırdığı için, doğal-İslâmî üst-sistem de, seküler-modern alt-sistemi “yıkarak” hayattan uzaklaştırmalıdır.

 

İnsanlık bir-zaman sonra mecbûren doğal-ilâhî üst-sisteme dönmek zorunda kalacaktır. Sünnetullah bunu gerektirir. Fakat bunun ne zaman olacağını bilmediğimizden, müslümanlar bu doğal-ilâhi durumu bir-an önce ortaya koymak zorundadırlar. İşte bu yapıldığında ve İslâm hayâta hâkim kılındığında, her tarafa: “İnsanlık, ilâhi sistemden ayrılmanın bir sonucu olarak ciddî bir sapmadan kurtarıldı” diye yazılacaktır.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Mayıs 2023

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder