“Ey îman edenler!; eğer
bir fâsık size bir haber getirirse onu etrâflıca araştırın. Yoksa cehâlet
sonucu bir kavme kötülükte bulunursunuz da, sonra işlediklerinize pişmân
olursunuz” (Hucurât 6).
Eski zamanlarda halkı
eğlendirmek ve güzel vakit geçirmelerini sağlamak için mahâlle aralarında yada
semtin meşhûr yerlerinde sirk gösterileri düzenlenirmiş. Bu sirk gösterilerinde
insanların ilgisini çeken farklı-farklı gösteri yapılır ve halk bu gösterilere
büyük ilgi duyarmış. Halk özellikle de, yükseğe gerilen bir ipin üstünde
yürüyen cambazlara odaklanır ve o heyecanla cambazı izlerlerken paralarını
çalan yan-kesicileri ve gaspçıları fark-etmezmiş. Cambaza o kadar çok yoğunlaşılırmış
ki, insanlar hırsızların kendilerinden çaldıklarını o-anda anlayamaz da sonradan
sızlanmaya başlarmış.
Bu sirk gösterileri her ne
kadar halk tarafından çok sevilse de özellikle hırsızlar tarafından daha çok
sevilirmiş. Çünkü hırsızlar için bu gösteriler kurdun puslu havayı sevdiği gibi
avlanmak için elverişli ortamlardır. Ahâli, cambazın yaptığı hayret uyandıran
gösterileri izleyip kendinden geçerken hırsızlar da kendinden geçen ahâlinin
ceplerinde ne var ne yok soyup gidermiş. Ahâli, ne olup-bittiğini ise ancak
cambaz ipten inince anlarmış, ancak iş işten çoktan geçermiş. Üstelik cambazların
da zaman-zaman hırsızlarla iş-birliği yaptığı olurmuş. Cambaz, tüm dikkatleri
üzerine çeker ve tam o arada, anlaştığı hırsızlar da cambaza bakan vatandaşın
parasını, değerli eşyâlarını kaşla göz arasında çalıverirmiş.
İnsanlık târihinde en çok
çalınan şey, insanların dînî-mânevî yönleri olmuştur. Şeytan hep sağdan
yaklaşır ve insanların bakış-açılarını zâhirdeki tek bir noktaya çeker, insanlar
da hep dünyevî şeylere odaklanırlar. Oysa bu-arada şeytan ve dostları
insanların mânevî hâllerini ve dinlerini çalarlar ve böylece insanların
dînî-mânevî yönleri gevşer, kopar ve dağılır gider. Bu her zaman böyle olmuş
ama en çok da son 200-250 yıldır modern zamanlarla birlikte ortaya çıkmış ve
bir-çok cambazın ortalığı toza-dumana katarak bulanık havada ve bulanık suda
balık avlarken yapıtları cambazlıklar ve hırsızlıklar hayâtı kuşatmıştır. Meselâ
bu bağlamda tüm banka sistemleri cambazdır. İnternet, telefon, sosyâl medya vs.
cambazdır.
Meseleyi yaşanan bir olay
çerçevesinde açmak ve açıklamak istiyoruz. Olay, kendisine “sanatçı” diyen ama
aslında sanatçı olmakla uzaktan-yakından alâkası olmayan ve tam-aksine erotik
görüntüsüyle, çıplaklığıyla ve yaptığı ahlâksızlıklarla insanların dikkatini
çeken bir şarkıcı paçavrasının, dînî kavramlar olan “imam” ve “hatip” kelimeleri
üzerinden dîne hakâret etmesi, dînî aşağılaması ve böylece dîne ve müslümanlara
zarar vermesi meselesiyken, insanların büyük çoğunluğunun, olayı hukuk, kânun
ve partiler üzerinden değerlendirmesi, komplo teorileri üzerinden konuyu
anlamaya çalışması ve böylece zarar gören dînin, mâneviyatın ve müslümanların arka-plânda
kalarak gündeme gelmeyişidir.
İnsanlar ama özellikle
iktidâra alerjileri olanların, bir-kaç ay önce yaşanan bu olayın yeni gündeme
getirilmesinin, mevcut iktidârın bir oyunu olduğunu ve böylece dindar kesimin
teveccühünü kazanmak için hazırlandığını düşünürlerken; diğer bir kesim ise
olayı kânûnî açıdan tartışıyor ve verilen cezânın ağır ve yanlış olduğunu tartışıp
duruyor. Kanımca bu şarkıcı paçavrasını “sanatçı” olarak gören, yaptıklarını
modernlik olarak benimseyen, şarkılarını pop olduğu için beğenen ve erotik
şovlarından hoşlananlar, durumun absürdlüğüne rağmen konuyu derinlemesine idrâk
edememektedirler. Böylece işin magazin tarafı öne çıkarak gündemi meşgûl
etmektedir.
Oysa burada zarar gören tek
şey din olduğu gibi, -çok az istisnâlar hâriç- hiç kimsenin, hakâret edilen
dîni, zarar gören İslâm’ı hesâba katmaması ve aklına getirmemesidir. Burada cambazlar
aslında İslâm’a, İslâmî kavramlara saldırmaktadırlar ve bu kavramlar üzerinden
dîne hakâret ettikleri gibi din duygusunu pasifleştirip aşağılamaktadırlar. Bu
yüzden aslında insanların ve müslümanların tepkisi buna karşı olmalıdır. Çünkü
“yapılan şey düpedüz İslâm’a ve dîne hakârettir” diyerek ağır bir kınama,
eleştiri, îtirâz ve isyân edilerek bir daha böyle bir şeyin yaşanmaması için dîne
hakâret eden kişiye ve cambazlara gerekli yaptırım uygulanmalı ve ağır bir cezâ
verilmelidir. Böylece hem bu şarkıcı paçavrası hem de İslâm’a düşmanlık eden şerefsizlerin
böyle bir şeye bir daha cesâret edememesi sağlanmalıdır.
Kendisini, “Türkiye’yi, ülkeyi
ve insanları yönlendiren sanatçılardan biri” olarak gören bu şarkıcı
parçasının, İslâm’ın önemli iki kavramını diline dolayarak hakâret etmesi, insanların
%98’inin kedisine “müslüman” dediği bir ülkede nasıl mümkün olabiliyor?. Bu
kişi buna nasıl cesâret edebiliyor?. Bu çirkef kişi niçin sözlü ve fizîkî lince
uğramıyor?. Bu sözleri edebilme cesâretini nereden buluyor ve nasıl böyle
laflar edebilme cüreti gösterebiliyor?. Çünkü meselâ Mustafa Kemal’e, vatana,
bayrağa, İstiklâl Marşı’na ve millî değerlere bir söz edilebilmesi zinhar kabûl
edilmeyip en ağır cezâlarla cezâlandırılırken; âlemlerin rabbi olan Allah’a,
Allah’ın sözü olan Kur’ân’a, âlemlere rahmet ve muhteşem bir ahlâka sâhip olan
Peygamber’e ve hakîkatin tek kaynağı olan İslâm’a küfredip hakâret etmenin bir
yaptırımı ve cezâsı olmuyor. Sözde bâzı cezâlar olsa da gündeme gelmiyor ve
uygulanmıyor. Bu nedenle de İslâm düşmanı olan şerefsizler, İslâm’a istedikleri
gibi hakâret edebiliyorlar ve ahmak ve şerefsizlerce alkışlanabiliyor.
Çünkü artık dîni önemsemeyen
insanlardan farkları kalmayan modern müslümanlar, Allah’a, dîne, İslâm’a ve
Peygamber’e ne denirse-densin ve nasıl küfredilirse-küfredilsin bir şey dememektedirler
ve din düşmanları da bunun farkındadırlar. Zîrâ şimdiye kadar dîne karşı
yaptıkları hakâretlerden dolayı, bırakın bir yaptırıma ve cezâya uğramalarını,
bir ayıplama bile görmemektedirler. Hiç-bir îtirâza ve eleştiriye bile mâruz
kalmamaktadırlar. Çünkü özellikle Türkiye’li müslümanlar pasifleşmişler,
korkaklaşmışlar, Allah’a, dîne, İslâm’a ve Peygamber’e olan bağları
modernistleştikleri ve konfora taptıkları oranda gevşemiş, zayıflamış ve kopma
aşamasına gelmiştir. Bunu çok iyi bilen İslâm düşmanları, istedikleri hakâretleri
kolayca yapmakta, istedikleri iftirâları atabilmektedirler.
Hayatlarının merkezine Allah’ı,
âhireti, gaybı, İslâm’ı, Kur’ân’ı ve Peygamber’i değil de Dünyâ’yı,
lâik-seküler-kapitâlist-liberâl-emperyâl-feminist-modern düşünceleri, sistemleri,
ideolojileri ve zihniyeti aldıkları için, müslümanlar da artık hiç-bir hakârete
ve terbiyesizliğe bir şey dememekte ve diyememektedirler. Kendilerinden çalınan
dîni ve mâneviyatı, cambazlara odaklandıkları için fark edememekte, fark ettiklerinde
ise çok da umursamamaktadırlar. Böyle olunca da en büyük cambaz olan şeytan,
nefs ve tâğut denen cambazların yol ve yön vermesiyle, din düşmanları istedikleri
hırsızlığı ve cambazlığı kolayca yapabilmektedirler. Zîrâ insanlara çalınanın,
din, mânevîyat ve aşkın değerler değil de, komplo teorilerinde bahsedilenler
olduğu söylenmekte ve gösterilmektedir. İnsanların tüm dikkatleri buna
çekilmektedir.
Bir “seyretme uygarlığı”
olan modernizmle birlikte müslümanlar dâhil insanlar sürekli olarak cambazları
izlemekte, onların yaptıklarını konuşmakta ve gündem etmektedirler. Oysa
bu-arada -bâzen cambazlarla işbirliği de yapan- hırsızlar, sizden her-şeyinizi
çalmaktadırlar. Birilerinin “cambaza bak cambaza” demesi yeterlidir. Bakmak
için sebep ve olay arayan insanlar tüm bakışlarını ve dikkatlerini hemen o yöne
çevirmekte ve bu-arada aldandıkça aldanmaktadırlar. Zâten artık her yer
cambazlarla doludur ve herkes cambaz olmak istemektedir. Hattâ cambazlar
övülmekte ve örnek insanlar olarak gösterilmektedir.
Cambazların oyunlarına
kilitlenip de işin arkasını ve iç-yüzünü göremeyenler, derin bir câhillikle ve
ağır bir ahmaklıkla mâlûldürler. Bu nedenle de işin aslını fark edememekte ve
de yavaş-yavaş her-şeylerini çaldırmakta ve kaybetmektedirler. En önemlisi de
hakkı ve hakîkati kaybetmektedirler. Böylece geriye cehâlet, sapıklık ve
ahmaklıktan başka bir şey kalmamaktadır. Bu câhillikle, ahmaklıkla ve
sapıklıkla meselenin aslını fark edip de kavrayabilmek mümkün olmamaktadır.
Sonuçta da Dünyâ onlar için “bir oyun ve oyalanma alanı” olmakta ve hayat
bereketsizleşerek tükenip gitmektedir.
Değer-yargıları değişenlerin
değerlerine sâhip çıkması mümkün değildir.
“… Öyleyse haktan sonra
sapıklıktan başka ne var?. Peki, nasıl hâlâ çevriliyorsunuz?” (Yûnus 32).
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Ağustos 2022
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder