31 Mayıs 2021 Pazartesi

Kur’ân Kimleri Çarpar?

 

“….Yoksa siz, Kitab’ın bir bölümüne inanıp da bir bölümünü inkâr mı ediyorsunuz?. Artık sizden böyle yapanların dünyâ-hayâtındaki cezâsı aşağılık olmaktan başka değildir; kıyâmet gününde de azâbın en şiddetli olanına uğratılacaklardır. Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir” (Bakara 85).

 

Kur’ân, “âlemlerin Rabbi” olan Allah’tan, “âlemlere rahmet” olan Peygamberimiz’e gelmiş, tam, yetkin, tüm zamanları ve mekânları değiştirip dönüştürebilecek ve hayâtın her alanına hâkim olabilecek güçte ve çapta bir Kitap’tır. Kur’ân’a îman etmek demek, “Kur’ân’ın bu yetkinliğine îman etmek” demektir. Yoksa Kur’ân; seçerek, eleyerek, ayıklayarak ve sâdece günümüze uygun(!) olan âyetlerinin okunup-konuşulacağı bir Kitap değildir. Kur’ân’ı bu düşünce ile okumak, Kur’ân’a îman etmenin önündeki büyük engeldir. Bu engel, Kur’ân’ı hakkıyla ve lâyığıyla okuyamamaya, düşünememeye, idrâk edememeye ve en önemlisi de onu hayâta yansıtamamaya sebep olur. Üstelik baştaki âyetin de söylediği gibi Kur’’ân, kendisine bu şekilde yaklaşanları hem Dünyâ’da hem de âhirette çarpar ve rezil eder. Genelde insanların özelde ise müslümanların hâl-i pür melâlinin nedeni budur. Çünkü modern insanı ve müslümanı Kur’ân çarpmıştır.

 

Bilindiği gibi “Kur’ân çarpsın” şeklinde edilen bir yemin vardır. Yemin sâdece Allah adına ve Allah şâhit tutularak yapılmalıdır. Yalnızca Allah’ı şahit tutarak yapılan yeminler bağlayıcı ve geçerlidir. Zâten bozulan yeminin kefâreti de, Allah şâhit tutularak yapılan yeminlerdir. Bu nedenle “Kur’ân çarpsın” diye edilen yeminler geçersizdir. Zîrâ Kur’ân’ın çarpmasının, Kur’ân’ın çarpmasıyla birlikte insanın kafasının-gözünün bambaşka bir hâle gelmesiyle ilgili olduğu düşünülür. Hâlbuki Kur’ân bir kitaptır ve eğer 600 sayfalık kalınlığa ve ağırlığa sâhip bir kitap olan Kur’ân’ı bir kişinin kafasına sert bir şekilde vurmadıysanız, raflarda öylece duran Kur’ân (daha doğrusu mushaf) insanı çarpmaz yâni ona fizîkî bir zarar vermez. Fakat Kur’ân “çarpıcı” bir Kitap’tır ve çarpması vardır. Kur’ân, kendisini hakkıyla okuyup da yaşayanları olumlu anlamda; hakkıyla okuyup da yaşamayanları ise olumsuz anlamda çarpar. Kur’ân kendisini hakkıyla okuyup da yaşamayanları olumsuz anlamda çarpmıştır-çarpmaktadır ki biz bu yazıda Kur’ân’ın olumsuz anlamdaki çarpmasından bahsedeceğiz. Kur’ân bu şekilde bir çoklarını çarpmıştır ve çarpmaktadır. Peki Kur’ân kimleri çarpar?.

 

Kur’ân en başta, kendisine takvâ ile yönelmeyeni saptırıp çarpar. Kur’ân takvâsını kaybetmiş ve şüpheye düşmüş olanları da çarpar. Zîrâ Kur’ân kendisinin takvâsız okunmasını zinhar kabûl etmez ve zâten Kur’ân kendisini takvâsız okuyanlara açmaz. Bu nedenle de takvâsız okumalarda hak ve hakîkat ortaya çıkmaz. İşte bu yüzden modern müslümanlar içinde “Kur’ân çarpmış” kişiler ortalığı doldurmuş durumdadır. Çünkü Kur’ân’a takvâ ile yönelmeyenler şüphe ile yönelmişler demektir. Şüphe ile Kur’ân’ın bir-arada olması düşünülemez. Şüphe ve güvensiz şekilde okunan Kur’ân, insanı çok fenâ çarpar.     

 

Kur’ân kendisini kâlplere, zihinlere, vicdanlara, dört duvar içine, iki kapak arasına, târihe, modern hayâta hapsedenleri; hayâtın her alanına hitâp etmek ve hayâtın her alanına hâkim kılmak için okumayanları çarpar. Modern müslümanların hezeyanlarının nedeni, Kur’ân’ı bu minvâlde okumamak ve tam-tersine, buna aykırı olacak türde okumalar yaparak Kur’ân’ı hayattan uzaklaştırmış olmalarının sonucunda Kur’ân tarafından çarpılmış olmalarıdır.

 

Kur’ân kendisini sâdece iç-âlemlerin kitabı olarak okuyanları ve kendisini iç-âlemlere hapsedenleri çarpar. Bu çarpmanın sonucunda zamanla Kur’ân hakkında onun demediği şeyler söylenmeye başlanır. Tabi bunu yapanlar çoğalınca ortada bir-çok farklı ve aykırı yorum dolaşır ve böylece bir karmaşa başlar. Bu karmaşa içinde insanların her biri farklı ve aykırı sapık yollara sapar. Bu durum Kur’ân’ın çarpmasının bir sonucudur.

 

Kur’ân, kendisini Peygamber’den koparanı çok fenâ çarpar. “Sâdece Kur’ân”, “yalnızca Kur’ân”, “Kur’ân yeter” diyerek Kur’ân’ı Peygamber’den, amel-eylemden, yâni hayattan koparıp uzaklaştıranlar Kur’ân tarafında şiddetli bir şekilde çarpılır. Modern müslümanların çarpıklığının nedeni budur. Peygamber’siz Kur’ân okuyucuları için Kur’ân “kitaplardan bir kitap”a dönüşür. Böylece Kur’ân’a darbe yapılmaya, içi boşaltılmaya ve tahrif ve tahrip edilmeye kalkışılmış olur ki Kur’ân böylelerini çarpar ve çarpıtır.

 

Kur’ân ilk muhâtabı yok sayılarak okunduğunda yâni Kur’ân’ın hayatla ilgisi olmadığı düşünülerek ve söylenerek okunduğunda Kur’ân çarpar ve insanlar Kur’ân’dan nasiplenemezler. Hattâ Kur’ân onları çarptığı için Kur’ân’ı çarpık gözle okuyanlar onu doğru olarak anlayamazlar ve onun dediğinden daha farklı düşünmeye, konuşmaya ve davranmaya başlarlar. Kur’ân’ın çarpması bu gibi sonuçlar verir. Böyle konuşan ve davrananları görürseniz, onları Kur’ân’ın çarptığını anlayın.  

 

Kur’ân’ı doğru olarak idrâk edebilmek için onun “güzel örneklik” dediği Peygamber Sünnet’iyle birlikte okumak şarttır. Kur’ân’ı bu şekilde okumayanlar ve de yaşamayanlar çarpılır. Sonuçta da çarpık bir zihniyet ortaya çıkar.

 

Kur’ân’ı zihnin nesnesi yaparak okumak Kur’ân tarafından çarpılmaya neden olur. Kur’ân hayattan uzaklaştırılarak sâdece iç-âlemlere seslenen bir Kitap yapıldığında ve de kâlplere, vicdanlara ve zihinlere hapsedildiğinde, Kur’ân bunu yapanları çarpmış olur.

 

Kur’ân kendi iç-dinamiğiyle ve Sünnet örnekliğine göre değil de modernizm-merkezli okunduğunda ve de modern dünyâya uydurulmaya çalışılıp modernizme argüman bulmak için okunduğunda adamı öyle bir çarpar ki!.. Sonunda Kur’ân tarafından çarpılanlar Kur’ân’ı yetersiz, târihsel ve en sonunda da gereksiz görerek âyetlerini inkâr etmeye başlarlar. Kur’ân kişiyi çarptığında Kur’ân tarafından çarpılanlar Kur’ân’a îman etmekten uzaklaşmış olurlar. Artık Kur’ân’ı “îman edilecek” bir Kitap olarak gör(e)mezler. Kur’ân onları çarptığı için yollarını sapıtanlar Kur’ân’a değil de moderniteye, şeytana, nefse ve tâğutlara uymayan başlarlar ve onların dediklerini dinleştirmeye ve onların dedikleri gibi yaşamaya başlarlar. Bu bağlamda kendileri gibi olmayanları da yoldan çıkmış sanırlar.

 

Kur’ân, kendisinin bâzı âyetlerini kabûl edip, okuyup, sâdece bâzı âyetlerini konuşarak onu parçalayanları ve bütünlüğü içinde okumayanları çarpar. Böylece baştaki âyetin de dediği gibi, bu kişiler Dünyâ’da rezil oldukları gibi, âhirette de acı azâba uğrarlar.

 

Kur’ân, kendisini, modernizmin, modern-bilimin, teknolojinin, lâik, seküler, demokratik, feminist, hümanist, kapitâlist, liberâl ve emperyâl düşünceyle okuyanları çarpar ve böylece onlar çarpılmış bir hâlde yaşamaya mahkûm olurlar. Kur’ân, kendisini modern-bilimin, teknolojinin ve modern sapkın düşüncelerin nesnesi yapanları ve yada bunun için çalışanları çok fenâ çarpmaktadır.

 

Kur’ân kendisini metninden ve lafzından kopararak metne tam aykırı şekilde -sözde- bâtınî-tasavvûfî yorumlara boğanları fenâ hâlde çarpar ve çarpmıştır. Artık Kur’ân başka şeyler söylerken, onlar bambaşka şeyler söylemeye başlarlar. Kur’ân bâtınîleri, tasavvufçuları ve Sünnet örnekliğini yok sayan modernistleri çarpar, çarpmıştır.

 

Kur’ân; Kur’ân’a ve Sünnet’e rağmen hizipleşenleri, mezheplerini, târikatlarını, cemaatlerini dinleştirenleri, bâtınîleri, tasavvufçuları, kendisini siyâsete “âlet” edenleri, kendisi üzerinden geçinenleri, târihselcileri ve modernistleri yâni Kur’ân ve Sünnet örnekliği hâricindeki tüm akımları çarpar-çarpmıştır-çarpmaktadır.  

 

Kur’ân; Kur’ân’a, Sünnet’e, akla-mantığa ve sağ-duyuya apaçık şekilde aykırı olan, uydurma hadis, rivâyet, hurâfe ve sözleri dinleştirenleri çarpar-çarpmıştır. Bu çarpılmayı onların sözlerinden ve davranışlarından anlayabilirsiniz.

 

Kur’ân aklını kullanmayanları çarpar ve pislik (rics) içinde bırakır. Fakat Kur’ân, aklı ve mantığı vahiy-merkezli değil de şeytan, nefs ve tâğut-merkezli kullananları da çarpar ve saptırır. Aklını vahiy ile yönetmeyen ve yönlendirmeyenler aklını ilahlaştırmaya başlarlar ki modern insanın ve de “müslümanım” diyenlerin çarpılmışlığının bir sebebi de budur.

 

Kur’ân kendisini dinlediği, dinlediklerini iç-âlemi kabûl ettiği hâlde nefsi kabûl etmediği için Kur’ân’a “eskilerin masalları” diyenleri çarpar. Kur’ân kendisini uydurma bir metin, “Muhammed’in yazdığı bir kitap” olarak görenleri çarpar. Bu çarpılmışlıkla Kur’ân’ın Allah sözü değil de Peygamber’in kendi psikolojisine göre söylediği sözler olarak görenleri çarpar. Bu çarpılmışlık, Allah’ın böyle kimselerin yüzlerinden nûru almasıyla belli olur.

 

Kur’ân, kendisini onca yıl boyunca okumuş, araştırmış ve yazmış olmalarına rağmen yine de şeytanın, nefsin ve tâğutların etkisiyle yalanlayanları, hafifletenleri ve çarpıtanları çok fenâ çarpar. Böylece Allah onları içten-içe Kur’ân düşmanı yapar ve sapık yollara kaydırır. 

 

Kur’ân “çarpıcı” bir kitaptır. Kur’ân bu çarpıcılığına rağmen kendisini önemsiz ve ilkel bir kitap gibi görenleri çarpar.

 

Tüm bu çarpmalar süreç içinde ve zihinlerin, beyinlerin ve kâlplerin çarpılması şeklinde olur. Şüphe ile başlayan ama daha da önemlisi, sürekli okunmasına rağmen uygulanamayan Kur’ân yanlış idrâk edilmeye başlanır. Bu yanlışlık zamanla büyür ve sapma kaçınılmaz olur. Sonuçta da Allah böyle kimseleri vahyinden uzaklaştırır. Bu uzaklaşma onları yeni sapık yollara yöneltir ve hem Dünyâ’da hem de âhirette rezil olmalarıyla sonuçlanan bir yola sokar. Kur’ân’ın çarpması böyle olur.

 

Kur’ân hayâtın her alanına hâkim kılınması gereken bir Kitap’tır. Önce iç-âlemlerin arınması ve aydınlatılması, sonra da dış-âlemin arındırılması ve aydınlatılması için indirilmiş bir Kitap’tır. Kur’ân’ı bu bilinçle okumayanlar Kur’ân’ın çarpmasına uğrarlar-uğruyorlar.

 

Kur’ân kendisini hakkıyla okuyup idrâk edip de hayatlarının her alanına yansıtmayanları zaman içinde çarparak kendisinden uzaklaştırır. Zîrâ Kur’ân sâdece dönüp-dönüp okunacak bir Kitap değil, dönüp-dönüp okunduktan sonra, dönüp-dönüp yaşanıp uygulanması gereken de bir Kitap’tır. Hem de hayâtın her alanında.

 

Şu da var ki, Kur’ân takvâlı olup da sorumluluğunu bilen, kendisine ciddî, samîmi, gayretli ve adanmış olarak sarılanları da olumlu anlamda çarpar. Böylece Kur’ân’ın çarpıcılığını sürekli hissedenler, tüm hayatlarını hiç şüphe duymadan Kur’ân’a göre yaşamaya başlarlar ve bu yaşam-tarzından hiç tâviz vermezler ve vazgeçmezler.

 

Kur’ân Allah’ın sözüdür. Kur’ân’ın çarpması, “Allah’ın sözünün hakkıyla okunmaması ve hayâta döndürülüp yaşanmamasından dolayı -sünnetullahın gereği olarak- kâlplerin, zihinlerin, düşüncelerin, söylemlerin ve davranışların çarpıklaşması” demektir.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Ocak 2021

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder