7 Mayıs 2021 Cuma

Dâire, Üçgen, Kare

 


“Dönüp-duran göğe andolsun” (Târık 11).

 

Dönüp-duran şey yuvarlak-dâire olur. Dönüp-duran bir yapı içinde üçgen, kare ve dikdörtgen olmaz. Zâten üçgen, kare ve dikdörtgen şeklindeki yapılar, dönüp-durmaya uygun şekiller değildir.  

 

Kâinatta net çizgilere sâhip olan üçgen, kare ve dikdörtgen şeklinde doğal bir varlık yoktur. Yuvarlak yada yuvarlağımsı varlıklardır hepsi. Zîrâ kâinatta sürekli bir döngü vardır ve bu döngüye paralel olarak yaratılmış her-şey yuvarlaktır, dâiredir. Zâten yörüngeleri de dâire yada elips çizerler.  

 

Üçgen ve kare-dikdörtgen ise, insan yapımıdır. Klâsik insan, üçgen yapılar; pramitler, zigguratlar, kuleler vs. yaparken, modern insan ise; kare ve dikdörtgen şekiller kullanır ve insanlık târihinin en biçimsiz, bir estetiği olmayan düz çizgilere sâhip şekiller ve yapılar ortaya çıkarmıştır. Üçgen yapılar, lîderin ilahlığını temsil ederken, kare-dikdörtgen yapılar ise kuşatmayı ve sınırlamayı ifâde eder ki bu da modern ilahlık şeklidir. Dâire ise halkadır ve halkla ilgilidir. Tüm halkı kucaklar ve dâire-halka büyür gider.  

 

Dâireler birbirlerine yanaştırıldığında mutlakâ boşluklar olur ve insanlara özgürlük ve kaçacak alan kalmış olur. Eğer kişi mevcut durumu beğenmiyorsa üç dâirenin birbirine değdiği yerde oluşan o küçük boşluğa kaçabilir ve orada kendine göre yaşayabilir. Böylece ne dâirelerden uzak kalmış ne de dâirelerin içinde kalmış olur. Yâni dâire, insana özerk bir alan imkânı verir ve alternatif bir yer olanağı sağlanmış olur. Zîrâ dâire-halka İslâmî şekildir ve İslâm’da zorlama ve kuşatma yoktur. Yada en fazla “doğal zorluklar” vardır. İnsanların yaptıklarında ise; ya klâsik üçgen şekilleriyle kişiye yine alan bırakılmaz (fakat üçgenler bir-araya getirildiğinde estetik bir görüntü ortaya çıkabilir) yada modernitede olduğu gibi kare ve dikdörtgen şekilleri kullanılarak geriye sıfır boşluk bırakılır ki, bu yapıda bir estetik de yoktur. Çünkü modernizmde bir “ilerleme” düşüncesi vardır ve bu ilerleme lineer-düz bir ilerleme olarak görüldüğü için düz çizgilere ve açılara sâhip “kare ve dikdörtgen uygarlığı” ortaya çıkar. Oysa kâinatta bir ilerleme ve gerileme yoktur, bir döngü vardır. Bu döngü, evrende de gözlemlediğimiz şekilde dâire yada elips bir şekilde, mutlak olarak aynı yere gelinmeyen ve aynı noktadan tekrar geçilmeyen helezon-vâri bir döngüdür.

 

Kâinatta ve doğada 90 derecelik açıya sâhip yaratılmış doğal bir şey yoktur. Doğal, normâl , fıtrî ve medenî olan, yuvarlak hatlara sâhiptir ve estetiktir. Rûh içerir, anlamlı olur ve çevresine anlam ve rûh katar. Fakat kesin köşeli kare ve dikdörtgen şekillerinde rûh yoktur, zîrâ anlamsız bir şekil ve yapıdır kare ve dikdörtgen. Üstelik kare ve dikdörtgene bakıldığında görülen şey sâdece maddedir. Üçgenler de böyledir ama en azında üçgende bir estetik vardır. Bi-ince rûh barındırır içinde. Zîrâ ne de olsa din ve ilah düşüncesi üçgen uygarlığında iptâl edilmemiştir.  

 

Dâire sisteminde “insanları tüm yönleriyle kontrôl etme” düşüncesi olmaz. Çünkü dediğimiz gibi, dâireler birleştirilse bile kenarlarında boşluklar kalır ve kaçacak bir yer olur. Üçgenlerde birleşme olduğunda ise bir karmaşa olur ve yine bir kuşatma olmuş olsa da tam anlamıyla bir kontrôl olmaz. Çünkü üçgen sisteminde kontrôl etmeyle baş edilemez. Zîrâ bir estetik ve sanat barındırır ve bu da bir sonsuzluk açığa çıkarır. Bu sonsuzluk içinde tam bir kuşatılmışlık olmaz. Fakat kare ve dikdörtgende her-şey birbirine o kadar benzer ki, baktığınızda her-şeyi tıpatıp aynı görürsünüz. Sağdan-soldan, aşağıdan-yukarıdan, nereden baksanız her-şey aynıdır ve kontrôl etmek bu nedenle çok kolaydır. Kare ve dikdörtgen yapıları bir alttan bir de yandan saydığınızda sonuç açığa çıkıverir. Kare ve dikdörtgen yapı, “bir-örnekleştirme uygarlığı”dır. Estetik ve rûh yoktur. Her-şey aynıdır. Her-şeyin aynı olduğu yerde rûh, anlam ve sanat olmaz. Rûhun, estetiğin ve anlamın olmadığı yerde Allah da olmaz. Bu nedenle bir kare-dikdörtgen uygarlığı olan modernizmde Allah göklere hapsedilir.

 

Kare ve dikdörtgen sisteminde herkes ve her-şey birbirine benzer ve aynı şekilde davranır. Üçgende ise bir desen ortaya çıkar ve küçük farklılıklar oluşur. Dâireye gelince; dâirevî yapıda en küçük dâire sonsuza kadar büyür gider. Her dâire ayrı bir rûh, estetik ve anlam taşır. Zâten her-şey dâire yada yuvarlağımsı şekildedir ve en çok da gökyüzü dâireye benzer. Dâire Allah’ı hatırlatır. Çünkü gökler Allah’ı hatırlatır. Zîrâ dâire ve yuvarlak şekilde bir sınır olmadığı için sonsuzluğu çağrıştırır. Sonsuzluğu çağrıştıran şey elbette Sonsuz Olan’ı hatırlatacaktır.

 

Yaşadığımız evlere “dâire” denmesinin nedeni, dönüp-dolaşıp aynı yere yâni eve gelindiği içindir. Fakat modern dâireler (ev) “yuva” değildir. Yuva deyince bir yuva-rlaklık akla gelir. Yuva bir halkadır. Modern mîmâri şekli kare ve dikdörtgendir. Kibrit kutusu gibi olan bu evlerde bir rûh, anlam ve estetik olmadığı için insanı sıkar ve boğar. Hele bu evler bir hapis-hâneye benzeyen apartmanların içindeyse, o evlerde insanları tutamazsınız. Bu yüzden aparman dâireleri “yuva” olamaz. 

 

Bâzen kare ve dikdörtgeni yuvarlak gibi yutturmaya çalışırlar ve kare-dikdörtgen uygarlığını “dâire medeniyeti” gibi göstermek isterler. Uzaktan ve dikkatsiz bakışlar buna aldanabilir. Uzaktan bakıldığında “yuvarlak” gibi gözüken ve yuvarlak olduğuna inanılan bir nesnenin, yanına gidildiğinde “kare” olduğu görülebilir. Fakat yanına gidilmediğinde bir sorun yoktur ve o şey nasıl görünüyorsa ve kabûl ediliyorsa öyledir.

 

Modernizm bir matematik uygarlığıdır ve bu uygarlığın şekilleri kare ve dikdörtgendir. Arada da üçgen kullanır. İslâm medeniyeti ise göklerin bir izdüşümü olarak dâire medeniyetidir. Kâinatta her-şey dâiredir. İnsanlar da buna uyarlar ve kâlp şeklindeki Kâbe’nin etrâfında dâire çizecek şekilde dönerler, müslüman halkalar oluşur ve hayırlı işler yaparlar. Modernite ise insanları ip gibi dizer ve aslında ipe dizer. Zîrâ modernite bir “kontrôl etme uygarlığı”dır. İslâm’da ise gerçek kontrôlü iç-âlemden Allah yapar. İnsan içinden kontrôl edilmedikçe dışından tam anlamıyla kontrôl edilemez. Ancak sınırlı şekilde kontrôl edilebilir. Bu nedenle de gerek üçgen gerekse kare-dikdörtgen uygarlıklarında tatlı-sert bir “demir yumruk yönetimi” olur. İslâm’da ise gönüllülük esastır. Taşkınlık yapılmadığı müddetçe son karar, kendisine tebliğ ve dâvet-uyarı yapılan insandadır. Zîrâ İslâm’da zorlama yoktur. Tabi bu zorlama, bir şeyi zorla yaptırmak konusundadır. Gönüllülük dîni olan İslâm, insanın bir şeyi gönüllü olarak yapmasını ister. Fakat İslâm’ın da olmazsa-olmazları vardır ve İslâm’ı kabûl edip “müslümanım” diyenlerin yapması şart olan sorumlulukları ve zorunlulukları vardır.

 

Modernite bir “matematik uygarlığı”dır. Matematik, bâzen dâireleri kullansa da aslında, daha çok üçgen, kare ve dikdörtgen şekillerini kullanır. Doğada yalın hâlde dâireler, üçgenler, doğru çizgiler vs. yoktur. Yâni aslında doğal dünyâda matematiğe gerek yoktur. “Doğal matematik”e eyvallah fakat matematik, doğaldan nefret eden modernliğin sonucunda abartılmış ve merkeze konmuştur. Gerçek doğada, ne dâire, ne üçgen, ne de doğru çizgi vardır. Bu nedenle matematiksel biçimlerin dilini öğrenmek boşunadır. Çünkü doğa kitabı onlarla yazılmamıştır. Beşerî düşünce ve sistemler ortaya çıktıkça gelişmiştir matematik. Tabî ki doğal bir matematikten de bahsedilebilir. Bu matematik (ki buna aslında “meta-matik” demek daha doğru olur) rûhu ve anlamı iptâl etmez. Zîrâ rûh, anlam ve estetik, sınırlı olanda azalır ve kaybolur.

 

Modern mîmârî kare ve dikdörtgenden müteşekkil kesin çizgilere sâhip yapılardır. Oysa insanlar binlerce yıl boyunca estetik içeren yuvarlak ve dâire şeklindeki yapılarda yaşamışlardı. Atalarımız dâire şeklindeki çadırlarda yaşamışlardır. İslâm mîmarisi, kesin çizgi ve hatlardan değil, sonsuzluğu yâni Allah’ı çağrıştıran yuvarlak hatlardan oluşur.

 

Apartman denilen kare-dikdörtgen şeklindeki modern evlerde kadını-kızı tutmak imkânsızdır. Bu nedenle ya işe gitmeyi yada okumayı ve okulu uzatabildikçe uzatmayı düşünürler. Yada sürekli dışarıya çıkmak isterler. Zîrâ apartman dâireleri insanları boğar, huzûr vermez. Çünkü insanlar; rûh, estetik, anlam ve Allah’tan kopuk kare, dikdörtgen ve üçgen yapılar içinde yâni kesin hatlara sâhip yapılar içinde duramazlar. Zâten evlilikler biraz da bu nedenle sürdürülemiyor. Çünkü apartman denilen evler “yuva” değildir. Bir sıcaklık, neşe ve rûh yoktur içlerinde. Apartmanlar yüzdeyüz maddedirler. Beton yığınıdırlar. Rûhtan yoksun apartman dâireleri, insanların huzurla yaşadıkları “yuva”lar olamıyor. Aslında apartman dâireleri hem “ev” değildir, hem de “yuva” değildir. Onlar, insanların kendilerini özgür sandıkları modern hapis-hânelerdir.  

 

Modern insan, kare ve dikdörtgen yapılarda (doğum hastânelerinde) doğuyor, kare ve dikdörtgen şeklindeki evlerde yaşıyor ve ölünce de yine dikdörtgen şeklindeki mermerler altında yatıyor. Modernite işte budur. Modern insan, “kare ve dikdörtgen ile hapsedilmiş varlık”tır.

 

Dâire göğü hatırlatır, çünkü gök döner durur. Dâire göğü hatırlatınca Allah’ı da hatırlatır. Çünkü insanın elinin değmediği muhteşem bir düzen ve döngüye sâhip olan gökyüzüne bakıldığında ister-istemez Göğün Yaratıcısı akla gelir. Modernite bundan dolayı dâire yerine üçgen, kare ve dikdörtgeni merkeze alır. Her-şeyi ona göre yapar. Rûhsuzluğu, estetiksizliği ve anlamsızlığı, dolayısıyla Allah’sızlığı bundan kaynaklanır.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Ekim 2020

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder