“Dönüp-duran göğe andolsun” (Târık 11).
Dönüp-duran şey yuvarlak-dâire
olur. Dönüp-duran bir yapı içinde üçgen, kare ve dikdörtgen olmaz. Zâten üçgen,
kare ve dikdörtgen şeklindeki yapılar, dönüp-durmaya uygun şekiller değildir.
Kâinatta net çizgilere sâhip
olan üçgen, kare ve dikdörtgen şeklinde doğal bir varlık yoktur. Yuvarlak yada
yuvarlağımsı varlıklardır hepsi. Zîrâ kâinatta sürekli bir döngü vardır ve bu
döngüye paralel olarak yaratılmış her-şey yuvarlaktır, dâiredir. Zâten yörüngeleri
de dâire yada elips çizerler.
Üçgen ve kare-dikdörtgen
ise, insan yapımıdır. Klâsik insan, üçgen yapılar; pramitler, zigguratlar,
kuleler vs. yaparken, modern insan ise; kare ve dikdörtgen şekiller kullanır ve
insanlık târihinin en biçimsiz, bir estetiği olmayan düz çizgilere sâhip
şekiller ve yapılar ortaya çıkarmıştır. Üçgen yapılar, lîderin ilahlığını
temsil ederken, kare-dikdörtgen yapılar ise kuşatmayı ve sınırlamayı ifâde eder
ki bu da modern ilahlık şeklidir. Dâire ise halkadır ve halkla ilgilidir. Tüm
halkı kucaklar ve dâire-halka büyür gider.
Dâireler birbirlerine
yanaştırıldığında mutlakâ boşluklar olur ve insanlara özgürlük ve kaçacak alan
kalmış olur. Eğer kişi mevcut durumu beğenmiyorsa üç dâirenin birbirine değdiği
yerde oluşan o küçük boşluğa kaçabilir ve orada kendine göre yaşayabilir.
Böylece ne dâirelerden uzak kalmış ne de dâirelerin içinde kalmış olur. Yâni
dâire, insana özerk bir alan imkânı verir ve alternatif bir yer olanağı
sağlanmış olur. Zîrâ dâire-halka İslâmî şekildir ve İslâm’da zorlama ve kuşatma
yoktur. Yada en fazla “doğal zorluklar” vardır. İnsanların yaptıklarında ise;
ya klâsik üçgen şekilleriyle kişiye yine alan bırakılmaz (fakat üçgenler bir-araya
getirildiğinde estetik bir görüntü ortaya çıkabilir) yada modernitede olduğu
gibi kare ve dikdörtgen şekilleri kullanılarak geriye sıfır boşluk bırakılır
ki, bu yapıda bir estetik de yoktur. Çünkü modernizmde bir “ilerleme” düşüncesi
vardır ve bu ilerleme lineer-düz bir ilerleme olarak görüldüğü için düz
çizgilere ve açılara sâhip “kare ve dikdörtgen uygarlığı” ortaya çıkar. Oysa kâinatta bir ilerleme ve gerileme yoktur, bir
döngü vardır. Bu döngü, evrende de gözlemlediğimiz şekilde dâire yada elips bir
şekilde, mutlak olarak aynı yere gelinmeyen ve aynı noktadan tekrar geçilmeyen
helezon-vâri bir döngüdür.
Kâinatta ve doğada 90
derecelik açıya sâhip yaratılmış doğal bir şey yoktur. Doğal, normâl , fıtrî ve
medenî olan, yuvarlak hatlara sâhiptir ve estetiktir. Rûh içerir, anlamlı olur
ve çevresine anlam ve rûh katar. Fakat kesin köşeli kare ve dikdörtgen
şekillerinde rûh yoktur, zîrâ anlamsız bir şekil ve yapıdır kare ve dikdörtgen.
Üstelik kare ve dikdörtgene bakıldığında görülen şey sâdece maddedir. Üçgenler
de böyledir ama en azında üçgende bir estetik vardır. Bi-ince rûh barındırır
içinde. Zîrâ ne de olsa din ve ilah düşüncesi üçgen uygarlığında iptâl
edilmemiştir.
Dâire sisteminde “insanları
tüm yönleriyle kontrôl etme” düşüncesi olmaz. Çünkü dediğimiz gibi, dâireler
birleştirilse bile kenarlarında boşluklar kalır ve kaçacak bir yer olur. Üçgenlerde
birleşme olduğunda ise bir karmaşa olur ve yine bir kuşatma olmuş olsa da tam
anlamıyla bir kontrôl olmaz. Çünkü üçgen sisteminde kontrôl etmeyle baş edilemez.
Zîrâ bir estetik ve sanat barındırır ve bu da bir sonsuzluk açığa çıkarır. Bu
sonsuzluk içinde tam bir kuşatılmışlık olmaz. Fakat kare ve dikdörtgende her-şey
birbirine o kadar benzer ki, baktığınızda her-şeyi tıpatıp aynı görürsünüz.
Sağdan-soldan, aşağıdan-yukarıdan, nereden baksanız her-şey aynıdır ve kontrôl
etmek bu nedenle çok kolaydır. Kare ve dikdörtgen yapıları bir alttan bir de
yandan saydığınızda sonuç açığa çıkıverir. Kare ve dikdörtgen yapı,
“bir-örnekleştirme uygarlığı”dır. Estetik ve rûh yoktur. Her-şey aynıdır.
Her-şeyin aynı olduğu yerde rûh, anlam ve sanat olmaz. Rûhun, estetiğin ve
anlamın olmadığı yerde Allah da olmaz. Bu nedenle bir kare-dikdörtgen uygarlığı
olan modernizmde Allah göklere hapsedilir.
Kare ve dikdörtgen sisteminde
herkes ve her-şey birbirine benzer ve aynı şekilde davranır. Üçgende ise bir
desen ortaya çıkar ve küçük farklılıklar oluşur. Dâireye gelince; dâirevî
yapıda en küçük dâire sonsuza kadar büyür gider. Her dâire ayrı bir rûh,
estetik ve anlam taşır. Zâten her-şey dâire yada yuvarlağımsı şekildedir ve en
çok da gökyüzü dâireye benzer. Dâire Allah’ı hatırlatır. Çünkü gökler Allah’ı
hatırlatır. Zîrâ dâire ve yuvarlak şekilde bir sınır olmadığı için sonsuzluğu
çağrıştırır. Sonsuzluğu çağrıştıran şey elbette Sonsuz Olan’ı hatırlatacaktır.
Yaşadığımız evlere “dâire”
denmesinin nedeni, dönüp-dolaşıp aynı yere yâni eve gelindiği içindir. Fakat modern
dâireler (ev) “yuva” değildir. Yuva deyince bir yuva-rlaklık akla gelir. Yuva
bir halkadır. Modern mîmâri şekli kare ve dikdörtgendir. Kibrit kutusu gibi
olan bu evlerde bir rûh, anlam ve estetik olmadığı için insanı sıkar ve boğar.
Hele bu evler bir hapis-hâneye benzeyen apartmanların içindeyse, o evlerde
insanları tutamazsınız. Bu yüzden aparman dâireleri “yuva” olamaz.
Bâzen kare ve dikdörtgeni
yuvarlak gibi yutturmaya çalışırlar ve kare-dikdörtgen uygarlığını “dâire medeniyeti”
gibi göstermek isterler. Uzaktan ve dikkatsiz bakışlar buna aldanabilir.
Uzaktan bakıldığında “yuvarlak” gibi gözüken ve yuvarlak olduğuna inanılan bir
nesnenin, yanına gidildiğinde “kare” olduğu görülebilir. Fakat yanına
gidilmediğinde bir sorun yoktur ve o şey nasıl görünüyorsa ve kabûl ediliyorsa öyledir.
Modernizm bir matematik uygarlığıdır
ve bu uygarlığın şekilleri kare ve dikdörtgendir. Arada da üçgen kullanır.
İslâm medeniyeti ise göklerin bir izdüşümü olarak dâire medeniyetidir. Kâinatta
her-şey dâiredir. İnsanlar da buna uyarlar ve kâlp şeklindeki Kâbe’nin
etrâfında dâire çizecek şekilde dönerler, müslüman halkalar oluşur ve hayırlı işler
yaparlar. Modernite ise insanları ip gibi dizer ve aslında ipe dizer. Zîrâ modernite
bir “kontrôl etme uygarlığı”dır. İslâm’da ise gerçek kontrôlü iç-âlemden Allah
yapar. İnsan içinden kontrôl edilmedikçe dışından tam anlamıyla kontrôl
edilemez. Ancak sınırlı şekilde kontrôl edilebilir. Bu nedenle de gerek üçgen
gerekse kare-dikdörtgen uygarlıklarında tatlı-sert bir “demir yumruk yönetimi”
olur. İslâm’da ise gönüllülük esastır. Taşkınlık yapılmadığı müddetçe son
karar, kendisine tebliğ ve dâvet-uyarı yapılan insandadır. Zîrâ İslâm’da zorlama
yoktur. Tabi bu zorlama, bir şeyi zorla yaptırmak konusundadır. Gönüllülük dîni
olan İslâm, insanın bir şeyi gönüllü olarak yapmasını ister. Fakat İslâm’ın da
olmazsa-olmazları vardır ve İslâm’ı kabûl edip “müslümanım” diyenlerin yapması
şart olan sorumlulukları ve zorunlulukları vardır.
Modernite bir “matematik
uygarlığı”dır. Matematik, bâzen dâireleri kullansa da aslında, daha çok üçgen,
kare ve dikdörtgen şekillerini kullanır. Doğada yalın hâlde dâireler, üçgenler,
doğru çizgiler vs. yoktur. Yâni aslında doğal dünyâda matematiğe gerek yoktur.
“Doğal matematik”e eyvallah fakat matematik, doğaldan nefret eden modernliğin
sonucunda abartılmış ve merkeze konmuştur. Gerçek doğada, ne dâire, ne üçgen,
ne de doğru çizgi vardır. Bu nedenle matematiksel biçimlerin dilini öğrenmek
boşunadır. Çünkü doğa kitabı onlarla yazılmamıştır. Beşerî düşünce ve sistemler
ortaya çıktıkça gelişmiştir matematik. Tabî ki doğal bir matematikten de
bahsedilebilir. Bu matematik (ki buna aslında “meta-matik” demek daha doğru
olur) rûhu ve anlamı iptâl etmez. Zîrâ rûh, anlam ve estetik, sınırlı olanda
azalır ve kaybolur.
Modern mîmârî kare ve
dikdörtgenden müteşekkil kesin çizgilere sâhip yapılardır. Oysa insanlar
binlerce yıl boyunca estetik içeren yuvarlak ve dâire şeklindeki yapılarda
yaşamışlardı. Atalarımız dâire şeklindeki çadırlarda yaşamışlardır. İslâm
mîmarisi, kesin çizgi ve hatlardan değil, sonsuzluğu yâni Allah’ı çağrıştıran
yuvarlak hatlardan oluşur.
Apartman denilen
kare-dikdörtgen şeklindeki modern evlerde kadını-kızı tutmak imkânsızdır. Bu
nedenle ya işe gitmeyi yada okumayı ve okulu uzatabildikçe uzatmayı düşünürler.
Yada sürekli dışarıya çıkmak isterler. Zîrâ apartman dâireleri insanları boğar,
huzûr vermez. Çünkü insanlar; rûh, estetik, anlam ve Allah’tan kopuk kare,
dikdörtgen ve üçgen yapılar içinde yâni kesin hatlara sâhip yapılar içinde duramazlar.
Zâten evlilikler biraz da bu nedenle sürdürülemiyor. Çünkü apartman denilen
evler “yuva” değildir. Bir sıcaklık, neşe ve rûh yoktur içlerinde. Apartmanlar
yüzdeyüz maddedirler. Beton yığınıdırlar. Rûhtan yoksun apartman dâireleri,
insanların huzurla yaşadıkları “yuva”lar olamıyor. Aslında apartman dâireleri
hem “ev” değildir, hem de “yuva” değildir. Onlar, insanların kendilerini özgür
sandıkları modern hapis-hânelerdir.
Modern insan, kare ve dikdörtgen
yapılarda (doğum hastânelerinde) doğuyor, kare ve dikdörtgen şeklindeki evlerde
yaşıyor ve ölünce de yine dikdörtgen şeklindeki mermerler altında yatıyor.
Modernite işte budur. Modern insan, “kare ve dikdörtgen ile hapsedilmiş
varlık”tır.
Dâire göğü hatırlatır, çünkü
gök döner durur. Dâire göğü hatırlatınca Allah’ı da hatırlatır. Çünkü insanın
elinin değmediği muhteşem bir düzen ve döngüye sâhip olan gökyüzüne
bakıldığında ister-istemez Göğün Yaratıcısı akla gelir. Modernite bundan dolayı
dâire yerine üçgen, kare ve dikdörtgeni merkeze alır. Her-şeyi ona göre yapar.
Rûhsuzluğu, estetiksizliği ve anlamsızlığı, dolayısıyla Allah’sızlığı bundan
kaynaklanır.
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Ekim 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder