“Gerçekten güçlükle
berâber kolaylık vardır. Şu-hâlde boş kaldığın zaman, durmaksızın (duâ ve
ibâdetle) yorulmaya-devâm et. Ve yalnızca Rabbine rağbet et” (İnşirâh 6-8).
İlk önce konfor ve
konformist kelimelerinin tanımlarına bakalım.
Konfor: Fransızca confort:
Teselli, rahatlatma, rahatlık. Conforter: Teselli etmek, rahatlatmak. Latince confortare:
güç vermek, confortis: güçlü, con+fors. Latince fortis “güçlü” sözcüğünden “con”
önekiyle türetilmiştir.
Conformist: “Uyumlu kimse. Geçerli
olan fikirlere veyâ inançlara uyan kimse. Toplum kurallarını çiğnemeyen kimse. Toplum
kurallarına uyan kimse. Kilise kurallarına uyan kimse.
Fransızca conformiste; “genel
kurala uyma eğiliminde olan” sözcüğünden alıntıdır. Fransızca sözcük Fransızca
se conformer: “aynı biçimi almak” fiilinden türetilmiştir. Bu sözcük Latince
aynı anlama gelen conformare fiilinden türetilmiştir. Non conformist ise;
“isyâna hazır olan” demektir.
Baştaki âyet açıkça “bu
dünyâ konfor ve rahat içinde yan gelip yatma yeri değildir” demektedir. “Bir
işten yorulduğunda yan gelip yat” demiyor da, “başka bir işe koyul” diyor.
Çünkü biz bu Dünyâ’ya yan gelip yatmaya değil, Allah’ın emirleri ve istekleri
doğrultusunda aynen örnek insanlar olan peygamberler gibi mü’mince yaşayıp ölmek
ve âhirette de cenneti kazanmak için gönderildik. Dünyâ âhiretin tarlası olduğu
için, tarlada sıcağa-soğuğa bakmadan disiplin içinde çalışmalıyız.
Tabi bu konfor ve rahat
düşkünlerinin konforunu bozup rahatını kaçıracaktır. Çünkü onlar “hiç-bir şey yapmamak
için her-şeyi yapabilecek” olan insanlardır
ve konforlarına ve rahatlarına taparcasına düşkündürler. Bu kişilerin en
çok ağızlarında geveledikleri laf, “rahatlık çok önemli” sözüdür.
“…
Sen onlara ve atalarına meta ve bol rızık (yâni konfor) verip yararlandırdın,
öyle ki (senin) zikri(ni) unuttular ve böylece yıkıma uğrayan bir kavim
oldular”
(Furkân 18).
Bol rızık, mal
ve para yâni konfor, kişiye Allah’ı anmayı unutturur. Allah’ı unutanlar mutlakâ
şeytanın yoluna girerler de fitne çıkarıp yeryüzünü ifsâd ederler. Böyle yıkıma
uğrarlar. Âyet bunu söylemektedir. Aliya İzzetbegoviç
konfor hakkında şunları söyler:
“Materyâlist görüşün tersine, uygarlık ve
konfor insanın tabiatına uygun bir şey değildir. Konfor ve ona
bağlı tüketici zihniyet her yerde, yalnız dîne olan bağlılığı değil, herhangi bir
değerler sistemine olan bağlılığı da
zayıflatıyor (ve hattâ yok ediyor).. Uygar hayâtın dış-görüntüsü
konfor, iç-görüntüsü
ise mânâsızlıktır. Bu da ne kadar fazla konfor varsa, o
kadar da fazla mânâsızlık ve gâyesizlik hissedilir diyalektiğine uygundur”.
Beden konforunun ve rahatın
bozulması, kafa-konforunun bozulmasıyla başlar. Tüm peygamberler
gönderildikleri toplumların ilk başta kafa, sonra da beden konfor ve rahatını
kaçırmış ve bozmuştur. Kâfir ve müşriklerin onlara; “fitne ve fesad
çıkarıyorsun” demeleri, “rahatımızı ve konforumuzu bozdun” demektir. Fakat bu
zâten peygamberlerin görevidir ve Allah’ın yolundan çıkarak küfre ve şirke
düşmüş olanların rahatını ve konforunu bozmak için gönderilmişlerdir. İslâm,
Dünyâ’da adâlet, eşitlik, merhâmet, vicdân, tevhidin hâkimiyeti ve cennet
konforu için Dünyâ’daki küfrün, şirkin ve zulmün konforunu bozmak ve zâlimlerin
rahatını kaçırmak için vardır. Zîrâ Dünyâ bir imtihan dünyâsıdır ve imtihanın
olduğu yerde çok da rahat edilemez. Bu bağlamda Ali Şeriati, konfor ve rahat
düşkünlerine, kafa-konforları yerinde olanlara; “sizi rahatsız etmeye geldim”
demiştir.
Târih boyunca insanların çok
büyük çoğunluğu, “konformizm dîni”ne intisap etmiştir. Konfor tüm zamanlardaki
insanların hayâllerini süslemiş ve zenginlerin-sultanların ise keyiflerine keyif
katmıştır. Fakat insanların tamamının aynı-anda konfora ulaştığı olmamıştır. Buna
imkân da yoktur. Zîrâ konfor “lüks”tür ve lüks zâten “herkeste olmayan,
herkesin ulaşamadığı eşyâ” demektir. O hâlde konfora ulaşmak isteyenler, birilerinin
“konforlarının bozulmasını ve rahatının kaçmasını yada konfora ve rahata hiç-bir
zaman ulaşamamasını istiyorlar” demektir ki konforun ve rahatın putlaştırılıp
tapıldığı günümüzde görülen şey de budur.
Modernite insanları
konforun kölesi yaptı. Modern insan kendi konforu için tüm insanların konforları
bozabilecek insandır. Daha çok garibana olmak üzere, konfor insanlara korkunç
bir yük getirdi. Zîrâ konfora sâhip olmak çok pahalıdır. Çünkü a-normâl bir
şeydir. Dünyâ’nın formatına çok da uygun değildir. Tüm zamanlarda ve günümüzde,
sultanlar, zenginler ve de hırsızlar, kendi konforları uğruna nicelerinin
konforunu ve rahatlarını bozmuşlardır ve bozmaktadırlar. Birileri “konfora
tapıyor” diye birileri ezilmektedir. Zâten küfürde, şirkte ve putçulukta böyle
olur. Putçuluk insanların genel çoğunluğunun üzerinde yükselir. Altta kalan ezildikçe
ezilirken, üstekinin ise konforu arttıkça artar. Yâni konfordan mahrûm olanlar
olmasa aslında birilerinin konfor, rahatlık ve lüks içinde keyif çatabilmesi
imkânsızdır.
Modern insan konforuna ve rahatına
çok düşkündür. Fakat İslâm’a göre hayat bir “imtihan”dır ve Dünyâ da “imtihan
dünyâsı”dır. Bu, Dünyâ’nın “cennet” olmadığı anlamına gelir. İmtihan son ânâ kadar sürecektir. Bu
ise hayat-boyu disiplinli olmayı gerektirir. Çünkü adı üstünde, “imtihanda
olmak, disiplin içinde olmak” demektir.
İslâm helâl yoldan yemeyi-içmeyi-giymeyi-gezmeyi
helâl sayar. Fakat haddi bilmeyi ve aşmamayı da öğretir. İslâm bir imtihan
bilinci içerdiğinden dolayı -baştaki âyette söylendiği gibi- mü’minlere disiplin
içinde olmalarını emreder. İşte bu durum modern insana ve özellikle de gençlere
çok zor ve hattâ dehşet verici gelmektedir. Zîrâ modern insan ve özellikle gençler,
konforlarından ve rahatlarından aslâ tâviz vermek istememektedirler. Çünkü
onlara 5-6 yaşlarına kadar anne-babaları, sonra da okul tarafından bir prenses
ve bir kral gibi davranılmaktadır. Her istekleri ânında yerine getirilmektedir.
Hattâ çocuklarının yanında “hayır” ve “ölüm” kelimelerini kullanmayanlar var. Bu
şekilde yetişen çocuklar gençliklerinde ve ileriki yaşlarında, ellerini sıcak
sudan soğuk suya sokmak istememekte ve Dünyâ’da bir kral ve kraliçe gibi
yaşamak istemektedirler. Üstelik bunu kendileri için bir “hak” olarak
görmektedirler. Modern toplum bu zihniyette ve davranışlarda olan insanlarla
dolmaktadır.
Modern gençliğin erkekleri
kendilerin kral, kızları ise prenses gibi görmektedirler. Bunda âilelerin de
rôlü ve payı vardır. Sürekli pohpohlanarak yetiştirilen modern gençlik, kafa ve
beden konforunu bozacak her-şeye gıcık olup düşman oluyor. Bu, çok basit şeyler
için bile geçerlidir. Meselâ konforunu ve rahatını dinleştirmiş olan ve zinhar
tâviz vermeyen gençler, hazları, konforları ve arzularının tatmini için yeme-içme-gezme
vs. şeyleri hiç bıkmadan ve aşırı bir hevesle yapabildikleri hâlde, kendisi
için çırpınan ana-babasının bir su istemesini bile “konforunu ve rahatını bozan
şey” olarak görüp buna katlanamamaktadır ve ana-babasının isteğini öfleyip-püfleyerek
son-anda yerine getirmektedir. Tabi bu-arada ana-babası, kendi işlerini
kendileri kalkıp yapmamışsa. Zîrâ modern insan ve gençlik, konforuna ve rahatlığına
aşırı düşkündür ve âdetâ konforuna tapmaktadır ve bu tapınıştan aslâ tâviz vermek
istememektedir.
Dünyâ-konforu
yerinde olanların, kafa-konforları da yerindedir. Fakat kafa-konforları yerinde
olanlar, yâni hiç-bir şeyi kafaya takıp da konforunu bozmayanlar, “insan” olma
noktasında sorunludur. Çünkü “kâlp konforları” bozuktur. Kâlbi bozuk olanın
konforu ve rahatı yerinde olsa da, aslında iç-huzurdan mahrûm olduğu için
içten-içe bir huzursuzluk yaşamaktadır. Çünkü Dünyâ’nın formatı ve sünnetullaha
göre Dünyâ, sürekli olarak konfor ve rahat içinde yaşamaya elverişli ve yeterli
bir yer değildir.
İnsanlar târih boyunca
hiç-bir zaman günümüzdeki kadar; tembel, korkak, uykucu, konformist, alıngan,
israfkâr, yalancı vs. olmamıştı. Zâten buna uygun mekân ve zaman da yoktu. Zîrâ
eskiden genel anlamda insanların tembellik yapacak lüksü ve alanı yoktu. Çok
açıktır ki konfor ve rahatlarına çok düşkün olanlar “tembel” insanlardır.
“Tembellik bir insan hakkıdır” diyorlar fakat bırakın insanı, günlük yaşayan
hayvanların bile tembel olma lüksü yoktur.
Halkın konfor ve rahat
isteği ve hayâli ne kadar artarsa artsın, hiç-bir zaman istedikleri ve hayâl
ettikleri gibi konfora ve rahata erişemezler. Fakat onları bu düşünceye sokan
ve hayâllere daldıranların konforları ve rahatları günden-güne artar. O yüzden
kafaların ve de bedenlerin konforu bozulmadan;
tâğutların-zâlimlerin-şerefsizlerin konforu bozulmaz.
Rahat ve konfor isteği
hiç-bir zaman bitmez. Çünkü hiç-bir rahat ve konfor durumu insana yetmez. İnsan
her zaman, bulunduğu durumun bir-üstünü ister ve hayâl eder. O yüzden konfor ve
rahat isteği ve hayâli şeytanın bir tuzağıdır. Bu tuzakta çırpındıkça daha çok
batar. Bu nedenle insan için ölçülü ve orta-yollu bir Dünyâ hayâtı en doğrusu
ve en iyisidir. Aksi-hâlde konfor peşinde koşup durmak zorunda kalır. Konfor
peşinde koşmak elbette hevâ ve hevesin peşinde koşmaktır:
“Kendi istek ve
tutkularını (hevâsını-nefsini) ilah edineni gördün mü?. Şimdi ona karşı sen mi
vekil olacaksın?” (Furkân 43).
Konfor tutkunları her günü ve her ânı dolu-dolu yaşamak isterler.
Modernite aslında böyle bir isteği ve hayâli insanlara dayatır. İnsanların
sürekli olarak bu durumda olmalarını ister. Çünkü arzu ettiği insan-tipi budur.
Bu bağlamda çeşitli manşet sözler üretmişlerdir. Bunlardan biri de; “Carpe Diem”
yâni “Günü Yakala”dır. Popüler kültürde ise en çok “ânı yaşa”,“gününü gün et”,
“günü yaşa” anlamlarında kullanılmaktadır. Yâni aslında zımnen; “sürekli olarak
konfor ve rahat hayâli içinde ol” demek isterler. Böylece onu olmayacak
hayâllere kaptırarak bu uğurda her-şeyi yapacak bir insan hâline getirirler.
Modern insanın bu duruma
gelmesinde modern-seküler-lâik eğitim sistemi ve profan ideolojilerin de payı
vardır ve hattâ ana-pay onlara âittir. Bireyleşmiş ve konforuna tapan gençler için
en iyi hayat, konforunu ve rahatını arttıracak şeyleri yapmak yada bunun hayâlini
kuraktır. Çoğu insan aslında konfor içinde olmadığı hâlde sanki konfor ve rahat
içindeymiş gibi davranır. Modern gençlik, her zaman yapmayacağı ve yapamayacağı,
olmayacak şeyleri hayâl eder ve bunun muhabbetini yapar durur. Fakat sıra onu
fiîliyata ve pratiğe dökmeye gelince işin zorluğu açığa çıkar ve onu yapabilmek
için konfordan ve rahattan vazgeçilmesi gerektiğini görür. O zaman da konfor ve
rahatından vazgeçmek yerine hayâlinden vazgeçer ve yeni hayâller kurmaya
başlar. Hattâ hayat tecrübesinden uzak olan çoğu genç bu konuda şizofreni hâli
yaşamaktadırlar. Çünkü modern genç, henüz hayâtın acısını ve zorluğunu görmemiştir
ve hayâtı hep toz-pembe zannetmektedir. Bir asalak gibi yaşadıkları için hayat
onlara “her zaman böyle gidecek” gibi gelmektedir. İşin daha da kötü yanı, bu
konuda yapılan uyarıları da dinlememektedirler. Çünkü konforu ve rahatı yada
konfor ve rahat hayâlini bozmak gerçekten çok zordur.
Hayat hep “iniş” ve
“yokuş-aşağı” değildir. Hayatın bir de çıkışları ve dik yamaçları vardır ki
aslında imtihanın gereği olarak hayat daha çok dik yokuşlardan oluşur. Çünkü
Dünyâ’nın formatı bunu gerektirmektedir.
Yeni nesil disiplini hiç sevmiyor
ve hattâ nefret ediyor. Zîrâ disiplin, konforu blôke eder. Disiplin ile konfor
aynı-anda bir-arada bulunmazlar. Çünkü konfor zâten bir disiplin yokluğu
durumudur. Disiplinli insanlar için konfora sâhip olunsa bile onu yeterli
şekilde kullanmak pek mümkün değildir. Bunun farkında olan modern insan,
disiplinli bir hayat istememekte ama konfora kavuşmayı çok istemektedir. Fakat
disiplinli olmadan ve hayatta disiplin içinde olup da bir kazanç elde etmeden, -eğer
atadan mîras kalmamışsa- o konfora ve rahata ulaşmak mümkün değildir. O hâlde
bir hayâtı konfor içinde yaşamak isteği pek de mümkün olan bir şey değildir ki
konfor içinde yaşadığını zannettiğimiz insanları yakından tanıdığımızda,
konfordan çok da yararlanamadıklarını görürüz. Çünkü buna aslında Dünyâ’nın
formatı yada sünnetullah izin vermez. Zîrâ Dünyâ “cennet” değildir.
Namaz, oruç, zekat, hac İslâm’ın
diğer emirlerini yerine getirmek konforu mahveder. Düşünsenize; uykuya,
yeme-içmeye, gezmeye, filme-diziye, maç izlemeye vs. mecbûren ara verdiriyor,
televizyonu kapattırıyor. Böylece konforu bombalıyor. O yüzden konfor ve rahat
düşkünleri ibâdetlerini ya hiç yapmazlar yada çok sınırlı bir şekilde yaparlar
ki bu, “ibâdetin şeklini kendisinin belirlemesi” anlamında “din belirlemek”tir.
Bu ise İslâm’ın aslâ kabûl etmeyeceği bir şeydir. Çünkü zâten şirk ve küfür
dolayısı ile zulüm, dîni kendisi belirlemek isteyenlerin zamanla yeni bir din
ortaya çıkarmaları durumudur.
Çağdaş küresel medeniyeti
kuran ve yaşatanlar yâni Allah, Peygamber, hesap-günü ve hak-hakîkat tanımayanlar;
“gün bu gündür, yaşamana bak, hayâtın keyfini çıkar” diyenlerdir. Bunun için her
türlü imkânı kullanmaktadırlar. Çünkü Allah’ı hesâba katmayanlar ve O’na düşman
olanlar iş-başına geçtiklerinde ekini ve nesli helâk ederler.
Konformizm aslında korkudan, durgunluktan ve
pısırıklıktan kaynaklanır. İnsanı “insan” yapan şeylerden uzak kalınca, aradaki
boşluk konfor ile kapatılmak istenmektedir. Atasoy Müftüoğlu bu bağlamda
şunları söyler:
“Konformist, teslimiyetçi, statükocu,
hoşgörücü yaklaşımlar zelil korkulardan kaynaklanır. Modern-seküler târihin
İslâm ve müslümanlara karşı savaşının sürdürüldüğü bir dönemde, konformizmi,
hoşgörüyü seçmek kadar utanç verici bir tercih olamaz. Hiç-bir mücâdeleye,
muhâlefete, sorgulamaya yanaşmayan konformizm her durumda büyük bir onursuzluğa
neden olur. Ezoterik, gnostik, konformist, statükocu dînî yaklaşımlardan
hiç-bir sûretle sağlıklı bir gelecek beklenemez. Bütün bir insanlık, çıkarcı
çılgınlıklar dünyâsında yaşıyor”.
İnsan her-şeyin en güzeline
lâyıktır. Çünkü Allah insanı, “her-şeyin en güzeline lâyık olması için”
yaratmıştır. Fakat bu, “Dünyâ’daki her-şeyin” değil, “cennetteki her-şeyin en
iyisi”dir. Çünkü Dünyâ herkese “lüks” anlamında her-şeyin en iyisini sunacak
yeterlilikte değildir. O hâlde insan, cennette en iyisine lâyık olmak ve ona hak
kazanmak için çalışmalıdır ki bu ancak İslâm-merkezli çalışmakla olur. O da,
bir disiplin içinde, vazgeçişlerin de olduğu ve hattâ mallarla ve canların
ortaya konulacağı bir cihadı gerektirir. Aksi-hâlde her-şeyin en güzeli olan
cenneti değil, her-şeyin ve her-yerin ateş ve azâb olduğu cehennemi hak edecektir.
Asuman Düzgün, “her-şeyin en iyisine lâyık olmak” bağlamında şunları söyler:
“Zihinlere
zerk edilen ‘sen her-şeyin en güzeline ve en iyisine lâyıksın’ aldatmacası,
kişinin nefsini üstün görerek kendine tapar bir hâle gelmesine neden olabiliyor.
Çoğu-zaman modern insanı, ‘hayâtıma dâhil olan herkes ve her-şey en iyi olmalı’
fikriyle daha fazlası için hep bir çaba içinde talepkâr buluyoruz. Onda vâr
olan bu ‘hep en gözde ve seçilmiş olana kendisinin lâyık olduğu’ düşüncesi ise
onu kendisi ve çevresiyle hattâ Yaradan’ı ile iletişimini bozacak seviyeye
getiriyor. Bu noktadaki muhteris kişi kendisini yücelterek hayatta herkesten ve
her ortamdan alacaklı bir tavır içine giriyor ve bencilliğin o nobran hâllerini
takınabiliyor. İnsan çoğu-zaman kendi acziyetini unutarak şâhitlik ettiği
şeylerin sâhipliğine soyunabiliyor. Modern zamanların sloganı olan ‘sâhip
olduğun kadar varsın’ telkinleriyle dünyevîleşmeyi hayâtının her alanına dâhil
edebiliyor”.
Cennet “yol geçen hanı”
değildir. Sonsuz nîmetler diyârı olan cenneti hak edebilmek ve âhirette rezil
olmaktan kurtulabilmek için, bu Dünyâ’da kafa ve beden konforunun imtihan ve sünnetullahın
gereği olarak baya bir bozulması gerekir. Dünyâ’da konfor içinde keyif çata-çata
ölüp de cennete gidebilmek kolay olmadığı gibi pek mümkün de değildir. Çünkü
“âhiretin tartısı ve hesâbı” Dünyâ’daki gibi değildir. Dünyâ’da kim Allah rızâsı
için daha takvâlı olmuş ve gayret etmişse o cennete en çok lâyık olacak,
cenneti en çok o hak edecektir. “Göbeğini kaşıya-kaşıya yaşamak ve ölünce de
cennete gitmek” hayâli olanlar bu hayâllerinden bir-an önce vazgeçseler iyi
olur. Yoksa âhirette “büyük bir şok” yaşayabilirler. Çünkü hiç-bir peygamber
göbeğini kaşıya-kaşıya peygamberlik yapmamıştır. Lüks ve rahatlık içinde
yaşayıp da hem Dünyâ’da hem de âhirette saadete ulaşmış bir peygamber örneği
yoktur. Bu zâten “imtihan dünyâsı” bağlamında mümkün de değildir. Hz. Süleyman
bile o kadar zenginliğine rağmen savaşlarda-seferlerde ve devletin işlerine
koşturmaktan dolayı konfor ve rahatlık içinde yaşamış değildir ve hattâ kendisi
bir devlet-işi ve denetimi sırasında vefât etmiştir.
Dünya konfor ve rahat içinde
yan gelip yatmak için bulunduğumuz yer değildir. Hiç-bir zaman da olmayacaktır.
Şeytan bile kendi bâtıl yolu üzerinde aralıksız olarak “söz”ünü yerine getirmek
için çalışmaktadır. O kadar ki, nicelerini ayartmayı ve ayaklarını kaydırmayı başarmıştır.
Hem de bunu en çok “konfor tuzağı”na düşürerek yapmaktadır.
Dünyâ, cennetin ebedî
konforunu kazanmak için, konfordan vazgeçerek hak-hakîkat, adâlet-eşitlik ve
tevhidi hâkim kılarak bu şekilde yaşamak ve bu yolda çok gayret edilmesi
gereken bir mekândır. Dünyâ bir “konfor ve rahat yeri” değil, “eşsiz konfor ve
rahat etme yeri” olan cenneti kazanmak için hazırlanmış olan bir imtihan
alanıdır. Yeryüzünde ilk önce kafa, sonra da beden konforunu bozmadan ve her-şeyi
Allah’ın isteği ve rızâsına göre yapmak için çalışmak (cihad) kişinin takvâsı
ölçüsünde onu sonsuz konforun, rahatlığın, mutluluğun ve huzûrun merkezi olan
cennete ulaştıracaktır. Fakat konforunu ve rahatını boz(a)mayanları ve konfor
ve rahatlık içinde kendinden geçenleri ise âhirette zor bir hesap ve azap
beklemektedir.
“Yoksa insana her dileyip
arzu ettiği şey mi var (zannediyor)?” (Necm
24).
“Yoksa sizden
önce gelip-geçenlerin hâli başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?.
Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine
sarsıldılar ki, sonunda elçi, berâberindeki mü’minlerle; ‘Allah’ın yardımı ne
zaman?’ diyordu. Dikkat edin. Şüphesiz Allah’ın yardımı pek yakındır” (Bakara 214).
“İnkâr edenler ateşe
sunulacakları gün, (onlara şöyle denir:) Siz Dünyâ hayâtınızda bütün
güzelliklerinizi ve zevklerinizi tüketip-yok ettiniz, onlarla yaşayıp-zevk
sürdünüz. İşte yeryüzünde haksız yere büyüklenmeniz (istikbârınız) ve
fâsıklıkta bulunmanızdan dolayı, bugün alçaltıcı bir azab ile
cezâlandırılacaksınız” (Ahkâf 20).
“Ey îman edenler!, sizi
acı bir azapdan kurtaracak bir ticâreti haber vereyim mi?. Allah’a ve
Resulü’ne îman edersiniz, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad
edersiniz. Bu, sizin için daha hayırlıdır; eğer bilirseniz. O da sizin
günahlarınızı bağışlar, sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere ve Adn
cennetlerindeki güzel konaklara yerleştirir. İşte ‘büyük mutluluk ve
kurtuluş’ budur. Ve seveceğiniz bir başka (nîmet) daha var: Allah’tan
‘yardım ve zafer (nusret)’ ve yakın bir fetih. Mü’minleri müjdele” (Saff 10-13).
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Kasım 2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder