“Zinâya yaklaşmayın, gerçekten o, ‘çirkin
bir hayâsızlık’ ve kötü bir yoldur” (İsrâ 32).
Bir yoruma göre
âyetteki “yaklaşmayın” ifâdesi, “zinâya götürecek sebeplerden, hareket ve
işlerden sakının, yabancı kadınları düşünmeyin, onlarla konuşmayın, onların
seslerini dinlemeyin, onlara bakmayın, onlarla tokalaşmayın” demektir.
İnsanlar tüm
zamanlarda 2S ve 2Ş şeklinde formûle edilen, servet-siyâset ve şehvet-şöhret
olarak 4 ana-nedenden dolayı saparlar. Bunlardan şehvet yâni “cinsel istek”,
ancak meşrû olursa sorun olmaz. Gayr-ı meşrû cinsellik, yâni zinâ ise, tüm
zamanlar boyunca günah sayılmış, hem din tarafından haram kılınmış ve hem de
din ve devlet tarafından yasaklanmıştır. Fakat buna rağmen zinâ günahı çok
fazla işlenmiştir-işlenmektedir. Bu nedenle de Kur’ân’da, bırakın zinâyı
yapmayı, “zinâya yaklaşmayın bile” uyarısı yapılır. Zinâ şehvetin bir kışkırtması
olarak, gayr-ı meşrû yoldan şehveti tatmin etmek ve zevk için yapılan günahtır.
Zâten zinânın yapılması için ona “yaklaşmak” yeterlidir. Çünkü yaklaşınca zinâ
yapmamak neredeyse imkânsızdır. Zinâ ânından kendini korumak için herhâlde Hz. Yûsuf
gibi olmak lâzımdır ki böyle bir irâdeye sâhip olmak çok üstün bir vasıf
olmasına rağmen, bu irâdeye sâhip olmak için ödenmesi gereken bedelleri ödemeyi
herkes göze almaz.
Zinâ: “Aralarında
evlilik-bağı olmayan kişiler arasındaki cinsel ilişki” demektir (TDK).
İslâm’a göre neslin
ve toplumun soyca ve ahlâkça korunması için cinsel ilişkinin mutlakâ nikah-bağı
ile birleşmiş kişiler arasında olması gerekir. Evlilik-dışı ilişkiler
kesinlikle yasak ve haramdır İslâm’da. Zâten buna, “kendini bilen” toplumlar da
sıcak bakmaz ve psikolojik bir baskı uygulanır durur. Peygamberimiz, dînin
korunması ile gayr-ı meşrû evlilik arasındaki ilişkiyi şu şekilde kurmuştur:
“Sâliha bir kadına kavuşan, dînin yarısını korumuş olur. Geri kalan yarısında
da Allah’tan korksun!” (Taberâni).
Özellikle
kadınlara zinâ iftirâsının öyle kolayına yapılmasına izin vermez Kur’ân. Bir
kadına zinâ isnâdında bulunan birinin bunu ispatlamasını ister. Üstelik zinâ
isnâdı yapıp da bunu ispatlayamayanlara da ayrıca bir cezâ öngörülür:
“Kadınlarınızdan fuhuş yapanların aleyhinde
olmak üzere içinizden dört şâhid tutun. Eğer şehâdet ederlerse, onları, ölüm
alıp götürünceye veya Allah onlara bir yol kılıncaya kadar evlerde alıkoyun” (Nîsâ 15).
“Korunan (iffetli) kadınlara (zinâ suçu)
atan, sonra dört şâhid getirmeyenlere de seksen değnek vurun ve onların
şâhidliklerini ebedî olarak kabûl etmeyin. Onlar fâsık olanlardır” (Nûr 4).
“İslâm’da bekâr
ve işsiz kalmak suçtur” denir. Bekârların ve işsizlerin işe ve evliliğe
kavuşması tüm İslâm toplumunun sorumluluğundadır. Zîrâ İslâm kişileri işsiz ve
rızıksız bırakmadığı gibi, doğal bir ihtiyaç olan cinsel ihtiyâcın da meşrû bir
şekilde karşılanmasını emreder. Hattâ Peygamberimiz de: “Evlenmeye gücü yeten
evlensin!. Evlenmek gözü haramdan korur. Herhangi bir sebeple evlenemeyen oruç
tutsun! Çünkü oruç şehveti kırar” (Diyâ) der.
Bir başka
pasajda da:
“Evlenmek benim
sünnetimdir. Kim benim bu sünnetimle amel etmezse benim yolumda olmamış olur.
Evleniniz!. Çünkü ben diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla iftihar ederim.
Evlenmeye imkân bulamayan oruç tutsun. Çünkü oruç şehveti kırar” (İbn Ma’ce,
Nikâh 1) der.
Kur’ân’da ise,
evlenmek için yeterli şartları olmayanlara yada hiç evlenemeyenlere şu tavsiye
yapılır:
“Nikâh (imkânı) bulamayanlar, Allah
onları kendi fazlından zenginleştirinceye kadar iffetli davransınlar” (Nûr 33).
“İçinizden özgür mü’min kadınları nikâhlamaya
güç yetiremeyenler, o zaman sağ ellerinizin mâlik olduğu inanmış
câriyelerinizden (alsın.) Allah îmânınızı en iyi bilendir. Siz
birbirinizdensiniz. Öyleyse onları, fuhuşta bulunmayan, iffetli ve gizlice
dostlar edinmemişler olarak velilerinin izniyle nikâhlayın. Onlara ücretlerini
(mehirlerini) mâruf (güzel ve örfe uygun) bir şekilde verin. Evlendikten sonra,
fuhuş yapacak olurlarsa, özgür kadınlar üzerindeki cezânın yarısı(nı
uygulayın.) Bu, sizden günaha sapmaktan endişe edip korkanlar içindir.
Sabrederseniz sizin için daha hayırlıdır. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir” (Nîsâ 25).
Görüldüğü gib,
hiç-bir tâviz verilmiyor ve “bekâr adamsın”, “bir kereden bir şey olmaz”, “Allah
affeder” gibi sözler söylenmiyor. Zinâda bekâr yada evli olmak, zinânın zinâ
olmasını ve zinâya verilen cezâyı değiştirmez. Bâzı uydurma rivâyetler ve modern
düşünceler bunu mümkün görüyorlar ama Kur’ân zinâ konusunda evli-bekâr ayrımı
yapmayarak genel bir ifâde kullanır ve zinâyı yapan kim olursa-olsun aynı cezâyı
öngörür:
“Zinâ eden kadın ve zinâ eden erkeğin her
birine yüzer değnek (celde) vurun. Eğer Allah’a ve âhiret gününe îman
ediyorsanız, onlara Allah’ın dîni(ni uygulama) konusunda sizi bir acıma
tutmasın; onlara uygulanan cezâya mü’minlerden bir grup da şâhit olsun. Zinâ
eden erkek, zinâ eden yada müşrik olan bir kadından başkasını nikâhlayamaz; zinâ
eden kadını da zinâ eden yada müşrik olan bir erkekten başkası nikâhlayamaz.
Bu, mü’minlere haram kılınmıştır. Korunan (iffetli) kadınlara (zinâ suçu) atan,
sonra dört şâhid getirmeyenlere de seksen değnek vurun ve onların
şâhidliklerini ebedî olarak kabûl etmeyin. Onlar fâsık olanlardır. Ancak bundan
sonra tevbe eden ve sâlihçe davrananlar hâriç. Çünkü gerçekten Allah,
bağışlayandır, esirgeyendir” (Nûr 2-5).
Eşlerine zinâ
suçu isnat edenlerin kendilerinden başka şâhitleri yoksa ve eşler bu isnatta
kararlıysa Kur’ân şöyle bir çözüm üretir:
“Kendi eşlerine (zinâ suçu) atan ve
kendileri dışında şâhidleri bulunmayanlar ise, onlardan da her birinin şâhidliği,
Allah adına dört (kere yemin) ile kendisinin hiç şüphesiz doğru söyleyenlerden
olduğuna şâhidlik etmektir. Beşinci (yemini) ise, eğer yalan söyleyenlerdense,
Allah’ın lânetinin muhakkak kendi üzerinde olması(nı kabûl etmesi)dir. Onun
(kadının) da dört kere Allah adına (yeminle) onun (kocasının) hiç şüphesiz yalan
söyleyenlerden olduğuna şâhidlik etmesi kendisinden cezâyı uzaklaştırır.
Beşinci (yemini) ise, eğer o (kocası) doğru söylüyor ise, Allah’ın gazâbının
muhakkak kendi üzerinde olması(nı kabûl etmesi)dır. Eğer Allah’ın üzerinizde
fazlı ve rahmeti olmasaydı ve Allah gerçekten tevbeleri kabûl eden hüküm ve
hikmet sâhibi olmasaydı (ne yapardınız)?” (Nûr 6-10).
Modern dönemde
bilimsel bir yöntem kullanılarak, bu dört şâhit için, AGCT kısaltmasıyla,
Adenin (Adenine), Guanin (Guanine), Sitozin (Cytosine), Timin (Tymine) denilen
DNA molekülleri üzerine yapılan tetkik ile, eşlerin DNA moleküllerine yabancı
bir molekül grubunun karışmış olup-olmadığına bakılabiliyor. Tabi bu Kur’ân’ın
rûhuna ne kadar uygundur tartışması yapılabilir ve yapılmalıdır da. Çünkü
eşleri böyle bir tetkik yapmaya dâvet etmek de “güven zedelenmesi” ortaya
çıkararak evliliğe zarar verebilir.
Kuran, mü’minlerin
özelliklerinden bahsederken, şirk, katl ve zinâyı birlikte kullanmakla, zinânın
da bunlar kadar ağır sonuçları olduğunu söyler gibidir:
“Ve onlar, Allah ile berâber başka bir
ilah’a tapmazlar. Allah’ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmezler ve zinâ
etmezler. Kim bunları yaparsa ‘ağır bir cezâ ile’ karşılaşır” (Furkân 68).
Allah, Peygamberimiz’e,
kadınlardan kendisine biat edeceklerden olmak üzere bâzı şartlar koşar ki, bu
şartlardan biri de zinâ yapmamalarıdır:
“Ey Peygamber!, mü’min kadınlar, Allah’a
hiç-bir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zinâ etmemek, çocuklarını
öldürmemek, elleri ve ayakları arasında bir iftirâ düzüp-uydurmamak (gayr-ı
meşrû bir çocuğu kocalarına dayandırmamak), ma’ruf (iyi, güzel ve yararlı bir
iş) konusunda isyân etmemek üzere, sana biat etmek amacıyla geldikleri zaman,
onların biatlarını kabûl et ve onlar için Allah’tan mağfiret iste. Şüphesiz
Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir” (Mümtehine 12).
Kişi zinâ
yapmanın haram olduğunu bildiği halde zinâ yapmaktan kendini koruyamıyor, hatta
halk arasında zinâ yapana; çapkın, hovarda gibi unvan verilmek sûreti ile zinâ
basite indirgeniyor. Zinâ yapanlar cünüp gezmenin doğru olmadığına inandığı
için gusül etmeyi ertelemiyor ama zinânın haram olduğunu kabûl edip de ondan
uzak durmuyor. Hele modern zamânın modern insanları artık şu sözleri çok rahat
ve kolay bir şekilde söyleyebiliyor: “Beden benim değil mi, istediğimi yaparım,
kim karışır, sana ne, cinsel ihtiyâcımı istediğim gibi karşılarım”. Bunun gibi
câhilce ve sapıkça sözlerle savruluyorlar.
Modern dönmede
evliliklerin gecikmesinin yada ertelenmesinin de, evliliklerin sona ermesinin de
ana-nedenlerinden biri zinâdır. Modern gençlik düşünüyor; “evim var, arabam
var, işim var, sağlığım yerinde, yeme-içme sorunum da yok, öyleyse niye
evleneyim, niye böyle bir sorumluluğun ve yükün altına gireyim ki?” diyor. Evli
olanlar da aynı şeyleri düşünerek; “boşansam da sorun olmaz” düşüncesiyle çok
kolay boşanabiliyor. Özellikle de duyguları çok güçlü olan ve onları kontrôl
etmekte zorlanan kadınların aşırı serbest bırakılması bunu fazlalaştırıyor.
Zâten boşanma oranlarının artmasında etken olan ana-neden budur. Boşanma dâvâlarını
açanların %80’i kadınlardır. Boşanan bu kadınlar genelde bir daha da evlenmeyi
düşünmüyorlar ve evlenemiyorlar da. Zîrâ maddî olarak modern hayat her-şeyi
kolayca karşılayacakları ortam kendilerine sağlarken, cinsel ihtiyaçlarını da zinâ
ile karşılayabiliyorlar. Zâten devlet de zinâya karışmıyor. Eğer dîni inancı da
yoksa yada inancı sâdece “psikolojik bir inançsa”, zinâ yapmak ve her zaman
farklı partnerle birlikte olmayı sorun olarak görmüyor ve hattâ ona göre
böylesi daha da iyi ve zevklidir.
Zinânın ilk
aşaması “göz”dür ve zinâ “göz zinâsı”yla başlar. Bu bağlamda, “güzele bakmak
sevaptır” sözü yanlıştır ve belki de bu sözün doğrusu “güzel bakmak sevaptır”
şeklindedir. Göz zinâsı zinâya dâvetiye çıkarır ve kişiyi maazallah zinâya
yaklaştırır ve zinâyı işlettirir. O hâlde ilk başta yapılacak şey, “göze sahip
çıkmak”tır. Peygamberimiz ile Hz. Ali bir-gün birlikte giderlerken, Hz Ali bir
kadına bakmış ve daha sonra dönüp bir daha bakınca, Peygamberimiz: “Ey Ali, ilk
bakış lehine, ikinci bakış aleyhinedir” demiştir. Zâten Kur’ân’da gözlerin yere
indirilmesinden bahsedilir ki (Nûr 31) zinâ daha baştan engellenmiş olsun.
Peygamberimiz zinâ
ilgili sözlerinin bâzıları şöyledir:
“Zinâ etmeyin,
kadınlarınızın câzibesi güzelliği, çekiciliği, albenisi ve sevgisi gider,
soğukluk başlar” (İ. Neccar).
“Zinâ fakirliğe
yol açar” (Beyheki).
“Gençliğini zinâdan
koruyan mü’min cennete girer” (Beyheki).
“Bir kadın, beş
vakit namazını kılar, namusunu korur, kocası ile iyi geçinirse, dilediği
kapıdan Cennete girer” (İbn-i Hibban).
“Bir yerde, zinâ
ve ribâ çoğalırsa, o yerin halkı, belâya mâruz kalır” (Hakim).
“Kötü kadınlar
çoğalıp, zinâ toplum içinde yayılırsa, halk, daha önce görülmemiş bulaşıcı
hastalıklara mâruz kalır” (Beyheki).
“Siz iffetli
olursanız, kadınlarınız da iffetli olur” (Hâkim).
“Nâmusunuzu
koruyun, zinâ etmeyin!. Nâmusunu koruyana cennet vardır” (Hakim).
Vahye göre tüm
zamanlarda “insanların uygulayabileceği” cezâ sayısı 4’tür. Bunlar şu
şekildedir:
1.Öldürme
2-Hırsızlık
3-Zinâ
4-İftirâ
Zinâ: “Zinâ eden kadın ve zinâ eden erkeğin her
birine yüzer değnek (celde) vurun. Eğer Allah’a ve âhiret gününe îman
ediyorsanız, onlara Allah’ın dîni(ni uygulama) konusunda sizi bir acıma
tutmasın; onlara uygulanan cezâya mü’minlerden bir grup da şâhit olsun” (Nûr
2).
İftirâ: “Korunan (iffetli) kadınlara (zinâ suçu)
atan, sonra dört şâhit getirmeyenlere de seksen değnek vurun ve onların
şâhitliklerini ebedî olarak kabûl etmeyin. Onlar fâsık olanlardır” (Nûr 4).
Evet; İslâm’da
insanların tüm zamanlarda uygulayabileceği had cezâsı çeşidi 4’tür: Öldürme,
hırsızlık, zinâ ve iftirâ. Âlimler bir de “içki içene de cezâ uygulanmalıdır”
derler. İçki içene “iftirâ atma cezâsı” olan 80 değnek vurulur. Çünkü sarhoş
adamın sarhoş kafayla iftirâ atması çok olasıdır. Fakat bu durum
genelleştirilemez ve sarhoş olsa bile iftirâ attığı kesin olmalıdır.
Peygamberimiz’in zinâ cezâsını belirleyen âyetler gelmeden önce Tevrat’ın
hükmüyle hükmederek bir recm cezâsı uyguladığı söylense de İslâm’da recm cezâsı
yoktur. Zâten İslâm’da kölelere cezâların yarısı uygulanır ki recme “yarı-cezâ”
verilemez. “Yarı-ölüm” diye bir şey olamaz çünkü.
Târihte zinâya
bâzen de çok ağır cezâlar da verilmiştir ki meselâ “Cengiz Han Yasaları”nda zinânın
cezâsı ölümdür. Cengiz Han Yasası’nın 1. ve 2. kânunları şu şekildedir:
1- Her kim zinâ
ederse, kim olduğuna ve evli olup-olmadığına bakılmaksızın îdam edilir.
2- Livâta
yapanlar îdam edilir.
Toplumun
aşınmasını ve bozulmasını neden olan etkenlerin en önemlilerinden biri de zinânın
serbest kalması, artması ve hattâ zıvanadan çıkmış olmasıdır. Buna İslâm-merkezli
bir çözüm üretilmedikçe de bunu önüne geçilemeyecek ve toplum günden-güne
yozlaşıp bozulacak ve ifsâd olacaktır. Bu nedenle siz en iyisi mi:
“Fuhşun açığına da, gizlisine de yaklaşmayın” (En-âm 151).
Evet; zinâ, hem
haram hem yasak hem suç hem de ayıptır.
En doğrusunu sâdece
Allah bilir.
Hârûn
Görmüş
Ocak 2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder