“Kim izzeti istiyorsa, artık bütün izzet
Allah’ındır. Güzel söz O’na yükselir, sâlih amel de onu yükseltir. Kötülükleri
tasarlayıp düzenleyenler ise; onlar için şiddetli bir azab vardır. Onların
tasarladıkları boşa çıkıp bozulur” (Fâtır 10).
Sövmek: “Onur
kırıcı, çoğu basmakalıp kaba sözler söylemek, küfretmek” anlamındadır (TDK).
Aslında sövgü, “küfür” ile direkt değil, dolaylı yoldan anlamdaş olabilir. Zîrâ
küfür, “örtmek” mânâsında olup; “dînin, hakkın ve hakîkatin üstünü örterek inkâr
etmek” demektir. Sövgüde, sövülen şey güyâ değersizleştirilerek ve ona olan meyil
engellenerek “üstünü örtmek” anlamında “küfür” olabilir. O hâlde sövgü küfre
yol açacaktır.
“Dinde ikrah (çirkinlik-iğrençlik-baskı)
yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim
tâğutu tanımayıp (tâğuta
küfredip=yekfur bit tâgûti) Allah’a
inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah,
işitendir, bilendir” (Bakara 256).
Bu âyet “tâğuta
küfretmekten” bahseder ki, bu küfür, “sövgü” şeklinde ana-avrat şeklinde bir
sövgü değil, “üstünü örtmek, etkisizleştirmek” anlamında yapılan bir küfürdür.
Yâni “küfre küfretmek”tir. Tâğut, küfrün (şirk) temsilcisi olduğundan, âyette
tâğutun küfrünün örtülmesinden bahsediliyor. Bu örtme ise tabî ki “hakkın gelip
bâtılı yok etmesi”yle olacaktır. Tâğutla küfürleşmek, sövgü yarışına girmek
demek değildir.
Zamânımızda
sövmek çok sıradanlaştı ve sövgüler çok çeşitlendi. Öyle ki, nokta-virgül-bağlaç
gibi kullanılmaya başladı. Artık sâdece erkekler de değil, kızlar da çok sövmeye
başladı ve hattâ sövmek ve sövgü kelimelerini-cümlelerini kullanmak bir ilgi
çekicilik, bir îtibar kazanmak olarak kullanılıyor. Birileri sövmeyi kızlara-kadınlara
ve küçük çocuklara daha çok yakıştırıyor.
Sövgü kelimeleri
ve cümleleri, aslında herkes için anlamlı olmayabiliyor. Meselâ küçük çocuklara
küfür ettiriliyor ama çocuk ne dediğini bilmiyor ki!. Yada başka ülkedeki bir
kişi, duyduğu o sözlere bir anlam veremiyor. Bir keresinde Türklerden biri
yabancı ülkeden birine çok kullanılan sövgü içeren bir söz söylemiş, karşıdaki
bu sözün ne anlama geldiğini anlamadığı için “ne olmuş ki … ” demişti. Yâni
sövgü cümleleri aslında temelde anlamsızdır ve toplumun yada kişilerin o
cümlelere verdiği anlamdır sövgüyü var kılan kılan şey.
Sövgünün tüm
Dünyâ ve tüm insanlar için ortak yanı, sövgü cümlelerinin bir hakareti
taşımasıdır. Meselâ dilinizi anlamayan yada kulakları duymayan birine sinirli
bir yüz ifâdesiyle ve öfkeliymiş gibi yaparak “domates biber patlıcan” kelimelerini,
biraz da elleri karşı tarafa sallayarak ve bağırarak söylediğinizde, karşı
taraf kendisine sövüldüğünü anlar ve tepki verir ve kızmayan başlar. Zâten
dilsizler de sövebilirler ve bunu bu tarz hareketleriyle gösterirler. O hâlde
sövgü cümlesinin seslendirilmesi bile gerekmiyor. Demek ki kişi, cümleleri
seslendirmeden de sövebilir. Aslında “testi, içindekini sızdırır” sözüne göre
insan da söverek, içinde taşıdığı küfrü-sövgüyü seslendirmektedir. Yâni
içindekini dışa yansıtmaktadır. O hâlde sövgü, ağız alışkanlığı ile yapılan
basit sövgüler için değil ama, ağır sövgüler yâni kutsala yapılan sövgüler,
“dil ucundan” yapılan değil, içten gelen bir şeydir. Sövgü, için dışa
sızmasıdır. İçinizde ne barındırıyorsanız, dışa onu sızdırırsınız. İşte Allah
bu nedenle kâlbin dilin, sürekli olarak Allah’ın zikri (Kur’ân) ile meşgûl
edilmesini ister ve emreder.
Ne yazık ki zamânımızda
çok ağır sövgüler yapılıyor ve bu sövgüler çeşitli söylemlerle çok çirkin bir
şekilde seslendiriliyor. Hem de ağız alışkanlığına dönmüş durumda. Adamın en
sıradan yaptığı sövgü Allah’a yaptığı sövgü=küfür hâline geldi. Sanki çok
normâl bir şey söylüyormuş gibi, çarşıda-pazarda, okulda-işte vs. her yerde
ağzında sürekli -başta Allah’a olmak üzere-, kutsala yaptığı sövgüler var. Kutsala
yapılan bu sövgüler, en çok da inançlı olanları incitiyor ve tiksindiriyor
doğal olarak. Sövgücüler kendi aralarında tartışıyorlar yada kavga ediyorlar
ama birbirlerine değil de, Allah’a, Peygamber’e, dîne, îmâna, Kitab’a yâni
kutsal olana sövüyorlar. Dillere pelesenk olmuş durumda.
Kutsal olana
yapılan sövgü, aslında “gayb”a yapılan sövgüdür. Gayb ise insanın ne olduğunu bilemeyeceği
bir alandır. Bu nedenle gayb ancak îmânın yada inkârın konusu olabilir. İşte
gabya sövünce, gaybın bir çeşit inkârı yapılmış oluyor. Çünkü
değersizleştiriliyor. Sövgü, sövülen şeyi değersizleştirmek için yapılır. Yoksa
bir anla ifâde etmez. Fakat şu da var ki, insan bil(e)mediği şeyi
değersizleştiremez. Gaybın konusu olan kutsallarla sövenler, aslında neye
sövdüklerini bilmiyorlar. O sövdüklerinin aslının ne olduğunu bilmiyorlar. Bu
nedenle de yapılan sövgü kutsal olan ulaşamaz. Yâni aslında Allah’a sövülemez.
Zâten baştaki âyette de söylediğimiz gibi, “O’na sâdece güzel sözler ulaşır ve
o güzel sözleri de sâlih ameller yükseltir”. Demek ki “güzel söz” olmayan
sövgüler, çirkin amellerin bir sonucudur. Çirkin amellerde bulunanlar, çirkin
sözler etmekten de çekinmezler. Fakat ameli güzel olanın sözü de güzel olur ve
sâlih amelle desteklenirse Allah’a ulaşır.
Allah; küfrü,
sövgüyü, kötü sözü hiç sevmez. Öyle ki, kâfirlerin putlarına ve taptıklarına
bile sövmeyi yasaklar. Çünkü sövgüye karşı bir sövgü olmasın ister:
“Allah’tan başka yalvarıp-yakardıklarına
(taptıklarına) sövmeyin (lâ tesubbû); sonra onlar da haddi aşarak bilmeksizin
Allah’a söverler (yesubbû allâhe). İşte böyle, biz her ümmete yaptıklarını
süslü (çekici) gösterdik, sonra onların son varışları Rablerinedir. O, yaptıklarını
onlara haber verecektir” (En-âm
108).
Sövgünün cezâsı,
daha Dünyâ’da başlar ve “sövme”nin bizzat kendisi cezâdır. Bir şeyin ödülü de
cezâsı da kendi türünden olur. Fakat sürekli sövgü hâlinde bulunanlar ve
Allah’a sövenler, hayatlarını da bu doğrultuda sürdüreceklerinden dolayı
âhirette azaba düşeceklerdir.
O hâlde
yapılması gereken şey, “sövgüye karşı sövgü” değildir. Sövgüye meydan vermemek,
bunu hem uyararak, hem ne kadar çirkin olduğunu göstererek, kınayarak bundan vazgeçirmeye
çalışmakla, hem de kânun ile yasaklayıp cezâlandırmakla azaltabilir ve ortadan
kaldırılabiliriz. Zâten sövgü, bir çeşit alışkanlıktır ve sövdükçe sövülür.
Fakat sövmekten vazgeçildiğinde artık sövmekten vazgeçilmeye başlanır.
Özellikle kutsal
olana ve en çok da Allah’a yapılan sövgüler, başta inançlılar olmak üzere bir-çok
kişiyi incitmekte ve tiksindirmektedir. İnsanlığa yakışmayacak ve hattâ kişiyi
insanlığından çıkaracak bir davranıştır bu. Çünkü yaratılmışlar içinde bir tek
insan söver. Eğer bâzı konuşabilen kuş cinslerine öğretilmediyse hiç-bir hayvan
sövmez. Zâten o hayvanlar da ne dediklerini bilmezler o sövgü cümlelerini
seslendirirken. Cinlerin kâfirleri ise, farklı bir yapıda olduklarından, bu
sövgü cümlelerini seslendiremezler ama Allah’a karşı kâfir olarak küfretmiş
olurlar.
İnsan,
sevdiğine, bağlı olduğuna, inandığına sövemez, sövmemelidir. Bunu ağız alışkanlığı
ile bile yapmamalıdır ve o kötü alışkanlıktan bir-an önce kurtulmalıdır ki
bunun çâresi, dediğimiz gibi sövmekten vazgeçmek ve ağzı daha farklı kelimelere-cümlelerle
alıştırmakla olur. Açıkçası bâzen, insanlardan öyle çirkin sözler-sövgüler-küfürler
duyuyorum ki, bu sözler karşısında şeytanın bile bi-ince ürperdiğini
zannediyorum. Çünkü şeytan Allah’tan korkar ve bu nedenle de ona sövemez. Yâni
kutsala yapılan en ağır sövgü olan Allah’a sövmeyi şeytan bile bizzat yapmaz.
Fakat bunu yapması için insana fısıldar ki Allah’a sövmeyi azmettirmek de
Allah’a sövmek kadar kötüdür:
“Ey insanlar!, yeryüzünde olan şeyleri
helâl ve temiz olarak yiyin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Gerçekte o, sizin
için apaçık bir düşmandır. O, size yalnızca, kötülüğü,
çirkin-hayâsızlığı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder” (Bakara 168-169).
Âyette, kötü
sözün nedeni olarak, “helâl ve temiz olmayan şeylerin yenilmesi”ni söyler. Zîrâ
“insan yediğidir” denir. Helâl ve temiz yiyenler haram sözler etmezler,
etmemelidirler. İnsan, yediğine göre söz ve amel eder. O hâlde kötü sözden ve
sövgüden kurtulmanın yollarından biri de, helâl yiyeceklerdir. “Acaba günümüzde
sövgülerin bu kadar çok ve ağır olmasının nedeni, yediğimize-içtiğimize dikkat
etmememiz ve helâl ve temiz olmayan yiyecekler yememiz ve içmemiz midir?” diye
düşünüyorum zaman-zaman.
Sövgü şeklinde
değil ama “kötü” sözün söylenme hakkı sâdece mazlumlara verilmiştir:
“Allah, zulme uğrayanlar dışında, kötü
sözün açıkça söylenmesini sevmez. Allah işitendir, bilendir” (Nîsâ 148). Fakat: “Bir hayrı açıklar yada gizli tutarsanız veyâ bir kötülüğü
bağışlarsanız, şüphesiz Allah, affedicidir, güç yetirendir” (Nîsâ 149)
âyeti de hemen arkasından yetişir ve kötü söz bertarâf edilmek istenir.
Mü’minlerin alâmet-i
fârikalarından biri de, kötü sözden uzak durduktan sonra, sözün en güzeline
uymalarıdır:
“Ki onlar, sözü işitirler ve en güzeline uyarlar.
İşte onlar, Allah’ın kendilerini hidâyete erdirdiği kimselerdir ve onlar, temiz
akıl-sâhipleridir” (Zümer 18).
Peygamberimiz
sövgüyü ve kötü sözü çok çirkin görür ve şunları söyler:
“Mü’min dil
uzatıcı değildir, lânet okuyucu değildir, kötü iş yapan değildir, kötü söz
söyleyen değildir” (Tirmizî, Kadir, 1978).
“Mümin çok
kınayan, çok lânet eden, hayâsız, pis ve çirkin konuşan kimse değildir”
(Tirmizi, Birr, 48).
“İnsanlar
diliyle söylediklerinden başka bir şey yüzünden yüz-üstü ateşe atılırlar mı?”
(Tirmizi).
“Abdullah b.
Amr’dan nakledildiğine göre, Allah Resûlü şöyle buyurmuştur: “Büyük günahların
en büyüklerinden birisi kişinin ana-babasına lânet etmesidir. ‘Ey Allah’ın
elçisi! Nasıl olur da kişi ana-babasına lânet eder!’ denilince Peygamberimiz,
“bir adam, başka bir adamın babasına söver, o da onun babasına ve annesine
söver” buyurdu” (Buhârî, Edeb, 4.)
Peygamberimiz,
bırakın dirilere sövmeyi, ölülere bile sövülmemesini tavsiye eder:
“Ölülere
sövmeyiniz. Çünkü onlar, önden göndermiş oldukları amellerinin karşılıklarına
ulaşmışlardır” (Buhâri, Cenâiz, 97).
“Kötü söz
sâhibine âittir. Sâhibinin ne olduğunu gösterir. Sövenler içlerini söze
dökerler. Sövgüler, kişinin karakterini belli eder. O hâlde söz, kişinin
kendisidir.
Küfür ve sövgü
zamânımızdaki gibi “rengârenk” olsa ve profesyonelce yapılsa da küfür ve
sövgüdür. Amel, sözü şekillendirdiği gibi söz de ameli şekillendirir. Dolayısı
ile başta Allah’a olmak üzere, kutsala, gabya, değerlere, insanlara yapılan
sövgüler, sövgücülerin amelini-eylemini de şekillendirerek cehennemi hak edecek
fiillerde bulunmaya yöneltecektir. Zîrâ kişinin zikri ne ise fikri de odur,
fikri ne ise ona göre amelde-eylemde bulunur.
O hâlde
yapılması gereken şey, “küfre küfretmek” yâni sövgünün ve küfrün üstünü çeşitli
yollarla “örtmek” olmalıdır.
En doğrusunu sâdece
Allah bilir.
Hârûn
Görmüş
Ocak 2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder