10 Mayıs 2019 Cuma

Eğlenceyi Din Edinmek

  

“İnkâr edenler ateşe sunulacakları gün, (onlara şöyle denir:) Siz Dünyâ hayâtınızda bütün güzelliklerinizi ve zevklerinizi tüketip-yok ettiniz, onlarla yaşayıp-zevk sürdünüz. İşte yeryüzünde haksız yere büyüklenmeniz (istikbârınız) ve fâsıklıkta bulunmanızdan dolayı, bugün alçaltıcı bir azab ile cezâlandırılacaksınız” (Ahkâf 20).

 

Târih boyunca insanların dinden uzak durmaları ve din yerine nefse uygun düşünmeleri, konuşmaları ve hareket etmeleri, dînin “eğlenceli” olmaması nedeniyledir.

 

Dünyâ’da “sınırsızca” yaşamanın bir karşılığı yoktur. Sürekli eğlence ve haz içinde, sürekli relâks hâlinde yaşamanın Dünyâ’da karşılığı yoktur. Zîrâ bu, cennete özel bir yaşama-şeklidir. Dünyâ’nın formatı ise sınırsızca yaşamaya elverişli değildir. Çünkü insan çok kırılgan bir varlıktır. Ölüm, hastalık, işsizlik, eleştirilmek, aç kalmak, işsiz kalma korkuları -ki bunlar temel korkulardır- içinde yaşar ve bunlar sürekli olarak “Dünyâ’nın fâni olduğu” mesajını verir. İnsan sevdiklerini kaybedebilir, bir şeye morâli bozulabilir, işler yolunda gitmez vs. Bu nedenle de cennet-vâri bir Dünyâ-yaşamının olması imkânsızdır.

 

Modern insan her ne kadar sınırsızca yaşam ve sürekli haz ve zevk içinde bir hayat sürme arzusunda olsa da, mevcut Dünyâ’da bunun bir karşılığını bulamaz ve üstelik bu düşüncesinin karşılığını bulamadığı için bir şok yaşar ve bunalıma girer. Artık onun en yakın dostu psikolojik ilaçlar olur. Modernitenin ağır kuşatması altında yaşayan modern insan, çağımızda psikolojik hastalıkların, psikiyatrist ve psikologların, yaşam koçlarının vs. kontrôlü altına girmiştir. Bu, “Allah’ın kontrôlünde olmaktan kaçma”nın bir cezâsıdır. İnsan Dünyâ’da ancak Allah’ın kontrôlündeyken gerçek anlamda tatmin olup huzûra kavuşabilir. Fakat modernite tarafından kandırılmış insan, bundan kaçıp sûni tatmin araçlarına yönelmiş ama aradığını bulamadığı gibi ağır bir sömürüye mâruz kalmıştır. Zîrâ Allah’tan, âhiretten, gayba îmandan kopuk, zevk ve eğlence içinde bir hayat sürmek, kişiyi ancak bir bunalımdan başka bir bunalıma sürükler. Modern insanın sınırsızca yaşama isteği, sınırlı yaşamını zindana çevirir ve çevirmiştir. Oysa gerçek sınırsız yaşam için (cennet) yaşasaydı, hem Dünyâ’da özgüvenli ve israfsız bir nîmet içinde yaşayacak hem de âhirette de sonsuz nîmet diyârı olan cennet ile sevinecekti:

 

“Rabbinizden olan bir mağfirete ve cennete (kavuşmak için) çaba gösterip-yarışın, ki (o cennet) genişliği gök ile yerin genişliği gibi olup Allah’a ve Resûlü’ne îman edenler için hazırlanmıştır. İşte bu, Allah’ın fazlıdır ki, onu dilediğine verir. Allah büyük fazl sâhibidir” (Hadîd 21).

 

“De ki, davranış (ameller) bakımından en çok hüsrâna uğrayacak olanları size haber vereyim mi?. Onların, Dünyâ hayâtındaki bütün çabaları boşa gitmişken, kendilerini gerçekte güzel iş yapmakta sanıyorlar” (Kehf 103-104).

 

Modern insan, “cennet için yarışın” (Hadîd 21) âyetini ,”yeryüzü cenneti” için yarışın şeklinde anlıyor. Moderniteyle ambalajlanmış “yeryüzü cenneti”ne yüz çevirmeyenler, âhiretteki ebedî cennete ulaşamazlar.

 

Modernizm, bir “eğlence kültürü”dür. Çünkü modernizm bir “umursamama uygarlığı”dır. Zîrâ modernizmde önemli olan bireydir ve tek-tek bireyler -görece- varlığın en önemli unsurlarıdır. Buna göre bireyler kendilerine çok fazla önem vermeli, hayatta kalmak ve gönüllerince bir hayat yaşayabilmek için, başka hayatların acı çekmesini ve yok olmasını bile kabûl edebilmelidir. Tâbir-i câizse, “omletini yapmak için tüm Dünyâ’yı yakabilecek” bireylerin yeryüzünü doldurduğu bir zamandayız.

 

Özellikle son 2-3 kuşak bu konuda neredeyse hiç tâviz vermiyor ve kendi çıkarı, hayâtı ve varlığı için hiç-bir şeyi umursamaz duruma gelmiştir. Bu durumun nedeni her ne kadar kişilerle alakalandırılsa da, aslında Dünyâ’nın mevcut küresel ideolojileri, şeytanın küresel uşakları olan tâğutlar ve Dünyâ’yı yönlendirenlerdir. Tabî ki Dünyâ’yı yönlendirenlerin uyguladığı ideolojilerden başka modern bilim-teknoloji, sapık görüşler ve felsefeler, eğlence tarzları vs. bir-çok şeytan-işi pisliktir. Bunlar, tam da nefse nişan almıştır ve nefsi en güçlü olanların bu yollara kapılmaması neredeyse mümkün değildir. Tabi nefsi en güçlü olanlar da, nefisleri sürekli kışkırtılan yeni nesil gençlerdir.

 

Kapitâlizmde insanlar tükettikleri oranda değer kazanırlar. Kapitâlizmde en değerli olan insan, en çok tüketebilen insandır. Müşteriyseniz inanılmaz bir değeriniz vardır. Kapitâlist modern dünyâya göre, en mutlu insan, mânen çökmüş olsa da, madden ve bedenen hayâtı en iyi, haz içinde ve yoğun bir eğlence hâlinde yaşayan insandır.

 

Artık insanlar, yaptıkları her-şeyi, bir an sürse de haz alabilmek ve eğlenebilmek için yapmaktadırlar. Baudrillard’a göre, tüketicilerin örneğin giyim eşyâsı, gıdâ, takı, mobilya yada bir eğlence tarzını, kim olduklarıyla ilgili zâten vâr olan duygularını dışa vurmak için satın almazlar, aksine insanlar, kimlik duygularını, bu satın aldıkları şeyler aracılığıyla oluşturmaktadırlar.

 

Eğlence-merkezli bir hayat-tarzı, Amerikan hayat-tarzıdır. Amerika’lılar tüm Dünyâ’yı yangın yerine çevirmiş olsalar da her-şeyi eğlenceye dönüştürmeyi seviyorlar. Filmlerinde yerken-içerken, gezerken, çalışırken, vs. her-şey için sürekli söyledikleri, “nasıl, eğlenebiliyor musun?” repliği insanı istifrâya zorluyor. Şehvet, güç tutkusu, eğlence, şiddet...gençliğin hedefleri oldu. Fakat artık eğlence-merkezli yaşamak, orta-yaşta olanların ve yaşlıların da arzusu hâline geldi.

 

Eğlence-merkezli yaşamak aslında bir projedir. Siyon Protokôlleri’nin 13.sünde: “Kitleler kendi bulundukları durumları anlamasınlar diye biz onları ayrıca zevkler, oyunlar, eğlenceler, tutkular, halka mahsus eğlence yerleri ile de başka yönlere çekeceğiz. Kalabalıkların vakitleri, eğlenceler, oyunlarla oyalanmalı, herkes düşünmekten alıkoyulmalı” denir ki bunu yürürlüğe koydukları çok açıktır.

 

İslâm’da eğlence-merkezli bir hayat yaşamak yoktur. Çılgınca eğlenceler, şeytâni zevkler, tehlikeli ve bağımlılık yapan alışkanlıklar ve oyunlar yoktur. Hz. Yahya, çocuklar onu oynamaya çağırdıklarında, “biz bu dünyâya oynamaya gelmedik” der. Evet; biz Dünyâ’ya oyunla-oynaşla ve eğlenceyle ömrümüzü heder edip tüketmek için gelmedik.

 

“Kendimize yeni bir ilah edindik; onun adı eğlencedir” diyor, Çek edebiyatçı Ivan Klima. Bu ilaha tapanlar, nefsinin arzusunu Allah’ın irâdesinin ve emrinin önüne geçirmekte hiç zorlanmazlar. Modern hayat her-şeyi eğlenceye dönüştüren bir sistemdir. Popüler kültür, sürekli eğlenmek isteyen nefsi körüklüyor. Modernite ve popüler uygarlık; ölüm, hastalık, acı, iş, zorluk, sorumluluk vs. gibi her-şeyi perdeleyerek, eğlenceyi kısmak yada kesmek istemiyor. Bunun için elinden geleni ardına koymuyor. Eğlenmek için gösterilen azim başka hiç-bir şey için gösterilmiyor.    

 

Amele-eyleme dönmeyen dînî bilgi de eğlence aracı olarak kullanılıyor. Biriktirilmiş bilgi bir işe yaramıyor. Çünkü eyleme geçmedikten sonra bilgi bir işe yaramaz, ha bi eğlencedir ve oyun ve oyalanmacadır. Cemaatler; tek-başına -gücümüz yetmediği için- yapamayacağımız şeyleri, “birlikte yapma” yerleri olmalıdır. Aksi-hâlde cemaat toplanması “kış gecesi eğlenceleri”ne döner.

 

Ramazan’ı bile eğlence aracı hâline getiriyorlar. Bâzı ahmaklar ve kendini bilmezler, “yoğun ibâdet, tefekkür ve yardımlaşma ayı olan Ramazan’ı eğlenceyle geçirilecek bir zaman aralığı zannediyorlar yada o şekilde göstermek istiyorlar. Zîrâ eğlence-merkezli yaşamaya alışmışlardır ve eğlencelerinin kesilmesini istememektedirler. Allah böyle kişileri şu şekilde uyarır ve korkutur:

 

“Onlar, dinlerini bir eğlence ve oyun (konusu) edinmişlerdi ve dünyâ hayâtı onları aldatmıştı. Onlar, bu günleriyle karşılaşmayı unuttukları ve Bizim âyetlerimizi yok sayarak tanımadıkları gibi, Biz de bugün onları unutacağız” (A’raf 51). 

 

“Dinlerini bir oyun ve eğlence (konusu) edinenleri ve dünyâ hayâtı kendilerini mağrur kılanları bırak. Onunla (Kur’ân’la) hatırlat ki, bir nefis, kendi kazandıklarıyla helâke düşmesin; (böylesinin) Allah’tan başka ne bir velisi, ne bir şefaatçisi vardır; her türlü fidyeyi verse de kabul olunmaz. İşte onlar, kazandıkları nedeniyle helâke uğrayanlardır; küfre saptıklarından dolayı onlar için çılgınca kaynar sular ve acıklı bir azap vardır” (En-âm 70). 

 

Âhireti hesâba katmayan “tek dünyâlı”lar, mecbûren arzularını, ihtiraslarını, isteklerini ve tutkularını “din” yapmak zorunda kalacaklar, en uzun süre boyunca ve en yoğun bir şekilde haz içinde yaşamayı dinleştireceklerdir. Fakat mü’minler için bu tür bir yaşam Dünyâ’da oyun ve eğlenceye yâni arzulara ve tutkulara kapılmak, âhirette ise sonsuz bir azâba sürüklenmektir:

 

“Hayır, zulmedenler, hiç-bir bilgiye dayanmaksızın kendi hevâ (istek ve tutku)larına uymuşlardır. Allah’ın saptırdığını kim hidâyete erdirebilir?. Onların hiç-bir yardımcıları yoktur” (Rûm 29).

 

“Bilin ki, dünyâ hayâtı ancak bir oyun, (eğlence türünden) tutkulu bir oyalama, bir süs, kendi aranızda bir övünme (süresi ve konusu), mal ve çocuklarda bir çoğalma-tutkusudur. Bir yağmur örneği gibi; onun bitirdiği ekin ekicilerin (veyâ kafirlerin) hoşuna gitmiştir, sonra kuruyuverir, bir de bakarsın ki sapsarı kesilmiş, sonra o, bir çer-çöp oluvermiştir. Âhirette ise şiddetli bir azab; Allah’tan bir mağfiret ve bir hoşnutluk (rızâ) vardır. Dünyâ hayâtı, aldanış olan bir metadan başka bir şey değildir” (Hadîd 20).

 

“Oysa onlar (kendilerini tümüyle Allah’a ve İslâm’a teslim etmeyenler) bir ticâret yada bir eğlence gördükleri zaman, (hemen) ona sökün ettiler ve (hutbede) seni ayakta bıraktılar. De ki: Allah'ın katında bulunan, eğlenceden ve ticâretten daha hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır” (Cum’a 11).

 

“Ben İspanya’yı 3-F ile yönettim” sözü Franco’ya âittir. İspanya Kralı Franco’nun “3-F” formülü ile iktidârını uzun yıllar koruduğu söylenir.
 
Nedir “3-F”?. “Fado-Fiesta-Futbol”. Yâni “müzik, tâtil-eğlence ve spor. Evet; bunlar kitlelerin afyonudur.
 
Peki Salazar’ın “3-F”si nedir?. “Femini-Fiesta-Futbol”. Terimlerin tanımlarına bakıldığında şunlar görülür:
 
Fado:      Ucuz tüketilen müzik (pop, arabesk, vb).
Fiesta:    Şenlik veyâ eğlence.
Futbol:    Ayakla oynanan top oyunu.
Femini:   Kadın.
 
Bu sihirli “3-F” formülleri ile Franco “otuz yıl”, Salazar ise “kırk yıl” iktidarda kalmıştır. Franco ve Salazar’ın bu taktiği modern iktidarlar tarafından hâlen kullanılmaya devâm ediliyor.
 

Siyon Protokôlleri’nin 7. maddesinde şöyle denir: “Kalabalıkların gözünü avama (sıradan halka) mahsus eğlencelere, oyunlara, ölçüsüz spor mücâdelelerine bağlamalı”.

 

Eğlencelerde zaman çabucak geçer ve hemen her zaman arkasında bir “yoksunluk” hissi bırakır. Eğlence çoğunlukla bereketsizdir. Geçicidir ve tam doyum sağlamaz. Eğlence bittiğinde eğlenmek de biter. Zîrâ insan sâdece beden değildir, sâdece eğlenmesi için yaratılmamıştır. Kâlpler ancak Allah’ın zikri ile tatmin olabilir.

 

Eğlence öyle bir şeydir ki, insanlara Peygamber’i bile unutturur ve o’nu öylece ayakta bıraktırır:

 

“Oysa onlar (kendilerini tümüyle Allah’a ve İslâm’a teslim etmeyenler) bir ticâret yada bir eğlence gördükleri zaman, (hemen) ona sökün ettiler ve seni ayakta bıraktılar. De ki: Allah’ın katında bulunan, eğlenceden ve ticâretten daha hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır” (Cum’a 11).

 

“(Ey mü’minler!); Yoksa siz, sizden önce gelip geçmiş kavimlerin başlarına gelenler size de gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?. Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokundu ve onlar öyle sarsıldılar ki Peygamber ve onunla berâber îman edenler, nihâyet ‘Allah’ın yardımı ne zaman gelecek?’ dediler. İşte o zaman (onlara): ‘Şüphesiz Allah’ın yardımı yakın’ (denildi)” (Bakara 214).

 

İslâm biraz da, “Dünyâ’nın ıskalanmasını” emreder. Bunu, vazgeçme şeklinde, çeşitli eğlencelerden, hırstan, yeme-içmeden (oruç), uykudan (namaz-duâ-teheccüd), paradan-kazançtan verme (infâk) şeklinde yapar. Bu, bir çeşit “Dünyâ’yı ıskalamak” anlamına gelir. Fakat Dünyâ’yı ıskalamak birilerinin önerdiği ve de yaptığı gibi yaparak uzlete çekilmek yâni Dünyâ’yı hepten ıskalayarak yâni terk ederek, elini-ayağını ondan tümüyle kesmek demek değildir ve zâten Allah bunu yasakladığı gibi (Kasas 77), Peygamberimiz de böyle yapanlara kızmış ve biraz da sert bir şekilde onları uyarmıştı. Fakat hayâtı eğlenceden ibâret görenlere de:

 

“Eğlenceyle benim bir işim yok, eğlencenin de benimle bir işi yok” demiştir.

 

“(Tek başına) bu dünyâ hayâtı, yalnızca bir oyun ve (eğlence türünden) tutkulu bir oyalanmadır. Gerçekten âhiret yurdu ise, asıl hayat odur. Bir bilselerdi” (Ankebût 64). 

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Mart 2019

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder