1 Aralık 2016 Perşembe

Kurtuluş Savaşı Kazanılmasaydı..


“Savaş hoşunuza gitmediği hâlde üzerinize yazıldı (farz kılındı). Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz” (Bakara 216).

 

1919-1922 arasında yapılan “savaş”ın sonucunda Türkiye’de bir-çok değişim yaşandı. Öyle ki, Türklerin 1.000 yıllık ideolojileri bile değişti. Bu savaşla birlikte Türk milleti kurtuldu(!). Zâten savaşın adı da “kurtuluş savaşı” değil mi?. Peki bu savaş bizi neyden kurtardı?. Neydik de ne olduk?. Yada soruyu şöyle soralım; Kurtuluş Savaşı kazanılmasaydı neler olacaktı?. Bu yazımızda bunu ortaya koymaya çalışacağız..

 

Kurtuluş Savaşı kazanılmasaydı..

 

Pâdişahlar kovulamayacak, tepemizde devletin sâhipleri olarak bizi aşırı şekilde kontrôl edip duracaklardı. Öyle ki; bize nefes bile  aldırmayacaklardı.

 

Cumhuriyet, demokrasi, lâiklik olmayacaktı ve biz İslâm Dîni’nin karanlık kânunları yüzünden perişân olacaktık. Bu yobaz(!) kânunlarla yâni şeriatla câhil kalacaktık ve muâsır devletlere ayak uyduramayacaktık. Çok şükür ki bu “dîni karanlık” tarafından kuşatılmadık.

 

Pâdişahlar ve şeyhler, gibi “tek-adam”ların kulu-kölesi olacaktık. Onarı kovduk ve artık tam özgür olduk. Artık bize kimse karışamıyor. Hiç kimsenin tahakkümünde değiliz.

 

Tüm İslâm âlemine sözünü dinletebilen bir halifenin boyunduruğunda kalacaktık. Halifeliği de kaldırdık da bu boyunduruktan kurtulduk.

 

İslâm şeriatı gibi gerici kânunlarla adâletsiz bir yargılama yapılacaktı ve bir-çok haksızlığa uğrayacaktık. Neyse ki şimdi tam adâletli yargılamalar yapılıyor, kimseye haksızlık yapılmıyor ve zâten dâvâlar da çok süratli bir şekilde karâra bağlanıyor.

 

Avrupa’nın çeşitli modern muâsır devletlerin kânunlarından mahrûm kalacaktık. Almanya’dan, İsviçre’den, İtalya’dan, İngiltere’den alamasaydık modern kânunlarımızı, nerden alacaktık ki?. Bu mahrûmiyet, kânunlarımızın ve dolayısı ile adâletimizin çok kötü olmasına neden olacaktı. İyi de biz kânunlarını aldığımız batı’yı savaşıp yenmemiş miydik?, yendiğimiz devletlerin kânunlarını mı aldık?. Neyse, önemli değil, o kânunlar modern kânunlar ne de olsa. Biz batı’yla, batı uygarlığına girmek için savaştık (!?).  

 

Bin yıllık kültür, pardon cehâlet külliyatı hayâtımızı karartacaktı. Allah’tan, harf değişikliği ile onları okunmaz hâle getirdik de kurtulduk 1.000 yıllık geçmişimizden.

 

Medreseler kapatılmayacaktı ve beyni sulanmış hâfızlar(!) ın tahakkümüne mâruz kalacaktık. Çünkü Kur’ân okumak beyni sulandırıyor. Bu nedenle iyi ki de batı klâsiklerini tercüme edip okuduk.

 

O “büyük harf devrimi” yapılamayacaktı ve biz 1.000 yıldır kullandığımız ecik-bücük anlaşılmaz ve anlaşılması çok zor olan arapçayla câhil kalacaktık ve muâsır devletlerle ilişki kurmayacaktık. Allah’tan harf devrimi oldu da bir-anda Dünyâ’da nerdeyse lîder bir konuma geldik. Hem harf devrimi yapılmasaydı dünyâ-çapında bunca âlimi ve bilim-adamını nasıl yetiştirecektik ki?. Üstelik sâdece 2 yıl içinde tüm Türk halkı okuma-yazma öğrenmiş oldu bu devrim sayesinde. Bakın, şimdi nasıl da okuyup-yazıyoruz. Çok fazla okuyoruz, 11.000 kişiye bir kitap düşüyor, az şey mi bu?.  

 

Uydurulmuş târihten kurtulup da “gerçek târihi” bilemeyecektik. Masallarla oyalanacaktık. Atlantis, Mu uygarlıklarının Türk olduğunu bilemeyecektik. İlk insanın da Türk olduğunu öğrenemeyecektik.

 

Modern tarıma geçemeyecek ve kara-saban yerine traktör ve biçer-döverlerle tarım yapamayacaktık. Gerçi bu makineler halkın değil de “birinin” makineleriydi ama olsun fark etmez, gurûrumuzdur yine de.

 

Tekke ve zâviyeler kapatılmayacaktı ve bu mekânlar nedeniyle insanlar câhil kalacaklardı. Gerçi insanlar buralarda psikolojik olarak rahatlıyorlardı ama olsun, modern tıp ile birlikte her köşe-başında nede olsa psikologlarımız, yaşam koçlarımız var. Onlar bizim psikolojimizi düzeltir.

 

Kılık-kıyâfet kânunu çıkmayacaktı ve biz o çarşafın-yorganın altında karanlıklar içinde kalacaktık, bak; şimdi açıldık-saçıldık ve modern bir görünüme kavuştuk. Hem artık kadınlar daha özgür. Kadınlar o yobaz kıyâfetlerini çıkarmayacak olsalardı, “güzel bacak yarışmaları”, “güzellik kraliçesi seçimleri” yapılmayacaktı ve kızlarımız bikiniyle çıktıkları podyumlarda, Dünyâ’nın en güzel kızları seçilmeyecekti. Kılık-kıyâfet kânunuyla kılığımız-kıyâfetimiz ne güzel oldu. Hem artık Fransız modasını da tâkip edebiliyoruz.

 

Takvim, saat ve ölçülerde değişiklik yapamayacaktık ve günümüzü-saatimizi şaşıracak ve bir şeyin miktârının ne kadar olduğunu öğrenemeyecektik. Takvim ve saatimiz olmasaydı ne akşam olduğunu ne de sabah olduğunu anlayabilecek ve ne kışın geldiğini ne de yazın geldiğini fark edebilecektik. Bir tas bulgurun ölçeğinin ne kadar olduğunu bilemeyecektik.  

 

Soyadı kânunu çıkmayacaktı ve biz kim olduğumuzu bilememenin vermiş olduğu şaşkınlıkla âvâre gibi dolaşacaktık ortalıkta. Soyadı kânunuyla birlikte kimliğimizi bulduk. Gerçi bizim adımız ve soyadımızdan bâzen binlerce oluyor ama olsun. Artık bizim bir soyadımız var. Önceden bir soyadımız yoktu. Kimin soyundan olduğumuzu bilmiyorduk.

 

Türk kadını medeni haklarına kavuşamayacaktı ve dînin karanlığı altında cehâlet içinde kalacaktı. Kadınlar evlere haps-olmaktan kurtulamayacaklardı. Gerçi ev hapsinden kurtuldular ama şimdi de “fabrika hapishâneleri”ne düştüler ama olsun, evden çıktılar ya, önemli olan o. Aramızda kalsın; evden bir çıktılar, bir daha da geri girmiyorlar. Seçimlerde oy atabiliyorlar. Çok medenî oldular canım!. Sabahın köründe, pardon 6’sında kalkıp da yollara düşüyor ve işe gidip para kazanıyorlar. Artık kadın her işi yapabiliyor. Evdeki kocası ona bir şey diyemiyor. Gerçi bu sefer de “erkek patronlar” onlara kök söktürüyor ama olsun, ne de olsa tüm Dünyâ’da böyle bu.

 

En önemlisi de; şapka-kânunu çıkmayacaktı. Bir düşünsenize şapka-kânununun çıkmamış olduğunu!. Aman Allah’ım!, ne yapardık?. Şapka-kânunu çıkmasaydı başımıza ne takacaktık?. Allah’tan şapka-kânunu çıktı da başımızı soğuktan-sıcaktan koruyabiliyoruz artık. Hem kellerimiz de görünmüyor. Gerçi bu yüzden yüzlerce insanın îdam edilmesi gerekiyordu ama modern olmak bir-kaç yüz kişinin asılmasından daha önemlidir. Bak artık biz de batı’lı olduk. Şapkayı takıveriyoruz, batı’lı oluyoruz. Çok büyük bir devrim canım bu şapka-kânunu. Batı’lılar çıkarsa bile biz çıkarmayız artık. Birileri de çıkmış, “şapka takmamaktan dolayı îdâma mahkûm olan birini asmaya gelenler, adamın bir-kaç gün önce ölmüş olduğunu görünce, mezarı kazıp adamı çıkarmışlar ve astıktan sonra tekrar gömmüşler” gibi boş laflar ediyorlar. Niye bu kadar diretmiş ki?.

 

Yine, hepimiz aç ve açıkta kalacaktık. Yiyecek bir lokma ekmek bile bulamayacaktık. Gerçi 1930 yıllarda, gazetelerde de yazıldığı gibi, yaklaşık 15.000 çocuk açlık ve açlığa bağlı sebeplerden dolayı öldü ama bu geçici bir durumdu. O zaman bolluk vardı aslında.

 

Bira ve bira hammaddesi olan malt fabrikalarımız olmayacaktı. Yâni kafa çekmek için içecek bir şey bulamayacaktık.

 

Tek parti rejimi ile cumhuriyeti oturtamayacaktık ve halk da seve-seve benimsemeyecekti. Arada bir ortaya çıkan (pardon çıkarılan) partiler Türkiye’yi bölecekti. Buna önlem almasını bildik. Hatay’ı topraklarımıza katamayacaktık. Gerçi Misâk-ı Millî sınırları içinde olan Musul, Erbil, Kerkük, Halep, Nahçıvan, Batum, Selânik, Kırcali, Varna ve Adaları falan verdik ama olsun, Hatay’ı aldık ya, sen ona bak. Hem Musul petrollerinden 25 yıl boyunca payımızı nasıl alacaktık?. Almadık mı? Hişşşt!.

 

2. dünyâ-savaşına katılmak zorunda kalacaktık ve perişân olacaktık. Gerçi şu-anda Dünyâ’yı 2. dünyâ-savaşına katılanlar yönetiyor ama olsun. Uzak durmak en iyisi.

 

NATO’ya giremeyecektik, BM’ye alınmayacaktık, komünist Ruslar bizi mahvedecekti, “Marshall yardımı”nı alamayacaktık. Demokrasiye geçemeyecektik. AB ile ilişkilere bulunamayacaktık. AB’ye girme umûdumuz olmayacaktı.

 

Fenerbahçeli, Beşiktaşlı, Galatasaraylı olamayacak, ünlü şarkıcılarımız-türkücülerimiz olmayacaktı.

 

Asgari ücret 1.300 lira olamayacaktı (2016). Her mahâllemizde milyonerlerimiz olmayacaktı. Ülkede milyar-dolar serveti olanların sayısı 35; milyonerlerin ülke genelindeki sayısı 200.000 bin kişi olmayacaktı.

 

Batı’yla birlik olup da müslümanlarla savaşamayacak yada batı’ya, müslümanlarla ve “pis araplarla” savaşmaları için hava-kara sahalarımızı açamayacaktık ve onlara destek veremeyecektik. Darbeleri savuşturamayacaktık, sınırlarımızı koruyamayacaktık.

 

Allah korusun Îran gibi olacaktık. Yobaz kalacaktık. Gerçi Îran’lılar uranyum zenginleştiriyorlarmış ama osun, orada kadınların başörtü takması mecburmuş.

 

Ülkemiz kalkınamayacaktı, dünyâ-çapında ilim ve bilim-adamı, sanatçı, sporcu, müzisyen yetiştiremeyecektik. Dünyâ’nın sözü geçen sayılı ülkelerinden biri olamayacaktık

 

Dinden kurtulup da bilim ve akıl ile süper düşünceler üretemeyecektik. Dünyâ-çapında markalarımız olmayacaktı. Selçuklu ve Osmanlı gibi Dünyâ’da rezil bir millet olacaktık.

 

Faruk Köse, Kurtuluş Savaşı olmasaydı neler olacağını şu şekilde anlatır:

 

“Eğer ‘kurtarıcılarımız’ bizi kurtarmasalardı da, işgâl altına girseydik ne olurdu?. İşgâlciler Hilâfet’i kaldırırlardı. Kur’ân hükümlerini hayattan uzaklaştırır, Kur’ân’ı yasaklar, ayaklar altına alırlardı. Resûlullah’ın önderliği kalmazdı. Bâzı câmilerimiz yıkılır, satılır, başka amaçlarla kullanılırdı. Ezanımız yasaklanırdı. Dilimiz, alfabemiz değişirdi. Kültürümüz, geleneğimiz terk edilirdi. Kadınlarımızın tesettürü açılır, kılığımız-kıyâfetimiz yasaklanırdı. Ahlâkımız, sosyâl yapımız bozulurdu. İslâm siyâsal, sosyâl, hukûkî, iktisâdî ve benzeri alanlarda hayattan uzaklaştırılırdı. Yerine ne gelirdi?. İslâm Hukûku yerine Avrupalıların hukûku, İslâmî yaşantının yerine Avrupalıların yaşantısı getirilirdi. Kur’ân İncil’e, câmi kiliseye, imam papaza benzetilirdi. Devlet lâikleştirilir, insan dinsizleştirilirdi vs. vs.

 

Peki, kurtulduk da ne oldu?. Zâten tam da bunlar oldu. Hilâfet’ten kurtulduk. Kur’ân’dan kurtulduk. İslâm hukûkundan, Şeriat’tan kurtulduk. Kültür ve geleneklerimizden kurtulduk. Kılık-kıyâfetimizden kurtulduk. Alfabemizden kurtulduk. İslâm’dan kurtulduk!. Özgürlük bilincinden, İslâm kardeşliğinden, Ümmetin diğer toplumlarından kurtulduk. İşgâlcilerin kanatları altında bir başımıza kaldık. İşgâlciler kalsaydı bundan kötüsü olmayacaktı. Demek ki işgâlciler, zâten istediklerini elde etmeyi garantiledikleri için gitmişler”.

 

Evet, eğer Kurtuluş Savaşı yapılıp kazanılmasaydı, bunlar ve bunun gibi bir-çok şeyden mahrûm kalacaktık. Mutlu, huzurlu ve refah içinde yaşayamayacaktık.

 

Sâhi; bu Kurtuluş Savaşı, neyden kurtulmanın savaşıydı?.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Aralık 2016

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder