11 Eylül 2023 Pazartesi

Siyâseti Dîne “Âlet” Etmek


“O, iş-başına geçti mi yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helâk etmeye çaba harcar. Allah ise, bozgunculuğu sevmez” (Bakara 205).

 

Âyetin “o” dediği kim yada kimlerdir?. Elbette fıtrata, doğaya ve normâle aykırı davranan kişi-kişiler. Bunlar Allah’ı, âhireti, gaybı, vahyi, peygamberleri ve İslâm’ı hesâba katmadıkları için, düşündükleri, konuştukları, plânladıkları ve yaptıklarına mutlakâ şeytan, nefs ve tâğutlar karışacaktır. İşe Allah’ı karıştırmayıp da şeytanı, nefsi ve tâğutları karıştıranlar ise mutlakâ eksik ve yanlış işler yapacaklar, sonuçta da çok da uzun olmayan bir vâdede ekini ve nesli ifsâd edeceklerdir ki insanlık-târihi de işte genelde bunun yaşandığı süreçtir.

 

Hayır!; başlığı yanlış yazmadım; “dîni siyâsete âlet etmek”ten değil, “siyâseti dîne âlet etmek”ten bahsedeceğim. Çünkü din dünyevî hiç-bir şeyin âleti olamaz. O sâdece Dünyâ’da da âhirette de iyilerden olma ve iyiyle karşılaşma kılavuzudur. Şu da var ki, siyâsete âlet edilen şey din değil, din adına uydurulan ve “din” diye ortaya atılan bâtıllardır.  

 

Din bir nesne değildir ve öznedir. Her-şeyin öznesi. Zîrâ Allah’ın vahiylerinden oluşan din “Allah’ın dîni”dir. Bu nedenle onu bir şeye âlet edemezsiniz. Aksine din, özne olduğu için her-şeyi kendine âlet eder ve böylece her-şey dîne göre olur. Allah katındaki tek hak din olan İslâm da zâten, her-şeyi dîne yâni İslâm’a göre belirlemek ve ikâme etmek için indirilmiş bir din’dir. Peygamberimiz’in imamlığı ve devlet-başkanlığı döneminde siyâset “dînin kontrôlü”nde ve yönlendirmesinde idi. Hz. Osman zamânında işler tersine döndü ve tam-aksine din siyâsetin kontrôlüne girmeye başladı. Daha sonra ise iş zıvanadan çıktı ki hâlen de aynı-şekilde devâm etmektedir ve din yâni İslâm, siyâsetin sıkı kontrôlü ve denetiminde bulunmakta, lâiklik denilen dinsizlik de buna kılıf yapılmaktadır.

 

İslâm her-şeye karışabilir ve “Allah’ın sözünü Dünyâ’da da hâkim kılmak için” her-şeyi dîne âlet eder ki bu en çok da siyâset alanında böyle olmalıdır. Zîrâ her-şeyi seküler siyâset belirliyorken, seküler siyâseti ise Allah’ı ve dîni hesâba katmayanlar belirliyor. Böyle olunca da insanların çoğunluğu zor bir hayat yaşarken, siyâseti belirleyen “mutlu azınlık çarkı” dönüp duruyor.    

 

Sosyâli, kültürel, âilevî, ahlâkî, ekonomik, asgarî, kânûnî, siyâsî her-şeyi ancak Allah belirlediğinde ve her-şey İslâm’a göre olunca ancak, aynen göklerdeki gibi bir düzen kurulabilir ve gerçek adâlet, eşitlik, hak-hakîkat ve ahlâk ikâme edilebilir. Bunun başka da bir yolu yoktur. Hani bir türlü adâlet-eşitlik, hak-hakîkat ve düzen-intizam sağlanamıyor da, tüm Dünyâ’da adâletsizliğin, eşitsizliğin, haksızlığın, ahlâksızlığın, açlığın-susuzluğun, şirkin-küfrün ve zulmün hâkim olduğu bir yer hâline geliyor. İşte tüm bunların nedeni, Allah’ın, âhiretin, gaybın, vahyin, peygamberlerin yân kısaca İslâm’ın her alanda hâkim olmasının önlenmesi, özellikle de siyâsetin dîne âlet edilmemesi ve tam-aksine, birilerinin, her-şeyde olduğu gibi, dîni siyâsetten de uzak tutmak için ellerinden gelen her-şeyi yapıyor olmalarıdır. “Din siyâsete âlet edilemez” diyorlar ama sürekli olarak “dinsizliği siyâsete âlet” ediyorlar.

 

Her-şey dînin âleti olmadığında yâni her-şey dîne göre olmadığında, din “her-şeye göre” olmaya başlar ki tüm zamanların asıl sorunu budur. Tüm vahiylerin ve peygamberlerin gönderiliş nedeni, “her-şeyi dîne göre yapmak” yâni her-şeyi ama özellikle de siyâseti dînin âleti kılmak”tır. Târih, dînin siyâsete âlet mi olacağı yoksa siyâseti ve her-şeyi dînin âleti mi edineceğinin savaşımının târihidir.

 

Siyâset dîne âlet edilmezse, din siyâsete âlet edilmeye başlar. Siyâset dîne âlet edilmediğinde, din, her türlü siyâsete her zaman âlet edilmeye çalışılmıştır. Zâten başka bir seçenek yoktur. O-hâlde ya -doğru olarak- “siyâset dîne” âlet edilecek yada -yanlış olarak- “din siyâsete” âlet edilecektir. Bakmayın siz modernlerin “dîni siyâsete âlet etmeyin” deyip durduklarına, onlar dîni adamakıllı olarak siyâsete âlet edip durmaktadırlar. Çünkü dîni serbest bıraksalar, din, siyâseti ele geçirecek ve siyâset dâhil her-şeyi kendine araç edinecektir ki bu, “her-şeyin Allah’a ve dîne göre olması” demektir. 

 

Siyâsete dîni, imânı, kitabı, peygamberi, şeriatı yâni İslâm’ı, yâni Allah’ı karıştırmamak, siyâsete; adâleti, eşitliği, ahlâkı, düzeni, intizâmı, hakkı-hakîkati vs. karıştırmamak demektir. İşte seküler siyâset bununla mâlûldür. O gidip diğeri gelirse, bu ideolojinin yerine diğer ideoloji hâkim olursa, muâsır uygarlıklar gibi olursak vs. her-şeyin çok iyi olacağı vaâtleri ve umutları her zaman boşa çıkmıştır ve bundan sonra da her zaman boşa çıkacaktır. Çünkü Allah’ın, âhiretin, vahyin, dînin, peygamberlerin yâni İslâm’ın işe karıştırılmaması tüm bu beklentileri boşa çıkaracak  ve sonuç hep hüsrân olacaktır ki zâten hep hüsrân olmaktadır. Sonuçta da umut, kitlelerin suyu-ekmeği olmaya devâm edecektir. 

 

Târih boyunca tüm kâfir ve müşrik kavimler, dîni, putlar üzerinden siyâsetin âleti yapmışlardır ki modern zamanlarda bu, “modern putlar” üzerinden yapılmaktadır. Tüm peygamberler ve vahiyler ise işte bunu tersine çevirerek, “dîni siyâsete âlet olmaktan” kurtarıp, tam-aksine, “siyâseti dînin âleti kılmak için” gönderilmişlerdir. Zâten her-şey dînin âleti ve aracı olursa yâni her-şey dîne göre olursa yerli-yerinde olur ve aynen göklerdeki bir düzen ve intizam Dünyâ’da da kurulabilir. Aksi-hâlde herkes ve her-şey dîni âlet etmek isteyecek ve din tahrif ve tahrip olmaya başlayacaktır.

 

Mezhep, meşrep, târikat, tasavvuf vs. bunların ortaya çıkışı, din-kaynaklı değil, siyâset-kaynaklıdır. Baktığınızda bu akımların, dîni hep siyâsetlerine âlet ettiklerini ve dîni siyâsetlerine göre şekillendirdiklerini görürsünüz. İnsanlık târihi boyunca bu hep böyle olduğu gibi, modern zamanlarda bu hâlen böyle olmaya devâm etmektedir. Modern mezhep, meşrep, târikat, cemaatler, ideolojiler, inançlar, felsefeler, düşünceler vs. şeytânî ve nefsi tüm akımlar, dîni hep siyâsetlerine âlet etmeye çalışmakta ve dîni ifsâd ederek tahrif ve tahrip etmektedirler. Bunlar, oluşturdukları siyâsetlerde hep dîni âlet olarak kullanmışlardır ve kullanmaktadırlar.

 

“İslâm siyasete âlet edilemez” diyenler, bâtıl dinler olan; lâik, seküler, demokratik, komünist, sosyâlist, kapitâlist, feminist, sapık modern dinleri siyâsete âlet etmekte bir sakınca görmezler. Evet; İslâm siyâsete âlet edilemez. Çünkü siyâset “İslâm’ın âleti”dir.

 

Sosyâli, kültürel, âilevî, ahlâkî, ekonomik, asgarî, kânûnî, siyâsî alanlara dîni yâni Allah katındaki tek hak din olan İslâm’ı karıştırmayı büyük bir felâket olarak görmek ya derin bir cehâlet yada ağır bir din-düşmanlığından başka bir şey değildir. Buna müslümanların bir kısmının da katılıyor oluşu ahmaklık ve budalalıktan başka bir şey olmaz. Zîrâ hem müslüman hem de lâik, demokratik, seküler ve modern olmak absürdlükten başkası değildir. İnsanların çoğunluğu bu absürdlükle mâlûldür. Lâkin İslâm’da çoğunluk her zaman olumsuzluk belirtir:

 

“Yer-yüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak zan ve tahminle yalan söylerler” (En-âm 116).

 

Dünyâ bir imtihan alanıdır ve bu imtihan kıyâmete kadar da bitecek değildir. Bu da -sünnetullah gereğince- çeşitli zorlukların ortaya çıkmasına neden olacaktır. Fakat niçin her-şeyi dînin âleti yaparak ve her-şeyi dîne göre düzenleyerek Dünyâ’yı doğal, normâl ve fıtrî hâle getirip, sâdece “doğal zorluklar”la imtihan olmak kolaylığı varken, dîn-İslâm hiç-bir şeye karıştırılmadığı için ve seküler siyâsete âlet edilip durduğundan dolayı doğal olmayan zorluklar içinde boğulup kalıyoruz ve imtihanları kaybederek hem Dünyâ’da zor bir hayat yaşıyoruz hem de âhiretimizi de riske atıyoruz?. Çünkü siyâseti dîne âlet edeceğimize, dîni siyâsete âlet ediyoruz ve böylece sünnetullahın zoruyla karşılaşıp duruyoruz.   

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Eylül 2023

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder