11 Eylül 2023 Pazartesi

İslâm’ın Altın-Çağı Ne Zamandır?

 

“Andolsun, sizin için, Allah’ı ve âhiret gününü umanlar ve Allah’ı çokça zikredenler için Allah’ın Resûlü’nde ‘güzel bir örnek’ vardır” (Ahzâb 21).

 

Aslında, belli bir dönem için Altın-Çağ ifâdesini kullanmak yerine, “hakkın, hakîkatin, ahlâkın, adâletin, iyiliğin, paylaşımın ve tevhidin ikâme edilip hâkim olduğu zamanlar, Allah’ın râzı olduğu zamanlardır” demek daha doğru olur. Çünkü bâtılın peşinde gidenler de dâhil herksin bir “altın-çağ”ı vardır ve onu över durur. Kendisinin en çok palazlandığı, Dünyâ’dan en çok yararlandığı, en güçlü olduğu, makam ve mevkî sâhibi olduğu, bağlı olduğu ideolojinin en zirvesine çıktığı, bir ülkenin ve devletin gücünün doruğuna çıktığı, topraklarını en çok genişlettiği, ilimde, bilgide ve teknolojide en çok atılımın yapıldığı vs. zamanlar “altın-çağ” olarak kabûl edilir. İslâm’ın altın-çağı ise, Allah’ın mü’minlerden râzı olduğu ve yardımını ulaştırdığı ve böylece şirkin, küfrün ve zulmün ber-tarâf edildiği ve hakkın-hakîkatin, adâletin-eşitliğin, ahlâkın ve tevhidin hâkim kılındığı zamanlardır.

 

Vahiy, Dünyâ’nın “altını üstüne getirmek için” indirilmiştir. Kur’ân “kâlpler için” bir şifâdır; zihinleri ise allak-bullak eder ve iç-âlemlerden sonra dış-âlemin yâni Dünyâ’nın altını üstüne getirir. Zîrâ o “büyük bir haber (Nebe’)”dir.

 

Mevcut Dünyâ “anlamsız” bir Dünyâ’dır. Mü’minlerin bu anlamsız dünyâya anlam katması zorunluluğu vardır. Gerekirse bunu, Dünyâ’nın altını üstüne getirerek yapar. Bir müslümanın Dünyâ’nın altını üstüne getirmek isteği, hedefi ve görevi, “Dünyâ’yı sükûnete kavuşturmak” içindir. Mevcut kötü durum nedeniyle Dünyâ’nın altını üstüne getirme hayâli kurmayan kişi peygamber seçilmez ve kendisine vahyedilmez. Allah, peygamberleri, Dünyâ’nın altını üstüne getirsinler-çevirsinler diye gönderir. Dünyâ’nın altını üstüne getirmeye cesâret edemeyenler, “altın”ı üstün hâle getirirler. Sonra da başlarlar ona tapmaya. Lâilaheillallah sözü ise, “yeryüzünün altını üstüne getirmek” ve “şirki mahvedip, tevhidi ikâme etme”nin sloganı ve startıdır. Bu startın başladığı an İslâm’ın altın-çağı da başlamış demektir.

 

Altın-çağ, tabiatın -sözde- hâkimiyet altına alındığı çağ değildir. Tam-tersine tabiat insanları hâkimiyeti altına almıştır.

 

Altın-çağ, robotların değil, İslâm’ın-tevhidin hâkim olduğu-olacağı çağdır.

 

İslâm’ın altın-çağı, şûrâ sisteminin terk edilerek Emeviler ile birlikte saltanatın başladığı ve müslümanların siyâsî, askerî ve ekonomik anlamda güçlenerek büyük bir devlet olduğu zamanlar değildir. Yine; saltanatın ve -sözde- hilâfetin el değiştirerek yönetimin Abbâsiler’e geçtiği ve gücünün zirvesine ulaştığı dönem de değildir. Me’mun döneminde Dâr’ûl Hikmet’in kurulduğu ve pagan felsefesinin ve biliminin temel alındığı ve sonuçta çeşitli sapkın düşüncelerin de ortaya çıktığı dönem de değildir. Kayıp Aydınlanma denilen ve bâzılarının da batı modernizmine meftûn ve râm olmasından dolayı çok övdüğü Îran ve Orta-Asya’da İbn-i Sinâ, Birûni ve Farâbi gibi kişiler ile bilimde bir ilerlemenin olduğu ve adına İslâm’ın Altın-Çağı denilen zaman da değildir. İslâm’ın altın-çağı, sınırların Çin’den İspanya’ya kadar genişlediği zamanlar değildir. Selçuklular ve Osmanlılar ile cihangir devletlerin ortaya çıkması ve Dünyâ’nın hâkimi oldukları dönem de değildir. Türkler için birilerinin zannettiği gibi , köhnemiş hilâfetin (!)  ve saltanâtın kaldırılıp yüzlerin, ruhların ve kâlplerin batı’ya ve muâsır devletlere dönüldüğü zamanlar da değildir. Özellikle 2. Dünyâ Savaşı’ndan sonra modern-bilim ve teknolojinin çok geliştiği (yada değiştiği) böylece Dünyâ’nın iletişimde ve ulaşımda bir köye döndüğü modern ve post-modern zamanlar da değildir.

 

Altını da yaratan Allah’ın hesâba katılmadığı yada merkeze alınmadığı bir çağ nasıl olur da altın-çağ olarak anılabilir?. İbn-i Sinâ, Birûni ve Farâbi gibi kişiler iyi bilim-adamları ve düşünürlerdir fakat onlar din konusunda zayıftırlar. Hattâ sapkın düşünceleri vardır yada dîne ilgisizdirler. Üstelik hâlleri ve davranışları İslâm’a çok da uygun olmayanlar vardır aralarında. Peki İslâm’ın yâni dînin altın-çağından bahsediyorsak, dînin ifsâd edildiği yada pek de kâle alınmadığı kişilerin yaşadığı çağ nasıl olacak da İslâm’ın altın-çağı olacak?. Bu dönemler “müslümanların altın-çağı” olabilir ama “İslâm’ın altın-çağı” olamaz. İslâm’ın altın-çağı olabilmesi için hayâtın merkezinde Allah, İslâm ve vahiy olması gerekir ve kişilerin tasavvurlarının, düşüncelerinin, konuşmalarının, yazdıklarının ve amel-eylemlerinin İslâm-merkezli olması gerekir:

 

“De ki: Şüphesiz benim namazım, ibâdetlerim, dirimim ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah’ındır. O’nun hiç-bir ortağı yoktur. Ben böyle emrolundum ve ben müslüman olanların ilkiyim” (En-âm 162-163).   

 

Altın-çağ, tevhidin hâkim olduğu çağdır. Asr-ı saadet çağı gibi. Tevhidin hâkim olması ise, göklerdeki gibi sâdece Allah’a göre olan bir düzenin Dünyâ’da da kurulmaya başlanması yada buna niyetlenerek çalışılmasıdır.

 

İslâm’ın altın-çağı, 23 yıllık nübüvvet sürecinde her-şeyin vahiy-merkezli olarak tasavvur edilmesi, vahiy-merkezli olarak düşünülmesi, konuşulması, yazılması ve amel-eylemde bulunulmasıdır. Tüm bunlar vahyin canlı-canlı inerken olması buna ayrıca bir değer katar. Zâten bu-bağlamda Allah’ın, Peygamberimiz’i ve o’nunla birlikte olanları “örnek” göstermesi de anlamlıdır. Örnek gösterildikleri için de yaşadıkları zamâna “asr-ı saâdet çağı” denilmiştir. Altın-çağ için asr-ı saadet çağından yada sürecinden daha iyi bir örnek olamaz. Çünkü dediğimiz gibi, İslâm’ın altın-çağı, Allah’ın râzı olduğu ve yardımını ulaştırarak şirkin, küfrün ve zulmün ber-taraf edilerek hakkın ve hakîkatin hâkim kılındığı çağ ve dönemdir. Bu dönem özelde 23 yıl, genelde ise 50-60 yıllık bir dönemdir.

 

Altının bir gücü vardır, fakat çelik ondan daha güçlüdür. Lâkin çelik çağı da en ideâl çağ değildir. İslâm’ın altın çağı; kitap mizan ve demirin dengede olduğu çağdır.

 

İslâm’ın tüm zamanlar için altın-çağı, hayâtın vahiy-merkezli olarak okunduğu ve dokunduğu, îmânın, sabrın, direnişin, paylaşmanın, hicretin, kardeşliğin, cihadın, şehâdetin, devletin ve medeniyetin ikâme edildiği ve başlatıldığı, Allah’ın da râzı olarak nîmetlerini indirdiği çağdır. Allah’ın, âhiretin, gaybın, vahyin, dînin, İslâm’ın, peygamberliğin, imânın, ibâdetin ve teslîmiyetin hesâba katılmadığı yada merkezde olmadığı hiç-bir çağ altın-çağ falan değildir vesselam. 

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Eylül 2023

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder