“Ey îman edenler!;
Allah’tan korkup-sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir nûr ve anlayış
(furkân) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük fazl
sâhibidir” (Enfâl 29).
Kâinatta muhteşem bir döngü
ve denge vardır. Bu muhteşem döngünün ve dengenin nedeni, kâinât döngüsüne
Allah’tan başkasının karışmaması ve göklerdeki her-şeyin Allah’ın kânunlarına
göre hareket etmesidir. Kâinatta döngünün ve dengenin bozulduğu tek alan, insanların
işe karıştığı noktadadır. Sosyâl, kültürel, ekonomik, hukûkî, kânûnî, askerî,
dînî, âilevî, ahlâkî vs. alanlarda (İslâm-merkezli çok kısa dönemler hâriç) bir
türlü denge sağlanamamıştır ve sağlanamamaktadır. Vahiy-merkezli olmayınca insanların
yaptığı şey, bir yanlışı yeni bir yanlış ile gidermeye çalışmak ve bir yanlışı
yeni bir yanlışla savunmak olmuştur-olmaktadır.
İnsanların târih boyunca
sürekli yaptığı hatâ, “bir yanlıştan benzer bir yanlışa düşmek” olmuştur. İnsanlar
2’ye ayrılır: 1-Yanlışı hemen görenler, 2-Yanlışı iş işten geçtikten sonra fark
edenler. Âyetin de söylediği gibi, bir yanlışı yayılmadan hemen görebilmek için
bir ferâset, bir nûr, bir furkân gerekir. Bunu sağlayacak olan tek şey ise
İslâm’ın nûru, ferâseti ve vahyin kazandırmış olduğu bakış-açısıdır. İnsanları,
bir yanlışı başka bir yanlış ile savunmaktan ancak bu İslâmî bakış-açısı
kurtarabilir.
İnsanlar târih boyunca;
geleneği modern olan ile, klâsik hurâfeleri modern hurâfelerle, ilkel olanı
modern-bilim ve teknoloji ile, tek-kişilik ideolojileri çok-başlı
ideolojilerle, klâsik putları modern putlarla, uygun olmayan zemine uygun
olmayan malzemeyle yapı yapmayı, yine uygun olmayan zemin ve malzemeyle
yapmakla, beşerî-mitolojik dinleri modern-beşerî dinlerle ve inançlarla, eski
klâsik savaşları daha yıkıcı olan modern savaşlarla, yanlış düşünce ve
felsefeleri yeni ama yanlış felsefe ve düşüncelerle, eski kast sistemini modern yeni kast sistemleriyle, eski eğitim
sistemini yeni eğitim sistemiyle vs. eskiden yapılmış ne kadar yanlış ve çirkinlikler
varsa şimdi de yeni yanlış ve çirkinliklerle savunmaktadırlar. Çünkü eğer
Allah’ı, âhireti, gaybı, vahyi, peygamberleri, dîni yâni İslâm’ı hesâba
katmıyorsanız hattâ merkeze almıyorsanız, mecbûren eski bir yanlışı yeni bir
yanlışla gidermeye çalışırsınız yada eski bir yanlışı yeni bir yanlış ile
savunmaya kalkarsınız.
Bu bağlamda; mitolojik
dinler yanlıştır ve sapkındır fakat modern New Age dinler-inançlar da yanlıştır
ve sapkındır. Eski büyücüler ve gaybdan haber verenler yanlış yoldaydılar ama modern
kâhinler, komplo teorisyenleri ve modern müneccimler de yanlış yoldadırlar.
Astrolojinin verileri uydurmadır ama astronominin verilerinin de büyük
çoğunluğu uydurmadır. Orta-çağ felsefesini yanlış bulanlar bilsin ki modern çağ
felsefesi de yanlıştır. Rönesans sanatı sapkındır ama modern sanat da
sapkındır. Roma İmparatorluğu zâlimse, ABD de zâlimdir. Eskiden insanlar büyük
zorluklar altında yaşamışlardır ama modern insanlar da büyük zorluklar altında
yaşamaktadır. Eski adâletsizlikler kötüyse modern adâletsizlikler de kötüdür. Eski
şirk, küfür ve zulümler insanlığa ve Dünyâ’ya zarar verdiyse modern şirk, küfür
ve zulümler de vermektedir.
Dünyâ’ya son 250 yıldır batı
uygarlığı hâkim olduğu için insanlar kıyaslamayı hep batı’ya göre yapıyor ve
lâik-seküler zihniyet hep şu tür laflar söylüyor; “müslümanlar her türlü
hurâfeler üretirlerken, Avrupa bilim, teknoloji ve felsefe ile uğraşıyordu”. Fakat
batı aynı-zamanda dinden-îmandan vazgeçiyor ve ona düşman oluyordu. Önceden din
ile yaptığı yanlışı bu sefer de dinsizlikle yapmanın adımını atıyordu ki
geldiğimiz yer îtibârıyla Dünyâ’yı dinsizlikle mâlûl bir yer hâline getirmişlerdir.
Yâni eskiden aşırı din ile yaptıkları yanlışları şimdi de aşırı dinsizlikle
yapmaktadırlar ve bir türlü denge kuramamaktadırlar. Sonuçta ortada bir
dengesizlik sürüp gitmektedir. Zîrâ eski yanlışların çâresi olarak doğru
zannettikleri yeni yanlışlıklar ve sapkınlıklar ortaya çıkarmaktadırlar ve
bunlar da kısa vâdede insanlara büyük zararlar vermektedir.
Hristiyanlar -muvahhid olanlar
hâriç- önceden bir insan olarak Hz. Îsâ’ya tapıyorlardı, şimdi ise Hümanizm ve
akıl bağlamında tüm insanlara tapıyorlar ve aynı yanlışı yapıyorlar ama eski yanlışı
yeni yanlış ile savunuyorlar.
Âdem’den bêri insanoğlunun
ürettiği bilginin %95’i yanlış, %4’ü de şüphelidir. Buna rağmen eski bilgiyi kötüleyip
yeni bilgiyi övüyorlar. Fakat bu yeni bilgi de Allahsız ve dolayısıyla sapkın
olduğu için küresel ve kitlesel anlamda bir yaraya merhem olmuyor ve bir fayda
sağlamıyor.
İnsanlık târihinin en büyük
yanlışı-günahı-felâketi, liberâlizm adına “insanı sınırsızca serbest bırakmak”
olmuştur. Eskiden insanların özgür olmadığını söyleyenler Dünyâ’yı küresel bir
açık-hava hapishânesine çevirmişlerdir ve üstelik herkesi 7/24 izleyip
durmaktadırlar (panoptikon) buna rağmen modern insanın en özgür insan olduğunu
savunmaktadırlar. Oysa modern insanın özgürlüğü bir tek, “Allah, din ve
vahiyden özgür olmak ve bundan dolayı da her türlü sapkınlığı özgürce işleyebilmek
özgürlüğü”nden başkası değildir.
Eski târikat
ve tasavvufçular; “hakîkate ancak keşif ile ulaşılır, o keşif de bizim gibi
yüce zâtlara âittir” derken; modernler de, “hakîkate ancak felsefe, modern-bilim
ve teknoloji ile ulaşırsın, ona ulaşmak da bizim gibi uzman, doç, ve prof.
Olmayı gerektirir” diyerek şirkin iki farklı yönünü gösteriyorlar ve benzer
yanlışı savunuyorlar. Böylece iki kesim de vahiyden ve güzel örneklikten
koptuğunu sergilemiş oluyor. Oysa hakka ve hakîkate ancak vahiy-merkezli olarak
îman ve sâlih amel ile ulaşılabilir.
Müslüman
ve doğu’lular insanları mistisizm, bâtınilik ve tasavvuf ile “içten”
sömürürken, “keşifler (aslında yaptığı sömürüdür) yaptı ve insanlığa ufuklar açtı”
denilen batı, Amerika’da kızılderilileri öldürüyor, Afrika’da siyah ırkı
köleleştiriyor ve uzak-doğuda ise sarı ırkı sömürüyordu. Böylece kitaptan ve
dinden kopmanın sonucu iki farklı şekilde ortaya çıkmış oluyordu. Birileri
kâlpleri kullanarak insanları sömürürken diğeri beyinleri ve zihinleri
sömürerek ve de nefisleri kışkırtarak insanları sömürüyordu. Böylece sürekli
bir sömürü mevcut oluyordu.
Kânunları tek bir kişinin
belirlemesi “yanlış” görülürken, tek-tek kişilerden oluşan çoğunluğun
belirlemesi “doğru” görülüyor ve savunuluyor. Peki küresel ve kitlesel anlamda
ne değişti ve nasıl iyilikler ve çâreler ortaya çıktı ki?. Elbette koca bir
hiç!.
Batı’nın, kadim bilimden
koparak oluşturduğu modern-bilim anlayışı, Newton’un, “şu-anda yanlış olduğu
ispatlanan” sonuçlarına bakarak oluşturduğu bilim anlayışıdır. Newton’un yerçekimi
kânunu, Einstein’in yeni çekim teorisiyle yanlışlanıyor. Oysa iki teori de yanlıştır.
Bunun gösterilmesi için üçüncü bir yanlış teorinin ortaya çıkma zamânını
beklemek yada hakkın ortaya çıkıp işin kesin ve net doğrusunu ortaya koymasını
beklemek gerekiyor.
“Batı’yla ancak yine onların
silahları gibi silahlarla mücâdele edilebilir” düşüncesi çok yanlıştır. Çünkü
eğer batı’nın silahlarını edinirsem, ben de onlar gibi zâlim olurum. Lâkin
mevcut durum bir zorunluluk -en azından geçici olarak- silahlanmayı
gerektiriyor.
Osmanlı,
batı karşısındaki geri kalışını tâmir etmek için, askeri alanda taklitçilik
yaparak “batı’dan mülhem” modern ordu kurmakla nasıl yanlışa düştüyse;
Cumhuriyet Türkiye’si de, batı karşısındaki geri kalışını tâmir etmek için,
siyâsi alanda taklitçilik yaparak “batı’dan mülhem” modern-seküler ideolojileri
uygulayarak yanlışa düşmüştür. İkisi de yaptıklarının olumlu sonuçlarını bâriz
bir şekilde görememiştir.
Demokrasi, ilk düğmenin
yanlış iliklenmesidir. Buna rağmen demokrasinin apaçık yanlışları ve zararları,
“daha fazla demokrasi” diyerek kapatılmaya ve savunulmaya çalışılıyor. Bir
yanlış başka bir yanlış ile değiştirilemez, giderilemez ve savunulamaz.
Modern yanlışlıklar,
geçmişin yanlışlarının aşırı eleştirilmesiyle kapatılmaya çalışılıyor.
Eski yada yeni bir yanlışı,
yeni yada daha yeni olan bir yanlışla savunmaktan kurtulmanın tek çâresi ve
yöntemi, “yanlıştan ve hatâdan münezzeh olan” Allah’ının sözünü dinlemek, kararları
ve tüm çalışmaları da vahiy-merkezli olarak yapmaktan geçer. Varlığı Yaratan’ı
hesâba katmadan yapılan tüm yanlışlar yen, bir yanlışla değiştirilmek, giderilmeye
çalışmak ve savunulmak zorunda kalacaktır.
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Eylül 2023
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder