11 Eylül 2023 Pazartesi

Bir Yanlışı Başka Bir Yanlış İle Savunmak

 

“Ey îman edenler!; Allah’tan korkup-sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir nûr ve anlayış (furkân) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük fazl sâhibidir” (Enfâl 29).

 

Kâinatta muhteşem bir döngü ve denge vardır. Bu muhteşem döngünün ve dengenin nedeni, kâinât döngüsüne Allah’tan başkasının karışmaması ve göklerdeki her-şeyin Allah’ın kânunlarına göre hareket etmesidir. Kâinatta döngünün ve dengenin bozulduğu tek alan, insanların işe karıştığı noktadadır. Sosyâl, kültürel, ekonomik, hukûkî, kânûnî, askerî, dînî, âilevî, ahlâkî vs. alanlarda (İslâm-merkezli çok kısa dönemler hâriç) bir türlü denge sağlanamamıştır ve sağlanamamaktadır. Vahiy-merkezli olmayınca insanların yaptığı şey, bir yanlışı yeni bir yanlış ile gidermeye çalışmak ve bir yanlışı yeni bir yanlışla savunmak olmuştur-olmaktadır.

 

İnsanların târih boyunca sürekli yaptığı hatâ, “bir yanlıştan benzer bir yanlışa düşmek” olmuştur. İnsanlar 2’ye ayrılır: 1-Yanlışı hemen görenler, 2-Yanlışı iş işten geçtikten sonra fark edenler. Âyetin de söylediği gibi, bir yanlışı yayılmadan hemen görebilmek için bir ferâset, bir nûr, bir furkân gerekir. Bunu sağlayacak olan tek şey ise İslâm’ın nûru, ferâseti ve vahyin kazandırmış olduğu bakış-açısıdır. İnsanları, bir yanlışı başka bir yanlış ile savunmaktan ancak bu İslâmî bakış-açısı kurtarabilir.

 

İnsanlar târih boyunca; geleneği modern olan ile, klâsik hurâfeleri modern hurâfelerle, ilkel olanı modern-bilim ve teknoloji ile, tek-kişilik ideolojileri çok-başlı ideolojilerle, klâsik putları modern putlarla, uygun olmayan zemine uygun olmayan malzemeyle yapı yapmayı, yine uygun olmayan zemin ve malzemeyle yapmakla, beşerî-mitolojik dinleri modern-beşerî dinlerle ve inançlarla, eski klâsik savaşları daha yıkıcı olan modern savaşlarla, yanlış düşünce ve felsefeleri yeni ama yanlış felsefe ve düşüncelerle, eski kast sistemini  modern yeni kast sistemleriyle, eski eğitim sistemini yeni eğitim sistemiyle vs. eskiden yapılmış ne kadar yanlış ve çirkinlikler varsa şimdi de yeni yanlış ve çirkinliklerle savunmaktadırlar. Çünkü eğer Allah’ı, âhireti, gaybı, vahyi, peygamberleri, dîni yâni İslâm’ı hesâba katmıyorsanız hattâ merkeze almıyorsanız, mecbûren eski bir yanlışı yeni bir yanlışla gidermeye çalışırsınız yada eski bir yanlışı yeni bir yanlış ile savunmaya kalkarsınız.

 

Bu bağlamda; mitolojik dinler yanlıştır ve sapkındır fakat modern New Age dinler-inançlar da yanlıştır ve sapkındır. Eski büyücüler ve gaybdan haber verenler yanlış yoldaydılar ama modern kâhinler, komplo teorisyenleri ve modern müneccimler de yanlış yoldadırlar. Astrolojinin verileri uydurmadır ama astronominin verilerinin de büyük çoğunluğu uydurmadır. Orta-çağ felsefesini yanlış bulanlar bilsin ki modern çağ felsefesi de yanlıştır. Rönesans sanatı sapkındır ama modern sanat da sapkındır. Roma İmparatorluğu zâlimse, ABD de zâlimdir. Eskiden insanlar büyük zorluklar altında yaşamışlardır ama modern insanlar da büyük zorluklar altında yaşamaktadır. Eski adâletsizlikler kötüyse modern adâletsizlikler de kötüdür. Eski şirk, küfür ve zulümler insanlığa ve Dünyâ’ya zarar verdiyse modern şirk, küfür ve zulümler de vermektedir.

 

Dünyâ’ya son 250 yıldır batı uygarlığı hâkim olduğu için insanlar kıyaslamayı hep batı’ya göre yapıyor ve lâik-seküler zihniyet hep şu tür laflar söylüyor; “müslümanlar her türlü hurâfeler üretirlerken, Avrupa bilim, teknoloji ve felsefe ile uğraşıyordu”. Fakat batı aynı-zamanda dinden-îmandan vazgeçiyor ve ona düşman oluyordu. Önceden din ile yaptığı yanlışı bu sefer de dinsizlikle yapmanın adımını atıyordu ki geldiğimiz yer îtibârıyla Dünyâ’yı dinsizlikle mâlûl bir yer hâline getirmişlerdir. Yâni eskiden aşırı din ile yaptıkları yanlışları şimdi de aşırı dinsizlikle yapmaktadırlar ve bir türlü denge kuramamaktadırlar. Sonuçta ortada bir dengesizlik sürüp gitmektedir. Zîrâ eski yanlışların çâresi olarak doğru zannettikleri yeni yanlışlıklar ve sapkınlıklar ortaya çıkarmaktadırlar ve bunlar da kısa vâdede insanlara büyük zararlar vermektedir.

 

Hristiyanlar -muvahhid olanlar hâriç- önceden bir insan olarak Hz. Îsâ’ya tapıyorlardı, şimdi ise Hümanizm ve akıl bağlamında tüm insanlara tapıyorlar ve aynı yanlışı yapıyorlar ama eski yanlışı yeni yanlış ile savunuyorlar.

 

Âdem’den bêri insanoğlunun ürettiği bilginin %95’i yanlış, %4’ü de şüphelidir. Buna rağmen eski bilgiyi kötüleyip yeni bilgiyi övüyorlar. Fakat bu yeni bilgi de Allahsız ve dolayısıyla sapkın olduğu için küresel ve kitlesel anlamda bir yaraya merhem olmuyor ve bir fayda sağlamıyor.

 

İnsanlık târihinin en büyük yanlışı-günahı-felâketi, liberâlizm adına “insanı sınırsızca serbest bırakmak” olmuştur. Eskiden insanların özgür olmadığını söyleyenler Dünyâ’yı küresel bir açık-hava hapishânesine çevirmişlerdir ve üstelik herkesi 7/24 izleyip durmaktadırlar (panoptikon) buna rağmen modern insanın en özgür insan olduğunu savunmaktadırlar. Oysa modern insanın özgürlüğü bir tek, “Allah, din ve vahiyden özgür olmak ve bundan dolayı da her türlü sapkınlığı özgürce işleyebilmek özgürlüğü”nden başkası değildir.

 

Eski târikat ve tasavvufçular; “hakîkate ancak keşif ile ulaşılır, o keşif de bizim gibi yüce zâtlara âittir” derken; modernler de, “hakîkate ancak felsefe, modern-bilim ve teknoloji ile ulaşırsın, ona ulaşmak da bizim gibi uzman, doç, ve prof. Olmayı gerektirir” diyerek şirkin iki farklı yönünü gösteriyorlar ve benzer yanlışı savunuyorlar. Böylece iki kesim de vahiyden ve güzel örneklikten koptuğunu sergilemiş oluyor. Oysa hakka ve hakîkate ancak vahiy-merkezli olarak îman ve sâlih amel ile ulaşılabilir.

 

Müslüman ve doğu’lular insanları mistisizm, bâtınilik ve tasavvuf ile “içten” sömürürken, “keşifler (aslında yaptığı sömürüdür) yaptı ve insanlığa ufuklar açtı” denilen batı, Amerika’da kızılderilileri öldürüyor, Afrika’da siyah ırkı köleleştiriyor ve uzak-doğuda ise sarı ırkı sömürüyordu. Böylece kitaptan ve dinden kopmanın sonucu iki farklı şekilde ortaya çıkmış oluyordu. Birileri kâlpleri kullanarak insanları sömürürken diğeri beyinleri ve zihinleri sömürerek ve de nefisleri kışkırtarak insanları sömürüyordu. Böylece sürekli bir sömürü mevcut oluyordu.

 

Kânunları tek bir kişinin belirlemesi “yanlış” görülürken, tek-tek kişilerden oluşan çoğunluğun belirlemesi “doğru” görülüyor ve savunuluyor. Peki küresel ve kitlesel anlamda ne değişti ve nasıl iyilikler ve çâreler ortaya çıktı ki?. Elbette koca bir hiç!.

 

Batı’nın, kadim bilimden koparak oluşturduğu modern-bilim anlayışı, Newton’un, “şu-anda yanlış olduğu ispatlanan” sonuçlarına bakarak oluşturduğu bilim anlayışıdır. Newton’un yerçekimi kânunu, Einstein’in yeni çekim teorisiyle yanlışlanıyor. Oysa iki teori de yanlıştır. Bunun gösterilmesi için üçüncü bir yanlış teorinin ortaya çıkma zamânını beklemek yada hakkın ortaya çıkıp işin kesin ve net doğrusunu ortaya koymasını beklemek gerekiyor.

 

“Batı’yla ancak yine onların silahları gibi silahlarla mücâdele edilebilir” düşüncesi çok yanlıştır. Çünkü eğer batı’nın silahlarını edinirsem, ben de onlar gibi zâlim olurum. Lâkin mevcut durum bir zorunluluk -en azından geçici olarak- silahlanmayı gerektiriyor.

 

Osmanlı, batı karşısındaki geri kalışını tâmir etmek için, askeri alanda taklitçilik yaparak “batı’dan mülhem” modern ordu kurmakla nasıl yanlışa düştüyse; Cumhuriyet Türkiye’si de, batı karşısındaki geri kalışını tâmir etmek için, siyâsi alanda taklitçilik yaparak “batı’dan mülhem” modern-seküler ideolojileri uygulayarak yanlışa düşmüştür. İkisi de yaptıklarının olumlu sonuçlarını bâriz bir şekilde görememiştir.

 

Demokrasi, ilk düğmenin yanlış iliklenmesidir. Buna rağmen demokrasinin apaçık yanlışları ve zararları, “daha fazla demokrasi” diyerek kapatılmaya ve savunulmaya çalışılıyor. Bir yanlış başka bir yanlış ile değiştirilemez, giderilemez ve savunulamaz.  

 

Modern yanlışlıklar, geçmişin yanlışlarının aşırı eleştirilmesiyle kapatılmaya çalışılıyor.

 

Eski yada yeni bir yanlışı, yeni yada daha yeni olan bir yanlışla savunmaktan kurtulmanın tek çâresi ve yöntemi, “yanlıştan ve hatâdan münezzeh olan” Allah’ının sözünü dinlemek, kararları ve tüm çalışmaları da vahiy-merkezli olarak yapmaktan geçer. Varlığı Yaratan’ı hesâba katmadan yapılan tüm yanlışlar yen, bir yanlışla değiştirilmek, giderilmeye çalışmak ve savunulmak zorunda kalacaktır.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Eylül 2023

 

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder