“De ki: Allah katında, ‘kesinleşmiş bir cezâ olarak’
bundan daha kötüsünü haber vereyim mi?. Allah’ın kendisine lânet ettiği, ona
karşı gazablandığı ve onlardan maymunlar ve domuzlar kıldığı ile tâğuta
tapanlar; işte bunlar, yerleri daha kötü ve dümdüz yoldan daha çok
sapmışlardır” (Mâide 60).
“O, size ancak ölüyü, kanı, domuz-etini ve Allah’tan
başkası adına kesilmiş olan (hayvan)ı haram kıldı. Fakat kim mecbur kalırsa,
saldırmamak ve sınırı aşmamak üzere (yiyebilir). Çünkü gerçekten Allah,
bağışlayandır, esirgeyendir” (Nahl
115).
Allah’ın, domuzu haram
etmesinin nedeni, insanların nefislerinden dolayı domuzluğa çok meyilli
olmasından dolayıdır. Modern insanın doyumsuzluğu ve dolayısıyla domuzluğu,
modern üretimlerin “sâdece bedene yönelik” olması ve “rûha hitâp etmemesi”nden
dolayıdır.
Modern toplumda çeşitli temâyüller
vardır. Yahudileşme temâyülü, hristiyanlaşma temâyülü, protestanlaşma temâyülü,
kapitâlistleşme, liberâlleşme, feministleşme, demokratlaşma, lâikleşme ve
sekülerleşme temâyülleri var. Fakat aslında bunların hepsini kuşatan ve kapsayan
temel bir temâyül vardır: Domuzlaşma temâyülü. Domuzlaşma temâyülü başlamadıkça
bu din-dışı sapkın akımlar ve temâyüller başlayamaz.
Modernizm bir domuzlaşma
temâyülü ve uygarlığıdır. Zîrâ modernizm haz-merkezliliktir ve en yüksek dozda
ve kesintisiz olarak haz içinde yaşama özlemini ifâde eder. Haz-merkezli olmak
için domuzlaşmak şarttır. Hiç-bir şeyi ayırmadan, doymadan ve büyük bir iştahla
tüketmekle haz almak bir domuzlaşma temâyülüdür. Haz-merkezli yaşamayı
(hayvanlık) seçenlerin en iyi arkadaşı, yine bir hayvan olan “domuz” olacaktır.
Modernizm, “köpek gibi”
itaat edip, “eşek gibi” çalışıp, “domuz gibi” yeme uygarlığıdır. Seküler modern
sisteme göre insan; “eşek gibi çalışıp, köpek gibi itaat edip, domuz gibi yemek
için” yaratılmıştır. Bu nedenle seküler sistem, modern dünyâdan domuz gibi
yararlanmayanları ve haz içinde olmayanları deli, sapık ve zavallı olarak görüyor
ve o şekilde îlân ediyor. Modern dünyâda domuzluğu (tüketim) en üst seviyede
gerçekleştiren kişiler, “en üstün kişiler” olarak kabûl edilir.
“Ey îman edenler!, size verdiğimiz rızıkların temiz
olanlarından yiyin…” (Bakara 172) âyetine
rağmen insanların yediği, içtiği, giydiği ve soluduğu hep zehir olmuş
durumdadır. Zîrâ bir domuzlaşma temâyülü vardır ve insanlar iyisini-kötüsünü,
helâlini-haramını ve temizini-pisini hiç ayırmadan tüketmek hırsına düşmüş
durumdadır. Bu tüketiş şekli, insanların tasavvurlarını, düşüncelerini,
sözlerini ve davranışlarını etkilemekte ve belirlemektedir. Bir Çin atasözünde “insan
yediğidir” denir. Yâni yediği-içtiği şeyler insanın kişiliğini belirler. “Bana yediğinizi-içtiğinizi-giydiğinizi
söyleyin, size kim olduğunuzu söyleyeyim” durumuna gelinmiştir. Modernizmin tek-tipleştirme
projesinin sonucu olarak küresel anlamda hemen herkes benzer şeyleri yiyip-içtiği
ve giydiği için, küresel bir domuzlaşma temâyülü baş-göstermiştir. İşin üzücü
tarafı, “tuz” olması gereken müslümanlarda da bu temâyül görülmeye başlamıştır.
Zîrâ domuzlaşmayı başlatan ve yönetenlerin güdümünde düşünüyor, üretiyor ve
tüketiyorlar. Oysa Allah bu konuda bizi uyarıyor:
“Sen onların dinlerine uymadıkça, yahudi ve
hristiyanlar senden kesinlikle hoşnut olmazlar. De ki: ‘Şüphesiz doğru yol,
Allah’ın (gösterdiği) yoludur’. Eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların
hevâ (istek ve arzu)larına uyacak olursan, senin için Allah’tan ne bir dost
vardır, ne de bir yardımcı” (Bakara
120).
Onların dinlerine
girinceye-uyuncaya kadar âyetinin bir anlamı da; “domuzlaşma temâyülü gösterene
ve domuzlaşana kadar”dır.
İnsanlar yediklerine-içtiklerine
göre hareket ederler. Bu nedenle bir şeyin hem temiz olması hem de helâl olması
önemlidir. Meselâ bir şey helâl ama temiz değilse, o şeyin yenmesi yasak ve
haram olduğu gibi; aynı şekilde, bir şey temiz ama helâl değilse, yine
haramdır. Temiz olmayanlar daha çok maddî yönü olumsuz anlamda etkilerken,
helâl olmayanlar da daha çok mânevî yönü olumsuz etkiler. Helâl olmayan, meselâ
bir çalıntı şeyi yemek yada kullanmak, kişinin mânevî yanını olumsuz yönde
etkileyecektir. Meselâ hırsızlıkla elde edilmiş bir eti yemek, o et temiz
olduğundan dolayı vücûda yapması gereken olumlu etkiyi yapacaktır ama, yiyenin
mânevî yönü çok olumsuz şekilde değişecek ve zamanla çirkef bir insan(!) olup
çıkacaktır. Bu nedenle Kur’ân’da, yiyecek-içeceklerin ve tabî ki kullanılan
diğer şeylerin, hem temiz hem de helâl olması şart koşulur:
“Ey insanlar, yeryüzünde olan şeyleri helâl ve temiz
olarak yiyin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Gerçekte o, sizin için apaçık
bir düşmandır” (Bakara 168).
Tabi domuzlaşma temâyülü
sâdece yeme-içmede olmaz. Domuzlaşma temâyülünü asıl başlatan temel şeyler
vardır. Bu şeylerin başında, Allah-merkezli yaşamaktan vazgeçmek gelir.
Allah-merkezli yaşamayınca Allah-merkezli yâni din-merkezli düşünmenin sonu
gelir. Tek hak din olan İslâm-merkezli olarak düşünülmediğinde ve
yaşanmadığında mecbûren şeytan, nefs ve tâğutların merkezinde düşünmek ve
yaşamak başlayacak ve bu düşünce şekli en üstün hayat-tarzı olarak görüleceği
için artık nefsi sürekli kışkırtmak yoluna girilecek ve bu da domuzlaşmayı
yanında getirecektir. Üstelik Allah-merkezli düşünme şekli yobazca, ilkel ve
teröristlik olarak görülecektir. Böylece kırmızı çizgiler ortadan kalkacaktır. Zîrâ
Allah-merkezlilik dışındaki her-şey, beşerî olması bakımından kırmızı çizgileri
kaldırmaya meyillidir. Kırmızı çizgilerin kaldırılması nefsin kışkırtılması demek
olacağı için kısa-zamanda domuzlaşma temâyülü başlayacak ve domuz gibi bir
hayat özlemi duyulmaya başlanacaktır. Sonuçta da modern insan, “insan görünümlü
domuz” olacaktır. Çünkü insan domuz gibi yiyip-içip domuz gibi
sınırsızlaştığında domuzdan bir farkı kalmayacaktır:
“De ki: Allah katında, ‘kesinleşmiş bir cezâ olarak’
bundan daha kötüsünü haber vereyim mi?. Allah’ın kendisine lânet ettiği, ona
karşı gazablandığı ve onlardan maymunlar ve domuzlar kıldığı ile tâğuta
tapanlar; işte bunlar, yerleri daha kötü ve dümdüz yoldan daha çok
sapmışlardır” (Mâide 60).
Ne ilginçtir ki, modern
dünyâda domuzluğu (sınırsız tüketim) en üst seviyede gerçekleştiren kişiler,
“en üstün kişiler” olarak kabûl ediliyor. Zîrâ modernizm bir “sınırsızlık
uygarlığı”dır. Zâten batı uygarlığı, kendileri gibi sınırsız bir hayat-modelini
benimsemeyenlere yâni kendileri gibi domuzlaşmayanlara ve domuzlaşmayı kabûl
etmeyenlere saldırır ve Dünyâ’yı onlar için “yaşanmaz bir yer” hâline getirmek
ister. Çünkü batı’nın domuzlaşmış olanları, “domuzlaşmadan” geçinirler. Ne
kadar çok insan domuzlaşırsa, o oranda zenginliklerini ve de domuzluklarını
yâni sınırsızlıklarını kolayca ve rahatça, tam da şeytanın ve nefislerini
istediği gibi yaşayabileceklerdir. Bu nedenle de tüm Dünyâ’ya sürekli olarak
domuzlaşma temâyülünü başlatacak argümanlar getirirler.
Domuzluğu
önleyecek tek çâre İslâm’dır. İslâm, domuzu yasaklayarak aslında domuzlaşmayı
yasaklamaktadır. Domuz gibi her-şeyi tüketmeyi ve hiç-bir sınır tanımamayı
engellemeye çalışır. Ramazan Ayı bu nedenle vardır. Ramazan “yeme ayı” değil,
“yememe ayı”dır. Ramazan’da domuz gibi yememek alışkanlığıyla domuzlaşma
temâyülünden ve de domuzlaşmaktan kurtulmak mümkündür. Zâten Ramazan, tüm hayâtı
Ramazan gibi yaşama provasıdır.
Bâzıları içki sofrasında
domuz eti yememeyi “dindarlık” zannediyor. Modern müslümanlık, “domuzun etini
yemeyen ama sütünü içen” bir müslümanlık(!) şeklidir. Allah, domuz etini
yasaklamakla domuzun özelliklerinin bize geçmesini engellemek istemiştir belki
de. Çünkü domuzlaşma temâyülü tüm Dünyâ’ya, domuz yemenin helâl olduğu
yerlerden yayılmıştır-yayılmaktadır. Zâten bir domuzluk uygarlığı olan
modernizmi başlatanlar da domuzu helâl kılanlardır.
Tevrat’la amel edeceğine söz
verip de “Cumartesi Yasağı”nı çiğneyerek sözünden dönen yahudiler, “maymun ve
domuz” oldular. Şimdi müslüman(!) olarak sözümüzde durmadığımız için, biz de “maymun
ve domuz” mu oluyoruz acaba?. Zîrâ Allah’a verdikleri “söz”ü tutmayanlar
maymunlaşırlar ve de domuzlaşırlar.
Domuz, sınırsızlığı ifâde
eder. Domuzun yemede hiç-bir sınırı yoktur, cinsellikte hiç-bir sınırı yoktur.
Bu nedenle domuz yasağı aslında “domuzlaşma yasağı” yâni “sınırsızlaşma
yasağı”dır. İslâm ise, bir “sınırlar dîni”dir. Bu sınırlar, “Allah’ın koyduğu
sınırlar”dır. Bu sınırlara uymayanlar domuzlaşma temâyülü gösterirler ve
kısa-zamanda da domuzlaşırlar.
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn
Görmüş
Mart 2022
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder