“Allah’ın,
bâzısını bâzısına üstün kılması ve onların kendi mallarından harcaması
nedeniyle erkekler, kadınlar üzerinde ‘sorumlu gözeticidir’. Sâliha kadınlar,
gönülden (Allah’a) itaat edenler, Allah nasıl koruduysa görünmeyeni
koruyanlardır” (Nîsâ 34).
İlk
insanlar, bir erkek ile bir kadın olan Hz. Âdem ve Havvâ idi. Peygamberlik, bir
erkek olan Hz. Âdem’e verildi. Çünkü üstünlük ve idârecilik erkeğe uygundu. Kadın
bu nedenle erkeğin idâresinde olmalıdır. Zâten kadın-erkek arasındaki ilişki
ancak bu şekilde en ideâl hâlini alabilir ve Dünyâ da ancak bu şekilde düzene
girer. Modernizm ise bunu tersine çevirerek erkeği kadınların güdümüne sokmaya
çalışmaktadır. Böylece plân ve projelerini daha kolay uygulayabilmektedirler.
Zîrâ kadınlar modernizmin şeytânî plânları için daha uygundur. Bu nedenle de
modernizm tüm oyununu ve projelerini kadın üzerinden kurar.
Modernler, kadının erkek için
yaratılmadığını söyleye-söyleye erkeği kadının emrine verdiler. Sonuçta “erkek
kadın için yaratılmıştır” durumuna gelindi. Artık erkekler kadının güdümüne
girmiş ve doğal, normâl ve fıtrî hâllerini kaybedecek duruma gelmişlerdir. Şu
da var ki, fıtrat çok sağlam ve dayanıklı olduğu için erkekler kadınların
güdümüne girmeyi kabûl etmemekte ve kas gücünün hâlâ geçerli olduğunu -maalesef-
biraz da acıklı bir şekilde göstermektedirler.
Modern özgürlük telâkkisi, kadınlara olması gerekenden çok daha fazla
özgürlük verince, kadın zıvanadan çıkmış ve erkekleri güdümüne almak istemeye başlamıştır.
Erkeklerden ziyade kadın-merkezli bir temeli olan
kapitâlist-liberâl-feminist-modern sistem de kadınları öne çıkarmış ve erkekleri
kadınların güdümüne sokmaya çalışmaktadır. Bu “ilâhî olan”ın güdümünden çıkıp,
“bedenî-nefsî olan”ın güdümüne girmek demektir.
Îman ile
sınırlanmayan akıl, nefsin güdümüne girer ve ancak fitne üretir ve ifsâd eder. Çünkü
doğal, normâl ve fıtrî olanı değiştirmeye çalışır. Îmâna taâllûk etmeyen akıl,
nefsin güdümünde olacağından dolayı, ancak ifsâd eder. Bu ifsadlardan biri de,
Allah kadını erkeğin kontrôlüne vermişken, erkeği kadının güdümüne sokma
çabasıdır.
Erkeğin
kadınlaşması ve kadının erkekleşmesi yâni cinsiyet eşitliği, “insanın
yozlaşması”dır. Bu yozlaşma rôl değişikliğini yanında getirmiş ve erkeği
kadının güdümüne sokmaya başlamıştır. Artık kadınların çoğu rôlünü değiştirmiş
ve erkeklere-özgü işlere ve hareketlere sâhip çıkarak anneliği ve kadınlığı
terk etmeye başlamıştır. Kadınlığı erkekliğe tebdil ederek Allah’ın yaratışını
değiştirmişler ve Allah’ın sünnetine karşı gelmişlerdir. Buna izin veren erkek
de cezâ olarak kadının güdümüne girmeye başlamıştır. Zîrâ kadınlarla erkeklerin
eşitlenmesi çabası durduğu yerde durmaz ve sonuçta günümüzde olduğu gibi erkekler
kadınların güdümüne girmeye başlar ve durum bir süre sonra normâl ve doğru
olarak görülmeye başlar.
Bunu en çok da feministler yapmak isterler. Erkek karşısında duydukları
ezikliğin çâresini böyle bulmaya çalışırlar. Çünkü Feminizm bir “erkek
kompleksi”dir. Erkek karşısında duyulan kompleksin, ezikliğin ve güçsüzlüğün,
dinden uzaklaşmış olan kadınlar üzerinde açığa çıkması durumudur.
Allah’ın
emirlerini kâle almayan ve vahiy-merkezli yaşamayan yâni fıtratı es geçen
erkekler yavşaklaşmaya başlar. Sonunda da “kadın-erkek eşitliği” görünümü
altında kadın tarafından ezilirler. Çünkü zamanla kadının güdümüne girip kadınların
oyuncağı hâline gelirler.
Güdümlü
düşünceler ve davranışlar, güdümlü bombalardan daha güçlü ve tahripkârdır.
Şeytan, nefs ve tâğutlar tarafından güdümlenmiş olan Feminizm, erkekleri
kadınların güdümüne sokmaya çalışarak güdümlü bombalardan daha tahripkâr
etkiler yapmaktadır.
Erkekler bu
dünyâya, sürekli olarak kadınları ve kızları memnun etmek için gelmemişlerdir.
Zâten bu hem Dünyâ’da hem de âhirette mümkün değildir. Zîrâ bir kadının tam
anlamıyla memnun edilmesi imkânsızdır. Hz. Havvâ’dan bêri bu dünyâdan tam bir
memnûniyetle memnun olarak göçüp giden bir kadın olmamıştır. Bir kadının -eğer
İslâmî bir bilinçle bilinçlenmediyse ve Kur’ân ile tatmin olmadıysa, memnun,
tatmin ve mutlu edilmesi mümkün değildir. Zâten kapitâlizm ve modernizm, hayâtiyetini
kadının bu tatminsizliğine borçludur. Cennette sonsuz nîmetler içindeyken bile bunlarla
yetinmeyip ve memnûn olmayıp da “yasak ağacı” taşlayan bir varlıktan
bahsediyoruz.
Modern-layt
erkekler, sanki Allah’ı değil de “kadınları râzı etmek için yaratılmışız” gibi
davranıyor. Erkekler, kadınları memnun ve mutlu etmek için bâzı şeyler yapabilirler
ve yapmalıdırlar tabî ki. Kadınlar da aynı şeyi erkekler için yapmalıdırlar.
Böylece birbirlerinin mutluluğu olurlar. Fakat hem erkekler hem de kadınlar
birbirlerini mutlu etmekten önce, Allah’ı râzı etmek için yaratılmışlardır.
Çok-eşlilikten
ve çok-çocuktan vazgeçen yada mahrûm kalan erkek, kadının ve çocuğun maskarası
olur da kadınların ve çocukların güdümüne girerek onların oyuncağı hâline gelir.
İlginçtir; kadınlar
hem “güçlü erkek” isterler hem erkeğin idâresinde olmak istemezler. Hattâ bu
düşünceye şiddetle karşı çıkarlar. O-hâlde kadınlar aslında güçlü erkek değil,
yavşaklaşmış erkek isterler.
Erkeklerin
kadının güdümüne girmesi -sözde- kadın-erkek eşitliği ile başlamıştır. Allah’ın
yaratması ve emrine aykırı olunca bir şey kısa zamanda tersine döner. Ne ki
sınırını ve haddini aşar, zıddına inkılâp eder. Eğer kadın-erkek eşitse ve
cinsiyet ayrımcılığı yoksa, o zaman cephedeki ve kışladaki bütün
“mehmetçik”leri geri çekip oraları “ayşecik”lerle dolduralım. Kendilerini erkeklerden
üstün gören kadınlar bunu kabûl edebilecek midir?. Yine kendi ayakları üstünde
durabileceğini söyleyen kadınlar, niçin kendi ayaklarınızın üzerinde
durmuyorsunuz da erkeklerden nafaka koparmak için bir yerlerinizi
yırtıyorsunuz?. Ortada bir çocuk varsa ve çocuk annenin yanındaysa çocuğun
masraflarını paylaşmak için belli bir nafaka verilmesi gerekir. Fakat çocuğu
olmayan kadın niçin erkekten nafaka almaktadır?. Böyle olunca erkeğin güdümüne
girmeyi kabûl etmiş olmuyor mu?. İş paraya gelince mi değişiyor?.
İşin aslı
şudur ki, âlemlerin yaratıcısı olan Allah, erkeği kadının kayyumu yâni
yöneticisi-koruyucusu yapmıştır ve bu durum hiç-bir zaman değişemez. Erkeğin
kadının güdümüne girmesi ve bunu benimseyerek kabûl etmesi ağır bir sapmadan başka
bir şey değildir. Erkekler kadının güdümüne girmeyi kabûl etmekle Allah’ın
emrine ve fıtratlarına ihânet etmiş oldukları için iki dünyâda da pişmân
olacaklar, Dünyâ’da rezil olacakları gibi, âhirette de acı azapla
karşılaşacaklardır.
Kadın-erkek
arasındaki düzenin sağlanması ve mutlu bir âile kurmanın tüm zamanlardaki ve
mekânlardaki formülü şudur: Kadınlar erkekler karşısında “haddini” bilecek;
erkekler de “emânet”e (kadın) ihânet etmeyecek.
En doğrusunu
sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Ağustos 2022
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder