13 Kasım 2022 Pazar

Kadınların Güdümüne Girmek

  

“Allah’ın, bâzısını bâzısına üstün kılması ve onların kendi mallarından harcaması nedeniyle erkekler, kadınlar üzerinde ‘sorumlu gözeticidir’. Sâliha kadınlar, gönülden (Allah’a) itaat edenler, Allah nasıl koruduysa görünmeyeni koruyanlardır” (Nîsâ 34).

 

İlk insanlar, bir erkek ile bir kadın olan Hz. Âdem ve Havvâ idi. Peygamberlik, bir erkek olan Hz. Âdem’e verildi. Çünkü üstünlük ve idârecilik erkeğe uygundu. Kadın bu nedenle erkeğin idâresinde olmalıdır. Zâten kadın-erkek arasındaki ilişki ancak bu şekilde en ideâl hâlini alabilir ve Dünyâ da ancak bu şekilde düzene girer. Modernizm ise bunu tersine çevirerek erkeği kadınların güdümüne sokmaya çalışmaktadır. Böylece plân ve projelerini daha kolay uygulayabilmektedirler. Zîrâ kadınlar modernizmin şeytânî plânları için daha uygundur. Bu nedenle de modernizm tüm oyununu ve projelerini kadın üzerinden kurar.

 

Modernler, kadının erkek için yaratılmadığını söyleye-söyleye erkeği kadının emrine verdiler. Sonuçta “erkek kadın için yaratılmıştır” durumuna gelindi. Artık erkekler kadının güdümüne girmiş ve doğal, normâl ve fıtrî hâllerini kaybedecek duruma gelmişlerdir. Şu da var ki, fıtrat çok sağlam ve dayanıklı olduğu için erkekler kadınların güdümüne girmeyi kabûl etmemekte ve kas gücünün hâlâ geçerli olduğunu -maalesef- biraz da acıklı bir şekilde göstermektedirler.

 

Modern özgürlük telâkkisi, kadınlara olması gerekenden çok daha fazla özgürlük verince, kadın zıvanadan çıkmış ve erkekleri güdümüne almak istemeye başlamıştır. Erkeklerden ziyade kadın-merkezli bir temeli olan kapitâlist-liberâl-feminist-modern sistem de kadınları öne çıkarmış ve erkekleri kadınların güdümüne sokmaya çalışmaktadır. Bu “ilâhî olan”ın güdümünden çıkıp, “bedenî-nefsî olan”ın güdümüne girmek demektir.

 

Îman ile sınırlanmayan akıl, nefsin güdümüne girer ve ancak fitne üretir ve ifsâd eder. Çünkü doğal, normâl ve fıtrî olanı değiştirmeye çalışır. Îmâna taâllûk etmeyen akıl, nefsin güdümünde olacağından dolayı, ancak ifsâd eder. Bu ifsadlardan biri de, Allah kadını erkeğin kontrôlüne vermişken, erkeği kadının güdümüne sokma çabasıdır.

 

Erkeğin kadınlaşması ve kadının erkekleşmesi yâni cinsiyet eşitliği, “insanın yozlaşması”dır. Bu yozlaşma rôl değişikliğini yanında getirmiş ve erkeği kadının güdümüne sokmaya başlamıştır. Artık kadınların çoğu rôlünü değiştirmiş ve erkeklere-özgü işlere ve hareketlere sâhip çıkarak anneliği ve kadınlığı terk etmeye başlamıştır. Kadınlığı erkekliğe tebdil ederek Allah’ın yaratışını değiştirmişler ve Allah’ın sünnetine karşı gelmişlerdir. Buna izin veren erkek de cezâ olarak kadının güdümüne girmeye başlamıştır. Zîrâ kadınlarla erkeklerin eşitlenmesi çabası durduğu yerde durmaz ve sonuçta günümüzde olduğu gibi erkekler kadınların güdümüne girmeye başlar ve durum bir süre sonra normâl ve doğru olarak görülmeye başlar.

 

Bunu en çok da feministler yapmak isterler. Erkek karşısında duydukları ezikliğin çâresini böyle bulmaya çalışırlar. Çünkü Feminizm bir “erkek kompleksi”dir. Erkek karşısında duyulan kompleksin, ezikliğin ve güçsüzlüğün, dinden uzaklaşmış olan kadınlar üzerinde açığa çıkması durumudur.

 

Allah’ın emirlerini kâle almayan ve vahiy-merkezli yaşamayan yâni fıtratı es geçen erkekler yavşaklaşmaya başlar. Sonunda da “kadın-erkek eşitliği” görünümü altında kadın tarafından ezilirler. Çünkü zamanla kadının güdümüne girip kadınların oyuncağı hâline gelirler.

 

Güdümlü düşünceler ve davranışlar, güdümlü bombalardan daha güçlü ve tahripkârdır. Şeytan, nefs ve tâğutlar tarafından güdümlenmiş olan Feminizm, erkekleri kadınların güdümüne sokmaya çalışarak güdümlü bombalardan daha tahripkâr etkiler yapmaktadır.

 

Erkekler bu dünyâya, sürekli olarak kadınları ve kızları memnun etmek için gelmemişlerdir. Zâten bu hem Dünyâ’da hem de âhirette mümkün değildir. Zîrâ bir kadının tam anlamıyla memnun edilmesi imkânsızdır. Hz. Havvâ’dan bêri bu dünyâdan tam bir memnûniyetle memnun olarak göçüp giden bir kadın olmamıştır. Bir kadının -eğer İslâmî bir bilinçle bilinçlenmediyse ve Kur’ân ile tatmin olmadıysa, memnun, tatmin ve mutlu edilmesi mümkün değildir. Zâten kapitâlizm ve modernizm, hayâtiyetini kadının bu tatminsizliğine borçludur. Cennette sonsuz nîmetler içindeyken bile bunlarla yetinmeyip ve memnûn olmayıp da “yasak ağacı” taşlayan bir varlıktan bahsediyoruz.

 

Modern-layt erkekler, sanki Allah’ı değil de “kadınları râzı etmek için yaratılmışız” gibi davranıyor. Erkekler, kadınları memnun ve mutlu etmek için bâzı şeyler yapabilirler ve yapmalıdırlar tabî ki. Kadınlar da aynı şeyi erkekler için yapmalıdırlar. Böylece birbirlerinin mutluluğu olurlar. Fakat hem erkekler hem de kadınlar birbirlerini mutlu etmekten önce, Allah’ı râzı etmek için yaratılmışlardır.

 

Çok-eşlilikten ve çok-çocuktan vazgeçen yada mahrûm kalan erkek, kadının ve çocuğun maskarası olur da kadınların ve çocukların güdümüne girerek onların oyuncağı hâline gelir.

 

İlginçtir; kadınlar hem “güçlü erkek” isterler hem erkeğin idâresinde olmak istemezler. Hattâ bu düşünceye şiddetle karşı çıkarlar. O-hâlde kadınlar aslında güçlü erkek değil, yavşaklaşmış erkek isterler.

 

Erkeklerin kadının güdümüne girmesi -sözde- kadın-erkek eşitliği ile başlamıştır. Allah’ın yaratması ve emrine aykırı olunca bir şey kısa zamanda tersine döner. Ne ki sınırını ve haddini aşar, zıddına inkılâp eder. Eğer kadın-erkek eşitse ve cinsiyet ayrımcılığı yoksa, o zaman cephedeki ve kışladaki bütün “mehmetçik”leri geri çekip oraları “ayşecik”lerle dolduralım. Kendilerini erkeklerden üstün gören kadınlar bunu kabûl edebilecek midir?. Yine kendi ayakları üstünde durabileceğini söyleyen kadınlar, niçin kendi ayaklarınızın üzerinde durmuyorsunuz da erkeklerden nafaka koparmak için bir yerlerinizi yırtıyorsunuz?. Ortada bir çocuk varsa ve çocuk annenin yanındaysa çocuğun masraflarını paylaşmak için belli bir nafaka verilmesi gerekir. Fakat çocuğu olmayan kadın niçin erkekten nafaka almaktadır?. Böyle olunca erkeğin güdümüne girmeyi kabûl etmiş olmuyor mu?. İş paraya gelince mi değişiyor?. 

 

İşin aslı şudur ki, âlemlerin yaratıcısı olan Allah, erkeği kadının kayyumu yâni yöneticisi-koruyucusu yapmıştır ve bu durum hiç-bir zaman değişemez. Erkeğin kadının güdümüne girmesi ve bunu benimseyerek kabûl etmesi ağır bir sapmadan başka bir şey değildir. Erkekler kadının güdümüne girmeyi kabûl etmekle Allah’ın emrine ve fıtratlarına ihânet etmiş oldukları için iki dünyâda da pişmân olacaklar, Dünyâ’da rezil olacakları gibi, âhirette de acı azapla karşılaşacaklardır.   

 

Kadın-erkek arasındaki düzenin sağlanması ve mutlu bir âile kurmanın tüm zamanlardaki ve mekânlardaki formülü şudur: Kadınlar erkekler karşısında “haddini” bilecek; erkekler de “emânet”e (kadın) ihânet etmeyecek.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Ağustos 2022

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder