7 Ekim 2022 Cuma

Tecrübe ve Bilgelik

 

“Biz bu Kur’ân’ı sana vahyetmemizle, en güzel kıssaları gerçek bir haber (kıssa) olarak sana aktarıyoruz, oysa sen, daha önce, bundan haberi olmayanlardandın” (Yûsuf 3).

 

Kıssalar birer “tecrübe anlatımları”dır. Kur’ân vahiyle onaylanmış bir tecrübe kitabıdır. Kişiye bilgi vermekten ziyâde bilgelik ve tecrübe kazandırmaya çalışır ki belki de bilgelik denilen şey tecrübedir. Allah, kıssalara önem verdiği için Kur’ân’ın yarısını tecrübe anlatımları olan kıssalara ayırmıştır. Kıssalar aynı-zamanda peygamberlerin vahiy-merkezli yaşayışları yâni sünnetleridir, sünnet anlatımlarıdır. Tüm kıssalar, peygamberlerin vahiy-merkezli olarak yaşadıkları tecrübelerdir. Peygamberlerin bilgelikleri işte bu tecrübeden gelir. Allah İslâmî tecrübeyi bize Kur’ân kıssaları şeklinde aktarmaktadır.

 

Tecrübe: “Deneme, deneyim, sınama, görmüş-geçirmişlik, görgü” anlamlarındadır.

 

Yazılı hiç-bir kitabın ve yazının olmadığı zamanlarda insanlar maymun değillerdi. Sözlü bir kültür vardı ve sözlü kültür genelde tecrübe-merkezlidir. Yaşanmış ve tecrübe edilmiş olanlar dilden-dile anlatılırdı ve insanlar da ona göre ibret alırdı. Vahiy zâten sözlü bir sesleniştir. O-hâlde, yazının olmadığı zamanlarda çok başarılı işler yapmış olan bilge, asker, sanatkâr ve hükümdarlar bulunduğuna göre, bilge olmak için ille de yazının olmasına da gerek yoktur. Yazı, bilgiyi iyi korur ve aktarır ama hâfızayı biraz zayıflatır. Sözlü kültürde ise insanların hâfızaları mecbûren daha güçlü oluyordu.  

 

Eğer aklınız hep sonradan başınıza geliyorsa, bu, “aklınızın ve hâfızanızın yetersizliğinden” dolayıdır. Keskin bir akla, zekâya ve hâfızaya sâhip olmadığınız için aklınız hep sonradan başınıza gelir. Bu yüzden tecrübe çok önemlidir. Zîrâ tecrübe edilmiş olan şey aynı-zamanda yaşanmış olduğundan dolayı kolay-kolay unutulmaz.   

 

Tecrübe en kesin sonucu veren şeydir. Hiç-bir kitap tecrübe gibi bir bilinç ve bilgelik vermez. Çünkü tecrübe, yaklaşık sonucu değil, tam gerçeği verir. Kesin olanı verir. Tecrübeyle sâbit olunca o şey kesin ve net olur. Çünkü tecrübe etmek, “bilgiyi yaşanmışlıkla sınamak” demektir ki en doğru ve kesin sınama yaşanmışlıkla yapılabilir. Yaşanmışlıkta bir ârıza çıkıyorsa o şey doğru ve iyi değil demektir. Modernizmin bunalımı işte bu yüzdendir. Masa-başında oluşturdukları bilgiyi, seküler ideolojilerine uygun gördüklerinde kesin bilgi olarak kabûl ediyorlar ve hemen uygulamaya koyuyorlar. İnsan, “tecrübeye müteâllik” yaratıldığı için, hiç-bir modeli “tam” olarak “masa-başında” üretemez. Buna rağmen seküler bilgi merkezli uygulamalar bir-çok sorun ortaya çıkarıyor ve zararları oluyor fakat yine de uygulamadan vazgeçmiyorlar. Çünkü merkeze tecrübeyi değil, seküler bilgiyi koyuyorlar. Çünkü modernizm bir “tecrübesizlik uygarlığı”dır.

 

Geleneksel toplumda bilgelik, tecrübe sâhibi olduklarından dolayı yaşlılardayken, modern toplumda gençler ilahlaştırılır. Çünkü modernizm bir tüketim uygarlığıdır ve en çok tüketene en çok önemi verir. En çok tüketenler tabî ki de gençler olacaktır. Gençler bu nedenle modernitenin ve kapitâlizmin etkisiyle fazla tüketemeyen ve tüketmeyen yaşlıları “bunak” olarak görmektedirler. Oysa gençlik, bir iş konusunda aklından ve zihninden çok, gücünden yaralanılacak insanlardır. Çünkü gençler tecrübesizdir ve tecrübesizliğin bedeli çok ağır olur. Bir yazıda tecrübesiz gençler ile tecrübeli yaşlıların kıyaslaması şöyle yapılır:

 

“Gençlik câhilikle, yaşlılık ise olgunlukla özdeşleştirilir. Gençler umûmiyetle dogmatik, ısrarcı ve her-şeyden önce acelecidirler. Kan, damarlarında hızlı akar gençlerin. Bu yüzden mütehakkim ve peşin-fikirlidirler. Pek söz dinlemezler, başlarına buyrukturlar, inandıklarından tâviz vermek istemezler. Yaşlılar ise daha temkinli, daha sabırlıdırlar; zîrâ yılların tecrübesidir onları böylesine temkinli davranmaya iten. Doğru bildikleri, doğru diye savundukları çok şeyin zamanla yanlış olduğunu görmüşler, yanlış kabûl ettikleri, suçladıkları, tel’in ettikleri pek-çok fikrin de yine bir-zaman sonra zannettikleri gibi olmadığını anlamışlardır”.

 

Bir konuda en bilgili olanlar bile, o konuda tecrübeli olanlar kadar bilge olamazlar. Tecrübeyle yetişmiş bilgeler bir kitabın anlatacağı şeyi bâzen bir-iki cümleyle anlatıverirler. Zîrâ o bilgiye daha önce tecrübeyle ulaşmışlardır. Bu nedenle bilgelik sâdece okumakla değil, yaşamakla da öğrenilen bir şeydir. Hem okuyup hem de okuduğunu yaşayanlar ise en makbûl olanlardır. Yaşamak en doğru ve en kesin bilgiyi-bilinci verir ve bilgeliği oluşturur. Hem okuyan, Kur’ân’ı bilen, hem de yaşayıp tecrübe eden kişilerin tecrübesi ayrıca üstün olur. Yoksa masa-başından kalkmadan yoğun okumalarla netliğe varılamaz. Çok okumak çok bilgili olmak demektir fakat çok bilgili olmak “bilge” olmak demek değildir. Bilge olmak için bilgi ile yaşam yâni tecrübe birleştirilmeli ve yanlış bilgiler ayıklanarak saf ve kesin bilgi ortaya çıkmalıdır. Bu da ancak tecrübeyle olur. Tecrübe ise yaşanmışlığın bir sonucudur.   

 

Peygamberler çok okuyan insanlar değildi. Bilgelikleri okumaktan ziyâde, kıssalarda da anlatılan peygamber tecrübeleri ve kendilerine inen âyetlerin kazandırmış olduğu bilinçten kaynaklanıyordu. Bu bilinç, ibâdet ve hayâtta yaşanılarak kazanılan tecrübeler ile birleşince, “güzel örneklikler” olarak ortaya çıkıyordu.

 

Bilgili olanların çoğu tecrübeye de sâhip değildir. Bilgisini tecrübe etmemiş olduğu için bir yere gelir orada tıkanır. Fakat tecrübe sâhibi bir kişi bilmediği bir bilgiyi kolay içselleştirir ve hattâ o bilginin tecrübeyle sağlamasını da yapıp doğru yada yanlış olduğuna karar verebilir. Demek ki bir şeyin tecrübesine sâhip olduğunuzda, o şeyin bilgisinin özüne de sâhip olmuş olursunuz. Fakat bilginin ayrıntısı da gereklidir. Bir ön-bilgi şarttır ama ön-bilgi, o şeyi pratiğe geçirerek tecrübeye ulaşmak için olmalıdır. Çünkü tecrübeye dönmeyen bilgi kişiyi kirletir, tecrübeye dön(e)meyen bilgi hazımsızlık yapar.

 

Bâzı şeylerin tecrübesi olmaz ve sâdece kısa bilgileri olur. Meselâ ölüm tecrübe edilemez. Zîrâ ölüm bir kez tadıldığında tecrübe etmeye ne zaman ne de mekân kalır. O yüzden gayb hakkında bize az bir bilgi verilmiştir. Allah, tecrübeye dönmeyecek şeyler hakkında fazla bilgi vermez.   

 

Moderniteye karşı yeterli ve güçlü bir reddiye ortaya koyamıyoruz. Zîrâ modernite “yeni bir sapıklık türü”dür ve insanlık târihinde bu derece bir sapıklık örneği daha önce olmadığı ve buna karşı ortaya konmuş bir tecrübe bulunmadığı için ona karşı ilmen ve eylem olarak güçsüz kalıyoruz. İslâm bir tecrübe medeniyetidir ve doğu da yine tecrübe-merkezlidir. Modernizm ise yararına-zararına bakmadan seküler bilgiyi merkeze alır ve herkesi buna zorlar. Modernizmde tecrübenin ve tecrübeli olmanın bir değeri yoktur. Hattâ tecrübe modernizmi bitirecek olan şeydir. Zîrâ modernizm hayâtiyetini tecrübesizlikten sağlar. Ürettiği bir şeyin kötü sonucu tecrübeyle sâbit olunca o şeyi üretmeye devâm edemeyeceği ve para kazanmayacağı için, paranın sürekli olarak arttırılmasına dayanan modern-kapitâlist sistem çöker. Bakmayın siz onların deney-deney demelerine; yaptıkları deneylerin zararlı sonuçlarını hiç söz-konusu ettiklerini gördünüz mü?. Bu deneylerin hiç mi kötü ve yanlış sonuçları çıkmıyor?. Modernizm deneyi paravan yaparak ifsâd ediyor Dünyâ’yı. Zîrâ modernizm, yanlış sonuç çıkar endişesiyle kolay-kolay deney yapmaz ve sâdece pozitif deney sonuçlarını gündem eder. Aslında deneye ve denemeye düşmandır.       

 

İnsan tecrübeyle bilgelik kazanır. Kitap kişiyi sâdece bilgili yapar. Kitabın bilgisi bilince ve tecrübeye dönmedikçe o bilgi yerleşmez ve meleke hâline gelmez. Hayvanlar ise hep tecrübeyle öğrenirler. Fakat onlarınki de bilgiden ve bilinçten yoksundur. Bu nedenle hayvanların tecrübesi bahsettiğimiz anlamda bir tecrübe değil, daha çok taklit içeren bir tecrübe kazanımıdır.

 

Tecrübeye ihtiyâcı olamayan tek varlık Allah’tır. O’nun bir şeyi bilmek için bilgiye de tecrübeye de ihtiyâcı yoktur. O zâten tecrübeyi de yaratandır. 

 

Tabi tecrübe de “tecrübe edilebilecek olan şeyler” içindir. Yoksa tecrübenin yerine kullanılan deney bile belli şeyler içindir. Atom-altı ve Dünyâ-dışı deneylenmeyeceği yâni tecrübe edilemeyeceği için bunlar hiç-bir zaman tecrübenin konusu olmaz. Onlar sâdece gözlem ve ibret almak içindir.

 

“Sen af (veyâ kolaylık) yolunu benimse, örf ile emret ve câhillerden yüz çevir” (A’raf 199).

 

Allah Kur’ân’da mâruf örfe de izin verir. Çünkü örf de tecrübeye dayanır. Tabi örf, mâruf örf yâni İslâm’a uygun ve aykırı olmayan örf olmalıdır.

 

Kur’ân’da Allah’a itaatten sonra ana-babaya itaat gelir. Bu itaatin bir nedeni de tecrübeye olan güven olsa gerektir. Anne ve baba, yaşanmışlıktan gelen tecrübeye sâhiptirler.  

 

Kur’ân “kurucu metin”, Sünnet ise “kurucu tecrübe”dir. Sünnet, “peygamber tecrübesi”dir.

 

Allah bizi tecrübe etmek için yâni sınamak ve imtihan etmek için yaratıp Dünyâ’ya gönderdi. Bu imtihanı geçmek için bilgi ve bilinç şarttır. Bilgi ve bilinç ise tecrübe ile taçlanmalıdır.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Ekim 2021

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder