6 Ekim 2022 Perşembe

Özel Kurumlar Üzerine

 

“Orada (yerde) onun üstünde sarsılmaz dağlar vâr etti, onda bereketler yarattı ve isteyip-arayanlar için eşit olmak üzere oradaki rızıkları dört günde takdir etti” (Fussilet 10).

 

Kurum: “Kuruluş, toplumun din, dil, adâlet, âile, hukuk, mülkiyet, devlet vb. gibi, insanlarca oluşturulan ve belli düzeni, yasası, ilkesi bulunan mânevi varlıklarından her biri”.

 

Allah, rızkı herkes için eşit derecede yaratmıştır. Zîrâ İslâm’da “rızıkta eşitlik” vardır ve yeme-içme, giyme-gezme, barınma, taşıt gibi nîmetler, kim olursa-olsun herkes için aynı olduğu gibi, eşitlik rızkın tümü için geçerlidir. Bilgilenmek ve eğitim bir rızıktır, hastalıktan sağlığa kavuşmak bir rızıktır, güvenlik bir rızıktır, eşit muâmele görmek rızıktır, sağlam ve uygun evler rızıktır, uygun ve sağlam taşıtlar ve araçlar rızıktır. Beş temel hak olarak ifâde edilen; dînin, canın, neslin/ırzın, aklın ve malın güvenliği herkes için eşit olmalıdır. Çünkü bu haklara sâhip olmak rızıktır. Bunlar herkes için eşit haklardır. Birileri bu haklardan daha az yararlanabilirken yada hiç yararlanamazken, az bir kesimin “özel” adı altında ve “özel” aracılığı ile daha çok yararlanması eşitliği bozar. Eşitliğin bozulması, mankurtlaşmış ve eşekleşmiş toplumun yapısını bozup huzursuz eder. Böyle toplumlar maddî, mânevî, sosyâl ve psikolojik olarak bozulurlar.

 

O-hâlde, devletin bâzı insanlara ayrıcalık tanıyacak ve belli bir kesim için olan özel kurumların açılmasına izin vermesi yanlıştır. İslâm’da böyle bir şeyin olması söz-konusu bile değildir. Lâkin seküler-kapitâlist-liberâl politikaları dinleştirmiş olan ülkelerde özel kurumların görülmesi çok fazladır ve özel kurumlar toplum tarafından da normâl olarak görülür.

 

Özel hastâne, özel hekim, özel okul, özel güvenlik, özel site, özel danışman, özel ders/ders-hâne, özel sigorta vs. özel kuruluşlar, ânında toplumu en az ikiye böler. Üstelik böyle kuruluşların kamu kurumlarında bir kalitesizlik meydana getirmesi kaçınılmazdır. O-hâlde sâdece mutlu azınlığın faydalanması için açılan özel kurumlar genel kitleyi rahatsız etmelidir. “Ne yâni; birileri ‘özel’ kurumlardan faydalanabilirken diğerleri faydalanamayacaklar mı?, niçin?” diyerek tepki göstermelidirler. Lâkin seküler-kapitâlist-liberâl politikaları, reel-politiği  yemiş-içmiş ve sindirmiş olan toplumlarda bu özel kurumlardan faydalanamayanlar bile bu kurumları savunmaktadır ve “adamın parası varsa gider” düşüncesi hâkimdir ve o da bir gün o özel kurumlardan faydalanmayı hayâl etmektedir.

 

Şu da var ki, kapitalist-liberâl zihniyete sâhip olan devletler, özel kuruluşları daha fazla destekleyerek insanları mecbûren özel kurumlara yönlendirmek ve alıştırmak istemektedirler. Devlet, özel kurumları çok fazla desteklemektedir. Meselâ neredeyse il büyüklüğünde olan ilçelere devlet hastanesi yapmayarak, o bölgelerde açılan hastâneleri alabildiğine zenginleştirmektedir. Zâten kapitâlizm, bir “özelleştirme düşüncesi ve uygulaması”dır. Tüm topluma âit olan kuruluşlar özelleştirilir ve “birilerinin” olur. Aslında “özelleştirme” demek, “kapitülâsyon” demektir. Birilerini gümrük vergisinden muaf tutarak zenginleşmesi sağlamakla, birilerinin özel kurumlar-kuruluşlar açmasına izin vererek, halkın aleyhine olarak zenginleşmesini sağlamak arasında fark yoktur. Özelleştirme bir kapitülasyondur. Özel kurumlar bir iç-kapitülasyondur.

 

Özel kurumlar en bâriz ve en çok olarak iki alanda yaygınlık gösterir: 1-Eğitim, 2-Sağlık. Artık durumu iyi olanlar çocuklarını özel okullara gönderirler. Hastalanınca da özel hastânelere giderler. Oralarda iyi ve îtinâlı muâmele görürler. Fakat toplumun geneli devlet okullarında ve hastânelerinde aynı muâmeleyi göremezler ve tam-aksine buralarda insanların işleri hem kalitesiz hem de zor olur. Bu durum özel kurumların daha da fazla artmasına neden olur. Çünkü devlet okulu ve daha da önemlisi devlet hastanelerinde perişân olan halk, kendini zorlayarak ve borca girerek özel okullara ve özel hastânelere yönelir. Tabi özel güvenlikli sitelerde evlerde oturmak için de birbirileriyle yarışırlar. Bu durum, toplumu parçalar, böler ve hem insanları devlete hem de birbirine düşman eder.

 

Üstelik bir kısır-döngü de oluşur. Özel okullara gidebilenler daha fazla ilgi nedeniyle daha başarılı olurken, özel hastânelere gidenler de aynı nedenle daha sağlıklı olabiliyorlar. Böylece anne-babası iyi eğitim almış ve sağlıklı kişiler olurken, çocukları da iyi eğitim alırlar ve sağlıklı olurlar. Fakat toplumun büyük çoğunluğu hem iyi eğitim alamazlar hem de sağlıkları da iyi değildir. Bu zâten burjuvazist, kapitâlist, liberâl şerefsiz bir proje ve politikadır. Modern dünyâ bunun üzerine kurulmuştur. Bu nedenle “özel eğitim kuruluşları”nın bulunması, oralardan faydalananlar için iyi olsa da, toplumun geneli için kötüdür.

 

Özel olan hiç-bir kurum, asgarî ücretliler ve emekliler için yâni garibanlar için değildir. Düşünsenize, ülkede binlerce özel okul, özel site ve özel hastâneler yapılıyor ama bunlardan toplumun ezici çoğunluğunu oluşturan asgarî ücretliler, emekliler ve garibanlar faydalanamıyor. Çünkü onlar için yapılmamıştır. Buna rağmen toplumda bir eleştirinin, îtirâzın ve isyânın çıkmaması hiç normâl değildir. İnsanlar temel haklardan, birilerine göre daha kalitesiz şekilde yararlanmayı nasıl kabûl edebiliyor?.

 

Fakat kapitâlist, liberâl ve seküler olmalarına bakmadan, “sosyâl-hukuk devletiyiz” diyenler, sosyâl yapıyı bozmasına, toplumu bölmesine ve temel hakları blôke etmesine rağmen özel kurumların açılmasına ve çoğaltılmasına bir şey demiyor. Bu kurumlara izin vermenin nedeni olarak da devlet kurumlarının zarar etmesini gösteriyorlar. Sosyâl-hukuk devletlerinde milli eğitim ve sosyâl güvenlik kurumu, isminin başındaki “sosyâl” kelimesinden dolayı hiç-bir zaman kâr edecek bir duruma gelmez-gelemez. Bu gibi kurumlar her zaman zararda-içerde olmak zorundadır. Aksi-takdirde “sosyâl” olma özelliğini kaybeder ve kapitâlist olur. Eğer bir devlet özel kurumların açılmasına ve çoğalmasına izin veriyorsa, o-hâlde herkes o kuruluşlardan ücretsiz bir şekilde faydalansın ve devlet de masrafı ödesin. Ama bunu yapamayacağı için, o-hâlde okullarını ve hastânelerini kaliteli hâle getirsin ve herkesin eşit muâmele göreceği şekle dönüştürsün de insanlar da buralardan eşit şekilde faydalansın. Çünkü eğitim, sağlık, güvenlik temel haklardır. Bu nedenle de eşit olmak zorundadırlar. Zîrâ rızıkta herkes eşit olmalıdır.

 

Üreten ve iş yapan kişilerin tabî ki genel topluma göre farklı ve daha çok malı ve aracı olabilir. Meselâ bir fabrikası olan kişinin sâhip olduğu araba, makine, araç ve gereci fazla olur. Ama iş rızka ve temel haklardan faydalanmaya gelince hiç kimse hiç kimseden farklı ve ayrıcalıklı olamaz. Nasıl herkesin eşit olarak tek bir oy kullanma hakkı varsa, rızıktan faydalanmada da eşit olunmalıdır. Yeme, içme, giyme, gezme vs. eşit olunmalıdır. Eğitim ve sağlık da birer rızık olduğu için herkes eğitimden ve sağlıktan eşit şekilde faydalanmalıdır. İster dağdaki çoban olsun isterse fabrika sâhibi olsun, sosyâl-temel haklar söz-konusu olduğunda herkes eşit şekilde faydalanmalıdır. Aksi-hâlde servet devletin ve zenginlerin elinde toplanır ki toplumun bozulmasının ve yıkılmasının ana-nedeni budur. Yıkım bu şekilde başlar. Özel kurumlar toplumun bozulmasına neden olmaktadır. Çünkü adâletsizliği arttırmaktadırlar. Özelleşmenin olduğu ve çoğaldığı toplumlar, kısa zamanda adâlet, eşitlik, hak-hakîkat, ahlâk vs. gibi hasletlerini kaybederek yozlaşır.

 

O-hâlde bir ülkede ne kadar çok özel kuruluş varsa, o kadar çok bölünmüşlük var demektir. Sosyâl yapı çok bozulmuş, hukuk devleti olma özelliği kaybolmuş ve bir-çok haksızlık ortaya çıkmış demektir. Özel kurumlardan faydalananlar, sağlıkta ve eğitimde olduğu gibi, ekonomik ve adlî meselelerde de özel muâmele görmeye başlarlar. Artık toplum “zenginler ve fakirler” diye ikiye bölünmüş olur ve bu durum normâl görülmeye başlar. Tabi böyle toplumlar -ki bütün Dünyâ bu hâle gelmiştir- başlarına gelen sıkıntıların ve felâketlerin nereden geldiğini bilemeyecek kadar yozlaştıkları için “sâdece birilerine özel” olan kurumları ve dolayısıyla ortaya çıkan eşitsizliği yine de sorgulamazlar.

 

Rızıkta eşitlik İslâm’ın şiarlarından biridir. Rızıktan herkesin eşit şekilde faydalanması zorunludur. Mü’minlerin kurduğu-kuracağı İslâm devletinde bu eşitlik çok bâriz olarak görülür.   

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Mart 2022

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder