22 Ağustos 2022 Pazartesi

Yavşaklaşma Temâyülü


“Fakat o, yalanladı ve isyân etti. Sonra (karşı yönde) çaba harcayıp sırtını döndü” (Nâziât 21-22).

 

Yavşak: 1-“Yapış-mak”tan, yapış-ak, yapşak, yavşak. 2-Bit yavrusu. 3-Geveze, yılışık (kimse), yanşak” anlamlarındadır. Yazıda bahsettiğimiz yavşak ve yavşaklık; “şeytanın, nefsin, hazzın ve tâğutların etkisiyle dik duruşunu kaybederek gevşemek, apaçık hakîkat yerine bâtılı savunmaya başlamak ve bununla birlikte dîne ve dindarlara tahammül edememek, din-dışı olana ve lâik-seküler olana sevgi beslemeye başlamakla gözüken dengesiz bir hoşgörülük, Dünyâ’ya ve maddeye bağlanmak, Allah’ı, âhireti, dîni, vahyi ve peygamberleri merkeze almak yerine eşyâyı ve eşyayı ilahlaştırmış olanları merkeze alarak eşyâyı kutsamaya başlamak” anlamındadır.   

 

Yavşaklık, gevşeklikle başlar. Ne kadar gevşerseniz o kadar yavşaklaşırsınız. Modernizm bir “yavşaklaşma uygarlığı”dır. Modernizmin özünde ilk önce gevşeme, sonra da yavşama vardır ve kendisine kapılanları bu yüzden yavşaklaştırır.

 

Yavşaklaşanların en çok kullandığı söz, “insanî ve ahlâkî evrensel değerler” sözüdür. Zîrâ yavşamadan dolayı değer ölçüleri değişmiş ve merkeze Allah yerine insanı almaya başlamışlardır. İyi de bahsettiğiniz o “evrensel değerler” nereden geliyor?. O değerleri kim belirliyor?. Değerlerin “evrensel” olması için aşkın bir hakîkate dayanıyor ve bağlanıyor olması şarttır. Yoksa evrensel olmaz da herkes kendi ihtiraslarını evrensel değerler olarak görmeye başlar. İnsanları, hattâ hayvanları ve doğaya zarar veren şeyleri bile “evrensel değerler” olarak görülmeye başlanır. İşte bu yavşamadan ve yavşaklaşmadan dolayı olur. Aşkın hakîkatler ve evrensel değişmez değerler ve ölçüler ancak Allah’ın sözü olabilir. O-hâlde değerlerin evrensel olması için vahiy-merkezli ve peygamber örnekli olması şarttır. Lâkin modernizm ile yavşaklaşanlar bu değerleri Allah’a değil de insana yâni ilahlaştırıp taptıkları akıllarına bağlarlar. Oysa yavşaklaşanların akıllarını yönlendiren ve yöneten şey şeytan, nefs ve tâğutlardır. Bu nedenle yavşaklar doğru bir akletme yapamazlar ve akıllarını ancak yavşaklık yolunda ve yönünde kullanırlar.   

 

İslâm sâdece bilgi değildir. Bilgi ve bilinçten sonra amel-eylem gelir. İşte bunun örnekliğini peygamberler yapar ki peygamberlerin gönderilmesinin nedeni budur. Eğer Kur’ân bilgi ve bilincin kaynağı olarak tek-başına yetseydi, Allah Kur’ân’ı her-hangi bir yere iki kapak arasındaki bir kitap olarak indirirdi ve insanların onu bulmasını sağlardı. Ama emin olun ki o zaman İslâm dîni, -şimdi bâzı câhillerin ve şerefsizlerin zannettiği ve istediği gibi- ahlâki bir felsefe olur çıkar ve bağlıları da sürekli sırıtarak dolaşan ve “sözde tebliğ” yapan yavşaklara (yavşak=geveze, yılışık kimse) dönerlerdi. Çünkü amel-eylem olmadığında Kur’ân-ı Kerîm’i bir metin olarak okuyup uygulamak yerine aşırı yoruma boğmaya başlarlardı. Peygamber’in hesâba katılmadığı günümüzde Kur’ân, “aşırı yorum ve te’vil kitabı” olarak insanın ve aklın nesnesi yapılmaktadır. Böyle olunca yapılan yorumlar da, insanların kendi kültür ortamlarına, kendi coğrafyalarına, kendi istek, arzu ve ihtiraslarına göre yapacakları yorumlar olacağından dolayı her kafadan ayrı bir ses çıkacak, kelle-başı bir din ve din anlayışı oluşacaktı. Bilgiyi ve ameli birleştirmeyince ideâl bir anlamın ortaya çıkması mümkün olmayacaktı. Bu da sonunda yavşamayı ve yavşak-yavşak konuşmayı getirecekti ki günümüzde olan şey budur.

 

Modern yavşakların İslâm düşmanlarına karşı yaptıkları bir eleştiri, îtirâz ve isyân yoktur. Zîrâ onlara sürekli olarak hoş-görü gösterirler. Mağlûplar ve ezikler düşmanlarına hoş-görü gösterirlerken, dostlarına ise düşmanlık gösterirler. Stockholm Sendromu hoş-görü konusunda da açığa çıkmaktadır. Kendisini öldürmeye geleni gülle karşılamak, hoş-görücülerin normâl hâlleridir. Küfür ve şirk temelde hoş-görülü bir inançtır. Yeni bir tanrının gelişi eski kültler için bir tehdit oluşturmadıkça, mevcut panteonda her zaman başka bir tanrıya yer vardır.

 

Yavşaklık dengesiz ve aşırı bir hoşgörü olarak gözükmektedir. Fakat hoşgörmeye bir başladınız mı hoşgörülmeyecek bir şey kalmaz ve “kaliteli bir yavşak” olur çıkarsınız. Aşırı hoşgörü, dinden tâviz vermeden olmaz. Hoşgörü yapılacak diye aslında Allah katında tek hak din olan İslâm’ı, Hristiyanlık, Yahudilik, Müslümanlık diye ayırıp da sonra yeniden birleştirmeye çalışmak yanlıştır.

 

Hoşgörülmemesi gereken şeylere ve kişilere karşı aşırı hoş-görü göstermek yavşaklaşmanın başlamasına ve yayılmasına neden olur. Üstelik yavşaklar bu hoş-görüyü garibana, mazluma ve müslümanlara göstermezler. Yavşakların eleştiri ve îtirazları bu yüzden hep bu insanlaradır.

 

Yavşaklar herkesi kendileri gibi yavşak zanneder yada herkes yavşaklaşsın isterler. Çünkü kendi yavşaklıklarının çok da belli olmasından korkarlar.

 

Yavşaklar, hayatlarında hiç acı ve sıkıntı görmedikleri için yavşaklaşmışlardır. Zâten yavşaklar yavşak olmayanları Dünyâ’ya yeterince bağlanmamakla suçlarlar, refah içinde yaşamamakla suçlarlar. Çünkü eğer onlar da kendileri gibi merkeze Dünyâ’yı, eşyâyı, maddeyi alsalar, refah içinde yaşalar kendileri gibi düşünecekler ve inanacaklardır.

 

İnsan, sürekli mutsuz olduğunda maddî ve mânevi yapısı bozulur ve bundan çok olumsuz olarak etkilenir. Fakat, insan sürekli relâks durumunda, refah ve haz içinde kaldığında da “insânî” özellikleri zedelenir, azalır ve hattâ kaybolur ve yavşaklaşır çıkar. Zîrâ onu hiç-bir acı, zulüm, mazlûmiyet rahatsız etmemeye başlar ve kişi böylelikle bencilleşir. Herkesi kendisi gibi zanneder. Hazzın verdiği sarhoşlukla kötülüğe karşı dirençsizleştiğinden zulmü doğal ve normâl görür yada umursamaz ve önemsemez. Bu durumda zulme bir tepki vermez. Oysa dediğimiz gibi, insanı “insan” yapan şey, zaman-zaman yaşadığı mutluluklarla birlikte, bir mücâhede ve mücâdele içinde olmasıdır. Zîrâ Dünyâ cennet değildir ve bir imtihan alanıdır. Bilindiği gibi imtihanlar kolay değildir ve büyük çabalar ve ciddiyetler ister. Yavşaklaşmış olanların bu çabayı ve ciddiyeti göstermesi mümkün değildir. Zâten yavşakların yavşaklaşmasının nedeni budur.  

 

Siyasette de çok yavşaklıklar yaşanır. Zamânında Özal’ı şakşaklayan ve ondan büyüğünü görmeyenler, bir-süre sonra aynı yalakalığı Erbakan’a, en nihâyetinde de aynı şakşaklığı ve yavşaklığı Erdoğan’a yaptılar/yapıyorlar. Modern-seküler siyâset ve reel-politik bir “yavşaklık etkinliği”dir.  

 

Yavşaklar büyük yavşakların çıraklarıdırlar. Meselâ Türkiye’deki bâzı ilâhiyatçı yavşaklar, büyük yavşaklar olan Fazlurrahman, Ali Abdurrazık, Seyyid Ahmed Han, Mahmud Muhammed Taha vb. gibi yavşakların çıraklarıdırlar. Dîni yorumu hep bu yavşaklardan öğrendikleri için kendileri de hep yavşakça yorumlar yaparlar. Çünkü onların yönlendirmesine göre düşünürler, konuşurlar, yazarlar, inanırlar ve hareket ederler. Çünkü yavşaklık bulaşıcıdır.

 

Aklına tapan modernist sözde ilâhiyatçı kesim, İslâm’ı bir îman, sabır, azim, gayret, hicret, kardeşlik, cihad, savaş, şehâdet, devlet ve medeniyet tasavvuru ve projesi olarak değil de, yavşaklaşmadan dolayı modern ve ne kadar yavşak bilim, teknoloji, sistem ve ideoloji varsa onların destekçisi ve yedekçisi sandıkları için, modern olmayan bir okuma ve yorumlamayı kabûl etmezler.

 

Yavşaklık meydanın boş bulunduğu zamanlarda ortaya çıkar. Meydan tıka-basa hakîkat ile, bilgi, bilinç ve amel-eylem ile doluyken hiç-bir yavşak yavşaklık yapamaz ve yavşaklık yapmaya cesâret edemez. Yavşaklık, büyük yavşakların yavşaklığa izin vermesinin sonucunda açığa çıkar.

 

Yavşak olmayanların dili öfkelidir. Zîrâ yavşak olmayanlar sürekli olarak yavşaklar tarafından suçlanırlar. Öfkeli dil, acının sesli hâlidir. Gerektiği zaman öfke olmadığında “yavşaklık” başlar. Yavşaklık bir kere başladığında ise çabucak yayılıverir. Çeşitli modern araçlar nedeniyle her-şeyin kolayca yayılıverdiği modern dünyâda yavşaklığın bu kadar çok yayılmasının ve bu kadar çok yavşağın bulunmasının nedeni budur. 

 

En doğrusunu sadece Allah bilir.

 

Hârun Görmüş

Temmuz 2022

 

 

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder