“Fakat o, yalanladı ve
isyân etti. Sonra (karşı yönde) çaba harcayıp sırtını döndü” (Nâziât 21-22).
Yavşak: 1-“Yapış-mak”tan,
yapış-ak, yapşak, yavşak. 2-Bit yavrusu. 3-Geveze, yılışık (kimse), yanşak”
anlamlarındadır. Yazıda bahsettiğimiz yavşak ve yavşaklık; “şeytanın, nefsin,
hazzın ve tâğutların etkisiyle dik duruşunu kaybederek gevşemek, apaçık hakîkat
yerine bâtılı savunmaya başlamak ve bununla birlikte dîne ve dindarlara tahammül
edememek, din-dışı olana ve lâik-seküler olana sevgi beslemeye başlamakla
gözüken dengesiz bir hoşgörülük, Dünyâ’ya ve maddeye bağlanmak, Allah’ı,
âhireti, dîni, vahyi ve peygamberleri merkeze almak yerine eşyâyı ve eşyayı
ilahlaştırmış olanları merkeze alarak eşyâyı kutsamaya başlamak” anlamındadır.
Yavşaklık, gevşeklikle
başlar. Ne kadar gevşerseniz o kadar yavşaklaşırsınız. Modernizm bir “yavşaklaşma
uygarlığı”dır. Modernizmin özünde ilk önce gevşeme, sonra da yavşama vardır ve
kendisine kapılanları bu yüzden yavşaklaştırır.
Yavşaklaşanların en çok
kullandığı söz, “insanî ve ahlâkî evrensel değerler” sözüdür. Zîrâ yavşamadan
dolayı değer ölçüleri değişmiş ve merkeze Allah yerine insanı almaya
başlamışlardır. İyi de bahsettiğiniz o “evrensel değerler” nereden geliyor?. O
değerleri kim belirliyor?. Değerlerin “evrensel” olması için aşkın bir hakîkate
dayanıyor ve bağlanıyor olması şarttır. Yoksa evrensel olmaz da herkes kendi
ihtiraslarını evrensel değerler olarak görmeye başlar. İnsanları, hattâ
hayvanları ve doğaya zarar veren şeyleri bile “evrensel değerler” olarak
görülmeye başlanır. İşte bu yavşamadan ve yavşaklaşmadan dolayı olur. Aşkın
hakîkatler ve evrensel değişmez değerler ve ölçüler ancak Allah’ın sözü
olabilir. O-hâlde değerlerin evrensel olması için vahiy-merkezli ve peygamber
örnekli olması şarttır. Lâkin modernizm ile yavşaklaşanlar bu değerleri Allah’a
değil de insana yâni ilahlaştırıp taptıkları akıllarına bağlarlar. Oysa yavşaklaşanların
akıllarını yönlendiren ve yöneten şey şeytan, nefs ve tâğutlardır. Bu nedenle yavşaklar
doğru bir akletme yapamazlar ve akıllarını ancak yavşaklık yolunda ve yönünde
kullanırlar.
İslâm sâdece bilgi değildir.
Bilgi ve bilinçten sonra amel-eylem gelir. İşte bunun örnekliğini peygamberler
yapar ki peygamberlerin gönderilmesinin nedeni budur. Eğer Kur’ân bilgi ve
bilincin kaynağı olarak tek-başına yetseydi, Allah Kur’ân’ı her-hangi bir yere
iki kapak arasındaki bir kitap olarak indirirdi ve insanların onu bulmasını
sağlardı. Ama emin olun ki o zaman İslâm dîni, -şimdi bâzı câhillerin ve
şerefsizlerin zannettiği ve istediği gibi- ahlâki bir felsefe olur çıkar ve
bağlıları da sürekli sırıtarak dolaşan ve “sözde tebliğ” yapan yavşaklara
(yavşak=geveze, yılışık kimse) dönerlerdi. Çünkü amel-eylem olmadığında Kur’ân-ı
Kerîm’i bir metin olarak okuyup uygulamak yerine aşırı yoruma boğmaya
başlarlardı. Peygamber’in hesâba katılmadığı günümüzde Kur’ân, “aşırı yorum ve
te’vil kitabı” olarak insanın ve aklın nesnesi yapılmaktadır. Böyle olunca
yapılan yorumlar da, insanların kendi kültür ortamlarına, kendi coğrafyalarına,
kendi istek, arzu ve ihtiraslarına göre yapacakları yorumlar olacağından dolayı
her kafadan ayrı bir ses çıkacak, kelle-başı bir din ve din anlayışı
oluşacaktı. Bilgiyi ve ameli birleştirmeyince ideâl bir anlamın ortaya çıkması
mümkün olmayacaktı. Bu da sonunda yavşamayı ve yavşak-yavşak konuşmayı
getirecekti ki günümüzde olan şey budur.
Modern yavşakların İslâm
düşmanlarına karşı yaptıkları bir eleştiri, îtirâz ve isyân yoktur. Zîrâ onlara
sürekli olarak hoş-görü gösterirler. Mağlûplar ve ezikler düşmanlarına hoş-görü
gösterirlerken, dostlarına ise düşmanlık gösterirler. Stockholm Sendromu hoş-görü
konusunda da açığa çıkmaktadır. Kendisini öldürmeye geleni gülle karşılamak,
hoş-görücülerin normâl hâlleridir. Küfür
ve şirk temelde hoş-görülü bir inançtır. Yeni bir tanrının gelişi eski kültler
için bir tehdit oluşturmadıkça, mevcut panteonda her zaman başka bir tanrıya
yer vardır.
Yavşaklık dengesiz ve aşırı bir
hoşgörü olarak gözükmektedir. Fakat hoşgörmeye
bir başladınız mı hoşgörülmeyecek bir şey kalmaz ve “kaliteli bir yavşak” olur
çıkarsınız. Aşırı hoşgörü, dinden tâviz vermeden olmaz. Hoşgörü yapılacak diye
aslında Allah katında tek hak din olan İslâm’ı, Hristiyanlık, Yahudilik, Müslümanlık
diye ayırıp da sonra yeniden birleştirmeye çalışmak yanlıştır.
Hoşgörülmemesi
gereken şeylere ve kişilere karşı aşırı hoş-görü göstermek yavşaklaşmanın
başlamasına ve yayılmasına neden olur. Üstelik yavşaklar bu hoş-görüyü
garibana, mazluma ve müslümanlara göstermezler. Yavşakların eleştiri ve îtirazları
bu yüzden hep bu insanlaradır.
Yavşaklar herkesi kendileri
gibi yavşak zanneder yada herkes yavşaklaşsın isterler. Çünkü kendi
yavşaklıklarının çok da belli olmasından korkarlar.
Yavşaklar, hayatlarında hiç
acı ve sıkıntı görmedikleri için yavşaklaşmışlardır. Zâten yavşaklar yavşak
olmayanları Dünyâ’ya yeterince bağlanmamakla suçlarlar, refah içinde yaşamamakla
suçlarlar.
Çünkü eğer onlar da kendileri gibi merkeze Dünyâ’yı, eşyâyı, maddeyi alsalar,
refah içinde yaşalar kendileri gibi düşünecekler ve inanacaklardır.
İnsan,
sürekli mutsuz olduğunda maddî ve mânevi yapısı bozulur ve bundan çok olumsuz
olarak etkilenir. Fakat, insan sürekli relâks durumunda, refah ve haz içinde
kaldığında da “insânî” özellikleri zedelenir, azalır ve hattâ kaybolur ve
yavşaklaşır çıkar. Zîrâ onu hiç-bir acı, zulüm, mazlûmiyet rahatsız etmemeye
başlar ve kişi böylelikle bencilleşir. Herkesi kendisi gibi zanneder. Hazzın
verdiği sarhoşlukla kötülüğe karşı dirençsizleştiğinden zulmü doğal ve normâl
görür yada umursamaz ve önemsemez. Bu durumda zulme bir tepki vermez. Oysa
dediğimiz gibi, insanı “insan” yapan şey, zaman-zaman yaşadığı mutluluklarla
birlikte, bir mücâhede ve mücâdele içinde olmasıdır. Zîrâ Dünyâ cennet değildir
ve bir imtihan alanıdır. Bilindiği gibi imtihanlar kolay değildir ve büyük
çabalar ve ciddiyetler ister. Yavşaklaşmış olanların bu çabayı ve ciddiyeti
göstermesi mümkün değildir. Zâten yavşakların yavşaklaşmasının nedeni budur.
Siyasette
de çok yavşaklıklar yaşanır. Zamânında Özal’ı şakşaklayan ve ondan büyüğünü
görmeyenler, bir-süre sonra aynı yalakalığı Erbakan’a, en nihâyetinde de aynı
şakşaklığı ve yavşaklığı Erdoğan’a yaptılar/yapıyorlar. Modern-seküler siyâset
ve reel-politik bir “yavşaklık etkinliği”dir.
Yavşaklar büyük yavşakların
çıraklarıdırlar. Meselâ Türkiye’deki bâzı ilâhiyatçı yavşaklar, büyük yavşaklar
olan Fazlurrahman, Ali Abdurrazık, Seyyid Ahmed Han, Mahmud Muhammed Taha vb.
gibi yavşakların çıraklarıdırlar. Dîni yorumu hep bu yavşaklardan öğrendikleri
için kendileri de hep yavşakça yorumlar yaparlar. Çünkü onların yönlendirmesine
göre düşünürler, konuşurlar, yazarlar, inanırlar ve hareket ederler. Çünkü
yavşaklık bulaşıcıdır.
Aklına tapan modernist sözde
ilâhiyatçı kesim, İslâm’ı bir îman, sabır, azim, gayret, hicret, kardeşlik,
cihad, savaş, şehâdet, devlet ve medeniyet tasavvuru ve projesi olarak değil
de, yavşaklaşmadan dolayı modern ve ne kadar yavşak bilim, teknoloji, sistem ve
ideoloji varsa onların destekçisi ve yedekçisi sandıkları için, modern olmayan
bir okuma ve yorumlamayı kabûl etmezler.
Yavşaklık meydanın boş bulunduğu
zamanlarda ortaya çıkar. Meydan tıka-basa hakîkat ile, bilgi, bilinç ve
amel-eylem ile doluyken hiç-bir yavşak yavşaklık yapamaz ve yavşaklık yapmaya cesâret
edemez. Yavşaklık, büyük yavşakların yavşaklığa izin vermesinin sonucunda açığa
çıkar.
Yavşak olmayanların dili
öfkelidir. Zîrâ yavşak olmayanlar sürekli olarak yavşaklar tarafından
suçlanırlar. Öfkeli dil, acının sesli hâlidir. Gerektiği zaman öfke olmadığında
“yavşaklık” başlar. Yavşaklık bir kere başladığında ise çabucak yayılıverir.
Çeşitli modern araçlar nedeniyle her-şeyin kolayca yayılıverdiği modern dünyâda
yavşaklığın bu kadar çok yayılmasının ve bu kadar çok yavşağın bulunmasının nedeni
budur.
En doğrusunu sadece Allah bilir.
Hârun Görmüş
Temmuz 2022
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder