20 Ağustos 2022 Cumartesi

İslâm’ı İslâm Düşmanlarından Öğrenmek

 

“Onların hepsi benim düşmanımdır; âlemlerin Rabbi hâriç” (Şuârâ 77).

 

Bilmek, bilgilerin beyne kaydedilmesiyle olur. Fakat bu sâdece “bilmek için olan bilmek” yada “mâlûmat edinmek” demektir ki gerçek bir bilme değildir. İslâm’da bilmek, “bilginin kaydedilmesi” demek değildir. Bilginin beyne kaydedilmesinden başka, bilinçlenmek, bilinen şeyin rûhunun ve duygusunun kâlbe yerleşmesi, bir idrâkin oluşması ve en sonunda da o bilgi, bilinç, rûh, duygu ve idrâk ile amel-eylemde bulunulmasıyla olur. Bilmek amel-eylem ile tamamlanır İslâm’da. Buna göre bilmek, yapmak ve “yapmak için bilmek” anlamına gelir. Eğer bir şeyin bilgisini edinmeye rağmen onun duygusunu, rûhunu, bilincini de idrâk edip onunla hâllenmediyseniz ve o hâl ile amelde-eylemde bulunmadıysanız, siz kuru bilgiyle sâdece mâlûmat edinmişsiniz demektir. Bu aynen sanatta olduğu gibidir. Sanatın bilgisi sanat değildir. Zâten hiç-bir şeyin bilgisi o şeyin kendisi değildir. Sanatta bilgiden başka bir rûh, duygu, idrâk, zevk ve nihâyet amel-eylem vardır.  

 

İşte bilgi böyle bir süreç içinden geçmedikçe gerçek anlamda bilgi olmaz ve aslında o şey hem kavranmamış olur hem de benimsenmemiş olunur. Benimsenen şey cân-ı gönülden kabûllenilmemiş demektir. İslâm-hârici konular için böyle bir bilgilenme işe yarar gözükebilir ve geçer-akçe olabilir ama iş İslâm’a gelince, bahsettiğimiz süreçten geçmeyenlerin İslâm’ı aslında tam olarak yada hiç benimsememiş oldukları görülür. Bu kişilere örnek olarak oryantâlistleri, modern-bilimi ve bilim-adamlarını, siyâsileri, mistik, bâtınî, tasavvuf ve târikatları, beşerî ideolojileri ve ideologları verebiliriz.

 

İslâm en doğru ve net bir şekilde ancak Kur’ân’dan öğrenilir. Onun en ideâl şekilde amel-eyleme dökülmesini ise güzel örnekliğimiz Peygamberimiz göstermiştir. Kur’ân bütünlüğü ve Sünnet örnekliğine göre yetişmiş samîmi mü’minler de İslâm’ı bilirler ve öğretebilirler. Fakat İslâm’ı, şekilsel ve sâdece mâlûmat olarak bilmelerine rağmen onu kavrayamamış, idrâk edememiş, onunla amel etmeyen ve bu nedenle de ona düşman olanlardan öğrenilemez. Lâkin gelin-görün ki son 200 yıldır müslümanlar da dâhil insanlar İslâm’ı, bu İslâm düşmanlarından öğrenmeye çalışmaktadırlar. Böyle olunca da süreç içinde yavaş-yavaş İslâm’a düşman olunmaya başlanmıştır.

 

İnsanların İslâm’ı öğrendikleri kişilere baktığımızda, İslâm’ı, modernizmin lehinde olan oryantâlistlerden, modern-bilim-adamlarını ve onların sözcülüğünü yapanlardan, üzerine İslâm sosu dökülmüş olmasına rağmen aslında gayr-ı İslâmî dinlerden-sistemlerden ve onların sözcülüğünü yapanlardan öğrendiklerini görürüz. Böyle olunca da İslâm’ın ne olduğu apaçık şekilde ortaya çıkamamakta ve yaşanamamaktadır. İslâm’ı İslâm düşmanlarından öğrenmek, İslâm’a düşman olmakla sonuçlanmaktadır. Ateistlerin, deistlerin, lâiklerin ve bâtılın artmasının ve dinleştirilmesinin nedeni budur.

 

Oryantâlistler İslâm’ı bilgi ve mâlûmat olarak bir-çok müslümandan çok daha iyi bilirler. Tabi bunlar İslâm’ı anlayıp idrâk etmek ve kabûl edip İslâm-merkezli yaşamayı düşünmedikleri için, İslâm’ı hakkıyla idrâk edemedikleri, kâlben kabûl edip de onu yaşamadıkları için İslâm’a düşman olmaktadırlar. Çünkü merkeze İslâm’ı değil İslâm düşmanlığını almışlardır. Kur’ân’ı İslâm düşmanları da dâhil herkes anlayabilir, fakat herkes uygulayamaz. Modern-bilim için de aynı şey geçerlidir. Merkeze İslâm’ı değil de bilimini koydukları için İslâm’ı hakkıyla anlayamıyorlar ve bilime uymadığında İslâm’a düşman olmaya başlıyorlar. “Bu devirde mi?”, “bilim çok gelişmişken mi?” gibi laflarla İslâm’a düşmanlık başlatmakta ve düşmanlık yapmaktadırlar. Böylece bu düşmanlık nedeniyle bilimi öne çıkarmakta ve kendilerinde “İslâm’ı, bilim ile istedikleri gibi yorumlama hakkı” görmektedirler.  

 

Yine lâik, seküler, komünist, sosyâlist, kapitâlist, liberâl, feminist, demokratik, milliyetçi, modern ideolojiler ve düşüncelerle İslâm’a düşman olunmaktadır. Çünkü İslâm ile bu saydıklarımız, birileri ne kadar aksini söylese de birbirleriyle aslâ ve zinhar uyumlu değildir ve birbirlerine düşmanlık derecesinde karşıdırlar. İslâm’a karşı olduğu şeyleri merkeze alanlar mecbûren İslâm’a düşmanlık yapmaktadırlar. Lîderler, askerler, bürokratlar vs. İslâm’ı değil de bu saydıklarımızı merkeze aldıkları ve İslâm ile bu saydıklarımız uyuşmadığı ve birbirine düşman olduğu için İslâm’a düşman oluyorlar. Üstelik insanlara da bu saydığımız beşerî düşünceleri, ideolojileri ve sistemleri anlatıyorlar ve övüyorlar. Bu kişileri tâkip edenler de İslâm’ın düşmanı olduğu bu şeyleri merkeze aldıkları için İslâm’a düşman olmaya başlıyorlar.

 

İslâm’a rağmen kurulan tüm sistemler İslâm’ın düşmanıdır. Çünkü onlar İslâm’a düşmandır.

 

Demek ki İslâm merkeze alınmadığında ve bunun yerine bâtıl şeyler merkeze alındığında İslâm’a düşmanlık başlıyor. Zîrâ İslâm değil de bâtıl olanlar tercih ediliyor, seçiliyor ve merkeze alınıyor. Tüm iletişim kanalları, eğitim alanları, iş alanları vs. her-şey bunların elinde olduğu için, insanları da gayr-i İslâmî alanlara yönlendirecek şekilde bir düzen getiriliyor ve insanlar İslâm ile apaçık şekilde karşılaşmayıp da bu bâtıl şeylerle sürekli haşır-neşir olunca doğru ve hak olanın bu bâtıl şeyler olduğunu zannederek bâtıla aykırı olan İslâm’a düşman olmaya başlıyorlar. İslâm’ı İslâm düşmanlarından öğrenmek böyle oluyor.   

 

İnsanlık târihindeki hiç-bir düşmanlık, “İslâm’a yapılan düşmanlık” kadar şiddetli olmamıştır. İslâm’a olan düşmanlık, kişinin tüm Dünyâ’yı yakmasına bile yol açabilecek kadar şiddetli olabilir. İnsanlık târihinde en büyük düşmanlık, İslam ile birlikte İslâm peygamberlerine de yapılmıştır. Bu düşmanlığı yapanlar maalesef hem cehâletten hem de târih boyunca aşırı yüceltmecilik yapanlar nedeniyle müslümanlar tarafından da yapılmaktadır. “Bize Kur’ân yeter” diyenler Peygamber’i yok sayıyor ve uydurmalara kanarak Peygamberimiz’in yanlış şeyler söylediğini ve yaptığını sanarak ona düşmanlık yapıyor. Son-moda trend ise, “İslâm’a Kur’ân ile düşmanlık etmek”tir. Modern Kur’ân çalışmaları, müslümanları Peygamber-Sünnet düşmanı yapıyor. Aşırı yorumlanan “Kur’ân kavramları” üzerinden İslâm ve Peygamber düşmanlığı yapılıyor.

 

Başta peygamberler olmak üzere tüm müslümanların her devirde dört düşmanı olmuştur: Firavun (kral), Hâmân (başbakan), Kârun (sermâyedar), Samîri-Bel’am (din işleri).. İşte müslümanların bu düşmanları etkisiz hâle getirmesi “farz-ı ayn”dır. Fakat târih boyunca müslümanlar ilk defâ, “modernite” ile birlikte kendilerini küçümsüyor ve düşmanlarını yüceltiyorlar. Târih boyunca müslümanlar ilk defâ, modernite ile birlikte, düşmanları karşısında aşağılık kompleksine kapılmaktadırlar. Bu yüzden İslâm’ı da İslâm düşmanlarından öğrenmektedirler. Sonuçta da İslâm’a düşman olan bir-çok müslüman(!) ortaya çıkıyor. Çünkü müslümanlar İslâm’ı İslâm düşmanlarından öğrendikleri için kolay tâvizler verebiliyorlar. İslâm’dan verilen tâviz(ler), kişiyi yakın-uzak vâdede “İslâm düşmanı” yapıyor.

 

“İşte böyle; biz, her peygambere suçlu-günahkârlardan bir düşman kıldık. Yol gösterici ve yardımcı olarak Rabbin yeter” (Furkân 31).

 

Mekke müşrikleri İslâm üzerinden müslümanlara düşman oluyorlardı. Modern insan ise, müslümanlar üzerinden İslâm’a düşman oluyor. Müslümanlar, kardeşlerine karşı ne doğru-düzgün kardeşlik yapıyor, ne de düşmanlarına karşı doğru-düzgün düşmanlık yapıyor. İslâm’ı “İslâm düşmanları”ndan öğrenenler “İslâm düşmanı” oluyorlar. Oysa İslâm, Kur’ân’la öğrenilir, Sünnet ile uygulanır. İslâm’ın emirlerinden birine bile düşman olan, “İslâm’a düşman olmuş” demektir.

 

İslam düşmanları İslâm’ın görünmesine katlanamazlar. İslâm’ı İslâm düşmanlarından öğrenen modern müslümanlar, “görünmeyen İslâm”a müptelâ olmuşken, “görünen İslâm”a düşman olmuş durumdadır.

 

Lâikler ve modernler, uydurma rivâyetlerle dîni kötüleme yarışı içindedirler. Bunların yazdığına ve konuştuğuna baktığınızda, Kur’ân’dan hiç örnek ver(e)mediklerini görürsünüz. Çünkü onlar böyle yapmakla aslında Kur’ân düşmanı olduklarını gizlemektedirler. Dîne saldırılarını ve düşmanlıklarını ise uydurma rivâyetler üzerinden yapmaktadırlar. Modern müslümanlar, nefislerine hitâp etmeyen dîne düşman oluyorlar.

 

Modernizmin târihi, “dinden kopuş” ve “dîne düşman olma”nın târihidir. Modern insan, modern-bilim hatırına İslâm’a düşman olmaktadır. İslâm’ı İslâm düşmanlarından öğrenen müslümanların %90’ı, “dînin gizli düşmanı” hâline gelmişlerdir.

 

İslâm’ı Kur’ân’dan öğrenmeyenlerin İslâm’a bağlılıkları körü-körünedir. Körü-körüne bağlılıklar, bir süre sonra aynı şeye “körü-körüne düşmanlıklara” dönüşür. Bir şeye/düşünceye/hizbe vs. “körü-körüne taraftar olmak”, bir zamana sonra o şeye/düşünceye/hizbe “körü-körüne düşman olmak”la sonuçlanır.

 

Eğer müslimseniz En Güçlü Olan Allah’tan yana olursunuz ve O’nun dînini baş-tâcı edersiniz. Güçsüzler de dostunuz olur. Fakat kendilerinde bir güç olduğunu sanılanlara yamanır ve dîni de onlardan öğrenmeye kalkarsanız İslâm’dan soğumaya ve en sonunda da İslâm’a düşman olmaya başlarsınız. Eğer -sözde- “güçlü”den yanaysanız, “güçsüz”e düşmansınızdır.

 

Modern dünyâda baskın unsur İslâm’a düşmanlık olduğu için, İslâm’a düşmanlık kolay yaygınlaşıyor. Gücün peşinden gidenler güçsüz gördükleri İslâm’a düşman oluyorlar. Zîrâ İslâm düşmanlarına düşman olmaya dirâyetleri ve cesâretleri yetmiyor.

 

Gayri-İslâmî sistemler “düşman”sız yapamazlar da hem İslâm’a hem de müslimlere düşman olurlar. İslâm’da ise ebedî düşman “şeytan”dır:

 

“Ey Âdem-oğullar!; ben size and vermedim mi ki: Şeytana kulluk etmeyin, çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır” (Yâsin 60).

 

“Gerçek şu ki, şeytan sizin düşmanınızdır, öyleyse siz de onu düşman edînin. O, kendi grubunu, ancak çılgınca yanan ateşin halkından olmaya çağırır” (Fâtır 6).

 

İslâm’a olan samîmiyet, küfre ve kâfire karşı bir düşmanlık ve isyân doğurur. Bu yüzden Ercüment Özkan: “Küfre olan hasımlığım, İslâm’a olan hısımlığımdandır” der.

 

İslâm’ı İslâm düşmanlarından değil de Kur’ân’dan öğrendiğimizde, İslâm’a değil, İslâm düşmanlarına düşman oluruz.

 

Bizim küfre ve şirke karşı olan düşmanlığımız, kâfirlerin ve müşriklerin İslâm’a olan düşmanlığından daha güçlü olmadıkça İslâm’ı hayâta hâkim kılmamız mümkün değildir.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Nîsan 2022

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder