11 Ekim 2020 Pazar

Veganlık Üzerine


“Ve hayvanları yarattı; sizin için onlarda ısınma ve yararlar vardır ve onlardan yemektesiniz” (Nâhl 5).

 

Veganlık yada Veganizm: “Bâzı nedenlerle hayvan kökenli gıdâları ve diğer hayvansal ürünleri kullanmayı reddetme”. Bâzen ‘sıkı vejetaryenlik’ diye de adlandırılır. Vegan kişiler, hayvan kullanımı yoluyla elde edilen gıdâları, giyecekleri ve diğer tüm yan-ürünleri kullanmayı reddetmektedir (Vikipedi).

 

Modernitenin ortaya çıkardığı “sapıklık”lardan biri olan veganlık, insan ve hayvanlar arasındaki derecenin ve ilişkinin farklılaştırılarak bozulmasının bir sonucudur. Veganlıkta, akıllı olan ile akıllı olmayan iki varlık arasındaki farkın kaybolacak şekilde hayvanlara değer yüklenmesi ve onlara doğala, normâle ve fıtrata aykırı olarak davranılması durumu vardır. Veganların felsefesi, “hayvanların insanlar tarafından kullanılmaması”dır. Böyle olunca da hayvanlara aynen insan gibi muâmele yapılmasını istiyorlar ve hattâ insanlardan bile çok daha fazla haklar verilmesini tartışıyorlar. Zoopolis Kitabı’ndan bundan bolca bahsedilir. Hayvanlara özel kimlik, ev, otel, hâstane, tâtil yerleri, taşıtlar, parklar, yiyecekler vs. işi çığırında çıkarıp sapıklığa kadar götürecek şeylerden bahsediliyor. Bunun emâreleri başlamıştır bile. Televizyonlarda bu kadar çok hayvan haberleri ve reklâmının yapılamasının nedeni budur. Böylece güyâ insanları hayvanlara karşı daha “duyarlı” hâle getirmeyi plânlıyorlar.  

 

İnsanlar arasında olan ilişkilerdeki kopuş, insanların hayvanlara yaklaşmasına ve insan yerine hayvanların dost edinilmesine neden oldu. “İnsanları tanıyalı hayvanları daha çok sever oldum” gibi sözlerle bunu dile getiriyorlar. İnsanlarla sıkı dost olamayan, evlen(e)meyen, çocuk doğur(a)mayan ve şüpheci insanlar, kendilerine istediklerini yaptıracakları, kendilerini hiç eleştirmeyecek olan hayvanlarla yakınlık kuruyorlar. Onları artık bir çocukları, ev-halkından biri gibi görüyorlar ve hayvanların yaratılışlarına aykırı olarak ve onlara zulm-ederek farklı davranışlarda bulunuyorlar. Hayvanları kendi yataklarında yatırmak, özel yemekler almak, elbiseler giydirmek, parka götürmek, sağlık kontrôlü vs. gibi, Dünyâ’daki insanların yarısının erişemediği ve hayâlini kurdukları muâmeleye hayvanlar erişiyor. Kedi mamasına yılda 40 milyar dolar harcanırken, aç insanlar için ayrılan para sâdece 22 milyar dolardır. Dünyâ’da PET ürünlerine ayrılan toplam para 150 milyar doları bulmuş durumdadır.

 

İşte bunlarla birlikte hayvanlara yapılan muâmele ve onlar için olan düşünceler değişmiştir. Kedi-köpek ile başlayan yakınlaşmalar her hayvan hakkında genelleşmiş ve hayvanlar insanlardan daha değerli görülmeye başlamıştır. Böylece hayvanlara “hayvan” gibi değil “insan” gibi yaklaşılmaktadır. Bu bir zulümdür ve nasıl ki insana hayvan gibi davranmak yanlış ve zulüm ise, hayvanlara da insan gibi davranmak yanlış, sapıklık ve zulümdür. Hayvanların yaratılışına uygun davranmamak onlara yapılan en büyük zulümdür. Siz kendinize, yaratılışınıza aykırı davranılmasını ister misiniz?.  

 

Veganlar hayvanların insanlar tarafından sömürüldüğünü ve onlara zulmedildiğini söylerler. Bu bağlamda “onların en başta etlerinden olmak üzere hiç-bir şeylerinden yararlanma hakkımız yoktur” derler. Bunu dile getirenler et yemeyen vejetaryenler değil, sapık bir yola girmiş olan veganlardır.

 

Veganlık, akıllı olmayan hayvanları akıl-sâhibi insan seviyesine çıkartma hareketinin bir ucudur. Çok boş ve içi doldurulamayacak sözlerle bunu tartışıp durmaktadırlar. Şeytânî bir ideoloji olan modernite de onlara üstü örtülü destek vermektedir. Çünkü modernite, “süreç içinde insanı insanlığından çıkarma” projesidir. İnsanı ne kadar ifsâd ederse o kadar güçlü olur. Her-şeyi âit olduğu yerden kopararak her-şeye zulmeder.  

 

Veganlık modern bir sapıklıktır. Bu sapıklığın arkasında “dîne karşı olma” durumu yatıyor. Dindeki “kurban” eleştirisiyle başlayan davranışın gelip dayandığı yer veganlık olmuştur. Bir araştırma yapılsa eminim ki veganların büyük çoğunluğu ya deist yada ateist olduklarını söyleyeceklerdir.

 

100-150 sene önce böyle bir öneri ortaya atılamazdı. Çünkü neredeyse tüm işler hayvanlar aracılığıyla yapılıyordu ve hayvancılık hâlen insanlar tarafından geçim ve ulaşımda büyük oranda kullanılıyor. Eğer târih boyunca veganlık hatırına hayvanları kullanmaktan uzak durulsaydı, insanlar ticâretlerini nasıl yapacak, ulaşımlarını ve yüklerini nasıl taşıyacaklardı ki?. Bakın âyette ne deniyor:

 

“Kendisine ulaşmadan canlarınızın yarısının telef olacağı şehirlere ağırlıklarınızı taşırlar. Şüphesiz Rabbiniz şefkatli ve merhâmetlidir” (Nâhl 7).

 

Allah, hayvanları, onlara zulmetmeden yararlanmamız için yaratmıştır. İnsanlar modern döneme gelinceye kadar tam anlamıyla, moderniteyle birlikte ise büyük oranda, insanların özne, hayvanların ise nesne-mal olduğu bir zaman geçirmişlerdir. İnsanlar hayvanlardan çeşitli şekilde yararlanmışlardır ki doğrusu da budur. Aksi-hâlde işler aynen günümüzde olduğu gibi tersine dönerdi. Allah hayvanların bizim için yaratıldığından şu şekilde bahseder:

 

“Allah, size evlerinizi (içinde) güvenlik ve huzur bulacağınız yerler kıldı; ve size hayvan derilerinden hem göç gününde, hem yerleşme gününde kolaylıkla taşıyabileceğiniz evler; yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından bir zamâna kadar giyimlikler-döşemelikler ve (ticâret için) bir meta kıldı” (Nâhl 80).

 

Baştaki âyetle birlikte bu âyetler hayvanların yararlarından ve kullanılacağı alanlardan bahseder. Bu âyetleri gönderen, “âlemleri yaratan Allah”tır. Doğal, normâl ve fıtrata uygun olan âyetler insanın yaratılışına ve rûhuna göre olan âyetlerdir.

 

Hayvanların kullanıldığı alanlar o kadar çoktur ki saymakla  bitmez. Meselâ atlar, eşekler ve develerle ulaşım, yük taşıma, ticâret, gezmek, onları besleyip büyütmek ve bu işten zevk almak, ötüşlerini dinlemek, uçuşlarını ve koşmalarını izlemek hattâ onlarla konuşmak, etinden, sütünden, yumurtasından, derisinden, yünlerinden, tüylerinden ve kıllarından, boynuzundan ve tırnaklarından ve hattâ kemiklerinden faydalanmak. Sütlerinden yapılan yoğurt, peynir, tereyağı ve kuyruk yağı, kemiklerinden ve boynuzlarından yapılan âletler, postu ve hattâ tezeği bile kullanılır ve yararlanılır. İnsanların klâsik zamanlarda bundan vazgeçmesi imkânsızdı, modern dönemde de vazgeçilmez ve olmazsa-olmazdır. O hâlde veganlık modern zamanlarda da uygulanabilir değildir. Çünkü aslında modern zamanlarda da hayvanlardan çok fazla yararlanılıyor.

 

Vejetaryenler ile veganları karıştırmamak gerekir. Vejetaryenlik; “et sevmemek, eti yiyememek, içi almamak” anlamında anlaşılabilirdir. Fakat bunu bir düşünce ve inanç anlamında yapıyorlarsa onlar da yanlış yoldadırlar. Fakat onlar hiç-bir zaman, deri ayakkabı giymenin yada yün battâniye kullanmanın yanlışlığından bahsetmezler. (Lâkin vejetaryenlikten veganlığa geçiş bâzıları için daha kolay olabilir). Veganlık ise böyle değildir ve veganlıkta hayvânî hiç-bir ürün aslâ kullanılmaz. Veganlığa göre hayvanlara binmek ve onlara yük yüklemek bile doğru değildir. Hayvanların etlerini ve yumurtalarını yemezler, sütlerini içmezler, sütten yapılan yoğurt, peynir ve çeşitleri, tereyağı yemezler ve kuyruk yağı ve iç-yağlarını kullanmazlar. Derilerini kullanmayı da doğru bulmadıkları için deri ürünü şapka, ceket, pantolon, kemer, çanta, ayakkabı ve derinin her türünün kullanılmasını doğru bulmazlar. Hiç-bir hayvanın yünlerini ve tüylerini kullanmazlar. Süt ürünlerinden olan çikolata, sütlü tatlı ve dondurma yemezler. Bal ve arı mâmûlü olan polen, arı-sütü, propolis vs. kullanmazlar. Yünden yapılan elbiseler, yorganlar, battâniyeler ve elbiseleri kullanmazlar. Hayvansal kozmetik ürünlerini de kullanmıyorlar. Veganlar bunları yemeyeceklerse ve kullanmayacaklarsa, o zaman plastik yesinler ve her yerde kanserojen plastik kullansınlar.

 

Vegan beslenme ve yaşam-tarzı hem gerçekçi ve mantıklı değildir hem de aslâ sağlıklı şekilde uygulanabilir değildir. Vücûdumuzun % 60’ı su % 20’si proteindir. % 19’u yağ ve % 1’i karbonhidrattır. Vücûdumuzdaki yağlar hayvansal protein ve yağlardır. B12 vitamini en doğal ve iyi olarak hayvanlardan sağlanabilir. Protein de öyle. Hayvansal proteinleri yememek ağır hastalıklar karşısında ölüm oranını arttırır. Bir yazıda hayvansal gıdadan eksik beslenmenin zararlarından şu şekilde bahsedilir:

 

“B12 Eksikliği: Yumurta, balık ve peynirde bulunan B12 vitamini tüketilmediğinde, yorgunluk ve bitkinlik hâli oluşur. B12 vitamini, vücûdun sinir ve kan hücrelerinin sağlığının korunmasına yardımcı olur. Vücut kendi başına B12 üretemez yada depolayamaz; çünkü B12 suda çözülen bir vitamindir, yâni vücuttan üriner sistem yoluyla gün içerisinde atılır. 

 

Protein eksikliği: Eğer nedensiz yere sivilceleriniz gittikçe artıyorsa bunun nedeni protein eksikliği olabilir. Protein kas kütlesinin yanı sıra sağlıklı cilt, saç ve tırnakları korumak için gereklidir. Bitkisel kökenli yiyeceklerde, etten farklı olarak, tek bir sebzede ihtiyaç duyulan temel tüm proteinler bulunmaz. Çok fazla kuru bakliyat ve sebze tüketmek: Kuru bakliyatlar büyük bir protein kaynağı olmalarına rağmen her öğünde tüketildikleri takdirde sindirim sisteminde rahatsızlıklara yol açabilir. Benzer şekilde, çok fazla sebze tüketmek, mîdede şişkinliğe yol açar”.

 

Pernisiyöz anemi diye bir hastalık vardır. Bir yazıda bu hastalık için şunlar söylenir:

 

“B12 vitamini eksikliğine bağlı görülen pernisiyöz anemi, kol ve bacaklarda uyuşukluk, yorgunluk ve unutkanlıkla başlıyor. Çoğunlukla geç fark edilen hastalığın ölümcül sonuçları vardır. Kansızlık hastalığı olarak bilinen anemi denilince aklımıza demir eksikliği geliyor. Aslında farklı vitaminlerin vücutta eksik alınması ile de çeşitli anemiler oluşabiliyor. Bunlardan birisi B12 vitamini eksikliğine bağlı görülen pernisiyöz anemidir. Pernisiyöz anemi, bedenin kendi bağışıklık sisteminin, mîde mukozasını oluşturan hücrelere karşı antikor yapması nedeniyle ortaya çıkar. Sonuçta, B12 vitamini yetersizliği oluşur. Kemik-iliğinin yeterli sayıda alyuvar hücresi yapabilmesi için B12 vitamini ve folik-asit gereklidir. Hastalığın açığa çıkması için hemoglobin düzeyinin aşırı derecede düşmesi gerekir. Tedâvi edilmezse, ölüme yol açabilir. Hastalık sıklıkla katı vejetaryenlerde, veganlarda ve kan hücrelerinin yapımında bozukluk yaşayanlarda görülür”.

 

Vegan beslenmede yaralar geç iyileştiği gibi kırıklar da geç iyileşir. Ayrıca vegan beslenmede beynin çalışması azalır ve insanlık koyunlaşıp sürüleşir.

 

Veganlığın bâzı yararlarının olduğunu da söylüyorlar fakat bunlar hakîkati yansıtmıyor. Hayvansal gıdâların çok daha fazla bir enerjiye ve güce sebep olmasına rağmen bitkisel beslenmenin daha fazla enerji ve güç ürettiğini söylüyorlar. Kilo verdirdiği falan da yoktur, sürekli bitkisel beslenme, insanı davul gibi şişiriyor. Demek ki en doğru beslenme tarzı, et ve sebzenin karışık şekilde kullanılmasından oluşan beslenme şeklidir.

 

Bitkisel gıdâların biyo-yararlılığı, hayvansal gıdaların biyo-yararlılığına göre çok düşüktür. Bu nedenle de vegan beslenmede vitamin-minerâl eksiklikleri yaşanır. 60 kg ağırlığındaki bir bireyin günde en az 50-100 gram hayvansal ürün tüketmesi gerekmektedir. Bunu her gün almasa bile haftada 2-3 kere 200 gram olarak alması gerekir. İsmail Tokalak “beslenmenin nasıl olması gerektiği” konusunda şunları söyler:

 

“Nasıl besleneceğimiz konusu, yeni bilimsel buluşların ışığı altında devamlı değişiklik göstermiştir. Yakın yıllara kadar bağışıklık sistemimizi güçlendiren besinlerin hayvansal gıdalar değil (et, yumurta, hayvansal yağlar vs.), daha çok sebze ve meyveler olduğu söyleniyordu. Özellikle çiğ yenilen meyvelerin ve sebzelerin, insanların bağışıklık sisteminin güçlenmesinde, hastalıklarla savaşılmasında tek başlarına en önemli rolü oynadığı ileri sürülüyordu. Şimdi ise dengeli ve sağlıklı beslenmede sebzelerin ve meyvelerin yanında muhakkak hayvansal gıdâların alınması gerektiği artık tartışılmıyor.

 

Hayvansal yağlar bizim protein ve enerji kaynağımızdır. A, D, E, K gibi yağda eriyen vitaminlerin vücûdumuz tarafından kullanılmasını da sağlarlar. Kaliteli yağlar sağlık için elzem bir kaynaktır. Balık, yumurta, yoğurt, peynir vs. bizim hücrelerimizi beslemek için gerekli olan elzem gıdâlardır. Bunlar vücûdumuzu ayakta tutan organları besler. Kemiklerimizi inşâ eder. Adalelerimizi, beynimizi, bağışıklık sistemimizi ve vücûdumuzdaki diğer organları inşâ eder. Bitki bazlı gıdâlar bizim vücûdumuzu temizler. Vücûdumuzu temiz tutarlar, detoks yaparlar. Eğer biz yalnız sebze, meyve ve tahıl üzerine beslenir, hayvansal gıdâlardan uzaklaşırsak beslenme zincirimizdeki dengeyi bozarız.

 

Geviş getiren hayvanlar sâdece ot ve bitkiler ile beslendiğinden, mîde yapıları ve enzimleri bu besinlerden maksimum faydalanacak şekilde dizayn edilmiştir. Bundan dolayı  bitkisel besinlerle beslenen insan, bunların besin değerlerinden ot yiyen hayvanlarda olduğu gibi maksimum derecede faydalanamaz. Geviş getiren hayvanların sindirim sistemindeki ilk bölüm olan rumen (işkembe) insanda yoktur. Kitap üzerinde ve laboratuvar deneyleri sonucunda bitkilerde insan sağlığı için bir-çok minerâl, vitamin ve de protein görülebilir fakat bu besinler insanların sindirim sisteminde zannedildiği ve teoride düşünüldüğü gibi fayda göstermez. İnsan tam olarak sebzelerdeki minerâllerden ve besinlerden otçul hayvanlar gibi faydalanamaz. Bizim enzimlerimiz sebzelerden ve meyvelerden tam olarak faydalanmaya uygun değildir. Meselâ ıspanakta demir vardır fakat ıspanak yediğimizde ıspanaktaki demirden maksimum faydalanamayız. Fakat et yediğimizde etten aldığımız demir oranı oldukça yüksektir.

 

İnsanın devamlı sebze bazlı beslenmesi vücûdunu zayıf düşürür, bağışıklık sistemini zayıflatır, libidosunu düşürür. Uzak-doğu râhipleri erkek-erkeğe münzevî bir hayat yaşadıklarından cinselliklerini köreltmenin yolunun da sâdece sebze yemek olduğunu çok uzun yıllar önce keşfetmişlerdi. Bu tip din-adamlarının sebze ve tahıl bazlı beslenmeleri yalnız ruhlarının arınmasına değil, cinsel isteklerinin de yavaş-yavaş yok olmasına yardımcı olurdu. Bir-çok dinde münzevî hayat yaşayanların çok az yemesi ve sebze tahıl üzerine beslenmeleri, onların cinsel arzulardan uzaklaşmalarına da yardımcı olmuştur.

 

Dengeli beslenme için bir insanın kilo başına günde 1 gram proteine ihtiyaç duyduğu belirtiliyor. Örneğin, 75 kilogram ağırlığındaki bir insanın günde 75 gram protein tüketmesi, bunun da 35 gramının et, yoğurt, peynir, yumurta gibi hayvansal proteinlerden oluşması gerekiyor. (1 kilogram ette 150-200 gram protein bulunmaktadır). Genç nesiller ancak hayvansal ve bitkisel beslenmeyi birlikte yaptıklarında yalnız sağlığı değil, zekâ gelişimi, dolayısıyla algılamaları da tam olacaktır”.

 

Yeşillikler insanlar tarafından zor sindirilir. Doğa bitkileri, hayvanlar yesin diye yarattı, çünkü onların kocaman mîdeleriyle özel bir sindirim sistemleri vardır. Mîdeleri bir sürü bakteri, virüs ve mantar ile dolu ve bu mikroorganizmalar sâyesinde bitkileri kolayca sindirebilirler. İnsanların mîdesi ise hem ufak ve hem de tüm yeşillikleri de sindiremez. Tabii ki yeşillik tüketeceğiz, onlara ihtiyâcımız var ama onları sıvı hâle getirerek ve fermente olarak tüketmemiz daha sağlıklı ve sindirim açısından rahat olur.

 

İnsanların ağız, diş, mîde ve bağırsak yapıları, hem ot hem de et yemeğe uygun yaratılmıştır. Uygun ve doğru olan beslenme şekli de budur. Biz inek yada koyun değiliz ki sâdece ot yiyelim. “Köpek dişlerimiz” ne işe yarayacak o zaman?. Hayvanlar ot-obur ve et-obur olarak ikiye ayrılır. İnsanlar ise farklı olarak hem et, hem de ot-oburdurlar. Sâdece ot yemek için farklı bir sindirim sistemi gereklidir. Sâdece bitkisel beslenmek, geviş getirmeyi mecbur kılar.

 

Allah her-şeyi emrimize âmâde kılmıştır. O hâlde her-şeyden yararlanmalıyız.

 

Modern öncesi dönemde hayvanlar olmasaydı insanlar bir yerden başka yere nasıl gidecek ve yüklerini nasıl taşıyacaklardı?. Hattâ kıl çadır ve keçe çadır olmasaydı nerede kalacaklardı. Yörükler hâlen bu kıldan ve keçeden üretilmiş çadır-evleri kullanırlar. Yine çobanlar “kepenek” olmasa soğuktan ve yağmurdan neyle ve nasıl korunacak?. Bu iş için en ideâl ve uygun olan eşyâ kepenektir ki o da hayvan yününden yapılır.

 

Av, modern kentlerde ihtiyaç olmasa da Dünyâ’nın yarısında ihtiyaçtır. Balık-avı ise her yerde ihtiyaçtır. Tabi hayvanları “yemek için” avlamalıyız, boşuna değil. “Sâdece zevk için” hayvan öldürmek yanlıştır. Hayvanlarda ayrıca bize zevk veren bir güzellik de vardır:

 

“Akşamları getirir, sabahları götürürken onlarda sizin için bir güzellik vardır” (Nâhl 6).

 

Hayvanlar bizim zevklerimize de hitâp ederler, beslerken ve binerken zevk alırız. Tabî ki yenebilecek olan hayvanların etleri çok lezzetlidir ve yemesi keyiflidir.

 

Balda bir-çok kez ispatlanmış yararlar ve şifâ vardır. Bu şifâlardan niçin vazgeçelim ki?. Tam-aksine balı en doğal hâlinde üretip yemeliyiz. Arı ürünlerini de kullanmalıyız:  

 

“Rabbin bal-arısına vahyetti: ‘Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin. Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü-uçuver”. Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifâ vardır. Şüphesiz düşünen bir topluluk için gerçekten bunda bir âyet-delil vardır” (Nâhl 68-69).

 

Veganların hayvanlarla kurdukları dostluk, insanlarla olan dostluktan daha fazla ve yoğun olmuştur. Böyle a-normâl bir yola girdikleri için onlara niçin uyalım ki?. Veganlığa bakıldığında, her-şeylerini doğala, normâle, fıtrata ve de İslâm’a aykırı olarak kurgulamışlar ve ona göre hareket etmektedirler. Doğal ve doğru olan, hayvansal ürünleri kullanmamak değil, “kullanmak”tır.

 

Hayvan yemek o kadar kötüyse o zaman hayvan yiyen hayvanlar ne olacak?. Bu da doğal ve doğru değildir o zaman. Biz yamyamlık yapıp da insan yiyor muyuz?. Hayvanlar da hayvan yemesin. Fakat bu, hayvanların son olurdu.

 

Veganlar kurbana ve Kurban Bayramı’na da karşıdırlar. Zâten dînî olan her-şeye karşılar ya..

 

Bitkiler de can çekişir ve can çekişirken diğer bitliklerden yardım ister. Bitkilerin koparılırken, pişerken ve yenirken duydukları acı ölçüldü ve canlarının çok yandığı ortaya çıktı: (https://www.youtube.com/watch?v=j5rPxXufhMc). O hâlde bitkisel beslenme bitkilerin de canını çok yakmak demek olacaktır. Bu işin sonunda bitkisel beslenmek de yanlış görüleceği için, kapitâlist “insan düşmanları”nın ürettiği kimyâsallarla beslenmek zorunda kalacağız.   

 

“Uygurlar’ın güçlü bir devlet iken çökmesine neden olan şey, tâbi oldukları Budizm’e göre et yemekten uzaklaşmış olmalarıydı” denir. Tonyukuk, “et yemenin yasak olduğu Budizm’i benimsemenin, Türklerin savaşçı özelliğini yitirip, mücâdele rûhunu kaybetmelerine neden olacağı” düşüncesi ile hükümdarın Budizm’e girme önerisine karşı çıkmıştır.

 

Ne yerseniz ona benzersiniz. Sürekli olarak et yerseniz etçil hayvanlara, sürekli olarak ot yerseniz otçul hayvanlara benzersiniz. Fakat hem et ile hem de ot ile birlikte beslenirseniz insana benzersiniz. İnsan yediğidir. Ne yerse ona benzer. Et yiyenler aslanlara, ot yiyenler ineklere benzer ve inek gibi davranır. Ot yiyenler et yiyenler tarafından yenir yutulur.

 

Veganlar, hayvanlar için gösterdikleri sözde duyarlılığı acaba insanlar için de gösteriyorlar mı?. Tabî ki de hayır!. Çünkü onlar zâten insan sevmedikleri için hayvanlarla yakınlık kurmuşlardır. Çünkü hayvanları gereğinden fazla sevmektedirler ve hattâ onlara tapınmaktadırlar. Dünyâ’da aç-susuz-evsiz-çıplak-mâsum-mazlum milyonlarca insan var. Tepelerine bombalar düşüyor, kendilerine tecâvüz ediliyor. Yaşadıkları yerlerden uzaklaştırılıyorlar, ağaç kabuğu yemeye mecbur kalıyorlar, bulanık su içiyorlar ve çeşitli hastalıklara uğramış durumdadırlar. Peki veganların bu kötü durum için yazdıkları bir cümlecik olsun bir yazı yada bir cümlecik söz söylemişlikleri var mıdır?. Tabî ki de hayır!. Sapanlar böyle bir şey yapmazlar ve yapmayı düşünmezler bile. Şu da var ki veganlık gibi hayvan tapınıcılığı, mazlum, mâsum ve perişân insanların olduğunu ve bunun için bir şeyler yapılması gerektiği düşüncesini ve arzusunu blôke etmektedir. Belki de bunun için birileri tarafından el altından desteklenmektedirler. 

 

Yenmemesi gereken hayvanlar da vardır tabi. Başta domuz olmak üzere, ölmüş olan, “binilmesi için yaratılmış” hayvanlar ve de iğrenç olan hayvanlar yenilmez:

 

“Allah O’dur ki, kimine binmeniz, kiminden yemeniz için size (bir yarar olmak üzere) davarları vâr etti” (Mü’min 79).

 

Veganlık uzak-doğu dinlerine yada Hinduizm’e dayanır. Hinduizm’de “hiç-bir canlıyı öldürmeme, yaralamama (ahimsa) prensibi” vardır ki işte bu kural “veganizm” şeklinde modernleştirilmiştir. Çünkü hiç-bir “canlı”yı yaralamamak ve öldürmemek, hiç-bir hayvanın, başta etinden olmak üzere “hiç-bir şeyinden yararlanmamak” demek olacaktır. Hiç-bir canlıyı yaralamak ve öldürmemek, onun hiç-bir şeyinden faydalanmamak demektir. Böyle olunca da -Hinduizm’de olduğu gibi- yemedikleri hayvana (inek) tapılmaya başlanır.

 

Hâlbuki bitkiler de canlıdır ve koparıldıklarında yada doğrandıklarında acı çekerler ki bu deneylerde gösterilmiştir. O hâlde hiç-bir canlıya zarar verilmeyecekse ve bitkiler de “canlı” olduğuna göre, insanlar nasıl yaşacaklardır?. Ne yiyip-içerek yaşayacaklardır?. Toprak mı?. Fakat toprakta da bir-çok canlı organizma vardır. Ee, peki ne olacak o zaman?. Olacağı şudur; insanlar hem bitkilerden hem de hayvanlardan yiyecekler ve hayatlarına bakacaklardır. Buna îtirâz eden veganlar, canlılara zarar vermeyeceklerse, dolayısı ile onları yemeyeceklerse, o zaman boklarını yesinler. Çünkü başka yiyecek bir şey kalmıyor. Dinler târihinde Maniheizm hakkında şöyle denir:

 

“Mani, taraftarlarını bitkisel diyet uygulamaya çağırır. Bitkilerdeki ışık miktârı da türden-türe değişiklik arz eder. Bitkiler içerisinde en fazla ışık nüvesi salatalık, kavun ve karpuz gibi sebze ve meyvelerde bulunur. Bunun için Maniheistlerce ideâl olan bir davranış tarzı hiç-bir hayvanı öldürmemeyi, hiç-bir bitkiye zarar vermemeyi, toprağı sürmemeyi ve hasat yapmamayı öngörür. Hattâ dindar bir Maniheist bir ota bile basmamalı, bir ekini çiğnememelidir. Sudaki ışık unsurlarını kirletebileceği endişesiyle yıkanma dâhi hoş görülmez. Gönlün yada belin mührü ise evlenmemeyi ve cinsellikten uzak durmayı gerektirir. Zîrâ Maniheizm’e göre maddî varlığın devâmını sağlayan ve yeni bedenlerin oluşmasına imkân veren evlenme, kötü arkonların âdetini taklit etmeden ibârettir, dolayısıyla hoş görülmez.

 

Demek ki neymiş; et yemekten uzak durulduğunda arkasından mutlakâ sıra bitki yememeye ve diğer sapıklıklara da gelecektir. Böylece Allah’ın Dünyâ ve insan için koyduğu kurallar ve nîmetler ifsâd edilmiş olacaktır.  

 

Şu da var ki, et-obur bitkiler bile varken ve çeşitli böcekleri ve canlıları yiyorlarken, Veganlık’tan ve bitkisel beslenmekten bahsetmek çok abes ve çok absürd oluyor.  

 

Vegan beslenme “otçul hayvan beslenmesidir. Otçul hayvanların tamâmı vegandır. Bütün inekler, koyunlar ve otçullar vegandır. Vegan beslenenler koyun gibi olurlar. Sisteme tam uyarlar. Zâten Veganizm, modern insanı tamâmen pasifleştirip etkisizleştirme ameliyesidir.

 

Veganlık ve veganlar, veganlığı sağlık yada bedenleri için değil, doğala, normâle ve fıtrata aykırı davranmak için savunurlar ve uygularlar. Zîrâ modernite doğal, normâl ve fıtrata uygun olandan nefret eder ve hep sûnî ve sanal şeyleri, fıtrata ve bünyeye aykırı şeyleri önerir ve emreder. Bu bağlamda Bülent Sönmez veganlara şöyle der: “Et yememeniz yaşamı sevmenizden değil, ötekine karşı bir cephe açma istencinden. Her-gün her dakîka yuttuğunuz bakteriler ve salataya doğradığınız hıyarların canı yok mu?. Patlıcanın canı helâl da, tavuğun canı neden haram?”.

 

Allah, temiz ve helâl olmak şartıyla bitkisel ve hayvansal gıdâları helâl kılmıştır. Veganlık ise, Allah’ın helâl kıldığı şeyleri haram kılmak demektir. Bu, Kur’ân’da şu şekilde yasaklanmıştır:

 

“Ey îman edenler!; Allah’ın sizin için helâl kıldığı güzel şeyleri haram kılmayın ve haddi aşmayın. Şüphesiz Allah, haddi aşanları sevmez. Allah’ın size rızık olarak verdiklerinden helâl ve temiz olarak yiyin. Kendisine inanmakta olduğunuz Allah’tan korkup-sakının” (Mâide 87-88).

 

Veganlık bir “din”dir. Veganlığı bâzı din ve mezheplerde de görürüz. Hayvansal gıdâlardan uzak durmayı “Bogomil Mehzebi”nde de görürüz. Bogomiller; et, peynir, süt, yumurta ve diğer hayvansal ürünleri yemezlerdi. Yiyenlerin ise tekrar vaftiz olmadan kurtuluşa ulaşamayacaklarına inanırlar. Bogomiller, hayvanları ve özellikle kuşları öldürmenin ve yumurtalarını kırmanın ölümcül günahlardan olduğuna inanırlar. Benzer zihniyetteki Maniheizm’de de aynı anlayış mevcuttur.

 

Veganlık bir felsefe değil, bir sapıklıktır. Veganlar şeytanın saptırmasına uğramış olanlardır. Zîrâ hem hayvanlara hem de kendilerine zulmetmektedirler. Bakıldığında veganların genelinde bir din ve değer karşıtlığı da vardır.

 

Binilmesi gereken hayvanlara binilmediğinde ve yenilmesi gereken hayvanlar yenmediğinde, onlara -aynen veganlıkta- olduğu gibi tapılmaya başlanır.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn  Görmüş

Aralık 2019

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder