“Gençlik çok güzel bir şeydir, ama gençlerin elinde hebâ oluyor” der Oscar Wilde.
“Kendi istek ve
tutkularını (hevâsını-nefsini) ilah edineni gördün mü?. Şimdi ona karşı sen mi
vekil olacaksın?” (Furkân 43).
Başlıktaki “N” kuşağından
kasıt “nefs kuşağı”dır. Artık X, Y ve Z kuşakları bitti. Daha doğrusu modern
sistem onları çözüp dağıttı. Artık “N” kuşağı var. Bu “N” kuşağının bâriz
özelliği, nefislerinin alabildiğine kışkırtılmış olmasıdır.
2. Dünyâ
Savaşı’ndan önce insanlık, târih boyunca bir kuşak farkı ya hiç yaşamamıştır yada
ufak farklılıklar sorun teşkil edecek şekilde bir kuşak farklılığı ve çatışmasına
sebep olmamıştır. Kuşak farklılığı modern bir ayırımdır. Aslında doğal ve
normal durumda kuşaklar arasında fark olmaz ve yeni kuşaklar tanrılaştırılıp
ilah gibi görülmez. Zâten normâl durumda yeni kuşaklar değil, eski kuşaklar,
tecrübelerinden dolayı daha değerlidir. Kuşakları ayırmada kapitâlist bir yön
de vardır. İnsanları istedikleri gibi, daha doğrusu ürettiklerini tüketmeye
göre ayırıyorlar ve o şekilde yetiştiriyorlar ki pazar payları büyüsün. Her-şey
doğal olduğunda bir kuşak farklılığı ve çatışması doğmayacağı için tüm kuşaklar
aynı yada benzer olur.
Kuşak ayrımı
ve çatışması, şeytanın ve tâğutların bir projesi ve gençler üzerinde oynadığı
oyunlar olarak ortaya çıkmıştır. Bu çatışma tâğutların, hem modern üretimleri
gençlere uygun yaptıklarından dolayı hem de insanı bireyleştirmek için ortaya
attıkları şeytânî bir düşüncenin sonucudur. Çünkü kuşaklar arasında fark ve
çatışma olunca bireycilik, bireycilik olunca da tüketim artacak, bu artış da
üretimi elinde tutanlara yarayacaktır. Kuşaklar arasında farklılığın ve çatışmanın
bu derece artması, gençleri denetimsiz bırakacağından dolayı bireyci
yapacaktır. Plân budur. Kuşakları ayırmak, kuşakların bir üst kuşak tarafından
denetlenmesini iptâl etmek anlamında gelir.
Genelde X,
Y ve Z diye ayrılan kuşak farkı, doğum târihlerine göre belirleniyor. Fakat bu
târihler, değerlendirmeleri yapanlara göre farklı olabiliyor. Kuşaklar arasındaki
fark, modern araçlara yatkınlık ve düşüncelerin farklılığına göre de belirleniyor.
1924 ile
1945 arasında doğanlar “sessiz gelenekçi
nesil” olarak adlandırılıyor. Bu nesil disiplinli, sâdık, değer bilir, teknoloji
aracılığı ile değil, doğrudan yüz-yüze iletişim kuran nesildir.
1946 ile 1964 yılları arasında
yaşanan “bebek patlaması” (Baby Boomers) kuşağı olarak adlandırılan bir kuşaktan
bahsedilir ki, taahhütçü, kendine yeten ve rekâbetçi olarak bilinirler. Bu ilk
iki kuşak, diğerlerinden “moderniteye kapılmamak” bakımından ayrılırlar.
X Kuşağı, 1965 ve 1980
yılları arasında doğan ve sokak kültürüyle büyüyen nesildir. Bu nesil hem
dijitâl hem de dijital olmayan dünyâyı tanıyor. Bu neslin özellikleri; mantıklı
ve becerikli olmaları ve problem çözme yeteneklerinin gelişmiş olmasıdır.
Y Kuşağı neslinin başladığı
târihe dâir net bir fikir bulunmuyor ancak 1980 ile 1995 yılında doğanlar Y
nesli olarak adlandırılıyor. Bu nesil genellikle medyada “tembel” olarak
tanımlanıyor. Bu nesil, aslında dijital neslin ilk temsilcileridir. Teknolojiye
âşinâ olan bu nesil tıpkı Z kuşağı gibi sosyâl medya trendlerine hâkim. Bu
neslin en büyük özelliği ise; kendilerine güvenmeleri. Teknoloji meraklısı,
hırslı ve değişim odaklı olan bu nesil, aynı-zamanda oldukça sorgulayıcı.
Z kuşağının da hangi yıl
doğanlarla başladığı konusunda pek çok fikir var. 1995, 1997 hattâ 2000 yılında
başladığı bile söyleniyor. Ancak genel olarak 1995-2012 yılları arasında
doğanlar Z kuşağı olarak adlandırılıyor. Bu nesillerde doğanlar hiç-bir zaman
teknolojisiz bir hayâtı görmedi, bilgisayar ve cep telefonu olmayan bir dünyâ
tanımadılar. Bu neslin çocukları teknolojiyi hayatlarına çok kolay bir şekilde
entegre etti. Teknoloji onların yaşamının ayrılmaz bir parçası, yaşam tarzları.
Z nesli özellikle son zamanlarda yeni fikirlere kapalı olan, gençlerin ideâllerine,
yeni duyarlılıklara karşı çıkan yaşlıları eleştirmek için “ok boomer” ifâdesini
kullanıyor. Boomer, İkinci Dünyâ Savaşı
sonrasında, 20 yıllık periyotta yaşanan “doğum patlaması”nda hayâta gelen
kuşağı tanımlamak için kullanılıyor. “Ok boomer” ifâdesi Z kuşağı ile birlikte,
Baby Boomers kuşağından sonra gelen X
kuşağını da hedef alan alaycı bir ifâde. Z kuşağının terbiyesizliğini gösteren
bir ifâde. Basit bir kuşak çatışmasından kaynaklanmıyor. Bu ifâde, ekonomik ve
sosyâl değişimler nedeniyle kendi bireysel gelecekleri konusunda kaygılı olan Z
kuşağının, kötü gidişâtın sebebi olarak eski nesilleri suçlamasının slogana
dönüşmüş biçimidir. Z kuşağının özelliklerinden bâzıları ise şunlar; Hırslı,
kendine güvenen, istediği şeyi elde etmeyi bilen.
Ve Alfa Gen Kuşağı 2013 ile
2025 yılları arasında doğanlar olacak. “Bu kuşağın ne türlü bir kuşak olacağı
belli değil” deniyor fakat Dünyâ kökten bir değişime uğramayacaksa eğer, bu
kuşağın “lânet bir nesil” olacağını rahatça söyleyebiliriz.
Aslında böyle kuşak farkları
gerçek değildir ve birileri tarafından şeytânî düşünceler ve amaçlar nedeniyle
ortaya çıkarılmıştır. Bu farklılaşmada toplumsal çatışmalar çıkarmak en önce
göze çarpan sonuçtur. İlerideki kuşağın nasıl olacağının plânını çoktan yapmış
oldukları için, ileride nasıl kuşaklar ortaya çıkacağını şimdiden
bilmektedirler. Aslında tümü de moderniteye ve dolayısı ile nefse uymak
bakımından ortak noktada buluşmalarına rağmen, aralarında farklar olduğu
söylenmektedir. Oysa hepsi de nefisleri kışkırtılmışlardan oluşur. X, Y ve Z
kuşaklarında görülen ortak nokta, zamanla olumsuz davranışların ve
terbiyesizliğin arttığıdır. Bunların birbirleri arasındaki fark, nefsin şiddet
farkıdır. Çünkü bunların aslında hepsi de “N kuşağı”dır. Yâni nefsinin
iti-köpeği olmuş olan, görüntüye, güce ve paraya tapan bir nesildir bunlar.
“Modern” deyince, modernitenin
tüm aşamalarından yâni modern, post-modern, ultra-modern ve nihâyet post-truth
denilen moderniteyi kastediyoruz. Modern, “yeni mod” demektir. Allah’ı, âhireti,
vahyi ve Peygamber’i hesâba katmamak yada onları kâlplere, vicdanlara ve
zihinlere gömmenin adıdır bu.
X, Y ve sonuçta Z kuşakları,
sanki tez, antitez ve sentez gibi algılanıyor ve en son kuşağın en ideâl nesil
olduğu algısı oluşturuluyor. Böylelikle eski kuşaklar ıskartaya çıkarılmak
isteniyor. İyi de, bu kuşaklar hem eski kuşaklar sâyesinde aç karınlarını
doyuruyor, hem de aslında “kuşak ayrımını projesini ve fitnesini ortaya atanlar
da yine o beğenmedikleri eski kuşakların şeytanlarıdır. Ahmak gençler bunun
farkında değil yada bunu görmezden geliyorlar. Tabi hayat onlara gerçeği çok
acı bir şekilde gösteriyor kısa bir zaman sonra. Şeytanın son darbesi olan modernite,
oyununu gençler üzerinden sürdürmek istiyor. Çünkü genç demek, “nefsin en
kışkırtılmış seviyede tezâhür etmesi” demektir.
“Modern gençlikten umûd
etmek” düşüncesi ne kadar da zavallıdır. N kuşağı olan gençlikten bir medet
ummak, boş hayâle kapılmaktan başka bir şey değildir.
Nefsini kuşanmış olan N
kuşağı, o kuşakla boğulmaktadırlar. Zîrâ İslâm ile terbiye edilmeyen nefisler
şeytanın ve tâğutların elinde ve yönlendirmesindedir. Akıllarını, zihinlerini
ve de kâlplerini vahiy ile inşâ edip de Peygamber örnekliğine göre davranmayanlar,
zihinlerini şeytana, nefse ve tâğutlara terk etmek zorunda kalır ki N kuşağı
işte bunun timsâlidir.
İslâm’ın “genç” târifi Mus’ab
bin Umeyr’dir. Mekke’nin en yakışıklısı ve en zenginlerinden biri olan Mus’ab,
Allah’ın âyetlerini duyunca ve de görünce her-şeyden vazgeçerek kendini İslâm’a
adamıştır. Peygamberimiz zamânında Medîne’ye dâvetçi olarak gönderilen Mu’sab
bin Umeyr 17 yaşındaydı. Muaz 19 yaşındayken Yemen’e vâli olarak gönderildi.
Üsâme 20 yaşındayken İslâm ordusunun başkomutanıydı. Yine Fâtih, İstanbul’u 21
yaşında çok gençken fethetmişti. Şimdiki gençlere bakıldığında kıyas bile
yapılacak bir orantı yoktur. Bir örnek verdiğimiz gençlere, bir de şimdiki
kendini beğenmiş Z kuşağına bakar mısınız!. Açlıktan nefesi kokmasına ve
ana-babasına bağlı olmasına rağmen kendini bir “şey” zannetmektedir.
Yeni nesil genç Z kuşağı
yâni N kuşağı, “ânı yaşa” sözünü fazla ciddiye aldı. Zîrâ hiç-bir şeyin
önünü-arkasını düşünmüyor.
N kuşağı, Dünyâ’nın-hayâtın
dertleri karşısında sıkıştıklarında hemen intihara teşebbüs eder, intihar eder
yada en azından intihar etmekten bahsetmeye başlar.
X, Y ve Z tüm kuşaklar için
ama özellikle de Z kuşağı için önemli olan tek şey, hazzı, sıkıntısızlığı ve
sorumsuzluğu kesintisiz sürdürebilmektir. O yüzden hiç-bir şeyi umursamazlar.
Sözde çatışmadan ve gerilimden hoşlanmaması bu hazların kesilmemesi ve sorumluluk
almak istememeleri nedeniyledir. Yoksa konuşarak, uzlaşmayla çözebilecekleri
bir şey yoktur. Zîrâ bunun için yeterli donanıma ve tecrübeye sâhip değillerdir.
Çatışmacı olmamaları, eleştirilecek şeyleri kendileri de yaptıkları ve bu nedenle
de eleştiri almak istememeleri nedeniyledir. LGBT ve Deizm oranlarına bakılırsa
Z diye adlandırılan ama aslında N kuşağı olanların çatışmayı ve kavgayı sevmemeleri
bu sebepledir. Çünkü çatışma ve kavga, kafa-beden ve sapıklık konforlarını
bozmaktadır. Ali Barskanmay Z Kuşağı hakkında şunları söyler:
“Üst akıl;
sosyâl medya, ekran, dijitâl oyunlar ile bir kuşak oluşturdu. Küresel akıl
dediğimiz bu üst-akıl, oluşturduğu kuşağın algı dünyâsını kontrôl altına alıp
yönlendirme hakkını kendinde görüyor. Farklı seslere, fikirlere, kültürlere
tahammülü yok. Aksi sesleri linç ile sonuçlandırıyor. Üst-aklın markalaştırdığı
alfabenin son harfinden oluşan ve zurnanın da zırt dediği yerden çıkan ‘z
kuşağı’. Şık giyindirilip ekranlara çıkartılan ve ezberleri dışında insana dâir
iki kelime bir-araya getirmeyen insanlarca markaları bilimsel(!) verilerle
onaylanıyor ‘z kuşağı’nın.
Sosyâl
medya bağımlısı ve sosyâl medyada yazılanlar doğrultusunda doğru-yanlış
değerlendirmesi olmayan bir kuşak. Sosyâl medya üzerinden sömürülmeye müsâit.
Kitap okumaya karşı sabırları ve zamanları(!) yok. Okunanlar da yine sosyâl
medya üzerinden belirleniyor. Düşünmeye karşı sabırları sınırlı. Evet-hayır,
kabûl-red dışında önerileri fabrika üretimi serî cevaplar. Okul, hayatlarında
not alıp sınıf geçmekten ibâret. Karşı tarafı dinleme sabırları on beş dakîkayı
geçmez. Her-şeyi bilirler, bilmedikleri şeyleri de arama motorlarından ânında
öğrenirler. Yemek yerken ekranları açıktır. Öğrendikleri önemli şeyler hep
vardır onlar için ekranda. Kırmızı çizgilerini küresel akıl belirliyor. Din,
ahlâk, doğruluk, saygı, sevgi küresel aklın belirlediği kadardır. Her-şeyi
eleştirme hakkını kendinde özgürlük adına buluyorlar. Küresel aklın istediği
kadar özgürdürler. Küresel kötülüğün istediği kadar başkalarının hakkına,
inançlarına, kültürlerine, değerlerine saygılıdırlar. Küresel akıl tarafından
yapılan tanımlamaların dışına çıkmazlar. Bu tanımı kendilerine kimlik
edinirler. Kendilerine söylenenlerin gölgesinde kalarak aksi bir kimlik
oluşturma yetileri âdetâ ellerinden alınmış. Kendinden yola çıkarak kendi seçim
ve eylemlerini kaybetmişler”.
“N” kuşağının; ne yediklerinden
haberleri var, ne içtiklerinden, ne giydiklerinden ne de söylediklerinden.
Birileri kendilerine neyi veriyorsa ve dayatıyorsa onu kullanıyorlar. Oturup da
âileleriyle doğru-düzgün yemek yemedikleri, çay-kahve içmedikleri gibi,
giydikleri sözde elbiseler de, tasarımını şeytanın yapmış olduğu paçavralardır.
Genç erkekler, kadınların bile giymesinin uygun olmadığı tayt şeklindeki
daracık pantolonları ve vücutlarını sımsıkı sıkan tişörtleri giyiyorlar ve
üstelik iyi giyindiklerini zannediyorlar. Böyle ahmakça giyinmeyi nasıl oluyor
da kabûl edebiliyorlar?. Nasıl oluyor da bu kadar kolay iknâ olabiliyorlar?.
Kanımca “N” kuşağının akılları ve zihinleri çeşitli şeylerle blôke olmuştur ve
yaptıkları absürdlükleri görememektedirler. Sâdece “tadı güzel ve ucuz olduğu
için” yediklerine-içtiklerine dikkat etmedikleri gibi, şirâzesini kaybetmiş
kızlar beğeniyor diye “erkekçe olmayan” paçavraları moda diye giyebiliyorlar.
Oysa yüksek paralar ödeyerek aldıkları o paçavraları, kısa zaman öncesine
kadar, kimsenin yan-yana bile yürümeyeceği mâlûm kişiler giyiyordu. Bu nasıl
kişiliksiz ve yakışıksız bir giyinme(!)dir, bu paçavraları giymek nasıl kabûl
edilmektedir?. Anlamak mümkün değil.
N kuşağını N’nin ifâde
ettiği nefsin tatmininden başkası heyecanlandırmamaktadır. Bir boşvermişlik, çok
biliyorum havası, nihilizm, boşverme vs. N kuşağını esir almıştır. Aslında
birer asalak olmalarına yâni ana-balarına göbeklerinden bağlı olmalarına rağmen
“Dünyâ’yı ben yarattım” havasındadırlar. Ceplerine konan harçlığı ve interneti
kestiğiniz anda dımdızlak şap gibi ortada kalırlar ve hiç-bir işe yaramayan
zombilere dönerler.
N kuşağı her alanda kendilerinin
referans alınmasını ve kendilerine göre bir dünyâ kurulmasını istiyor, tabi bu
bağlamda belli bir yaşlın üstündekileri, kıyıya-kenara çekilmesi gereken
dinozorlar olarak görüyorlar. Böyle yapmakla tecrübeyi, öğüdü, tavsiyeyi ve
uyarıyı inkâr etmiş olurlar.
Bir şeye sâhip olmamak ve
sınırlandırılmak N kuşağının cehennemidir. Onları çileden çıkarır. Bu bağlamda
internetin bir nebze yavaşlamasına bile katlanamazlar. N kuşağı bireycidir.
Topluma katılmaz ve karışmaz. Bu nedenle toplumun sorunlarıyla ilgilenmezler. N
kuşağı hiç-bir şeyle tatmin olmaz ve doymak bilmez. Çünkü her-şeyin kendisi için
olduğuna, şeytan, modern-seküler ideolojiler, düşünceler ve eğitim ile
inandırılmışlardır.
N kuşağı tüm zamanlarda
olmuştur ama modernite ile birlikte sonra da post-modernite ile birlikte nefse tapınma
başlamıştır. Bu tapınma N kuşağının alâmeti fârikasıdır.
Din ve İslâm konusunda da
yozlaşmışlardır. Dîni, eski kuşakların ve yaşlıların bir etkinliği olarak
görürler. Modernler tarafından İslâm’ın bir şiddet dîni olduğu öğretilmiştir
onlara. Bu nedenle direniş, sabır, hicret, devlet, cihad, şahâdet ve
medeniyetten bahsedildiğinde teröristlikten bahsediliyormuş gibi ürkerler. Modern
gençliğin yâni “N” kuşağının keyfine uymuyor diye İslâm’ın ideâllerinden ve
devlet-medeniyet hayâlinden vazgeçilecek değildir elbette.
“Gençlere tapmak”
diyebileceğimiz yeni bir moda çıktı. Her-şeyi gençlere göre düzenlemek.
İslâm’da bunun bir örneği mi var?. İslâm’ın temel sâbitelerinden
bahsettiğimizde; “gençler artık bunları anlamıyor, anlamak da istemiyor. Çünkü
gençlerin düşüncelerine, arzularına ve hayâllerine göre değil” diyorlar.
Gençler anlasa da anlamasa da hak ve hakîkat İslâm yâni Kur’ân ve Sünnet’tir.
Dünyâ’nın herkes için en ideâl yer hâline gelmesinin İslâm’dan başka da bir
yolu yoktur ve gençlerin arzuladıkları gibi bir dünyâ hem kurulamaz hem de
kurulsa bile o dünyâ, gençleri de insanlığından çıkaracak bir dünyâ hâline
gelir. Zîrâ Allah’ın yaratmasında ve kânunlarında bir değişiklik olmaz. Zorla
yapılmaya çalışılan değişiklikler çok da uzak olmayan bir vâdede insanlara “azap”
olarak geri döner ve dönmektedir.
N kuşağının bir kutsalı ve atfettiği
bir değeri yoktur. Sâdece o anda ve mevcut zamanda gündemde olan popüler şeyler
onların ilgisini çeker ve îtibar görür. Bu nedenle hiç-bir ideolojiye ve
düşünceye bağlanamazlar yada bu ideolojilerin-sistemlerin ortaya çıkardığı
zorluklara da bir ses çıkarmazlar. N kuşağı Dünyâ’yı kendi merkezlerinde kabûl
etmek ister. Modernite de on numara tüketici oldukları için onları desteklemektedir.
Onları sağılan inek gibi, altın yumurtlayan tavuk gibi gördüğü için düşüncelerini
ve kâlplerini kışkırtır ve onların dediğini kabûl eder gibi görünür.
N kuşağına yapılacak en
büyük hakâret ve verilecek en büyük ızdırap, onları önemsememektir. Zîrâ N
kuşağı, şeytanın ve nefsin etkisiyle kendilerini çok önemserler. Herkesin kendilerini
önemsemelerini isterler. Fakat önemsenecek pek de bir tarafları yoktur ki!.
N kuşağı özgürlük
peşindedir. Ama aslında nefislerine insanlık târihinde hiç görülmediği kadar
kulluk yapmaktadırlar. Fakat N kuşağı sanki kendilerinde nefs yokmuş gibi
davranmakta ve hiç yanlış yapmadıklarını zannederek “biz ne arzu ediyorsak
doğrusu odur” düşüncesine kapılmaktadırlar. Çünkü şeytan nefs ve küresel-yerel
tâğutlar onlara çanak tutmaktadır.
Tabi bizim eleştirdiğimiz
nesil, N Kuşağı yâni nefsine tapan kuşaktır. Yoksa duyarlı, sorumluluk sâhibi,
gerçekçi, anlayışlı, îmanlı ve idrâk sâhibi gençler bu asalaklardan istisnâdır.
Eğer Dünyâ’yı değer-merkezli, İslâm-merkezli bir yere çevirecek yada bunun için
çalışacak olanlar varsa işte onlar bu azınlık gençliktir. Ki onlar “D Kuşağı”
yâni “delikanlılık kuşağı”dır. D kuşağının sayısı ve nitelikleri artmadıkça X,
Y ve Z’nin yâni N kuşaklarının arzuları Dünyâ’nın sonunu getirecektir. Bu son,
ilk önce dînî-mânevî alanda, sonra da maddî alanda olacaktır ki emâreleri
başlayalı epey olmuştur.
Cumhuriyetin 10 yılda
yetiştirdiği 15 milyon gencin bakiyesi, günümüzdeki “bozuk Z kuşağı gençliği”dir.
Bu modern gençliğin elinden akıllı telefonları ve sosyâl medyayı aldığınızda,
dımdızlak ortada kalırlar. Modern gençliğin
sorunu, “sorunu” olmamasıdır. Modern gençlik mahrûmiyetten mahrumdur. Modern
gençlik, tüm âilenin hep birlikte çözemediği bir sorunu, tek-başlarına
çözebileceklerini sanan ahmaklar topluluğudur.
Geleneksel toplumda bilgelik
yaşlılardayken, modern toplumda gençler, modernitenin etkisiyle yaşlıları
“bunak” olarak görmektedirler. “Ok boomer” sözü bunu ifâde eder.
Küçük yaşında batı’nın
çizgi-filmleriyle; gençliğinde de sinema-filmleriyle yetişenlerin, modern
dünyâya bir eleştiri, îtirâz ve isyanlarının olmadığı çok net görülen bir
şeydir. Okullar zâten “sâdece öğretim(!)” yerleridir. Eğitim ise, hayâtın tam
da ortasında olur. Okullara hapsedilen gençlerin eğitimi engelleniyor. Gençleri
modernizme entegre ederek onları “yetiştirmiş” olmazsınız, tam-aksine, onları
modernizme adapte etmiş oluruz. Modern gençliğin gittiği yol budur.
“N” Kuşağı; ahlâkî yönden sorunlu
olan fantastik sapık film, dizi ve bilgisayar oyunlarıyla beyinlerini iğdiş
ediyorlar. Bunun sonucunda sanal bir dünyâda yaşar gibi hareket ediyorlar. Önceki
kuşakla aradaki büyük fark bundan dolayıdır. Zîrâ önceki kuşaklar gerçek bir
dünyâda yaşamaktayken, N Kuşağı sanal dünyâya hapsolmuştur. Dışarıda da
her-şeyin sanal dünyâdaki gibi olmasını istemekte ve beklemektedir. Böyle olmayınca
(çünkü olması aslâ mümkün değildir) çıldırmakta ve bunun sorumlusu olarak da
klâsik kuşağı ve dîni suçlamaktadır.
Bu kuşağın düşüncelerini, zihniyetini
ve sözlerini ve eylemlerini dayandırdıkları şeyler sûnî ve sanal yalanlardır. İnternet
ile beyinleri iğdiş olan “N” Kuşağı’nın, bilinç-altı mesajlar ve haberlerle beyinleri
ve zihniyetleri blôke ediliyor. Böylece gerçeğe değil sanala inanıyorlar ve
hattâ sanal olana îman ediyorlar. Sosyâl medyaya “kul” olmalarının ve aşırı
bağlılıklarının nedeni budur. Hakkı ve hakîkati dile getiren mesajlara ve
tebliğcilere bir türlü inanamayan N Kuşağı, sıra sanal dünyânın verilerine
gelince onu baş-tâcı yapıyor. Çünkü N Kuşağı, ekran bağımlısıdır ve ekrandan
görmediğinde ve öğrenmediğinde zinhar iknâ olmamaktadır. İnternet ise N
Kuşağı’nı her türlü sorumluluktan uzaklaştırıp her-şeyi yapabilme hakkını
kendinde gören başı-boş serserilere çevirdiği için, kışkırtılmış nefisler bu
durumdan rahatsız olmuyor. Fakat sonuçta ruhlar ezik bir hâlde kalıyor. Bu
nedenle N Kuşağı îmânın yerine imajı koymuş bir kitledir. N Kuşağı için imaj
her şeydir, “îman ise olmasa da olur”, hattâ “olmasa daha iyi olur” bir şeydir.
Bu “N” kuşağı o kadar merhâmetsiz
ve o kadar duyarsızdır ki, onlar için kendilerini parçalayan büyükleri için kıllarını
bile kıpırdatmazlar. Bir keresinde bir komşumuz, 200 metre ilerideki pazardan
bir şey ihtiyâcı olduğunda, çocuklarına ve torunlarına bunu söylemek yerine,
yürüyemediğinden dolayı 200 metrelik yol için taksi çağırmıştı. Çünkü onlara
güvenemiyor. Zîrâ güven vermiyorlar. İşte bu, kendilerinden çok şey beklenen
“N” kuşağının ne olduğunu açıkça gösterir.
“N” kuşağıyla Dünyâ ancak uçuruma yuvarlanır.
Evet; N kuşağının ortak
özellikleri; Allah’a, dîne, Kitab’a ve Peygamber’e önem ve değer vermemeleri,
iğrenç birer asalak olmalarına bakmadan kendilerini besleyen ana-babalarına âsi
davranmaları, merhâmetten, vicdandan ve adâletten habersiz olmaları, modern-bilime
ve teknolojiye âdetâ kul-köle olmaları, nefislerinin, arzularının ve hazzın
peşinde bin takla atarak koşmaları, hiç-bir bok olmamalarına rağmen kendilerini
“her-şey” zannetmeleri gibi ortak özelliklerdir.
Tabi istisnâlar hâriçtir ve
gerçekten kendini bilen gençler de vardır. Dünyâ’nın umûdu onlardır. Allah’ını,
dînini, Kitab’ını ve Peygamber’ini bilen, ana-babasına saygılı davranan,
cehâletin ve ilmin ne olduğunun farkında olan, sorumluluk sâhibi, ilkeli, dürüst
ve inançlı gençler değiştirip düzelteceklerdir Dünyâ’yı. Dünyâ ve insanlık
böyle gençlere çok muhtaçtır.
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Temmuz 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder