“Hani Lût, kavmine şöyle
demişti: ‘Sizden önce âlemlerden hiç kimsenin yapmadığı hayâsız-çirkinliği mi
yapıyorsunuz?. Gerçekten siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere
yaklaşıyorsunuz. Doğrusu siz, ölçüyü aşan (azgın) bir kavimsiniz’. Kavminin
cevâbı: ‘Bunları yurdunuzdan sürüp çıkarın, çünkü bunlar çokça temizlenen
insanlarmış’ demekten başka olmadı. Bunun üzerine biz, karısı dışında onu ve
âilesini kurtardık; o (karısı) ise (helâka uğrayanlar arasında) geride
kalanlardandı. Ve onların üzerine bir (azab) sağanağı yağdırdık.
Suçlu-günahkârların uğradıkları sona bir bak işte” (A’raf 80-84).
Âyette kınanan, Lût
Kavmi’nin “erkek-erkeğe” şeklindeki eş-cinsel eylemleridir (eleştiri, îtirâz ve
isyânımız her türlü sapkınlığa olduğu için, erkek-kadın, erkek-erkek ve
kadın-kadın şeklindeki her türlü sapkınlık için de söz-konusudur) ve âyette bu
eylem; “hayâsız bir çirkinlik” olarak ifâdelendiriliyor. Zîrâ bu sapıklığı
yapan iki taraf da, fıtratlarına ve doğalarına aykırı olarak a-normâl dolayısıyla
“çirkin” bir iş yapmaktadırlar. Bu çirkinliğin ortaya çıkmasının nedeni,
Allah’ın emirlerine ve peygamberlerin uyarılarına aldırmayan toplumların varıp
dayanacağı şeyin mutlakâ bir çirkinlik ve sapıklık olacağından dolayıdır. Bir
de şu vardır ki, kadının fıtratından saptırılarak kadınlığından edilmesi,
eşcinselliği arttıran sebeplerdendir. İşte Lût Kavmi de, İslâm’a uygun
yaşamadığı için şeytanın ayartmasıyla, sünnetullaha, fıtrata ve doğala aykırı
davranarak bu sapıklığı ilk kez ortaya çıkarıp yaygınlaştırmışlardır.
Bâzıları bir parantez
ekleyerek, âyetin: “Sizden önce âlemlerden hiç kimsenin yapmadığı
hayâsız-çirkinliği mi yapıyorsunuz?” bölümünü: “Sizden önce âlemlerden
hiç kimsenin (bu düzeyde) yapmadığı hayâsız-çirkinliği mi yapıyorsunuz?”
şeklinde çeviriyorlar. Parantez içinde “bu düzeyde” şeklinde yapılan
ekleme, yapılan bu çirkinliğin ve sapıklığın sanki “hep yapıla-gelen bir şey
olduğu için çok da a-normâl bir durum olmadığı” mesajını veriyor. Olayı
yumuşatıyor. Böyle bir parantez-içi ekleme yapılınca, “sanki tâ Âdem’den
bêridir yapıla-gelen bir şeymiş gibi” bir mânâ açığa çıkıyor. Böylece yapılan
sapıklık “modernitenin bu sapıklığa onay vermesi ve bu çirkinliği
normâlleştirerek meşrûlaştırması” nedeniyle, bâzıları tarafından da normâlleştirilmekte
ve meşrûlaştırılmaktadır. Âyete o parantez-içi eklemeyi yapmak, söz-konusu
sapıklığı meşrûlaştırmakta ve normâlleştirmektedir. Zîrâ “bu zâten her zaman
olan bir şeydir, Allah bu işten râzı değil ama, bu iş olabilen bir şeydir”
mesajı vererek çirkinlik güyâ yumuşatılmaktadır.
Eşcinsellik, çok-çok
istisnâi bâzı tıbbî sebeplerin dışında, bozuk âile yapısından kaynaklanan bir
sapıklıktır. İnsan yalnız ve kendi başına bırakılmaya gelmez. Çünkü şeytan
sürekli olarak böyle anları kollamaktadır. Şeytanın verdiği vesvese, kişi
tarafından değerlendirmeye alındığında ve bir kere uygulamaya sokma düşüncesi
oluşup uygulandığında arkası gelir ve kişi o işe alışır gider. Böylece bu iş
toplumda kısa sürede yaygınlaşıverir. Bu her günah, haram ve sapıklık için böyledir.
İletişim araçları, internet
ve sosyâl medya bu sapıklıkların ortaya çıkmasına ve yaygınlaşmasına neden olan
etkenlerden biridir. O hâlde çocuklar mutlakâ sağlam bir âile ve kardeş-arkadaş
çevresi içinde olmalı ve böylece sürekli bir denetimde kalmalıdır. Öyle ki, şeytana
hiç-bir alan bırakılmamalıdır.
Bilindiği gibi modern âileler
“anne işe, baba işe, çocuk kreşe-okula ve sonra da kendi başına kalma” şeklinde
bir hayat yaşamaktadırlar. Bahsettiğimiz çirkinliğin ve sapıklığın başlaması ve
yaygınlaşmasının nedeni budur. Eşcinselliğin artması, modern âilenin seküler-modernite
nedeniyle ahlâken bozulması ve laçkalaşmasının bir sonucudur. Âile bozulunca ve
dağılınca, âilenin sevgisinden ve denetiminden uzak kalan bireyde her türlü sapkınlığa
meyil başlaması ve kısa zamanda da bu yola sürüklenmesi çok olasıdır. Kişi, bu
işi yapan kişilerle arkadaş olmuşsa, artık o sapkın yollardan birine girmek
nerdeyse kaçınılmaz olmaktadır.
90’dan önceki zamanlarda birinin
ismini bir eşcinsel ile anmak kavga sebebiydi, şimdilerde bu bir övünç ve hava
atma sebebi hâline gelmiştir-getirilmiştir. Eşcinsellik ve sapık cinsel tarzlar
eleştirilip îtirâz-isyân edilmesi gerekirken, tam tersine, “cinsel eşitlik ve
özgürlük” bağlamında savunulmaya başlandı. Şu iyi bilinsin ki, şeytanın
vahyettiği dostları olan küresel tâğutlar, insanlığı ifsâd edip saptırmak
istemektedir. Zîrâ Dünyâ’nın efendisi olmaları buna bağlıdır. Zâten an
îtibârıyla Dünyâ’yı istedikleri gibi yönetebilmelerini de buna borçludurlar. Şeytânî
projeleri için de bu sapkın akımları canlı tutmaları şarttır. O hâlde modern
zamanlarda iyice yaygınlaşmaya başlayan bu sapıklıklar, “doğal bir durum”
değil, şerefsizce yapılan bir hesâbın sonucunda ortaya çıkan ve yaygınlaşan bir
projedir.
Lût Kavmi yaptığı sapıklığa bir-anda
başlamadı tabî ki. Şeytan, vesveseleri ve ayartmaları ile sapkınlığı ilk önce
zihinlerde kabûl ettirip onları bu işe hazırladı. Şeytan bu duyguyu kışkırttı.
Nefs kışkırtıldı ve bu sapıklık başlayınca hemen sonra da normâl ve meşrû
olarak görülmeye başlandı. O sapıklık meşrû olarak görülünce ve nefis buna râzı
olunca geriye, bunu pratiğe dökmek kaldı ve artık pratiğe dökülünce, -aynen
günümüzde olduğu gibi- halk çoğunluğu tarafından da normâl olarak görülmeye ve
uygulanmaya başlandı. Üstelik halkın bir-çoğu bu pis işi yapınca ve halkın
geneli de bu çirkin işi yapmasa bile meşrû ve normâl olarak görmeye hattâ
ölümüne savunmaya başlayınca; “uyarıcı, uyarı ve ardından da helâk” kaçınılmaz
oldu. Bu sünnetullahtır. Sünnetullah her zamanda farklı işleyebilir ama yapılan
bir sapıklık ve zulüm karşısında mutlakâ devreye girer.
Demek ki bir sapıklık daha
düşünce aşamasında ve yaygınlaşmadan alt edilmelidir. Aksi-hâlde o sapıklık çok
yaygınlaşacağından ve halkın büyük çoğunluğu tarafından normâl olarak görüleceği
için ber-tarâf edilemez ve iş Allah’a kalır. Allah da evvelkilere uyguladığı
sünneti devreye sokar. Meselâ zinâya daha yaklaşma aşamasında engel olmazsanız,
bir adım atıp da yaklaştığınızda artık ona engel olamazsınız. Nefis bir kere
kışkırtıldığında ve şeytan o sapıklığı normâl ve meşrû gösterince gerisi gelir
ve o sapkınlık kısa zamanda yaygınlaşıverir. Daha düşünce hâlindeyken yada en
geç ilk uygulamada başı ezilmelidir sapıklığın, haramın, pisliğin ve yanlışlığın.
Yoksa bir şey demeyerek ilk tâviz verildiğinde arkası hemen gelir ve yaygınlaşır.
Yaygınlaşınca da zamanla halkın gözünde normâlleşir ve meşrûlaşır, hattâ
savunulmaya başlanır. Şeytan, insanların o sapıklığı meşrû görmeleri için
gerekli mantığı onlara fısıldayacaktır.
“Kadınlarınızdan fuhuş
yapanların aleyhinde olmak üzere içinizden dört şâhid tutun. Eğer şahâdet
ederlerse, onları, ölüm alıp götürünceye veyâ Allah onlara bir yol kılıncaya
kadar evlerde alıkoyun. Sizlerden fuhuş yapanların, her ikisine eziyet edin.
Eğer tevbe ederler de ıslah olurlarsa artık onlardan vazgeçin. Şüphesiz Allah,
tevbeleri kabûl edendir, esirgeyendir”
(Nîsâ 15-16).
Bu iki âyetin ilkinde
lezbiyenlik ve onun cezâsından bahsedilirken, ikinci âyette ise ibnelikten ve
onun cezâsından bahsedilir gibidir. Tabî ki Kur’ân, iki eylemi de kınar ve
cezâlandırır. Bu iki âyetin tefsiri olarak bir tefsirde şunlar söylenir:
“Çirkin
fiil diye tercüme ettiğimiz fâhişe kelimesi Kur’an’da, hemcinsler arasındaki
cinsel ilişki için de kullanılmıştır (Ankebût 29/28). Buradan hareketle âyetler
lafızlarına uygun olarak yorumlandığında 15. âyette kadınların kendi aralarında
yaptıkları fuhuştan (sevicilik, lezbiyenlik), 16. âyette de erkeklerin kendi
aralarında yaptıkları fuhuştan (livâta, homoseksüellik) bahsedildiği
anlaşılmaktadır. Nûr Sûresi’nin 2. âyetinde ise kadınlarla erkekler arasında
yapılan fuhuş (zinâ) suçunun hükmü açıklanmıştır; şu hâlde suçların cezâlarıyla
ilgili hükümlerde bir değiştirme söz-konusu değildir”.
İnsan, gördüğü şeye daha
çabuk iknâ olur. Uygulanan şeyi daha kolay benimser. Çünkü “olabiliyor”
düşüncesi hâkim olur. Sapıklık bir kez yapıldığında ve olması gereken
eleştiriyi, îtirâzı ve isyânı görmediğinde bir bakmışsınız aynen günümüzde
olduğu gibi yayılıp yaygınlaşıvermiş ve normâlleşivermiştir. Sapkınlar meydanlarda
cirit atmaya başlayıvermiştir ve haklar istemektedirler. Üstelik yaptıklarının
çok normâl olduğunun kabûl edilmesi için yürüyüşler ve çeşitli baskılar yapmaya
başlamışlardır. İç ve dış düşmanlar ve de modernliği bir şey sanan ahmaklar da buna
destek olunca, bu sapık(lık)lar kânun ile korunma altına alınır. Korunmaya
alınan sapıklıklar ve sapıklar zamanla bir virüs gibi her yeri sarar. O hâlde
önlemi daha iş ortaya çıkmadan almak gerekir ve bu konuda aslâ en küçük bir
tâviz bile verilmemelidir. Çünkü iş işten geçtikten sonra alacağınız önlemlerin
hiç-bir faydası olmayacaktır. Bu konuda Kur’ân bizim en baş yardımcımız
olacaktır. Zîrâ Kur’ân, Hz. Lût üzerinden bu sapıklığın ağır bir helâkı
gerektirecek ölçüde bir pislik, çirkinlik ve sapıklık oluğunu apaçık bir
şekilde göstermiştir. Kur’ân bu konuya çok önem verir ve çeşitli sûrelerde
tekrar-tekrar bu konu üzerinde durur ve bu sapıklıktan sakınılması emreder.
Kur’ân’ın nüzûl sırasına
göre Lût Kavmi’nin yaptığı sapıklığa değinen âyetler şu şekildedir:
Şuârâ Sûresi
160- Lût (kavmi) de,
gönderilen (elçi)leri yalanladı.
161- Hani onlara kardeşleri
Lût: “Sakınmaz mısınız?” demişti.
162- “Gerçek şu ki, ben size
gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.
163- Artık Allah’tan korkup-sakının
ve bana itaat edin.
164- Buna karşılık ben
sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca âlemlerin Rabbine âittir.
165- Siz insanlardan (cinsel
arzuyla) erkeklere mi gidiyorsunuz?.
166- ‘Rabbinizin sizler için
yaratmış bulunduğu eşlerinizi bırakıyorsunuz. Hayır, siz sınırı çiğneyen bir
kavimsiniz”.
167- Dediler ki: “Ey Lût,
eğer (bu söylediklerine) bir son vermeyecek olursan, gerçekten (buradan) sürülüp
çıkarılanlardan olacaksın”.
168- Dedi ki: “Gerçekten
ben, sizin bu yaptığınıza öfke ile karşı olanlardanım.
169- Rabbim, beni ve âilemi
bunların yaptıklarından kurtar”.
170- Bunun üzerine onu ve
bütün âilesini kurtardık.
171- Yalnızca geri kalanlar
içinde bir kocakarı hâriç.
172- Sonra geride kalanları
yerle bir ettik.
173- Ve üzerlerine bir
yağmur yağdırdık; uyarılıp-korkutulanların yağmuru ne kötü.
174- Gerçekten, bunda bir
âyet vardır, ama onların çoğu îman etmiş değildirler.
Neml Sûresi
54- Lût da; hani kavmine
demişti ki: “Siz, açıkça gördüğünüz hâlde, yine de o çirkin utanmazlığı yapacak
mısınız?.
55- Siz gerçekten, kadınları
bırakıp şehvetle erkeklere mi yaklaşıyorsunuz?. Hayır, siz (yaptığı şeyi)
bilmeyen bir kavimsiniz”.
56- Kavminin cevâbı: “Lût
âilesini şehrinizden sürüp çıkarın. Temiz kalmak isteyen insanlarmış” demekten
başka olmadı.
57- Biz de, onu ve âilesini
kurtardık, yalnızca karısı hâriç; onu geride (azab içinde kalanlar arasında)
takdir ettik.
58- Ve üzerlerine bir yağmur
yağdırdık. Uyarılanların yağmuru ne kötüdür.
Kamer Sûresi
33- Lût kavmi de uyarıları
yalanladı.
34- Biz de onların üzerine
taş yağdıran bir kasırga gönderdik. Yalnız Lût âilesini (bu azabtan ayrı
tuttuk;) onları seher vakti kurtardık;
35- Tarafımızdan bir nîmet
olarak. İşte Biz, şükredenleri böyle ödüllendiririz.
36- Oysa andolsun, zorlu
yakalamamıza karşı onları uyarmıştı. Fakat onlar, bu uyarıları kuşkuyla
karşılayıp-yalanlamakta direttiler.
37- Andolsun onlar, onun
konuklarından da murâd almak için baskı yaptılar. Biz de onların gözlerini
silip kör ettik. İşte azâbımı ve uyarmamı tadın.
38- Andolsun onları bir
sabah vakti erkenden, üzerlerinde karârını kılmış bir azab
yakalayıp-bastırıverdi.
39- Şimdi azâbımı ve
uyarmamı tadın.
A’raf Sûresi
80- Hani Lût kavmine şöyle
demişti: “Sizden önce âlemlerden hiç kimsenin yapmadığı
hayâsız-çirkinliği mi yapıyorsunuz?.
81- Gerçekten siz kadınları
bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Doğrusu siz, ölçüyü aşan (azgın)
bir kavimsiniz”.
82- Kavminin cevâbı: “Bunları
yurdunuzdan sürüp çıkarın, çünkü bunlar çokça temizlenen insanlarmış!” demekten
başka olmadı.
83- Bunun üzerine biz,
karısı dışında onu ve âilesini kurtardık; o (karısı) ise (helâka uğrayanlar
arasında) geride kalanlardandı.
84- Ve onların üzerine bir
(azab) sağanağı yağdırdık. Suçlu-günahkârların uğradıkları sona bir bak işte.
Saffât Sûresi
133- Gerçekten Lût da
gönderilmiş (elçi)lerdendi.
134- Hani biz onu ve
âilesini topluca kurtarmıştık.
135- Geride bırakılanlar
arasında bir yaşlı kadın dışında.
136- Sonra geride kalanları
yerle bir ettik.
137- Siz onların üstünden
muhakkak geçip gidiyorsunuz; sabah vakti.
138- Ve geceleyin. Yine de
akıllanmayacak mısınız?.
Hûd Sûresi
77- Elçilerimiz Lût’a
geldiği zaman, onlardan dolayı kaygılandı, göğsünü bir sıkıntı bastı ve: “Bu,
zorlu bir gün” dedi.
78- Kavmi ona doğru koşarak
geldi; onlar daha önceden kötülükler işlemekteydiler. “Ey kavmim” dedi. “İşte
benim kızlarım, bunlar sizler için daha temizdir. Artık Allah’tan korkun ve
beni misâfirim önünde küçük düşürmeyin. İçinizde hiç aklı başında olan (reşid)
bir adam yok mu?”.
79- Dediler ki: “Andolsun,
senin kızlarında bizim haktan bir şeyimiz (ilgimiz ve arzumuz) olmadığını sen
de bilmişsindir. Bizim ne istediğimizi gerçekte sen biliyorsun”.
80- Dedi ki: “Size yetecek
gücüm olsaydı veyâ sağlam bir yere sığınabilseydim”.
81- (Elçiler) Dediler ki: “Ey
Lût, biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana kesin olarak ulaşamazlar. Gecenin bir
parçasında âilenle birlikte yürü (yola çık). Sakın, hiç-biriniz dönüp arkasına
bakmasın; fakat karın başka. Çünkü onlara isâbet edecek olan (azap), ona da
isâbet edecektir. Onlara vâdolunan (azab) sabah vaktidir. Sabah yakın değil
mi?”.
82- Böylece emrimiz geldiği
zaman, üstünü altına çevirdik ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş, istif edilmiş
taşlar yağdırdık;
83- Rabbinin katında belli bir
biçime sokulmuş, damgalanmış olarak. Bunlar zâlimlerden uzak değildir.
Hicr Sûresi
59- Ancak Lût âilesi
hâriçtir; biz onların tümünü muhakkak kurtaracağız.
60- Ama karısını
(kurtaracaklarımız) dışında tuttuk, o, geride kalanlardandır.
61- Böylelikle elçiler Lût
âilesine geldiklerinde,
62- (Lût) Dedi ki: “Sizler
gerçekten tanınmamış bir topluluksunuz”.
63- “Hayır” dediler. “Biz
sana, onların hakkında kuşkuya kapıldıkları şeyle geldik.
64- Sana gerçeği getirdik, biz
şüphesiz doğru söyleyenleriz.
65- Hemen âileni gecenin bir
bölümünde yola çıkar, sen de onların ardından git ve sizden hiç kimse arkasına
bakmasın; emrolunduğunuz yere gidin”.
66- Ve onlara şu emri
verdik: Sabaha çıkarlarken onların arkası mutlakâ kesilecektir.
67- Şehir halkı birbirlerine
müjdeler vererek geldi.
68- (Lût onlara) “Bunlar
misâfirimdir, beni utandırıp dillere düşürmeyin” dedi.
69- “Allah’tan
korkup-sakının ve beni küçük düşürmeyin”.
70- Dediler ki: “Biz seni
herkes(in işin)e karışmaktan alıkoymamış mıydık?”.
71- Dedi ki: “Eğer yapmak
istiyorsanız, işte bunlar, benim kızlarım”.
72- Ömrüne andolsun ki,
onlar, sarhoşlukları içinde kör-sersemdiler.
73- Derken, tan yerinin
ağarma vaktine girdiklerinde onları (o korkunç ve dayanılmaz) çığlık
yakalayıverdi.
74- Ânında (yurtlarının)
üstünü altına çevirdik ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş taş yağdırdık.
75- Elbette bunda derin
kavrayışa sâhip olanlar için gerçekten âyetler vardır.
76- O (şehir de) gerçekten
bir yol üstünde (hâlâ) durmaktadır.
77- Elbette, bunda îman
edenler için gerçekten âyetler vardır.
Ankebût Sûresi
28- Lût da; hani kavmine
demişti: “Siz gerçekten, sizden önce âlemlerden hiç kimsenin yapmadığı ‘çirkin
bir utanmazlığı’ yapıyorsunuz.
29- “Siz, (yine de)
erkeklere yaklaşacak, yol kesecek ve bir-araya gelişlerinizde çirkinlikler
yapacak mısınız?”. Bunun üzerine kavminin cevâbı yalnızca: “Eğer doğru söylüyor
isen, bize Allah’ın azâbını getir” demek oldu.
30- Dedi ki: “Rabbim, fesat
çıkaran (bu) kavme karşı bana yardım et”.
31- Bizim elçilerimiz
İbrâhim’e bir müjde ile geldikleri zaman, dediler ki: “Gerçek şu ki, bu ülkenin
halkını yıkıma uğratacağız. Çünkü onun halkı zâlim oldular”.
32- Dedi ki: “Onun içinde
Lût da vardır”. Dediler ki: “Onun içinde kimin olduğunu biz daha iyi biliriz.
Kendi karısı dışında, onu ve âilesini muhakkak kurtaracağız. O (karısı) arkada
kalacak olanlardandır”.
33- Elçilerimiz Lût’a
geldikleri zaman o, bunlar dolayısıyla kötüleşti ve içi daraldı. Dediler ki: “Korkma
ve üzülme. Karın dışında, seni ve âileni muhakkak kurtaracağız. O ise, arkada
kalacaktır.
34- Şüphesiz biz, fâsıklık
yapmalarından dolayı, bu ülke halkının üstüne gökten iğrenç bir azab
indireceğiz”.
35- Andolsun, biz
akledebilecek bir kavim için orada apaçık bir âyet bırakmışızdır.
Görüldüğü gibi, bir-çok âyet
ile Lût Kavmi’nin yaptığı pislikten ve sapıklıktan bahseden Kur’ân’da bu konuya
çok önem verilmiştir. Çünkü Allah, târihin bâzı dönemlerinde ve günümüzde
modern zamanlarda görüldüğü gibi, Lût Kavmi’nin başlattığı sapıklığın
yaygınlaşacağını biliyordu. Bunun önüne geçmek için de Kur’ân’da bu konuya çok
değinilmiştir.
Aslında verilen âyetler bir
kitap çapında tefsiri gerektirecek oranda önemlidir. Zîrâ günümüzde görüldüğü
gibi LGBT tarafından yapılan etkinlikler, gösteriler ve ahlâksızca mesajlar ve
hareketler, haddin aşırı bir şekilde aşıldığını çok net olarak göstermektedir.
Lût Kavmi örnekliğinden
mülhem; “başımıza gökten taş yağacak” sözü üretilmiştir. Esâsen şeytanın
taşlanmadığı her durumda başımıza gökten maddî-mânevî taşlar yağar. Lût Kavmi’nin
başına da, yaptıkları eşcinsellik sapıklığı nedeniyle taş yağmıştı da oranın
altı üstüne getirilmişti. Son Peygamber ve Kur’ân ile birlikte neyin ne olduğu
en ideâl bir şekilde ortaya konduğu için artık gökten başımıza belki taş
yağmasını bekleyemeyiz ama böyle giderse çok yakın bir süre sonra başımıza
gökten eşcinseller yağabilir. Çünkü böyle giderse tüm Dünyâ’yı eşcinseller ve
sapkınlıklar dolduracaktır. Böylece Dünyâ ifsâd ve helâk olmuş olacaktır. Zîrâ
eşcinsellik normâl, doğal ve fıtrî değildir. Sünnetullaha bir isyândır. Fakat sünnetullaha
karşı yapılan isyânda kritik eşik aşılır-aşılmaz helâk da ardından gelir.
Eşcinsellik için “hastalık”
diyorlar. Oysa eşcinsellik çok-çok az bâzı tıbbî istisnâlar hâricinde
sapıklıktan başka bir şey değildir. Bâzen çok istisnâi olarak bu şekilde dürtüler
varsa da bunların tedâvileri yapılabilmektedir. Eşcinselliğin “hastalık”la
ilgisi sâdece “bulaşıcı” olmasıdır. Eşcinsellik bulaşıcıdır. Kışkırtılan
nefislere bulaşır.
Bir şeyin cezâsı o şeyin
kendi türünden olur. Aslında cezâyı gerektiren şeyin kendisi bir cezâdır. “Gay”
ve “lezbiyenlik” şeklinde erkek-erkeğe ve kadın-kadına olan eşcinsellik de
aslında bir cezâdır.
Modern Dünyâ Sodom ve Gomere’ye
dönüştürülmek istenmektedir ve bu uğurda epey bir yol da alınmıştır. Bu durum
toplumu bozmakta ve dağıtmaktadır. Zîrâ bu sapıklık, evlilikleri iptâl etmekte
ve nesli ifsâd etmektedir. Bir proje kapsamında insan sayısını azaltmak
isteyenler bu sapıklığın yaygınlaşması için destek olmaktadırlar.
Bu işin yaygınlaşması
siyâsilerin ve çıkardıkları kânunların yoluyla oluyor. Sapıklığı koruyan
kânunlar o sapıklığın yaygınlaşmasına ve popülerleşmesine neden oluyor. Avrupa’ya,
Amerika’ya ve moderniteye uyacağız diye sapıklıklar kânunlaştırılıyor ve
sapıklar korunmuş oluyor. Onları eleştirmek bile yasaklanınca bu yola girenler
çoğalıyor. 6284 sayılı kânun ve İstanbul Sözleşmesi, kadın-erkek arasındaki
cinsiyet farkını belirsiz hâle getirerek ve âileyi bitirerek eşcinsellik
sapıklığına alan açıyor ve eşcinselliği yaygınlaştırıyor. Çünkü bu kânunlar “cinsiyet
eşitliği” gibi bir saçmalığı dillendiriyor ve normâlleştiriyor. Böylece erkek
erkeklikten, kız da kızlıktan çıkıyor. Erkekler kız gibi, kızlar da erkek gibi
davranıyor. Ama bu sâdece giyimde-kuşamda kalmıyor ki!, cinsellikte de
cinsiyete aykırı davranılmaya başlanıyor.
Dünyâ’ca ünlü “gay”ler ekranlara
çıkıyor ve sapıklıklarının çok doğal ve normâl olduğunu anlatıyorlar ve insanlar
da onları mal gibi dinliyor. Belki de o anda onu dinleyenlerden bâzıları da onu
örnek almayı kafasına koyuyor.
Lût
Kavmi’nin yaşadığı rezâlet, “insan hakları” diye savunuluyor artık. “Zorlama
yoksa sorun yoktur” deniliyor. Ona karşı çıkmak “insan haklarına karşı
çıkmak”la eş tutuluyor. Kadınlarla kadınların berâberliği de aynı şekildedir.
Aslında bu sapıklık bir
sonuçtur. Allah’ın göklere hapsedilmesi (deizm) ve hattâ orada bile O’na yer
verilmeyerek inkâr edilmesi (ateizm), Peygamber’in değersizleştirilmesi ve Kur’ân
“güzel örnek” dediği hâlde o’nun ideâl ve muhteşem ahlâklı hayâtı “gelenek” ve “şirk”
olarak görülerek gündem-dışı edilmesi; Kur’ân’ın sâdece kâlplerin ve zihinlerin
Kitab’ı yapılması, hayatta ise Kur’ân’a göre değil de kışkırtılmış nefislere
sâhip olanların ortaya koyduğu fikirler ve kânunlara göre hayâtın düzenlenmeye
çalışılması fakat düzenlenememesi; dînî ve mânevî değerlerin geri plâna
atılması yada yok sayılması; ataların yaşama tarzının sıradan ve değersiz
gösterilmesi-görülmesi ve atalarla ilişkilerin kopması; lâik-seküler-demokratik-kapitâlist-liberâl-emperyâlist-bireyci-özgürlükçü-feminist
ideolojilerin ve sistemlerin hayâtı kuşatması ve ahlâksızlaştırması; şeytanın
uşakları olan tâğutların her dediğinin yapılması vs. gibi nedenler durumu buraya
kadar getirmiştir. Modern insan artık şerefsizlik yapmayı ve ahlâksızca
yaşamayı bile “yanlış” olarak görmüyor. Yeter ki o şerefsizliğin ve sapkınlığın
sonucunda bir çıkar ve haz elde edebilsin. Modern insan “ne yapıldığıyla”
ilgilenmiyor, o şeyi “haz veriyor mu” diye bakıp değerlendiriyor ve “haz
veriyorsa iyi ve doğrudur” diyor.
Lâkin; varlığın bir
Yaratıcı’sı vardır ve Yaratıcı, varlığa bir nizam koymuştur. Uyarıcılara ve
uyarılara aldırmayıp da bu nizâma aykırı hareket edildiğinde ise çok da uzak
olmayan bir vâdede -sünnetullah gereğince- “helâk edici kânunlar” devreye
girecek ve insanlar acı azapla karşılaşacaktır. Zîrâ: “O pek acı azâbı
görünceye kadar ona inanmazlar” (Şuârâ 201) âyeti tezâhür etmekte ve “pik”
yapmaktadır.
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Ekim 2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder