“Onların sözleri seni
üzmesin. Şüphesiz ‘izzet ve gücün’ tümü Allah’ındır. O, işitendir, bilendir” (Yûnus 65).
“Kim izzeti istiyorsa,
artık bütün izzet Allah’ındır. Güzel söz O’na yükselir, sâlih amel de onu
yükseltir. Kötülükleri tasarlayıp düzenleyenler ise; onlar için şiddetli bir
azab vardır. Onların tasarladıkları ‘boşa çıkıp bozulur” (Fâtır 35).
Aşırı
yüceltme, “birisini yada bir şeyi çok üstün görme ve üstün kabûl etme”nin bir
sonucudur. Bir şey yada kişi bir kere “üstün” görülmeye ve yüceltilmeye
başladığında, zamanla ona olmadık özellikler de yüklenerek ilahlaştırılmaya
başlanır. Aslında bu, Gerçek Üstün Olan’a rağmen, başka birini yada şeyi üstün
görmekten kaynaklanır. Bu sapma başladığında, neyin daha üstün olduğunun değerlendirmesi
sağlıklı bir şekilde yapılamaz. Bu nedenle de üstün tutulan ve aşırı yüceltilen
şeyler gerçekte çok da kıymetli şeyler değildir. Meselâ bir örnek olarak, Hz.
Mûsâ ve Hârûn, İsrâiloğullarını büyük çabalarla ve mûcizevî bir şekilde Mısır’daki
rezil durumlarından kurtarmış ve onları selâmete çıkarmış olmalarına; üstelik
çok kolay bir şekilde elde edebildikleri yiyeceklere ulaşabilmelerine rağmen,
Mısır’daki ezikliği ve orada bolca yetişen ve sürekli tükettikleri
sarımsak-soğanı “men” ve “selva”ya üstün tutarak eski esâret hayâtlarını daha
iyi görmüşlerdir. Üstelik bir boşluk ânında Samiri’nin yaptığı altın buzağıyı
(inek değil), Allah’tan daha üstün tutarak aşırı yüceltmişler ve ona tapmaya da
başlamışlardı. Demek ki aşırı yüceltmecilik, ezikliğin de bir sonucu oluyor.
Eziklik ise, Allah’tan başkalarını üstün tutarak aşırı yüceltmeden
kaynaklanıyor. Yâni eziklik ve aşırı yüceltmecilik birbirinin neden-sonucu
oluyor. Bunun panzehiri ise, vahiy-merkezli bir bilgi-bilinç-direniştir. Demek
ki, Allah’tan başkalarının karşısında “dik” duramayanlar, o kişileri aşırı
yücelterek ilahlaştırmaya başlıyorlar ve şirke düşüyorlar.
Şirk,
bir “aşırı yüceltmecilik”tir. Allah’a koşulan şirk unsurları aslında
hak-etmedikleri bir yüceltmeye tâbi tutularak “aşırı üstün” görülüyor ve en
sonunda “en yüce ilah” konumuna kadar çıkarılabiliyor. İnsanlık târihi bunun
örnekleriyle doludur ve hattâ insanlık târihi biraz da “aşırı yüceltmeciliğin”
târihidir. Zâten tevhid-şirk çatışması, Tek Yüce Olan’ın Allah olduğunu kabûl
edenlerle, Allah’tan başkalarını “yüce” kabûl edenlerin savaşıdır.
Allah’ın
emrine rağmen bir şeyi çok değerli olarak kabûl edip de yüceltmenin ilk örneği
Hz. Âdem kıssası ve “yasak ağaç”tır. Allah’ın; “sakın şu ağaca yaklaşmayın”
emrine karşı şeytan, aşırı yücelttiği “yıkılmayacak mülk” (mülkü lâ yebla) ile
Hz. Âdem ve Havvâ’yı kandırabilmiştir. Öyle ki bu durum Hz. Âdem ve Havvâ’nın
cennetten çıkarılmasına neden olmuştur. Bu durum tüm zamanlarda da benzer
şekilde devâm etmekte ve aşırı yüceltmecilik girdabına kapılan insanlar
kitlesel olarak cennetten uzaklaşmaktadır. Zîrâ cennet yerine fâni olan
Dünyâ’ya daha fazla değer verilmekte ve Dünyâ aşırı bir şekilde yüceltilmektedir.
Aşırı
yüceltmeciliğin nedeni “Allah’ın hakkıyla takdir edilememesi”dir. Yüceliği Sonsuz
Olan’dan başkalarında da bir yüceliğin olduğu zannı aşırı yüceltmeciliği ortaya
çıkarıyor. Böyle olunca herkes bir şeyleri yada birlerini aşırı yüceltmeye
başlıyor. Fakat şurası çok önemli ki; bu durum aslında aşırı yüceltilenin
ilahlaştırılması demektir. Aşırı yüceltme, bir ilahlaştırmadır. Aşırı
yüceltmeciler, aşırı yücelttiklerine olan bağlılıkları üzerinden bir onur ve izzet
kazandıkları vehmine kapılıyorlar. Bunun nedeni; ne Allah’ı, ne de aşırı
yücelttiklerini hakkıyla takdir edemediklerindendir:
“Onlar, Allah’ın kadrini
hakkıyla takdir edemediler. Şüphesiz Allah güç sâhibidir, azizdir” (Hac 74).
“Onların sözleri seni
üzmesin. Şüphesiz ‘izzet ve gücün’ tümü Allah’ındır. O, işitendir, bilendir” (Yûnus 65).
Aşırı yüceltmeyi
varlıklar içinde sâdece insan yapıyor. Hiç-bir hayvan başka bir varlığı aşırı
yüceltmez. Varlık içinde insana has olan aşırı yüceltmede, yüceltilenlerin içinde
yok yoktur. Akla-hayâle gelmeyecek şeyler bile aşırı yüceltilebilmektedir. Erkek
cinsel organından tutun da; ataları yüceltmek, kadını yüceltmek, her türlü
hayvanı yüceltmek, bitkiler, ağaçlar, dağlar-taşlar, Güneş-Ay-yıldızlar, soyut
ve hayâli varlıklar vs. aşırı yüceltmeye tâbi tutulmuş ve ilah olarak kabûl edilip
tapılmıştır. En çok da insanlar aşırı yüceltilerek ilahlaştırılmıştır. Bir
kahramân, savaşçı-asker, siyâsetçi, lîder, bilge, zenginler (Kârun örneği),
hükümdarlar ve -güyâ iyi yaptıklarını düşünerek- peygamberler aşırı
yüceltilerek ilahlaştırılmıştır. Hele ki peygamberler.. bir türlü normâl bir
insan olarak kabûl edilememiş ve aşırı yüceltmeye uğramıştır-uğramaktadır. Özellikle
bu konuda zıvanadan çıkılmıştır. Bir kişiyi öz varlığından (kul) soyutlamak
zulmün en büyüklerinden olsa gerek. Tüm peygamberlerden, yapamayacakları ve
olmayacak bir-çok şeyler istemişlerdir. Böylelikle onu üstün bir varlık
olduğuna iknâ olacaklar:
“Dediler ki: ‘Bize
yerden pınarlar fışkırtmadıkça sana kesinlikle inanmayız. Yada sana âit
hurmalıklardan ve üzümlerden bir bahçe olup aralarından şarıl-şarıl akan
ırmaklar fışkırtmalısın. Veyâ öne sürdüğün gibi, gökyüzünü üstümüze parça-parça
düşürmeli yada Allah’ı ve melekleri karşımıza (şâhid olarak) getirmelisin. Yahut
altından bir evin olmalı veya gökyüzüne yükselmelisin. Üzerimize bizim
okuyabileceğimiz bir kitap indirinceye kadar senin yükselişine de inanmayız. De
ki: ‘Rabbimi yüceltirim; ben, elçi olan bir beşerden başkası mıyım?” (İsrâ 90-93).
Görüldüğü gibi; kendisine vahyedilmekten başka bir ayrıcalığı
olmayan bir insanı aşırı yüceltmeden itaat edemiyorlar. Buna neden olan tabi ki
de nefsleridir. Yoksa itaati isteyen kişi çok güçlü yada zengin biri olsa ona
itaat etmekte zorlanmazlar:
“Nûh
dedi ki: Rabbim Onlar bana karşı çıktılar. Onlar öyle birilerinin peşine
takıldılar ki mal ve çocukları aldanıştan başka bir şeylerini artırmadı,
üstelik (senin yoluna) tuzak üstüne tuzak kurdular ve dediler ki: Tanrılarınızı
sakın ola terk edeyim demeyin, ne Vedd ve Süva’ı, ne Yeğus ve Ye’uk’u ve ne de
Nesr’i terk etmeyin” (Nûh 21-23).
Âyette
isimleri zikredilen putların aslında bir aşırı yüceltmecilik yapılarak nasıl da
ilahlaştırıldığının örneği bir yazıda şu şekilde gösterilir:
“Vedd, Süva, Yeğus, Ye’uk ve Nesr… bunlar birer put ismi. Hz. Nûh’un
gönderildiği toplum bunlara tapıyor. Rivâyetlerden öyle anlaşılıyor ki, biçim
ve muhtevâ değiştirerek de olsa, bu putların isimleri bir kült olarak
nesilden-nesile taşınmış. Bâzıları değişerek de olsa Hz.Peygamber zamânına
kadar varlıklarını sürdürmüşler. Şimdi bu putların geçmişte ve âyetin indiği
çağda hangi kabîlenin totemi olduğunu, aslının neye dayandığını dile getiren
bir Buhâri rivâyetine bakalım. İbn Abbas bu âyetin yorumunda diyor ki:
‘Önceleri Nûh kavmine âit olan bu putlar, sonradan Arapların
putları hâline geldi. Vedd, Kelb kabîlesinin Demetu’l Cendel’deki putuydu. Suva
Huzeyl’in putuydu. Yeğus önce Murad kabîlesinin putuydu, daha sonra Sebe ile
birlikte Cevf’te yer alan Beni Gatif’in putu oldu. Ye’uk Hemedan’ın putuydu.
Nesr’e gelince o da Zi’l Kela soyundan gelen Hımyerlilerin putuydu. Bunlar
Nûh kavmine mensup sâlih insanların isimleriydi. Onlar öldükleri zaman,
şeytan onların toplumuna onların hayattayken oturdukları mekânları kutsal
adak-yeri edinmelerini öğütledi. Her birinin adını o kutsal-adak yerlerine
verdiler. (Önceleri) bunu yapıyorlardı, fakat tapınılmıyordu. Tâ ki o nesiller
de geçip gitti, makamlar hakkındaki gerçek bilgi unutuldu. Onlara (sonraki
nesiller tarafından) ibâdet edilmeye başlandı’ (Buhâri, Tefsir 398)”.
Hiçbir peygamber kendisini aşırı yüceltmediği gibi,
kendisinin aşırı yüceltilmesini ve aşırı bir şekilde yüceltenleri de kabûl etmemiştir:
“Allah: ‘Ey
Meryem-oğlu Îsâ, insanlara, “beni ve anneni, Allah’ı bırakarak iki ilah edinin”
diye sen mi söyledin?’ dediğinde: ‘Seni tenzih ederim, hakkım olmayan bir sözü
söylemek bana yakışmaz. Eğer bunu söyledimse mutlakâ sen onu bilmişsindir. Sen
bende olanı bilirsin, ama ben Sen’de olanı bilmem. Gerçekten, görünmeyenleri
(gaybleri) bilen Sen’sin Sen” (Mâide
116).
Peygamberimiz de aşırı yüceltmenin önünü, kesin bir dille engellemiş ve
şöyle demiştir:
“Beni Mûsâ’ya üstün tutmayınız”. (Buhâri, Husumat, 1; Müslim Fedâil, 160). “Peygamberler arasında ayırım yapmayınız”. “Hiç kimse Yûnus b. Metta’dan hayırlıyım demesin”.
Bir aşırı yüceltme örneği de; Peygamberimizin iki
kızıyla da evlenen Hz. Osman’a verilen “zi-n nûreyn” (iki nûr sâhibi)
lâkâbıdır. Hâlbuki Peygamberimizin kızlarından ve Hz. Osman’ın hanımlarından
Rukiye, daha önce Ebu Leheb’in oğlu olan Utbe ile; diğer hanımı Ümmü Gülsüm ise
Ebu Leheb’in diğer oğlu olan Uteybe ile evliydi, (yada “nikâhlıydı” diyelim de
birileri rahatsız olmasın). Şimdi; Hz. Osman, Peygamberimizin iki kızıyla da
evlendiği için “zi-n nûreyn” yâni “iki nûr sâhibi” oluyorsa; Ebu Leheb’in
oğulları olan Utbe ve Uteybe de, Peygamberimizin iki kızından birer tânesiyle
evlendiği için “zi-n nûr” yâni “birer nûr sâhibi” mi oluyor?. Aşırı
yücelmecilikte saçmalık, aşırı yüceltmeciliğin hemen yanı-başındadır.
Hâlâ kendilerini kurtaracağını zannederek Mehdi-Mesih
bekleyenler vardır ve aslında böyle biri ortaya çıksa ve ben Mehdi yada Mesih’im
dese, birileri onu hemen üstün insan olarak kabûl edecek ve aşırı yüceltmeye
tâbi tutacaklardır. Zor dönemlerde daha da çok açığa çıkan bu beklemenin bir
yarârı da olmaz. Gerçekten de karizmatik, bilgili, ferâsetli, dirâyetli insanlara
ihtiyâcımız vardır ama böyle kişiler pasif beklentilerle değil, bir bilgi-bilinç
ve amel-eylem hâlindeki toplumun içinden çıkar. Fakat tabi bunun ağır bedelleri
de olabileceğinden, bu bedelleri ödemeyi göze alamayanlar, yanlış kişileri “kurtarıcı”
zannederek ve onları aşırı yücelterek çok yanlış ve sapık yollara girerler:
“Onlar, mü’minleri
bırakıp kâfirleri dostlar (veliler) edinirler. ‘Kuvvet ve onuru (izzeti)’
onların yanında mı arıyorlar?. Şüphesiz, ‘bütün kuvvet ve onur’ Allah’ındır” (Nîsâ 139).
Çok güçlü olduğu zannedilen ülkeler de aşırı
yüceltiliyor ve onların güdümüne ve yönlendirmesine girilerek şirke düşülüyor.
Bu yüceltme şekli günümüz aşırı yüceltme örneklerinin başında geliyor.
Koca-koca devletler bile bu yüceltmeyi yapıyorlar ve Allah’tan daha çok
onlardan korkuyorlar ve çekiniyorlar. Oysa ne ABD, ne Rusya ne de kısaca BM’nin
dâimi 5 üyesi aşırı yüceltilmelidir. Yüce olan sâdece Allah’tır ve ancak inananlar
(mü’minler) üstündürler. Târihen de sâbittir ki, nice az sayıdaki îmanlı
topluluklar, nice güçlü(!) olanları alaşağı etmiştir. Maddî çoğunluktan ziyâde,
inanç ve direnç daha önemlidir. Peygamberimiz zamânında başlayan fütuhat hareketleri,
çok da uzun olmayan bir süre içinde Dünyâ’nın iki süper gücünden birini
çökertmiş, diğerini de çökme noktasına getirebilmişti. Zîrâ, sâdece Gerçek Yüce
Olan’dan korkup sakınmışlardır ve bu nedenle de Allah’ın yardımı üzerlerinde
olmuştur. Hiç-bir devlet, silah, para vs. değil, Âlemlerin Rabbi olan Allah’tır
yüce olan. Kudret O’nun elindedir ve O kimin tarafında olursa gâlip olan da onlar
olacaktır.
Bâtınilikte de çok
aşırı yüceltme örnekleri vardır. Bâtınilere göre yeryüzünde dâima Muhammed b.
İsmâil neslinden gelen gizli veya açık bir imam vardır. Bu imam öyle bir
imamdır ki ondan kötülük gelmez ve o bütün bâtınilerin reisidir. İmam, ilâhi
kudretlerle mücehhezdir. Onun emriyle, “mevcut olmayan şey” vâr olur. İmkânsız olan
şey zarûri olur. O semavâtın merkezidir, arzın kutbudur. O hakîkatin
kendisidir, olgunluğun tamâmıdır. O birdir. Onu hakîki zâtiyle herkes tanıyamaz.
Öyle bir duruma gelinir ki, birilerine göre o mâsum imam zamânın kutbudur, imamıdır,
gavsıdır, peygamberidir ve hattâ -hâşâ- Allah’tır.
Tasavvuftaki aşırı
yüceltme şekli ise zıvanadan çıkmanın dibidir. Tasavvuf sapıkları kendilerini yada
bağlı oldukları şeyhlerini-efendilerini öyle bir yüceltirler ve öyle makamlara
yükseltirler ki, bahsettikleri o makamda aslında Allah’tan başkası bulun(a)maz.
Güyâ aşırı yücelttikleri (daha doğrusu taptıkları) kişiler, kâinâtı
yaratmıştır, tüm rızıkların sâhibidir, kâinâtı o ayakta tutar, her zerre onun
merkezinde döner, o bir şeye “ol” derse oluverir vs. gibi sapıklıkta zirve
yapan sözler ederler. Hâlbuki bu kişiler icâbında altlarına kaçıran yâni
büyük-küçük abdestlerini bile tutamayan zavallı fânilerden başkası değildirler.
Fakat şeytan onların kâlplerine nüfûz etmiştir ve şeytan onlara ne fısıldarsa
onu tekrarlamaktadırlar.
Şeytanın ve tâğutların
etkisiyle yapılan çeşitli aşırı yüceltme örneklerinin tamâmı saçmadır, boştur,
aslı-astarı yoktur, zırvalıktır, sapıklıktır, şirktir, küfürdür. Allah’tan
başka “üstün ve yüce olan” yoktur. Tüm yüceltilenler, Allah’a muhtaç zavallı fânilerden
başkaları değildir.
Herkes birilerini yada
bir şeyleri aşırı yüceltiyor. Tüm bunlar Gerçek Yüce Olan’ın hakkıyla takdir
edilememesinin bir sonucudur:
“Onlar, Allah’ın kadrini hakkıyla takdir edemediler.
Oysa kıyâmet günü yer, bütünüyle O’nun avucu (kabzası)ndadır; gökler de sağ
eliyle dürülüp-bükülmüştür. O, şirk koştuklarından münezzeh ve yücedir” (Zümer 67).
En büyük felâket,
ebedî cehenneme müstahak olmaktır. Cehennem, aşırı yüceltenler ve yüceltilmeyi
sevenler ile dolacaktır. Allah’tan başkalarını aşırı yüceltenler cehennemin
ebedî kafirleri olurlarken; Allah’tan başkasını yüce (yâni ilah) görmeyenler ve
hayatlarını bu uğurda sarf edenler ise ebedî cennetlerle sevineceklerdir.
En doğrusunu sâdece
Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Mart 2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder