İnsanlık târihinde her zaman 3 farklı sınıf
bulunmuştur: Zengin, orta ve fakir-yoksul sınıflar. Fakir-yoksul sınıf tüm zamanlarda
toplumun ve Dünyâ’nın en kalabalık kesimini oluşturmuştur-oluşturuyor. Zengin
sınıf her zaman işini bilir ve başının çâresine bakar. Bu kıyak kesim, çeşitli
yollarla devletle de iş-birliği hâlinde olduklarından, bir-birlerine
muhtaçtırlar ve bu nedenle de deverân bu şekilde sürüp gidiyor.
Hem bu zengin sınıf, hem de iktidârının sürmesi için
bu zengin sınıfa muhtaç olan seküler devlet en çok neyden korkar?. Halkın büyük
çoğunluğunu oluşturan ve toplumun en yoksul kesimi olan en alttaki fakir
kesimin isyânından. Bu kesimin isyân etmemesi için, “uydurulmuş din” de dâhil,
çeşitli araçlara baş-vurur ve onları daha harekete geçmeden susturmanın yolunu
arar ve bulur çoğu zaman. İşte bu kesimin eleştiri, îtirâz ve isyânını daha
baştan önleyecek oluşumlardan birisi de bir “orta-sınıf” oluşturmaktır. Böylece
zengin sınıf ve devlet arasında, hâlinden memnun olan bu sınıf ile kendilerini
korumak isterler. Çünkü bu kesim, genelde hâlinden memnun olduğu için düzeninin
bozulmasını istemez. Düzeninin bozulmasını önlemek için devletin ve zengin
sınıfın da düzeninin bozulmaması gerektiğini bilir. Bu nedenle bu sınıfın kendi
düzenini koruması demek, devletin ve zengin sınıfın da düzenini koruması
anlamına gelir. Devlet ve zengin sınıf da kendi çıkarı için bu sınıfın
çıkarlarını her zaman düşünmek zorundadır ve bu kesimin, hem gelirini râzı olacakları
şekilde düzenler hem de zamanla bu sınıfın sayısının artmasını sağlar.
Devletin bu kesimin sayısını arttırması çok
önemlidir. Zîrâ bu sınıf alt-kesimin aleyhine olan politikaları ve kararları göğüsleyerek
blôke edebilen bir söylem, eylem ve yapıda bulunurlar. Böylece devletin ve
zenginlerin çıkarları ve çarkları korunmuş olur. Alt-kesim çok zor ve ağır
şartlarda çalışmasına rağmen karnını zor doyurabilecek bir gelire sâhiptir ve
zâten onun isyân etmesini önleyen nedenlerden biri de budur. Bu sınıftakiler sâdece
“yaşamalarına yetecek kadar” tüketecekler ama tükettiklerine göre çok-çok fazla
üretimde bulunacaklardır. Aşırı üretimi bu kesim yapacaktır kapitâlist-liberâl
ekonomiye göre. Peki devleti ve zâten zengin olan sınıfı daha da zengin edecek
ve büyütecek tüketimi kim yapacaktır?. İşte “profesyonel tüketici”
diyebileceğimiz kesim bu orta-sınıftır. Alt-kesimin çok aşırı yaptığı üretimi çok-çok
tüketecek olanlar bunlardır. Bu sınıf çokça tüketmelidir ki, devlet
büyüyebilsin ve zenginler zenginliklerini katlayabilsinler. İşte bu nedenle
orta sınıf denen bu profesyonel tüketici kesimin hem tüketmesine yetecek oranda
bir gelire sâhip olması, hem de bu kesimin zamanla çoğalması plânlanmıştır ve
uygulanmıştır-uygulanır. Bu kesimin tüketimini arttırmak için, en kalabalık
olan alt-kesimin hem çok çalışması hem de zamanla azalacak bir gelire râzı
olması gerekir ki bunu kabûl ettirmek için çeşitli plânlar yapılır ve
uygulanır. Meselâ bu kesim çok fazla bir gelire sâhip olmamalıdır ki iyi
gelirin rahatlığı ile aşırı üretim yapmak için ağır çalışma şartlarına îtirâz
eder bir duruma gelmesin.
Bunun için yaptıkları plânlar şöyledir: “Vatan-millet
Sakarya” edebiyatı ve ulus-devlet ideolojisi ile birlikte milliyetçilik düşüncesi
aşılanması ve “vatan için” söylemi; müzik, spor, film-dizi; yanlış din inancına
paralel olarak yanlış kader inancı; lîdere olan bağlılık; zengine-güçlüye olan
psikolojik bağlılık ve sevgi; “aman daha kötü olmasın” düşüncesi vs.’dir. Aslında
“prangalarından başka kaybedecekleri bir şeyleri olmayan” alt kesimin isyâna
kalkışmasını önlemek için bu-tür uygulamalar devreye sokulur. Genelde de
başarılı olunur. Zâten şöyle bir kısır-döngü vardır: Bu kesim kendi okuyamamış
yada sermâye yokluğu başta olmak üzere çeşitli nedenlerle bir iş kuramamış
kişilerden oluşur. Bu kesimin çocukları da kendileri gibi olurlar. Çünkü, bu
kesimin bir-çoğu kirâda otururlar, bu nedenle de gelirlerinin büyük bölümü kirâya
gider ve bir birikimleri olmaz ve bu durum ileride çocuklarına da sirâyet eder.
Yâni ileride onlar da kirâda otururlar. “Cins kafalı” olanlar hâriç okuyamazlar
da bu sebeplerden dolayı. Çünkü okumak için belli şartlar gerekmektedir. Meselâ
özel ders almak gibi. Çünkü millî eğitimin kalitesi çok düşüktür. Okullarda
kaliteli ders verilmediğinden ve iyi bir iş-sâhibi olmak için bitirilmesi
gereken üniversite sınavları bu nedenle kazanılamadığından, toplumda sâdece
özel ders alarak desteklenmiş olan zengin ve orta-sınıfın çocukları iyi iş-sâhibi
olunabilecek üniversiteleri kazanıp bitirebiliyor ve o işin sâhibi
olabiliyorlar. Yoksul kesimin çocuğu ise parasızlıktan dolayı özel ders alamaz
ve okuyamaz. Zâten âile ortamı da yoksulluğun getirmiş olduğu çeşitli negatif
durumlardan dolayı karışık olduğundan, cins kafalar bile okula devâm etmekten
vazgeçip çalışmaya başlarlar. Çocuk, babasının yaptığı işin aynısını yada
benzerini yaptığından, “çark” bu şekilde
döner gider.
Orta-sınıf denilen kesim ise, hem geliri görece iyi
olduğundan, hem de özellikle son zamanlarda olduğu gibi karı-koca berâber
çalıştıklarından, hem daha iyi yer-içer-giyinir ve tüketirler hem de çocuklarına
eğitim konusunda gerekli desteği verebilirler. Böylelikle onlar da babadan-oğula
geçen aynı işleri yaparlar, yâni orta-sınıf olurlar ve hâllerinden memnun bir
şekilde yaşarlar. “Akıllı kapitâlizm” denilen sistem bu şekilde işler ve
tüketim insan sayısıyla ve kışkırtmayla orantılı olarak artar. Sonuçta da hem
devlet ve hem de zâten zengin olan sınıf daha da zenginleşir. Tabi bu durum
dünyâ-genelinde de aynı şekilde işlediğinden, Dünyâ zamanla bir “adâletsizlik
küresi”ne döner.
Bu orta-sınıf karı-koca çalıştığında evlerini-arabalarını
taksite de girerek alabilirler ve taksitlerini, gelirleri yüksek olduğu için
kolayca ödeyebilirler. Ev-araba-eşyâ-yeme-içme-giyme-gezme-eğitim-eğlence vs.
her-şeye yetecek bir gelire sâhiptirler. Bu nedenle de tüketimi zıplatırlar ve
zamanla da arttırırlar. Devlet bu sınıfı özellikle ortaya çıkarmıştır ve
besleyip büyütür. Çünkü ölçülerini bu sınıfa göre yapar. Bu sınıfın gelirine
göre halkın genel durumunu ölçer, belirler ve kabûl ederler. Bu sınıf yoksul
kesimin kötü durumunu perdeler. Devlet, bu sınıf iyi tüketiyorsa tüm halkın iyi
tüketebildiğini düşünür yada düşünmek ister. O şekilde kabûl etmek işine gelir.
Ortaya koyduğu istatistikler bu orta-sınıfın gelirine ve giderine göre
hesaplanır ve eleştirilerin önü bu sınıfın genel durumu göz-önüne alınarak ve
açıklanarak blôke edilir. Hâlbuki halkın büyük kısmı (bu sayı 80 milyon nüfusu
olan Türkiye’de 55 milyondur) karnını zor doyurmaktadır. Temel ihtiyaçlarına
bile çok zor yada yetersiz ulaşır. Buna rağmen ilginçtir ki devletin başındaki
lîderi en çok ve güçlü bir şekilde destekleyen kesim bu kesimdir. Ay sonunu
getiremeyen ve kirâsını ödemeyenler “saray”ı destekler.
Orta-sınıfın durumunu ve seviyesini yâni alım-gücünü
özel olarak belirleyen devlet ve iş-birlikçileri, onların her-şeye ulaşabilmelerinin
önünü açmış ve sağlamışken; halkın büyük çoğunluğunu oluşturan alt-sınıfın
ellerinin, temel ihtiyaçlara bile uzanamamasını ve bir karış mesâfe kalmasını
sağlarlar. Yâni yoksul kesim, ihtiyaç duyduğu çok da a-normâl olmayan isteklerine
bile ellerini uzattıklarında ulaşamazlar ve ulaşmaya çok az bir mesâfe hep
kalır. Bu mesâfeyi bâzı uyanıklar ve devletin iş-birlikçileri doldururlar ve
derler ki: “Ne oldu, yetişemiyor musun?. Dur ben uzatayım. Fakat bu “uzatma”nın
bir bedeli var ve bu bedeli bana yavaş-yavaş ödemelisin”. Tabî ki fâizle. Yoksul
halk hem gerçekten ihtiyâcı olduğundan, hem de kapitâlist-liberâl sistemin
kışkırtmasıyla ve nefsinin de istemesiyle o farkın bedelini ödemeyi göze alır
ve hayâtının ilerideki 10-15 yılını ipotek ederek ulaşabilir ancak o istediği
şeye ama burnundan da getirirler ve bâzıları bu nedenle çeşitli gayr-ı meşrû işlere
bile karışabilir.
Devlet ve iş-birlikçileri kalabalık yoksul kesimin de
tüketmesini ister. Çünkü kapitâlizm gereği aşırı üretim vardır ve yeni
üretimler için bir-an önce üretilmiş olanların tüketilmesi gerekir. Bu kesimin
sayısı ise epey bir kalabalıktır ve bu kesim gerek özendirilerek, gerekse daha
fazla çalışarak bu tüketimi yapmalıdır. Nasıl tüketileceğini onlara “aracı
sınıf” olan orta-sınıf öğretir ve alıştırır. Ne de olsa bu iki kesim benzer
yerlerde yaşıyordurlar ve hattâ birbirleriyle sıkı ilişkileri vardır. Hem
gerçekten ihtiyaç hem de orta-sınıfın tüketim-şekli özentisiyle alt-sınıf da
başlar tüketmeye. Fakat; zengin sınıf zâten üretici olduğu için istediği gibi
tüketir; orta-sınıf yeterli gelire sâhip olduğu için satın alıp tüketebilirken;
alt-sınıf ancak çok çalışarak yada hayâtının ileriki yıllarını ipotek ederek bu
tüketime ulaşabilir ve tüketebilir. Orta-sınıf tüketimin reklâmını ve temsilciliğini
çok iyi yaptığından, bir tüketim câzibesi oluşturur.
Aristoteles’e göre her ülkede üç sınıf insan
yaşamaktadır: Çok zenginler, aşırı yoksullar ve orta-sınıf. Toplumun iyi
yönetilmesi orta-sınıfın varlığına bağlıdır. Çünkü orta-sınıftan bir kişi ne
zenginler gibi yalnız kendi çıkarını düşünür ne de yoksullar gibi başkasının
hesâbına çalışır. Orta-sınıfın özelliği devlet yararına çalışmaktır.
Evet; bu orta-sınıf, “devlet ve zengin kesim” ile yoksul-kesim
arasında bir “trafo” işlevi görür ve istediği gibi bir hayat yaşayabilirken,
devleti ve zengini korur. Fakat belki bir zamanlar kendisi de yoksul-kesimden
olan bu orta-sınıf, insan nisyan=unutkanlıkla mâlûl olduğundan, eski zamanlarını
çok çabuk unutmuştur ve yoksul kesimin durumunu anlamaz ve onlara çok absürt
tüketim tavsiyelerinde bulunur yada kendisinin kolayca yaptığı ama yoksula göre
“uç” olan tüketim şekillerini önünü-arkasını düşünmeden anlatır durur.
İşte tüm bu nedenlerden dolayı yoksul kesimin yapması
gereken şey, mevcut durumun değişmesi ve iyileşmesi için eleştiri, îtirâz ve en
sonunda da isyân etmek olacaktır. Aynen Ebu Zerr’in: “Aç sabahlayıp da (yada
temel ihtiyaçlarını karşılayamayıp da) eline kılıcı alıp isyân etmeyene
şaşarım” demesi gibi.
Orta sınıf, ulaşmış olduğu gelir seviyesi ve
yapabildiği tüketim sebebiyle rahatı yerinde olan ve bu rahatlığın rehâvetiyle
farkında olarak yada olmayarak, zengini ve devleti daha da zenginleştiren ama
yoksulu daha da yoksullaştıran ve bu nedenle toplumun kutuplaşmasını oluşturan
ve arttıran kesimdir vesselam.
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Şubat
2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder