“Mü’min kadınlara söyle: Gözlerini (harama
çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar; süslerini açığa
vurmasınlar, ancak kendiliğinden görüneni hâriç. Başörtülerini, yakalarının
üstünü (kapatacak şekilde) koysunlar. Süslerini, kendi kocalarından yada
babalarından yada oğullarından yada kocalarının oğullarından yada kendi
kardeşlerinden yada kardeşlerinin oğullarından yada kız-kardeşlerinin
oğullarından yada kendi kadınlarından yada sağ-ellerinin altında bulunanlardan
yada kadına ihtiyâcı olmayan (arzusuz veya iktidarsız) hizmetçilerden yada
kadınların henüz mahrem yerlerini tanımayan çocuklardan başkasına
göstermesinler. Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar.
Hep birlikte Allah’a tevbe edin ey mü’minler!, umulur ki felah bulursunuz” (Nûr 31).
“Ey Peygamber!, eşlerine, kızlarına ve mü’minlerin
kadınlarına dış elbiselerinden (cilbablarından) üstlerine giymelerini söyle;
onların (özgür ve iffetli) tanınması ve eziyet görmemeleri için en uygun olan
budur. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir” (Ahzâb 59).
“Ey
Âdem-oğulları, (yada Âdem-kızları) biz sizin çirkin yerlerinizi örtecek bir elbise ve
size ‘süs kazandıracak bir giyim’ indirdik (vâr ettik). Takvâ ile
kuşanıp-donanmak ise, bu daha hayırlıdır. Bu, Allah’ın âyetlerindendir. Umulur
ki öğüt alıp-düşünürler. Ey Âdem-oğulları, şeytan, anne ve babanızın çirkin
yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini sıyırtarak onları cennetten
çıkardığı gibi sakın sizi de bir belâya uğratmasın. Çünkü o ve taraftarları,
(kendilerini göremeyeceğiniz yerden) sizleri görmektedir. Biz gerçekten
şeytanları inanmayacakların dostları kıldık” (A’raf 26-27).
Tesettürün
nasıl olacağı basit bir formülle şu şekildedir: “Kısa, dar ve ince olmayacak”.
Biz buna bir de; “pahalı ve dikkat çekici olmayacak” maddelerini ekliyoruz.
Zîrâ tesettürde de isrâf etmek haramdır ve bu nedenle gösterişli ve pahalı
kıyâfetler almak doğru olmaz. Peygamberimiz, tesettür konusunda kendilerine
“nasıl olmalı” diye soranlara; “dikkat çekmeyiniz, kendinize baktırmayınız”
diye cevap vermiştir. Örtünmenin
karşısında “teşhircilik” sayılan “teberrüc” kelimesine atıf yapılır ki teberrüc
“dikkat çekme ve kendini gösterme” demektir. Teberrüc; “süslü ve ihtişamlı bir
şekilde kendisini gösteren, kendini teşhir eden, ortaya koyan” anlamındadır.
Hiç-bir başörtüsü ve
tesettür kıyâfeti; rengarenk, dar, ince, kısa ve pahalı olamaz. Çünkü tesettür
zâten “dikkat çekmemek için” emredilmiştir. Tesettürün amacı, “mahrem yerleri
örtmek ve dikkat çekmemek”tir. Öyle capcanlı renklerde; sarı, kırmızı, yeşil,
pembe, mavi vs. gibi canlı renklerle tesettür sağlanamaz. Zîrâ tesettürün
amaçlarından biri de dikkat çekmemektir. Bu nedenle tesettürde koyu renkler (siyah,
gri, kahve rengi, füme ve bu renklerin tonları) hâkim olmalıdır. Zâten 28
Şubat’tan yada 90’lı yıllardan önce büyük oranda böyleydi. Üstelik tesettür
kıyâfetleri bedeni zinhar göstermeyecek şekilde boldu. Şimdikiler ise, “ben
buradayım” dercesine rengârenk, yoğun desenli ve hattâ vücut hatlarını belli
ederek öne çıkaracak şekilde tasarlanmış kıyâfetlerdir. Şu iyi bilinsin ki, bu
elbiselerle “tesettürlü” olunamaz. “Yarı-tesettür “tesettür” değildir.
Yine hiç-bir başörtüsünün ve
tesettür kıyâfetinin fiyatı uçuk rakamlarda olamaz. Meselâ -2022 rakamlarıyla
söylersek-, hiç-bir başörtüsü ve dış elbise, meselâ bin lira, iki bin lira
olamaz. Niçin olsun ki?. Eğer bu örtüler “bulunmaz hint kumaşı”ndan yapılmış
diye pahalı satılıyorsa, bilinsin ki bu tür kumaşlardan yapılmış olan elbiseler
de tesettüre uygun değildir. Onlar tesettür için değil, teşhir içindir, hava
atmak içindir. Zâten mü’minler, kendilerini mü’min kardeşlerinden bâriz bir
şekilde ayıracak ve belli edecek yeme, içme, giyinme, konuşma ve davranışlarda
bulunamazlar. Tesettür kıyâfetleri sâdece rengiyle-deseniyle değil, fiyatıyla
da dikkat çekemez. Bin liraya alınan o şeyler “başörtüsü ve tesettür elbisesi”
yâni “hımar ve cilbab” değildir. Onlar imaj ve gösteriş için yâni dikkat çekmek
için hazırlanan, satılan ve giyilen teşhir mallarıdır.
Nizâmî bir başörtüsünün
nasıl olacağını Kur’ân açık bir şekilde belirliyor. Başörtüsünün, boyunları ve
göğüsleri kapatacak şekilde takılmasını emrediyor. Kur’ân, başörtüsü takmayı
değil, zâten kullanılan başörtüsünün nasıl takılacağını emrediyor. Başörtüsüyle
kapatılacak olan yer, boyun ve göğsün üzeridir. Bunları örtmeyen örtüler “başörtüsü”
falan değildir. Vücûdu belli eden, kısa kalan, dar olan, dikkat çekici renklere
sâhip olan ve aşırı pahalı fiyatlarla absürd isim ve markaları olan örtüler-kıyâfetler,
Kur’ân’ın emrettiği ve mü’min kadınların uygulayarak gösterdiği İslâm’daki
tesettür değildir. Bu modern kıyâfetler ve kullanım şekilleri; başörtüsünün ve
“dış-elbise” denen cilbabın nizâmi bağlanış-giyiliş şekline, rengine ve desenine
bir türlü katlanamayan ve gıcık olanları memnun etmek ve de nizâmî tesettürü
nefislerine ve ruhlarına bir türlü kabûl ettiremeyenleri iknâ etmek için
tesettürden verilmiş tâvizlerin bir sonucudur. Tesettür, birilerini memnun edecek
ve rahatlatacak şekilde değil, Kur’ân’ın târif ettiği ve Allah’ın râzı olduğu
şekilde olan giyinme-şeklidir. Allah’ın onaylamadığı tesettür denen absürd
kıyâfetler, bunları üreten firmaları ve modacıları zenginleştirmek için şeytanın
alkışladığı ve desteklediği bez ve çaput parçalarıdır. Çünkü bu -sözde-
tesettür kıyâfetlerinin markalarına bakıldığında, İslâm düşmanı firmaların
adlarının yazılı olduğu görürsünüz. Bu firmalar, ancak kendi ürettikleri ve çok
pahalıya sattıkları kıyâfetler kullanıldığında ancak bu giyiniş tarzına ses
çıkarmazlar. Tabi yerli firmalar da onlara özenerek benzeri renk, desen ve
kalıplarda -sözde- tesettür kıyâfetleri üretmeye ve satmaya başlarlar.
Bahsettiğimiz bu kıyâfetlerle
ibâdetler de yapılamaz. Ütüsünün bozulmasından ve kırışmasından korkularak
ibâdet edilemez. Gerçi tesettürü ayağa düşürenlerin büyük çoğunluğu ibâdet
konusunda sorunludur. Çünkü bahsettiğimiz kıyâfetler makyaj ister, parfüm
ister, sürekli hareket hâlinde olmak ister. Böyle olunca da ibâdetler arada
kaynar gider. Başörtüsü ve tesettür; manikür, pedikür, makyaj, parfüm,
gösterişli elbiseler ve uygunsuz duruşlar, davranışlar ve konuşmalarla bir-arada
olamaz. Dikkat çekmemek, “makyaj ve parfümle de dikkat çekmemek”tir. Zâten
kıyâfetleri İslâm’a uygun olmayan, Kur’ân’ın belirlediği nizâma aykırı olan modernizmin
bu uyduruk kıyâfetleriyle başta namaz olmak üzere ibâdet edilemez. Bu
kıyâfetler -istisnâları tenzih ederek söylemek gerekirse- dışarıda olmayı
gerektirir. Bu kıyâfetler; duruşu, bakışı, konuşmayı ve tavrı değiştirir ve
insanlara tepeden baktırır. Yine bu kıyâfetlerle dışarıda olmak, bakışları celb-eder.
Tüm bunlar ise, tesettürün amacına ve özüne aykırıdır.
Televizyon, film, dizi, cep
telefonu, bilgisayar ve internet ile yozlaşmış ve başkalaşmış olan zihniyetler,
annelerinin giydiği gibi olan tesettür kıyâfetlerini giymeyi kabûl edemiyorlar,
bu nedenle de Kur’ân’ın târif ettiği gibi nizâmî şekilde örtünmüyorlar ve
tesettürü ancak modern şekillerde olursa kullanıyorlar. Çünkü hem tesettürün ve
başörtüsünün neden emredildiğini, amacının ne olduğunu ve nasıl olması gerektiğini
bilmiyorlar, hem de modern olmayan ve hattâ moderniteye aykırı olan, İslâm’ın
emrettiği nizâmî başörtüsü ve cilbab giyme şeklini benimseyip kabûl edebilmiş değillerdir.
Zîrâ tesettürü vücutlarına giyseler de ruhlarına kabûl ettirememişler ve ettirmeyi
de düşünmedikleri için, modernleşmiş kıyâfetleri tercih ediyorlar ve ancak
bunları kullanabiliyorlar. Fakat şu bilinmelidir ki, tesettür keyfî bir tercih
meselesi değil, bir emirdir ve bunun nasıl ve ne şekilde olacağı sözlü ve
uygulamalı olarak gösterilmiştir.
Tesettür diyerek satılan ve
giyilen bu modern kıyâfetler “takvâ elbisesi” olamazlar. Çünkü bu modern
kıyâfetler takvâya yönelik değildir. Tam-aksine; tâvize, kopuşa, imaja,
gösterişe ve teşhire yöneliktir. Çünkü bunlar tesettür renginde ve şeklinde
değildir. Nefisleri açıkta bırakan, şeytanın, nefsin, tâğutların,
modern-seküler-lâik insanın ve gözlerine tapanların râzı olacağı şekilde sâdece
bedenleri kapatan ama örtmeyen kumaşlardır. Zâten bunları kullananlar da ancak
böyle olduğunda, “başörtüsü” ve “tesettür” dedikleri kıyâfetleri kullanmaya
râzı olabiliyorlar. Şeytan, nefs, tâğutlar, modern-seküler sistem, iyice
modernleşmiş insanlar, İslâm’ı hatırlatan şeylerden nefret edenler de, bu kıyâfetler
böyle modernleşince ancak râzı oluyorlar. Çok ilginçtir, başörtülerini ve
tesettür kıyâfetlerini nizâmî ve tam da olması gibi giyenler, takanlar, nizâmî
olmayan şekilde olan -sözde- tesettürlüler tarafından gülünç, gerici, yobaz,
hattâ aşırı olarak görülüyorlar; terörist olarak görülüyorlar. Her biri birer
ilah olmuş tesettürün nasıl olacağını gösteriyor sanki. Kur’ân’ın emrettiği ve
gösterdiği tesettürü ayağa düşürmelerinin cezâsı olarak, şeytanın emrettiği ve
tesettür sandıkları modernizmin kıyâfetlerini başlarına kaldırmaktadırlar.
“Yoksa insana ‘her dileyip arzu ettiği’ şey mi var?” (Necm 24).
Müslümanlar 90’dan sonra ama
özellikle 28 Şubat’tan sonra çok değişti. Artık 28 Şubat’a kadar olan kararlı
duruşları ve tâvizsizlikleri kalmadı. Müslümanların 28 Şubat’taki ağır
yenilgilerinin sonuçları, nefislerini bayrak edinmiş modern müslümanlar ve tesettürü
ayağa düşürmüş olan kadınlar ve kızlardır. 28 Şubat, -dik duruşlarını ve esas
duruşlarını koruyanları istisnâ ederek söylüyorum- müslümanları tepe-taklak
etmiş, bu da hayâtın tüm alanlarında yozlaşmalarına neden olmuştur. Artık modern
müslümanlar için tâviz vermek işten bile değildir. İşte ayağa düşürülmüş olan
tesettür kıyâfetleri de bunun en somut ve bâriz göstergesidir.
Çok absürd ve bâriz renk ve
desenlere sâhip olan sözde başörtüsüyle ve tesettür kıyâfetleriyle öyle bir giyiniyorlar
ki, çok fazla dikkat çekiyorlar. Kur’ân’ı idrâk etmiş, Peygamber’in ve
mü’minlerin mücâdelesini iyi bilenlerin mîdesini bulandıracak ve kızdıracak kıyâfetler
ve giyiniş şekilleridir bunlar.
Îmâna yönelik değil imaja yönelik
kıyâfetlerdir bunlar. Oysa mü’minler imajı değil, îmânı ön-plânda tutarlar ve
îmâna önem verirler. Îman azaldığı oranda imaj artar ve yükselir. Tabi imaj
yükseldiğinde de îman düşer. Başörtüsü ve tesettür, imajın değil, îmânın göstergesi
olmalıdır. Aslen örtünmek, “görünmek”ten ziyâde “görünmemek” içindir.
Başörtüsünün nasıl
bağlanacağı, tesettürün ne şekilde ve hangi tarz/renk kıyâfetle olacağını Allah
mı belirleyecek yoksa moda ve modern insan mı?. Tesettür, modanın bir nesnesi
yapılamaz. Nasıl olacağını muhâfazakâr demokratlar, modernizm, şeytan, nefisler
ve tâğutlar mı belirleyecek?. Elbette hayır!. Tesettürün nasıl ve ne şekilde
olacağını, onu emreden Allah ve uygulayan mü’minler belirler. O-hâlde ey modern
kadınlar ve kızlar!; Allah’ın belirlediği gibi kullanın da, tesettürü ayağa
düşürmeyi bırakın. Settâr olan Allah, tesettürün ayağa düşmesini affetmez.
Settâr olmayan tesettür, “tesettür” değildir.
Tesettür diye kullanılan,
dikkat çekici renklere, absürd desenlere ve tesettürün rûhuna aykırı olan kesim
şekillerine sâhip olan bu kıyâfetleri giyenler, mahremiyete de fazla dikkat
etmiyorlar. Çünkü mahremiyet-merkezli olarak kullanılan kıyâfetler değildir
bunlar. “Göstermemek” için değil, “göstermek ve görünmek” için kullanılan kıyâfetlerdir.
Çünkü aşırı dikkat çekicidirler. Bu tarz kıyâfetleri giyenler zımnen: “Kıyâfet
konusunda esneğim” demektedirler. Bu nedenle de mahremiyete çok önem vermemekte
ve dikkat etmemektedirler. Saçları, boyunları görünmüş, vücut hatları belli
olmuş, kısa, dar ve ince olmuş fark etmiyor. Yeter ki havalı olsun, “şık”
olsun, modern olsun, birilerini rahatsız etmesin ve insanlar beğensin ve
kendilerine baksın, hattâ kıyâfetleri ve giyinişleri hakkında olumlu anlamda
konuşsunlar. Peki bu kıyâfet tarzına ve giyiniş-şekline Allah ve Kur’ân ne
diyor?. Çok da önemli değil.. Çünkü bu zamanda o eski, demode, enerjisi düşük,
soluk renkli kıyâfetler giymek absürd oluyor..
Evet; tüm mesele nedir
biliyor musunuz?. Tesettür zannettikleri bu kıyâfetler, modern kadınlar için
“Allah’ın emri ve rızâsını gözetmek” için değil, insanların beğenisini kazanmak
için kullanılıyor. Zîrâ Allah’ın râzı olacağı şekilde değil, insanların beğeneceği
şekilde kullanılıyor.
Başörtüsü bir aksesuar değildir,
tesettür için kullanılması gereken kıyâfetler birer aksesuar değildir.
Tesettür, şeytanı, nefisleri ve tâğutları râzı etmek ve insanların bakışlarını
celb-etmek için değil, tam-aksine, bunları önlemek içindir.
Başörtüsü ve tesettür,
mü’min kadını “ağır” yapar ve ölçülü davranmasını gerektirir. Modernleştirilmiş
kıyâfetler ise böyle bir duygu vermez. Bu tür kıyâfetlerle çiğ hareketlerde
bulunmak çok görülen bir şeydir.
Mevcut şekilde kullanılan
tesettür kıyâfetleri ve örtüş şekilleri çok eğreti ve gevşek duruyor. Öyle ki,
her-an çıkarılıverecek gibi. Hele bir okul bitse, bir evlense, bir çalışmaya
başlasa, birileri; ana-babası, kocası, arkadaşları “çıkar” deyiverse, bir
ortamını yada fırsatını bulsa, “ne oldu neden çıkardın” diyecek olanlar olmasa,
çıkardığını kimse görmese, kimse kınamasa ve kimse laf etmese, bu kıyâfetleri
çıkarması çoğu kadın ve kız için işten bile değildir. Çünkü tesettürün
bilgisine ve bilincine erememişlerdir ve başörtüsü ve dış elbise kullanmaya da;
alışkanlık, âileden gelen âdet, ana-baba baskısı, bir süreliğine takıldığı
arkadaş ve cemaat ortamı, yada kendisini daha güzel gösterdiği için başlamıştı.
28 Şubat’a kadar olan süreçteki ablaları gibi tesettürün bedelini de ödemedikleri
için, “olsa da olur olmasa da olur” şeklinde takılıyorlar. Çünkü böyle bir
mesaj veriyor bu modern kıyâfetler. Bilinçli ve kararlı bir şekilde, nefsine ve
rûhuna kabûl ettirip de ne pahasına olursa-olsun çıkarmayacağı karârıyla
giymeye başlamayanlar için bu modern kıyâfetleri bir çırpıda çıkarıp atmak çok
da zor olmaz. Yeter ki ortamını ve fırsatını bulsun. Bunun bir-çok örneğini de
görüp duruyoruz. Bir de, bir zamanlar başörtülü ve tesettürlüyken, vazgeçerek tesettürlerini
ve başörtülerini çıkaranların, yaptıkları ruhsuz savunmaları yok mu?; mîde
bulandırıcı ve utanç verici bir durum..
Ayağa düşürülmüş tesettür
kıyâfetleri Allah’ın emrettiği ve râzı olacağı kıyâfetler değildir. Bu yüzden
Allah’ın emrettiği gibi örtünmekten yüksünen, utanan ve bu örtünme şekline
ısınamadığı için bu şekilde örtünmeyi bir türlü kabûl edip de benimseyemeyen kızlar-kadınlar!;
hiç utanmayın, sıkılmayın ve “ne derler” diye düşünmeyin, çıkarın gitsin o “paçavraları”
başınızdan ve üstünüzden. Eğer “Allah ne der” diye değil de “el-âlem ne der”
diye korkuyorsanız, zâten siz hiç tesettürlü falan olamamışsınız demektir.
Çıkarın gitsin!. İnanın çok zor olmayacak. Çünkü Allah’ın emrettiği, Kur’ân’ın
târif ettiği ve mü’min kadınların uyguladığı tesettürden vazgeçmek “candan vazgeçmekten
daha önemli olmasına rağmen, gösterişe yönelik olan bu uyduruk kıyâfetlerden
kurtulmak o kadar zor olmayacaktır. Çünkü onlar zâten sizi örtmüyor ve
tam-aksine gösterdikçe-gösteriyor.
Açıkça söylüyorum!; Allah
nasıl ki hakkıyla kılınmayan ve şekilden ibâret olan namazları insanın yüzüne
vuracaksa ve o namazlar bize fayda vermeyecekse, ayağa düşürülmüş olan “tesettür”
adı altındaki kıyâfetlerin de, bunları kullananlara bir yararı olmayacağı gibi,
tesettürü ayağa düşürdükleri için pişmân olacaklardır.
Tabi, bir bilinçlenme, bir
silkiniş ile kadınlarımız ve kızlarımız yeniden tesettürü ayağa kaldırabilirler
ve tam da Kur’ân’ın târif ettiği, mü’min kadınların uyguladığı ve Allah’ın râzı
olacağı gibi örtünmeye başlayabilirler. Bu, 28 Şubat’tan ve 90’dan önce olduysa
şimdi de olabilir. Önemli olan tesettürün bilgisine ve bilincine sâhip olmak, bu
bilinçle kararlı ve tâvizsiz olmaktır.
Başörtüsü/tesettür kadının
dîninin direğidir. Kadın için dinde hiç-bir şey, başörtüsü ve tesettür gibi
sürekli ve kesintisiz olamaz. Erkekler için dînin direği namazdır yada namaz
olarak kabûl edilebilir, ama kadınların dîninin direği başörtüsüdür. Bu nedenle
mü’min bir kadın başörtüsünü ne pahasına olursa-olsun çıkaramaz ve tesettürden
vazgeçemez. Mahrem alanda başörtülü ve tesettürlü olmaya ara veremez. Başörtüsü
kadının dîninin direğidir fakat başörtüsü takıldı diye dînin geri kalanından
vaz-geçmek modern kadın ve kızları sorumluluktan kurtarmaz. Başörtüsünün kadın
için dînin direği olduğu konusunda şöyle bir örnek vererek yazımızı
tamamlayalım:
Meselâ 2-3 yıl arayla 10
sene arka-arkaya doğum yapan bir kadını ele alalım; hâmilelik, loğusa hâli,
emzirme durumu ve hattâ “aybaşı” hâli gibi durumlarda “ruhsat” kullanarak (yâni
mevcut durumları bir “hastalık” ve ezâ olarak kabûl ederek) oruç tutmasa da
olur. Fakat bu süre boyunca başörtüsüz ve tesettürsüz dolaşamaz. Bu durumlarda
bulunuyorken namazı kısaltsa yada “cem” yapsa da olur, fakat bu süreç boyunca
başörtüsüz ve tesettürsüz olamaz. Hâmile-loğusa-emzikli olma durumları
nedeniyle haccı erteleyebilir, fakat başörtüsü ve tesettürü erteleyemez.
Çoluk-çocuk, ev işi vs.den dolayı Kur’ân okumaya vakit ayıramayabilir yada
ayırmayabilir, fakat başörtüsüz ve tesettürsüz hâlde bulunamaz. Hattâ şöyle bir
durum bile vardır: Bir kadın bile-isteye ve tasarlayarak (taammüden) birini
vahşice öldürse, sonra da bunu îtirâf etse, sonuçta da îdam ile cezâlandırılsa
ve bu kadın 3 aylık hâmile olsa; 6 ay doğum süreci, 24 ay da emzirme süreci
boyunca yâni 30 ay boyunca (Ahkâf 15) kısas uygulanıp da îdam edilemez. Bu
süreç bitip çocuk emniyete alınana kadar kadının yaşamı güvence altındadır.
Fakat bu kadın 30 ay boyunca başörtüsüz ve tesettürsüz dolaşamaz, başörtüsü ve
tesettürü bırakamaz. Tüm bu süreç-süreçler boyunca başörtüsüne-tesettüre uymak
zorundadır. Çünkü başörtüsü-tesettür, kadının dîninin direğidir.
“Şüphesiz, bu bir öğüttür. Artık dileyen Rabbine bir
yol bulabilir” (Müzzemmil 19).
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Şubat 2022
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder