“Sana indirilene ve
senden önce indirilene gerçekten inandıklarını öne sürenleri görmedin mi?.
Bunlar, tâğut’un önünde muhâkeme olmayı istemektedirler; oysa onu reddetmekle
emr-olunmuşlardır. Şeytan onları uzak bir sapıklıkla sapıtmak ister” (Nîsâ 60).
Tâğut; “Allah dışında ibâdet
ve itaat edilen her-şey”dir.
İnsanlık târihi, tâğutların,
“İslâm’ı sınırlandırmaya çalışması”nın ve “mü’minlerin buna karşı çıkmalarının
mücâdelesi”nin târihidir. Mü’minliğin alâmetlerinden biri de tâğuta aykırı davranmak
ve ona düşman olmaktır. Mü’min olmak için “Allah’ı kabûl etmek” yetmez, Allah’ı
kabûl ettikten sonra “tâğutu reddetmek” de gerekir.
Modern
dünyâda mü’minler bağlanmış, tâğutlar ise salınmıştır. Böylece Dünyâ tâğutlar
tarafından fitne üretilen ve ifsâd edilen bir yer hâline gelmiştir. Bu aslında
şeytanın bir hedefidir ve bu hedefini, nefislerine üflediği ve desteklediği
tâğutlar tarafından ortaya koymaktadır. Şeytan ve tâğutlar nefs-merkezli
düşündükleri ve edip-eyledikleri için, insanların onlara aldanması ve onların
izinde yürümeleri kolaylaşıyor. Tâğutların izleri öyle bir tâkip ediliyor ki,
sonunda Allah’ın ve Peygamber’in izlerini tâkip etmek yobazlık, ilkellik ve teröristlik
olarak görülürken, tâğutların izini tâkip etmek ise ilericilik ve modernlik
olarak kabûl ediliyor. Zîrâ tâğutlar ilahlaştırılıyor ve tâğutlar üzerinden şeytana
tapılmış oluyor. Şeytanın modern dünyâda kurduğu güçlü(!) iktidârın sebebi
budur.
İnsan hiç-bir zaman mutlak
anlamda bağımsız olamaz. O hâlde ya Allah’a-Kitab’a-Dîn’e sarılıp o yolda
yürüyecek, yada şeytana-nefse-tâğuta bağlanacak ve onların izinde gidecektir. İnsanlar
düşüncelerinde ve eylemlerinde mutlakâ iki şeyden birine dayanırlar ve iki
şeyden birini tâkip ederler; 1-Allah’a (İslâm, Kitap, Peygamber) 2-İnandıkların
şeyin kendisine (yâni şeytan, nefs, tâğut, ideolojiler ve bâtıl) yâni
nefislerine. Lâkin Allah’tan başka gerçek bir dayanak da, izlenecek bir mercî
de yoktur. İnsanların düşünceleri ve davranışları, ya, Allah, din ve inanç
tarafından, yada şeytan, nefs ve tâğutlar tarafından belirlenir. Modernite,
şeytanın ve dolayısı ile tâğutların târih boyunca hiç olmadığı seviyede güçlü
bir hâkimiyet kurduğu sistemin adıdır.
Şeytan’ın ve tâğutların
iktidârını sürdürebilmesi için tam da günümüzdeki gibi bir Dünyâ kurmaları
gerekiyordu ve kurdular. Kandırdıkları insanlar da onlara destek verdiler.
İzlerini tâkip etmekle o desteği hâlen vermekteler. Tâğutlar, insanların
güdülerini, umutlarını, hayâllerini, arzularını vs. kullanarak Dünyâ’yı
yönetiyorlar. Şu-anda Dünyâ’da bir-çok kişi, hâli-hazırda bir yada bir-kaç
kişinin otoritesi altında yaşamaktadır. Câhil halkın desteği olmadıkça, tâğutlar
adım bile atamazlar. Yürürlükteki bâtıl, insanlar ona inanmaya ve uymaya devâm
ettiği için geçerliliğini sürdürür. Bâtıl, hayâtiyetini, ona körü-körüne
inananlar olduğu müddetçe sürdürebilir.
İnsan nisyân eden yâni “unutan”
bir varlıktır. Unutur yâni nisyân eder ve ardından da isyân eder. Târih boyunca
“insana tapma” şirkinin bedelini ağır bir şekilde ödemelerine rağmen yine de
Allah’a sığınmak yerine, ahmakça davranıp tâğutlara sığınanlar var ki bunlar
çoğunlukturlar. Tâğutlardan medet umuyorlar.
Târih boyunca “resmî din”
tâğutlar tarafından, “hak dîn”i kontrôl ve baskı altında tutmak için
desteklenmiştir. Bu desteği, tâğutların izinde yürüyen insanlar yapmaktadır.
Zîrâ hem İslâm’ın câhilidirler hem de nefislerinin kulu olmuşlardır. İslâm
dâvâsını bilmiyorlar ve umursamıyorlar. Dâvâ-adamı olamayanlar, yâni İslâm dâvâsı
gütmeyenler, tâğutların “bir dediğini iki etmez” adamları oluyorlar. Bu bir
cezâdır. Dâvâ İslâm dâvâsıdır. İslâm; şeytana, tâğuta ve nefse bir “dur” deme
dînidir.
İslâm’ı hayattan dışlayan
tüm ideolojiler tâğuttur. Yürürlükteki şeytânî-tâğutî kânunlara göre hareket etmek
tâğutların izinde yürümek demektir. Şeytanı râzı etmek tâğutları râzı etmekten
geçiyor. Tâğutlar râzı olmadığında şeytan sizi zorlamaya devâm ediyor: Gayr-i
İslâmî siyâsetçiler; küresel sermâyedarları, tâğutları ve dolayısı ile “şeytanı
râzı etmek” ile görevliymiş gibi çalışıyorlar. Zîrâ Allah’a göre
edip-eylemiyorlar, Peygamber’i yerine tâğutları tâkip edip onların izlerinde
yürüyorlar hattâ koşturuyorlar. Çünkü kışkırtılmaya alışmış olan nefislerine bu
uygun düşüyor. Tüm çabaları bunun içindir. Beşerî kânunlar ve kurallar; küresel
güçleri, sermâyedarları yâni tâğutları “halktan korumak için” hazırlanmış
metinlerdir. Halk, tâğutlara esastan bir direniş gösteremeyince, bir süre sonra
onları tâkip etmeye başlıyorlar ve onların izinde yürüyorlar.
Demokrasi; küresel
tâğutların, liberâl-kapitâlist sömürü sistemini sürdürmek için kullandıkları
bir maşadır. Demokrasilerde her zaman iki kesim kazanır: 1- Demokrasiyi kuran
küresel tâğutlar ve onların yerel taşeronları. 2- Tevhîdî bilinçle oy
kullanmaktan uzak durarak tâğutlara isyân etmiş olanlar. Bu ikinci kesim, kazancının
karşılığını Dünyâ’da olmasa da âhirette görecektir. Zîrâ tâğutları
desteklemeyerek ve onların izinde yürümeyerek Allah’ın apaçık emrini dinlemiş
ve yerine getirmişlerdir. Oy kullanmak, tâğutların
izinde yürümek ve dolayısı ile “tâğuta ibâdet etmek” demektir. “Allah’tan
başkalarına tapmak” denilen şey işte budur. Allah’ın emirleri ve nehiylerine
riâyet edilmeyip, Kur’ân’ın “güzel örneklik” dediği Peygamber tâkip edilmediğinde
ve o’nun izinde yürünmediğinde, -insan boşlukta kalamayacağı için- tâğutların
yolu “yol” edinilecek ve onların yolunda yürünmeye başlanacaktır. “Tâğutları
ilah edinmek”, “Allah’tan başkasına tapmak” ve “şirk-küfür” denilen şey işte
budur. Allah yerine “tâğut” denilen kişilere, sistemlere, ideolojilere, sözde
güçlere uymak”, şirk işlemek, küfre düşmek ve “Allah’tan başkalarını ilah
edinmek” demektir. Yoksa şirk ve küfür, ille de taştan-tahtadan bir putun
önünde durmak ve ona secde etmek demek değildir.
Peki tâğutlara karşı çıkmak
nasıl olacak?. Nerden başlanacak? Kafaların konforu bozulmadan,
tâğutların-zâlimlerin-şerefsizlerin konforu bozulmaz. Tâğuta küfretmeden (yekfur bit tâğûti) ve isyân
etmeden değişen bir şey olmaz. Zâten tâğuta isyân etmeyenler Allah’a isyân
etmeye başlarlar. Tâğuta küfretmeyenler yâni onların izlerini tâkip etmeyi bırakmayanlar
Kur’ân’ı da hakkıyla anlayamazlar yada yanlış anlarlar:
“Dinde ikrah (çirkinlik-iğrençlik-baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd)
sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tâğutu tanımayıp (tâğuta küfredip)
Allah’a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur.
Allah, işitendir, bilendir” (Bakara 256).
Tâğutlar
için en kolay şey, bilinçsiz kitleleri oyalamak, kandırmak ve denetlemektir. Tâğutların istediklerini yapabilmelerinin ilk ve
kesin şartı, toplumun “ahlâken bozulup yozlaşmış olması”dır. Böylece toplumda
bir karmaşa, bir kaos oluşur ve bulanık suda balık avlayanlar peydâh olur. Tâğutizm, “kontrôllü kaos” demektir. Tâğutlar hiç-bir
zaman “düzen” istemez. Düzen İslâm düzenidir ve İslâm “düzen” demektir. İslâm
geldiğinde yâni hak ve hakîkat geldiğinde tâğutlar yâni bâtıl yok olup gider.
Tâğutlar, kendilerini tâkip edip izlerinde yürüyenler olduğu müddetçe
varlıklarını sürdürebilirler.
Tâğutların emirlerini
sorgulamayı akıllarından bile geçirmeyenler, Allah’ın emirlerini, sonu gelmeyen
sorgulamalara tâbi tutuyorlar. Küresel tâğutlar, yaptıkları şerefsizlikleri
İslâm’ı kötüleyerek perdeliyorlar. Ahmaklar da “iyi olan ne varsa modernlikten
dolayı”; “kötü olan ne varsa İslâm’dan dolayı” oluyor zannediyor.
İslâm’ın belirlemediği bir
dünyâ, tâğutların cirit attıkları seküler bir alandır. İslâm-devleti
olmadığında Dünyâ’yı tâğutların iktidârı kuşatır. Modern müslümanlar kendi
aralarında çatıştıkları kadar şeytan ve tâğutlar ile çatışsalar ve savaşsalardı
böyle rezil bir durumda olmazlardı.
Modern müslümanlar, küresel
tâğutlarla paralel olarak, İslâm’ı “kâğıt üzerinde” seviyorlar. Kişisel
şartları ve toplumsal şartları değiştirmeyi düşünmeden okunan Kur’ân, ancak
tâğutlara alan açar. Kur’ân sâdece dört duvar arasında okununca ve hayatta
pratik olarak görünmediğinde, hayâtı tâğutlar kuşatıyor, gücü tâğutlar ele
geçiriyor ve kuralları da onlar belirliyor. İnsanlara da “tâğutların izinde
yürümek” kalıyor.
Azâba uğrayan kavimlere
bakıldığında, elçilerin izinde yürümek yerine tâğutların izinde yürüdükleri
için azâba uğradıkları görülür. Tâğutları tâkip etmenin sonu hüsrandır. İşte
azâba uğrayan kavimler, Allah yerine tâğutlara uydukları için azâba uğramışlar
ve yok olup gitmişlerdir:
“İşte Ad (halkı):
Rablerinin âyetlerini tanımayıp reddettiler. O’nun elçilerine isyân ettiler ve
her inatçı zorbanın emri ardınca yürüdüler” (Hûd 59).
“Sonra birbiri peşi-sıra
elçilerimizi gönderdik; her ümmete kendi elçisi geldiğinde, onu yalanladılar.
Böylece biz de onları (yıkıma uğratıp yok etmede) kimini kiminin izinde
yürüttük ve onları (târihin anlatıp aktardığı) bir olay kıldık. Îman etmeyen
kavim için yıkım olsun” (Mü’minûn 44).
Şirk; Allah’ın ekmeğini
yiyip, şeytana-tâğuta kulluk yapmaktır. Oysa:
“Dinde ikrah
(çirkinlik-iğrençlik-baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan
apaçık ayrılmıştır. Artık kim tâğutu tanımayıp (tâğuta küfredip) Allah’a
inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah,
işitendir, bilendir” (Bakara 256).
Tâğutların izinde yürümek
aslında “yüzü koyun sürünmek” demektir. Dosdoğru bir yol üzerinde yürümek ise
elbette Allah’ın vahiylerine ve “güzel örnekliğe” göre yürümekle olur.
Aksi-hâlde tâğutların izinde yürüyenlerin karşısına çıkacak olan şey Dünyâ’da
rezillik, âhirette ise acı azap olacaktır.
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Ekim 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder