19 Mayıs 2020 Salı

İlk Düğmeyi Yanlış İliklemek



“De ki: Bize yararı ve zararı olmayan Allah’tan başka şeylere mi tapalım?. Allah bizi hidâyete erdirdikten sonra, şeytanların ayartarak yerde şaşkınca bıraktıkları, arkadaşlarının da: ‘Doğru yola, bize gel’ diye kendisini çağırdığı kimse gibi topuklarımız üzerinde gerisin geri mi döndürülelim?. De ki: Hiç şüphesiz Allah’ın yolu, asıl yoldur. Ve biz âlemlerin Rabbine (kendimizi) teslim etmekle emrolunduk” (En-âm 41).

Mağlûp milletlerin sürekli olarak söyledikleri “adamlar nasıl düşünüp-plânlayıp yapmışlar” sözünde çok da a-normâl bir şey yoktur. Eğer ilk düğmeyi doğru iliklediyseniz, başka bir şey yapmanıza gerek yoktur, diğer düğmeleri de doğru iliklersiniz zâten. Eğer ilk düğmeyi yanlış iliklemişseniz diğer düğmeler de yanlış iliklenir ve ne yaparsanız-yapın, tüm düğmeleri sonuna kadar açıp yeniden iliklemedikçe başka hiç-bir şey fayda vermez. Çünkü dominonun ilk taşını düşürdüğünüzde, dominonun diğer taşları arkasından seve-seve ve yıkıla-yıkıla gelir. Şu da var ki, bâtılın düğmesi yanlış iliklenmiş olsa da, bu düğmeler “nefs düğmeleri” olduğu için yanlış iliklenme görmezden gelinir ve nefsin doğrultusunda gidilmeye devâm edilir ki modernite bunun örneğidir. İslâm ise “nefse rağmen olan”dır ve o yüzden İslâmî bir yapıyı kurmak çok-çok zordur ve büyük bedeller ister. O yüzden ilk düğmeyi doğru iliklemek ve arkasından da diğer düğmeleri iliklerken de hatâ yapmamak yada hatâyı çabuk fark etmek gerekir.

İlk düğme doğru iliklendiğinde diğer düğmeler de doğru, yanlış iliklendiğinde ise diğer düğmeler de yanlış iliklenecektir. Tabi bir de kopan düğmeleri yanlış yere dikmek yada uygun olmayan farklı bir düğme kullanmak durumu da vardır ki bu durumda âhenk ve düzen bozularak absürd bir görüntü ortaya çıkar.

Dominonun ilk taşı düştüğünde, diğerleri de düşer ve bu durum iyi yönde hep iyi sonuçlar verirken, kötü yönde ise hep kötü sonuçlar verir. Tabi bu imtihan ve sünnetullah gereğince böyledir. Meselâ bir adam kirâda oturuyorsa çocuğu da büyük ihtimâlle kirâda oturur. Çünkü kirâda oturanların çoğu, maddî kaynaklarının önemli bir kısmını kirâya aktardıkları için çocuklarının iyi bir eğitim görmesi ve iyi bir hayat yaşaması için gerekenleri tam anlamıyla yerine getiremeyeceklerdir. Mecbûren göz göre-göre ilk düğmeyi yanlış iliklemek zorunda kalacaklardır. Yine bir adamın kronik ve genetik bir hatalığı varsa yada yaşam-tarzı kötüyse, bu durum çocuklarına da yansıyacak ve çocuklara da hayatta bir-çok engeller çıkacaktır. Kendisi asgarî ücretli bir işçi olanın çocuğu da aynı derecede işçi, mêmur olanın çocuğu da mêmur, âmir olanın çocuğu da âmir olacak ve çark bu şekilde dönmeye devâm edecektir. Çünkü çarkın (gömlek) ilk düğmesi bu şekilde iliklenmiştir. Sünnetullah-merkezli değil de beşer-merkezli olan siyâsal, sosyâl ve ekonomik yönetimlerde çarkın işlemesi hep birilerinin çıkarlarına göre olur. Aslında bir nevî bir kast sistemi uygulanır. O yüzden de genelde zenginlerin çocukları da zengin olurken, fakirlerin çocukları da fakir olur, hastaların çocukları da hasta olur yada hastalığa çok yatkın olur. İnsanlar bunu çoğunlukla kader yada şans olarak değerlendirir. Oysa bu ilk düğmenin yanlış iliklenmesinin yada İslâm’a yâni hakka ve hakîkate göre iliklenmemesi nedeniyle böyle olur. Yâni demem o ki, mecbûr kalındığı için nice düğmeler yanlış iliklenmiştir ve yanlış iliklenmektedir.   

Son 200 yıldır modern batı’nın karşısında alternatif bir güç olamayan ve direnç gösteremeyen müslümanların bu durumun nedeni olarak Kur’ân’dan uzaklaşmayı göstermesi ve “geleneğin din edinilmesi” olduğunu söylemeleri bir yere kadar doğrudur. “Yeniden Kur’ân’a dönmek” düşüncesi de doğru fakat eksiktir. Bu düşünceyle Kur’ân’a sarılan ve “sâdece Kur’ân” mottosuyla yola çıkan modern müslümanlar da ne yazık ki modernite karşısında İslâm’a özgü bir yere gelemediler ve İslâm’a özgü bir alternatif ortaya koyamadılar. Kur’ân’a yöneldiler ama Sünnet’i unuttular yada hesâba katmayarak zamanla onu inkâr bile ettiler. Hâlbuki Kur’ân “düğme” ise Sünnet de “ilik”tir. Kur’ân ve Sünnet bütünlüğü (ilik düğme) bozulduğu için modern batı karşısında varlık gösterme ve bir alternatif ortaya koyma noktasında başarılı olamadılar ve batı’ya eklemlendiler. Çünkü Sünnet’i hesâba katmayınca ve inkâr edince, Kur’ân’ı moderniteye iliklemeye başladılar. Oysa Kur’ân düğme ise Sünnet de ilikti. Kur’ân düğmesini yanlış yere iliklediler. Kur’ân’ı “güzel örneklik (ilik) varken çirkin örnekliklere (modernite) iliklediler.

İnkâr da böyledir. İnkâr bir kere başladığında gerisi mutlakâ gelir. Gayb inkâr edildiğinde din inkâr edilmeye başlar. Mesela rûh inkâr edildiğinde ve her-şey maddeyle alâkalandırıldığında, kutsal olan hiç-bir şeyin varlığına inanılmamaya başlanır. Rûh yoksa vahiy de yoktur, melek de yoktur, peygamber de -hâşâ- yalancıdır ve vahiy kitaplarını kendileri yazmıştır. Âhiret yoktur ve cennet-cehennem de olamaz. Çünkü madden açıklanamaz. Ve en nihâyet Allah da yoktur. Maddî olmayan bir şey yoktur çünkü. Modernite Allah’ı işte bu düşünceyle öldürmüş(!)tür. İnkâr, domino taşları gibidir, birini yıktığınızda yâni inkâr ettiğinizde mutlakâ diğerleri de yıkılır ve inkâr edilmeye başlanır. İnkâr başladığı yerde durmaz ve sonuna kadar gider. Sünneti inkar edenler zamanla Kur’ân’ı ya aşırı zorlama yorumlara tâbi tutarak onu anlam kaymasına uğratırlar yada 19’cular örneğinde olduğu gibi vahyi direkt olarak inkâr etmeye başlarlar ki, 19’cular Tevbe Sûresi’nin son iki âyetini “programa uymuyor” diye inkâr ederek kâfir olmuşlardır. Yâni ilk düğmeyi yanlış ilikledikleri için son düğme boşta kalınca onu söküp atma yoluna gitmişlerdir.  

Demokrasi, ilk düğmenin yanlış iliklenmesidir. Lâiklik de öyle. Lâikliğin batı’ya faydası olmuş olabilir. En azından maddî faydası olmuştur. Yoksa gerçek anlamda batı bir cehâletten, başka bir cehâlete, bir zulümden, başka bir zulme dönmüştür lâiklikle. Yâni batı, lâiklikten önce hak üzere değildi ki, haktan sapıp da başka bir sapıklık olan lâikliğe geçmiş olsun. Tabî ki lâik olmayanları istisnâ ediyoruz. Lâikliğin, batı’ya maddî bir getirisi olduğundan, batı lâikliği benimsenmiştir. Fakat bu benimseyişin bedeli; ahlâktan, merhâmetten, vicdandan ve dolayısı ile adâletten vazgeçmek olmuştur. Ahlâktan vazgeçince de yine farklı bir karanlığa düşmüştür. Demek ki lâikliğin başı da sonu da bâtıldır, karanlıktır. İlk düğme yanlış iliklendiğinde diğerleri de mecbûren yanlış iliklenmektedir. İşin ilginç yanı, batı ilk düğmeyi yanlış iliklemiş ve absürd bir görüntü ortaya çıkmış olmasına rağmen bunu insanlara “en iyisi ve doğrusu bu” diyerek yutturmuş ve yutturmaya devâm etmektedir. Çünkü ilk düğme başta düşüncede yanlış iliklenmiştir ve bu yanlış iliklenme doğru zannedilmektedir. 

Lâiklik müslüman Türkiye’ye ve coğrafyaya çok-çok dar gelen bir “deli gömleği”dir. Buna rağmen zorla giydirilmeye çalışılan bu gömleğin sık-sık düğmeleri kopar ve hattâ yırtılır. Üstelik her seferinde düğmeler yanlış iliklenmektedir. İlk düğme yanlış iliklenince ve son düğme boşta kalıp sırıtınca, o düğmeyi koparıp atmak yoluna gidilmektedir.

En zor yada en kolay olan şey, domino taşının ilki devrildiğinde, diğerlerinin de peşinden devrilmeye başlamasıdır. Çünkü onu ilk baştan dizmek gerekir. İlk düğme yanlış iliklenince de onu düzelmek için tüm düğmeleri açıp ilk baştan yeniden iliklemek gerekecektir ki bu bir emek ve zahmet gerektireceğinden dolayı, bunu yapmak yerine, ilk düğmenin yanlış iliklenmesinden kaynaklanan absürd görüntüyü süsleyip-püsleyerek insanlara yanlışlığı göstermemek ve onları doğru olanın o olduğuna inandırmak yoluna gidilir, zîra bu, insanlara kolay gelir.  

Cehâlet domino-taşları gibidir. Domino taşlarının ilki devrilmeye başladığında diğer taşları da düşürür. İlk düğmenin yanlış iliklenmesi misâlinde olduğu gibi. Bu câhili gidişâta bir “dur” demek için tatlı-sert müdâhalelerde bulunmak kaçınılmazdır. Bizim “güzel örnekliğimiz”de gördüğümüz de budur. Sözleri ve ardından sesleri yükseltmeksizin cehâletin “zifiri bir karanlık” olduğunu göstermek kolay değildir. Bu nedenle İslâm hakîkatini biraz da yüksekçe bir sesle dile getirmek gerekebilecektir. Biri çıkıp “düğmeler yanlış iliklenmiş!” diyebilmelidir. “Kral çıplak” demekten o kadar da çekinmemek gerekir.

Modernite ilk düğmeyi yanlış iliklemiş ama o yanlışlığı doğru gösterme için düğmeleri oldukları yere sâbitlemiştir. Artık düğmeleri açıp da ilk baştan yeniden doğru iliklemeye başlamak çok da olası değildir Bu nedenle o düğmeleri bağlı oldukları gömlekten (sistem) sökerek ve yırtarak çıkarmak gerekebilir ki öyle gözüküyor. Yâni yanlışlık tâdilatla giderilecek gibi değildir.

Sekülerizm, “dinden tâviz vermek” demektir. Fakat verilecek en ufak tâviz, arkasından yavaş-yavaş dînin tamâmından tâviz vermenizi gerektirecektir. Böylece ortada “hak din” somut olarak kalmayacak ve seküler bir din hayâta hâkim olacaktır. Sekülerizmin prensleri için bu dînin “tâviz verebilen” dindarı olmak çok önemsenir. Peki neden tâviz istiyorlar?. Çünkü, sekülerizm hayâtiyetini, dinden verilen tâvizler sâyesinde sürdürür. Zîrâ verilen her tâviz “onların ekmeğine yağ sürmek” anlamına geliyor. Meselâ baş-örtüsünden verilecek tâviz, bir-süre sonra kuâför-kozmetik-tekstil-ayakkabı vs. her-şeyin değişmesini ve ihtiyâcını da yanında getirir. Dominonun ilk taşını devirdiğinizde gerisi peşi-sıra geliyor. Demek ki hak yolunda ilk düğmeyi doğru iliklediğinizde her-şey hak-merkezli olacağı gibi, bâtıl yolunda ilk düğme yanlış iliklendiğinde ise her-şey yanlış olacaktır.

O hâlde ilk düğmenin yanlış ilklendiği apaçık bir şekilde ortaya konmalı ve düğmelerin yeniden iliklenmesi yolundan aslâ tâviz verilmemelidir. Aksi-hâlde tüm düğmeler yine yanlış iliklenmiş olacaktır. 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

Hârûn Görmüş
Kasım 2019

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder