“De ki: Bize yararı ve
zararı olmayan Allah’tan başka şeylere mi tapalım?. Allah bizi hidâyete
erdirdikten sonra, şeytanların ayartarak yerde şaşkınca bıraktıkları,
arkadaşlarının da: ‘Doğru yola, bize gel’ diye kendisini çağırdığı kimse gibi
topuklarımız üzerinde gerisin geri mi döndürülelim?. De ki: Hiç şüphesiz
Allah’ın yolu, asıl yoldur. Ve biz âlemlerin Rabbine (kendimizi) teslim etmekle
emrolunduk” (En-âm 41).
Mağlûp milletlerin sürekli
olarak söyledikleri “adamlar nasıl düşünüp-plânlayıp yapmışlar” sözünde çok da
a-normâl bir şey yoktur. Eğer ilk düğmeyi doğru iliklediyseniz, başka bir şey
yapmanıza gerek yoktur, diğer düğmeleri de doğru iliklersiniz zâten. Eğer ilk düğmeyi
yanlış iliklemişseniz diğer düğmeler de yanlış iliklenir ve ne
yaparsanız-yapın, tüm düğmeleri sonuna kadar açıp yeniden iliklemedikçe başka
hiç-bir şey fayda vermez. Çünkü dominonun ilk taşını düşürdüğünüzde, dominonun
diğer taşları arkasından seve-seve ve yıkıla-yıkıla gelir. Şu da var ki, bâtılın
düğmesi yanlış iliklenmiş olsa da, bu düğmeler “nefs düğmeleri” olduğu için
yanlış iliklenme görmezden gelinir ve nefsin doğrultusunda gidilmeye devâm
edilir ki modernite bunun örneğidir. İslâm ise “nefse rağmen olan”dır ve o
yüzden İslâmî bir yapıyı kurmak çok-çok zordur ve büyük bedeller ister. O
yüzden ilk düğmeyi doğru iliklemek ve arkasından da diğer düğmeleri iliklerken
de hatâ yapmamak yada hatâyı çabuk fark etmek gerekir.
İlk düğme doğru
iliklendiğinde diğer düğmeler de doğru, yanlış iliklendiğinde ise diğer düğmeler
de yanlış iliklenecektir. Tabi bir de kopan düğmeleri yanlış yere dikmek yada uygun
olmayan farklı bir düğme kullanmak durumu da vardır ki bu durumda âhenk ve
düzen bozularak absürd bir görüntü ortaya çıkar.
Dominonun ilk taşı düştüğünde,
diğerleri de düşer ve bu durum iyi yönde hep iyi sonuçlar verirken, kötü yönde
ise hep kötü sonuçlar verir. Tabi bu imtihan ve sünnetullah gereğince böyledir.
Meselâ bir adam kirâda oturuyorsa çocuğu da büyük ihtimâlle kirâda oturur.
Çünkü kirâda oturanların çoğu, maddî kaynaklarının önemli bir kısmını kirâya
aktardıkları için çocuklarının iyi bir eğitim görmesi ve iyi bir hayat yaşaması
için gerekenleri tam anlamıyla yerine getiremeyeceklerdir. Mecbûren göz göre-göre
ilk düğmeyi yanlış iliklemek zorunda kalacaklardır. Yine bir adamın kronik ve
genetik bir hatalığı varsa yada yaşam-tarzı kötüyse, bu durum çocuklarına da
yansıyacak ve çocuklara da hayatta bir-çok engeller çıkacaktır. Kendisi asgarî
ücretli bir işçi olanın çocuğu da aynı derecede işçi, mêmur olanın çocuğu da
mêmur, âmir olanın çocuğu da âmir olacak ve çark bu şekilde dönmeye devâm
edecektir. Çünkü çarkın (gömlek) ilk düğmesi bu şekilde iliklenmiştir. Sünnetullah-merkezli
değil de beşer-merkezli olan siyâsal, sosyâl ve ekonomik yönetimlerde çarkın
işlemesi hep birilerinin çıkarlarına göre olur. Aslında bir nevî bir kast
sistemi uygulanır. O yüzden de genelde zenginlerin çocukları da zengin olurken,
fakirlerin çocukları da fakir olur, hastaların çocukları da hasta olur yada
hastalığa çok yatkın olur. İnsanlar bunu çoğunlukla kader yada şans olarak
değerlendirir. Oysa bu ilk düğmenin yanlış iliklenmesinin yada İslâm’a yâni
hakka ve hakîkate göre iliklenmemesi nedeniyle böyle olur. Yâni demem o ki,
mecbûr kalındığı için nice düğmeler yanlış iliklenmiştir ve yanlış
iliklenmektedir.
Son 200 yıldır modern batı’nın
karşısında alternatif bir güç olamayan ve direnç gösteremeyen müslümanların bu durumun
nedeni olarak Kur’ân’dan uzaklaşmayı göstermesi ve “geleneğin din edinilmesi”
olduğunu söylemeleri bir yere kadar doğrudur. “Yeniden Kur’ân’a dönmek” düşüncesi
de doğru fakat eksiktir. Bu düşünceyle Kur’ân’a sarılan ve “sâdece Kur’ân”
mottosuyla yola çıkan modern müslümanlar da ne yazık ki modernite karşısında
İslâm’a özgü bir yere gelemediler ve İslâm’a özgü bir alternatif ortaya
koyamadılar. Kur’ân’a yöneldiler ama Sünnet’i unuttular yada hesâba katmayarak
zamanla onu inkâr bile ettiler. Hâlbuki Kur’ân “düğme” ise Sünnet de “ilik”tir.
Kur’ân ve Sünnet bütünlüğü (ilik düğme) bozulduğu için modern batı karşısında
varlık gösterme ve bir alternatif ortaya koyma noktasında başarılı olamadılar
ve batı’ya eklemlendiler. Çünkü Sünnet’i hesâba katmayınca ve inkâr edince,
Kur’ân’ı moderniteye iliklemeye başladılar. Oysa Kur’ân düğme ise Sünnet de
ilikti. Kur’ân düğmesini yanlış yere iliklediler. Kur’ân’ı “güzel örneklik (ilik)
varken çirkin örnekliklere (modernite) iliklediler.
İnkâr da böyledir. İnkâr bir
kere başladığında gerisi mutlakâ gelir. Gayb inkâr edildiğinde din inkâr
edilmeye başlar. Mesela rûh inkâr edildiğinde ve her-şey maddeyle
alâkalandırıldığında, kutsal olan hiç-bir şeyin varlığına inanılmamaya
başlanır. Rûh yoksa vahiy de yoktur, melek de yoktur, peygamber de -hâşâ-
yalancıdır ve vahiy kitaplarını kendileri yazmıştır. Âhiret yoktur ve cennet-cehennem
de olamaz. Çünkü madden açıklanamaz. Ve en nihâyet Allah da yoktur. Maddî
olmayan bir şey yoktur çünkü. Modernite Allah’ı işte bu düşünceyle
öldürmüş(!)tür. İnkâr, domino taşları gibidir, birini yıktığınızda yâni inkâr
ettiğinizde mutlakâ diğerleri de yıkılır ve inkâr edilmeye başlanır. İnkâr
başladığı yerde durmaz ve sonuna kadar gider. Sünneti inkar edenler zamanla
Kur’ân’ı ya aşırı zorlama yorumlara tâbi tutarak onu anlam kaymasına uğratırlar
yada 19’cular örneğinde olduğu gibi vahyi direkt olarak inkâr etmeye başlarlar
ki, 19’cular Tevbe Sûresi’nin son iki âyetini “programa uymuyor” diye inkâr
ederek kâfir olmuşlardır. Yâni ilk düğmeyi yanlış ilikledikleri için son düğme
boşta kalınca onu söküp atma yoluna gitmişlerdir.
Demokrasi, ilk düğmenin
yanlış iliklenmesidir. Lâiklik de öyle. Lâikliğin batı’ya faydası olmuş
olabilir. En azından maddî faydası olmuştur. Yoksa gerçek anlamda batı bir
cehâletten, başka bir cehâlete, bir zulümden, başka bir zulme dönmüştür
lâiklikle. Yâni batı, lâiklikten önce hak üzere değildi ki, haktan sapıp da
başka bir sapıklık olan lâikliğe geçmiş olsun. Tabî ki lâik olmayanları istisnâ
ediyoruz. Lâikliğin, batı’ya maddî bir getirisi olduğundan, batı lâikliği
benimsenmiştir. Fakat bu benimseyişin bedeli; ahlâktan, merhâmetten, vicdandan
ve dolayısı ile adâletten vazgeçmek olmuştur. Ahlâktan vazgeçince de yine
farklı bir karanlığa düşmüştür. Demek ki lâikliğin başı da sonu da bâtıldır,
karanlıktır. İlk düğme yanlış iliklendiğinde diğerleri de mecbûren yanlış
iliklenmektedir. İşin ilginç yanı, batı ilk düğmeyi yanlış iliklemiş ve absürd
bir görüntü ortaya çıkmış olmasına rağmen bunu insanlara “en iyisi ve doğrusu
bu” diyerek yutturmuş ve yutturmaya devâm etmektedir. Çünkü ilk düğme başta
düşüncede yanlış iliklenmiştir ve bu yanlış iliklenme doğru
zannedilmektedir.
Lâiklik müslüman Türkiye’ye ve
coğrafyaya çok-çok dar gelen bir “deli gömleği”dir. Buna rağmen zorla
giydirilmeye çalışılan bu gömleğin sık-sık düğmeleri kopar ve hattâ yırtılır. Üstelik
her seferinde düğmeler yanlış iliklenmektedir. İlk düğme yanlış iliklenince ve
son düğme boşta kalıp sırıtınca, o düğmeyi koparıp atmak yoluna gidilmektedir.
En zor yada en kolay olan
şey, domino taşının ilki devrildiğinde, diğerlerinin de peşinden devrilmeye
başlamasıdır. Çünkü onu ilk baştan dizmek gerekir. İlk düğme yanlış iliklenince
de onu düzelmek için tüm düğmeleri açıp ilk baştan yeniden iliklemek
gerekecektir ki bu bir emek ve zahmet gerektireceğinden dolayı, bunu yapmak
yerine, ilk düğmenin yanlış iliklenmesinden kaynaklanan absürd görüntüyü
süsleyip-püsleyerek insanlara yanlışlığı göstermemek ve onları doğru olanın o
olduğuna inandırmak yoluna gidilir, zîra bu, insanlara kolay gelir.
Cehâlet domino-taşları
gibidir. Domino taşlarının ilki devrilmeye başladığında diğer taşları da
düşürür. İlk düğmenin yanlış iliklenmesi misâlinde olduğu gibi. Bu câhili
gidişâta bir “dur” demek için tatlı-sert müdâhalelerde bulunmak kaçınılmazdır. Bizim
“güzel örnekliğimiz”de gördüğümüz de budur. Sözleri ve ardından sesleri
yükseltmeksizin cehâletin “zifiri bir karanlık” olduğunu göstermek kolay
değildir. Bu nedenle İslâm hakîkatini biraz da yüksekçe bir sesle dile getirmek
gerekebilecektir. Biri çıkıp “düğmeler yanlış iliklenmiş!” diyebilmelidir.
“Kral çıplak” demekten o kadar da çekinmemek gerekir.
Modernite ilk düğmeyi yanlış
iliklemiş ama o yanlışlığı doğru gösterme için düğmeleri oldukları yere
sâbitlemiştir. Artık düğmeleri açıp da ilk baştan yeniden doğru iliklemeye
başlamak çok da olası değildir Bu nedenle o düğmeleri bağlı oldukları gömlekten
(sistem) sökerek ve yırtarak çıkarmak gerekebilir ki öyle gözüküyor. Yâni
yanlışlık tâdilatla giderilecek gibi değildir.
Sekülerizm, “dinden tâviz
vermek” demektir. Fakat verilecek en ufak tâviz, arkasından yavaş-yavaş dînin
tamâmından tâviz vermenizi gerektirecektir. Böylece ortada “hak din” somut
olarak kalmayacak ve seküler bir din hayâta hâkim olacaktır. Sekülerizmin
prensleri için bu dînin “tâviz verebilen” dindarı olmak çok önemsenir. Peki
neden tâviz istiyorlar?. Çünkü, sekülerizm hayâtiyetini, dinden verilen
tâvizler sâyesinde sürdürür. Zîrâ verilen her tâviz “onların ekmeğine yağ
sürmek” anlamına geliyor. Meselâ baş-örtüsünden verilecek tâviz, bir-süre sonra
kuâför-kozmetik-tekstil-ayakkabı vs. her-şeyin değişmesini ve ihtiyâcını da
yanında getirir. Dominonun ilk taşını devirdiğinizde gerisi peşi-sıra geliyor.
Demek ki hak yolunda ilk düğmeyi doğru iliklediğinizde her-şey hak-merkezli
olacağı gibi, bâtıl yolunda ilk düğme yanlış iliklendiğinde ise her-şey yanlış
olacaktır.
O hâlde ilk düğmenin yanlış
ilklendiği apaçık bir şekilde ortaya konmalı ve düğmelerin yeniden iliklenmesi
yolundan aslâ tâviz verilmemelidir. Aksi-hâlde tüm düğmeler yine yanlış
iliklenmiş olacaktır.
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Kasım 2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder