“Evet; kim
bir kötülük işler de günahı kendisini kuşatırsa, (artık) onlar, ateşin
halkıdırlar; orada süresiz kalacaklardır” (Bakara 81).
Günah: “Cezâyı gerektiren amel. Dîne aykırı iş. Allah’ın
emirlerine uymayan hareket” diye geçer lûgatta.
Günaha alışmak, yâni
günahkârlık, günahı önemsememeyi de yanında getirir ve günah
önemsenmeyince toplum yozlaşıp bozulmaya başlar. Günaha girmek, günaha ilk
adımı atmakla başlar. Günaha yaklaşmak günahı doğuruyor. O hâlde günahtan
korunmanın en güvenilir ve garantili yolu, günaha yaklaşmamaktan geçiyor. Zâten
Rabbimiz de kişiyi büyük bir günah olan zinâdan korunması için, ona “zinâya
yaklaşma” diyor. “Zinâ yapma!” değil, “zinâya yaklaşma!”. Çünkü yaklaşırsan
yaparsın:
“Zinâya
yaklaşmayın, gerçekten o, çirkin bir hayâsızlık ve kötü bir yoldur” (İsrâ 32).
O hâlde günah işlememek için de günaha yaklaşmamak
hattâ ondan kaçmak gerekir. Fakat modern dünyâ gibi günah ile örülmüş bir
ortamda iseniz ne yapacaksınız?. Günaha karşı büyük bir mücâdele verilmeli ve o
günah ortamını yıkıp, yerine sevap ve helâl ortamını kurmak gerekir. Zâten İslâm’ın
devlet talebi bu nedenledir. İslâm’ın devlet talebinin olmadığını söyleyen
birileri, herhâlde günah ortamında yaşamaktan çok memnunlar ki günah ortamının
bertarâf edilmesine karşı çıkıyorlar yada desteklemiyorlar. İslâm Devleti’nden
başka nasıl bir yol var günah ortamını değiştirmek için?. Peygamberimiz “Mekke
günah yurdunu” fetihten önce değiştirebilseydi Medîne’ye hicret etmezdi. Günah
ortamı güzellikle, kırıp-dökmeden değişmiyor demek ki. İslâm’ı tam anlamıyla
yaşayabilmek için günahsız bir alana ihtiyaç vardır. En azından büyük
günahlardan arındırılmış, büyük günahların işlenmediği bir alan kurmak gerekir.
Şeytan günahtan beslenir ve yardımcıları olan
tâğutlar da günahsız yapamaz. Bu nedenle insanlara sürekli günah telkin eder
dururlar. Şeytan, insanı günaha sokmak ve günaha alıştırmak için dört cihetten
saldırır. İnsanı günaha alıştırmak için günahı önemsiz gösterir. Telkinleriyle
bâzı kavramların-deyimlerin ortaya çıkmasını sağlar. Meselâ “Günahın boynuma”
sözü; bu söz bir terâneden öteye gidemez. Bu söz, günahı önemsizleştirebilir.
Hâlbuki herkesin günahı kendinedir:
“Doğrusu,
hiç-bir günahkâr, bir başkasının günah yükünü yüklenmez” (Necm 38).
Modern zamanlarda günah, çok çeşitlendi ve
başkalaştı. Çok farklı günaha girme yolları var. Farkına varmadan bir
bakıyorsunuz ki günaha girmişsiniz ve hattâ günaha alışmışsınız da o günahı
savunmaya başlamışsınız. Günaha alışınca bir zaman sonra o günahı savunmaya da
başlarsınız. Size göre o apaçık günah, günah olmaktan çıkar ve normâl gibi
görünmeye başlar. Günahın içinden bakıldığında günah “günah” olarak görülmez. Modern
zamanlar günaha girmeyi de modernleştirdi. Ustaca günahlar ortaya koyuluyor
yada çok çekici günahlar ortaya çıkıyor ve insanlar günah “ustaca” olunca o
günahı işlemekten çekinmiyor. Ustaca hazırlanmış günahlar daha işlenir
bulunuyor. Hâlbuki günah, “profesyonelce” yapıldığında günah olmaktan çıkmaz.
Günah günahtır. Modern günah, profesyonel günah, teknolojik günah, dijitâl
günah, üç boyutlu günah, vs. günahların tamâmı günahtır.
Günaha alışmanın en önemli sebebi şehvettir. Modern
zamanlar şehveti çeşitli ürünler ve kanallarla sürekli diri tutuyor. Şehvet
günaha açılan kapı oluyor. Şehvet kışkırtılınca günaha girmek çok kolay oluyor
ve modernizm bir kışkırtma uygarlığı olduğundan, kışkırtma çok kolaylaşıyor.
Dolayısı ile de bir günah uygarlığı oluşuyor.
Bir kısım da atalarından gördüklerinin aynısını
yaparak günaha giriyor ve o günahları yapa-yapa günaha alışıyor. İşlediği günahı
ataları da yaptığı için o günahı normâl görebiliyor. Hiç demiyor ki, “ya
atalarım da yanlış yapmışlarsa”. Oysa Kur’ân bunu defaatle vurguluyor:
“Onlara: ‘Allah’ın
indirdiğine ve elçiye gelin’ denildiğinde, ‘Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey
(günah) bize yeter’ derler. (Peki,) ya ataları bir şey bilmiyor ve hidâyete
ermiyor idilerse?” (Mâide 104).
Çeşitli korkular yada endişelerle de insanlar
günahtan kopamıyorlar ve uzaklaşamıyorlar. Bunun çeşitli nedenleri vardır. Ramazan
Yılmaz:
“Nefsin put edinilmesi, yalnızca hoşa giden, beğenilen, arzulanan
konularda değil, geleneksel inanç ve alışkanlıkların, kültürel kalıplardan
edinilen bilgi-birikimi ile korku ve endişe duygularının ağır basması sonucunda
da kişi hevâsını ilah edinebilir. Kur’ân’da sıkça geçen “Biz atalarımızın
bulunduğu yol üzerinde bulunuyoruz”, “Atalarımızdan böyle bir şey görmedik” yada
toplum arasında sıkça sarf edilen, “İnsanlar ne der”, “Bu zamanda böyle olmaz,
o zaman başka şimdi başka”, “Buna izin verirler mi?” yada, “Çoluk-çocuğum var,
başım belâya girer” gibi ifâdeler kişinin nefsini ön-plâna çıkarmasından,
geleneksel ve kültürel inanç ve edinimlerin têsirinde kalmasından
kaynaklanmaktadır” der.
İdeolojik günahlar da vardır. İdeolojiler insanı günaha
sokar ki aslında Allah’ın düzeninden başka tüm sistemler-ideolojiler “günah
üretim merkezleri”dir. Modern zamanlarda insanları en çok ve büyük günaha sokan
şey, bir küfür sistemi olan demokrasi ideolojisidir. “Her-şey serbest” diyen
demokrasi, “tüm günahları işlemek de serbesttir” demeye getiriyor. İnsanlar
günah işleye-işleye günaha alışıyorlar ve günahı kanıksıyorlar. Böylece günah
onların ideolojileri, felsefeleri, düşünceleri ve hattâ inançları hâline geliyor.
Sonuçta kişi, kendisini cehenneme götürmesi kesin olan günahları, canı pahasına
savunmaya başlıyor. Demek ki günahlar, insanları dalâlete götürebiliyor. Bu
nedenle günaha alıştıran demokrasiye ve demokratik yönetimlere de itaat etmemek
gerekir:
“Öyleyse,
Rabbinin hükmüne sabır göster. Onlardan günahkâr veya nankör olana itaat etme!” (İnsan 24).
Dünyâ-hayâtını âhirete tercih etmek günah ve suçtur.
Bu suçun bir cezâsı vardır ve bu suçun cezâsı bizzat o şeyin kendisidir. Yâni
âhirete rağmen Dünyâ’yı tercih etmek bir cezâdır. Günah aynı-zamanda bir
cezâdır. Günaha alışmak, cezâya alışmak oluyor. Cezânın şiddeti önemsenmiyor
artık.
Hastalık, günahın dışa-vurumudur. Bir hastalık bâzen,
toplumsal günahların bir kişi üzerindeki görünümü olur. Hastalığa alışmak
günaha alışmak anlamına da gelir. Özellikle sosyâl hastalıklar toplumları
günaha alıştırıyor ve toplum ifsâd oluyor. Günaha alışmak toplumu ifsâd ediyor.
İfsâd olan toplum, bir “günah toplumu” olup çıkıyor.
İki çeşit günahkâr vardır: “Tok
günahkârlar”, “aç günahkârlar”. Aç günahkârları “tok mü’minler”e
çeviremiyorsak, “tok günahkârlar”a çevirmek gerekir. Çünkü tok olan
günahkârlara “söz” daha kolay anlatılabilir.
Her-şeye günah demek ne kadar yanlışsa, hiç-bir şeyin
günah olmadığını söylemek o derecede yanlıştır. Öyle yorumlar yapılıyor ki,
yorumcunun o yoruma nasıl ulaştığına anlam veremiyorsunuz. Modern zamanlarda İslâm
hakkında modernizm ile uyumlu öyle yorumlar yapılıyor ki, günaha girmek mümkün
değil. Sanki günah diye bir şey yok ve her-şey serbest. Yâni ısrarla günaha
girmek isteseniz bile giremezsiniz.
Bâzen günah, birileri için günah
olmaktan çıkabilir. Kısas gibi. Mazlumlar günaha alışamaz. Zîrâ sürekli olarak
günahın eziyetini çekmektedir. Öyle mazlûmiyetler vardır ki; o mazlûmiyeti
yaşayan mazlum Dünyâ’yı yaksa günaha girmez.
Modern Dünyâ/kent, günaha bakmadan ve basmadan
yürünemeyecek bir Dünyâ/kenttir. Artık günaha girmeden tâli bir yolda bile
yürünemiyor.
Günaha öyle bir alışılmış ki, artık bir şeyin günah
olmasına aldırmıyor insanlar. Yasaklar, insanlara günahlardan daha çok etki
ediyor. Oysa yasağın cezâsı kolay, günahın cezâsı zordur.
Günaha alışmak yâni günahkârlık insanın yüzüne
yansır. Artık günahkârlar sîmalarından tanınırlar.
Günah işlemek “günaha alışmak” demek değildir, fakat
günahta ısrâr ederek günahkâr olmaktır günaha alışmak. “Alışılmış günah”tan kurtulmak
çok zordur. Eğer günah, “en büyük günah” olan “şirk günahı” değilse, alışılmış
günahlardan da kurtulunabilir:
“Ancak
tövbe eden, îman eden ve sâlih amellerde bulunup davranan başka; işte onların
günahlarını Allah iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayandır, çok
esirgeyendir” (Furkân 70).
“Öyleyse,
müslümanları suçlu-günahkâr olanlar gibi (eşit) kılar mıyız?” (Kalem 35).
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn
Görmüş
Aralık 2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder