“Ve sizlerden yalnızca zulmedenlere isâbet etmekle
kalmayan bir fitneden korkup-sakının. Bilin ki, gerçekten Allah (cezâ ile)
sonuçlandırması pek şiddetli olandır”
(Enfâl 25).
Zamânın büyük fitnesi modernizmdir,
post-modernizmdir; lâik/seküler/kapitâlist/liberâl/neo-liberâl/demokratik/emperyâl/konformist/bireysel/bencil
ideolojiler ve günahkâr/korkak/tembel/hâin/câhil insanlardır. Tüm Dünyâ bir
fitne ortamıdır ve Dünyâ’da büyük bir fitne vardır. Şeytanın uşakları olan
tâğutların kontrôlünde olan taşeronlar bir-araya gelmişler ve Dünyâ’da büyük
bir fitne çıkarmışlardır. Bu fitne kendilerini de yakmaktadır fakat bu fitne
artık bir din hâline geldiğinden, bu dînin sıkı bağlıları bu fitneyi bir nîmet,
bir şeref, bir “aydınlık” zannetmektedirler ve bu nedenle de îtirâz
etmemektedirler. İşin ilginç yanı, bu fitneden en çok zarar görenler
müslümanlardır ama onlar da bu fitneye ayak uydurmuş ve bu fitneye sımsıkı
sarıldıklarında kurtulacaklarını zannetmektedirler.
Kur’ân’ın söylediklerinden
ve Peygamber’in İslâmî pratiğinden (sünnet) başka her-şey fitnedir ve mü’minin düşmanıdır.
Hz. İbrâhim Kur’ân’da şöyle der:
“İşte bunlar, gerçekten benim düşmanımdır; yalnızca
âlemlerin Rabbi hâriç” (Şuârâ 77).
İşte “güzel örnek”liğine
uymamız gereken Hz. İbrâhim gibi biz de bu fitneye düşman olmalıyız. Bu fitneyi
dost edinmeyi bırakıp, onu yeryüzünden temizlememiz gerekmektedir. Zâten bu
Allah’ın bir emridir:
“Fitne kalmayıncaya ve dînin hepsi Allah’ın oluncaya
kadar onlarla savaşın. Şâyet vazgeçecek olurlarsa, şüphesiz Allah, yaptıklarını
görendir” (Enfâl 39).
Fitne ile savaş, fitne kalmayıncaya kadardır:
“(Yeryüzünde) fitne kalmayıncaya kadar onlarla
savaşın. Eğer vazgeçerlerse, artık zulüm yapanlardan başkasına karşı düşmanlık
yoktur” (Bakara193).
Mü’minler bu nedenle sürekli
olarak cihad hâlinde olmalıdırlar. Cihadın her anlamını ağzına kadar doldurmalıdırlar.
Nefisle cihad, bir zaman sonra Dünyâ’daki “büyük fitne” ile cihada da
dönmelidir. Bu büyük fitneyle, cihadın her türlüsüyle cihad edilmelidir. Zîrâ cihad
olmadığında fitne başlar. Fitne, cihad olmadığında başlar. Yılanın başını
küçükken ezmek gerektiği gibi, büyük fitneyi temizledikten sonra çıkacak
fitnelerin başını da daha küçükken ezmek gerekir ki fitne çıkmasın. Şeytan
fitne çıkarmak için, daha çok “barış zamanlarını” seçer ve dostlarına telkinler
yapar. Şeytan en büyük fitnecidir. Uzun süren barış zamanlarında fitne çıkması
ihtimâl dâhilindedir. Bu yüzden sürekli olarak cihad hâlinde bulunmak
gerekmektedir. İslâm’ın-îmânın nöbet yerlerinde nöbet beklemek (ribat=râbıta)
gereklidir. Hattâ bu bâzen savaşmayı da gerektirebilir. Allah bu nedenle şöyle
demiştir:
“Savaş hoşunuza gitmediği hâlde üzerinize yazıldı
(farz kılındı). Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve
olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz
bilmezsiniz” (Bakara 216).
Büyük fitne, tüm insanlardan
başka hayvan ve bitki de dâhil her-şeyi etkilediğinden, fitnenin önüne geçmek
çok önemli ve önceliklidir. Öyle ki, o fitneyi önlemek yada yok etmek için
savaşmak bile gerekir. Fitnenin etkisi o kadar büyük olabilir ki, Kur’ân onu
adam öldürmekten daha kötü görmüştür:
“Sana haram olan ayı, onda savaşmayı sorarlar. De ki:
Onda savaşmak büyük (bir günahtır). Ancak Allah katında, Allah’ın yolundan
alıkoymak, onu inkâr etmek, Mescid-i Haram’a engel olmak ve halkını oradan
çıkarmak daha büyük (bir günahtır). Fitne, katilden beterdir. Eğer güç
yetirirlerse, sizi dîninizden geri çevirinceye kadar sizinle savaşmayı
sürdürürler; sizden kim dîninden geri döner ve kâfir olarak ölürse, artık
onların bütün işledikleri (amelleri) Dünyâ’da da, âhirette de boşa çıkmıştır ve
onlar ateşin halkıdır, onda süresiz kalacaklardır” (Bakara 217).
Fitnenin ele-başları yâni kâfirler
birbirlerinin destekçileridir. Fitneyi bu destekle başlatırlar ve sürdürürler.
Fitneciler bulanık suda balık avlamayı severler ve zâten berrak suda avlanamazlar.
Bu nedenle suyu bulandırmak yâni sürekli bir fitne çıkarmak zorundadırlar.
Birbirlerinin velisi olan bu fitnecilere karşı mü’minler de birbirlerine
sımsıkı bağlansınlar ki büyük fitneyi önleyebilsinler:
“İnkâr edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz
bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir
fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur” (Enfâl 73).
Ne yazık ki müslümanlar da “büyük
fitneciler”e destek olmaya başladılar ve böylece fitneciler fitnesini daha
kolay yaygınlaştırabiliyorlar. Müslümanlar derhâl bu aldanıştan
vazgeçmelidirler ve el-birlik fitnenin kökünü kazımalıdırlar. Bunun için çok
dikkatli ve uyanık olmalıdırlar. Zîrâ fitneciler müslümanları kandırmak
isteyebilirler ve şeytan da sağdan yaklaşabilir. Dırar Mescidleri kurarak müslümanları
fitneye dâhil edebilirler yada tuzağa çekebilirler. Bilindiği gibi Mescid-i
Dırar bir fitne-merkezidir. Peygamberimizin bu mescidte namaz kılması
yasaklanmıştır:
“Zarar vermek, inkârı (pekiştirmek), mü’minlerin
arasını ayırmak ve daha önce Allah’a ve elçisine karşı savaşanı gözlemek için
mescid edinenler ve: ‘Biz iyilikten başka bir şey istemedik’ diye yemin edenler
(var ya,) Allah onların şüphesiz yalancı olduklarına şâhidlik etmektedir. Sen
bunun (böyle bir mescidin) içinde hiç-bir zaman durma. Daha ilk gününden takvâ
temeli üzerine kurulan mescid, senin bunda (namaza ve diğer işlere) durmana
daha uygundur. Onda, arınmayı içten-arzulayan adamlar vardır. Allah arınanları
sever” (Tevbe 107-108).
Mescidlerin bile fitne
olabileceği gibi eşler ve çocuklar da fitne olabilir. Eşler ve evlatlar sizi
Allah yolunda mücâhede ve mücâdele etmekten alıkoyabilir ve böylece fitne
başlayıp önü alınamaz bir hâle gelebilir. Bu nedenle, eşlere ve evlatlara da
tabî ki hakkı verilmeli ve onlarla sevgiye, saygıya, merhâmete dayalı dengeli
bir ilişkimiz olmalıdır. Fakat onların bizi Allah yolundan alıkoymasına ve
böylece bir fitne olmalarına da izin vermemeliyiz:
“Bilin ki, mallarınız ve çocuklarınız ancak bir
fitnedir (imtihan konusudur.) Allah yanında ise büyük bir mükâfat vardır” (Enfâl 28).
Peygamberimiz,
torunları Hasan ve Hüseyin’i severken, “benim cici fitnelerim, siz adamı cennetten
edersiniz” dermiş.
“Kadınlar fitnedir” denir.
Bunun genellemek tabî ki yanlıştır fakat kadının çıkarttığı fitneler çok güçlü
olur. Kadınlar bir bakışla erkekleri yoldan çıkarabilirler ama erkekler de
bakışlarına hâkim olmalıdırlar. Kadınların erkekleri fitne ile yoldan
çıkarabilecekleri gibi, erkekler de kadınları yoldan çıkarabilirler. Bu nedenle
kadın-erkek mü’minler bu konuda çok dikkatli olmalıdırlar.
Kötü ve
zâlim yönetimler, çeşitli fraksiyonlar/hizipler ve gruplar ortaya çıkarır. Bu,
fitnenin başlamasıdır. O hâlde Allah’tan başka sistemler birer fitne
unsurlarıdırlar. Bir tek Allah’ın düzeni olan İslâm’da fitne olmaz. Kâinâtın
hiç-bir yerinde fitne yoktur. Çünkü kâinât, Allah’ın sistemine mutlak anlamda
uyar ve İslâm’a göre hareket eder. Bu düzenden ayrılındığı anda fitne de başlar
ve önü alınmazsa büyür gider. Bu yüzden mü’minler ne fitne çıkarmalı ne de
fitneye izin vermelidirler.
Bir yazıda denildiği gibi; Modern
zamanlarda hakkı-hakîkati söylemek ve aramak, yanlışlanabilir de olsa bilgi
paylaşımında bulunmak, eleştiri getirmek, îtirâz etmek fitne çıkartmak anlamına
geliyor. Modern sisteme aykırı hareket edenler yada ona aykırı bir söz edenler
yobaz, câhil, ezik, ajan, terörist, irticâcı vs. oluyor. Fitne, kendisine
laf-söz ettirmiyor ve kendisine karşı oluşturulacak bir harekete zinhar izin
vermiyor. Başta şeytan olmak üzere tâğutlar ve onların uşakları büyük fitnenin
bitmesine aslâ izin vermiyorlar ve çok ciddî önlemler alıyorlar.
Modern-bilimsel-sosyâl
teorilerin de çoğu fitnedir ve toplumu ifsâd eder. Darwin, ortaya bir fitne
attı, 150 yıldır tartışıp duruyorlar. Bu fitne nedeniyle sapıtan sapıtana. 20.
yüzyılın başlarında ortaya atılan sosyâl ve bilimsel fitneler yâni teoriler, insanları
yoldan çıkardı ve ahlâksız, kişiliksiz, korkak, pısırık, tembel, inançsız,
hastalıklı nesiller ortaya çıktı. İdeolojilere dönüşen fitneler, 1. ve 2
.dünyâ-savaşlarını çıkardı ve milyonlarca insan telef oldu. Bu savaşların sonucunda
büyük fitne bitmediği gibi farklı bir yörüngeye girdi ve çeşitli ve tâkip edilemez
fitneler açığa çıktı.
Fitnenin panzehiri İslâm’dır.
Fitnenin en büyük destekçisi Bel’amlar, tâğutlar, cehâlet ve câhil insanlardır.
Câhiller cehâletten kurtulduğunda fitneciler yok olup gidecektir. Bu cehâletten
kurtuluş elbette İslâm ile olacaktır.
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Aralık 2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder